27 Mart, 2023
“O ŞEHİR” ÇOK YAKINDA
Tıpkı Ozan Neruda’nın
dediği gibi:
26 Mart, 2023
BİSİKLET ARKASI YAZILARI
Hep duvar yazısı veya kamyon arkası
yazısı olacak değil ya… Bu da bisiklet arkası yazısı… hem de gözümüze girsin
diye kocaman kocaman, neredeyse bisiklet kadar var…
TAHİR SAKMAN
İÇİMDEKİ ÇİÇEKLER
Her an, her şeyi geride bırakıyorum... ancak, bu geride bıraktıklarımdan ders çıkarmadığım ve geride bıraktığım tecrübeleri yok saydığım anlamında değildir; eğer öyle olsaydı, onlar her an yeniden karşıma çıkardı. Olumlu-olumsuz diye ayırmaya çalıştığım yaşam derslerinin ise ayrımını yapmanın hata olduğunu fark ettiğim ve geleni sevgiyle kabul ettiğim her an, yaşam yeniden taptaze bahar kokuları içinde yeşeriyor ve içimde çiçekler açıyor...
TAHİR SAKMAN
25 Mart, 2023
DAHA ÖTESİ SEVGİYLE DÖNÜŞMEK
Kendimizi o kadar yoruyoruz ki… bazen
farkına bile varmadan içimizdeki şehirleri, öfke sellerimiz tarumar ediyor…
Son dönemlerde pek çoğumuz iç
dünyamıza bakmayı unuttu… kendimize bakmak yerine hep başkalarının kusurlarını
ön plana çıkarmakla geçti sayısız günler…
Haklısınız, hayat pahalılığı, geçim
sıkıntısı insanları bunalttı… ve ne yazık ki bu tür işlerden sorumlu olması
gerekenler ise halka adeta kulaklarını kapattı… hepimiz bir şekilde
yalnızlaştık ve…
Kendi adıma yazıyorum; içimde öfke
biriktirmişim ve bu öfke, döndü önce beni vurdu…
Halbuki çok iyi biliyordum tüm negatif
duygular, en büyük zararı önce kendimize verirdi. Bir olumsuzluğu ne kadar çok
konuşursam, o kadar çok büyüttüğüm gerçeğini unutmuştum. Negatiften beslenen
varlıkları, duygu ve düşüncelerimizle büyüten aslında kendimiziz.
Enerji bedenimizde farkında olmadan
büyüttüğümüz bu negatif enerjiler, çevremizi sardıkça, içinden çıkılması zor
bir sarmala girdiğimizi de fark etmemizi engelliyor.
Gandhi, Hindistan’ı bağımsızlığına
kavuştururken pasif direnişi seçmişti. Ve o dönemin sembolü olan iplik çarkı
(çıkrık), sabrı öğretmesi yanında ekonomik bir değer olarak Hindistan’da adeta
yeniden hatırlandı.
Öfkesinin, kendisini ve ulusunu
vurmasını belki de bu iplik çarkıyla önledi. Bir ülkenin, kumaş hegemonyasını
yıkarken, kendi öz kaynaklarına dönmenin, üreterek direnmenin kıvancını yaşadı…
Yapmam gereken öfkelenmek değildi; o
enerjiyi kontrol edip sevgiye dönüştürmekti… sevgiye dönüşmeyen enerjiler en
sonunda kendimizi vurur ama çoğu zaman bunu bilmemize rağmen hep kaçırıyoruz. Dönüştürmek
de yetmezdi; dönüştürdükten sonra da bütüne, tüm varlıklara katkısının olmasını,
evrensel barışa, sevgiye, dostluğa hizmet etmesini sağlamaktı.
Senlik, benlik mevzular ve egolarımız
yüzünden bozulan enerji dengemizin yerine gelmesi için eskisinden çok daha
fazla efor sarf etmemiz gerekiyor. Her şeyin bir dönüşüm olduğunun farkına
varmamıza rağmen bunu gündelik hayata uygulamakta her zaman zorlanıyoruz; çünkü,
sistemin çarkları bizi buna zorlarken, ayakta kalmasının da buna bağlı olduğunu
çok iyi biliyor. Bize düşen; sistemin çarklarını olumluya dönüştürmekti:
Öfkelerimizin, içimizdeki sevgilerin
ışığını zayıflatmasına izin vermemeliyiz…
Reiki Masterim Berna Özcan Demir Hocamın
olumlamaları, farkındalığımı o yöne çekti. Hocam şöyle diyordu son paylaşımında:
“Tartışmaları kazanma isteğimi
serbest bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa
dönüşerek evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Yenmek yerine hep birlikte
kazanmayı seçiyorum.
İnsanları eleştirme isteğimi
serbest bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa
dönüşerek evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Eleştirmek yerine ilham olmayı
ve desteklemeyi seçiyorum.
Her şeyi bilmem gerekli inancımı
serbest bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa
dönüşerek evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Bilmek yerine öğrenmeye devam
etmeyi seçiyorum.
Haklı olma ihtiyacımı serbest
bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa dönüşerek
evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Haklı olmak yerine mutlu olmayı
seçiyorum.
Mükemmel olma ihtiyacımı serbest
bırakıyorum. Serbest bıraktığım enerjinin şimdi saf sevgiye ve ışığa dönüşerek
evrene katkı olmasını kabul ediyorum. Mükemmel olmaya çabalamak yerine mükemmel
hissetmeyi seçiyorum.”
Ve “bütüne katkı olsun” diyerek
noktalıyor Berna Hocam… Bütünün hayrına yani sadece senin benim değil tüm
varlıkların hayrına… Daha ötesi ne olabilir ki?
Bütünün en yüksek hayrına; yenmek
yerine hep birlikte kazanmayı, eleştirmek yerine ilham olmayı, bilmek yerine
olmayı, haklı olmak yerine mutlu olmayı, mükemmel olmak yerine mükemmel
hissetmeyi seçiyorum. Ve bu seçimimi sevgimle destekliyor, kalbimle onaylıyorum.
TAHİR SAKMAN
24 Mart, 2023
TOPRAĞA SIRTINI DÖNEN ARMUTLAR!
Biz asıl o zaman öldük…
Ne zaman ki toprağa sırtımızı döndük
ne zaman betona teslim olduk; işte biz, asıl o zaman öldük…
Ölmeden önce yani yaşıyorken; toprağın
cömertliğine sırtımızı dayadığımız zamanlar, bu kadar beton icat olmamıştı,
yollarımız asfaltla kaplanmamıştı; ayaklarımız toprağın kara bağrına basarken,
hepimiz bir şekilde bir şeyler üretiyorduk…
Elimize bir yarım somun ekmek alıp
biber mandalının başına çöktüğümüz zamanlar… sabahın çiyi düşmüş domatese
elimizi uzattığımız… hiç kokusunu aldınız mı o salatalığın? Tandırdan yeni
çıkmış ekmeğe yağ sürdünüz mü? Ananız, evin büyük kızı gibi salınarak gezen sarı kızın sütünü çekerken, süt
makinesinin kaymak akan tarafına uzattınız mı ekmeğinizi?
Dışarıda yağmur yağıyor… eskiden
yağmur yağdı mı bir koku yayılırdı; bahar gibi, yaşam gibi… şimdilerde yağmur
asfalta düşüyor sonrası kanalizasyon… suyu çekilen toprak kuruyor, bahçeler,
bağlar zaten bitmiş… daha ne kıyamet bekliyorsunuz ki, bundan daha büyük
kıyamet olabilir mi?
Envaiçeşit meyve ağaçlarımız vardı;
çeşit çeşit kayısılar vardı, elma yanak, şeker pare, aşılısı, aşısızı… vişneler
vardı, kirazlar vardı, vardı…
Elinizi uzattığınız anda doğanın
cömertliğini doyasıya yaşardık…
Armutlarımız vardı; hem de en
iyisinden… Yazlık, kışlık… yerlere dökülürdü de toplamaya üşenirdik, hatta
sitemler ederdik, bu kadar meyve verdiği için ağaca… Armutları toplar,
birbirine bağlar, tavana asardık ki kışın yiyelim…
Kış armudu diyorum hani şimdilerde
pazarlarda “Ankara armudu” diye satılandan… Biz Ankara armudu falan bilmezdik;
kış armuduydu bizim armutlarımız, eğer kazara boş bulunup, olmadan (hamken)
ısırırsanız dişinizi bile kırabilirdi ama kışın tavan arasından indirip,
sobanın yanı başında sıcaktan ciğeriniz yandığı zaman sulu sulu… yeri
sülalenize rahmet okuturdu…
Şimdi dört armuda 25 lira verince… o
yemediğim, toplamaktan bıktığım armut ağacından özürler diliyorum ama… armut
ağaçlarımız çoktan kesildi… toprağa çoktan beton döküldü, bir ağlamak kaldı
bize…
Sağımız beton, solumuz beton… şehir ırmaklarının yerini gözyaşlarımızdan yükselen feryatlar alırken… biliyorum; biz toprağın, ağaçların, avarların ahını aldık… Ayvalı Sokak’tan Sarıyakup’a dönerken çağlayan şehir ırmağının sevinç gözyaşlarının yerini hüzünler aldı şimdi… Şimdi Maliye Sarayı dediğiniz beton blokların hemen önünden geçen şehir ırmağında ıslanırdı bizim çocuk sevinçlerimiz… Şimdi… şimdi diye bir şey yok artık!
Şimdi kalkmışız, "armut şu kadar" diyoruz… hani Kızılderili şefin söylediği neydi:
“Beyaz adam, bir gün anlayacak
paranın…”
Biz hâlâ anlayamadık; betonun, insan
hayatına kast etmek olduğunu, toprağa düşmanlık olduğunu… “Armut piş, ağzıma
düş" olacak sandık her şeyi…
Armutlar düşüyor düşmesine de… o düşenler,
o armutlar değil…
Bizden başka hangi armut toprağa
sırtını döner ki?
TAHİR SAKMAN
23 Mart, 2023
IŞIĞIN YERİ!
"Şair, ışığın yerini göstermek zorunda" diyor Ozan Pablo Neruda... biz şanslı bir milletiz bu konuda; ışığın yerini gösteren Pir Sultan'dan, Dadaloğlu'na, Nazım Hikmet'e ve Mahzuni Şerif'e uzanan bir çizgide, birçok şairimiz 'ışığı alnında ilk hisseden' olmuş, kaynağını göstermiştir.
"Şairlik mesleğinin kötüye kullanıldığı da olur elbette. Öylesine çok yeni şair ve yeni yetişme kadın şair ortaya çıkmış ki, yakında hepimiz şair olacağız ve okur hiç kalmayacak. Okur aramak için yakında keşif heyetleriyle yola çıkmak, çöllerden geçmek ya da uzay gemileriyle evreni bir baştan öte başa dolaşmak gerekecek"
"İnsanın en eski eğilimi şiirdir. Dini törenler ve dualar şiirden doğdu. Dinlerin çekirdeğinde de şiir vardır. Şair bunu doğanın belirtileriyle bildi. İlk çağlarda bu Tanrı görevini korumak için rahip dediler kendilerine. Günümüzün şairi ise, şiirini haklı göstermek için, sokağın ve insan yığınlarının kendisine uzattığı belgeyi benimsiyor. Günümüz halkçı şairi din adamlarının en eskisidir. Eski zamanlarda karanlıklarla anlaşma yapardı. Günümüzdeyse ışığın yerini göstermek zorunda."
-Ozan Neruda-
TEŞEKKÜR EDERİM
Bu sabah doktora gittim, boğazımın “kötü”
olduğunu söyledi ama önceki günlere karşı çok çok daha iyiyim. Ateşim çıksa da
eksilen bir periyotta azalmaya başladı.
Sanki bir kabustan uyanmış gibi
şaşkınım… hayata yeni bir şevkle sarılmayı özlemiş olmalıyım. Umutlarımız her
zaman gökyüzü…
Reiki Masterim Berna Hocama enerji
desteği ve ilgileri için teşekkürlerimi sunarım. Bu arada rahatsızlığım nedeniyle
geçmiş olsun dilekleriyle beni güçlendiren tüm dostlara da teşekkür ederim.
Dünya ana tek bir bedendir… Hepimiz
onun çocuklarıyız; birimizin rahatsızlığı hepimizi etkiler… Sevgiyle
sarıldığımız sürece, tüm enerjilerimiz her zaman şifa olacaktır.
Sevgili bedenim:
Bu boyuttaki yolculuğumda, seni
bırakacağım zamana kadar, bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim, seni çok
seviyorum ve seninle çok mutluyum…
Tüm varlıkların mutlu olmasını
seçiyorum, görünen görünmeyen, büyük küçük, canlı cansız, tüm varlıklar mutlu
olsun. Kalbimdeki sevgileri tüm varlıklarla paylaşıyorum. Bu seçimimi sevgiyle
destekliyor, kalbimle onaylıyorum, tüm varlıklar mutlu olsun…
TAHİR SAKMAN
22 Mart, 2023
ÇÖPTEKİ “ADAMLAR”
Bu tür görüntüleri, fotoğrafları çok
görmüştüm ama hiç bu kadar beni vuran olmamıştı…
Partiniz, pırtınız, meşrebiniz,
inancınız beni hiç ilgilendirmiyor hele hele bunu da gördükten sonra hiç…
Yarın için iftar hazırlıklarına, davet
edeceğiniz insanların listelerini hazırlamaya başladınız ya… vallahi, hiç mi
hiç hükmü yok!
Yer Konya… eminim yurdun pek çok
yerinde de aynı görüntüleri içleri acıyarak izleyen insanlar olmuştur…
İçim hiç bu kadar parçalanmamıştı, hiç
bu kadar dağılmamıştım:
Akşamüzeri, bir marketin önü… yaşlı
bir adam; saçı sakalı birbirine karışmış, kıyafet dersen perişan… elinde uzun
bir tel, çöp bidonunun içine sokuyor… telin ucuna takılan meyveleri bir kenara
koyuyor… yüzünde bir umut, bir parça mutluluk… bense, bin parçayım…
Ağlamak zor gelir bazen ama ağlamak
yetmez…
Acın halinden anlayacaksınız değil mi?
Bak Konya, bu insan, bu yaşta çöp
karıştırıyorsa bu hepimizin suçudur; eğer biz o kadar çok yemeseydik, ona da
kalacaktı!
"Haberim yoktu"
demeyeceksin, "görmedim, tanısaydım" demeyeceksin... Görmek
zorundasın, bilmek zorundasın!
Eğer bir insan, çöpten geçinmeye
çalışıyorsa… Bilmem kaç milyonluk şehrin haberi yoksa...
Haydi artık dağılabiliriz:
Yürüdüğünüz yol, her neyse size
kalsın...
Not: Rahatsızlığım nedeniyle şu an
ateşler içindeyim ama beni asıl yakan çöpteki adam oldu...
TAHİR SAKMAN
SEVGİLİ BEDENİM!
Böyle bir boğaz ağrısı görmedim…
Neredeyse beş gündür paso yatıyorum; bir ateş basıyor saçma sapan rüyalar
görüyorum… Boğazıma bakıyorum bir şey yok gibi ama iş yutkunmaya gelince
kıyamet kopuyor…
İçmediğim antibiyotik, grip hapı,
bitki çayı; sıkmadığım burun spreyi, yapmadığım gargara kalmadı…
Yani korona olduğum zaman bile bu
kadar zorlanmamıştım…
Sevgili boğazım ve sevgili bedenim…
Kendime güveniyor bedenimi seviyorum;
hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Bana işaret ettiğiniz gibi tüm dikkatim
sizlerde, bunca yıl birlikte yürümekten son derece mutluyum.
Bana gösterdiğiniz kendi gerçekliğimi
anladım ve beni yavaşlattığınız için teşekkür ederim. Benim, sizlerden birinin,
en küçük bir enerji akışındaki aksamada bile huzurlu olmam mümkün değildir. Bu
nedenle, bütünün en yüksek hayrına, boğaz çakramdaki enerji akışını yavaşlatan
tüm negatif duygu ve düşünceleri ve farkında olmadan çalıştırdığım tüm olumsuz
programları iptal ediyorum. Yerine sevginin muhteşem ışığını koyuyorum; hemen
şimdi, olması gerektiği gibi...
Teşekkür ederim, teşekkür ederim,
teşekkür ederim…
TAHİR SAKMAN
17 Mart, 2023
ÇEKİN ELİNİZİ ALÂADDİN’DEN!
Foto: T. Sakman |
30 Temmuz 2019 ve 19 Eylül 2019
tarihlerinde “Ucube Sultan Tekkesi”; 10 Mart 2022’de “Alâaddin Tepesi’ne
Dokunmayın” ve 19 Mart 2022 tarihinde ise “Alâaddin Tepesi’ni Kurtarmak” isimli
yazılar kaleme almış ve sosyal medyada paylaşmıştım. Aslında 2000’li yılların
başlarından başlayarak köşe yazdığım gazetelerde de tarihi tepenin kullanımıyla
ilgili onlarca yazı kaleme almıştım.
Yani diyorum ki elinizi sürmeseniz
tarihi eserlerimize, vallahi daha iyi korunacak!
Bir dönem köfteciler istila etmişti sonra
otopark olarak kullanılıyordu; şükür vazgeçildi… Ağır iş makinaları çıkarılıp
tepeye granit döşendi! Sonra bir baktık kazılar yapılmaya başlandı ama ne kazı!
Yıllardır kaz, kaz bitmez…
Ne buldular bilmiyoruz, her yıl bir
iki ay çalışma yapılırken son yıllarda o da kesildi, üzerine branda çekilip
öylece kendi haline bırakıldı. Bizans’tan kaldığı söylenen hazine efsaneleri de
şehirde yayıldı gitti böylece. Bu arada Alâaddin Köşkü’nün son kalıntılarını
koruyan ve gayet estetik olan şemsiye yıktırıldı ve yerine hiç kimsenin
beğenmediği ucube bir yapı konduruldu… Tabii harcanan paralar boşa gitti…

Foto: T. Sakman
Tepe’ye, Konyalı sahip çıktı. Şimdi
yeni bir proje çıktı ortaya… Atam Selçuklu’nun mimarisine ne kadar uygun
olduğunu daha tam detay göremediğimiz için bilemiyorum… Proje güzel olabilir,
mimarı ehliyetli, başarılı olabilir sözümüz yok; sözümüz, tarihi tepeye uyumlu
olmasıdır. İlk bakışta gördüğümüz, modern çizgiler taşıyan proje, tepeye ne
kadar uyumlu olabilir, iyi düşünmek gerek? Bu konuda Konya Mimarlar Odası’na
büyük görevler düştüğü kesin, onların fikri önemli.

Yeni Proje
Ucube yapı yıktırılıp mevcut çelik
muhafaza camla kaplanılsa eminim güzel olacaktır veya eski şemsiyeyi yerine
koyunuz lütfen. Şehrin bir dönem simgesi olan şemsiye tepeyle bütünleşmiş ve
doğal bir görünüme sahipti.
Bir yanlışı düzeltelim derken bir
başka yanlışa meydan vermeyelim; çünkü başka Alâaddin Tepesi yok. Tepe, şehrin
en eski yerleşim yeri olmasının ötesinde şehrin en önemli simgesidir… Zaten etrafından
geçen ağır trafik yükünün yanı sıra tramvaylar yeterince tepeye zarar veriyor, çok
su isteyen bitkilerin yoğunluğu da ayrı bir soru işareti…
İplikçi Camii de aynı durumda; ağır
trafik yetmezmiş gibi bir de tramvay geçti, duvarlarındaki çatlaklar bağırıyor, duyan
var mı?
Hoca Hasan Camii yenilemeye tabi
tutulduktan sonra minaresinin üzerine giydirilen başlığın Selçuklu mimarisiyle
alakası veya Anadolu’da bir başka örneği var mı?
Kız Öğretmen Okulu… Yenilendi, adı değişti;
yazarken utanıyorum, “Taş Bina” oldu… Yanlıştan dönülmesini bekliyoruz…
Lütfen tarihi eserlerimize, ecdat
yadigârı eserlerimize dokunmayınız… Hele hele Alâaddin Tepesi’nin etrafından
bile geçmeyiniz!
TAHİR SAKMAN
![]() |
Foto: T. Sakman |
![]() |
Yeni Proje |
16 Mart, 2023
BETON AŞKINA
/Ruhumuz
satılmış özler tükendi
Nice
ocak söndü közler tükendi
Ulusça gömüldük
beton altına
İçimiz
donuyor sözler tükendi/
hangi söz anlatır
hangi acı daha büyük
beton aşkına gömdünüz ülkemi
rantçı siyasetçi ikbalci
cahil cühela yandaş yalaka
bir ülke düşünün / yatıyor
betonla koyun koyuna
ve sizler döşeklerinizde
ellerinizde sıcak akçeler
koyun koyuna
biz yıkılmayız halkız
ülkemizi giyinir
kalkarız yeniden
ve korkulur
milletin sessizliğinden
TAHİR SAKMAN
15 Mart, 2023
konya’sın diye sevdim İNDİRME LİNKİ
“Bir şiir silahlar altındaki bir şehir
gibidir” diyor Bukowski… Peki, ya bir ömrü, şiirle, şehre adamak nicedir?
Mısra mısra gezerken, şehrin
sokaklarıydı aslında bizi gezen… ve her köşesinde karşımıza çıkmak için fırsat
kollayan duygular… Ceddim Selçuklu’dan beridir yanan bir ateşin, Türkmen
atlılarının vurgun olduğu bir düşün yansımasıdır. Bir Türkmen gelinidir bazen,
bazen bir Bizans kızının kal’a kapısını açması gibi gökyüzüne açılan sevdadır,
yalın… Moğol oklarıdır yangınlarım; sema sema ayaklarım yerden kesilir,
gökyüzünde uçan bir derviştir… ama illaki Konya’dır, Konyalıdır:
/sanki bir başka dünyalıdır/
Bir şehri sevmekten öte bir şeydir
Konyaperestlik… konya’sın diye sevdim:
/alâaddin tepesi'nde kayarken çocukluğum
dede bahçesi’nde büyüdük sevdalara
üşüyen ellerindi yüreğimi yakan
bozkır ayazında alev
meram'da gedavettin
serin türkülerin kanatlarında çırıl
çırıldık
uçmuştuk en son yalnızlığımıza
üçler'de kalbi kırık bir taş
musalla’da buruk fatiha
ve gözümüzde sıra bekleyen
birkaç damla yaş
kaderimiz kederimiz olmadı
ne seninle ne sensiz
çünkü sevmiştim yönsüz/
Sonrası yarı düş yarı gerçekti:
/ben seni konya’sın diye sevdim
selçuklu kartalı gibi bakardın hani
gümüş gecelerin koynundan sabaha
bir yanın mağrur bir yanın mahcup
kim bilir hangi düşlerin efendisiydin/
Ama bir kere şehir sıyrılmıştı kınından:
/kınından sıyrılmıştı atlılar
atlılar ki cehennemden baktılar
atlılar o gün canlar yaktılar/
Her şey tersine döndü ya:
/ulu tengri gök şamanları
unuttu
bir ateş ki
döküldü moğol nallarından
kıvılcım kıvılcım
ateşe boğuldu her yan
kargılar duman duman sardı
selçukya şimdi kan
dönmezdi
döndü tersine
deveran / deveran / deveran/
“konya’sın diye sevdim”, bu benim dijital olarak yayımladığım 6. kitabım. Böylece kitap sayım fiziki olarak yayımlanmış kitaplarla birlikte 18’e çıkarken önümüzdeki günlerde yeni kitaplarımı da sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Aslında bu kitap, birkaç yıl önce
hazırdı, teklif ettiğimiz şehrin bazı kurumlarından olumsuz yanıt alınca bir
kenarda kalmıştı. Sonra yeniden ele aldım; baştan sona yeni bir düzenlemeyle
uzun uğraşlardan sonra yayıma hazır hâle getirdim… Şiirlerde geçen mekânların
fotoğraflarıyla bir bütün oluşturmaya çalıştım. Kaynağı belirtilmemiş
fotoğrafların çekimi bendenize aittir. Yıllar yılı çektiğim fotoğrafların yanı
sıra arşivimde bulunan fotoğraflardan faydalandım. Bu yönüyle, bir şehre
söylenmiş ve fotoğraflarla bezenmiş böyle kitap hacminde başka bir örneği var
mı bilmiyorum. Fotoğraf seçiminin, arşivimde bulunan bin civarındaki fotoğrafın
içinden 199 tanesini seçmenin zorluğunu tahmin edersiniz sanırım. Konya üzerine
söylediğim şiirler daha fazla olmasına rağmen bu kitapta format gereği 63 şiir
yer alıyor, diğer şiirleri de bir başka kitapta yayımlayacağım.
Yaşantım boyunca zaman zaman kavgalı
olsam da (aslında kavgamız şehirle değildi) hiçbir zaman Konyaperestliğimden
ödün vermeden, toprağına baş koyduğum şehre, bir gün bedenimi emanet edeceğim
şehre, peşin ödenen bir vefa borcuydu bu… Umarım bu topraklar, tüm bunları göz
önünde bulundurarak bağrında bize de yer verme lütfunda bulunur.
Gönül tabii ki isterdi fiziki olarak
basılsın ama…
Artık
şiirlerim şehre emanet:
/ben
seni konya’sın diye sevdim
aya
eleni uykularından uyanırken
şeytan
köprüsü’nde yalın
mormi
camisi’nde yankıydı sesin
zamanın
kör kuyularında /
unutmadım sevdim/
https://tahirsakman.blogspot.com/ blog sayfamda TAHİR SAKMAN KİTAPLARI İNDİRME LİNKLERİ yazısına tıklarsanız açılan sayfadan bilgisayarınıza, tabletinize, telefonunuza ücretsiz indirebilirsiniz.
©Tahir Sakman, Konya-2023
Önemli Not: “konya’sın diye sevdim”
sadece pdf formatında dijital olarak yayımlanmıştır. Yazarın izni olmadan
fiziksel olarak basımı ve dağıtımı yapılamaz. Kitapta bulunan şiirler ve
fotoğraflar; tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında ticari amaçlarla
izinsiz kullanılamaz. Kaynağı belirtilmeyen fotoğrafların çekimi Tahir Sakman
tarafından gerçekleştirilmiş bazı fotoğraflar ise Tahir Sakman’ın özel
arşivinden alınmıştır.
ISBN 978-605-72565-0-8
ISBN 978-605-72565-0-8
TAHİR SAKMAN
14 Mart, 2023
MERAM’DAKİ SON ASMA YAPRAĞINA SORUN!
Sevgili Kemal Soylu aramasaydı bu yazı
olmayacaktı aslında…
Dün bir paylaşım yapmış, eski
arkadaşlarımdan şair Abidin Küçükavcılar’dan söz etmiştim ki telefonum çaldı,
arayan Kemal’di…
“Üstat” diyordu “iyi ki varsın da
bizlere unuttuğumuz eski dostları hatırlatıyorsun. Abidin, hep söylerdi; bizi
de bir hatırlayan olur mu diye…”
Ah Kemal ah… O günler, bizim büyülü
dünyamızın bir parçasıydı ve tabii ki “dostlarımız bu dünyanın en iyi, en saf
insanlarıydı” desem hiç de abartı olmayacak. Eskiden vefa diye bir duygumuz
vardı bizim ve asla meşrep, düşünce farkı ve çıkar gözetmeden “birbirimize
nasıl destek olabiliriz”in hesabını yapardık.
Bizler, bizden önceki nesillere
saygımızı sunar, onlar da bizlere sevgilerini gösterirlerdi. Yazın hayatımızı
onların hoş sohbetleriyle renklendirir ayrıca o sohbetlerden de dağarcığımız
hep dolu olarak dönerdik…
Sonra bir şeyler oldu… önce siyaset,
keskin hatlarla çizgiler çekmeye başladı, sonra yandaşlık icat oldu… halbuki
hepimiz aynıydık?
Hepimiz; şehrin tozlu sokaklarında “harmanbiş”
oynayarak, “çelik çomak” sallayarak, bellerimizi kırarcasına “uzun eşek” ve
boyumuzun ölçüsünü aldığımız “birdir bir” oynayarak aynı duyguları
paylaşmıştık. Gazoz kapaklarına doldurduğumuz çamurların izi hâlâ ellerimizde
dünün nişanesi gibi duruyor… Billa (bilye) oynarken kazandığımız kayısıların
acı çekirdeklerinin tadı, bugünün hileli balını geride bırakırken… oysa
hepimizin bahçesinde boy boy kayısı ağaçları varken… yok, olmaz illaki oyunda
üteceksin!
Hayat öyle bir üttü ki bizleri…
hepimiz bir yöne savrulduk.
Şimdi Kemal soruyor; “bizi de yazan
olur mu” diye…
İlahi Kemal, arkamızdan kem söz
etmesinler razıyım; varsın unutsunlar… Kim bilir belki de “kurtulduk” diyen
bile çıkabilir! Ne gam, yaşarken umurumda olmadı da öldükten sonra mı olacak?”
Ki bu şehir aykırı yaşamların tam
merkezidir… ejderhayı öldüren o ilk Konyalıdan beri nice birbirine zıt hayatlar,
bu şehirde kesişmiştir. Bir yanda sufiler vardır şehrin mayasında, bir yanda
âşıklar; kimisi ilahi aşka vurmuş kendini, kimisi bir “kaş-ı keman” hayalin
peşine takmış ömrünü…
Ama bir şey var ki Allah için;
kendimizle olan kavgayı hep diri tuttuk… sığındığımız şiirin kanatları bizi
başka diyarlara götürdü; yalnızlığımız bile çok kalabalıktı… Ejderhayı öldüren
o ilk Konyalıdan sonra kendimiz nice ejderhalar yarattık, haberimiz bile olmadı
çoğundan…
Biz kendimizi hatırlıyoruz ya; gerisi
ne gam Kemal ne gam… Biz yalnız gecelerin koynunda sabahlara kadar dolaştığımız
şehrin ara sokaklarında bulduk kendimizi…
İnanmayan Zafer’in kaldırımlarına
sorsun, bir de Meram’da ağlayan son asma yaprağına taktığımız mısralara…
Gerisi gökyüzü… zaten hepimizin…
TAHİR SAKMAN
13 Mart, 2023
“BİR GENÇ ŞAİR” ABİDİN KÜÇÜKAVCILAR
Bir zamanlar… çok değil; şunun
şurasında 40-50 yıl öncesi… Evrenin yaşına bakarsanız hiçbir şey.
80’li yılların son bölümlerinde bir
şiir telaşımız vardı; telaşımız diyorum, çünkü öylesine heyecanlıydık ki… Bir
ara evlerde toplanıp kendi kendimize şiir okuyorduk. Derviş Ozan mahlasıyla şiir söylediğim yıllar... Duran Çölcü, Nesrin Erkan,
Muammer Atal, Mehmet Genç, Hasan Atçeken, ressam Mehmet Kendi, ilk aklıma
gelenler. Bir de Abidin Küçükavcılar vardı; saf, temiz… kalbindeki tüm
duyguları şiire vermişti. Ülkenin dört bir yanındaki sanat-edebiyat dergilerine
şiir yollardı; adını sanını hiç duymadığımız dergilerin sayfalarında, gazetelerin
şiir köşelerinde adını görürdük ve pek çoğunun da temsilciliğini yapardı. Bu
temsilcilik çoğunlukla fahri olduğu için ciddi geçim sıkıntısı çekerdi ama çok
da önemsemezdi. Babasından kalan maaşla annesiyle birlikte yaşamaya çalışıyordu.

Elinden hiç düşürmediği şiir
defteriyle gezer, herkese şiir okurdu… Sonra antolojiler çıkardı; 1982, 1983 ve
1984 yıllarında Konya Şairler Antolojisi yayımladı. O yıllardan baktığımız
zaman bu antolojilerin kıymetini çok bilememişiz. Oysa şimdi ne kadar önemli
bir iş yapmış Abidin… 1984 yılındaki antolojiye ben de katılmıştım ayrıca 1985
yılında Türkiye isimli sanat-edebiyat dergisinin çıkardığı antolojiye de katılmıştım.
Abidin sonraları bir gazete çıkarmaya
teşebbüs etti ve çıkardı da ama ömrü tek günlük oldu… “Kent Kılavuz” isimli tabldot
boy gazeteyi yaşatamadı, kim sponsor olmuştu, şimdi hatırlayamıyorum.
Zaman zaman Konya Kültür ve Turizm
Derneği’nin Türbe Önü’ndeki bürosuna gider Feyzi Halıcı abimize şiirlerimizi
okurduk, o da sabırla bizi dinlerdi… Bir keresinde Âşık Nuri Şahinoğlu hepimize
tek tek, irticali dörtlükler söylemişti; “o da bir genç şair olmuş” ayaklı… Kendimizin,
dünyanın en büyük şairi olduğumuz yönündeki sarsılmaz fikrimizi savunur, bu
toplumun bizi anlamadığını, bir gün anlayacağına karar verirdik. Ne kadar
safmışız meğer!
O dönemlerde en büyük lüksümüz daktiloyla
yazmaktı ama… daktilo İmam Hatip Lisesi Edebiyat öğretmeni olan can dostum Ahmet
Ziya Özkul’da vardı ve bazen ondan ödünç alırdım; şiirlerimi daktiloyla yazmak
için…
Bendenizin Türbe Caddesi’ndeki iş
yerime gelirdi Abidin ve saatlerce sohbet ederdik. Koray Ekener, Nesrin Erkan,
Hidayet Çakır, Ahmet Ziya Özkul, Karamanlı Ozan İsa Oğuz, Fethi Kadıoğlu, Sefil
Turgut ve daha niceleri… Şiir; tek dünyamız, tek sığınağımızdı… Abidin, nerede
bir şiiri çıkmışsa o gazetenin, derginin kupürünü saklardı. Onu sürekli
postanede görmeniz mümkündü; ya şehrimizdeki gazeteleri, şiirleri çıkan
arkadaşlara yollardı ya da kendi şiirlerini bıkmadan, ülkenin dört bir
yanındaki sanat-edebiyat dergilerine, gazetelerin şiir köşelerine yollardı. “Cebindeki
bütün parayı PTT’ye verirdi” demek en doğru bir tanımlama olacak…
Sevgili Abidin Küçükavcılar, önce
evlendi sonra Antalya’ya taşındı… Zaman zaman haberleşiyorduk, Antalya’da, sanat
ortamının zenginliğinden, sahilde düzenlenen şiir akşamlarından söz ederdi ve
tabii bizim de içimiz giderdi. Sonra irtibatımız koptu ve bir gün acı haberini
aldık… Genç yaşında meşum bir hastalığın pençesine düşmüştü. Rahmet olsun…



Kemal Soylu anlatıyor; bürosuna ziyarete gitmiş Abidin… “şiir yazmıyor” diye eşini boşayacağını söylemiş… tabii bu işin şakası olmasının yanı sıra şiirin onun hayatındaki önemini anlatan en iyi anekdot olur sanırım…
O günlerden kaç kişi kaldık… pek
çoğumuzu şiir bıraktı, kimimizse yolculuğuna devam ediyor, o günlerin
heyecanıyla… O günlerde hep “genç şairdik”; bu genç şairlik yakıştırmasını
önceleri yaşımıza bağlardım… çok sonraları anladım; ismi duyulmamış veya
acemilik anlamında olduğunu… Ama hâlâ öyleyim, hep genç şair olarak kalmayı çok
seviyorum.
Şimdilerde artık genç şairlere rastlamak
çok zor… Hepsi üstat… ama olsun, yeter ki şiir söylensin; çünkü, bu gök kubbenin
altında mısralar düştükçe yüreklere hâlâ insanlık için umudumuz var demektir…
Şiir yaşantımızdı ve hâlâ öyledir ve onun
içindir; bu genç kalmamız!
TAHİR SAKMAN
11 Mart, 2023
KONYA’SIN DİYE SEVDİM
Bu da naçizane bizim dünyamız…
Ömrümüze; yıldız serper gibi şiir
serptik… ve her yıldızın üzerine Konya yazdık; Selçukya’nın yarı düş
gerçekliğinde, başka mevsimlere yol aradık…
Konya’sın Diye Sevdim…
Konya üzerine söylediğim tüm şiirleri
bir kitapta; şiirde geçen mekânların fotoğraflarıyla süsleyerek toplamak dileğimdi.
Tam 199 fotoğraf kullandım ki birkaçı hariç kendi çektiğim fotoğrafların olması
sevincimi katlıyor…
Yalnız mıydım, evet, yalnızdım ama
asla şikâyet etmedim; çünkü tek tabanca yaşamak kendi seçimimdi ama…
Merhum babam “gönlüme küsüvürdüm mü
kapatıvırırım dükkânı” derdi. Ah babacığım ah, bizim dükkân hiç açık kalmadı
ki! Sadece yaşama açıktık, bir de sevgilere…
Fiziki olarak basma imkânı bulamadık;
çünkü fotoğrafların baskı kalitesi için kuşe kâğıda basmak gerekiyor ki bu da oldukça
yüksek maliyetleri beraberinde getiriyor. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde yaptığım
gibi yine e-kitap olarak sadece meraklısı için yine ücretsiz olarak
yayımlayacağım. Çok yakında linkini sizlerle paylaşmayı umuyorum..
Biz Konya’sın diye sevmiştik…
Ya şimdi Konya, ne kadar Konya’sın!
TAHİR SAKMAN
09 Mart, 2023
"YEKTE" EVVELA YÖRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI
"Yekte" veya "Yemek Destanı" adıyla da
bilinen ve Bülbül Hoca lakaplı Şerife Hanım tarafından yakılan bu türkümüzle
ilgili olarak hazırladığım derleme, Türk Folklor Kurumu’nun “Folklor” halkbilim dergisinin 88-89. sayısında yayımlandı.
Konya oturak repertuvarında
önemli bir yere sahip olan türkünün sözleri, dönemin yemeklerini aktarması
açısından da büyük öneme sahip. Tarihi yemeklerimizin izlerini türkünün sözleri
arasında sürmek mümkün. Pek çoğumuzun adını bile ilk defa duyacağı
yemeklerimizin neredeyse malzemelerinin de yetiştiği adresleri verecek kadar da
detaylandırıyor.
Peki, görebiliyor
muyuz?
Yıllardır şehrimizde
yapılan mutfak kültürü organizasyonlarında nedense bu türkümüze bakmak kimsenin
aklına gelmez…
Neyse bizden yazması…
Konya oturak repertuvarındaki türkülerimiz gibi o da geleceğe emanet…
Derginin editörü
Serap Gürsoy Hanımefendi’nin şahsında tüm emeği geçenlere ve Folklor Kurumu’na
Konya folkloruna olan ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.
Ne demişti coşkun bir
Konya türküsü:
Kebabı ince doğra
Geçerken bize oğra
Benden başka (yâr) seversen
Bilinmez derde oğra
Bizler Konya’yı
sevmeye devam ediyoruz…
TAHİR SAKMAN
04 Mart, 2023
SUSMA YANSIMALARI
![]() |
Tahir Sakman. Çetmi, Konya... |
Nice zamandır elim klavyeye gitmiyor;
ülkemde olan bitenleri izliyorum...
Bir seyirci gibi izlemek ar geliyor;
sözüm olmalı, söylemeliyim özgürce… Tek korkum; gerçeği aktaramamak olmalı…
Yalanı, dolanı değil; gerçeği, salt
gerçeği; özgür düşüncenin ve insan haklarının ışığında vatandaş olmanın onuruyla
yazabilmeliyim…
Ama nasıl anlatabilirim ki?
İktidarın devlet olmadığını…
Diyanetin, din olmadığını…
Partinin, parti liderlerinin
eleştirilebilir olduğunu ve bu insanları, verdiğimiz oylarla bize hizmet etsin
diye başımıza bizlerin getirdiğini…
Ve demokrasilerde herkesin hesap verme
zorunluluğu olduğunu…
Sizinle aynı düşünceleri paylaşmayan,
farklı düşünen insanların hain olmadığını…
Yaşamın, insanca yaşamın bir hak
olduğunu…
Nasıl anlatabilirim ki?
Vazgeçiyor ve
susuyorum…
TAHİR SAKMAN
03 Mart, 2023
DÜŞLERE UYANMAK
Bundan daha güzel bir hediye
düşünemiyorum; en azından, bu benim için böyle…
Yıllar yılı eser vermenin, geleceğe
söz söylemenin telaşındayız… bazen boşluğa söylüyormuşum gibi gelse de bunun
böyle olmadığını, mutlaka bir yerlerde karşılığının olduğunu biliyorum…
Bu sürprizi torunum yaptı; “aşk ömre sığmaz”
isimli kitabımdan bir şiiri yazmış ve süslemiş… Tabii “defterinize şiir yazın”
diye ödev veren öğretmenini de kutlamam gerektiğini biliyorum; ne mutlu onlara
ki sanatın, edebiyatın temellerini atıyorlar.
Kim bilir, belki de yıllar sonra…
torunumun torunu da aynı şeyi yapar; bir şiirimi defterine yazar, süsler ve
beni anar…
Sevgili torunum İnci; yaşantın inciler
gibi nadide günlerle dolu dolu geçsin; şiir gibi yaşa sen e mi?
Ya sizlerin ya bizlerin… Düşlere uyanma
vaktimiz gelmedi mi? Yetmedi mi; yalan dolan işlerle yitip giden ömrümüzün
ardından donuk gözlerle bakmak?
Yaşam bir düş değildir; onu yaşadıkça anlıyor
ve farkına varıyoruz, düşle gerçeğin keskin sınırlarında gezinirken… şimdi
uyanma vaktidir, kan kırmızı düşlere:
düşlere uyan
en güzel düşlere uyu
yıldızlar serpilsin
ömrüne
gözlerin çiğ tanesinden
saf
saçların güneş yanığı
en güzel düşlere uyu
rüzgâr gibi özgür
yağmur gibi hayat dolu
bakışlarımda sessiz bir
çığlık
kırmızıya dönüyor her
yan
haydi artık vaktidir
en güzel düşlere uyan
TAHİR SAKMAN
01 Mart, 2023
TARAF
“Usta, karşıya nasıl geçerim” diye seslenmiş, nehrin kıyısından... Zen ustası yanıtlamış; “Zaten karşıdasın…”
Biz hep karşıdayız; siz nerede olursanız olun, biz, hep karşı taraftayız!”
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)