Aslında Nacar’ın
marka olarak bir Türk markası olduğunu doğrusu bilmiyordum; ta ki Yervant
Şalvarcı Bey’in sosyal medyadaki bir paylaşımını görünceye kadar…
Saatçilik zor zanaattır
ama bir o kadar da keyiflidir. Elinizde hayat bulan saatlerin sesi, size
yaşamın sonsuzluğunu hatırlatır gibidir. “İğneyle kuyu kazmak” derlerdi, eskiden
saatçilik mesleği için… iğneyle kuyu kazmak değildir; iğneyle zaman kulvarına
çentikler atmaktır…
Elimde bir Nacar var…
“İlk maaşımla bu saati aldım” sözünü, bizim yaşımızda olanlar çok duymuşlardır,
işte o Nacarlardan bir tanesi elimde. Çekmecemden çıktı…. Nereden baksanız 70-80 yıllık. Boynunu bükmüş bir
kenarda zamana katılacağı, yaşam döngüsünü hatırlatacağı günü bekliyordu...
Keyifle zamanı
unuttuğum bir gecede, eksik parçalarını tamamlayarak / tamir ederek yeniden
hayata dönmesini sağladım… sevincim tarif edilemezdi, kulağıma dayayıp sesini duyduğum
zamanki mutluluğum, tüm gece beni uyanık tuttu… Çıraklık dönemlerimde babamın
dükkânında saatçiliği öğrendiğim ilk saatlerdendi. Bazılarının acemilikten kalbini
kırmış olsam da sonraları neredeyse gözü kapalı tamir ettiğim Nacarlar… En sık arızası,
düştüğü zaman direğinin (aks) kırılmasıydı sonra kurmalı olduğu için tepeleri
çok aşınırdı. Mikası eskir değiştirirdik. Komple bakımını da periyodik
zamanlarda yapardık.
Dükkânımızın tabelasında
bile kocaman harflerle Nacar, Hislon, Arlon yazıyordu. Bu tabela (yanlış
hatırlamıyorsam) bize Şen Saatçi’den kalma… Babam, o zamanlar bu tabelayı Şen Saatçi
Mustafa Nalçacı'dan tabelasını değiştireceği zaman boşa gitmesin diyerek almış ve
üzerine sadece Mazhar yazdırarak yıllarca kullanmış. 1980 yılında dükkânı boşaltırken
o tabelayı alıp saklamak hiç aklıma gelmedi, çok üzgünüm hatta bir de Zenith
saatinin, eski harflerle, kırmızı boyalı metal bir reklamı da vardı, o da
kayboldu gitti…
Ah bu apartman merakı…
Nice hatıralarımızı bırakmak zorunda kaldık daracık beton kutulara sığmak için…
Aslen Malatyalı olan
Ohannes Nacaroğlu, İsviçre’nin Bienne şehrine yerleştikten sonra İstanbul’da
yaşayan kardeşi Kevork Nacaroğlu ile birlikte 1921 yılından kurdukları Zila
Wach isimli şirketle O Nacar markasıyla saat piyasasına girerler. 1929 yılında
ise Türkiye, Lübnan ve Suriye’de yine O Nacar markasıyla saat satmaya
başlarlar.
Şehrimizin ünlü
saatçilerinden Mustafa Nalçacı’nın Saray Çarşı’sında Şen Saatçi ismiyle haklı
bir üne sahip bir dükkânı vardır ve iş için sürekli İstanbul’a gitmektedir. 1960’lı
yıllarda Sirkeci’de, Yunanistan’a göç kararı alan bir ailenin teklifi üzerine
dükkânı devralarak işini İstanbul’a taşıdıktan sonra Kevork Nacaroğlu’ndan 1988
yılında markanın tüm haklarını satın alarak markanın bugünlere gelmesini sağlar.
“Konyalı Saatçi” ismiyle bugünlere gelen, aile, duvar saati de üretmiş ve hâlen
“Erben” markasıyla bekçi saatlerinin üretimini sürdürmektedirler. Ayrıca Nacar saatleri
günümüzde de pek çok insanın sahip olmak isteyeceği şık, zarif ve modern
tasarımlarıyla da varlığını sürdürmektedir.
Keyifle can verdiğim Nacar... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.