YAŞIYORUM; ÇÜNKÜ SAATLERİM ÇALIŞIYOR!
|
Foto: Tahir Sakman |
Zamanın belki daha
yavaş işlediği ama saatlerin çok kıymetli olduğu yıllar…
Çocukluğumda düzenli
olmasa da yaz tatillerinin bir kısmını merhum babam Mazhar Sakman'ın Tevkifiye Caddesi’ndeki dükkânında
geçirdiğim dönemlerde sık görürdüm o saatleri… Babam, saatlerce, o saatlere can
vermek için çalışırdı. Aslında o saatlerin çok bir özeliği yoktu hatta iyi de
değildi…
Muhtemelen İsviçre’nin
küçük ev atölyelerinde üretilen saatlerden olmalıydı. Babamdan duyardım;
İsviçre Alplerinde kar yağdığı zaman bizim Bahçesaray gibi karın aylarca
kalkmadığı ve dış dünyadan tamamen irtibatın koptuğu aylarda İsviçreli köylüler,
evlerinde tüm kışı ailecek saat üreterek geçirirler sonra da bahar gelince bu
saatleri pazarlarda satarlarmış. Tabii bu köylerden dünyanın en
önemli saat markaların çıktığını da söylemeliyim. Omega, Zenit, Lonjin, Patek
Philippe, Tissot ve daha nice İsviçre saat markalarının kökenleri bu
köylerde yatıyor.
|
Foto: Tahir Sakman |
Saat çok ciddi bir
mühendislik eseridir; tasarımından tutun, yerleşimine, o çarkların dişli
sayıları milimlerle ölçülür ve asla hata kabul etmez. O kolumuzda taşıdığımız
mini minnacık mekanizmalar aslında bir sanat eseridir… |
Foto: Tahir Sakman |
Çıraklık dönemlerimde
de babamın, üzerinde tamir etmek için günlerce emek verdiği bu saatler Roskop markaydı.
O zamanlar bu saatlerin Rus yapımı olduğunu zannederdim. Roskopla, Moskof’u
aklımca özdeşleştirirdim. Taşsız ve tel maşa tabir edilen bu saatlerin tamiri
de oldukça zordu. Yenisi o zamanlar 5 lira gibi zamanına göre de ucuz olan bu
saatlerin tamiri de 5 liraydı… Aklım hiç ermezdi yenisini almak varken aynı
paraya neden tamir ettirirdi ki insanlar?
Bu saatlerin tamirini
herkes de yapmazdı. Babam çok uğraşırdı, bazen sinir olsa da ona can vermeden bırakmazdı
elinden… Bu saatlerin ayarı, saat 11 yönündeki pime tırnağınızla basarak kurma
koluyla yapılırdı. Bu saatler kaba, ince işçilikten uzak olmasına rağmen
kasalarındaki uyum ve büyük kadranı sayesinde albenisi yüksek olurdu. |
Foto: Tahir Sakman |
O zamanlar anlam
veremediğim bu durumu şimdilerle anlıyorum… Elimde yeniden hayata dönmenin
mutluluğunu yaşayan bu Roskop’la aslında ben de farklı bir dünyayı soyutlamanın
sevincini yaşıyordum. Saat tamiri demek zamana can vermekti, zamana duyulan bir
saygıdan ötürü saatler çalışmalıydı. İlk olarak korona olduğum günlerde anlamıştım;
bir saatin bir can olduğunu ve evdeki tüm saatleri kurmuş, çalışır hâle getirmiştim… Ağrılı gecelerimde saatin tik takları bana hayatta
olduğumu hatırlatmıştı hiç usanmadan… O uzun gecelerde, o tik taklar bana
yoldaş olmuş, hayata tutunmam gerektiğini anlatmıştı.
Doğru mudur
bilmiyorum ama doktorlar yatak odanızda, başucunuzda mekanik saat bulundurmayı
tavsiye ediyorlarmış… saatin düzenli ritmi, kalp ritminizle rezonansa girerek
daha düzenli çalışmasına katkıda bulunuyormuş. Olabilir mi, bana göre olabilir…
Pilli, quartz mekanizmaların, bluetoothlu mekanizmaların yaydığı ışınlardan
daha iyi olduğu aşikâr değil midir? |
Foto: Tahir Sakman |
Babamla şimdilerde aynı
duyguları yaşıyorum; Roskop bir saati çalıştırmanın keyfini sürüyorum… Zaman,
ellerimde hareketlenen bir kuş gibi kıpırdamaya başladığında salıveriyorum onu sonsuzluğa doğru uçması için…
Biliyorum o
çalıştıkça ben hayattayım… tik takları hayatın sesini ve ritmini hatırlatıyor,
zaman başka anlamlara bürünüyor: tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar ustanın söylediği
gibi yüreklerimizi titreterek:
/Ne içindeyim
zamanın,
Ne de büsbütün
dışında;
Yekpare, geniş bir
ânın
Parçalanmaz akışında.
/
Yaşıyorum; çünkü
saatlerim çalışıyor…
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.