Çaldıran Sokak, 2022... Foto: T. Sakman |
HIZIR'DAN
GEÇTİK HINZIR GELMESİN YETER!
Çok
renkli bir çocukluğumuz vardı… Çok renkli giysilerimiz yoktu belki ama düşlerimizle
renklendirdiğimiz, gökkuşakları altında gezindiğimiz bir dünyamız vardı…
Oyuncak,
giysi vs. almanın imkânsızlığından değildi çoğu zaman; aileler tutumluydu,
çocuklara sınırsız imkânlar sunmazlardı şimdiki gibi… Genel kanı çocukların
terbiyesinde olumsuz etki yaratma ihtimaliydi; çocuk şımarmamalı, duracağı yeri
bilmeliydi. Şimdiki gibi her istediği yapılan çocuğun doyumsuz bir hâle gelmesi
ve adeta histeri krizine girmesi gibi bir durum söz konusu bile değildi.
Oyuncaklarımızı
bile biz kendimiz yapardık; gazoz kapaklarını çamurla doldurur… hani şimdi
çocuklar “taso” diyorlar ya öyle oynardık. Kapak bedava, çamur bedava ama oyun
pahalıydı; gazoz kapaklarımızı üttürmek istemezdik.
Şimdiki
çocukların bence en büyük sorunu, “ütmeyi / ütülmeyi” bilmemek!
Billalarımızı
(bilyelerimizi) ütülürsek, kayısı çekirdekleri sermayemiz olurdu, nasılsa bağlarımız
kayısı ağacı doluydu; bizde yoksa komşuda…
Bazılarımız bilyalı (rulman) tahta arabalar yapardı veya yaptırırdı... Dönemin Mercedes'i kesinlikle onlardı... Ama itmeden gitmezdi ya birisi sizi itecekti ya da yokuş aşağı gidecektiniz ki, şehirde tek yokuş Larende Caddesi'ndeydi. Bir üçüncü yol da ellerinizle kendi kendinizi ittirmekti.
Kavak
ağacından düdük yapardık… şimdi bile hayret ediyorum… Topaç diyorlar ya, o
fırçaları nasıl çevirirdik… ben çok ütülürdüm fırçada…
Soba
tellerinden araba yapardık… İnce minare, yedi kiremit, birdirbir… “ikidir iki”
deyince tilkinin neyi olduğunu da siz anlayın artık! Uzuneşek, harmanbiş, çelik
çomak… İlle de çelik çomak; kafamız, gözümüz yarılırdı bazen… O çeliği tutmasak
sanki kıyamet kopacaktı, çeliği bir kaçırırsak dünyada yaşam bitecekti sanki… Ceketimizi
ters giyerdik; çeliği tutarken ellerimiz acımasın diye… sonra dünyayı kurtaran
bir kahraman edasıyla dolanırdık tabii ki çeliği yakaladıktan sonra.
Dokuztaş,
beştaş… Beştaşı müthiş oynardım, cark curk? Bunu da bilmezseniz diyeceğim ama
şimdi öyle bir kuruyorlar ki cark curku, vallahi bizim pabuçlarımız çoktan dama
atıldı!
Top
mahallelerimize girmeden favori oyunlarımızdı bunlar. Önce yakan top ama daha
çok kızlar oynardı bu oyunu, biz futbol… Sokaklar bizim sahalarımızdı; ben
Metin Oktay olurdum, abim Vedat Sakman kaleci Varol, ne şeref! Abim tatillerde
Konya’ya geldiği zamanlar Çaldıran Sokak’ta beni de kaleci yapmak için çalıştırırdı.
O zamanlar abim İzmir’de Göztepe’nin alt yapısında kaleciydi sonra talihsiz bir
şekilde kolu kırılınca bırakmak zorunda kaldı...
Abim Vedat Sakman'ın ortaokul yıllarından bir hatıra... Foto: T. Sakman Koleksiyonu. |
Mahalle maçları yapardık kıran kırana… gazoz alacak paramız olmasa da yine iddiaya girerdik kazanma umuduyla… Sarıyakup’ta, Topraklık Mahallesi’nin çocuklarıyla maç yapmıştık. İnanılmaz çekişmeli geçmişti. Bizden fiziksel olarak çok güçlü olmalarına rağmen teknik olarak çok geriydiler. Maç, 2-1 bitmiş, bendeniz de bir gol atmıştım ama şimdi hatırlayamıyorum yenmiş miydik?
Dünün evlerinde baş tacı olan İstanbul süpürgesi... |
Elvis Presley'in dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda Vedat Sakman... Foto: T. Sakman Koleksiyonu. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.