YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

05 Şubat, 2025

SOSYAL MEDYA GÜNLÜKLERİ ÜZERİNE


 

SOSYAL MEDYA GÜNLÜKLERİ ÜZERİNE
 
Ahmet (Ergun) abiyle bizim tanışmamız çok sonraları oldu…
 
Önce merhum babası Avukat Besim Ergun amcayla, babamın Tevkifiye Caddesi’ndeki dükkânında sonra Sarıyakup Caddesi’ndeki bağ evimizde yapılan oturaklarda tanıma onuruna eriştiğim insanlardan bir tanesidir.
 
Besim amcanın; hoş sohbetini, güler yüzünü ama illaki babama olan takılmalarından çok sevdim. Bir gün bizim evde yine oturak düzenlenmişti. Kapı çalınınca açtım, gelen Besim amcaydı. Evin hayadına bile adım atmadan pardösüsünün iç cebinden, gazete kâğıdına sarılı büyük rakı şişesini çıkardı ve bağırdı; “Len Mazhar, bak şişeyi getirdim…”
 
Meğerse babam “şişeyi görmezsem kapıyı açmam” diye takılmış. Tabii ki tanışıklıkları çok eski, Konya Muallim Mektebi’nden… Onlar hatıraların arasında kaybolup giderken benim hafızama çok şey kaydedildiğini çok sonraları anlayacaktım.
 
Doğrusu bu konuda oldukça şanslıyım. Yazın hayatına adım atmama da “o sohbetler nedeniyledir” desem yeridir. Evimizin, o mütevazı kerpiç odalarındaki sohbetlerin lezzetini kaybedince anladım. Ülkemizin ve şehrimizin kalburüstü edebiyatçıları, müzisyenleri, folklorcuları ve hukukçularının kültür, edebiyat, folklor üzerine konuşmaları benim için bir altyapı oluşturmuştur.
 
Çok sonraları Besim amcanın rahmetli olmasından sonra bu sohbetlere zaman zaman genç bir avukat olarak katılan Ahmet abimizle tanışma fırsatımız oldu ama o daha çok babamla sohbet ederken ben yine iyi bir dinleyici ve kaydediciydim…
 
İki ciltten oluşan, toplamda bin sayfayı aşan kitapları elime alınca ilk aklıma gelen bunlar oldu.




 
Büyük boy (23,5x16) ebadında ve oldukça kaliteli bir baskıyla şamua kağıtlara düşen harfler her ne kadar “Sosyal Medya Günlükleri” ismini taşısa da çoğu sayfasında, sosyal medyanın ötesine düşen bir başvuru kitabı olarak göze çarpıyor. Konuların tasnifi özenle yapıldığı belli olan kitabın insanı yormadan konuya girmesi ve ana hatlarıyla ortaya koyması, Ahmet abinin ne kadar entelektüel bir birikiminin olduğunu da açıklıyor gibidir. Ayrıca kapağı da çok beğendiğimi ifade etmeliyim.
 
Dedesinden kendisine kalan Meram’daki evinde yer aldığını bildiğimiz ciddi büyüklükteki kütüphanesinin yansımalarını okurken, onunla birlikte keyifli bir geziye çıktığımızı da fark ediyoruz.




 
“Felsefi İnançlar ve Dinler, Yakın Siyasi tarihimiz, Hukuk ve Hukuki Yorumlar” şeklinde düzenlenen ilk kitapta, Atatürkçü bir dünya görüşüne sahip ve onun inkılaplarına bağlı bir hukukçunun özellikle yakın tarihimize bakış açısı, değerlendirmelere ayrı bir önem katıyor. Bu bağlamda söylenecek en önemli sözün, şehr-i Konya’nın kadim ailelerinden birine mensup olmasıyla birlikte; kendini sürekli yenileyen, bilgiye doymayan ve bu sayede aydınlık tuttuğu ufuklarını paylaşmasından başka bir şey değildir aslında…
 
Ve pek çok yazısını sosyal medyadan hatırlamakla birlikte kağıda, mürekkebe ve harflere dökülmüş düşüncelerin somut olarak elinizde tutmanın heyecanını hissediyorsunuz…
 
Sosyal medyada yazılanları kitap haline getirme fikri bende de oluşmuştu ama bendeniz ancak e-kitap olarak yayımlayabildim. Korona günlerinde tefrika ettiğim "Öteki Şehrin Hikâyesi/ Korona Günlükleri" isimli çalışmayı umarım bu yıl fiziksel baskısıyla sizlerle buluşturabilirim. Ahmet abi elini çabuk tuttu ve ne iyi etti ki okuduğumuz yazılarını yeniden bizlere hatırlama fırsatı verdi.
 
İkinci kitabın konuları “Osmanlı Türkçesi ve Türk Dili, Eğitim ve Kültür, Gastronomi Yemek ve İçki Kültürü, Nostalji-İstanbul Hafızası, Konya Hafızası-Tiyatro” bölümlerini kapsıyor ve bu konu başlıkları nedeniyle benim daha çok ilgimi çektiğini itiraf etmeliyim.
 
Şehrin köklü bir ailesine mensup olmanın getirdiği avantajla ve kendisinde olan şahsi merakla öğrendiği Osmanlıcasını bu ciltte konuşturmuş Ahmet abi… Edebiyatla olan ilgisini de bu sayede öğreniyoruz. Bazen bir gazelin bazen bir dörtlüğün ruhunu size günümüz Türkçesiyle aktarırken sanat zevkine de tanıklık ediyorsunuz.
 
O naifliğiyle, yaşanmışlıklarını da anlatır; yerel tarihin ötesine geçerek, kişisel tarihinden, yaşam serüvenindeki hatıralarından da söz eder. Üzerindeki kruvaze takımın duble paçasından tutunuz, bazen kravatıyla bazen de papyonuyla, şapkasıyla nerede durduğunu da işaret eder. Karşınızda modern bir Bektaşi gibi duran bu adam sanki o pos bıyıklarının her bir ucuna taktığı yaşamın güzelliklerini size anlatmak için çırpınır. Siz ne kadar özenle giyinseniz de yanında durduğunuz anda tüm özenlerinizin boşa olduğunu hatırlatır. Sizi sevgiyle kucaklayan gözlerinin içinde, bir çift güvercin saflığıyla bakan bir adam, her zaman size saygıyı, sevgiyi yeniden şekillendirerek öğretir gibidir.  
 
Ama o hâlâ bir Konyalıdır, asla bundan taviz vermez… Şehrin tanınmış yazarlarını, şairlerini, gazetecilerini veyahut sıradan insanların hayatlarını yansıtır bazen yazılarında. O aristokrat bir görüntü çizse de… ilk tanıdığınızda bu fikrinizden hemen vazgeçersiniz; çünkü o, bizden biridir… İkinci kitapta tüm bunları daha sıcak hissedersiniz.  
 
Şehrin; kültürü, sanatı, folkloru ve anıları ikinci kitapta yer bulurken, şehirle ilgili önemli bir kaynak haline gelmiştir. Gastronomiye olan özel ilgisi -her entelektüel gibi- kitaba Konya yemeklerinin tarifi olarak girmiştir ki okurken o nefis yemeklerin rayihası eminim burnunuzda tütecektir…
 
Eleştiri… eleştirmek kolaydır önemli olan böyle bir eseri meydana getirecek bilgi birikimine ve cesaretine sahip olmaktır; “İnsan bilgisi kadar düşünür, merakı kadar öğrenir, öğrendiği kadar fikir sahibi olur, cesareti kadar ifade eder” diyor Ahmet abi ve devam ediyor, Nietzsche’nin dediği gibi “Kendinden hiç söz etmemek soylu bir ikiyüzlülüktür” tuzağına asla düşmüyor. Fikirlerine herkesin katılmamasını da hoş karşılar ve her zaman tartışmaktan yanadır ama bir şartı vardır: Kütüphanesi’nde asılı olan şu veciz sözle bütünleşmiş gibidir, Ahmet abi: “Lütfen okumadıysanız tartışmayalım…”
 
Şehrin kişilerinden söz ederken merhum babamla olan dostluğundan bahisle iki fotoğrafa da yer vermiştir; “Saatçi Mazhar Sakman” başlıklı yazısında… Her ne kadar fotoğraf altı yazıları karışsa da maksat hasıl olmuştur. Bendenize ait “Konya Oturakları” kitabı ile ilgili yazısını görmek de sürpriz oldu benim için.




Çok az da olsa alıntı yaptığı yazılar da var kitapta, örnek vermek gerekirse bendenizin yazdığı “Folklor ve Ayıp” başlıklı bir makalemi de kitaba alması beni çok duygulandırdı. Kitabın içindekiler bölümünde makalenin yer almaması da kitapta gördüğümüz çok ender bir tashih hatası, “zarfın değil mazrufun” kıymetli olduğunu bildiğimizden önemsiz bir ayrıntı olarak göze çarpıyor.
 
Uzun seneler okunacak ve geleceğe bırakılabilecek en güzel miras olarak hafızalarımızda daima yer tutacak bir eser üzerine yazı yazmanın zorluğunu takdir edersiniz; Ahmet abi gibi şehir ortalamasının çok üzerinde bir bilgi birikimine sahip bir insanın kaleminden dökülen satırlar, şehir kültürünün yaşanmış canlı bir abidesi gibi her zaman yolumuza ışık tutacaktır.
 
Ahmet abi çok önemli bir işi başarırken kendisine söyleyecek tek sözümüz yazmaya devam olabilir; sen yaz ki Ahmet abi, bizler de okuyalım…
 
“Bilmediğini bilmenin” erdemini açıklarken “İnsanın çok az şey bildiğini fark edebilmesi için çok şey bilmesi gerekir; çok bilmeden, çok az şey bildiğimizi fark edemezsiniz.” diyor Ahmet abi…
 
Kitaplar; insanın cehaletini ortaya çıkarır, bu yüzdendir belki az okuduğumuz veya hiç okumadığımız… Okumadıkça her şeyi biliyorsunuz; ne güzel bir şeydir cehalet, her şeyi bilirsiniz!
 
Okudukça, cehaletimi ortaya çıkaran satırların arasına gizliyorum kendimi… Ve onunki kadar fiyakalı olmasa da şapkamı çıkarıyorum, Sosyal Medya Günlükleri’nin önünde saygıyla…
 
Ahmet abi, ne yaptın sen?
 
TAHİR SAKMAN
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.