Ankara’ya, Konya tarafından gelirseniz, şehre girerken sizi
Dikmen sırtları karşılar…
Sanki, zamanı durdurursunuz orada ve Türk’ün ebedi önderi,
Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya ilk gelişine; hani o, Türk’ün
ateşle imtihanı olduğu günlerde, bir avuç Kuvvacı’nın tüm dünyaya özgürlük için
direndiği günlere gider, seğmenlerin sesini duyar gibi olursunuz…
Trakya ve Anadolu’nun büyük bölümünün işgal altında olduğu
ve bir taraftan da yokluğun / yoksulluğun acımasızca Türk’ün üzerine çöktüğü
yıllar…
Bir avuç vatanseverin halkı nasıl örgütlediğini ve nasıl
bir mücadelenin içine girdiklerini yeniden hatırlar, ürperirsiniz.
İlk Meclis’e giderseniz… orası Türk’ün demokrasi mabedidir;
Türk’ün özgürlük ateşini diri tuttuğu ve kazandığı yerdir ve dünyada bir ilktir
o; savaş yönetmiştir, onun için Gazi Meclis’tir…
Bir taraftan top seslerini duyarsınız, bir taraftan vekillerin
ateşli konuşmalarını. O mütevazı Meclis, ülkemizin tapusudur, harcıdır,
çimentosudur. Gözlerinizi kapattığınız anda cephelerde oluk oluk akan, kanı
görürsünüz; kağnıyla uçağın, süngüyle merminin, yoklukla varlığın, özgürlükle
esaretin savaşını görürsünüz…
Ve kısa ömrünü vatana feda eden Gazi’yi görürsünüz; gözleri
çakmak çakmaktır, yorgun bakışları bir çelik gibi yüreğinize işler, ürperir,
gayriihtiyari kendinize çeki düzen verirsiniz…
Anıt Kabir’e gidersiniz… derin bir huşu ve sonsuz bir coşku
ile şükran duyarsınız; Gazi’nin mozolesinin önünde, tüm şehitlerimizin
ruhlarının da orada olduğunu hissedersiniz. Ömrünü cepheden cepheye koşmakla
geçiren ama asla yılmayan, o en büyük Türk’ün, Atatürk’ün huzurunda, bir kez
daha onun açtığı yolda yürümeye ant içersiniz…
Birileri 17’lik kızlarla zifaf hazırlığı yaparken, onların
zifafı; kanla, canla bedel ödeyerek vatan kurtarmaktı…
Düşman Polatlı’ya dayandığında bile kaçmayı düşünmediler; onların
tek zırhlısı, vatan aşkıydı, özgürlük aşkıydı; tek sığındıkları yer, Milletin
sinesiydi…
Onlar, İngiliz desteğiyle, Yunan yanlısı Kuvayı İnzibatiye
kurmadılar; onlar, Türk Milleti’nin desteğiyle, Yunan’a karşı, vatanın
esaretten kurtulması için Kuvayı Milliye’yi kurdular.
Haklarında verilen idam fermanlarından, fetvalarından korkmadılar;
onların tek dayanakları, Yüce Türk Milleti’nin bağımsızlık tutkusuydu…
Yaklaşık on gün kaldığım Ankara, Millî Mücadele ateşini
yakan ve bu uğurda eşi benzeri görülmemiş bir destan yaratan şehirdir. İradesi
Meclis iradesidir; Meclis’in onayından geçmeyen hiçbir karar uygulanmamıştır. O
savaş şartlarında bile demokrasi örneği olarak tarihe yön vermişlerdir.
Ankara gazi şehirdir, Gazi’nin şehridir… tıpkı Gaziantep
gibi, Kahramanmaraş gibi, Şanlıurfa gibi…. Ve Millî Mücadele’ye omuz veren tüm
şehirlerimiz gibi…
Kulaklarıma Ruhi Su’nun, su gibi sesi doluyor:
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak
Kılıcını vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Uyan da bak Gazi Kemal
Başımıza gelen işe
Ankara'nın dardır yolu
Düşman aldı sağı solu
Sen gösterdin Paşam bize
Böyle günde doğru yolu
Atatürk’ün doğru yolu, yolumuzdur bizim… Gazi Kemal
uyanmayacak, bunu biliyoruz ama fikirlerinin ve yaktığı ateşin ışığında, kıyamete
dek binlerce Gazi Kemal yetişecek ve milletimizin teminatı olmaya devam
edecektir:
“Ne mutlu Türk’üm diyene…”
Fotoğraflar: T. Sakman.
TAHİR SAKMAN