YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

25 Ocak, 2022

SİZE RAĞMEN YAŞADIM Ⅸ (BEŞİĞİN ARDI GURBET)

 


 

Hayat mücadelesi dediğimiz; aslında kendi hayatlarımızı sürdürmek için kendimizi yeni cenderelerin içine sokmamız değilse nedir?

Milletler, aileler, kişiler bir şekilde oradan oraya savrulurken içimizde bir yerlerde bir ışık sürekli yanıyor -ki ötesi yanmak zorunda- değilse insan dediğimiz varlık yaşantısını nasıl sürdürebilir ki?

Hepimiz bir yerlere gönüllü sürgünler gibi savruluyoruz…

Abim Vedat Sakman’ın hiç ummadığımız bir zamanda evlilik haberi geldi, sürpriz bir evlilikti… Oysa henüz öğrenciydi; İzmir Ticaret Lisesi son sınıfında öğrenciydi…

Bir yaz tatilinde, elinde mukavva vardı üzerine çeşitli harfler yazılmıştı ve rakamlar… meğerse abim on parmak daktilo çalışmasını onunla yapıyormuş. O dönemlerde öyle daktilo çok yaygın değildi, bu nedenle ticaret lisesi öğrencileri on parmak daktilo için bu şekilde klavye yaparak çalışıyorlarmış.

Babam önce on parmakla daktilo yazılacağına inanmamış… (Oysa babam gibi bir adamın bunu bilmesi gerekirdi, çok enteresan!) Babam, “inanmadım gittim adliyeye” derdi, başkatip tanıdığına sormuş meğer ve öyle ikna olmuş, değilse abimin onunla dalga geçtiğini sanmış…

Şimdi her evde artık bilgisayar var, daktilo bile tarih oldu. (Bununla birlikte de F klavyeler unutulmaya yüz tuttu. Türkçe için en uygun ve kolay kullanımlı olmasına rağmen bilgisayar dünyasının dayatmasıyla Q klavyeler yaygınlaştı. “Kendi dilimize sahip çıkalım” denildikçe inatla… yasa bile çıkarıldı F klavyelerin kullanımıyla ilgili ama… Bana kalsa, çözüm aslında çok basit; hemen yarın yasaklarım Q klavyeyi ve ülkeye girişine/satışına izin vermem.)

Abim ani bir kararla, yıldırım aşk… evlenince sorumluluklarının artması üzerine genç yaşta, profesyonel müzik hayatına atılır. O artık müzisyendir. Okul artık ikinci plandadır. Seher yengem öğretmendi, bir konser esnasında tanışırlar ve sonrası mutlulukla geçen yıllar… mutluluk sonsuza kadar sürmezdi…

Önce bateri çalar… bir gün TRT’de çalarlar. Bordroyu imzalarken bir yazı dikkatini çeker; üç müzisyen, bir davulcu… Bu yazı üzerine bateristi müzisyenden saymadıklarını düşünerek önce gitar sonra solist olarak çalışmaya başlar ki o dönemlerde Hafif Batı Müziğinin ortalığı kasıp kavurduğu yıllar, abim kadife gibi bir sesler sahnelerdeki müstesna yerini almaya başlar.

Artık Konya’ya gelmesi zorlaşmıştır, bizim de onu görmemiz. Zaman zaman ben giderdim İzmir’e ve çalıştığı gazinolara birlikte giderdik. İzmir Kordon’daki gazinolarda çalışıyordu ve henüz o yıllarda besteleri yoktu…

Sonra Grup Doğuş yılları… İzmir’de doğan ve müzikleriyle kendilerini kabul ettiren bu grup -ki o yıllarda müzik grupları ön plandaydı- ses getirmeye başlamışlardı ve İstanbul onları çağırıyordu…

Abim, yıllar yılı tek başına mücadele etti, sanatından ve inandığı evrensel değerlerden asla ödün vermedi; müziğin aydınlık kulvarında, portelere yazdığı notalara yaşantısını aktarırken, bir müzisyenin nasıl olması gerektiğinin de canlı bir örneğiydi.

Babam bile o yıllarında abimin çok yanında olamadı… Bir kopukluk oluştu sanki, nedenini bugün bile çözemiyorum… O, kimseden de bir beklenti içine girmedi. Belki de bunu “yalnızlığım” isimli şarkısıyla afişe etmişti…

Eurovizyona katıldı, kasetler, albümler… abimin bütün şarkıları aslında tek bir şey anlatır, yaşamın vazgeçilmezliği ve renklerin kardeşliği… onun sesi, ilerleyen yaşına rağmen her zaman yaşamın bir türküsü gibi yankılanmaya devam ediyor.

Bazen seherde bir yaprağın üzerindeki çiy tanesidir, bazen hüznün doruklarında ama “illa” sevgiyle, “illa” insanla, doğayla, tüm canlılarla yürümenin hazzıdır.

Ailemizin sesini, babaannemden gelen sanat geleneğimizi geleceğe taşıyan abim, ailemizin ve şehrimizin her zaman gurur kaynağı olmuştur.

Her ne kadar bu şehir tıpkı diğer Konyalı sanatçılara davrandığı gibi… aslında şehir değildi tabii ki, şehrin hiç suçu yoktu, üzerimize giydirmeye çalıştıkları ve bunda da kısmen başarılı oldukları; bize birkaç beden dar gelen, hiç uymayan, yakışmayan ve asla giymeyeceğimiz bir elbiseyi zorla giydirmeye çalışmalarıydı bizleri üzen…

Pek çok Konyalı, hemşehrisi olduğunu bilmeden dinledi uzun yıllar… Sonra Konya’da peş peşe konserler verdi ve şimdi Konyalı onun müziğini dinlerken, müziğinin köklerinde yatan Akbaş Mahallesi’ni, Altın Çeşme İlkokulu’nu, Karma Ortaokulu’nu, Kayalı Park’ı, Eski Garaj’ı anımsıyor.

2019 yılında Deniz Durukan yazdı: “Usulca Vedat Sakman Müzisyen” ismiyle hep kitap’tan yayımlanan eserde, abimin zorlu yaşantısı bu sefer notaların dışında harflere dönüştü…

Kitap aslında Vedat Sakman’ı değil, Konya’yı, Türkiye’yi anlatıyordu. Kişisel bir tarihten, bir insanın yaşantısından yola çıkarak ülkenin pek çok gerçeğine dikkat çekiliyordu.

Çocuk Vedat Sakman’ın, babaannem Vesile Sakman’ın Akbaş Mahallesi’ndeki yaşantısına ilişkin fotoğraflar zaten durumu özetlemektedir. O yılların yoksul Konya’sında yaşam oldukça zorludur.  Abim için ise daha da zor…

Konya’ya ne zaman gelse, ilk gittiğimiz yerdir Akbaş Mahallesi… gözleri; oyunlar oynadığı, düşüp çamuruna belendiği sokakları arar… heyhat, o adresler artık burada değil; nereye taşındığını da kimse bilmiyor abicim…

Belleklerimizin bizi götürdüğü yerde, hüzünden sararmış fotoğraflardan taşan bir esrik şarkı gibi dökülüverir belki bir gün, kim bilir?

Her şey, babaannemin, babamın gurbet gezmesinden dolayı söylediği sözler gibiydi; “beşiğin ardı gurbet…”

Ve abim unutmadı; yıllar sonra “Ateş Oldum” isimli bestesinde “beşik ardı gurbet oldu” derken aslında o da biliyordu, ki gurbeti en iyi o yaşamıştı; hem de bütün çıplaklığıyla…

Beşiğin ardı hâlâ gurbet abicim, kendi yurdunda bile…

TAHİR SAKMAN




 


 








 















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.