YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

11 Ocak, 2024

ŞIRLAN YAĞINI BAŞINI SÜRMEK


 

ŞIRLAN YAĞINI BAŞINI SÜRMEK
 
El attığınız ne varsa…
 
Çok üzgünüm… belki de bunun sorumlusu benim; Yeni Gazete’de yazdığım günler, tarih 14 Eylül 1999… Merhum Yalçın Dikilitaş ile otururken, “belediyelere gidip şivlilik toplayalım ve bu geleneğin yaşatılması için öneriler sunalım” demiştim, demez olaydım…
 
Gittik, dönemin belediye başkanlarını ziyaret ettik. Yalçın Dikilitaş, Ayşe Bağrıaçık, (ikisine de rahmet olsun) bendeniz ve gazete çalışanları şivliliklerimizi aldık. Dönemin Karatay Belediye Başkanı Sayın Mehmet Şen, önerilerimize ilk o sahip çıktı ve Türbe Önü’nde şivlilik dağıttı. Sonraki yıllarda da diğer belediyelerimiz benzer etkinlikler yaptılar ama hiçbiri şimdiki gibi özünden uzak olmamıştı.
 
Kim yapıyorsa, kim planlıyorsa; bu şehrin kültüründen geleneğinden hiç haberi yok sanırım. Geleneklerimize hiç dokunmasanız; bırakın çocuklarımız toplayabildiği şivliliklerle, yakabildiği fenerlerle, geleneklerimizden gelen bir terbiye ve sevinç ile kutlasın… Biz Konya halkı olarak bu köklü geleneği yaşatmasını biliriz, yeter ki siz el atmayın, Allah aşkına…
 
Böyle bir günde konser düzenlemek de neyin nesi? Üstelik çocuklara da yönelik değil… Gazzeli çocuklar için yüreğimiz yanarken bu yaptığınızı anlamlandırmak güç… Şivliliğin dinî bir yönü de var bunu nasıl unutursunuz? Siz muhafazakârsınız öyle mi?
 
O kadar para harcayacağınıza ayağında ayakkabısı, sırtında paltosu olmayan bir çocuğu sevindirseydiniz ve bunu da reklam etmeden yapsaydınız daha iyi olmaz mıydı?
 
Şivlilik; bayram değildir, bu şehrin çocuklarının asırlardır sürdürdüğü bir gelenektir, lütfen siz karışmayın; çocuklarımız kendi aralarında nasıl kutlayacaklarını, nasıl şivlilik toplayacaklarını, Konyalı hanımlar nasıl pişi yapıp dağıtacaklarını çok iyi bilirler…
 
Konyalılar son sözüm size;
 
“Namaz geçtikten sonra şırlan yağını başınıza sürmek” istemiyorsanız geleneklerinize sahip çıkınız…
 
TAHİR SAKMAN









10 Ocak, 2024

ŞİVLİLİK ARTIK ŞİŞMİYOR




 

ŞİVLİLİK ARTIK ŞİŞMİYOR
 
“Şivli şivli şişirdik…”
 
Şivlilik artık şişmiyor…
 
Şivlilik meğerse çocuk bayramıymış ya da olmuş da haberimiz yokmuş… Şaka mısınız siz?
 
Şehrin kültürüne hizmet ettiğinizi mi sanıyorsunuz, yoksa bilinçli olarak mı? Yerel yönetimler olarak ilk yapmanız gereken; şehrin hafızasını olduğu gibi korumak ve yaşatmaktır. Bunu yaparken de özünü kaybetmediğinizden emin olmalısınız.
 
“Şivlilik Çocuk Bayramı…” Nereden çıktı şimdi bu?  Kırk asırdır bildiğimiz şivlilik… Bizim bir tek çocuk bayramımız vardır; o da Yüce Atatürk’ün çocuklara bir armağanı olan ve halkın kayıtsız şartsız hakimiyetini tescil eden Meclisimizin açılışını temsil eden 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızdır…
 
Aklıma gelmiyor değil ama dillendirmek istemiyorum… Farklı bir niyetinizin olduğunu sanmıyorum…
 
Şivlilik; kırk asırdır bu topraklarda şivlilik olarak kutlanmıştır ve bundan sonra da öyle kutlanmalıdır.
 
“İki çörek bir börek
Bize namazlık gerek”
 
Belki de bize, kültürümüzü olduğu gibi koruyacak biraz akıl gerek…
 
Şivlilik…
 
TAHİR SAKMAN









02 Ocak, 2024

KÖKLER VE BUGÜNLER


 

KÖKLER VE BUGÜNLER
 
Bugündeki siz aslında köklerinizdeki sizsinizdir…
 
Köklerinizden ne kadar uzaklaşsanız da veya öyle sansanız da sizi yöneten; köklerinizde kodlanan tecrübelerdir.
 
“Herkes, her şeyi yazmalı” diyorum; yazar olmak gerekmiyor, anılarınızı, hayallerinizle süsleyerek anlatmak için illaki yazar olmanız gerekmiyor. Şiir söylemek için şair olmanız gerekmiyor; pekâlâ sıradan insanlar da şiir yazabilir, hikâye yazabilir ve bunda da çok başarılı olabilir.
 
Ünlü yazarlarımız da böyle başlamamışlar mıydı?
 
Kökler ve Bugünler… Eski bir Konyalı ve tabii ki hep Konyalı kalmanın gururunu hissettiren bir hanımefendi; Süheyla Tibet…
 
Öykülerini bir kitapta toplamış… aslında o kadar çok belli ediyor ki bunların yaşanmışlıklardan süzülenler olduğunu… ama keyifle okuyorsunuz, öyküden çok fazla şeyler anlatıyor. Dünyanın pek çok yerini geziyorsunuz, merak ediyorsunuz…




 
Önce okumakta zorlansanız da… inanamıyorsunuz; basit kurguların, anlatım hatalarının ötesine bir an geçiyorsunuz ve usta bir yazarın kaleminden çıkmışçasına sizi çeken öyküleri okurken şaşırıyorsunuz…
 
Satır aralarındaki ip uçları; sizi şehirlerin büyülü atmosferine götürüyor ve asla bırakmıyor.
 
İnsanlar ömürlerinde bir kez de olsa yazmalı… yaşadıkları çevreyi, yaşantılarını, anılarını yazmalı ki gelecek kuşaklar da nereden geldiklerini anlasınlar…




 
Süheyla Tibet yazmış… eminim bundan sonra da yazacak ve kesinlikle yazmalı… Ben, şehrin köklü ailelerinden birine olan aidiyetinden dolayı Süheyla Tibet’in yazdıklarını ve yazacaklarını çok önemsiyorum. Hemşehrisi olarak anılarını ve dönemin Konya’sını yazmasını bekliyorum. Çünkü o Konya’dan geriye bir şey kalmamış olabilir ama hatıraların yaşantılarımızdaki izlerini silebilir miyiz?
 
Bir dönemin şehir kültürünü en azından satırlarda bulmak; sadece bizlerin değil, gelecek kuşakların da mutluluğu olacaktır.
 
Mürekkebiniz eksilmesin; siz yazdıkça çoğalacaktır eminim…
 
TAHİR SAKMAN 
 

 

01 Ocak, 2024

YAŞAMAK YAZMAKTIR

2023'ün son gününde bendeniz...

 

YAŞAMAK YAZMAKTIR


Blog sayfamda ve sosyal medyada geçtiğimiz yıl, kısa, güncel yazılar haricinde 150 civarında; şiir, araştırma, anı, biyografi, tanıtım ve belge yayımlamışım. Bunların büyük çoğunluğunu da fotoğraflarıyla birlikte yayımladım. Bazıları ilk defa gün yüzüne çıkarken bazılarını da yeni bilgiler ekleyerek yayımladım.


2022 yılında “Size Rağmen Yaşadım” ismiyle yaşantımı, çevremi, şehir hayatını ve şehrin kültürünü, edebiyatçılarını, müzisyenlerini ve hayata tavır koymuş insanlarını anlattığım yazıları 17 bölüm halinde yayımladım. Önce annemin ölümü ve sonrasında araya ramazan girdi, günlük olarak RamaZAM Mânileri de söyleyip yayımlayınca “Size Rağmen Yaşadım” eksik kaldı ama geçtiğimiz yıl da bir türlü dönüp tekrar yazamadım. Bu yıl yazmayı seçiyorum.


Geçtiğimiz yıl “Zamana Ayar Veren Ustalar / Konya Saatçileri” isimli bir dizi yazılar yazmış yine blog sayfamda ve sosyal medyada yayımlamıştım. Ülke geneline baktığımız zaman saatçilikle ilgili yayın azlığı hemen göze çarpmaktadır. Konya saatçileri üzerine ise özgün bir çalışma olmaması nedeniyle bu yazılar oldukça ilgi gördü. Baba mesleği olan saat tamirciliği ile bendenizin de uzun yıllar iştigal etmesi nedeniyle bu yazılardan büyük keyif aldım.


Uzun yıllar sonra eve tezgâhımı yeniden kurdum ve kendi saatlerimin bakımını yaparken hissettiklerimi de yazıya döktüm. Tüm bu yazıları, bu yıl içerisinde biraz daha genişleterek yayımlanacağını da buradan duyurmak isterim. Ayrıca yine bu yıl, babam Mazhar Sakman ile ilgili bir kitabımın da yayımlanacağının müjdesini sizlerle paylaşmaktan sevinç duyuyorum.


Genel olarak baktığım zaman belediyedeki sanat yönetmenliğini bıraktıktan sonra beş yıla yakın bir süredir neredeyse her gün, blog sayfamda ve sosyal medyada şehir kültürü için önemli birçok yazı kaleme aldım. Tabii ki bu arada birçok şiir de yayımladım…


Bizim gibi hayatını yazmak üzerine kurmuş insanların en büyük mutluluğu yazmaktır; yazdıkça mutlu olmanın, mutlu oldukça yazmanın keyifli döngüsüyle ne kadar okundu, beğenildi hesabını yapmadan yazmaya çalıştım. Çok enteresan; blog sayfamın ziyaretçileri arasında dünyanın pek çok ülkesinden insan olması beni bir hayli şaşırttı. Uzak Doğu ülkeleri, İngiltere, İskoçya, Amerika, İsrail, Almanya, Rusya ve pek çok Avrupa ülkesi başı çekerken sanal ortamın etkilerini de ortaya koyuyordu.


https://tahirsakman.blogspot.com/ adresinde yayımladığım yüzlerce yazı ve fotoğraf şehir kültürü için ilginç bir kaynak olma özelliğindedir.


Belgesel nitelikli yazılarımı bol fotoğraflı olarak yayımlamaya çalıştım… burada beni üzen tek şey fotoğraflarımı gerek sosyal medyada ve gerekse bazı yayımlarda ismimi anmadan, kaynağını belirtmeden yayımlamalarıydı. Bu yazıları, fotoğrafları yayımlarken amacımız zaten paylaşılmasıydı; ancak bazı insanlarımız kaynağını yazmaktan imtina etti.


Yazdıklarımdan seçkiler yapıp kimisini e-kitap olarak yayımladım. Kültür Bakanlığı, Milli Kütüphane arşivlerine girdi; sosyal medya bir gün çökerse en azından orada mevcut ayrıca bu e-kitaplardan bazılarını bu yıl bastırmayı düşünüyorum. Önümüzdeki süreç bakalım ne gösterecek.


Her zaman olduğu gibi bu yıl da tek tabanca olarak; kendi fildişi kulemde, duygularımla yaşamaya devam edip yazmayı sürdüreceğim.


Yaşamak; yazmaktır… yaşadığınızın en büyük tanıdığıdır yazdıklarınızdır…


TAHİR SAKMAN
 

31 Aralık, 2023

RUHUNUZU SELAMLIYORUM


 

RUHUNUZU SELAMLIYORUM
 
Eski yılın enerjilerini geride bırakıyorum. Her ne yaşadıysam eski yılda; bana yeni kapılar açtıkları için teşekkür ediyorum. Yeni yılda, yeni enerjilere sevgiyle kalbimi açıyorum. Barış içinde sevgiyle ihtiyacım olanı tüm varlıklarla paylaşarak, mutlu ve sağlıklı olmayı seçiyorum.
 
Değişen takvimle / doğayla birlikte her an ben de tüm evrenle değişerek / değişime uyum sağlayarak sevgi ve getirdiği mutlulukla rezonansa girerek yaşamayı seçiyorum. Bu boyuttaki yaşam deneyimime katkı sağlayan tüm varlıklara teşekkür ediyorum.
 
Bilerek veya bilmeyerek incittiğim canlar varsa onlardan özür diliyorum ve hayatıma katkıları için teşekkür ediyorum.
 
Gelen yılın ve sonraki gelecek yılların; barışın gölgesinde kardeşlikle, çocukların sevinçle gözlerinin parladığı, zenginliklerin / doğal kaynakların adil paylaşıldığı bir yıl olmasını seçiyorum.
 
Negatif enerjilerimizi absorve ederek yaşantımızı sürdürmemizi sağlayan toprak anaya şükranlarımı sunarken; görünen görünmeyen, büyük küçük, canlı cansız tüm varlıklara teşekkür ediyorum.
 
Işığımız hep birlikte insanlık için; sevgi ve barış için parlasın…
 
Ruhum; ruhunuzu selamlar…   
 
TAHİR SAKMAN
 

 

 

30 Aralık, 2023

BÖYLE OLUR KONYALININ İCADI


 

BÖYLE OLUR KONYALININ İCADI
 
Kesinlikle bu… yüzyılın buluşu, icadı; ne derseniz deyiniz!
 
Vallahi kafamız başka şeye çalışmayınca; olur böyle vakalar, Konyalı hemen yakalar…
 
Neymiş efendim bir lokanta etli ekmek servisi… hay Allah güleceğim tuttu…
 
Etli ekmek servisi için… tövbe tövbe, aklıma geldikçe gülüyorum…
 
Asansör… hani şu bildiğiniz, asansör yaptırmış, lokantasında etli ekmek servisini bununla yapıyormuş…
 
Waowww denecek boyutta iş, etli ekmek Konyalı için vazgeçilmez ama bu asansör işi var ya etli ekmeğin de önüne geçti, haşa…
 
Asansörlü etli ekmek eminim hiç yememişinizdir hemen gidin kendinize bir iyilik yapın asansörle servis yapılan bu lokantaya gidip…
 
Ya kuzum, iyi misiniz? Ateşiniz falan yoktur umarım?
 
Hazar bir eksikliğimiz vardı da bulamamıştık; meğerse asansörlü etli ekmek servisiymiş eksiğimiz…
 
Etli ekmek fiyatları zaten asansör gibi yukarılara doğru yükselince oradan esinlenmiş olmalı; bakmış, hazreti etli ekmeği sıradan sunumlarla sunmak ayıp olacak, asansör doğru seçim…
 
Teşekkür etmekten başka şansımız var mı?
 
Böylece etli ekmeğin Konyalı için önemi bir kez daha tescillenmiş oldu. Konyalı olmayanın bunu anlaması bir hayli zor.
 
Hazreti etli ekmeği selamlıyorum; umarım bizi affeder şimdiye kadar bunu düşünemediğimiz için…
 
TAHİR SAKMAN
 

29 Aralık, 2023

OYUK FOTOĞRAFLAR

 



OYUK FOTOĞRAFLAR
 
Şimdi dijitale geçince fotoğraflar, özellikle gençler fotoğraf oymanın ne olduğunu elbette bilmezler…
 
Eski dostluklar, aile fotoğrafları, evlilik, nişanlılık hatıraları arasında yer alan fotoğraflar; dostluklar, nişanlılıklar, evlilikler bittiği zaman veya grup fotoğraflarında istenmeyen birisinin ya yüzü karalanır ya da istenmeyen kişinin olduğu bölüm müsaitse itina ile kesilerek çıkarılırdı.
 
Fotoğraflar elbette çok şey anlatır; bir fotoğraf, fotoğraftan öte bir şeydir. Hikâyesi vardır, geçmişi vardır, belgedir… fotoğraf yaşayan bir objedir; siz ölseniz, fotoğrafınız yaşar…
 
Fotoğraf bir anlamda; hayatı bir karede dondurmaktır… Her fotoğrafın, okuyabilene söyleyeceği çok şeyi vardır, başlı başına bir mesajdır fotoğraf…
 
Elimde yarısı oyulmuş bir fotoğraf var, 1940’lı yılların sonu olmalı; babam Mazhar Sakman çok şık bir kruvaze takım elbise giymiş, kıyafeti beyaz gömlek ve kravat tamamlıyor ve yüzünde çok mutlu olduğunu gösteren bir ifade… Takım elbise belli ki usta bir terzinin elinden çıkma; omuzlar tam yerinde, beli hafifçe oturmuş. Yakasında çiçeği sembolize eden bir rozet… Pantolonunda jilet gibi keskin bir ütü ve babam çakı gibi, filinta… Ayakkabıları boyalı, kenarlarındaki hafif çamur nazarlık gibi duruyor.
 
Önünde, merhum Raci abim, 8-10 yaşlarında olmalı. Yine usta bir terzi elinden çıktığı belli tarz bir ceket, beyaz gömlek ve kısa pantolon, yüzünde buruk bir sevincin kırıntıları… Fotoğraf İzmir’de veya babam Samsun Lâdik Akpınar Köy Enstitüsü’nde öğretmen olarak görev yaptığı, bando kurduğu yıllarda Samsun’da çekilmiş olabilir.
 
Fotoğraf buraya kadar… itina ile buradan oyulmuş… beyaz bir ceket ve desenli bir eteğin kenarları görünüyor; muhtemelen babamın ilk eşi Tomris Hanım… Fırtınalı bir aşk ve evlilik…
 
Kim oydu fotoğrafı bilmiyorum; babam ayrıldıktan sonra kesmiş olabilir veya belki annemin eline geçmiş, fotoğrafı yırtmaya kıyamamış ama kıskançlık krizine girip oradan kesmiş olabilir… İkinci şık bana daha yakın gibi göründü. Fotoğrafla ilintili hiç kimse hayatta olmadığı için sorma imkânımız yok…
 
Ben hiç fotoğraf oymadım… ama yakmışımdır; yakıp küllerini rüzgâra vermişimdir, enerjisi havaya, suya, toprağa karışsın diye. Şimdi dijital ya fotoğraflar, iki tuşun başında, sonsuzluğa yollamak…
 
İnsanların duygularını, düşüncelerini, karakterlerini bir bakışta gösterebilir bir fotoğraf… Fotoğraflarınıza sahip çıkınız, dijital, üzerinde oynamalar yapılmış olmasın ama…
 
Geriye bir tek soluk fotoğrafınız kalacak bir gün… hüzün yağmur gibi inecek geriye kalanların üzerine ve ışığınız düşmeyecek artık fotoğraf karelerine…
 
Yarın gidin usta bir fotoğrafçıda fotoğraf çektirin ama eski usul olsun… hani eskiden Kayalı Park’ta Hacı Hasan Camisi’nin yan tarafında üç ayaklı, sehpalı şip şakçılar vardı ya… fonda duvara asılmış siyah bir örtü üzerine eğri büğrü bir yazı: Konya Hatırası… İdam sehpası gibi görünürdü bana, nedense çok korkardım. Fotoğrafçı, siyah kolçağın içine elin sokup beni orada boğacakmış gibi gelirdi. Ne karıştırırdı bilmem… sehpanın üzerindeki kutunun kapağını çıkarınca “kuş çıkacak” diye soluksuz beklerdim… o kuş hiç çıkmadı…
 
İplikçi Camisi’nin yanında Foto Rengin vardı, en güzel fotoğraflarımı orada çektirmiştim. Haftalık çektirirseniz yanında hediye olarak büyük boy, karton çerçeveli fotoğrafınızı da hediye olarak verirdi. Kalemle rötuş yapardı. İyi ustaydı, zanaatkârdı… Şimdi bilmem kaç bin dolarlık makinelerle “fotoğraf sanatçısı” olunuyor…
 
İlk fotoğraf makinemi ve ilk dersi Cahit Sağlık ustadan almıştım. Uzun ömürler dilerim.
 
Bir hatıra bırakın dostlar; belki sizden sonra ailenizden birisi çıkar, o fotoğraf üzerine kafa yorar ve sizin yokluğunuzda yağmur gibi inen hüznü dağıtır, sıcak tebessümlerle sizi anarak…
 
Işığınız hep parlasın…
 
TAHİR SAKMAN
 

 


28 Aralık, 2023

FOTOĞRAFLARA SAKLANAN ZARAFET


 

FOTOĞRAFLARA SAKLANAN ZARAFET
 
Zamana her şey yenik düşüyor, fotoğraflar hariç…
 
Ciddi sayılabilecek sayıda bir fotoğraf arşivim var ve bunların pek çoğu ailemize ait… Bir dönemi kısa yoldan anlatmaya yetiyor…
 
Elimde bir fotoğraf var; o da diğerleri gibi zamana yenilmemiş ve bir dönemi anlatıyor… o dönemlere ne oldu kuzum?
 
Fotoğrafı doğru okursanız…
 
Halamın ilk eşi, Ziraat Bankası müfettişlerinden Vedat Bey’dir. Görev icabı yurdun pek çok yerini dolaşmış ve gördüğü her yeri fotoğraflamış, yetmemiş arkasına daktilo ile kırmızı yazılarla yılını ve neresi olduğu hakkında notlar düşmüş.
 
Zigana Geçidi’nde, Samsun’da gemide, Iğdır’da, Konya Hatıp’da… emek verilmiş onlarca fotoğraf bize kalan şimdi, hepsi de belgesel niteliğinde.
 
Halam saklamış, babam saklamış, ben de saklıyorum, benden sonra ne olur bilemem…
 
Vedat Bey’in soyağacı Giritli Sırrı Paşa’ya dayanıyor. Osmanlı vezirlerinden, Bağdat ve Girit’te valilik yapmış olan Sırrı Paşa’nın eşi de şair ve besteci olan Leyla Saz Hanımefendi. Ve onların çocukları olan Cumhuriyet döneminin önemli mimarlarından olan Vedat Tek’in ismini taşıyor, Vedat Bey… Sırrı Paşa din adamı ve edebiyatçı kimliğiyle de tanınmaktadır. Kur’an tefsiri de yapan Giritli Sırrı Paşa’nın “Mektubat-ı Sırrı Paşa” isimli bir de kitabı vardır.
 
Sonraları Vedat Bey’in önceki eşinden olan Tomris Hanım ile babam evlenecekler ve bu evlilikten önce abim Raci Hakkı sonra Vedat abim doğacaklardır. Vedat abimin ismi bu şekilde verilmiş. Çok sonraları babam Tomris Hanım’dan ayrılınca annem Akile Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten de kız kardeşim Vesile ile bendeniz doğmuşum. Annelerimizin ayrı olması abilerim ile ilişkilerimde hiçbir zaman sorun olmadı hatta bunu hiç hissetmedim bile… İki abim de her zaman yanımda oldular. Raci abimi kaybettik, Vedat abim, ailemizin en büyüğü ve onuru olarak sanat hayatını sürdürmekte ve sırtımızı dayadığımız bir çınar gibidir; gölgesi üzerimizden eksik olmasın…
 
Babam anlatırdı; Vedat Bey’in annesi de Girit göçmenlerinden, tek kelime Türkçe bilmezmiş, Rumca konuşurmuş ama Türkoğlu Türk bir aile. Ne kadar enteresan bir coğrafya… Türkçe bilmeyen Rumca konuşan Türkler, Rumca bilmeyen Türkçe konuşan Rumlar… Ve arkası savaşlar, göçler, acılar… Anadolu gerçekten insanların buluşma, kaynaşma noktası…
 
Fotoğraf, 1950’li yıllardan… Vedat Bey’in ve halamın zarafetine bakar mısınız? Vedat Bey’in üzerinde beyaz pantolon, yine beyaz, muhtemelen İtalyan ayakkabıları ve koyu renk ceket, gömlek kravat… Hepsi özenle seçilmiş, halamın üzerinde beyaz ayakkabı, göğüs dekoltesi biraz cesur, işlemeli bir elbise ve takılar… başındaki tokaya varana kadar hepsi ince bir özenin ifadesi… ve bakışlardaki derin ama saygılı bir sevgi… ta o günlerden bize bir mesaj verir gibi…
 
İzmir’de, Hamza Rüstem tarafından çekilen bu stüdyo fotoğrafı nereden nereye geldiğimizi de anlatıyor.
 
Hangi yıllarda yaşamak istersiniz? Günümüzün rüküş, takma kirpikli, boyalı, botokslu, estetikli… kirli sakallı, skinny kotlu, saç baş karışmış …
 
Yaklaşık 75 yıllık bu fotoğrafa bakıp siz de mi iç geçireceksiniz?
 
Biri bizi dürtse de o yıllara geri dönsek?
 
Fotoğraflara saklanan zarafet şimdi içimizi acıtıyor; ağlamaya bile cesaretimiz yok artık…
 
TAHİR SAKMAN
 

27 Aralık, 2023

KARTPOSTALLARDA KALDI İNCELİKLER


 

KARTPOSTALLARDA KALDI İNCELİKLER
 
Ah o incelikler, ince düşünceler, ince insanlar… neredeler?
 
Hangi atlara binip gittiler? Duygularını nereye gömdüler?
 
Bir yılbaşı telaşı başlardı 15 gün önceden; Kayalı Park’ın karşısındaki PTT binasının önüne kartpostal   satıcıları tezgahlarını kurardı. Binlerce tebrik kartına bakmalara doyamazdınız.
 
Renklisi, renksizi, kabartmalısı, Konya manzaralısı… Konya kartlarını mutlaka Alâaddin Köşkü’nün şemsiyesi ile Mevlâna süslerdi. Sonraları müziklisi bile çıktı bu kartların. Almasak da alamasak da saatlerimizi burada geçirirdik. Günün sonunda en ucuzu hangisiyse ondan alırdık belki ama fiyatının ne önemi vardı ki?
 
Ak kâğıt üzerine dökülen gökyüzü dolu, özlem dolu satırlar… Saygılı ifadeler, hürmetler, el öpmeler. Önce büyüklerden tebrik gelmesi ayıp olacağından erkenden yollardık biz küçükler. Büyüklerse biraz ağırdan alır, küçüklerden gelmesini beklerlerdi…
 
O tebrik kartlarının ruhu vardı; konuşurdu, sevgi doluydu…
 
Haydi sarılın telefonunuza; ruhunu kaybetmiş cümlelere, kısalttığınız kelimelerle…




 
Merhum halam Gülizar Hanım’ın ikinci eşi merhum Albay Raşit Başeğmez’di… İzmir’den babama tebrik yollamış; damgasından okuyabildiğim kadarıyla yıl 1966…




 
Tebrikteki ölçülü ama sevgisini aradan geçen bunca yıldan sonra bile hissedebildiğim enerji yüklü kelimelerle…




 
Hepsi rahmetli oldu; tıpkı, bizim tebrik kartlarımız gibi…
 
O dönemlerde hiç duymamıştık, yılbaşı karşıtı konuşmaları veya alternatif kutlamaları…
 
Biz mi değiştik zaman mı? Ama kartlar aynı duruyor; zarafetse lügatlerden çıkıp geleceği günü bekliyor…
 
Ah o incelikler, kartpostallarda kalmasın incelikler…
 
Mutlu yıllarınız olsun…
 
TAHİR SAKMAN
 

25 Aralık, 2023

DİKKAT AŞIRI SEVGİ VE SANAT İÇERİYOR


 

DİKKAT AŞIRI SEVGİ VE SANAT İÇERİYOR
 
Ne zamandır duruyor çalışma masamın üzerinde…
 
Bir çocuğun yaratıcı / hayal gücünü temsil ediyor; tertemiz bir dünya, sıcak evler, mutlu yuvalar ve bir temenni “mutlu yıllar…”
 
Torunum İnci Duymaz yapmıştı yıllar önce ve bir yılbaşı akşamı dedesine yani bendenize hediye etmişti. Ne kadar ince bir düşünce… emek, sanat ve koşulsuz sevgi içeriyor… hatta üşenmemiş ona kendi başına ayakta durması için koliden kaide bile yapmış…
 
Annesi, kızım Sevgi de henüz ilkokula giderken “Ütü” ismiyle mizah dergisi çıkarmıştı. Beğendiği karikatürleri, fıkraları ve kendi çizimlerini bir kâğıda yapıştırıyor sonra onları fotokopiyle çoğaltıyordu. Ve ailemizin tüm fertlerini zorunlu olarak abone yapmıştı… Genlerimizde var sanat, edebiyat; babaannem Vesile Sakman’dan gelen…
 
Ah çocuğum; keşke senin dünyan kadar bu dünya da saf olabilseydi…
 
Sevgi ve emek dolu dünyanda dedene yer verdiğin için çok mutluyum. Dedeni, hep mutlu olarak hatırlamanı ve sevgiyle anmanı dilerim…
 
Yıllarının mutlu geçmesini seçiyorum…
 
TAHİR SAKMAN
 

 

24 Aralık, 2023

NE KADAR HATA O KADAR YAŞAM


 

NE KADAR HATA O KADAR YAŞAM
 
Pek çok tanıdığım bu yaşları göremedi…
 
Hayat bana öyle bir serüven sunmuş ki birlikte yazdığımız nice hikâye, anılarımı süslüyor…
 
Pek çok hata yaptım; iyi ki yapmışım, yeni baştan başlasaydım hayata, Borges ustanın dediği gibi aynı hataları yapardım… Hata yapmasaydım, yaşamın keyfini nasıl çıkarabilirdim ki?
 
Yarın yeniden başlasam hayata ki hep öyle aslında; her yeni gün, yeni hatalar yapmam için bana hep yeni, yepyeni fırsatlar sunuyor… teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim.
 
Ne kadar hata, o kadar yaşam…
 
Başlasaydım ta en baştan; yine aynı hataları yapmaktan büyük keyif alacağımdan hiç kuşkum yok: yine severdim insanı, yine güvenirdim ona sonsuza dek… tüm canlılara / varlıklara sonsuz saygım yine olurdu; canlı cansız, görünen görünmeyen, büyük küçük, her varlığa yine bu boyuttaki yaşam serüvenime eşlik ettikleri için minnet duyardım…
 
66’ya bağlarken… hayat aslında çok uzun… uzatmak sizin elinizde; ne kadar anı varsa belleğinizde, o kadar uzun yaşamışınız demektir. Bir takvim yaprağı değildir hayat; ne kadar doldurduğunuza bağlı her şey…

Naçizane, yayımlanan kitap sayım 21 olmuş… yeni yaşlarda, yeni kitaplarda buluşmayı seçiyorum.

 
Uzun ömrün kısa sözü; yaşadım ve yaşamaya / hata yapmaya devam ediyorum…
 
Ruhum; ruhunuzu selamlar…
 
TAHİR SAKMAN

20 Aralık, 2023

SANATSAL/KÜLTÜREL TACİZLER

 

SANATSAL/KÜLTÜREL TACİZLER
 
Yaklaşık son beş yılımı sosyal medyada, son üç yılımı da blog sayfamda yazarak geçirdim. Düşüncelerimi, duygularımı, anılarımı, bildiklerimi, inceleme ve araştırmalarımı, şiirlerimi hiçbir art düşünce taşımadan, saklamadan, kıskanmadan yayımladım. Bugünlerde kitap çalışmalarım nedeniyle sosyal medyaya biraz ara verdim. Önümüzdeki süreçte yine devam edeceğim.
 
Bu bilgilerin, belgelerin bazılarını e-kitap formatında kitap bütünlüğünde de blog sayfamdan da ücretsiz olarak paylaştım. Elimdeki belgeleri, fotoğrafları kıskanmadan şehir kültürünün istifadesine sundum.
 
Bunlardan herhangi bir beklentim olmadı; şehir kültürüne hizmet etmekten başka bir amacım olmadı.  
 
Bazı şiirlerimi izin almadan kitaplarında yayımlayan belediyeler ne hikmetse benim çektiğim veya arşivimde aileme ait olan fotoğrafları da yayımlıyorlar. Tabii ki izin almak gibi veya en azından altına “Tahir Sakman” gibi bir açıklama yapmaya gerek duymuyorlar.
 
Üstelik bunu kültüre hizmet adı altında ve kültür adamı unvanlı insanların -ki hepsi tanıdığım insanlar- yapması daha üzücü oluyor.
 
Alıntıladığınız eserlerin kaynağını yazmak, çalışmanıza gölge düşürmez; tam aksine değeri artar. Adamlar kalkıyor benim çektiğim fotoğrafı hiçbir açıklama gereği duymadan kitaplarında yayımlıyorlar. Aileme ait olan ve arşivimde sakladığım ve isteyen herkese memnuniyetle hiçbir beklentim olmadan verebileceğim fotoğrafları paylaşmadan lütfen izin alın veya ismimi yazın. Sizden başka bir beklentim yoktur. Bu benim yasal bir hakkımdır.
 
Arkadaşlar; sayın editörler, lütfen ya şiirlerime, fotoğraflarıma yer vermeyin ya da izin alın ve altına mutlaka fotoğrafın / şiirin kaynağını yazın. Bunun aynı zamanda “Telif Hakları Yasası” gereği bir zorunluluk olduğunu lütfen unutmayın…
 
Lütfen sanatsal / kültürel tacizlerinize devam etmeyin…  
 
TAHİR SAKMAN
 

 

15 Aralık, 2023

SÖZ


 SÖZ 


Sana söz Konya bin kez daha tövbe
Sarhoş sokaklardan geçmeyeceğim
Sevgilinin gözlerine kanıp da
Vallahi son kez içmeyeceğim


Günah sevap Tanrı ile aramda
Fetvamı verir top şimdi hocamda
Ne verdiyse Tanrı fakir soframda
Rakı şarap bira seçmeyeceğim


Vazgeçmişim hayalinden düşünden
Hatırlama Konya dünden bugünden
Sildim ayak izlerimi göğünden
Kanatsız bir daha uçmayacağım


TAHİR SAKMAN

13 Aralık, 2023

40 YIL SONRA GERİ GELEN DOSYA

40 YIL SONRA GERİ GELEN DOSYA
 
Dün akşam Konya Aydınlar Ocağı tarafından düzenlenen bir toplantıda merhum Seyit Küçükbezirci anıldı.
 
Konya Aydınlar Ocağı da olmasa… yani diyorum ki Konya… yok, vazgeçtim sana bir şey demiyorum!
 
Seyit abiyi tanıdığımı sanıyormuşum; Avukat Fatma Şeref Polat öyle bir Seyit Küçükbezirci anlattı ki, bir ara sanki hiç tanımamışım gibi geldi. Dr. Mustafa Güçlü’nün şahsında Konya Aydınlar Ocağı’nı ve Fatma Şeref Polat’ı kutluyorum…
 
Kim bilir belki bir günde bir başka formatta bendeniz anlatırım Seyit abiyi…
 
Seyit abinin dilinde bir Konya oturakları dosyası vardı; sürekli yayınlayacağını söylerdi ama ne hikmetse hiç ortaya çıkmazdı. Bendenizin Konya oturakları kitabı yayımlandığı zaman da çok sevinmiş hatta bazı bölümlerdeki bilgileri ilk defa duyduğunu söyleyerek beni tebrik etmişti.
 
Merhum Yalçın Dikilitaş’la da çok konuşmuştuk; Seyit abinin oturaklarla ilgili kitabını… ve ortaya çıkmamasının nedeni olarak da “galiba böyle bir çalışma yok” diyerek ileri bile gitmiştik…
 
Meğerse neden; kitabın dosyasının kaybolmasıymış… İlahi Seyit abi…
 
Uzun yıllar sonra konuyu unutmuşken; ünlü folklorcu merhum Sadi Yaver Ataman’ın arşivini tasnif eden İTÜ Doç. Dr. sevgili dostum Süleyman Şenel’in önce telefonla fotoğraflarını paylaşması sonrasında da dosyanın kargoyla elime geçmesiyle yeniden hatırlamıştık…
 
Merhum öylesine sevinmişti ki… tabii bu duyguyu eser üreten insanlar anlayabilir. Şehrin tapusunu verseydik bu kadar sevinmezdi; tam kırk yıl sonra kayıp dosyası geri gelmişti. Anlattığına göre dosyayı İstanbul’a yollamış basılması için ama o gün bugün ortadan kaybolmuş, sırra kadem basmış…
 
Seyit abi, daktiloyla yazılmış sayfaları dijitale aktartacağını ve bir nüshasını bana vereceğini söylemişti ama bana ulaşmadı, bir nüshasını Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’ne vermiş ve orada gün ışığına çıkmayı bekliyor. Roman tadında Konya oturaklarını anlatan bu kitabın basılması için sponsor bulunabilirse ve ailesi de izin verirse yayıma hazırlamaya talibim.



 
Sevincini anlatan bir video çekmeyi de ihmal etmemiştik ki iyi ki de etmemişiz… Dosyanın son sayfasında Seyit abi şöyle söylüyor;
 
Kapkaranlık sokaklarda kısık bir ışık,
Ağırdan bir zil sesi; saz sesi oturak var demek…
Bir silah; bir silah sesi, baskın var demek…
Susan kadın, eve gelmeyen erkek,
kan ve kadın oturak âlemi demek…
 
TAHİR SAKMAN




 

 

 

12 Aralık, 2023

UNUTMADIK SEYİT ABİ!


 

UNUTMADIK SEYİT ABİ!
 
Onunla ilk tanışıklığım folklor üzerine yazdığı yazılarla oldu. Üslubu çok ilgimi çekmiş ayrıca bana ilerde yazacağım makaleler için de yol gösterici olmuştu.
 
Uzun yıllar birlikte çok şey paylaştık, aynı dilde konuştuğumuzdan olsa gerek çok sağlam bir abi kardeş ilişkisi oldu hep. Bazen ayrı kalsak da o benim için hep Siyit abiydi ben onun için hep Deli Tahir’dim…
 
Ne zaman “Akdeniz” yangınlarına düşse beni arar “Deli Tahir orada mı” diye sorardı. Saatler süren telefon konuşmaları, içimizdeki yangınları söndürmeye yetmezdi. Benim için şehrin iki milyona dayanan nüfusunun çok bir anlamı yoktu; çünkü konuşabildiğim insanlar iki elin parmaklarını geçmiyordu… Seyit abiden sonra onu çok aradım. Hâlâ çok arıyorum. Konuşabildiğim insanların en başında o vardı…




 
Bir dönem Yeni Gazete’de merhum Yalçın Dikilitaş ağabeyimizin yönetiminde Yeni Gazete’de birlikte yazmıştık. Telefon konuşmalarımızda bana bir cümle verir ve “Tahir altını doldur…” derdi Seyit abi… “Kırmızı Yazılar” yazı serisi bundan doğmuştu ve ileride kitaplarımdan biri olacaktı. Aslında kırmızı demek az gelirdi ateş yazılarıydı onlar…
 
Konya oturaklarıyla ilgili bir roman çalışması olduğunu hep söylerdi ama bir türlü o çalışmayı görmek kısmet olmamıştı ki… Kitabın daktilo edilmiş sayfaları, Sadi Yaver Ataman’ın arşivi dostum Süleyman Şenel tarafından tasnif edilirken çıkmıştı. Daktilo sayfalarını Seyit abiye götürdüğüm zaman inanılmaz sevinmişti.





Seyit abi de kendi geleceğimi de gördüm; şehrin vurdumduymaz, vefasız hâli elbette bizi çok üzüyor, bırakıp gittiği dernek bile bir anma toplantısını yapmıyor…   
 
O bizim değerimizdi… Konya unutsa; yazıları, araştırmaları hep hatırlatacak…
 
Bir de dostların Seyit abi, seni hiç unutmadı, unutmayacak…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

08 Aralık, 2023

DUVAR KONUŞUR


 

DUVAR KONUŞUR
 
Duvar konuşur, bilir misiniz? Hem de öyle bir konuşur ki… belki de doktora gitmenin vaktidir…
 
Gençliğimde… laf aramızda hâlâ gencim.  Sarıyakup’taki bağ evimizde, odamın duvarları Hey dergisinin ek olarak verdiği posterlerle doluydu. Erkin Koray, Beatles, Alice Cooper, Rolling Stones ve daha niceleri. Babam kızsa da çok belli etmez, beni kendi halime bırakırdı. O kerpiç duvarlar daha sonraları, hayatımda dini düşüncelerin egemen olduğu bir döneme de şahitlik edecekti… “Etmese miydi” diye düşünmeden edemem ama etmeseydi nasıl öğrenebilirdim ki?
 
Yeni ev yeni yaşantı ve yeni oda ama anılar eski… Uzun yıllar sonra kendime bir çalışma odası yapmanın sevinci mi yoksa hüznü mü desem bilemedim… Duvarın konuştuğu nokta da tam burası:
 
Nereden baksam bir tarafı tarih, bir tarafı hasret… Üstte rahmetli babaannem Vesile Sakman; sanki fotoğraftan çıkıp, Söyle derler söylemeye mecal yok/ Yapış derler yapışacak bir dal yok/ Eller libas giymiş sorgu sual yok/ Bize Şam hırkasını yasak ettiler/ diyecek gibi delici ama sevgi dolu bakışlarla süzüyor beni. Sanki biraz daha baksam “Memedim Memedim, kuzu gibi meledim” diyecek gibi…




 
Hemen altında babam Mazhar Sakman’ın tarih öncesinden gelen fotoğrafı… Fotoğrafın arabı yani negatifi camın üzerindeydi, oradan büyüttürmüştük. Babam, İzmir Muallim Mektebi’nde talebeyken çektirmiş. Fotoğraf değil portre, karakterini ortaya koymuş babamın. Yanında bendeniz olanca serseriliğimle şakaklarıma kır düşmesinin sevinci gibi gülümsemişim… Fotoğrafı şair dostum Avukat Sait Akdağ çekmişti, Rampalı günlerimde…
 
Bir altta, uzun yıllar sonra içindeki ressamı uyandıran kız kardeşim Ressam Vesile’nin çizgileriyle bendeniz… 2000’li yıllardaki şiir dinletilerimden esinlenmiş. Yanlarında şiir dinletilerimden iki tanesinin afişi; sağdaki ilk dinletim “Adımı Sakla Yüreğinde”, soldaki “Bekletme Yalnızlığımı” isimlerini taşıyor… Adımız unutuldu belki ama yalnızlığım hâlâ bekliyor.
 
Aşağıda torunlarım ve ben… karede olmayan bir torun daha var… geleceğimiz, sesimiz, soluğumuz… umarım; dedelerini, torunlarına anlatırlar…
 
Ortada ailemize yeni katılan bir guguklu saat… ötüp duruyor çok geveze, zamanın geldi der gibi… sorduk mu?
 
Sağ başta, babaannemin zarif el işlemesi, göz nuruyla Ziya Paşa bağırıyor: Âlimin her bir kelamı lal’ü mercan incidir/ Cahil ile sohbet etme akıbet can incitir… Duyabildiniz mi? 

Hemen altında dostum Süleyman Şenel’in babamdan türkü derlerken çektiği bir fotoğraf. Tam bir Mazhar Sakman fotoğrafı.

 
Öbür tarafta en başta benim curam asılı, merhum Şemsi Yastıman hediye etmişti. Yanındaki bağlama ise Yılmaz İpek’in hediyesi… Bir dönem çalmıştım… Meydan saz, ceviz oyma babama ait, onu da Şemsi Yastıman; Ankara’da 1984 yılında, Kaynaktan Radyoya Televizyona Türk Halk Müziği konserlerinin ilkinde Konya’dan Mazhar Sakman, Urfa’dan Mahmut Güzelgöz ve Kırşehir’den Muharrem Ertaş katılmıştı ki konser sonrası hediye etmişti.




 
Duvara yaslanmış yorgun bir asa; Musa’nın olabilir mi? Bir Bektaşi çubuğu ona eşlik ediyor; duman dolu günlerin hayaliyle…
 
Alt köşede yine babamın gazinolarda fasıl açtığı dönemlerde çaldığı cümbüş tambur… yayıyla sarmaş dolaş, mahzun… haklı, onu da yukarı bir yerlere asmalıyım. Yerde bir kitap seti; ağırlığı nedeniyle kütüphaneme koyamadım, kitabın kâğıdı mı ağır yoksa içeriği mi? Elbette içeriğidir ama bu kadar da kalın kuşe kâğıdına basmak zorunlu muydu?




Sonra benim Bengal kaplanı ile fotoğrafım… Hangimiz daha tehlikeli? Ve fil safarisi…şimdi üzgünüm; hayvanın sırtına bindiğim için… özür dilerim sevgili filcik; umarım verdiğim muzlar nedeniyle beni affetmişindir…




 
Sonra bir tütsü… ömrümüzü tütsüler gibi ve mumlar, mumlar, mumlar…
 
Ömrüm mum gibi erimiş… mum dibine… karanlık mıyım?
 
Ey duvar sen bari söyleme, karanlık geceleri nasıl sevgiyle aydınlattığımı, şiirlerimden demet yapıp gözyaşlarımla suladığımı… sus, duvar sus! Sen bari söyleme!
 
Sabaha kaç var şimdi… Duvar, duvara karşı… duvar Tahir’e karşı…
 
Duvar konuşuyor hem de bağıra bağıra… Hey, doktor neredesin! Bakırköy’e son gemi kaçta kalkıyor?
 
TAHİR SAKMAN  
 

 

01 Aralık, 2023

AŞÇI DEDE MUTFAK KÜLTÜRÜ GÜNLERİ'NDEN





AŞÇI DEDE MUTFAK KÜLTÜRÜ GÜNLERİ'NDEN


 6 yıl önce... nasıl da savrulmuşuz zamana...


Meram Belediyesi Konevi Kültür Merkezi Sanat Yönetmeni olduğum günlerden önemli bir hatıra.


Lokmanın karın doyurmak için değil ibadet ve taat için kuvvet kazanmanın gereği yenildiği Mevlevî yaşam biçimini hassaten Mevlevî matbah (mutfak) kültürünü ön plana çıkarmaya çalışmıştık...


Yaptığımız o etkinlikler devam ettirilebilseydi farklı pencereler açılabilecekti...


TAHİR SAKMAN



Video linki:

https://www.facebook.com/595832267/videos/10156091152057268/