YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

30 Haziran, 2022

Konyalı Biricik Saz San’atkârı: MAZHAR SAKMAN


 

Yıl 1953… Ben daha dünyada yokum… Hoş şimdi ne kadar varım, tartışılabilir…

Resimli Radyo Dünyası’nın 136. sayısı… Hemşehrimiz İhsan Hınçer kaleme almış… En iyisi sözü ona bırakmak olacak…

 

Soldan sağa; Musa Saz, Mazhar Sakman,  muhtemelen Orhan Kurşun...


Konyalı biricik Saz San’atkârı: MAZHAR SAKMAN

 

Hayatı-hâtıraları-”Zengin olup da ne idecem”-Musikiye nasıl başladı?-Ne olmak istiyordu ne oldu? -Karacaoğlanların diyarı Anadolu...

Anadolu, hâlâ Emrahların, Karacaoğlanların diyarıdır. Hemen adım başında bir halk şâirine, bir saz sanatkârına rastlarsınız. Kiminin avazı , kiminin tezenesi, size, bazan hüzün, bazan neş’e verir. Bunların içinde öyle ustaları vardır ki, muhitlere yekta’dır.

İşte, memleketimize senelerden beri âşık veren Konya’nın, şimdi de dumanı üstünde saz sanatkârları vardır. Bunların pir olarak tavsif ettikleri Çopur İsmail iki yıl evvel hakkın rahmetine kavuştu. Bilhassa onun ölümü ile divan sahası boş kaldı. Lâkin Murat Tiftik, Silleli İbrahim, Bozun Ömer, Bekir Defçi, Mazhar Sakman gibi halk, saz ve türkülerin yeni kıymetleri bu boşluğu ellerinden geldiği kadar doldurmaktadır. Daha önce bu sayfalarda Murat Tiftik’ten bahsetmiştik. Bugün de Mazhar Sakman’dan söz açacağız.


Hani Sadi Yaver Ataman Birliği, bir yıldan beri:

Kabağı da boynuma takarım,

Hovardayı gözünden çakarım,

Senin de gibi yosmaları

Pazarlarda satarım, heyyyyyy.

 

Diye başlayan bir türküyü, umumi arzu üzerine sık sık okuyor ya, işte onu, Sadi Yaver’e tam bir Konya tavrı ağızı ile veren bu bahsedeceğimiz Mazhar Sakman’dır.

Mazhar Sakman, ailesinin bütün ısrarlarına rağmen memur ve öğretmen olmak yolunu kendi elleriyle tıkamıştır. Kendisi Konya ve İzmir Muallim mekteplerinde okumuş ve nihayet bu “Saz Merakı” yüzünden İzmir Muallim Mektebi son sınıfından ayrılmış.

Mazhar Sakman’ı son Anadolu seyahatimde Konya’da tekrar gördüğüm zaman, kendisine Konya tabiri ile:

-Ak karam dedim, biyol da memlekete seni tanıtalım. Bana kısacık hayatını anlatıversene?

O, bu teklifime memnun olmuştu:

-Eh dedi, biz de bu uğurda az yorulmadık. Az cefa çekmedik. 1330 doğumlu olduğuma göre, 40’ına merdiven atmıştım. Böyle olduğu halde saza ve okumaya yeni başlamış gibi içimde bir heyecan duyuyorum. Senin anlıyacağın, bu heves bende tâ küçükken başladı. Babam [burada bahsettiği üvey babasıdır] bıçkın bir adamdı. Sık sık oturak ve saz âlemleri tertip ederdi. Biz bu âlemlerin yanına bile sokulamazdık, amma, kendimizi de meraktan kurtaramazdık. Babam ve annem benim okumamı istiyorlardı. Bu maksatla da tahsilime hiç ara vermedim. Fakat yaşım ilerledikçe saz ve söz meclislerine de devam fırsatını buldum. Hayatın her türlü kahrını çektim. Nefsimi mahrumiyetlerle pişirdim. Bir nevi riyazet seneleri yaşadım.


- İlk defa bir topluluk karşısında ne zaman çalıp, okudun?

-Daha 17-18 yaşlarında meclislere devama başladım. 1933 yılında Cumhuriyetin 10. yıl dönümünde İzmir Muallim Mektebi 4. sınıfında iken, musiki muallimimiz Ziya Aclan’ın teşvikile ve saz ile bir halk türküleri konseri verdim. Halk beni dehşetli tutmuştu. Zaten teşvik ve istidadın bu işte büyük payı vardır. Yazın Konya’ya her dönüşte, arkadaşlar, bir oturak âlemi tertipler, beni de çağırırlardı. Artık bu meclislerin aranılan bir uzvu olmuştum. Nihayet bu meclislerin havası beni o derece sardı ki, o yıl yaz tatili bittiği halde okula gitmedim. Çoğu bunun bir intihar olduğunu söyledi. Fakat ben, bu teşhisin yersiz olduğuna dair canlı bir delilim. Şimdi Konya’da hem bir saatçi dükkânım var, hem de fermanım. Bu ferman. Bu fermanım kendi kendine buyruk olmak fermanıdır. Gönlüm küsüver di mi, on beş yirmi gün dükkânı açmam kimse bir şey diyemez. Zamanı gelir, geceleri Şehir Lokali’nde saz çalar, gündüzleri de elimden geçen dakik saatler gibi muntazaman çalışırım.

- Senin yetişmende başka saikler de var mıdır?

-Asker olduğum zaman bandoya geçtim. Riyaseti Cumhur Heyetine bağlı Musiki Tatbikat Okulu’nda Veli Kanık müdürümüzdü. Kendisinden çok tenevvür ettik. Geçen sene İstanbul Radyosu’nda iki seans okuyup, çaldığım zaman, muhterem hocamı karşımda görmiyeyim mi, hemen koştum, elini öptüm. Zira bizde çok emeği vardır. Nota bilgimi, onun sayesinde ilerlettim. Hâlen bu sayede halk türküleri derlemeciliği de yapıyorum.

Mazhar Sakman, okuyup yazmasına rağmen mahalliliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Farsça ve Arapçadan da nasibini almıştır. Mektuplarında ağdalı bir lisan kullanır. Fakat bu kelimeleri bile Konya şivesine uydurur. Derlemeleri de olduğundan bahsettiği için sordum:

- Topladığın bu türküleri ne yapıyorsun?

-Yakında bunların en seçmelerinden 50 tanesini “Konya Türküleri “ adı altında notalar ile birlikte neşredeceğim. Biz de karınca kararınca bir şeyler yapalım. Evlâtlarımız ileride belki adımızı bu suretle unutmazlar.

- Hayatından bu kadar memnun olduğuna göre, bari bir köşeye para filan biriktiriyor musun?

Yaz kış durmadan terliyen Mazhar Sakman’ın alnından kayan birkaç ter damlası sarı bıyıklarının arasında kaybolurken, o kıs kıs gülüyordu:

- Ne diyorsun sen İhsan Bey, beni daha öğrenemedin mi? Ben bugün kazanır, bugün yerim. Zengin olup da ne ideceğim? Sonra irahatsız olurum.

 


Mazhar Sakman’ın prensiplerine akıl erdirmek cidden girift bir meseledir.

Mazhar Sakman’a veda etmiş gidiyordum, yolda bir arkadaşına rastladım, ona bu huylarından bahsettim. Bana şunları anlattı:

- Mazhar, kendisine her türlü ezayı reva görür. Hiçbir şeye kıymet vermez. O, durgun görünen derin bir sudur. Bir gün bizzat gördüm. Bir mecliste çalınmış, yenilmiş, içilmiş, kız oynatılmıştı. O, rakıyı bile bardakla içiyordu. Anadolu evlerinde teras yerine kaim olan tahta boşa çıktığımız vakit, onun orada yüzü koyun sızmış olduğunu gördük. Kaldırmak isteyince “Bırakın beni satlıcanlar oluvuruyum. Birde ordan nasibimi alayım hay garam”, diye inliyordu. Kaldırmaya muvaffak olamadık. İşte o kadar garip ve anlaşılmaz bir adamdır. Zatülcenp olmakta bile, bir deva aramaktadır!

Şimdi, ne zaman Sadi Yaver'in salı ve perşembe günleri İstanbul Radyosu'ndan:

-Sayın dinleyiciler, şimdi Mazhar Sakman'dan alınan bir Konya oyun havasını dinleyeceksiniz, dediğini duysam, hemen onu hatırlar, ister istemez tebessüm ederim.

İhsan HINÇER

29 Haziran, 2022

SAÇLARIMA KOŞAN AKLAR GİBİSİN KORAY!

Şair Koray Ekener (1942-1992)

 Onunla ilk tanışmamız seksenli yıllardı… Gazetelerde yayımlanan Dervişozan mahlaslı şiirlerimi görmüş beni tanımak istemişti. Türbe Caddesi’ndeki saatçi dükkânımın sanat, edebiyat sohbetlerine onun da dahil olması beni çok sevindirmişti.

Dükkâna gelirken karnı açsa, gelirken etli ekmeğini, toksa, çayını söyler gelirdi. Sonra gelsin şiirler, karşılıklı… sanki bitmeyen bir zaman tünelinden geçercesine kendimizi şiirin içinde yitirdiğimiz günler…

Tıpkı, şair Şükufe Nihal Başar’ın /Bir köhne kitap, bir sarı kandil neme yetmez?/ dediği gibi yaşadığımız günler…

Yeni Meram gazetesinde günlüklerini, şiirlerini okurdu tüm Konya… Maddi sıkıntıları hiç bitmeyecek gibiydi sanki ama kimseye de eyvallahı olmamıştı.

Şairler bohem yaşamayı seven insanlardır… Şehirler, insanlar statükoyu korumanın peşindedir… Birçok şairin kaderi onu da vurmuştu sonunda…

Hatırlanmak mı? Siz hatırlasanız ne olur, hatırlamasanız ne olur ki?

Sizden hayatında bile bir beklenti içine girmedi, öldükten sonra hiç olmaz!

Şair (Şükufe Nihal Başar) söylemiş:

/Vardır anacak bir gün olup ismimi elbet,
Bir servinin altında dolan göz neme yetmez? /

Biz unutmadık Koray… “Fotoğrafımı verdim geçen gün, çocuğun uslu durmazsa korkutursun” diyerek kendinle dalga geçecek kadar kendinle barışıktın…

Dünya gücüne gitmişti…

29 Haziran 1992… Koray sustu mu? TRT’de Avni Anıl bestesi bir şarkı çalıyor ve Koray’ın kulakları çınlıyor:

/Sen saçlarıma koşan aklar gibisin

Ansızın gözlerime dolan rüyalar gibisin

Acılar / kahırlar / dertler getirdin bana

Şimdi içimde açan baharlar gibisin

Ansızın gözlerime dolan rüyalar gibisin/

 

Haydi Konya, bir daha unut…

 

Ama kadim bir dostu unutmamış… elimde Yeni Meram gazetesinden bir sayfa 29 Haziran 2002 tarihli… ve altında dost bir imza; Ahmet Alıcı… hüzün dolu bir sayfa…

 

Unutmadık Koray; titrek ellerinle yazdığın şiirler, dolunay zamanı dökülüyor birer birer…

TAHİR SAKMAN




 

22 Haziran, 2022

UMUT


 

hasretin rengidir umut

yıldızlardan öteye koşan

her gece bir başka

sessiz umarsız kanayan

 

hasretin rengidir ayrılık

bilinmezler yolundur

kalsan da gitsen de

artık rengin umuttur

 

hasretin rengidir yalnızlık

içinde büyüdükçe bir boşluk

kalbin onunla atar

gözyaşında yüzer sarhoşluk

 

hayatın rengidir aslında umut

varsa yaşarsın hep yeni baştan

gerisi hikâyedir filizlenir gözlerinde

anlatmadım say unut

 

TAHİR SAKMAN

21 Haziran, 2022

KONYA BARANA GECESİ

Fotoğraf: T. Sakman arşivi.  Barana gecesi soldan sağa; Tahir Sakman, Orhan Kahveci, Mustafa Koç, Fatih Çinioğlu, Saim Kayhan, Makineci Ali Nalçakan, Süleyman Vurulmaz, Hanefi Demirci.

Üzerinden yirmi yıl geçmiş…  Tarih 6 Mayıs 2002, Konya Devlet Tiyatrosu Salonunda Konya Barana Gecesi yapmıştık; İl Kültür Müdürü Sayın Necip Mutlu… Konya İl Kültür Müdürlüğü ile Konya Fikir Sanat Kültür Adamları Birliği katkılarıyla düzenlediğimiz geceyi bendeniz sunmuş ve Konya türküleriyle oturaklar hakkında genel bilgiler sunmuştum…

Geceyi “6 Mayıs hıdrellez günü, başka gün bulamadınız mı” diye eleştirmeye kalkanlar bile olmuştu…

Yerel bir kıyafet bulamamıştık, kimse sponsor olmuyordu… Kültür Müdürlüğünün depolarına bakmıştık; neredeyse Konya hariç birçok bölgenin kıyafeti vardı. Çaresiz siyah pantolon, beyaz gömlekle çıkmıştık...

Saim Kayhan türkülerimizi okumuş bendeniz de türkülerin anonsunu yaparken hikâyelerinden örnekler sunmuştum. Konya türkülerini oturakların mahremiyetinden çıkarıp salonlara, açık havalara taşımaya başladığımız ve geniş halk kitlelerinin ilgisine sunmaya başladığımız günlerdi.

Foto: T. Sakman Arşivi. Sanatçımız Ahmet Özdemir Barana Gecesi'nde...

Geceye merhum Ahmet Özdemir de uduyla tek başına katılarak destek vermiş ve o bildiğiniz üslubuyla Konya ağzından örneklerle salonu kırıp geçirmişti…

Geceyle ilgili o dönemlerde Yeni Meram gazetesindeki köşe yazım şöyle:

KONYA BARANA GECESİ*

Biliyorum; nice zamandır özlediğiniz... Nice zamandır, sahnelerde doyasıya Konya türkülerini dinlemeniz kısmet olmadı. Gerçi biz zaman zaman toplanıp kulağımızın pasını, yüreğimizin yasını siliyorduk ve bunu sizlere aktarıyorduk ama... Biliyorum, bu size yetmiyordu. Daha fazlasını istiyordunuz. İşte vakit geldi, alın size daha fazlasını...

Bugün akşam Konya Devlet Tiyatrosu’nda dünkü Konya oturaklarının yerini alan Barana Geceleri yaşatılacak. “Konya Barana Gecesi” adıyla İl Kültür Müdürlüğü ile Konya Fikir, Sanat, Kültür Adamları Birliği tarafından düzenlenen gecede Konya türkülerinin egzotik nağmeleri eşliğinde, doyumsuz anlar yaşayacaksınız. Bendenizin de görev aldığı ve Konya oturakları hakkında açıklamalarda bulunacağım bu çok önemli etkinliği, mutlaka görmenizi istiyorum.

Bakın hepinize okuduğumuz türküleri soracağım eğer bilemezseniz, yandınız... Selçuklu’dan kalan ata yadigârı türkülerimizin dost sesini, kulaklarınızda duymak istiyorsanız ve o türkülerimizdeki gizemli motiflerin eşliğinde binyılların ötesine taşınmak istiyorsanız, bu akşam Konya Devlet Tiyatrosu’na 20.30 da gelmelisiniz.

Gecede sahne alacak olan Türkü Gönüllüleri Grubu’nun yanı sıra Ahmet Özdemir ağabeyimiz de o bildiğiniz üslubuyla, sizleri gülmekten kırıp geçirecek. Türk Gönüllüleri Grubu’nda yer alan genç sanatçılarımızın isimleri şunlar; divan sazı Ali Nalçakan, bağlama ve solist Hamdi Öztımastı, bağlama Orhan Kahveci, ut Fatih Çinioğlu, kanun Mustafa Koç ve ritm Süleyman Vurulmaz... [Geceye mazereti nedeniyle Hamdi Öztımastı katılamamış solist olarak Saim Kayhan katılmıştır ayrıca ritm kaşık olarak da Hanefi Demirci eşlik etmiştir.]

Gecede sizlere dünün Konya’sında yaşanan şehir muhiti musiki meclisleri hakkında da açıklamalarda bulunacağım. Türkülerimizin özelliklerinden bahisle yıllardır duyduğunuz ama belki de hikâyesini bilmediğiniz türkülerin hikâyelerini, yani nasıl yakıldıklarını anlatacağım. Böyle bir etkinlik her zaman yapılmaz. Bu önemli ve özel geceye yoğun ilgi nedeniyle, erkenden gelmelisiniz... 

Bu gecenin yapılması için olağan üstü çaba harcayan Konya İl Kültür Müdürü Sayın Necip Mutlu’ya da Konya türkülerinin yaşatılmasına verdikleri önemli destekten dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca tiyatro salonunu bizlere tahsis ederek, Konya türkü kültürünü yaşatmamıza olana sağlayan Konya Devlet Tiyatrosu Müdürü Sayın Cengiz Korucu’ya da şükran borçluyuz.

Bu arada geceye sponsor olmaları için başvurduğumuz ama nedense Konya Barana Gecesi ismini, Konya türkülerini duydukları zaman tüyleri diken diken olan büyük büyük kuruluşların başındaki küçük adamlara da sitemlerimizi yolluyoruz.

Bizler, her türlü imkânsızlığa rağmen Konya türkü kültürünün yaşaması için verdiğimiz mücadelenin boşa gitmediğini görmekteyiz. Tabii ki; güvendiğimiz sadece sizlersiniz. Ve eminim ki; bizi bu akşam saat 20.30 da Konya Devlet Tiyatrosu’nda yapacağımız “Konya Barana Gecesi”nde bizi yalnız bırakmayacaksınız. Ücretsiz olarak halka sunulacak olan gece, Selçuklu Türkmen kültürünün Orta Asya steplerinden şaha kalkan notaları eşliğinde, coşkun Konya türkülerinin yüreklerimizdeki estirdiği heyecanlarla, umutlarımızın hep diri kalmasına vesile olacak.

Hepinizi bekliyoruz... Hepiniz benim özel misafirimsiniz. Aslında sizi misafir edecek olan atalarımızın sesidir, soluğudur. Eğer bu akşam gelirseniz bunu hissedeceksiniz...

 

TAHİR SAKMAN


 

20 Haziran, 2022

ANOVVV HATTA ÂNNÂH

Şarkı, şiir, festival derken... hayat... daha doğrusu ülkemin şartları hatırlattı:

İlk defa, ucuz denilen zincir bir markette üç parçanın ikisini kasada bıraktım, fiyatlar Konya tabiriyle anovvvv...

Sonra mandıraya gittim... zeytin 50 TL, şükür geçen de aynı fiyata almıştım ama...

Erenler, mandıranın köy tipi, yarısı su, yavan peyniri anov ki anov hatta ânnâh... 95 TL olmuş...

Oysa 60 TL idi 1-2 hafta önce...

Şimdi bu paylaşım, yeni internet yasasına göre suç olur mu?

Eğer suç değilse birkaç kez daha anovvv hatta ânnâh ki ne ânnâh!

TAHİR SAKMAN

KONYA OLMAYI HATIRLAMAK

Foto: T. Sakman

“Benim de şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay

Memleket sevdasından hey canım hey”

Bütün stat söylüyordu… sadece bu değildi;

“Elfida, bir belalı başımsın
Elfida, beni fark etme sakın

Sonra;

“Yollarda bulurum seni
Takvimlerden çalarım seni
Dans ederim hayalinle
Yine de yaşarım seni”

Foto: T. Sakman


Konya’nın gençleri sel gibiydi:

“Bir gün belki hayattan
Geçmişteki günlerden
Bir teselli ararsın
Bak o zaman resmime

Sanki şehrin gençleri, genç kalanları, eski bir isyanın, birikmiş, geç kalmış bir bir öykünün patlaması gibiydi… Haluk Levent vardı sahnede ama söyleyen halktı:

“İzmir’in dağlarında çiçekler açar

Altın güneş orda sırmalar saçar

Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa

Adın yazılacak mücevher taşa”

 

Oysa adı çoktan yazılmıştı, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın adı gençlerin yüreklerine…

 

Bu bir duygu patlamasıydı bütün stat ayakta, Aziz Atatürk’ün manevi huzurunda gibiydi sanki, tek yürekti…

 

Bu şehr-i Konya çok enteresandır: içine girmezseniz asla bilemezsiniz. Öyle dışarıdan bakıldığı gibi görünenin çok ötesinde bir Konya vardır ve gerçek Konya orada kendini gizler; sırrını asla vermez kimselere… ta ki siz Konya olana kadar…

 

Dün akşam bir konser… konserden öte bir şeydi; öteki bir şehrin dalga dalga vurmasıydı ve hatırlamasıydı; Millî Mücadeleye nasıl sahip çıktığını, nasıl Kuvvacı olduklarını, Öğüt gazetesinin yakalanmamak için trende basıldığını, en çok şehit veren vatan toprağı olduğunu yeniden hatırladı… aslında hiç unutmamıştık; hafızalarımızın tozunu aldı gençler…

 

Foto: T. Sakman

Ve Atatürk’ün Batı Cephesi Karargâhı’nı Akşehir’e kurarak; sırtını Konya’ya, Konyalıya dayadığını hatırladı yeniden…  

 

“Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa”

 

Türkiye Cumhuriyeti gibi dünya durdukça adın yaşayacak Gazi Mustafa Kemal Paşa…

 

Yeniden, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa…”

İzlemek isteyenler için link:

https://drive.google.com/file/d/1p5ISpDgmC1kV6p_XRhprYXt9Fg3WE2IG/view?usp=sharing

 

TAHİR SAKMAN


Foto: T. Sakman





 

 

17 Haziran, 2022

ŞİİRE VE KUL REMZİ’YE SAYGI VE ŞÜKRAN


 “1996 yılında başladığımız Salı Sohbetleri'ni, korona günleri de dahil hiç aksatmadan 26 senedir sürdürüyoruz” diyordu Dr. Mustafa Güçlü… ve devam ediyordu “sevsek de sevmesek de Türk insanını ilgilendiren her konuyu konuşuyoruz…”

Bu alanda böyle uzun soluklu bir kültür mecrası sanırım yoktur. Fikri yapılarına uymayan pek çok insan anlatılmış veya dinlenilmiştir. Bu yönüyle de çok takdir ederim Salı Sohbetleri’ni… Konya Aydınlar Ocağı, Dr. Mustafa Güçlü ve diğer ekip arkadaşlarıyla birlikte “salı günlerini sallıyorlar” desem yeridir.

Ve geçtiğimiz salı günü yıllarını şiire vermiş ve hâlâ ilk günkü heyecanlarını taşıyarak “Kul Remzi” mahlasıyla şiir söyleyen Remzi Samancı abimizin 85. yaş günü nedeniyle düzenlenen “Şükran Gecesi” vardı.

Foto: T. Sakman. Remzi Samancı şiir okurken.

    Remzi abimiz kendini anlattı, 70 yıldır söylediği şiirlerinden okudu, bizler de onunla birlikte o heyecanlara ortak olmanın kıvancını yaşadık.

Geçmiş günlerden bahsederken… onu ilk tanığım yer bir meyhaneydi. İstasyonun karşısında küçük ama sevimli ve dost sohbetlerinin yapıldığı bir meyhane…

Yıllar sonra bu meyhaneyi ve Remzi abiyi “Leyla’dan Mevlâ’ya Cennete Yürüyüş” isimli romanımda “Edep Meyhanesi” isimli bölümde anlatacaktım tüm çıplaklığıyla…

1937 yılında doğan koca çınar 85 yılı geride bırakırken… şiir heyecan işidir, birçok şair yaş ilerlediği zaman şiirden öyküye, romana döner… heyecan biterse şiir biter...

Remzi abimiz 85 yaşına rağmen heyecanla şiir söylemeye devam ediyor. Doğaçlama akrostiş şiirler söylüyor. 

Sanatla; şiirle uğraşan insanlarımızın yüreği yufka, gözleri yaşlı, kalpleri insan sevgisiyle doludur. Tam Remzi Samancı gibi…

Foto: T. Sakman. Remzi Samancı torunu ile birlikte.

Konya Aydınlar Ocağı’na, şehir değerlerine sahip çıktıkları için teşekkür ederken, koca çınara da nice 85 yıllar diliyorum.

Söz kime ait bilmiyorum ama ilk Vedat Sakman abimden duymuştum:

“Sanatın yoksulluğu, hayatın zenginliğinden iyidir.” Sanki tam Remzi abi için söylenmiş gibi…

Sen şiirini söylemeye devam et Remzi Abi, şehrin sokaklarında sesin hep yankılansın…

Foto: T. Sakman. Remzi Samancı, gelini ve torunu ile birlikte 85. yaş günü pastasını keserken. Sol başta Dr. Mustafa Güçlü ve arka planda Hikmet Peker.

Sözü Remzi Samancı’ya bırakalım:


Unutmuşum kendimi sen zevkten zevke koşarak

Nar ateşi benliğimi neden sahip eyledin

 

Bendi yıkan sel gibiyim durmadan hep koşarak

Taştan taşa vurup beni lime lime eyledin

 

Her halinle göze batıp işlemişken gönlüme

Azat etmek şöyle dursun beni köle eyledin

 

Çok güzeller var çevrede lakin gözüm görmüyor

Bu halime sensin sebep kalbim âmâ eyledin

 

Şiirin tamamını Remzi Samancı’nın sesinden dinlemek isteyenler için link:

 

https://drive.google.com/file/d/1U10r_hGGNWffdGovgt0mnlH8k-a29ujG/view?usp=sharing


TAHİR SAKMAN


Foto: Hasan Karaca. Remzi Samancı 85. yaş gününde Tahir Sakman ile birlikte.


16 Haziran, 2022

SESİMİZİN ÇIKMASI SENİN İÇİNDİR KARDEŞ!

 Bizim üzülmemiz senin içindir kardeş…

Bizim feryadımız; senin daha iyi şartlarda yaşaman ve ülkemizin kaynaklarından senin de payına düşeni alman içindir.

Bizim kavgamız… hani “çıkar cep telefonunu” diyorsun ya, o telefonu senin de kontör düşüncesi olmadan kullanman içindir…

Arabalar vızır vızır… senin de o arabalara binmen için…

Marketler dolu, çarşı pazar kaynarken senin de rahatça alışverişe çıkman içindir…

Bir sana bakıyorum bir de savunmaya çalıştığın düzene…

Sen aç… değilsin belki ama daha iyi şartlara kendini layık görmüyor musun?

Sen sürekli sabrederken, şükrederken… cenneti bu dünyada yaşayanlar var biliyor musun? Sabır ve şükür senden ama cenneti kapanlar kim?

Hepsi de senin düşünmen ve uyanman içindir kardeş…

TAHİR SAKMAN

BİR ZAMANLAR KONYA

 

Memleketin toprağını bitirdik sıra Latin Amerika ve Afrika’nın toprağına mı geldi?

Dünyanın öbür ucuna modern tarım götürecekmişiz…

Kendi çiftçimizi kalkındırmak varken… mesela ucuz mazot, ucuz gübre versek de kendi insanımız ekse, kalkınsa vatandaş da ucuz ekmek yese fena mı olur?

Yer bulamadınız, gittiniz en verimli araziye önce hastane yaptınız, etrafındaki ülkemin en verimli arazilerini konuta açtınız… sonra Afrika’ya toprak aramaya…

Ya kuzum, sizin aklınız başınızda mı?

****

Ülkem yabancılar için tam bir cennet olurken…

Ya vatanın asli sahipleri için ne oluyor? Toprak alan onlar, ev alan, yazlık alan onlar, pahalılıkla boğuşan bizler…

Sahiller babalarının malı gibi… istedikleri yerden en verimli arazileri kapatan kim?

Şirketlerimizi kim ucuza kapatıyor?

Onlara cennet ya bize…

Dilim varmıyor söylemeye ama anladınız siz…

****

Üç günlük bir festival için milyonlar harcanmış şehrimizde… hani diyorum cennet müjdelediğiniz fukaralar için harcasaydınız bu paranın yarısını da garipler bu dünyada üç gün de olsa görseydi cenneti!

 ****

Konya bir zamanlar buğday ambarıydı, şeker ambarıydı…

Bir zamanlar Konya… bu bir dizi ismi değildir; hatıralarımızın baş köşesinde bereketli, altın renkli başakların yüreklerimizde boy attığı şehir…

Sonra şeker pancarı…

Ereğli ilçemizde birkaç kuruş aşağıya almak için girilen şeker kuyruğu…

Benim vicdanım sızladı…

****

Bir öğrenci, İYİ Parti’nin Meclisteki grup toplantısında kürsüden feryat ediyor:

“Sekiz milyon Suriyeliye baktınız ama sekiz milyon kendi öğrencinize sırtınızı döndünüz…”

Başka sözüm yok!

Dağılabilirsiniz ki ben çoktan dağıldım…

TAHİR SAKMAN

14 Haziran, 2022

UZUN ÖMRÜN KISA HİKÂYESİ: KÂMİL UĞURLU

Foto: Hasan Karaca. Kâmil Uğurlu Tahir Sakman ile birlikte...

Bu tür geceleri çok önemsiyorum:


Koca çınarların, yaşam serüvenleri sürerken, insanlara bir kesit de olsa sunmalarını çok ama çok önemsiyorum.


Şehrimizde eskiden yani insanlarımız bu kadar siyasallaşmadan önce bir sohbet geleneği vardı ve bu sohbetlerde yazılı olmayan yerel tarihlerin yanı sıra insanların kişisel tarihlerinden edindikleri tecrübeler, günün donanıma adapte edilerek dile getirilirdi.


Bendeniz şahsen bu sohbetlerde çok şey öğrendim. Öncelikli olarak Konya oturaklarının nezih yapısının sürdürülebilir olduğu dönemlerde, merhum babam Mazhar Sakman’ın saz ile ağdalı Osmanlıca ile divan okuduğu veya sazı bırakıp divan şairlerinin şiirlerinden hafızasının bir kenarına nakşettiği şiirlerden örnekler sunduğu gecelerde çok şey öğrendim. Sanırım kültür birikimimi de bunun üzerine kurdum.


Şehrimizdeki STK’ların içerisinde, kültür üzerine yoğunlaşan ve etkin bir biçimde çalışan Konya Aydınlar Ocağı’nın bu faaliyetleri her türlü takdire şayandır. Başkan Dr. Mustafa Güçlü’yü buradan kutlamak isterim, şehir kültürüne önemli katkılar sağladığını düşünüyorum.


Fikri yapıları uymasa da babam ile ilgili iki program yapmama vesile oldular ki şehirde başkaca bir hatırlayan çıkmadı. Rahmetli İhsan Kayseri abimiz de babamı ölüm yıl dönümünde mezarı başında anmak istemiş ve bir program hazırlamıştı ama sonra iptal etti, nedenini bir türlü öğrenememiştim. Bir de Seyit Abi hayattayken bir program iptal edilince onun yerine alel acele hazırlanmış, babamı ve Konya türküleri anlatmıştım. Anlı şanlı kültür derneklerinden “bazıları” ne yazık ki atıl vaziyette bekliyorlar… Neyi bekliyorlarsa?


Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği bir gecede geçtiğimiz hafta, 80 yılı deviren Doç. Dr. Kâmil Uğurlu abimizi dinleme fırsatı bulduk. “Uzun Yaşanmış Bir Ömrün Kısacık Hikâyesi” isimli gecede Kâmil abimiz o her zamanki tatlı üslubuyla bizleri aldı götürdü.


Şehirde yazı üslubunu beğendiğim ve kendime örnek aldığım Kâmil Uğurlu’nun, merhum hemşehrimiz İhsan Hınçer’in uzun yıllar çıkardığı “Türk Folklor Araştırmaları” dergisindeki Konya türkülerinin hikâyelerinden tanıdım.


Sonra “Konya Şehrengizi” isimli kitabındaki o tatlı üslubu unutmak ne mümkün… Eğer kütüphanenizde bu kitap yoksa çok eksik kalacaktır, bilesiniz…


©Fotoğraf: T. Sakman Arşivi. 90’lı yılların sonunda Fen Edebiyat Fakültesi’nde Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından düzenlenen Konya türküleriyle ilgili bir toplantı sonrası çekilen hatıra fotoğrafı. Ayaktakiler soldan sağa; Mehmet Gönülal, Zeki Kayhan, Saim Kayhan, Tahir Sakman, Kemal Pekçağlar. Oturanlar soldan sağa; Kâmil Uğurlu, Ahmet Özdemir, Saim Sakaoğlu, Memduh Derin, Seyit Küçükbezirci.


Sonraları, sanırım 90’lı yılların sonunda Fen Edebiyat Fakültesi’nde Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından düzenlenen Konya türküleriyle ilgili bir toplantıda yakından tanıma fırsatı buldum.


Bir çınarın kendisini bir saatlik bir zaman diliminde anlatması tabii ki mümkün değildi ama o tatlı lisanıyla hatıralarının bir kısmını dinlemek çok hoştu. O mutlu yıllara bizi alıp götürdü üstat… “Keşke gelmeseydik hep oralarda kalsaydık” dedirtti bizlere…


Birçok değerimizi yitirdiğimiz ve yenisini yetiştirmekte de bir hayli zorlandığımız günümüzde / şehrimizde Sayın Uğurlu gibi çınarların, sanata, kültüre, şiire gönül vermiş insanlarımızı sağlıklarında hatırladığı ve hatırlattıkları için Sayın Güçlüye ve ekip arkadaşlarına şehir kültürü adına teşekkür etmek de bize kalıyor.


Foto: T. Sakman. Kâmil Uğurlu sunum yaparken...


Sayın Uğurlu geceyi bir şiiriyle noktaladı. “Ateş renkli çiçek açan bir dünyada arşa yalın ayak” ancak Kamil Uğurlu gibi bir şairin mısralarında gidebilirsiniz:


Ateş rengi çiçek açan
Hangi dağın yücesindesin
Ey ayrılık dağının keklikleri
Ve hicran dağının Ferhatları
Gönül ülkemin güzel atları
 
Yılların sırtına binip gittiniz ve beni terk ettiniz
Ki benim bir vakit terk ettiklerim
Tenha bırakıp gittiklerim
Vaktinde kıymetini bilemediklerim
 
Bir zamanlar anamdınız babamdınız
Bazen kayınpederim
Boşa geçen vakitlerim nazlarım niyazlarım
Elinizi bir tutar isem arşa çıkacak bu yetim yürek
vallahi yalın ayak ve yürüyerek
Bir duaya bile mecalsiz titrek ellerim
Vay benim vaktinde kıymetini bilemediklerim


Bu şiirin tamamını Sayın Uğurlu'nun kendi sesinden dinlemek isteyenler için link:
 

https://drive.google.com/file/d/1S1Xep0b9bs5gR7jcygt7m0YsH6jHsFNO/view?usp=sharing


TAHİR SAKMAN


Foto: Mustafa Balkan. Gecenin sonunda hatıra fotoğrafı...