YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

12 Haziran, 2023

YAŞIYORUM; ÇÜNKÜ SAATLERİM ÇALIŞIYOR!

Foto: Tahir Sakman

 

Zamanın belki daha yavaş işlediği ama saatlerin çok kıymetli olduğu yıllar…
 
Çocukluğumda düzenli olmasa da yaz tatillerinin bir kısmını merhum babam Mazhar Sakman'ın Tevkifiye Caddesi’ndeki dükkânında geçirdiğim dönemlerde sık görürdüm o saatleri… Babam, saatlerce, o saatlere can vermek için çalışırdı. Aslında o saatlerin çok bir özeliği yoktu hatta iyi de değildi…
 
Muhtemelen İsviçre’nin küçük ev atölyelerinde üretilen saatlerden olmalıydı. Babamdan duyardım; İsviçre Alplerinde kar yağdığı zaman bizim Bahçesaray gibi karın aylarca kalkmadığı ve dış dünyadan tamamen irtibatın koptuğu aylarda İsviçreli köylüler, evlerinde tüm kışı ailecek saat üreterek geçirirler sonra da bahar gelince bu saatleri pazarlarda satarlarmış. Tabii bu köylerden dünyanın en önemli saat markaların çıktığını da söylemeliyim. Omega, Zenit, Lonjin, Patek Philippe, Tissot ve daha nice İsviçre saat markalarının kökenleri bu köylerde yatıyor.

Foto: Tahir Sakman


 
Saat çok ciddi bir mühendislik eseridir; tasarımından tutun, yerleşimine, o çarkların dişli sayıları milimlerle ölçülür ve asla hata kabul etmez. O kolumuzda taşıdığımız mini minnacık mekanizmalar aslında bir sanat eseridir…

Foto: Tahir Sakman


 
Çıraklık dönemlerimde de babamın, üzerinde tamir etmek için günlerce emek verdiği bu saatler Roskop markaydı. O zamanlar bu saatlerin Rus yapımı olduğunu zannederdim. Roskopla, Moskof’u aklımca özdeşleştirirdim. Taşsız ve tel maşa tabir edilen bu saatlerin tamiri de oldukça zordu. Yenisi o zamanlar 5 lira gibi zamanına göre de ucuz olan bu saatlerin tamiri de 5 liraydı… Aklım hiç ermezdi yenisini almak varken aynı paraya neden tamir ettirirdi ki insanlar?
 
Bu saatlerin tamirini herkes de yapmazdı. Babam çok uğraşırdı, bazen sinir olsa da ona can vermeden bırakmazdı elinden… Bu saatlerin ayarı, saat 11 yönündeki pime tırnağınızla basarak kurma koluyla yapılırdı. Bu saatler kaba, ince işçilikten uzak olmasına rağmen kasalarındaki uyum ve büyük kadranı sayesinde albenisi yüksek olurdu.

Foto: Tahir Sakman


 
O zamanlar anlam veremediğim bu durumu şimdilerle anlıyorum… Elimde yeniden hayata dönmenin mutluluğunu yaşayan bu Roskop’la aslında ben de farklı bir dünyayı soyutlamanın sevincini yaşıyordum. Saat tamiri demek zamana can vermekti, zamana duyulan bir saygıdan ötürü saatler çalışmalıydı. İlk olarak korona olduğum günlerde anlamıştım; bir saatin bir can olduğunu ve evdeki tüm saatleri kurmuş, çalışır hâle getirmiştim… Ağrılı gecelerimde saatin tik takları bana hayatta olduğumu hatırlatmıştı hiç usanmadan… O uzun gecelerde, o tik taklar bana yoldaş olmuş, hayata tutunmam gerektiğini anlatmıştı.
 
Doğru mudur bilmiyorum ama doktorlar yatak odanızda, başucunuzda mekanik saat bulundurmayı tavsiye ediyorlarmış… saatin düzenli ritmi, kalp ritminizle rezonansa girerek daha düzenli çalışmasına katkıda bulunuyormuş. Olabilir mi, bana göre olabilir… Pilli, quartz mekanizmaların, bluetoothlu mekanizmaların yaydığı ışınlardan daha iyi olduğu aşikâr değil midir?

Foto: Tahir Sakman


 
Babamla şimdilerde aynı duyguları yaşıyorum; Roskop bir saati çalıştırmanın keyfini sürüyorum… Zaman, ellerimde hareketlenen bir kuş gibi kıpırdamaya başladığında salıveriyorum onu sonsuzluğa doğru uçması için…
 
Biliyorum o çalıştıkça ben hayattayım… tik takları hayatın sesini ve ritmini hatırlatıyor, zaman başka anlamlara bürünüyor: tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar ustanın söylediği gibi yüreklerimizi titreterek:
 
/Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında. /
 
Yaşıyorum; çünkü saatlerim çalışıyor…
 
TAHİR SAKMAN
 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.