YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

21 Şubat, 2025

ACINIZ NERELİ



 




ACINIZ NERELİ
 
gelen giden adı üstünde göç pazarı
bir tarafı kafkas’tır bir tarafı rumeli
takasa verilmiş hayatlar
soramam size acınız nereli
 
selanik’ten gelmiş dedesi
ne oralıdır ne buralı
papuç değil a be kuzum
gökyüzü boyar bir kanadı yaralı
 
Bu Muhacir Pazarı, Anadolu’nun yazgısını anlatır kestirmeden…
 
Adı üstünde Muhacir Pazarı; burada hayatlar pazarlanmış, hikâyeler unutulsa da bazı acılar hep taze… Dünün, hüzünlü Roman neşesi el ayak çekmiş… başka mevzular yaralıyor şimdi…
 
Oturduğumuz evin gökyüzüne açılan bir penceresi vardı; oradan, gece yıldızlara bakarak uyurdum. Samanyolunu düşlermişim ki… şiirlerim hep yıldız dolu. Kar yağdığı zamanlar beyaza bürünürdü her yer, tertemiz olurdu… Evimizin -özür dilerim- “gavur evi” olduğunu söylerlerdi, mübadelede gitmiş olmalılar. Yazın, babam damda hazır duran dam yuvağı ile tuz serperek damı sertleştirmeye çalışırdı, olmadı çevre köylerden eşeklerle gelen çorak toprağı dama serdirir sonra yuvaklanırdı ki dam akmasın…
 
Aktığı zaman çok hoşuma giderdi; “esnaf dükkânı, akmasa damlar” derdi babam, altına tenekeden yapılma helva leğenini koyarken… Eskiden çöğen helvaları bakkallarda leğen içinde satılırdı ve helva bitince tenekesi de ayrı satılırdı…
 
O leğene damlayan suların sesi, mahallemizden eksik olmayan müzik sesi gibiydi. Belki de o ses, helvadan geriye kalan lezzetti… Ne helvanız kaldı ne müziğiniz…
 
Alt katta ahır vardı… İneklerimiz vardı ve evin hayadı mayıs dolardı ve tabii ki tezekler… Merdivenle çıkılan bir tahtaboşumuz vardı, yaz geceleri nefes aldığımız ve ütü kordonuyla bendenizin türküler söylediği… Vedat abim darbuka çalardı ve babamla birlikte akşamları babam gazinoya gitmeden önce kısa bir fasıl geçerlerdi… (Vedat abimi keşfettiler ama beni bir türlü  keşfedemediler. Sanattan anlamıyorlar!) Ahmet Gazi Ayhan, bir sabah babamla oturaktan gelmişlerdi: Derin nefesler eşliğinde “tezek kokusuna hasret kalmışım” dediğini de hatırlıyorum.
 
Yaşım çok küçüktü ama hatıralarım o kadar çok büyük ki…
 
Çaldıran Sokak’ın üst tarafında kahvehaneler vardı, müzisyenlerin iş bağladığı ve boş zamanlarında vakit öldürdüğü. Geceleri papyon kravatla sahneye çıkan müzisyenleri burada günlük kıyafetlerle görmek sizi şaşırtabilirdi. Hamallık da yaparlardı, boyacılık da… Kimisi Kayalı Park’taki PTT’nin yanında sıralanır, ayakkabı boyardı. Burası tam bir açık hava lostra salonu gibiydi… Oysa onlar gökyüzünü boyayan insanlardı…
 
Tatar Camisi… Mahallede Tatar göçmenler de vardı, halamın bana aktardığına göre (ki halam Tatar’dı, dedemin ikinci eşinden olan kızıydı) burada yaşayan Tatarlar, Kafkas göçmeniydi… Halamın akrabaları burada otururdu ve halam yaz tatilinde geldiği zaman bizim eve ziyarete gelirlerdi.
 
Çok renkli bir mahalleydi bizimki… Tatarlar, Romanlar ve çevre köylerden yazın taşınıp kışı burada geçiren köylüler…
 
Merhum babam Mazhar Sakman’ın okuduğu türkü gibiydi her şey:


/Gamayı vurdum yere 
Yıkılaydı ganlı dere    
Çağır sorun anneme
Benim vatanım nere/
 
Bu türküyü Muhacir Pazarı’yla özdeşleştiririm her nedense… Sahi, benim vatanım nere?
 
Muhacir Pazarı’nın yazgısı çok değişmedi… Önce Tatarlar gitti sonra Romanlar… köylüler çok önce gitmişlerdi ve bizim gibi Konyalılar… Şimdilerde Suriyeli sığınmacılar bir ışık arıyor. Anadolu’nun yazgısı vurulmuş Muhacir Pazarı’na… Gidenler, gelenler… göç göç üstüne, sürüyor…
 
Göç; göç üstüne sürüyor ve Muhacir Pazarı geleceğe ışık olmanın, umut olmanın telaşıyla badanalı evlerde yaşama karışıyor… Müziğin sesi eksilse de hâlâ sevgiyle, inceden bir gırnata sesi yüreğinizin kapılarını aralamaya devam ediyor.
 
TAHİR SAKMAN



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.