Bu bir masa saati…
onu farklı kılan bana çok ilginç gelen kasasını güzelleştiren üstündeki Viking
gemisini sembolize eden şeklidir… yetmedi; laternalı masa saati çok gördüm ama
böylesini ilk kez gördüm; onu özel kılan, saatin üstündeki üç adet çana, dört
ayrı tokmakla vurarak müzikle uyandırmasıdır.
Görüntüsü çok ilgimi
çektiğinden, uzun, çok uzun yıllar önce, kalfalık dönemlerimde bu saati tamir etmeye
kalkmıştım ama merhum babam Mazhar Sakman “Uğraşma oğlum, sen onu yapamazsın”
demişti. Doğrusu içerlemiştim de…
Yıllar sonraydı, bu
sefer ses çıkarmadı… Saati çalışır hâle getirdim ama sanırım babam
beğenmemişti… (Laf aramızda ben de çok beğenmemiştim.) Sonra bir köşede
unutuldu gitti… Ta ki geçtiğimiz haftaya kadar…
Masa saatlerimin
durduğu raftan indirdim, söktüm… Ama ne uğraştım geceli gündüzlü…
/metal yorgunu
bendeki zaman
Yer bitirir bütün
vidalarımı durmadan/
Demiştim bir
şiirimde, saati sökünce bu şiiri hatırladım… Metal yorgunuydu, zemberekleri
özelliğini kaybetmeye başlamıştı ki yenisi de bulunmuyordu. Esasen, muhtemelen
merhum babam daha önce zil zembereği tam ortadan kırılmasına rağmen perçin
yaparak hayata tutunmasını sağlamıştı saatin. Bu sefer zemberek başka yerden
kırılmaz mı?
Gecenin bir yarısı,
babamın geçenlerde bahsettiğim ispirto ocağını yaktım, zembereğin suyunu
aldıktan sonra eğe ile açarak tulumba çarkı tırnağına sarılmasını sağladım.
Sonra baştan sonra birkaç kez temizlik, bütün paslar, küfler…
Pandülünü düzelttim,
aksının kütleşen uçlarını yağ taşında ve Çekoslavak taşında düzelttim. Saatin ilk tik taklarını duyunca değmeyin
keyfime, hani kalbe şok uygulayan doktorların sevinci gibiydi hissettiklerim.
Uğraşlarım boşa gitmemiş, bir can hayata yeniden dönmüş tik taklarla zamanı yeniden
selamlıyordu…
Üretim yılı ve menşei
hakkında bir bilgim yok; ancak tahminime göre bir Alman saati, belki de
İngiliz’dir… Osmanlı Roma rakamlı kadranı, onun Osmanlı döneminde üretildiğini
gösteriyor. Artık o, Türk zamanlarının hizmetinde…
Keşke bu saatleri biz
üretebilseydik… O zaman üzendeki sembol Viking gemisi değil; Türk kadırgası
olurdu…
Yeniden rafına
kaldırmadan önce birkaç gün daha sesiyle terapi yapıp kalp ritmimi
düzenleyeceğim… sonra Viking gemisine binip ver elini huzur ülkesi…
Bir saat aslında bir
saat değil; zaman kulvarında yürüyen hikâyemizdir…
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.