18 Nisan, 2023
MİLATTAN ÖNCE DE BÖYLEYDİ SEVGİ (RIDVAN BÜLBÜL)
"Önce şairleri
anlayacaksın sonra mistikleri..." Böyle diyor Osho Usta...
15 Nisan, 2023
HAZRETİ SOĞANIN CÜCÜĞÜ
“…onlar soğan diyor…”
Haklısınız efendim; bizim derdimiz
geçim, karnımızı doyurmaya çalışıyoruz, sizler bu tür basit işlerle kıymetli
zamanınızı harcamadığınız için unutmuş olabilirsiniz, soğanın bizim için ne
anlam ifade ettiğini…
Soğan olmazsa, biz fakirlerin yemeği
pişmez efendim hatta soğanın kendisi bile başlı başına bir yemektir; vururuz
kafasına, ekmeğimize katık ederiz tuza bandıktan sonra… bir de cücüğü var ki en
sevdiklerimize; yavuklumuza bile onu ikram ederiz…
Sonra zülbiye yemeği var efendim;
evde piştiği zaman parmaklarımızı yediğimiz ama şimdilerde tadı nasıldı unuttuk;
çünkü, o kuşbaşıyla pişer… bizler yani “soğan” diyenler efendim, kasabın önünden
bile geçemez olduk…
Biz fakirler… aslında ne çok
zenginmişim; dün semt pazarında, cürmüme bakmadan hovardalık yapma cüreti
gösterip tam üç kilo soğan aldım hem de peşin… “Bu ne cüret” diyebilirsiniz
haklı olarak ama gerçek böyle, kilosu 25’ten tam 75 papel saydım, çil çil…
Eve gidince şöyle bir baktım, hey
mübarek hey… Nasıl da kasım kasım kasılıyordu soğan hazretleri… Üşenmedim
saydım, böldüm, ortalama olarak tanesi yaklaşık 5 liraya geliyordu…
Ne yapalım efendim, bizim dünyamız da
böyle, kusura bakmayın lütfen…
Bu arada unutmadan; soğanı doğrarken
efendim, gözyaşlarına boğuldum… soğandandır değil mi efendim; pahalılıktan
değildir, eminim…
Ama ya bu gözyaşları sandıkları doldurursa?
Öyle bir korkum var efendim…
TAHİR SAKMAN
10 Nisan, 2023
BAHARLAR AŞKTIR YAŞAMA
-her bahar âşık olmam, baharlar aşktır bana-
/dudaklarına kim sürdü baharı
ya gözlerindeki deniz
hangi rüzgârdan kalma/
saçlarında bir güneş süpürür ömrümü
senden sana koşan bu duygu
ve kalbindeki sevgi
cennet midir sana açılan kapılar
cehennemin gül bahçesidir
ve ay saklanmış gümüş teninde
mahcup duadır hasret
ya kokunu hangi ateşe yaktın
hangi yönüm sen değil ki
varlığım varlığından
yokluğum yokluğumdan
sakla beni seherlere
saklandığın gibi kalplere
ey aşk unutma beni unuttuğun yerde
/zamansız düşlerine uyandığımsın/
TAHİR SAKMAN
31 Mart, 2023
KONYA SEVDALISI BİR KONYA ÇOCUĞU: MEHMET GÜNDOĞDU
![]() |
Mehmet Gündoğdu ve Kırkambar'daki editör yazısının başlığı... |
Gerçek bir Konyalı
görmek istiyorsanız eğer günlük hayatına bakınız; tavırlarına, insanlarla olan
ilişkilerine ve daha da önemlisi maddi görünüşe mi yoksa içsel zenginliğine mi önem
verdiğine bakınız…
Bu şehir, bağrında
yetiştirdiği evlatlarıyla her zaman haklı olarak övünmüştür ama o evlatlar, hiçbir
zaman kendilerini ön plana çıkarmadan, böbürlenmeden, şehir kültürüne hizmet
etmeyi kendilerine asil bir görev olarak kabul etmişler ve bundan da her zaman
onur duymuşlardır.
Onların ne makamla ne
lakapla veya ne de akçe işleriyle hiçbir zaman işleri olmamış aksine bu yolda
ceplerini bile boşaltmayı görev saymışlardır.
Onu ilk tanıdığımda…
doğrusu biraz da hayal kırıklığı yaşamıştım; üzerindeki kıyafeti biraz harabati
bir yaşam biçimini kabul ettiğini haykırıyordu, ufak tefek yapısı, gür
bıyıklarıyla tam bir tezat teşkil ediyordu. Devrimci kişiliğinden ödün vermeden,
mangal yüreğiyle şehir kültürüne önemli katkılar sağlayan bir adam…

12 Aralık 1998 Yeni Meram
Onu tanıdıkça iflah
olmaz bir Konyaperest olduğunu anlamıştım. Konya’da bu formatta bir folklor
sanat sayfası onun sayesinde önce Yeni Konya’da sonra Yeni Meram ve Yeni Gazete’de
yayımlanmaya başlamıştı. Bazen haftalık bazen 15 günlük olarak “Kırkambar”
ismiyle yayımlanan sayfa çok ilgi çekiyordu. Üşenmeden tek tek yazıları
gerekirse gidip yazarların ellerinden alıyor ve onları yayımlamak için çabalıyordu.
Böyle tanışmıştık
Mehmet Gündoğdu’yla… Şiirlerimin yeni yeni yayımlanmaya başladığı yıllar… Çok
kahrımı çekti Mehmet… Yazım veya şiirim o hafta eğer yayımlanmamışsa, başının
etini yemek asli görevimdi. Bana uzun yıllar tahammül etti… Bu arada ilk köşe
yazılarımın Kırkambar’da yayımlandığını da söylemeliyim…

23 Aralık 1995 Yeni Konya
Mehmet, Ağaç İşleri
Sanayii’ndeki dükkânında ağaçları yontmakla… aslında Kırkambar’da da benzer işler
yaptığını söylemek mümkün… Hızar başında onu çalışırken görseniz, o yazıları
yazanın, o sayfayı hazırlayanın, o olduğuna asla ihtimal vermezdiniz…

19 Şubat 1999 Yeni Meram
Kırkambar’dan ve
gördüğü ilgiden ilham alarak şehirde benzer sayfalar yayımlanmaya başlasa da
ben Kırkambar’daki samimiyeti hiçbirinde bulamadım. Kendi hazırladığım “öteki-sanat”
isimli sayfada bile… gerçi öteki-sanat’ta adından da anlaşılacağı üzere başka bir
şehrin, ötekileştirilen bir başka şehrin, sanatını ve hayatla olan kavgamızı,
başkaldırılarımızı ve itirazlarımızı dile getiriyorduk.
Sonra uzun yıllar
köşe de yazdı Mehmet Gündoğdu… Tabii tüm yazılar yine Konya üzerineydi.
Sevgili dostumun bir
başka özelliği ise dağcılıkla ciddi ilgilenmesiydi. Hafta sonları mutlaka
gruplarla birlikte dağa tırmanırdı. Grupta artçılık onun göreviydi, geride
kalanları, yorulanları toparlardı. Çay yapmak da onun göreviydi, dağlardaki o
çayın tadına doyamazsınız hatta iddia ediyorum Mehmet Gündoğdu gibi bu şehirde
çay demlemeyi sanat haline getiren ikinci bir kişi bulamazsınız. Çayın,
demlenip demlenmediğini kontrol için kapağını açtığını hiç görmedim, açana da
çok kızar, sanki çayın büyüsü bozulacak gibi gelirdi ona…
Onunla çok gezdik
Sille’de… hatta bir gün sadece ikimiz Takkeli Dağ’a bile tırmanmıştık…
Şimdilerde dostum
köşesine çekilmiş gibi dursa da birçok çalışmasının olduğunu biliyorum ama… biz
ne ara bu duruma düştük? Bu şehrin bir evladına karşı neden bu kadar ilgisiz
olabiliyoruz?
Beni aslında daha da
çok üzen… Konya Ansiklopedisi’ne baktım geçen gün; bizim Mehmet Gündoğdu’yu
aradım… Birçok madde yazmasına rağmen biyografisi yoktu, unutulmuş olmalı?
![]() |
12 Aralık 1998 Yeni Meram |
![]() |
23 Aralık 1995 Yeni Konya |
![]() |
19 Şubat 1999 Yeni Meram |
Ek cilde baktım orada
da yoktu? Ansiklopediye maddeler yazan bir Konya sevdalısı dostumun
biyografisine yer verilmemişti… Doğrusu çok şaşkınım. Bu yanlışın en kısa sürede
düzeltilmesini umuyorum…
Mehmet Gündoğdu; şehrin
kendisi gizleyen, reklamı sevmeyen, akçe işlerine dönüp bakmayan tam bir
Konyaperest dostumdur. Onun şehir kültürüne yaptığı katkılar unutulmayacaktır.
Arşivler, o ve onun gibi dostların unutulmasına asla izin vermeyecektir.
Mehmet’in şu ara
biraz rahatsızlıkları var, umarım tez zamanda şifa bulur; çünkü o, bu şehrin öz
evlatlarından ve öz sevdalılarından birisidir.
Kendi öz çocuklarını
hatırla, unutma Konya; sen unutsan, ben unutturmam bilesin!..
TAHİR SAKMAN
![]() |
Mehmet Gündoğdu |
29 Mart, 2023
“O ŞEHİR” YAYIMDA
“Kentler insanları öldürmek için inşa
edilirler” diyor Charles Bukowski… oysa bizim şehirlerimiz vardı; sevgi dolu,
sevinç dolu; yaşamı bir bütün olarak sevgiyle kucaklayan, bir ana gibi sarıp
sarmalayan…
Şimdi ne yaptınız şehrime?
/o şehir ki konya’dır
umutlarımın kurdudur
yurtsuzluğumun yurdudur/
Ne ara düşürdüğünüz, bizi bu kadar umutsuzluğa?
Bilirim şehrin hiç suçu yok; bütün kabahat sizin hayata müdahale ettiğini sanan,
kendi doğrularını tek doğru gören düşüncelerinizde…
/yürümez bu şehir asırlardır aynı
yerde
eski bir masaldır gözümde perde
perde
duygularım serseri başıboştur
hayaller
bulutların üstünde gezer
yenilginin
utancı
-iki oda bir mabeyn-
kerpiç evler/
Oysa çocuk düşlerimiz vardı, bizim de
bir zamanlar:
/çemberim vardı benim
çevirirdim dünyayı sevgiye
ellerim gökler gibi büyükmüş
insanlar sandığımdan küçük
dünyanın çarkı tersine
/oysa çemberim doğru dönerdi/
Sonrası bir ütopyanın çöküşüydü, Moğol
atlarının nallarından dökülen ateşlerden bir yangındı:
/alâaddin köşkü gibi ıssızım şimdi
moğol okları vurmuş yurdumu
kartal kanatları takkeli’de yorgun
yüreğim bastırılmış isyan
geleceğim
talan
aslında hiç olmadı
çemberim
koca
bir yalan/
Oysa asıl yıkan Moğol okları değildi:
/moğol okları dört nala dinlenir
selçukya’da
yüreği paramparça ihanetle kol
kola/
ve bir sultan
-alâaddin tepesi’nde-
gecikmiş gözyaşına
kayalı park’ta bilet yok
-biletin yoksa yürürsün-
horasan’dan sedirler’e
ey şehir
sen bilirsin/
O şehir… Yıllar yılı kavgamızın şehri,
şiirimizin şehri… Bu şehre şiir yakışırdı her türlü… bazen dövüştük bazen
seviştik ama bir tek şey var ki onu terk etmedik, vazgeçmedik ne şehirden ne
şiirden, çünkü, bu şehre şiir yakışıyor…
Konya şiirimizdi… Konyaperest olmamız
bizim, şehrin suçuydu…
Dayatmalara direndik, tek düze
yaşamlara inat, hayatımıza renkler kattık, ebemkuşakları altında sadece sevdik…
Şehirle olan duygusal hesaplaşmalarla
dolu şiirlerimi bu kitapta topladım; bazıları ilk kez yayımlanıyor. Geleceğin
Konyalısına emanet… “Konya’sın Diye Sevdim” kitabım gibi bunu da e-kitap olarak
indirip okuyabilirsiniz. Kim bilir, belki bir gün basılı olarak da görebilirim
ama şartlara bakınca bize sıra gelmediğini görmek zor olmuyor… Yayımlarında
şiirlerimi izinsiz kullanan kuruluşlar, iş kitaplarımı basmaya gelince yan
çizmeyi iyi beceriyorlar…
Her neyse, ben zaten geleceğin
Konyalısına söyledim bu şiirleri…
Dikkatinizi çekmiştir, peş peşe
yayımlıyorum kitaplarımı… bunun çok da doğru olmadığını da biliyorum ama
bilgisayarda tutmanın yanlışlığı da çok doğru değil, literatüre girsin
istiyorum. Sonrası yüreklere emanet… Şu
an yayıma hazır 4 kitap daha var ve bu yıl hepsini yayımlamayı planlıyorum;
Öteki Şehrin Hikâyesi, Konya ve Ötesi (2 cilt, toplam 1300 küsur sayfa) ve yayımlama konusunda kararsız
kaldığım fantastik bir deneme olan Ergenekonya…
https://tahirsakman.blogspot.com/ blog sayfamda TAHİR SAKMAN KİTAPLARI
İNDİRME LİNKLERİ yazısına tıklarsanız açılan sayfadan bilgisayarınıza,
tabletinize, telefonunuza ücretsiz indirebilirsiniz.
©Tahir Sakman, Konya-2023
ISBN 978-605-72565-1-5
Önemli Not: “o şehir” sadece pdf formatında dijital olarak yayımlanmıştır. Yazarın izni olmadan fiziksel olarak basımı ve dağıtımı yapılamaz. Kitapta bulunan şiirler tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında ticari amaçlarla izinsiz kullanılamaz.
TAHİR SAKMAN
28 Mart, 2023
YAŞAM VE SEÇİMLERİMİZ
Girdiğiniz sokaktaki çukura düştünüz... Ertesi gün yine aynı sokağa girdiniz; bir başka sokağa sapabilirdiniz, aynı sokağa girdiniz aynı çukura düştünüz oysa üstünden atlayabilirdiniz, sağından geçebilirdiniz, solundan geçebilirdiniz. bunlar tamamen sizin seçiminiz...
Yaşam, önümüze çukurlar çıkarıyor; çukurdan çıkmayı ve bir daha düşmemeyi öğrenmemiz için... Öğrenmek de öğrenmemek de sizin seçiminiz...
TAHİR SAKMAN
27 Mart, 2023
“O ŞEHİR” ÇOK YAKINDA
Tıpkı Ozan Neruda’nın
dediği gibi:
"Fakat şair,
sadece biçim değildir, çevresini saran şeylere de ihtiyacı vardır. Eğer
çevresinin havası şiirine giremezse, şiiri ölmüş demektir. O zaman şiiri soluk
alamaz."
Bizim nefes almamız
şiir içindir ve şiirimiz baştan sona çevremizdir yani Konya’dır… “Kim
öldürebilir ki şiiri” diyen büyük usta Neruda, ölümsüzlüğün de yolunu
göstermiştir…
Şehirde ve şiirde ölmeyi
seçtik; hayatımız şehirde, hayatımız şiirde geçti… Şehirsiz ve şiirsiz bir ânım olduysa tüm
şiirlerimden ve şehrimden özür dilerim…
Bu şehre söylediğim
şiirlerden… sitem dolu, kavga dolu ama illaki duygu dolu tam 42 şiir…
bazılarını ilk defa okuyacaksınız… şehirle insanın duygu dolu hesaplaşmasına tanık olacaksınız…
Sevgili dostlar,
geçtiğimiz günlerde “konya’sın diye sevdim” isimli bir kitabımla, şiir ve
fotoğrafın kardeşliğinde sizleri bir gezintiye çıkarmıştım, bu defa farklı
formattaki şiirlerle karşınıza “o şehir” ile çıkacak olmanın kıvancını
yaşıyorum. 19. kitabımı “o şehir” ismiyle çok yakında sizlerle paylaşacağım…
Hepimizin bir o şehri
vardır; benim için o şehir, bu şehirdir…
TAHİR SAKMAN
26 Mart, 2023
BİSİKLET ARKASI YAZILARI
Hep duvar yazısı veya kamyon arkası
yazısı olacak değil ya… Bu da bisiklet arkası yazısı… hem de gözümüze girsin
diye kocaman kocaman, neredeyse bisiklet kadar var…
TAHİR SAKMAN
İÇİMDEKİ ÇİÇEKLER
Her an, her şeyi geride bırakıyorum... ancak, bu geride bıraktıklarımdan ders çıkarmadığım ve geride bıraktığım tecrübeleri yok saydığım anlamında değildir; eğer öyle olsaydı, onlar her an yeniden karşıma çıkardı. Olumlu-olumsuz diye ayırmaya çalıştığım yaşam derslerinin ise ayrımını yapmanın hata olduğunu fark ettiğim ve geleni sevgiyle kabul ettiğim her an, yaşam yeniden taptaze bahar kokuları içinde yeşeriyor ve içimde çiçekler açıyor...
TAHİR SAKMAN
25 Mart, 2023
DAHA ÖTESİ SEVGİYLE DÖNÜŞMEK
Kendimizi o kadar yoruyoruz ki… bazen
farkına bile varmadan içimizdeki şehirleri, öfke sellerimiz tarumar ediyor…
Son dönemlerde pek çoğumuz iç
dünyamıza bakmayı unuttu… kendimize bakmak yerine hep başkalarının kusurlarını
ön plana çıkarmakla geçti sayısız günler…
Haklısınız, hayat pahalılığı, geçim
sıkıntısı insanları bunalttı… ve ne yazık ki bu tür işlerden sorumlu olması
gerekenler ise halka adeta kulaklarını kapattı… hepimiz bir şekilde
yalnızlaştık ve…
Kendi adıma yazıyorum; içimde öfke
biriktirmişim ve bu öfke, döndü önce beni vurdu…
Halbuki çok iyi biliyordum tüm negatif
duygular, en büyük zararı önce kendimize verirdi. Bir olumsuzluğu ne kadar çok
konuşursam, o kadar çok büyüttüğüm gerçeğini unutmuştum. Negatiften beslenen
varlıkları, duygu ve düşüncelerimizle büyüten aslında kendimiziz.
Enerji bedenimizde farkında olmadan
büyüttüğümüz bu negatif enerjiler, çevremizi sardıkça, içinden çıkılması zor
bir sarmala girdiğimizi de fark etmemizi engelliyor.
Gandhi, Hindistan’ı bağımsızlığına
kavuştururken pasif direnişi seçmişti. Ve o dönemin sembolü olan iplik çarkı
(çıkrık), sabrı öğretmesi yanında ekonomik bir değer olarak Hindistan’da adeta
yeniden hatırlandı.
Öfkesinin, kendisini ve ulusunu
vurmasını belki de bu iplik çarkıyla önledi. Bir ülkenin, kumaş hegemonyasını
yıkarken, kendi öz kaynaklarına dönmenin, üreterek direnmenin kıvancını yaşadı…
Yapmam gereken öfkelenmek değildi; o
enerjiyi kontrol edip sevgiye dönüştürmekti… sevgiye dönüşmeyen enerjiler en
sonunda kendimizi vurur ama çoğu zaman bunu bilmemize rağmen hep kaçırıyoruz. Dönüştürmek
de yetmezdi; dönüştürdükten sonra da bütüne, tüm varlıklara katkısının olmasını,
evrensel barışa, sevgiye, dostluğa hizmet etmesini sağlamaktı.
Senlik, benlik mevzular ve egolarımız
yüzünden bozulan enerji dengemizin yerine gelmesi için eskisinden çok daha
fazla efor sarf etmemiz gerekiyor. Her şeyin bir dönüşüm olduğunun farkına
varmamıza rağmen bunu gündelik hayata uygulamakta her zaman zorlanıyoruz; çünkü,
sistemin çarkları bizi buna zorlarken, ayakta kalmasının da buna bağlı olduğunu
çok iyi biliyor. Bize düşen; sistemin çarklarını olumluya dönüştürmekti:
Öfkelerimizin, içimizdeki sevgilerin
ışığını zayıflatmasına izin vermemeliyiz…
Reiki Masterim Berna Özcan Demir Hocamın
olumlamaları, farkındalığımı o yöne çekti. Hocam şöyle diyordu son paylaşımında:
“Tartışmaları kazanma isteğimi
serbest bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa
dönüşerek evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Yenmek yerine hep birlikte
kazanmayı seçiyorum.
İnsanları eleştirme isteğimi
serbest bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa
dönüşerek evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Eleştirmek yerine ilham olmayı
ve desteklemeyi seçiyorum.
Her şeyi bilmem gerekli inancımı
serbest bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa
dönüşerek evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Bilmek yerine öğrenmeye devam
etmeyi seçiyorum.
Haklı olma ihtiyacımı serbest
bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa dönüşerek
evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Haklı olmak yerine mutlu olmayı
seçiyorum.
Mükemmel olma ihtiyacımı serbest
bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa dönüşerek
evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Mükemmel olmaya çabalamak yerine mükemmel
hissetmeyi seçiyorum.”
Ve “bütüne katkı olsun” diyerek
noktalıyor Berna Hocam… Bütünün hayrına yani sadece senin benim değil tüm
varlıkların hayrına… Daha ötesi ne olabilir ki?
Bütünün en yüksek hayrına; yenmek
yerine hep birlikte kazanmayı, eleştirmek yerine ilham olmayı, bilmek yerine
olmayı, haklı olmak yerine mutlu olmayı, mükemmel olmak yerine mükemmel
hissetmeyi seçiyorum. Ve bu seçimimi sevgimle destekliyor, kalbimle onaylıyorum.
TAHİR SAKMAN
24 Mart, 2023
TOPRAĞA SIRTINI DÖNEN ARMUTLAR!
Biz asıl o zaman öldük…
Ne zaman ki toprağa sırtımızı döndük
ne zaman betona teslim olduk; işte biz, asıl o zaman öldük…
Ölmeden önce yani yaşıyorken; toprağın
cömertliğine sırtımızı dayadığımız zamanlar, bu kadar beton icat olmamıştı,
yollarımız asfaltla kaplanmamıştı; ayaklarımız toprağın kara bağrına basarken,
hepimiz bir şekilde bir şeyler üretiyorduk…
Elimize bir yarım somun ekmek alıp
biber mandalının başına çöktüğümüz zamanlar… sabahın çiyi düşmüş domatese
elimizi uzattığımız… hiç kokusunu aldınız mı o salatalığın? Tandırdan yeni
çıkmış ekmeğe yağ sürdünüz mü? Ananız, evin büyük kızı gibi salınarak gezen sarı kızın sütünü çekerken, süt
makinesinin kaymak akan tarafına uzattınız mı ekmeğinizi?
Dışarıda yağmur yağıyor… eskiden
yağmur yağdı mı bir koku yayılırdı; bahar gibi, yaşam gibi… şimdilerde yağmur
asfalta düşüyor sonrası kanalizasyon… suyu çekilen toprak kuruyor, bahçeler,
bağlar zaten bitmiş… daha ne kıyamet bekliyorsunuz ki, bundan daha büyük
kıyamet olabilir mi?
Envaiçeşit meyve ağaçlarımız vardı;
çeşit çeşit kayısılar vardı, elma yanak, şeker pare, aşılısı, aşısızı… vişneler
vardı, kirazlar vardı, vardı…
Elinizi uzattığınız anda doğanın
cömertliğini doyasıya yaşardık…
Armutlarımız vardı; hem de en
iyisinden… Yazlık, kışlık… yerlere dökülürdü de toplamaya üşenirdik, hatta
sitemler ederdik, bu kadar meyve verdiği için ağaca… Armutları toplar,
birbirine bağlar, tavana asardık ki kışın yiyelim…
Kış armudu diyorum hani şimdilerde
pazarlarda “Ankara armudu” diye satılandan… Biz Ankara armudu falan bilmezdik;
kış armuduydu bizim armutlarımız, eğer kazara boş bulunup, olmadan (hamken)
ısırırsanız dişinizi bile kırabilirdi ama kışın tavan arasından indirip,
sobanın yanı başında sıcaktan ciğeriniz yandığı zaman sulu sulu… yeri
sülalenize rahmet okuturdu…
Şimdi dört armuda 25 lira verince… o
yemediğim, toplamaktan bıktığım armut ağacından özürler diliyorum ama… armut
ağaçlarımız çoktan kesildi… toprağa çoktan beton döküldü, bir ağlamak kaldı
bize…
Sağımız beton, solumuz beton… şehir ırmaklarının yerini gözyaşlarımızdan yükselen feryatlar alırken… biliyorum; biz toprağın, ağaçların, avarların ahını aldık… Ayvalı Sokak’tan Sarıyakup’a dönerken çağlayan şehir ırmağının sevinç gözyaşlarının yerini hüzünler aldı şimdi… Şimdi Maliye Sarayı dediğiniz beton blokların hemen önünden geçen şehir ırmağında ıslanırdı bizim çocuk sevinçlerimiz… Şimdi… şimdi diye bir şey yok artık!
Şimdi kalkmışız, "armut şu kadar" diyoruz… hani Kızılderili şefin söylediği neydi:
“Beyaz adam, bir gün anlayacak
paranın…”
Biz hâlâ anlayamadık; betonun, insan
hayatına kast etmek olduğunu, toprağa düşmanlık olduğunu… “Armut piş, ağzıma
düş" olacak sandık her şeyi…
Armutlar düşüyor düşmesine de… o düşenler,
o armutlar değil…
Bizden başka hangi armut toprağa
sırtını döner ki?
TAHİR SAKMAN
23 Mart, 2023
IŞIĞIN YERİ!
"Şair, ışığın yerini göstermek zorunda" diyor Ozan Pablo Neruda... biz şanslı bir milletiz bu konuda; ışığın yerini gösteren Pir Sultan'dan, Dadaloğlu'na, Nazım Hikmet'e ve Mahzuni Şerif'e uzanan bir çizgide, birçok şairimiz 'ışığı alnında ilk hisseden' olmuş, kaynağını göstermiştir.
"Şairlik mesleğinin kötüye kullanıldığı da olur elbette. Öylesine çok yeni şair ve yeni yetişme kadın şair ortaya çıkmış ki, yakında hepimiz şair olacağız ve okur hiç kalmayacak. Okur aramak için yakında keşif heyetleriyle yola çıkmak, çöllerden geçmek ya da uzay gemileriyle evreni bir baştan öte başa dolaşmak gerekecek"
"İnsanın en eski eğilimi şiirdir. Dini törenler ve dualar şiirden doğdu. Dinlerin çekirdeğinde de şiir vardır. Şair bunu doğanın belirtileriyle bildi. İlk çağlarda bu Tanrı görevini korumak için rahip dediler kendilerine. Günümüzün şairi ise, şiirini haklı göstermek için, sokağın ve insan yığınlarının kendisine uzattığı belgeyi benimsiyor. Günümüz halkçı şairi din adamlarının en eskisidir. Eski zamanlarda karanlıklarla anlaşma yapardı. Günümüzdeyse ışığın yerini göstermek zorunda."
-Ozan Neruda-
TEŞEKKÜR EDERİM
Bu sabah doktora gittim, boğazımın “kötü”
olduğunu söyledi ama önceki günlere karşı çok çok daha iyiyim. Ateşim çıksa da
eksilen bir periyotta azalmaya başladı.
Sanki bir kabustan uyanmış gibi
şaşkınım… hayata yeni bir şevkle sarılmayı özlemiş olmalıyım. Umutlarımız her
zaman gökyüzü…
Reiki Masterim Berna Hocama enerji
desteği ve ilgileri için teşekkürlerimi sunarım. Bu arada rahatsızlığım nedeniyle
geçmiş olsun dilekleriyle beni güçlendiren tüm dostlara da teşekkür ederim.
Dünya ana tek bir bedendir… Hepimiz
onun çocuklarıyız; birimizin rahatsızlığı hepimizi etkiler… Sevgiyle
sarıldığımız sürece, tüm enerjilerimiz her zaman şifa olacaktır.
Sevgili bedenim:
Bu boyuttaki yolculuğumda, seni
bırakacağım zamana kadar, bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim, seni çok
seviyorum ve seninle çok mutluyum…
Tüm varlıkların mutlu olmasını
seçiyorum, görünen görünmeyen, büyük küçük, canlı cansız, tüm varlıklar mutlu
olsun. Kalbimdeki sevgileri tüm varlıklarla paylaşıyorum. Bu seçimimi sevgiyle
destekliyor, kalbimle onaylıyorum, tüm varlıklar mutlu olsun…
TAHİR SAKMAN
22 Mart, 2023
ÇÖPTEKİ “ADAMLAR”
Bu tür görüntüleri, fotoğrafları çok
görmüştüm ama hiç bu kadar beni vuran olmamıştı…
Partiniz, pırtınız, meşrebiniz,
inancınız beni hiç ilgilendirmiyor hele hele bunu da gördükten sonra hiç…
Yarın için iftar hazırlıklarına, davet
edeceğiniz insanların listelerini hazırlamaya başladınız ya… vallahi, hiç mi
hiç hükmü yok!
Yer Konya… eminim yurdun pek çok
yerinde de aynı görüntüleri içleri acıyarak izleyen insanlar olmuştur…
İçim hiç bu kadar parçalanmamıştı, hiç
bu kadar dağılmamıştım:
Akşamüzeri, bir marketin önü… yaşlı
bir adam; saçı sakalı birbirine karışmış, kıyafet dersen perişan… elinde uzun
bir tel, çöp bidonunun içine sokuyor… telin ucuna takılan meyveleri bir kenara
koyuyor… yüzünde bir umut, bir parça mutluluk… bense, bin parçayım…
Ağlamak zor gelir bazen ama ağlamak
yetmez…
Acın halinden anlayacaksınız değil mi?
Bak Konya, bu insan, bu yaşta çöp
karıştırıyorsa bu hepimizin suçudur; eğer biz o kadar çok yemeseydik, ona da
kalacaktı!
"Haberim yoktu"
demeyeceksin, "görmedim, tanısaydım" demeyeceksin... Görmek
zorundasın, bilmek zorundasın!
Eğer bir insan, çöpten geçinmeye
çalışıyorsa… Bilmem kaç milyonluk şehrin haberi yoksa...
Haydi artık dağılabiliriz:
Yürüdüğünüz yol, her neyse size
kalsın...
Not: Rahatsızlığım nedeniyle şu an
ateşler içindeyim ama beni asıl yakan çöpteki adam oldu...
TAHİR SAKMAN
SEVGİLİ BEDENİM!
Böyle bir boğaz ağrısı görmedim…
Neredeyse beş gündür paso yatıyorum; bir ateş basıyor saçma sapan rüyalar
görüyorum… Boğazıma bakıyorum bir şey yok gibi ama iş yutkunmaya gelince
kıyamet kopuyor…
İçmediğim antibiyotik, grip hapı,
bitki çayı; sıkmadığım burun spreyi, yapmadığım gargara kalmadı…
Yani korona olduğum zaman bile bu
kadar zorlanmamıştım…
Sevgili boğazım ve sevgili bedenim…
Kendime güveniyor bedenimi seviyorum;
hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Bana işaret ettiğiniz gibi tüm dikkatim
sizlerde, bunca yıl birlikte yürümekten son derece mutluyum.
Bana gösterdiğiniz kendi gerçekliğimi
anladım ve beni yavaşlattığınız için teşekkür ederim. Benim, sizlerden birinin,
en küçük bir enerji akışındaki aksamada bile huzurlu olmam mümkün değildir. Bu
nedenle, bütünün en yüksek hayrına, boğaz çakramdaki enerji akışını yavaşlatan
tüm negatif duygu ve düşünceleri ve farkında olmadan çalıştırdığım tüm olumsuz
programları iptal ediyorum. Yerine sevginin muhteşem ışığını koyuyorum; hemen
şimdi, olması gerektiği gibi...
Teşekkür ederim, teşekkür ederim,
teşekkür ederim…
TAHİR SAKMAN
17 Mart, 2023
ÇEKİN ELİNİZİ ALÂADDİN’DEN!
Foto: T. Sakman |
30 Temmuz 2019 ve 19 Eylül 2019
tarihlerinde “Ucube Sultan Tekkesi”; 10 Mart 2022’de “Alâaddin Tepesi’ne
Dokunmayın” ve 19 Mart 2022 tarihinde ise “Alâaddin Tepesi’ni Kurtarmak” isimli
yazılar kaleme almış ve sosyal medyada paylaşmıştım. Aslında 2000’li yılların
başlarından başlayarak köşe yazdığım gazetelerde de tarihi tepenin kullanımıyla
ilgili onlarca yazı kaleme almıştım.
Yani diyorum ki elinizi sürmeseniz
tarihi eserlerimize, vallahi daha iyi korunacak!
Bir dönem köfteciler istila etmişti sonra
otopark olarak kullanılıyordu; şükür vazgeçildi… Ağır iş makinaları çıkarılıp
tepeye granit döşendi! Sonra bir baktık kazılar yapılmaya başlandı ama ne kazı!
Yıllardır kaz, kaz bitmez…
Ne buldular bilmiyoruz, her yıl bir
iki ay çalışma yapılırken son yıllarda o da kesildi, üzerine branda çekilip
öylece kendi haline bırakıldı. Bizans’tan kaldığı söylenen hazine efsaneleri de
şehirde yayıldı gitti böylece. Bu arada Alâaddin Köşkü’nün son kalıntılarını
koruyan ve gayet estetik olan şemsiye yıktırıldı ve yerine hiç kimsenin
beğenmediği ucube bir yapı konduruldu… Tabii harcanan paralar boşa gitti…

Foto: T. Sakman
Tepe’ye, Konyalı sahip çıktı. Şimdi
yeni bir proje çıktı ortaya… Atam Selçuklu’nun mimarisine ne kadar uygun
olduğunu daha tam detay göremediğimiz için bilemiyorum… Proje güzel olabilir,
mimarı ehliyetli, başarılı olabilir sözümüz yok; sözümüz, tarihi tepeye uyumlu
olmasıdır. İlk bakışta gördüğümüz, modern çizgiler taşıyan proje, tepeye ne
kadar uyumlu olabilir, iyi düşünmek gerek? Bu konuda Konya Mimarlar Odası’na
büyük görevler düştüğü kesin, onların fikri önemli.

Yeni Proje
Ucube yapı yıktırılıp mevcut çelik
muhafaza camla kaplanılsa eminim güzel olacaktır veya eski şemsiyeyi yerine
koyunuz lütfen. Şehrin bir dönem simgesi olan şemsiye tepeyle bütünleşmiş ve
doğal bir görünüme sahipti.
Bir yanlışı düzeltelim derken bir
başka yanlışa meydan vermeyelim; çünkü başka Alâaddin Tepesi yok. Tepe, şehrin
en eski yerleşim yeri olmasının ötesinde şehrin en önemli simgesidir… Zaten etrafından
geçen ağır trafik yükünün yanı sıra tramvaylar yeterince tepeye zarar veriyor, çok
su isteyen bitkilerin yoğunluğu da ayrı bir soru işareti…
İplikçi Camii de aynı durumda; ağır
trafik yetmezmiş gibi bir de tramvay geçti, duvarlarındaki çatlaklar bağırıyor, duyan
var mı?
Hoca Hasan Camii yenilemeye tabi
tutulduktan sonra minaresinin üzerine giydirilen başlığın Selçuklu mimarisiyle
alakası veya Anadolu’da bir başka örneği var mı?
Kız Öğretmen Okulu… Yenilendi, adı değişti;
yazarken utanıyorum, “Taş Bina” oldu… Yanlıştan dönülmesini bekliyoruz…
Lütfen tarihi eserlerimize, ecdat
yadigârı eserlerimize dokunmayınız… Hele hele Alâaddin Tepesi’nin etrafından
bile geçmeyiniz!
TAHİR SAKMAN
![]() |
Foto: T. Sakman |
![]() |
Yeni Proje |
16 Mart, 2023
BETON AŞKINA
/Ruhumuz
satılmış özler tükendi
Nice
ocak söndü közler tükendi
Ulusça gömüldük
beton altına
İçimiz
donuyor sözler tükendi/
hangi söz anlatır
hangi acı daha büyük
beton aşkına gömdünüz ülkemi
rantçı siyasetçi ikbalci
cahil cühela yandaş yalaka
bir ülke düşünün / yatıyor
betonla koyun koyuna
ve sizler döşeklerinizde
ellerinizde sıcak akçeler
koyun koyuna
biz yıkılmayız halkız
ülkemizi giyinir
kalkarız yeniden
ve korkulur
milletin sessizliğinden
TAHİR SAKMAN
15 Mart, 2023
konya’sın diye sevdim İNDİRME LİNKİ
“Bir şiir silahlar altındaki bir şehir
gibidir” diyor Bukowski… Peki, ya bir ömrü, şiirle, şehre adamak nicedir?
Mısra mısra gezerken, şehrin
sokaklarıydı aslında bizi gezen… ve her köşesinde karşımıza çıkmak için fırsat
kollayan duygular… Ceddim Selçuklu’dan beridir yanan bir ateşin, Türkmen
atlılarının vurgun olduğu bir düşün yansımasıdır. Bir Türkmen gelinidir bazen,
bazen bir Bizans kızının kal’a kapısını açması gibi gökyüzüne açılan sevdadır,
yalın… Moğol oklarıdır yangınlarım; sema sema ayaklarım yerden kesilir,
gökyüzünde uçan bir derviştir… ama illaki Konya’dır, Konyalıdır:
/sanki bir başka dünyalıdır/
Bir şehri sevmekten öte bir şeydir
Konyaperestlik… konya’sın diye sevdim:
/alâaddin tepesi'nde kayarken çocukluğum
dede bahçesi’nde büyüdük sevdalara
üşüyen ellerindi yüreğimi yakan
bozkır ayazında alev
meram'da gedavettin
serin türkülerin kanatlarında çırıl
çırıldık
uçmuştuk en son yalnızlığımıza
üçler'de kalbi kırık bir taş
musalla’da buruk fatiha
ve gözümüzde sıra bekleyen
birkaç damla yaş
kaderimiz kederimiz olmadı
ne seninle ne sensiz
çünkü sevmiştim yönsüz/
Sonrası yarı düş yarı gerçekti:
/ben seni konya’sın diye sevdim
selçuklu kartalı gibi bakardın hani
gümüş gecelerin koynundan sabaha
bir yanın mağrur bir yanın mahcup
kim bilir hangi düşlerin efendisiydin/
Ama bir kere şehir sıyrılmıştı kınından:
/kınından sıyrılmıştı atlılar
atlılar ki cehennemden baktılar
atlılar o gün canlar yaktılar/
Her şey tersine döndü ya:
/ulu tengri gök şamanları
unuttu
bir ateş ki
döküldü moğol nallarından
kıvılcım kıvılcım
ateşe boğuldu her yan
kargılar duman duman sardı
selçukya şimdi kan
dönmezdi
döndü tersine
deveran / deveran / deveran/
“konya’sın diye sevdim”, bu benim dijital olarak yayımladığım 6. kitabım. Böylece kitap sayım fiziki olarak yayımlanmış kitaplarla birlikte 18’e çıkarken önümüzdeki günlerde yeni kitaplarımı da sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Aslında bu kitap, birkaç yıl önce
hazırdı, teklif ettiğimiz şehrin bazı kurumlarından olumsuz yanıt alınca bir
kenarda kalmıştı. Sonra yeniden ele aldım; baştan sona yeni bir düzenlemeyle
uzun uğraşlardan sonra yayıma hazır hâle getirdim… Şiirlerde geçen mekânların
fotoğraflarıyla bir bütün oluşturmaya çalıştım. Kaynağı belirtilmemiş
fotoğrafların çekimi bendenize aittir. Yıllar yılı çektiğim fotoğrafların yanı
sıra arşivimde bulunan fotoğraflardan faydalandım. Bu yönüyle, bir şehre
söylenmiş ve fotoğraflarla bezenmiş böyle kitap hacminde başka bir örneği var
mı bilmiyorum. Fotoğraf seçiminin, arşivimde bulunan bin civarındaki fotoğrafın
içinden 199 tanesini seçmenin zorluğunu tahmin edersiniz sanırım. Konya üzerine
söylediğim şiirler daha fazla olmasına rağmen bu kitapta format gereği 63 şiir
yer alıyor, diğer şiirleri de bir başka kitapta yayımlayacağım.
Yaşantım boyunca zaman zaman kavgalı
olsam da (aslında kavgamız şehirle değildi) hiçbir zaman Konyaperestliğimden
ödün vermeden, toprağına baş koyduğum şehre, bir gün bedenimi emanet edeceğim
şehre, peşin ödenen bir vefa borcuydu bu… Umarım bu topraklar, tüm bunları göz
önünde bulundurarak bağrında bize de yer verme lütfunda bulunur.
Gönül tabii ki isterdi fiziki olarak
basılsın ama…
Artık
şiirlerim şehre emanet:
/ben
seni konya’sın diye sevdim
aya
eleni uykularından uyanırken
şeytan
köprüsü’nde yalın
mormi
camisi’nde yankıydı sesin
zamanın
kör kuyularında /
unutmadım sevdim/
https://tahirsakman.blogspot.com/ blog sayfamda TAHİR SAKMAN KİTAPLARI İNDİRME LİNKLERİ yazısına tıklarsanız açılan sayfadan bilgisayarınıza, tabletinize, telefonunuza ücretsiz indirebilirsiniz.
©Tahir Sakman, Konya-2023
Önemli Not: “konya’sın diye sevdim”
sadece pdf formatında dijital olarak yayımlanmıştır. Yazarın izni olmadan
fiziksel olarak basımı ve dağıtımı yapılamaz. Kitapta bulunan şiirler ve
fotoğraflar; tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında ticari amaçlarla
izinsiz kullanılamaz. Kaynağı belirtilmeyen fotoğrafların çekimi Tahir Sakman
tarafından gerçekleştirilmiş bazı fotoğraflar ise Tahir Sakman’ın özel
arşivinden alınmıştır.
ISBN 978-605-72565-0-8
ISBN 978-605-72565-0-8
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)