YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

28 Ocak, 2022

SİZE RAĞMEN YAŞADIM Ⅹ (DEV AYNASI SÜLALESİ)

 


 

Muhacir Pazarı’nda, Selimiye Mahallesi Çaldıran Sokak’ta oturduğumuz yıllar, aile olduğumuz en iyi yıllar gibi geliyor şimdi bana. Henüz kopukluklar başlamamıştı, tüm aile bir araya toplanabiliyorduk, savrulduğumuz yıllar çok sonraları gelecekti…

Özellikle yaz tatillerinde ev dolar taşardı. Abilerimin yanı sıra halam da gelirdi ki halamı da çok severdim. Gülizar halam çok alımlı bir kadındı, Tatar ırkının tüm güzelliklerini üzerinde taşırdı. Zarifti, çok kibardı… 

Muhacir Pazarı’ndaki tüm Tatar dostları, o gelince ki aralarında akrabaları da vardı çok kutlu olurlar sürekli ziyaretine gelirlerdi. Hali vakti yerinde olmayanlara da halam çok yardım ederdi. 

Rahmetli dedem Hakkı Efendi, o dönemlerde, normal kabul edilen dönemlerde ikinci evliliğini Şamine (Şamile’nin galat şekli) ninemizle yapmış. Halam ondan doğma, babamla anneleri ayrı, baba bir kardeşler. Evde kimse yokken babam halama “apla” derdi eğer yabancı varsa bu sefer işler tersine döner, halam babama “abi” demeye başlardı.

Dedem, bulgur pilavını çok severmiş ve Şamine ninemize tembih edermiş; pilavın suyunu dökünce “casss” sesi komşudan duyulmalıymış!

Şemdi bu “casss” çok önemli, bulguru iyi kavurmazsanız o sesi asla duyamazsınız. Dedem, Şamine Hanım’ı boşamaya kalkmış; casss sesi yüzünden, enteresan… Şimdi bizim evde ne zaman pilav pişse, anımsar anlatmaya kalkarım hatta evde çocuklar varsa benden önce onlar anlatırlar, tüm aile ezberledik! Tabii bu durumdan eşimin çok memnun olduğunu da söyleyemem!

Şamine ninemizin son yıllarına şahit oldum, elinden sigara hiç düşmezdi, bir de öksürüğü kesilmezdi… 


Anne tarafından ailesinin Kafkaslardan göç edip geldiklerini anlatırdı halam. Konya’da bir dönem yaygın olarak kullanılan at arabalarını da anne tarafındaki büyük dedelerinin Konya’ya getirdiğini anlatırdı.  Bu arabaların bir adı da şehirde zaten Tatar arabasıydı. Uzun süre şehirde ulaşım ve yük aracı olarak kullanılmıştı. Faytonlar daha lükstü ama at arabaları veya Tatar arabaları halk tipiydi, ucuzdu. Yeni yapıldığı zaman tekerleklerin “çengir çengir” sesini dinlemek için peşine takılırdık tüm çocuklar…

Babam bir türkü okurdu, o günlerin hatırasına yakılan bir türküdür belki de… Türküdeki Şirvan, bugün Azerbaycan sınırları içerisinde kalan bir şehirdir.

Kebabı ince doğra
        Geçerken bize uğra
        Benden başka yâr seversen
        Bilinmez derde uğra
               (Aman aman) meneler
               Şirvanlı meneler
               Küp dibine oturmuş
               İnce elekten un eler

Halam, o yıllarda spor toto oynardı hiç aksatmazdı ve yaş hanesi yıllar yılı 45’i hiç geçmedi… Konya’ya geldiği zaman olay olurdu. Dekolte elbiseleri, rahat tavırları, makyajı, güzelliği ve zarafeti ile konuşulurdu. Gazeteci Ese tembih edilir, bizim eve halam gidene kadar günde iki gazete (Hürriyet, Milliyet) getirirdi, her sabah… Halam notlarını eski Türkçe ile alırdı ve yazısı çok güzeldi.

Dekolte kıyafetler yüzünden babam ta gençliğinde halama çok kızdığını söylerdi hatta bir gün çeşmeye çorapsız gitti diye çok sinirlendiğini de anlatırdı.

Halam ilk evliliğini İzmir eşrafından aslen Girit’ten İzmir’e göçen bir aileden, banka müfettişi olan Vedat Bey’le yapar…

Girit’in Yunanistan’a bırakılmasından sonra oradaki Türk ailelerin çoğu İzmir’e göç etmiş. Vedat Bey’in annesi tek kelime Türkçe bilmiyormuş, Rumca konuşuyormuş ama öz be öz Türk bir ailedir. Kültürlerin, ırkların, dillerin bu kadar iç içe olduğu başka bir coğrafya var mıdır bilmiyorum… Karşılıklı çekilen acıların dili de ortaktır….

Karaman’dan Yunanistan’a göç eden Ortodoks Hıristiyan Türklerin, Sille’den Selanik’e mübadelede giden ve tek kelime Rumca bilmeyen Rumların dramlarını da unutmamak gerek… O insanların hâlâ bu topraklardaki kültürlerini unutmadıklarını, bir Türk gibi kına geceleri yaptıklarını, Konyalı türküsü okuduklarını Youtebe’ye yükledikleri videolardan görünce şaşırıyoruz. Hasretin dili yoktur…

Vedat Bey, çok düzenli, şık, kibar bir beyefendidir. İş icabı her gittiği yeri fotoğraflamış, üşenmemiş bir de arkalarına daktilo ile tarihlerini, açıklamalarını yazmıştır kırmızı şeritle. Bu arşivin büyük bölümü bende, saklıyorum. Hatırasına hürmeten ismi daha sonra Abim Vedat Sakman'a verilmiş.

Ben Vedat Bey’i hatırlamam, ama halamın ikinci eşi Albay Raşit Bey’i çok iyi hatırlarım. Raşit eniştemiz önceleri süvariymiş ve Sarıkamış’ta ciğerlerini üşütünce iç hizmete vermişler, Karşıyaka askerlik şube başkanıydı. Çok disiplinli, düzenli bir adamdı ama iş halama gelince sökmezdi tabii… Halam belki de bu ülkenin ilk feministlerindendir…

Bize geldikleri zamanlar misafir odası onlara açılır böylece ben de girme şansına sahip olurdum o gizemli odaya…. Yerde 12 metrekare yekpare, cehri boyalı Sille halısı ayrıca duvarlarda da duvar halıları vardı.

Raşit eniştemizin at yarışlarına olan tutkusu yüzünden maaşı ilk günlerde bitince, halam, garnizon komutanına çıkmış ve böylece maaşını halam alırdı. Eniştem “Gül” derdi halama “Gül, bir rakı parası verir misin” derdi… Babamla gazinoya giderler hasta olur gelirdi meğerse çok güzel kazaska oynarmış ve sonra hastalanır üç gün evde yatardı. Kronik rahatsızlığı peşini bırakmamıştı.

Halam beni çok severdi. Ona evin tahtaboşunda konserler verirdim elimde ütü kordonuyla. “Dev aynası” sülalesi derdi, bizim aile lakabımız buymuş; dev aynası sülalesi… Halam iki türlü anlatırdı bunu; boylarımız çok uzunmuş ve kendimizi Kaf Dağı’nda görürmüşüz… Gururluymuşuz… Halam haklı olabilirdi ama bizler asla kibirli olmadık; elbette genlerimizden gelen bir sanatçı duruşumuz var ama bunu asla kibir meselesi yapmadık… Sadece onurla dik durduk!

Enteresan bir kadındı halam, eşinin yedek sigarasını çantasında taşır daha bitmeden açıp verirdi. İlerlemiş yaşına rağmen mutlaka makyaj yapar kremlere bürürdü kendini. Oysa halamın ruhu zaten o kadar naif o kadar yumuşaktı ki dünyanın tüm kremlerini sürseniz o kadar yumuşak olamazdı. Kıyafetini inciler, elmas yüzüklerle. küpelerle tamamlardı.

Halam çöpçatanlık yapmayı da çok severdi, birçok insanın evlenmesine vesile olmuştur. Kız kardeşimi isteyecekleri zaman babamdan çekinirler önce halama giderler, keza bendenizin de evliliğine halam büyük ölçüde etken olmuştur. Yuva kurmak onun işiydi ama… kendi yuvasında aradığı mutluluğu bulabildi mi acaba? Sürekli gülen yüzünün arkasında ne dramlar yaşamıştı… Konya’da küçük bir dairede yaşarken bile asla yüzünü ekşitmedi, hayatın getirdiğini sevgiyle kabul etti…

Önce Şamine ninemizi kaybettik sonra Raşit eniştemizi… halam tek başına İzmir’de yapamadı, Karşıyaka’daki evi kapatıp Konya’ya yerleşti. Uzun yıllar yaşadı, babamdan sonra yüz yaşını aşkındı kaybettiğimizde. Hepsi ışıklar içinde olsunlar…

Karşıyaka’daki evine gittiğimizde sanki bir zaman tünelinden geçer gibi olmuştuk… Çift renkli İtalyan erkek ayakkabıları kalıplarıyla, halamın tüylü şapkaları kutuların içinde tertemiz duruyordu. Elbiselerinin hepsi jelatinlerin içinde ütülü sanki halam yeniden gelip giyecekmiş gibi onu bekliyordu.

Halamın bana sözü vardı; avize alacaktı ama ömrü yetmedi. İzmir’deki evinden, sözü yerine gelsin diye dökme pirinç ve mermerden yapılma avizelerini getirdim. Şimdi onlar ışık verdikçe, halamın ruhu daha bir aydınlanıyor, eminim…

Yaşam ışıklarını bir şekilde geleceğe gömüyor ve sürekli tazeleniyor bizse anıları tazelerken Karacaoğlan’ın deyimiyle hiç de yaşamamışa dönenlere sevgilerimizi hatırlıyoruz…

Yaşam, yaşadığınız zaman güzeldir; ne mutlu o insanlara ki yaşadılar, zor zamanlarda yaşamı, mutluluğun resmini çizerek yaşadılar.

Ve onlardan geriye kalan birkaç soluk resmin arkasındaki yazılardan ibaret şimdi… Işık sadece bugünü aydınlatmıyor; dünün ışıkları yarınlara yol veriyor… Bizler, bugünü yaşarken, yarınlarda yaşayacak olanlara da ışığımızın ulaşacağını bilmenin mutluluğuyla müsterihiz…

Ve her şey ışığa dönüşecek bir gün…

 

TAHİR SAKMAN











 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.