08 Temmuz, 2023
SAATLERİ KÜSTÜRMEK
SAATLERİ KÜSTÜRMEK
07 Temmuz, 2023
YALIN AYAK VERGİSİ
Buna da şükür; artık
her gün yeni bir vergiyle, zamla uyanıyoruz…
Biz uyurken
yapıyorlar…
Bir öneri hatta iki
öneri de benden olsun, bakın bu kıyağımı unutmayın ha!
Şimdi Motorlu Taşıtlar
Vergisi tekrar alınacak ya, bu tekrardan da tekrar vergisi alınmalı, vallahi
almazsanız hatırım kalır!
Sonra yalın ayak
vergisi alınmalıdır, nasıl mı?
MTV’yi sadece aracı
olandan alıyorsunuz, ya aracı olmayanlar ne yapsın, onları bu zevkten mahrum
bırakmaya hakkınız var mı? Sosyal adaleti sağlamak bakımından, bakın burası çok
önemli, yayalardan da vergi almalısınız…
Adını da ben buldum
iyi mi: Yalın ayak vergisi…
Bizim Konya’da benim
gibi çulsuzlara “yalın ayak” diyerek hafiften çakarlar…
Hem bir deyimi
hatırlamış oluruz hem de vergi dünyamıza katkı…
Nasılsa
yalın ayakların sayısı gittikçe çoğalıyor…
TAHİR SAKMAN
MERAM’DA ÇİMLERİ YAKMAK
![]() |
Bu çimlerin üzerinde hangi vicdan sahibi mangal yakabilir ki? |
MERAM’DA ÇİMLERİ
YAKMAK
Meram; Konya’nın
gözbebeği, akciğeri… Meram; şehre her gelenin mutlaka ününden dolayı görmek
istediği dahası gidip en azından nefes aldığı bir alan…
Evliya Çelebi’nin öve
öve bitiremediği… Şimdi görse ne derdi, çok merak ediyorum?
Mesire alanında kurban
etlerinin parçalanmasını görseydi mesela… mesela; et parçalamaktan, kemik
kırmaktan geçtim, işkembe temizleyenini görseydi mesela… Yetersiz lavabolardan
yayılan kokuların, çam kokularını nasıl bastırdığını mesela…
Sonra mangalcıları görseydi…
Meram’da mangal yakılmasını yasaklamak için neyi bekliyor yerel yönetimler
bilmiyorum… Duman, duman üstüne… Hafta sonları özellikle cesaretiniz varsa bir
gidin Meram’a!
İçim sızladı; daha
dün ekilen çimlerin üzerinde nasıl mangal yakılabilir ki? Hiç mi insafınız
kalmadı, merhamet duygunuza ne oldu? Kültürümüzde yeşil yakılmaz, siz hangi
kültüre aitsiniz ki çimlerin üzerinde ateş yakıyorsunuz?
Bayramda sadece şehirdeki
görüntüler değildi içimizi acıtan; sen ta Alanya’ya git, orda burda eğlen sonra
kaldırımda sız, yat… Tabii ki yetmezdi, çöplerinizi de ulu orta atmalıydınız! Bari
arabalarınızın plakasını değiştirseydiniz!
Şehir insanını artık
tanımakta çok zorlanıyorum…
/bir ok düşer
hasretten yana
burası selçukya
burası konya
ariftir insanı hu
sırrı taşır
bu şehir sanki evren
sanki bir başka
dünyalıdır
konya bugün
bir kez daha selçukyalıdır
ah kalbim ah şehrim
vurdular seni/
demiştim bir şiirimde…
Ah kalbim, ah şehrim
bir kez daha vurmak yetmedi, her gün binlerce kez vurdular seni…
TAHİR SAKMAN

Meram'da hayata tutunmaya çalışan bir can...

06 Temmuz, 2023
IŞIK ADAM
IŞIK ADAM
Uzun yıllar önce
okullu kırdığım dönemlerde şimdi Devlet Tiyatrosu olan binada Konya İl Halk
Kütüphanesi vardı ve ben her okulu kırışta oraya gider Aziz Nesin'in
kitaplarını okurdum.
Bu okulu kırma işini
bir ara abartmış, tam bir ay okula gitmemiştim. Her sabah okula gider gibi
evden çıkar doğru kütüphaneye, Aziz Nesin'in kitaplarına koşardım. Neredeyse
tüm kitaplarını okumuştum. Kitapları veren memurun bana kötü kötü bakışlarını
saymazsak her şey yolundaydı…
İnsanımıza çok şey
sundu büyük Usta… Onu da yakmaya kalkmıştık ama o bir şekilde kurtulmuştu.
Bedenini bırakalı 28
yıl olsa da o hâlâ eserleriyle aramızda ve öngörüleri her geçen gün teyit
ediliyor…
Işıklar da uyu büyük
Usta…
TAHİR SAKMAN
KONYA'NIN ÜNLÜ MÜZİSYENLERİ TRT ÇEKİMİNDE
Konya'nın ünlü müzisyenleri bir arada... Pek çoğu aramızda yok. TRT kaydı, Elimizden Obamızdan isimli program çekimleri... Yıl 1983 veya 84 olmalı...
Hani bugün Angaranın bağları diye okuduğunuz türkü var ya onun aslını okuyorlar...
Siz türkülerinize sahip çıkmazsanız...
TAHİR SAKMAN
SİLLE SEYİR TEPESİ
SİLLE SEYİR TEPESİ
Bugün günlerden Sille
Seyir Tepesi...
Bana göre Selçuklu
Belediyesi'nin yaptığı en iyi iş... Tertemiz bir hava, oldukça bakımlı çimler,
kameriyeler ve çamlar içinde...
Manzara özellikle
akşam... akşam diyorum; çünkü şehrin çok az bir alanı yeşil görünüyor, gerisi
kırmızı damlı beton... Buradan bakınca nasıl bir beton kuşakla çevrildiğimizi
rahatlıkla görebiliyoruz.
Akyokuş, kasr(!)
inşaatı nedeniyle kapalı olunca burası oldukça rağbet görüyor. İnsanlar piknik
yapıyor, çay içiyor, gecenin serin rüzgârları ki abartmıyorum akşamları
üşürsünüz... Battaniye getirseniz yeridir.
Lavabolar medeniyet
göstergesidir; Seyir Tepesi çoktan alkışı hak ediyor. Tuvalet kâğıdı,
peçeteler, sabunlar, tertemiz ve hiç koku yok...
Darısı Meram'ın
başına desek mi?
Haydi diyelim o
zaman: Zaten Meram, küçüle küçüle bir şey kalmadı. Evliya Çelebi görse şimdi
kesin yazdıklarından feragat ederdi... Lavaboların yetersizliği bir yana,
bakımsızlığı ve kokudan girilememesi ayrı bir olay... Büyükşehir, bu konuda
Selçuklu'yu örnek almalı...
Sille Seyir
Terası'nda mangal yasak... dumansız piknik yapmanın keyfine varırsınız. Galiba
tek sorun, yoğun tercih nedeniyle otoparkın yetmemesi... "Lütfen aracınızı
sarı çizgilerin arasına park ediniz" anonsunu duyunca koptum resmen, park
etmeyi de mi beceremiyoruz?
Neyse, ben keyfime
bakıyorum, siz de sıcaktan börtlediğiniz zaman çayınızı da demleyin veya akşam
yemeğinizi yüklenin Sille Seyir Tepesi'ne gelin...
Bu fakiri de
çağırmayı unutmayın sonra vallaha gücenirim...
TAHİR SAKMAN
03 Temmuz, 2023
BİR SAAT BİR CAN
-Bu bir saatin tamir yazısı değildir; bu, bir canın hayata döndürülmesinin hikâyesidir.-
Bu bir masa saati…
onu farklı kılan bana çok ilginç gelen kasasını güzelleştiren üstündeki Viking
gemisini sembolize eden şeklidir… yetmedi; laternalı masa saati çok gördüm ama
böylesini ilk kez gördüm; onu özel kılan, saatin üstündeki üç adet çana, dört
ayrı tokmakla vurarak müzikle uyandırmasıdır.
Görüntüsü çok ilgimi
çektiğinden, uzun, çok uzun yıllar önce, kalfalık dönemlerimde bu saati tamir etmeye
kalkmıştım ama merhum babam Mazhar Sakman “Uğraşma oğlum, sen onu yapamazsın”
demişti. Doğrusu içerlemiştim de… Yıllar sonraydı, bu
sefer ses çıkarmadı… Saati çalışır hâle getirdim ama sanırım babam
beğenmemişti… (Laf aramızda ben de çok beğenmemiştim.) Sonra bir köşede
unutuldu gitti… Ta ki geçtiğimiz haftaya kadar… Masa saatlerimin
durduğu raftan indirdim, söktüm… Ama ne uğraştım geceli gündüzlü… /metal yorgunu
bendeki zamanYer bitirir bütün
vidalarımı durmadan/ Demiştim bir
şiirimde, saati sökünce bu şiiri hatırladım… Metal yorgunuydu, zemberekleri
özelliğini kaybetmeye başlamıştı ki yenisi de bulunmuyordu. Esasen, muhtemelen
merhum babam daha önce zil zembereği tam ortadan kırılmasına rağmen perçin
yaparak hayata tutunmasını sağlamıştı saatin. Bu sefer zemberek başka yerden
kırılmaz mı?
Gecenin bir yarısı,
babamın geçenlerde bahsettiğim ispirto ocağını yaktım, zembereğin suyunu
aldıktan sonra eğe ile açarak tulumba çarkı tırnağına sarılmasını sağladım.
Sonra baştan sonra birkaç kez temizlik, bütün paslar, küfler… Pandülünü düzelttim,
aksının kütleşen uçlarını yağ taşında ve Çekoslavak taşında düzelttim. Saatin ilk tik taklarını duyunca değmeyin
keyfime, hani kalbe şok uygulayan doktorların sevinci gibiydi hissettiklerim.
Uğraşlarım boşa gitmemiş, bir can hayata yeniden dönmüş tik taklarla zamanı yeniden
selamlıyordu…
Üretim yılı ve menşei
hakkında bir bilgim yok; ancak tahminime göre bir Alman saati, belki de
İngiliz’dir… Osmanlı Roma rakamlı kadranı, onun Osmanlı döneminde üretildiğini
gösteriyor. Artık o, Türk zamanlarının hizmetinde… Keşke bu saatleri biz
üretebilseydik… O zaman üzendeki sembol Viking gemisi değil; Türk kadırgası
olurdu…
Yeniden rafına
kaldırmadan önce birkaç gün daha sesiyle terapi yapıp kalp ritmimi
düzenleyeceğim… sonra Viking gemisine binip ver elini huzur ülkesi… Bir saat aslında bir
saat değil; zaman kulvarında yürüyen hikâyemizdir… TAHİR SAKMAN
25 Haziran, 2023
İÇİMİZDEKİ RESSAM
Kız kardeşim Vesile Sakman Güzeloğlu, Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünden mezun oldu.
54 yaşında 2. üniversiteyi bitiren kardeşimi tebrik ediyorum.
Sakmanların sanat geleneğini sürdürdüğü için ayrıca onur duydum... Teşekkür ederim kardeşim; babaannem Vesile Sakman'ın ruhu şad olsun...
TAHİR SAKMAN
KAN VE İNSAN
KAN VE İNSAN
bir insan gördüm elinde bıçak vardı
bir insan gördüm bıçak olmuştu
insan mı bıçaktı bıçak mı insandı
kanım aktı canım yandı
bilemedim yanıtlar yarım
insan nerde kaldı
/kebapçı vitrininde durdukça kanım
kefaret olmaz günahınıza ahım/
kan ve insan bir arada yakışmıyor
TAHİR SAKMAN
22 Haziran, 2023
SAATÇİSİN SEN, SAATÇİ KAL!
https://drive.google.com/file/d/1TSpoy1RHtJzgQ-9tk1vvg9qTU6U3MRQ0/view?usp=sharing
Bu bir Fransız saati…
Grand Prix De L’horlogerie
1878 imzasını taşıyor. Onlar, seyahat saati diyorlar ama bana şömine veya masa
saati demek daha uygun gibi geliyor; çünkü dış kasa tamamen pirinçten oluşuyor
ve oldukça ağır…
Üstte ve yanların cam
olması, mekanizmayı çalışırken görme imkânı sunuyor. Yaklaşık 150 yıla yakın
bir zaman diliminde çalışan bu saatin bakımını yıllar önce yapmıştım ama
yeniden yapmak istedim. Koleksiyonumun nadide ürünlerinden, her ne kadar günlük
kullanıma hâlâ uygun olsa da sesinin yüksekliğinden dolayı ara ara çalıştırmayı
yeğliyorum.
Kendini
kanıtlarcasına yüksek çalışma sesine sahip ve salonumdaki duvar saatlerinin
bile sesini bastırıyor. Alarmı da bulunan bu saatin bir de çantalı versiyonları
var ve buna subay saati diyor Fransızlar…
Çok enteresan; o
dönemlerde Fransız ordusunun subayları böylesine ağır bir saati kırmadan
cephelerde nasıl taşıdılar acaba? Belki de Fransa’nın ihtişamını göstermek için
olabilir…
Saatin restorasyonunu
gerçekleştirirken düşündüm: Belki bir Fransız sarayının vals salonunda nice
balolara eşlik ettikten sonra gelmiştir ülkemize… Belki de bu yüzdendir yüksek sesle çalışması,
o günlere olan özlemindendir, kim bilir?
Fransız zarafetini
yansıtan saatin seramik kadranı bulut çağrışımları yapıyor bende… gözümü
kapatmaya korkuyorum nedense, sanki bir kapatsam, kendimi 19. Yüzyıl
Fransa’sında, belki bir kadeh Bordo şarabı, mehtap altında? Belki bir markinin
düğün töreninde şampanyalar patlarken… meğer
patlayan saatin camıymış, elim şarabın rengine değil kanıma bulanıyor…
Mütevazı tezgâhıma
geri dönüyorum; saatçisin sen, saatçi kal…
TAHİR SAKMAN
https://drive.google.com/file/d/1icHIBn8AViTdAl60EWeMvww3F5N3jflP/view?usp=sharing
15 Haziran, 2023
NACAR'IN HİKÂYESİ
https://drive.google.com/file/d/1Bxng09Z7UdMk4https://drive.google.com/file/d/1Bxng09Z7UdMk4CGSsIoWg6Ff0dcV9lOG/view?usp=drive_linkCGSs
Aslında Nacar’ın
marka olarak bir Türk markası olduğunu doğrusu bilmiyordum; ta ki Yervant
Şalvarcı Bey’in sosyal medyadaki bir paylaşımını görünceye kadar…
Kolumuzda taşıdığımız
saatlerin sadece bir mekanizmadan ibaret olmadığını hatırlamak, zamana
verdiğimiz değerin bir ölçüsü olmalıdır. Birçok ailenin evinde eminim Nacar
marka bir saat ve onunla ilgili anılar vardır. Zamanımıza değer katan ve bu
topraklardaki markasını sürdüren Nacar ile ilgili ortak anılarımız zamana
vurulan bir kirkit gibi hafızalarımızı süslemeye devam edecektir.
Saat, sadece bir saat
değildir; saat, anılarımızın yaşayan bir tanığıdır…
TAHİR SAKMAN
Aslında Nacar’ın
marka olarak bir Türk markası olduğunu doğrusu bilmiyordum; ta ki Yervant
Şalvarcı Bey’in sosyal medyadaki bir paylaşımını görünceye kadar…
Saatçilik zor zanaattır
ama bir o kadar da keyiflidir. Elinizde hayat bulan saatlerin sesi, size
yaşamın sonsuzluğunu hatırlatır gibidir. “İğneyle kuyu kazmak” derlerdi, eskiden
saatçilik mesleği için… iğneyle kuyu kazmak değildir; iğneyle zaman kulvarına
çentikler atmaktır…

Elimde bir Nacar var…
“İlk maaşımla bu saati aldım” sözünü, bizim yaşımızda olanlar çok duymuşlardır,
işte o Nacarlardan bir tanesi elimde. Çekmecemden çıktı…. Nereden baksanız 70-80 yıllık. Boynunu bükmüş bir
kenarda zamana katılacağı, yaşam döngüsünü hatırlatacağı günü bekliyordu...
Keyifle zamanı
unuttuğum bir gecede, eksik parçalarını tamamlayarak / tamir ederek yeniden
hayata dönmesini sağladım… sevincim tarif edilemezdi, kulağıma dayayıp sesini duyduğum
zamanki mutluluğum, tüm gece beni uyanık tuttu… Çıraklık dönemlerimde babamın
dükkânında saatçiliği öğrendiğim ilk saatlerdendi. Bazılarının acemilikten kalbini
kırmış olsam da sonraları neredeyse gözü kapalı tamir ettiğim Nacarlar… En sık arızası,
düştüğü zaman direğinin (aks) kırılmasıydı sonra kurmalı olduğu için tepeleri
çok aşınırdı. Mikası eskir değiştirirdik. Komple bakımını da periyodik
zamanlarda yapardık.
Dükkânımızın tabelasında
bile kocaman harflerle Nacar, Hislon, Arlon yazıyordu. Bu tabela (yanlış
hatırlamıyorsam) bize Şen Saatçi’den kalma… Babam, o zamanlar bu tabelayı Şen Saatçi
Mustafa Nalçacı'dan tabelasını değiştireceği zaman boşa gitmesin diyerek almış ve
üzerine sadece Mazhar yazdırarak yıllarca kullanmış. 1980 yılında dükkânı boşaltırken
o tabelayı alıp saklamak hiç aklıma gelmedi, çok üzgünüm hatta bir de Zenith
saatinin, eski harflerle, kırmızı boyalı metal bir reklamı da vardı, o da
kayboldu gitti…
Ah bu apartman merakı…
Nice hatıralarımızı bırakmak zorunda kaldık daracık beton kutulara sığmak için…
Aslen Malatyalı olan
Ohannes Nacaroğlu, İsviçre’nin Bienne şehrine yerleştikten sonra İstanbul’da
yaşayan kardeşi Kevork Nacaroğlu ile birlikte 1921 yılından kurdukları Zila
Wach isimli şirketle O Nacar markasıyla saat piyasasına girerler. 1929 yılında
ise Türkiye, Lübnan ve Suriye’de yine O Nacar markasıyla saat satmaya
başlarlar.
Şehrimizin ünlü
saatçilerinden Mustafa Nalçacı’nın Saray Çarşı’sında Şen Saatçi ismiyle haklı
bir üne sahip bir dükkânı vardır ve iş için sürekli İstanbul’a gitmektedir. 1960’lı
yıllarda Sirkeci’de, Yunanistan’a göç kararı alan bir ailenin teklifi üzerine
dükkânı devralarak işini İstanbul’a taşıdıktan sonra Kevork Nacaroğlu’ndan 1988
yılında markanın tüm haklarını satın alarak markanın bugünlere gelmesini sağlar.
“Konyalı Saatçi” ismiyle bugünlere gelen, aile, duvar saati de üretmiş ve hâlen
“Erben” markasıyla bekçi saatlerinin üretimini sürdürmektedirler. Ayrıca Nacar saatleri
günümüzde de pek çok insanın sahip olmak isteyeceği şık, zarif ve modern
tasarımlarıyla da varlığını sürdürmektedir.
![]() |
Keyifle can verdiğim Nacar... |
13 Haziran, 2023
TÜRKÜLERİMİZİ TÜRKÜ GİBİ OKUYUN!
TRT, uzun yıllar
sürdürdüğü katı kurallarını oldukça gevşetmiş…
Herkesin bir dönem şikâyet
ettiği kurallarını gevşetmekten öte yerle yeksan etmiş…
Halk sanatlarımızın
göz bebeği olan türkülerimiz için TRT kurumunun yaptıklarını asla göz ardı
etmeden bazı şeyleri yazmanın zamanıdır sanırım.
Bendeniz TRT Müzik
ekranının iyi bir takipçisiyim. İyi ki böyle bir müzik kanalımız var… Ancak…
Her akşam TV’nin
karşısındaki yerimi alır izlerim, özellikle türkülerimizle ilgili programları,
Anadolu’nun, Rumeli’nin, Trakya’nın bağrından kopan ezgilerini dinlerim ve
yeniden yaşarım türkülerimizi…
O türküler ki bizi
yaşatır ve geleceğe taşır…
Beni rahatsız eden,
türkülerimizin icrasına; bateri, klasik gitar, bas gitar vb. benzer batı
enstrümanlarının da katılmasıdır. Bağlamalarımız, divanlarımız, çöğürlerimiz,
curalarımız yetmiyor mu? Ya davulumuz?
Gitar, dünyanın en
iyi enstrümanlarından birisidir ona sözümüz yok ayrıca ben de çok severim ama
halk türkülerimizde yeri ne olabilir ki? Bu türküler İspanyol ezgileri değil;
Türk insanının eseridir.
Özel bir program
yapıp o şekilde icra edebilirsiniz ama neredeyse TRT Müzik’de izlediğim
programların çok büyük bir bölümünde bağlama ve gitar yan yana… Davul ile
bateri… Tüm dünyada etnik müzikler, etnik çalgılarla icra edilir ve geleceğe
öyle aktarılması için de özel bir gayret sarf edilir.
Türkülerimizi türkü
gibi çalıp söyleyin, derlendiği ilk haliyle… “Gençlere dinletelim, modernize
edelim, dünyaya dinletelim…” Geçiniz efendim, dünyaya dinletmenin yolu,
kaynağına sadık kalarak icra etmekten geçer. Eğer bunu yapmazsanız o zaman folklorun
bir anlamı kalır mı?
Bağlama bizi anlatır…
Ya gitar?
Müziğin evrensel
sesinde elbette hepsini dinleriz ama Muharrem Ertaş; “Kalktı göç eyledi Avşar elleri”
derken… Âşık Veysel; “Uzun inci bir yoldayım” veya Davut Sulari; “Kirpiğin
kaşına değdiği zaman” derken hangi gitar bu seslere eşlik edebilir ki? Gitarın
armoni zenginliğine söz söylemek elbette haddimiz değil ama Mazhar Sakman 12
telliye Konya tezenesi atarken hangi gitar yöresel tezenemizi atabilir ki?
Tersinden gidelim isterseniz; pamuk tarlalarından özgürlük feryatlarıyla yükselen bir müziğe, blues müziğine bağlama eşlik edebilir mi, etse bile o ruhu ne kadar yansıtabilir ki? Pamuk tarlalarındaki o ruhu bağlama nasıl yansıtamazsa; Mazhar Sakman’ın “Emmiler emmiler Türkmen emmiler” türküsünü okurken yansıttığı Orta Asya steplerindeki rüzgârı da hiçbir gitar hissettiremeyecektir.
Hangi halk ozanımız /
âşığımız elinde gitarla atışma yapıyor, gören var mı? Harman yerindesiniz
davul mu dinlersiniz yoksa bateri mi? Yüreğiniz yanık, çeşme başında yavuklu
yolu gözlerken size gitar mı yakışır yoksa bağlama mı? Sizi anlatan hangi
enstrümandır? Doğrudur, şehirlerde
kimse çeşme başında yavuklu gözlemiyor ama… Yeni bestelerinizi öyle çalıp
söyleyebilirsiniz sözümüz bin yılların imbiğinden geçip gelen türkülerimizin,
folklorumuzun ana kaynağına sadık kalarak muhafaza edilmesi üzerinedir. Türkülerimizi
popülizme kurban etmeyin! Fantezi veya arabesk müzik yapın, pop müzik yapın
bizi ilgilendirmez ama türkülerimize gelince iş değişir. Faruk Nafiz Çamlıbel
usta ne demişti: /Başka sanat
bilmeyiz, karşımızda dururken,Söylenmemiş bir masal
gibi Anadolu’muz.Arkadaş, biz bu yolda
türküler tuttururken,Sana uğurlar olsun…
Ayrılıyor yolumuz! / Yolumuzu ayırmak
istemiyoruz: Türkülerimizi, halk çalgılarımızla türkü gibi okuyun; değilse
folklorumuz sizden davacı olacaktır. Türkülerimiz, türkü
gibi kalsın… TAHİR SAKMAN
12 Haziran, 2023
YAŞIYORUM; ÇÜNKÜ SAATLERİM ÇALIŞIYOR!
![]() |
Foto: Tahir Sakman |
Zamanın belki daha
yavaş işlediği ama saatlerin çok kıymetli olduğu yıllar…
Çocukluğumda düzenli
olmasa da yaz tatillerinin bir kısmını merhum babam Mazhar Sakman'ın Tevkifiye Caddesi’ndeki dükkânında
geçirdiğim dönemlerde sık görürdüm o saatleri… Babam, saatlerce, o saatlere can
vermek için çalışırdı. Aslında o saatlerin çok bir özeliği yoktu hatta iyi de
değildi…
Muhtemelen İsviçre’nin
küçük ev atölyelerinde üretilen saatlerden olmalıydı. Babamdan duyardım;
İsviçre Alplerinde kar yağdığı zaman bizim Bahçesaray gibi karın aylarca
kalkmadığı ve dış dünyadan tamamen irtibatın koptuğu aylarda İsviçreli köylüler,
evlerinde tüm kışı ailecek saat üreterek geçirirler sonra da bahar gelince bu
saatleri pazarlarda satarlarmış. Tabii bu köylerden dünyanın en
önemli saat markaların çıktığını da söylemeliyim. Omega, Zenit, Lonjin, Patek
Philippe, Tissot ve daha nice İsviçre saat markalarının kökenleri bu
köylerde yatıyor.
![]() |
Foto: Tahir Sakman |
![]() |
Foto: Tahir Sakman |
![]() |
Foto: Tahir Sakman |
![]() |
Foto: Tahir Sakman |
Babamla şimdilerde aynı duyguları yaşıyorum; Roskop bir saati çalıştırmanın keyfini sürüyorum… Zaman, ellerimde hareketlenen bir kuş gibi kıpırdamaya başladığında salıveriyorum onu sonsuzluğa doğru uçması için…
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında. /
08 Haziran, 2023
İSPİRTO OCAĞININ RUHU
![]() |
Babamın saat tamirinde kullandığı ispirto ocağı... |
Benim için bir terapi
oldu aslında eski mesleğimi hatırlamak…
Sonrası zamana karışmanın
heyecanı… Bendeniz nöbetçi saatçi… eve tezgâhımı kurdum saatlerimi tamir ediyorum. Öylesine kaptırmışım ki kendimi ne sosyal medya
ne zamlar ne pahalılık ne seçim sonuçları… Madem öyle işte böyle…
Ne zamandır önümde
duruyor, babamın ispirto ocağı… Boynu bükük yeniden yakılacağı, ısı vereceği ve
işe yaramanın mutluluğunu tadacağı günleri bekliyor.

O günlerden kalan gomalak parçaları...
Tevkifiye
Caddesi’ndeki dükkânımızda sık kullanırdı babam. O dönemlerde yedek parça
bulunmaz, saatçiler ustalıklarına göre kendi imkânlarıyla arızalı parçayı
onarmanın yoluna giderlerdi. Böylece millî ekonomiye de katkı sağlamış
olurlardı. Babamın bir saatçi tornası olduğunu duymuştum ama ne yazık ki bize
intikal etmedi. Sadece elimde ona ait olduğunu sandığım paslı bir parçası
kaldı…

Saatçi tornasına ait olduğunu sandığım bir parça...
İspirto ocağı, saatlerin
maşa taşı oynadığı zaman yapıştırmak için mobilya cilası olarak da kullanılan
gomalak, taşın üzerine mini minnacık bir parçayla eski bir mineli kadran
üzerine konulur ve böylece maşanın direk ısıya maruz kalması önlenir ve gomalak
hafif ısıda hemen eriyerek taşı maşaya yapıştırırdı.


![]() |
Cep saati maşası ve taşı... |
Porselen kadran tamirinde de yine ispirto ocağından yararlanılırdı. Saatlerinin zemberekleri kırıldığı zaman da zemberekler yine ispirto ocağında ısıtılarak tamire hazırlanırdı.
Babamın bir lakabı da Konya’da “Saatçi Mazhar”dı ama bu yönüyle ilgili çok fazla yazılmadı hatta şehrimizin saatçileriyle ilgili bir çalışma (bazı meslek gruplarıyla ilgili olarak hazırlanan kitaplarda birkaç sayfanın dışında) yapılmadı. “Konya’da Saatçilik” başlığıyla bir araştırma yapmayı da düşünmüyor değilim ama hevesim malum sebeplerden ötürü kırılıyor. Çünkü yazdıklarım blog sayfamda Google’ın ve sosyal medyada da Facebook veya İnstagram’ın insafına kalıyor… Fiziksel olarak basımına yine malum sebeplerden dolayı… Son üç yıldır şehir kültürüyle ilgili yüzlerce diyebileceğim makale yayımladım. Sanal ortamda duruyor…
Ancak bir istisna; Folklor Kurumu dergisinin editörü Serap Gürsoy Hocam, Folklorcu Mazhar Sakman’ın yanı sıra Saatçi Mazhar’ı yazmam için de teşvik ediyor, en azından birkaç makale yazacağım…
O ocak, kaç yıllık bilmiyorum ama sanırım babamla birlikte birçok ili gezmiş olmalı; Samsun, Turhal, Kayseri, Konya, İzmir sonra yine Konya… Babamın Astsubaylık ve Köy Enstitüsü müzik öğretmenliğinden sonra dükkân açtığı illerde bu ocağı kullanmış olmalı ki nereden baksanız en az 80-90 yıllık… tabii eğer ocağın öncesi yoksa…
Babama hizmet eden ocak, uzun yıllar bana da hizmet etti; nafakamı çıkarmama yardımcı oldu. Tevkifiye Caddesi; İstanbul Caddesi ve nihayet Türbe Caddesi’nde, ısısıyla nice saate can vermeme, zamanı işler hâle getirmeme yardımcı oldu…
Elim her gidişinde, o ispirto ocağının ruhundan dökülen mısralar gibi Hz. Pir’in sözleri gelir aklıma; Hamdım, yandım, piştim…
Yanarak pişmeyi öğrenmek, ateşle sınanmak… Yanıp ışık olmak, ısı olmak; topluma bir fayda sağlamak… Ne demişti Nazım; Sen yanmasan ben yanmasam/ Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…
Ahkâm kesmek kolay…
Bizler ispirto ocağı kadar olsun yanamadık… Belki de ocağın ruhundan özür dilemeliyim; zamanın sonsuz kulvarında ayarımız bozulmadan kalmamız için yaptığı katkılar nedeniyle…
Saatler gibi ayarınız hiç bozulmasın…
TAHİR SAKMAN
05 Haziran, 2023
ÖL DEDİN DE ÖLMEDİM Mİ
Ne kaldı dünden yarına
Hicran dolu diyarına
Hasretle sar kollarına
Al dedin de almadım mı
Bana sitem etme sakın
Kıymetini bilmedim mi
Kalbinde akan yaşları
Sil dedin de silmedim mi
Sevgi dolu gönlümüze
Neşemize hüznümüze
Ay doğunca ömrümüze
Kal dedin de kalmadım mı
Gel kalbimi sen her gece
Çal dedin de çalmadım mı
Gözlerimden derin şarkı
Çal dedin de çalmadım mı
Ah bu sevda yürektendir
Kimse bilmez seven bilir
Gel koynumda cennete gir
Öl dedin de ölmedim mi
Dudağımda gizli aşkı
Bul dedin de bulmadım mı
Aşk dediğin bir deryadır
Dal dedin de dalmadım mı
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)