22 Nisan, 2024
ŞEHRİN MANGAL SORUNSALI
ŞEHRİN MANGAL SORUNSALI
21 Nisan, 2024
BİR AVUÇ SUYUMUZ KALDI KİRLETİN GİTSİN!
BİR AVUÇ SUYUMUZ KALDI KİRLETİN
GİTSİN!
Bugün hava rüzgârlı da
olsa çok güzeldi Konya’da… Pırıl pırıl bir gökyüzü, tüm davetkâr bakışlarıyla çağırır
gibiydi…
Ve tabii ki biz de uyduk…
Ne zamandır gitmediğim Altınapa Barajı’na doğru yollandım. Sadece ben
değilmişim yollanan, Konya sanki akmış… Mangalını kapan, çayını demleyen, oltasını
eline alan gelmiş; kimi çadır kurmuş kimi mangal yakmakla meşgul… Değirmenköy’e
giden yol araç doluydu…
Her şey normal gibi
gözükse de aslında hiç olmaması gereken bir şeyler vardı…
Barajın çevresi su koruma
havzası ilan edilmişti… barajın çevresi çitlerle çevrilmişti, çünkü barajdan
şehre su veriliyordu…
Çitin dışında mangal
yapanlara sözümüz yok; çöplerini toplamadıkları, doğayı plastik poşetlerle kirletmeleri
haricinde…
Çitler yer yer devrilmiş,
tel örgüler kesilmiş ve baraj kenarında olta balıkçılığı yapan insanlar, hem de
koca koca yasak levhalarına aldırmadan… beton çitleri aşıp mangal yapanlar,
çadır kuranlar; bu suyun şehre içme suyu olarak verildiğini bilmiyor olsa
gerek!
Bilselerdi; eminim beton çitleri
devirip, tel örgüleri kesip zaten bir avuç kalan suyun içinde balık tutmaya
kalkmazlardı… Sağlık mı dediniz, geçin geçin, bize bir şey olmaz…
Çok tuhaf olduk, kendi içme
suyumuzu kendi ellerimizle kirletiyoruz…
Denetim? Siz eğer halk
olarak içme suyunuzu korumuyorsanız, denetim ne yapabilir ki?
Denetim içinizde
olmadıktan sonra!
Bir avuç suyumuz kaldı, kirletin
gitsin!
TAHİR SAKMAN
15 Nisan, 2024
FOLKLOR VE AYIP
Konya türkülerinin önemli kaynak kişilerinden merhum Mazhar Sakman... Fotoğraf: Süleyman Şenel. |
FOLKLOR VE AYIP
Folklorda ayıp olmaz… Bizler
bunun okulunu okumadık, herhangi bir eğitimini de almadık ama ilk öğrendiğimiz
şeydi…
Yıllar yılı amatörce ama
profesyonel heyecanlarla derlemeler yapmaya çalıştık, fotoğraflar çektik,
kayıtlar yaptık ve yaptıklarımızı toplumla paylaşma gereği duyduk ve ne duyduysak
onu yazdık… Tüm bunları yapmak için bırakın para kazanmayı; cebimizden harcadık,
zamanımızdan harcadık, ömrümüzden harcadık… Ve asla gocunmadık…
Ne unvanımız oldu ne
titrimiz… bunların peşinde de koşmadık zaten amacımız şehir kültürüne Türk
folkloruna bir parça olsun hizmet etmekti…
Konya türkü kültürünün
enteresan bir yapısı vardır ve bu kültürün kaynağı da Konya oturaklarıdır.
Oturaklarda yaşayan türkülerimiz günümüze intikal ederken elbette değişimlerden
geçmiştir. Oturakta, türkü metinlerinin ortama göre okunması solistin
inisiyatifinde olmuştur; ortama göre bazen bazı güfteler okunmamıştır ama bu güftelerin
yok sayıldığı anlamını çıkarmaz aksine kıvrak ince bir zekâyı gösterir. Özellikle
düğün çetnevir gibi özel toplantılarda bu her zaman böyle olmuştur. Halka açık
olan yerlerde elbette bazı sözlerin okunmaması doğaldır.
Ancak bu kayıtları deşifre
edip yazıya geçirirken, derlemecinin duyduğu gibi yazma zorunluluğu vardır ve
bu bir anlamda derlemenin ilk şartıdır. Eğer “bu ayıp, bu günah” gibi düşüncelerle
kendinizi sınırlarsanız Molla Kasım’dan bir farkınız kalmayacağı gibi
yaptığınız iş derleme olmaktan çıkar. O zaman oturursunuz, masa başında size uyan
sözler yazar yayımlarsınız ki o zaman da derlemenin bir anlamı kalmaz. Bırakın
derlemeciyi hiçbir kimsenin türkü metinlerini değiştirmeye yetkisi yoktur.
Konya oturakları, üzerinde
en çok tartışılan ve çoğu zaman üzeri örtülmeye çalışılan bir geleneğimizdir. Ve
bu şehrin muhafazakâr yapısı yanında ortaya çıkan bir başka Konya’nın önemli
bir müzik etkinliğidir. Oturakları, oturaklarda okunan türkülerimizi yok
sayarsanız bu şehri anlamanız oldukça zorlaşacaktır. Konya oturakları ve türkülerine
bu yüzle bakanlar elbette bundan rahatsız olacaklardır ve bu her zaman da böyle
olmuştur. Oysa tüm bunlar folklorumuzun eşi olmayan verileridir.
Derlemeler, herhangi bir anlayışa
göre yapılmaz… Bunun aksi, halkın söylediğine sansür uygulamak olur. Bu
türküler ki bizim ecdadımızın söylediği türkülerdir; şehrin havasıdır, suyudur,
bu toprağın sesidir bu türküler… Aksini yapmaya kalkarsanız; bunun adı, türkülerimize
ihanetle eş anlamlı olacaktır.
Merhum babam, annesinden
ve ninesinden türkü geçtiğini iftiharla söylerdi. Belki sizin dedeniz
söylememiş olabilir ama bizim gibi Konyalılar söylemiştir; dedem söylemiştir,
babam söylemiştir ötesi babaannem söylemiştir, babamın ninesi söylemiştir. Abim Vedat Sakman da zaman zaman söylemektedir. Ve
ben de gücüm yettiğince söyleyemesem de derlemeler yapmaya ve duyduğum gibi
yayımlamaya devam edeceğim…
Folklorda ayıp olmaz, asıl
ayıp; türkü metinleri üzerine sansür uygulamaya kalkmakla olacaktır…
TAHİR SAKMAN
13 Nisan, 2024
DUMANDAN VE KOKUDAN BİR MERAM YARATMAK
DUMANDAN
VE KOKUDAN BİR MERAM YARATMAK
/Meram
Çayı gibi aktı gözlerim/ demiştim bir şiirimde…
Meram
Çayı akmayalı çok oldu, yerine bir havuz yapılmıştı, şimdi o havuz ağlıyor
artık… Bayramın son gününde Meram’a gidesim tuttu, başka nereye gidebiliriz ki?
Hafızalarımızda yer eden sadece bizim değil; Evliya Çelebi’nin öve öve
bitiremediği Meram bağları… ara ki bulasın!
/Meram
yolunda/Heybe dalında/ diyen Konya türküsündeki gibi herkes Meram’a koşmuş ama
tek farkla; heybeler dalda değil; mangallar bagajda…
Tavus
Baba Türbesi’nin etrafı lalelerle çevrilmiş ve ortaya çıkan müthiş görüntü sizi
başka iklimlere davet ederken…
Aydın
Çavuş ve Tavus Baba kafeteryasının çevre düzenlemesi ve yolları düzgün sonrası
felaket ötesi bir şey… Asıl felaketin ne olduğunu, mangal dumanları ve tavuk
ızgara kokuları üzerinize bir kâbus gibi çökünce anlıyorsunuz ve adeta
boğuluyorsunuz ve kaçmak için yoğun trafikte bir boşluk arıyorsunuz.
Ya
kuzum, illa mangal yakmak zorunda mısınız? Çam kokularını bile bastıracak kadar
havayı kirleten bu aşkınız ne zaman bitecek? Meram, mangalcılara teslim edildi de haberimiz
mi yok? Altınızda arabanız var gidin uygun alanlarda yakın…
Maalesef
yoğun duman ve kokudan duramadım. Meram Köprüsü’nün etrafında biraz nefes
alayım desem de ne mümkün? Çaydan geriye kalan havuzun kirli suları sırıtırken,
bu sefer söylediğim şiirdeki akan benim değil Meram Çayı’nın gözleriydi… Meram Hamamı,
börekçiden kurtulmuş yenilenmeye tabi tutuluyor, bu çok sevindirici…
Lunapark
gürültüsü… köfte dumanları ve süpürülmeyi unutulmuş çevre…
Bu
görüntüleri, bu kirliliği Meram hak etmiyor… ama biz çoktan hak ediyoruz hatta
daha fazlasını!
Ve
kokudan ve dumandan bir Meram yarattık hep beraber, ne kadar övünsek azdır
şimdi; haydi doldurun bagajlarınıza mangalları, doğru Meram’a…
TAHİR
SAKMAN
12 Nisan, 2024
ŞEYTAN ŞEKERİ
ŞEYTAN
ŞEKERİ
Çok
uzak değildi aslında… biz unutmasaydık, yitirmeseydik bazı şeyleri!
Önce
evlerimiz, bağlarımız, bahçelerimiz talan olurcasına yok edildi sonra onlarla
birlikte hatta en başta hatıralarımız, kimliklerimiz…
Siz
böylece olduğunuzu mu sanıyorsunuz yoksa? Oysa nelerden geçip gelmiştik
buralara… çok uzak gibi gelen yakınlardan… kulaklarımız kör, gözlerimiz sağır
olmasaydı görebilecek, duyabilecektik…
Şimdi
bir peynir şekeriniz bile yok artık, neyin bayramı bu o zaman?
Çocuklara
bakıyorum; ellerinde renkli kâğıtlar (çöp olacak) israf abideleri gibi
parlıyor… şeytan şekerimiz vardı, horoz şekerimiz vardı…
Siz
kilosunu bilmem kaç yüz liraya alırken ve misafire tutarken başınız göğe
eriyor? Sahi böyle mi hissediyorsunuz? Oysa bizim peynir şekerlerimiz ne kadar
da mütevazı ne kadar da bizdendi… şimdi onu bile bizden çaldınız ve hoyratça ve
saygısızca sanki Mevlâna şekerciymiş gibi Mevlâna şekeri dediniz…
Para
şimdi yeni dinimiz…
Ne
kadar çok paranız varsa o kadar çok dindar, kâğıtlı şekeriniz ne kadar çok parlarsa
o kadar çok bayram…
Merhum
babam, “hadi len ordan” derdi… şimdi onu bile unuttuk; diyemiyoruz…
TAHİR
SAKMAN
10 Nisan, 2024
BUGÜN BAYRAM (MI)
BUGÜN BAYRAM (MI)
Bugün bayram… gerçekten
bayram mı?
Dünya kan ve ateşe
boğulmuşken, hem de siyasal İslamcı olduklarını iddia edenlerin, çocuklara
kurşun sıkan bir ülkeyle olan münasebetleri…
Ümmetçiyiz diyerek, çelik
satmak, petrol satmak, ne için? O çeliğin, o petrolün nerelerde kullanılacağını düşünemediniz mi?
Bugün bayram… Gazze’de
çocuklar öldürülürken / açlıktan ölürken iftar etmek, sahura kalkmak? Neyin
bayramıdır bu?
İçiniz, dışınıza bir
çıksaydı, bir görünebilseydi ki artık görünüyor… Siyasal İslam
bitmiştir, Amerikan oyunları, emperyal oyunlar tükenmiştir… Tükenmiş midir? Uyanırsak
tarihin tozlu raflarına gömülecek, az kaldı…
Haydi, şimdi gidin,
çocuklar öldürülürken bayramlaşın!..
TAHİR SAKMAN
BUGÜN BAYRAM (MI)
/bugün bayram
filistin suriye arakan /
kan
gözyaşı değil akan / kan
her yerde katliam
insan cani / dünya kan
sahipsiz yurtsuz doğu
türkistan/
bugün bayram
erken kalkmayın çocuklar
dünya ateş dünya kan
hepsini vurdular
ne uçurtma kaldı
ne gökyüzünde balon
bugün bayram
sakın kalkmayın çocuklar
filistin’de yaşıtlarınız
uyanmadıkça
israil misketleriyle
oynuyorlar
haberleri yoktu savaş ne
bomba ne
tek bildikleri hayal
kurmaktı / özgür olmaktı
bir de ölmekti/
silahlar niye patlardı
umutların üstüne
/bugün bayram
filistin suriye arakan /
kan
gözyaşı değil akan / kan
coğrafyalar mazlum
her yerde katliam
insan cani / dünya kan
sahipsiz yurtsuz doğu
türkistan/
bugün bayram
siz kalkarsanız belki
kalkacak çocuklar
ey büyükler / medeniler /
tanklılar / tüfekliler
yüreğinizdeki ağır azabın
sesine tıkamazsanız
kulaklarınızı /
gözlerinizi kapatmazsanız ölüme
çocuklar yine oynayabilir
/ kardeş kardeş
ırkı rengi dili dini çocuk
gibi saf olmalı insanın
o zaman dünya gerçekten
yaşanacak
ve çocuk mezarları
balonlarla ayağa kalkacak
bugün bayram
haydi kalkın
kalkabilirseniz bu ağır
yükün altından
/bugün bayram
filistin suriye arakan /
kan
gözyaşı değil akan / kan
her yerde katliam
insan cani / dünya kan
sahipsiz yurtsuz doğu
türkistan/
TAHİR SAKMAN
09 Nisan, 2024
MERAM AŞKINA
MERAM
AŞKINA
Geçtiğimiz
günlerde uzun zamandır gitmediğim Meram’a gittim… Keşke gitmeseydim…
Evliya
Çelebi’den beri öve öve bitiremediğimiz, üzerine şiirler söylediğimiz, öyküler
yazdığımız Meram’ın pür melal hali içimi acıttı. Elimizde zaten kala kala küçük
bir alan kaldı, onu da gerek bizlerin hor kullanımı ve gerekse yaşadığımız
yoğun kuraklık nedeniyle sarılara bürünmesi elbette üzücü ama…
Özellikle
Gümüştepe’ye giden yolların bakımsız ve çukurlarla dolmasına da mı bir çare
bulamıyoruz? Şu kadar yol yaptık, asfalt döktük diyenleri arıyor gözlerimiz
ister istemez. Meram, Konya’nın son akciğeri... mangal yapılmasını bile
önleyemezken yeşil dokuyu nasıl muhafaza edebileceğiz ki?
Sille
Seyir Terası örnek bir alan oldu Konya için… Meram’dan vaz mı geçtik yoksa
kimse gelmesin mi isteniyor? Bana uyar ama arada bir de olsa nefes almak
istiyoruz! Şehrin kirli havasından kaçıp sığındığımız Meram’ın acilen bakıma
ihtiyacı olduğu açıkça görülebiliyor. Meram’ın ünü şehrin önüne geçmişken daha
titiz olmamız gerekmez mi?
Hüzün,
kalbimi sarmıştı ki üzerime doğru koşan köpeklerin sesiyle kendime geldim… Bir
sürü köpek koşarak geliyordu ve iki tanesi oldukça iriydi. Korkmamak tabii ki
mümkün değildi; korkmak ne ki hem de çok korktum. Köpek saldırısından
korunmanın tek yolunun hareketsiz kalmak veya çömelmek olduğunu bildiğimden hiç
hareket etmedim. Köpekler birkaç metre önümde durup havladıktan sonra geri
döndüler. Eğer kaçsaydım peşime takılıp ısırabilirlerdi. Bu arada bacaklarım
titredi.
Hayvanların
yaşam alanlarına el koyduk, dünya sadece bizimmiş gibi davrandığımız için
köpeklere kızamıyorum ama Meram’daki köpek nüfusunun da oldukça arttığını
görmeden gelemeyiz. Köpeklerin büyük çoğunluğu düğmeli ama içlerinde
düğmesizlerin de olması, gelen yaz günü için endişelenmemize yol açıyor.
Meram
için yıllardır yazdığımız yazıların ana konusu mangalcılardır… Meram’da mangal
acilen yasaklanmalı ve Meram bakıma alınmalıdır. Artan hayvan popülasyonuna da
bir çare bulmak gerekmektedir.
Bize
de kalan şiir söylemektir artık:
MERAM
AŞKINA
bir
damla suyunda bin hayat vardır
şifadır
içilir meram aşkına
yaşam
gedavettir ölüme kefen
burada
biçilir meram aşkına
yüce
mevlâna’yı getirip yâda
bülbüller
seherde gelir feryada
uzaklarda
değil cennet burada
kevserler
saçılır meram aşkına
hakikati
söyler sözün doğrusu
tavus
ana sırdır hakk’ın yolcusu
sırat
değil dostum meram köprüsü
sevgiyle
geçilir meram aşkına
ateşbaz
veli cana bereket
sadreddin
konevî toprağa rahmet
kızlar
kayası’nda sen de niyet et
kapılar
geçilir meram aşkına
bu
yeşil toprak hakk’a derviştir
meram
çayı sebil hayat vermiştir
hâl
sahibi bilir meram ermiştir
perdeler
açılır meram aşkına
TAHİR
SAKMAN
01 Nisan, 2024
SEÇİM/GEÇİM NOTLARI
SEÇİM/GEÇİM NOTLARI
Aslında beklenen oldu...
Gurur ve kibir
saltanatları her zaman yıkılmaya mahkûmdur. Halka rağmen bir şey yapacağını
sananlar her zaman yanılırlar.
Kendilerine oy
vermeyenleri; terörist, din düşmanı, ajan olarak görmenin yanılgısını gösterdi
seçmen ve bir kez daha demokrasimiz kazanırken, parlamenter sisteme olan
özlemini de dile getirdi.
CHP, uzun yıllar sonra
psikolojik üstünlüğü ele geçirirken, geçen seçimlerde yaptığı hatalardan ciddi dersler
aldığını da gösterdi. Halkımız; asıl ittifakın tabanda olduğunu gösterirken, bu
sefer asla taşkınlık yoktu, olmaması için de yerinde uyarılar yapıldı:
"Bu bir zafer
değildir; zafer savaşta olur” dediler, "parti rozetimi çıkardım, hizmete
başlıyorum" dediler... ceketini çıkardı kollarını sıvadı ve halk için
çalışmanın nasıl olacağının kararlılığını gösterdiler bir kez daha... Asla
sarhoşluğa düşmediler; bilakis bu sorumluluğun farkında olarak halka, verdikleri
güvenden dolayı teşekkür ettiler… Ayrımcı değil; birleştirici olmanın peşine
düştüler.
AKP, kalesi gibi gördüğü
Konya'da, büyükşehirde kazanmış gibi gözükse de ciddi oy kayıpları yaşadı.
Kesin olmayan sonuçlara baktığımızda; %70'lerden, %47'lere düşmek, kazanmak
değildir; tam tersine, koltuğun ciddi anlamda sallandığını gösterir. Merkez
ilçelerin dışında CHP oldukça başarılı sonuçlar alırken aynı çalışmaları merkez
ilçelerde ve büyükşehirde yapmış olsaydı durum elbette daha farklı olabilirdi;
çünkü büyükşehir ve merkez ilçe adaylarının ismini bile bilmiyoruz. Tabii yerel
basının AKP aşkı ve CHP haberlerine yer vermeme tutumunu da göz ardı etmemek
gerekir.
Azarlanan, horlanan ve beş yıla yakın bir süredir hayat pahalılığı ile inleyen halkın; emeklinin,
işçinin ve işsizler ordusunun, güçlerinin farkına varmasının da bir tescili
olarak görmek mümkün bu sonuçları...
Yirmi küsur yıldır
iktidarda olanların hâlâ yapacağız edeceğiz demelerine seçmen, sandıklarda
şimdiye kadar neden yapmadınız diyerek yanıt vermiştir.
CHP, uzun yıllar sonra halka yeniden umut olmuştur.
TAHİR SAKMAN
31 Mart, 2024
ÇAT KAPI İFTAR
Alâaddin Köşkü'nün şimdi yerinde yeller esen koruyucu şemsiyesi... Fotoğraf; Tahir Sakman... |
ÇAT KAPI İFTAR
Nerede o eski ramazanlar
falan demeyeceğim; çünkü her şey değişiyor ve asla insanın lehine değil...
Artık çok bencil bir
dünyada yaşıyoruz ve bundan da birçoğumuz memnun...
Çocukluğumun
ramazanları... klasik iftar davetlerini bilirsiniz; bamya çorbasıyla başlayan
sonra dolmalar ama o dolmalar pirinçle değil de düğüyle yani ince bulgurla yapılacak...
yaprak sarması, küçük küçük olursa serçe parmak gibi olursa makbulümdür! Su böreği olmazsa zaten davet sayılmaz. Tavuk
da haşlandıktan sonra tavada hafif kızartılacak, eh altına da illaki pilav
pişirirsiniz değil mi, kuş üzümlü? Hazır tavuk haşlanmışken elbette suyuna da
terbiyeli bir çorba zaten yapılır, doğaldır!
Mevsim yazsa ve Kumköprü
balcanı da varsa orta yapılmazsa ayıpların büyüğü olur. Hem günah bile sayılır;
mübarek taama eziyet etmeyin hakkıyla pişirin, maltızda, söndürme kömürüyle,
imil imil 3-4 saat...
Bahçedeki tandırı da
yaktıysanız elbet ekmek yaparsınız da şimdi o ekmekler tirit ister, et sulu...
Üstüne de bir ekmek kadayıfı şöyle kaymaklısından, yaparsınız artık değil mi?
Vallahi sizin de işiniz
zor...
Bir de çat kapı gidilen
iftarlar vardı ki babamla ben çok severdik:
Topa... şimdi top da neyin
nesi diyenler vardır, anlatmasam olmaz. Eski ramazanlarda iftarda ve sahurda
kuru sıkı top atışı yapılırdı. Alâaddin Tepesi'nde top sesini duyunca iftar
ederdik. Alâaddin Tepesi'ndeki ağaçların dalları top atışından sonra çul, çaput
dolardı. Sille'de de top atılırdı ama onun sesini değil de ışığını görürdük;
Zindankale'deki evimizin üst katından...
15 yıl kadar önce ramazan
ayında Konya'ya bir deprem musallat olmuştu hem de hiç böylesini görmemiştik,
sürekli sallanıyorduk. Bir iftar vaktinde top atılır atılmaz deprem oldu,
iftarı unutup sokaklara atmıştık kendimizi. Aynı sahne sahurda da tekrarlanınca
deprem topa bağlanmış ve o günden sonra şehirde top atılmaz olmuştu.
Çat kapı iftara dönersek
iftara çeyrek saat kala evde yemek ne yapıldıysa sarıp sarmalayıp, bohçalara
dürüp konu komşuya, yayan yapıldak veya velespitlerle hısım akrabaya gidilirdi.
Böylece hem yemekler paylaşılır hem de habersiz gidildiği için ev sahibi
masrafa sokulmaz ne varsa paylaşılırdı. Tabii habersiz gittiğiniz için evde de
bulamayabilirdiniz ama onun da çözümü bir başka kapıya gitmekti...
Şimdi lokantalarda verilen
gösterişli iftar davetleri samimiyetsiz ve çok itici geliyor bana...
Haydi, bu akşam çat kapı
bir iftara gidin tabii böyle gidebileceğiniz bir kapı varsa... hepimiz
kabuğumuza ve billur kulelere çekildik; bir enaniyet, bir gurur kibir...
/Ah aradığım Konya
mazideki bir ilmiş/
Demiştim bir şiirimde...
her geçen gün daha da uzaklaşıyorsun Konya... oysa senin kabahatin yok;
insanlarına bir şeyler oldu...
Çat kapı iftar çok
gerilerde kaldı ve sen Konya, ütopyalarla içimizde büyüyorsun her şeye rağmen, hâlâ...
Ve bir mısra yalnızlığında
düşüyorsun yine kalbime:
/Alâaddin Köşkü gibi
ıssızım şimdi/
TAHİR SAKMAN
30 Mart, 2024
AŞAMADIM BERGAMA'NIN BELİNDEN
26 Mart, 2024
AYIN ÖDÜ KUŞUN SÜTÜ
AYIN ÖDÜ KUŞUN SÜTÜ
Ayın ödü, kuşun sütü…
derlerdi eskiler, hani şimdi iftar sofralarınızı süsleyen…
Siz şimdi iftarlar
veriyorsunuz anlı şanlı… bir tek ayın ödü kuşun sütü eksik… bunların ne anlama
geldiğini inanın bilmiyorum… bilenler, bilmeyenlere anlatsın…
Elim yazmaya gitmiyor
artık dünyanın iki yüzlülüğünü; bir yanda dindar olduğunu söyleyen bir dünya,
bir yanda insani değerleri yücelttiğini söyleyen bir Batı Medeniyeti… yok,
medeniyeti kalmamış sadece küçük harfle batı…
İftar ederken hiçbirimizin
aklına gelmiyor, sahurda da gelmiyor… Gazze’de bombalar yağarken bir çocuğun
çığlığını hiç kimse duymuyor… Gösterişli sofralardaki kaşık sesleri
bastırıyor, masum çığlıkları…
Siz kaşığınızı sallarken,
orada bir çocuk açlıktan…
Yazmanın da bir anlamı
kalmıyor artık… birlikte paylaştığımız gökyüzünün altında çocuklar aç kalıyorsa,
aç karınlarına kurşunlar… /Çocuklar öldürülmesin/ şeker de
yiyebilsinler/ diyen Nazım’ın kulakları çınlasın; Gazze’de çocukların payına mermiler
düştü…
İçimizde büyümüyorsunuz; susmanın hafiflettiğini sanan hafifler…
TAHİR SAKMAN
KIZ ÇOCUĞU
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâğıt gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
NAZIM HİKMET
21 Mart, 2024
AKUSTİK ŞARKILAR / İKİ KOCA ÇINAR
AKUSTİK ŞARKILAR / İKİ
KOCA ÇINAR
Hani unuttuğumuz
değerlerimiz vardı ya bizlerin; koşulsuz, bulutlar gibi ak, saf, tertemiz
sevgilerimiz vardı ya bizim…
Hâlâ var; içimizde bir yerlerde
kıpırdanan bir şeyler… bunu, sahnede iki ustanın yüreklerinden dökülen notalara
eşlik ederken daha iyi anlıyoruz…
Hayatın zenginliğinden,
sanatın yoksulluğu iyidir… Bu sözü abim müzisyen Vedat Sakman’dan
duymuştum ilk… sahnede iki çınar; yüreklerimizde gökyüzüne doğru büyürlerken
bir kez daha anladım…
Sadece ben değildim elbet
bütün bir salon sanki bin yıllardır bir hasretin, umudun notaları eşliğinde kanat çırpıyorlardı… İnsan olmanın gereğini, kalplerimizde yeniden yeşerten iki
koca ustaya, usta müzisyen Koray Hatipoğlu da eşlik ederken, gitarının sesleri, şehrin
ufuklarına duyulmamış izler düşürüyordu.
Dün akşam mütevazı bir
salonda; Bergüzar Gösteri Merkezi’nde İlhan Şeşen ile Vedat Sakman’ın klasikleşmiş
“Akustik Hikâyeler” isimli konseri vardı… Konserden çok öte bir şeydi… Konya
halkının gösterdiği ilgi, sanata olduğu kadar; sevgiye, dostluğa susamışlığını
da gösteriyordu... Salonda olanları saran sevginin o müthiş enerjisi hepimizi büyüleyerek
bir başka iklime kanat çırpmamıza vesile oldu…
İki saate yakın bir zaman
diliminde koca çınarların, koca yüreklerini dinleme… onlara katılma mutluluğuna
eriştik… ne kadar özlemişiz… gündelik yaşamın getirdiği daha doğrusu kendi
hayatlarımızı ellerimizle zehirlediğimiz… duygu yoksulluğumuzu hatırlatan şarkılar yüzümüze çiçek çiçek dökülürken, her bir notada yıldızların seslerini içiyorduk;
yaşama sevincinin kadehlerinden…
Bir sözü düzeltmem
gerektiğini biliyorum:
Hayatın zenginliğinden
sanatın zenginliği iyidir… Sanat öyle bir zenginliktir ki size her şeyi verir;
en başka kendinizi size verir ve yaşamın nasıl güzelliklerle, sevgilerle dolu olduğunu
anlatıverir bir çırpıda…
Dün akşamın Akustik Hikâyeleri
hepimizin hayatına dokundu, yeni hikâyeler için yürekler kanatlandı… Onlar
notalarını, şarkılarını değil; kalplerini sundular…
Böyle bir konser bir daha
olur mu bilemiyorum ama… iki koca çınarın sahnede dalları gökyüzüne doğru yükselirken
zaman bizim için çiçeklerle dolu bir bahardı artık…
TAHİR SAKMAN
18 Mart, 2024
BU BİR İFTAR YAZISIDIR
BU BİR İFTAR YAZISIDIR
Bu bir iftar yazısıdır…
Hepimiz biliriz ki oruç
tutsun tutmasın, ramazan ayı gelince her evde mutlaka iftar sofraları kurulur,
başında beklenir… Bu yazıyı iftar sofrasının başında beklerken de tekrar
okumanızı dilerim:
Sofranızı bütçenize uygun
hatta bütçenizi aşan yiyeceklerle donattınız ya… gözünüz dumanı üstünde, nar
gibi kızarmış yumurtalı, susamlı pidede… Sen top bir atılsa diye beklerken
Gazze’de bir çocuk ya top atılırsa diye korkudan iliklerine kadar titriyor…
Gazze’de bir çocuk, biraz
önce atılan bombaların yıktığı ve dumanlar tüten bir evin altında yaşam savaşı
veriyor… Duman altı! Nargile dumanı değil bu, sence neyin dumanı?
Ülkemizden giden gıda
maddeleri, zalimlere enerji verirken… Gazze’de bir çocuk açlığa direniyor…
Açken kim, kimdir?
Sen şimdi iftar topu atılınca
sofraya saldıracak halde hazır kıta beklerken… Zalimlerin kıtaları çoktan
saldırıya geçtiler bile… Gazze’de bir çocuk; bir tarafta mermiler, bir tarafta
açlık, hangisini seçerdiniz?
O merminin çeliği hangi
ülkeden? Haberli misiniz; dikenli teller… hani üzeri jiletli, dikenli telleri hangi
ülkeden alıyor bu zalimler? Sen sofrada jilet gibi keskin bıçağınla pastırma,
sucuk doğrarken… Gazze’de çocukları doğrayanlara bir sözün de mi yok?
Haydi, doğrasana ne
duruyorsun?
Tatlısından tuzlusuna…
şişler, kebaplar… Meclis lokantasında dana çökertme kebabı 55 liraymış…
Gazze’de canları çökertiyorlar, gözünde bir damla yaş var mı, varsın emanet
olsun?
Tıkınıyor musun? Hâlâ
tıkınmaya iştahın kaldı mı? Gazze’de insanlık ölümlere tıkılıyor…
O sofraya elini uzattığın
zaman en azından aklına getir; getir ki lokmalar boğazından geçmesin, çünkü
Gazze’de, Filistinli çocuklar, boğazlarından bir lokma geçmediği için ölüyor…
Çocuklar ölmüyor; insanlık
ölüyor…
Haydi aç orucunu sen,
Gazze’de çocuklar, sahura kalkmadan, iftar etmeden gece gündüz oruçlu ve
birileri onların kanıyla besleniyor ve sen iftarda orucunu açacaksın öyle mi?
Haydi o zaman afiyet
olsun… götür, iyi götür sonra da dua et; o canlarını veren çocuklar için…
En azından için rahatlar,
nasılsa orucunu tuttun… ama sen yine de dua et; o çocuklar öbür tarafta karşına
çıkmasın…
TAHİR SAKMAN
AĞIRDAN HAFİFLER
-Bombalanan hastanede
yaşamları çalınan Filistinli çocuk yüreklerin anısına-
ağır susmalarımız var
bizim
kuytu kelimelerin hıncında
şafaklar can korkusudur
gökyüzünde çocuk şarkılar
ağır susmalarımız var
bizim
mermi işlemez
balonlarımıza
tutsaktır oyunlarımız kan
revan
kaçımız kaç yaşı görmeden
ağır susmalarımız var
bizim
kelimelere yetmez gücümüz
emperyal oyunların ebesi
yok
kiminiz sağır kiminiz kör
ağır susmalarımız var
bizim
sustukça tokattan beter
bir diyemediniz kahpe
geceye
yeter ulan yeter
ağır susmalarımız var
bizim
kıyametten öteye hesaplar
iki yüzlü bıçaklar -insan
hakları, yaşam hakkı, hak, hukuk, guguk, cart, curt-
bağrımızda gül açıyor misketler
ağır susmalar
ağır insanlık
ağır susmalar
hepinize yeter
susmalarımız
çocuk yüreğimiz size de
yeter
TAHİR SAKMAN
15 Mart, 2024
ŞİİRİN FIRT DEDİĞİ YER
ŞİİRİN FIRT DEDİĞİ YER
Şiirin her türlüsünü
görmüştük ama böyle araba anahtarına fırt diye çıkıversen diye yazılanı,
vallahi de yok literatürde billahi de… Bu nasıl bir deha olmalı ki, anahtarı
fırt diye çıkartan bir şiir attırmış…
Yok abi, ben bundan sonra
şiir yazmayacağım, ne haddime… Bütün şiirlerimden, kitaplarımdan özür
diliyorum…
TAHİR SAKMAN
BENİ BU ŞEYTANLAR MAHVETTİ
BENİ BU ŞEYTANLAR MAHVETTİ
Merhum Çetin Altan’ın “Şeytanın gör dediği” isimli bir köşesi vardı, bizim kuşak çok iyi bilir…
Şimdi Çetin Altan’ın şeytanı bugünlerde bana musallat oldu galiba, sürekli şunu gör, bunu gör diyor… Hani ramazanda şeytanlar bağlanır derler ya benim şeytan tam tersine çözülmüş olmalı…
Vallahi benim hiç suçum yok; bütün kabahat o şeytanda!
Ecdadımız diye övünüyorsunuz ya hani Osmanlıcılık oynuyorsunuz ya bari bir şeyi de düzgün yapın… Ecdadınız nerede siz nerede? Eskiden ramazanlarda minarelerin arasına mahya yapılırdı…
Mahya deyip geçmeyin lütfen, gerçekten bir zanaattı, sanattı, gerçek bir sanat eseriydi onlar. İki minare arasına; vinç yok, merdiven yok, halatlarla kandilleri gerip her akşam onları yakmak kolay mı sanıyorsunuz? Rüzgârı, yağmuru hiç hesaba katmıyorum bile…
Ya şimdi yaptığımız işe bakın; hani dün "Ramazana Girmek" başlıklı bir paylaşımımda bahsetmiştim ya, gerçek bir sanat eseri olmalı! İki boruyu bük, iki de Çin malı led lamba döşedin mi alsana “Hoş Geldin Ya Şehr-i Ramazan” …
Bu mu sizin mahyanız? Hem de 21. yüzyılda hele hele Konya’ya bunu mu yakıştırdınız?
Ah bu şeytan… şairi havalar mahvetmişti beni de bu şeytan mahvedecek…
TAHİR SAKMAN
14 Mart, 2024
RAMAZANA GİRMEK
RAMAZANA GİRMEK
Nereden baksan tam bir mühendislik harikası!..
Kim, nasıl düşündüyse ayakta alkışlamak lazım!.. Epey bir ARGE çalışması yapıldığı, beş on mühendisin üzerinde kafa yorduğu kesin de bizim gibi cahiller anlamaz efendim, nerede bunu anlayacak kafa?
Ben iki tanesini gördüm, başka var mı bilmiyorum… Biri Kültür Park’ın girişinde diğeri Zafer’de… Şimdi burada ne oluyor? Efendim, altından geçiyorsunuz, ramazan ayına giriş yapmış oluyorsunuz, ne kadar ince bir düşünce…
Düşünce ince de… iftar fiyatlarına baktım, bayağı bir kalın geldi; kişi başı en ucuzu 239 TL, onda da karnınızın doyacağı şüpheli… Şimdi bu harika eserlerin yerine birkaç garibana… yapıyoruz demeyin, daha çok yapardınız…
Bu şeytan yok mu bu şeytan, hep aklıma getiriyor… İstanbul’da Kent Lokantaları varmış kişi başı 40 lira verince, etlisiyle sütlüsüyle…
Bizim de sağ olsunlar belediyelerimiz kafe türü yerler açtılar, hepsinin var… Karatay’ın fiyatları nasıl bilmiyorum ama diğerleri piyasa düzeyinde… ben derim ki bu açtığınız kafelerde Konyalı gidip iftar edebiliyor mu? Belediyede çalışan asgari ücretli insanlar ailesini alıp bir iftara götürebiliyor mu? Götüremiyorsa çekin ipini gitsin…
Kim götürüyor? Parası olan… Çekin ipini gitsin… Halkın parasıyla yaptığınız yerlere halk gidemiyorsa…
Tövbe, tövbe… Mübarek günlerde şu şeytanın yaptığına bak; vallahi benim suçum yok, hepsi şeytandan!..
TAHİR SAKMAN
13 Mart, 2024
KAŞINMAK
KAŞINMAK
Söylenecek çok şey var ama söylenecek bir şey kaldı mı?
Hayat pahalı diyorsunuz, kızıyorsunuz… hayatı kimin pahalı hale getirdiğini anlamak mı istemiyorsunuz yoksa işinize mi gelmiyor? Siz de nemalanıyorsanız sorun yok! Mesela; 3’e alıp 13’e satanlardansanız veya 3-5 ballı maaş alanlardansanız size zaten hiç sözüm yok!
Kibirle halka tepeden bakıp… söz seçime gelince yer sofrasında iftar edenlerdenseniz, haşa efendim sümme haşa size söz söylemek ne haddimize!
Din istismarından bıkmadınız mı? Ya hu arkadaş bana ne senin dininden? Ben, adil misin, halkın yaşantısını kolaylaştırıyor musun, adaletle… sabahlara kadar namaz kıl, bütün yıl oruç tut… ya da tam tersi… hiç umurumda olmaz; beni ilgilendiren sosyal adaletin sağlanması, hayatın idame ettirilebilir hale gelmesi, refahın artması… eğitimin seviyesine, toplumdaki ahlakın çöküşüne hiç girmiyorum bile…
Kızmayın efendiler, emekliler, aç yatıp gücün kalkanlar, kızmayın; bunu siz istiyorsunuz… kaşınan sizsiniz ve sizi bir güzel kaşıyorlar…
Not: Yukarıdaki fotoğrafa sırtınıza dayayıp kaşınabilirsiniz, ücretsiz hediyemdir!
TAHİR SAKMAN
12 Mart, 2024
ÇOCUKLARA GAZZE’Yİ ANLATMAK!
ÇOCUKLARA GAZZE’Yİ
ANLATMAK!
Konya’da bir süredir şehrin
muhtelif kavşaklarında trafik işaret levhalarının altına monte edilmiş
yazılar dikkatimi çekiyor:
“Çocuklarına Gazze’yi Anlat”
Bu o kadar kolay olmasa
gerek; insanlığın öldüğü bir coğrafyadan söz etmek kolay mı? Çocukların
açlıktan ölmesine neden olan bir ülke ile ticari bağlarınız hâlâ üst düzeydeyse
bunu nasıl anlatacağız çocuklarımıza?
Miting meydanlarında
savurmak kolay… tohumunuzu oradan alıyorsanız, sizin verdiğiniz dolarlar
Gazze’ye mermi olarak dönmüyor mu?
Adları veya halklarının
büyük bölümünün Müslüman olduğu ülkeler; Lahey Adalet Divanı’na şikâyet
eden Güney Afrika kadar duyarlılık gösterebildi mi, sadece onlar mı, ya
insanlık?
Dünyanın pek çok yerinde Gazze'de yapılanları soykırım olarak niteleyip insanlar seslerini duyururken ya
hükümetler? İngiltere, Fransa gibi ülkeler Filistin için pasif eylem yapmayı
bile suç saymadı mı?
En son Oskar ödül töreninde
bile protesto edildi soykırım…
Sadece Gazze mi? Ya Uygur
Türklerinin uğradığı soykırım? Şurada burnumuzun dibinde Iraklı Türkmen soydaşlarımız,
onları anlatmayacak mıyız?
Gazze’de çocuklar açlıktan
ölürken… akşam iftarda ne yediniz? Yiyebildiniz mi, boğazınızdan geçti mi? O çocukların
boğazından geçen lokma değildi; çaresizlikti, yalnızlıktı, insanlığın çifte
standartlığıydı…
Onları aslında açlık
öldürmedi; onları dünyanın sessizliği ya da ses çıkarırmış gibi yapması öldürdü…
Haydi şimdi gidin de
sahurunuzu yapın lokmalar nasıl boğazınızdan geçecekse?
TAHİR SAKMAN
İNSANLIK AĞARMAZ
-filistinli çocuklara-
el aksa ağarır gün ağarmaz
harem’de sabah yoktur
filistin sürgündür kendine
ve çocuklar ebabil kuşları
yürekleri büyük
taşları daha da büyük
ağır mı ağır yüreğimde
batı şeria’da el halil’de
gazze’de
çocuk taşlar duadır/
gökyüzünde
duvarların ardında saklı
insanlık kan revan
utançtır esarettir umutlar
yasaklı
filistinli yaşamak keskin
bir bıçak
ağır müslümanlar ağır
uykularda
oysa güvercindir çocuklar
uyumaz
özgürlük türküsüdür yalın
ayak
hasretle titreşen derin
sularda
kubbet-üs sahra ağarır
insanlık ağarmaz
muallak taşı gibi duygular
ayakta
bir mermi ilişir gözüme
adresi belli değil
bir silah patlar
insanlık öldü mü ne
ezanlar ağarır gün ağarmaz
özgürlüktür barıştır
yükselir yücelerde
filistinli çocukların
erişeceği yerde
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)