YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

23 Ekim, 2025

YAKACAK VE TIKACAK

Dam yuvağı

YAKACAK VE TIKACAK


Bu bir Konya deyimidir:


Uzun ve çetin geçecek olası kışlara hazırlığı anlatır... Konya’da eskiden “ağustosun 15’i yaz, 15’i kış denilirdi ve öyle de olurdu. Ağustos ayının sıcağında biraz nefeslenildiği zaman ki rüzgâr esmeye başlardı, şehir ahalisi de kış hazırlıklarına başlardı.


Bizim nesil çok görmese de o kışları, bizden birkaç nesil öncesinin hafızaları metrelerce kar yağmasının anılarıyla doludur ama sanki biraz da abartı vardı… Bizim neslin hatırladığı en çetin kış 1971 martındaki meşhur tipi ve bir şehir halkının sinemalarda, hükümet konağında, karakollarda veya bulabildiği kapalı mekânlarda sabahladığı meşhur kıştı… Yollarda mahsur kalanlardan donanların olduğu asla unutulmayacak bir mart ayıydı.

Önceleri şehirde bu kadar betonarme bina yoktu; evlerin büyük çoğunluğu kerpiç ve eski evlerdi dolayısıyla kar yağdığı zaman kürense de -her ne kadar yazın baraj köylerinden gelen çorak toprağa tuz eklenerek dam yuvağıyla sıkıştırılsa da- bu asla yeterli olmazdı. Damların akmaması ve karın ağırlığı altında çökmemesi için damlar kürenirdi. Ne zaman kar yağsa dam küreyiciler ortaya çıkar, karları sokağa kürerlerdi.

Onlarca evden sokaklara karların kürenmesiyle oluşan metrelerce karın arasında insanların geçmesi için bir yol açılırmış ve bu durum bahara kadar sürermiş. Dam küreyicilerini gördüm ama metrelerce kar görmedim… Abim Vedat Sakman çok anlatırdı, kar yığınlarının arasında okula gitmenin ne kadar zor olduğunu…
Kış hazırlığına dönersem önce odun…

Belki de size önce “yapma”yı anlatmalıyım…

Bizim evlerimize kömür çok sonraları girdi, ondan önce odun yakardık ve tabii ki yapma yani tezek… Anam -rahmet olsun- Muhacir Pazarı’ndaki, Zindankale’deki ve Sarıyakup’taki evlerimizde evin hayadında biriken büyükbaş hayvanların dışkılarını ıslatıp, bazen de içine kömür tozu karıştırıp bir kalıba döker, kuruması için güneşe sererdi.

Eski Konya kadınları bu yönleriyle üreten insanlardı; bağ bahçe işleri, inek dana işleri onlardan sorulur ve evin tüm ihtiyaçlarının büyük bölümü evde kadınlar tarafından üretilir, dışarıdan pek bir şey satın alınmazdı. Kahraman annelerimizin anılarının önünde saygıyla eğiliyorum.

Bu tezekler, kışın yakacak olarak kullanıldığı gibi mutfaklardaki ocakta da yakılarak yemek pişirme işlerinde de kullanılırdı. Ev besiciliğinin şehir hayatından çıkmasıyla birlikte tamamen odun yakılırdı o uzun kış gecelerinde. Soba yandığı zaman “önümüz kavurga kavurur, arkamız harman savurur” deyimi gerçek olurdu. Odunun közünü mangala alıp kallavi bir sade kahve pişirmek de bu işin en keyifli yanıydı ve höpürdetmek serbestti!

Çok sonraları, Tinal marka kömür sobaları hayatımıza girince daha bir konforlu yaşamaya başlamıştık. Yazın odun ve kömürlerin alınmasıyla “yakacak” işi biter sıra “tıkacak” işine yani yiyecek işine gelirdi. İçi sırlı büyük küplere; un, yağ, şeker doldurulurdu, ne bereketli günlermiş, haydi şimdi bir tanesini doldurun da görelim!
Eskiden adamlar şekeri, unu birkaç kilo almayı ayıp diye “heriflikten” saymazlar; en az bir “batman” (batmanı bilmiyorsanız onu da bir zahmet siz araştırıp öğrenin) alırlarmış…

Patatesler, soğanlar ucuz ve bolken çuval çuval alınır evin serin yerine bodruma veya tavan arasına konulurdu. Hevenk hevenk üzümler, kavunlar tavana iplerle asılır, elmalar, armutlar sandıklara gazete kağıdına tek tek sarılarak saklanırdı. Hele o kış armudu var ya… Ağzınızın suyu aktı mı? Konyalı bu lezzetleri çoktan unuttu… Ya, “yonis eriği, elma kakı?”

Eğer turşuları da kurduysanız artık kışın bulgur pilavına sallamak için kaşığınızı da alıp tahta siniye böğrünüzü vermeye hak kazanmış olurdunuz…

Tabii çömleğe koyduğunuz kıymalardan falan bahsetmiyorum; çünkü bu hayat şartlarında böyle şeyleri hatırlatmak ayıp olacak… Tabii et ve balık kurutmayı da…
Şimdilerde yakacak ve tıkacak ancak günlük alınabiliyor. Her şey küçüldü; yağışlar da küçüldü. Konya kuraklık sarmalına girdi. Altınapa Barajı can çekişiyor, bir avuç su kalmış… Belediye yeni kuyular açarak hissettirmemeye çalışıyor ama durum çok vahim. Yeraltı sularını nereye kadar çekeceksiniz; sonunda her yıl daha derinlere giderseniz durum Karapınar’daki obruklara kadar gider…

Belki de su kesintisi yapmakta geç kalındı; en azından bir farkındalık oluşturulabilirdi.

Yakacak ve tıkacak tamam da ya içecek? İçecek bulamazsanız yakacak ve tıkacak da bulamazsınız, bunu asla unutmayın Konyalılar!

TAHİR SAKMAN





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.