Babamın saat tamirinde kullandığı ispirto ocağı... |
Benim için bir terapi
oldu aslında eski mesleğimi hatırlamak…
Sonrası zamana karışmanın
heyecanı… Bendeniz nöbetçi saatçi… eve tezgâhımı kurdum saatlerimi tamir ediyorum. Öylesine kaptırmışım ki kendimi ne sosyal medya
ne zamlar ne pahalılık ne seçim sonuçları… Madem öyle işte böyle…
Ne zamandır önümde
duruyor, babamın ispirto ocağı… Boynu bükük yeniden yakılacağı, ısı vereceği ve
işe yaramanın mutluluğunu tadacağı günleri bekliyor.
O günlerden kalan gomalak parçaları...
Tevkifiye
Caddesi’ndeki dükkânımızda sık kullanırdı babam. O dönemlerde yedek parça
bulunmaz, saatçiler ustalıklarına göre kendi imkânlarıyla arızalı parçayı
onarmanın yoluna giderlerdi. Böylece millî ekonomiye de katkı sağlamış
olurlardı. Babamın bir saatçi tornası olduğunu duymuştum ama ne yazık ki bize
intikal etmedi. Sadece elimde ona ait olduğunu sandığım paslı bir parçası
kaldı…
Saatçi tornasına ait olduğunu sandığım bir parça...
İspirto ocağı, saatlerin
maşa taşı oynadığı zaman yapıştırmak için mobilya cilası olarak da kullanılan
gomalak, taşın üzerine mini minnacık bir parçayla eski bir mineli kadran
üzerine konulur ve böylece maşanın direk ısıya maruz kalması önlenir ve gomalak
hafif ısıda hemen eriyerek taşı maşaya yapıştırırdı.
Cep saati maşası ve taşı... |
Porselen kadran tamirinde de yine ispirto ocağından yararlanılırdı. Saatlerinin zemberekleri kırıldığı zaman da zemberekler yine ispirto ocağında ısıtılarak tamire hazırlanırdı.
Babamın bir lakabı da Konya’da “Saatçi Mazhar”dı ama bu yönüyle ilgili çok fazla yazılmadı hatta şehrimizin saatçileriyle ilgili bir çalışma (bazı meslek gruplarıyla ilgili olarak hazırlanan kitaplarda birkaç sayfanın dışında) yapılmadı. “Konya’da Saatçilik” başlığıyla bir araştırma yapmayı da düşünmüyor değilim ama hevesim malum sebeplerden ötürü kırılıyor. Çünkü yazdıklarım blog sayfamda Google’ın ve sosyal medyada da Facebook veya İnstagram’ın insafına kalıyor… Fiziksel olarak basımına yine malum sebeplerden dolayı… Son üç yıldır şehir kültürüyle ilgili yüzlerce diyebileceğim makale yayımladım. Sanal ortamda duruyor…
Ancak bir istisna; Folklor Kurumu dergisinin editörü Serap Gürsoy Hocam, Folklorcu Mazhar Sakman’ın yanı sıra Saatçi Mazhar’ı yazmam için de teşvik ediyor, en azından birkaç makale yazacağım…
O ocak, kaç yıllık bilmiyorum ama sanırım babamla birlikte birçok ili gezmiş olmalı; Samsun, Turhal, Kayseri, Konya, İzmir sonra yine Konya… Babamın Astsubaylık ve Köy Enstitüsü müzik öğretmenliğinden sonra dükkân açtığı illerde bu ocağı kullanmış olmalı ki nereden baksanız en az 80-90 yıllık… tabii eğer ocağın öncesi yoksa…
Babama hizmet eden ocak, uzun yıllar bana da hizmet etti; nafakamı çıkarmama yardımcı oldu. Tevkifiye Caddesi; İstanbul Caddesi ve nihayet Türbe Caddesi’nde, ısısıyla nice saate can vermeme, zamanı işler hâle getirmeme yardımcı oldu…
Elim her gidişinde, o ispirto ocağının ruhundan dökülen mısralar gibi Hz. Pir’in sözleri gelir aklıma; Hamdım, yandım, piştim…
Yanarak pişmeyi öğrenmek, ateşle sınanmak… Yanıp ışık olmak, ısı olmak; topluma bir fayda sağlamak… Ne demişti Nazım; Sen yanmasan ben yanmasam/ Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…
Ahkâm kesmek kolay…
Bizler ispirto ocağı kadar olsun yanamadık… Belki de ocağın ruhundan özür dilemeliyim; zamanın sonsuz kulvarında ayarımız bozulmadan kalmamız için yaptığı katkılar nedeniyle…
Saatler gibi ayarınız hiç bozulmasın…
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.