31 Aralık, 2023
RUHUNUZU SELAMLIYORUM
RUHUNUZU SELAMLIYORUM
30 Aralık, 2023
BÖYLE OLUR KONYALININ İCADI
BÖYLE OLUR KONYALININ
İCADI
Kesinlikle bu…
yüzyılın buluşu, icadı; ne derseniz deyiniz!
Vallahi kafamız başka
şeye çalışmayınca; olur böyle vakalar, Konyalı hemen yakalar…
Neymiş efendim bir
lokanta etli ekmek servisi… hay Allah güleceğim tuttu…
Etli ekmek servisi
için… tövbe tövbe, aklıma geldikçe gülüyorum…
Asansör… hani şu
bildiğiniz, asansör yaptırmış, lokantasında etli ekmek servisini bununla
yapıyormuş…
Waowww denecek
boyutta iş, etli ekmek Konyalı için vazgeçilmez ama bu asansör işi var ya etli
ekmeğin de önüne geçti, haşa…
Asansörlü etli ekmek eminim
hiç yememişinizdir hemen gidin kendinize bir iyilik yapın asansörle servis
yapılan bu lokantaya gidip…
Ya kuzum, iyi
misiniz? Ateşiniz falan yoktur umarım?
Hazar bir eksikliğimiz
vardı da bulamamıştık; meğerse asansörlü etli ekmek servisiymiş eksiğimiz…
Etli ekmek fiyatları
zaten asansör gibi yukarılara doğru yükselince oradan esinlenmiş olmalı; bakmış,
hazreti etli ekmeği sıradan sunumlarla sunmak ayıp olacak, asansör doğru seçim…
Teşekkür etmekten
başka şansımız var mı?
Böylece etli ekmeğin
Konyalı için önemi bir kez daha tescillenmiş oldu. Konyalı olmayanın bunu
anlaması bir hayli zor.
Hazreti etli ekmeği selamlıyorum;
umarım bizi affeder şimdiye kadar bunu düşünemediğimiz için…
TAHİR SAKMAN
29 Aralık, 2023
OYUK FOTOĞRAFLAR
OYUK FOTOĞRAFLAR
Şimdi dijitale
geçince fotoğraflar, özellikle gençler fotoğraf oymanın ne olduğunu elbette
bilmezler…
Eski dostluklar, aile
fotoğrafları, evlilik, nişanlılık hatıraları arasında yer alan fotoğraflar;
dostluklar, nişanlılıklar, evlilikler bittiği zaman veya grup fotoğraflarında
istenmeyen birisinin ya yüzü karalanır ya da istenmeyen kişinin olduğu bölüm müsaitse
itina ile kesilerek çıkarılırdı.
Fotoğraflar elbette
çok şey anlatır; bir fotoğraf, fotoğraftan öte bir şeydir. Hikâyesi vardır, geçmişi
vardır, belgedir… fotoğraf yaşayan bir objedir; siz ölseniz, fotoğrafınız yaşar…
Fotoğraf bir anlamda;
hayatı bir karede dondurmaktır… Her fotoğrafın, okuyabilene söyleyeceği çok
şeyi vardır, başlı başına bir mesajdır fotoğraf…
Elimde yarısı oyulmuş
bir fotoğraf var, 1940’lı yılların sonu olmalı; babam Mazhar Sakman çok şık bir
kruvaze takım elbise giymiş, kıyafeti beyaz gömlek ve kravat tamamlıyor ve
yüzünde çok mutlu olduğunu gösteren bir ifade… Takım elbise belli ki usta bir
terzinin elinden çıkma; omuzlar tam yerinde, beli hafifçe oturmuş. Yakasında çiçeği
sembolize eden bir rozet… Pantolonunda jilet gibi keskin bir ütü ve babam çakı
gibi, filinta… Ayakkabıları boyalı, kenarlarındaki hafif çamur nazarlık gibi
duruyor.
Önünde, merhum Raci
abim, 8-10 yaşlarında olmalı. Yine usta bir terzi elinden çıktığı belli tarz bir
ceket, beyaz gömlek ve kısa pantolon, yüzünde buruk bir sevincin kırıntıları… Fotoğraf
İzmir’de veya babam Samsun Lâdik Akpınar Köy Enstitüsü’nde öğretmen olarak
görev yaptığı, bando kurduğu yıllarda Samsun’da çekilmiş olabilir.
Fotoğraf buraya kadar…
itina ile buradan oyulmuş… beyaz bir ceket ve desenli bir eteğin kenarları görünüyor;
muhtemelen babamın ilk eşi Tomris Hanım… Fırtınalı bir aşk ve evlilik…
Kim oydu fotoğrafı
bilmiyorum; babam ayrıldıktan sonra kesmiş olabilir veya belki annemin eline
geçmiş, fotoğrafı yırtmaya kıyamamış ama kıskançlık krizine girip oradan kesmiş
olabilir… İkinci şık bana daha yakın gibi göründü. Fotoğrafla ilintili hiç
kimse hayatta olmadığı için sorma imkânımız yok…
Ben hiç fotoğraf
oymadım… ama yakmışımdır; yakıp küllerini rüzgâra vermişimdir, enerjisi havaya,
suya, toprağa karışsın diye. Şimdi dijital ya fotoğraflar, iki tuşun başında,
sonsuzluğa yollamak…
İnsanların duygularını,
düşüncelerini, karakterlerini bir bakışta gösterebilir bir fotoğraf… Fotoğraflarınıza
sahip çıkınız, dijital, üzerinde oynamalar yapılmış olmasın ama…
Geriye bir tek soluk
fotoğrafınız kalacak bir gün… hüzün yağmur gibi inecek geriye kalanların
üzerine ve ışığınız düşmeyecek artık fotoğraf karelerine…
Yarın gidin usta bir
fotoğrafçıda fotoğraf çektirin ama eski usul olsun… hani eskiden Kayalı Park’ta
Hacı Hasan Camisi’nin yan tarafında üç ayaklı, sehpalı şip şakçılar vardı ya… fonda
duvara asılmış siyah bir örtü üzerine eğri büğrü bir yazı: Konya Hatırası… İdam
sehpası gibi görünürdü bana, nedense çok korkardım. Fotoğrafçı, siyah kolçağın
içine elin sokup beni orada boğacakmış gibi gelirdi. Ne karıştırırdı bilmem… sehpanın
üzerindeki kutunun kapağını çıkarınca “kuş çıkacak” diye soluksuz beklerdim… o
kuş hiç çıkmadı…
İplikçi Camisi’nin
yanında Foto Rengin vardı, en güzel fotoğraflarımı orada çektirmiştim. Haftalık
çektirirseniz yanında hediye olarak büyük boy, karton çerçeveli fotoğrafınızı
da hediye olarak verirdi. Kalemle rötuş yapardı. İyi ustaydı, zanaatkârdı… Şimdi
bilmem kaç bin dolarlık makinelerle “fotoğraf sanatçısı” olunuyor…
İlk fotoğraf makinemi
ve ilk dersi Cahit Sağlık ustadan almıştım. Uzun ömürler dilerim.
Bir hatıra bırakın
dostlar; belki sizden sonra ailenizden birisi çıkar, o fotoğraf üzerine kafa
yorar ve sizin yokluğunuzda yağmur gibi inen hüznü dağıtır, sıcak tebessümlerle
sizi anarak…
Işığınız hep parlasın…
TAHİR SAKMAN
28 Aralık, 2023
FOTOĞRAFLARA SAKLANAN ZARAFET
FOTOĞRAFLARA SAKLANAN
ZARAFET
Zamana her şey yenik
düşüyor, fotoğraflar hariç…
Ciddi sayılabilecek
sayıda bir fotoğraf arşivim var ve bunların pek çoğu ailemize ait… Bir dönemi
kısa yoldan anlatmaya yetiyor…
Elimde bir fotoğraf
var; o da diğerleri gibi zamana yenilmemiş ve bir dönemi anlatıyor… o dönemlere
ne oldu kuzum?
Fotoğrafı doğru
okursanız…
Halamın ilk eşi,
Ziraat Bankası müfettişlerinden Vedat Bey’dir. Görev icabı yurdun pek çok
yerini dolaşmış ve gördüğü her yeri fotoğraflamış, yetmemiş arkasına daktilo
ile kırmızı yazılarla yılını ve neresi olduğu hakkında notlar düşmüş.
Zigana Geçidi’nde,
Samsun’da gemide, Iğdır’da, Konya Hatıp’da… emek verilmiş onlarca fotoğraf bize
kalan şimdi, hepsi de belgesel niteliğinde.
Halam saklamış, babam
saklamış, ben de saklıyorum, benden sonra ne olur bilemem…
Vedat Bey’in soyağacı Giritli Sırrı Paşa’ya dayanıyor. Osmanlı vezirlerinden, Bağdat ve Girit’te
valilik yapmış olan Sırrı Paşa’nın eşi de şair ve besteci olan Leyla Saz
Hanımefendi. Ve onların çocukları olan Cumhuriyet döneminin önemli
mimarlarından olan Vedat Tek’in ismini taşıyor, Vedat Bey… Sırrı Paşa din adamı
ve edebiyatçı kimliğiyle de tanınmaktadır. Kur’an tefsiri de yapan Giritli Sırrı
Paşa’nın “Mektubat-ı Sırrı Paşa” isimli bir de kitabı vardır.
Sonraları Vedat Bey’in
önceki eşinden olan Tomris Hanım ile babam evlenecekler ve bu evlilikten önce
abim Raci Hakkı sonra Vedat abim doğacaklardır. Vedat abimin ismi bu şekilde
verilmiş. Çok sonraları babam Tomris Hanım’dan ayrılınca annem Akile Hanım ile
evlenmiş ve bu evlilikten de kız kardeşim Vesile ile bendeniz doğmuşum. Annelerimizin
ayrı olması abilerim ile ilişkilerimde hiçbir zaman sorun olmadı hatta bunu hiç
hissetmedim bile… İki abim de her zaman yanımda oldular. Raci abimi kaybettik,
Vedat abim, ailemizin en büyüğü ve onuru olarak sanat hayatını sürdürmekte ve sırtımızı
dayadığımız bir çınar gibidir; gölgesi üzerimizden eksik olmasın…
Babam anlatırdı;
Vedat Bey’in annesi de Girit göçmenlerinden, tek kelime Türkçe bilmezmiş, Rumca
konuşurmuş ama Türkoğlu Türk bir aile. Ne kadar enteresan bir coğrafya… Türkçe
bilmeyen Rumca konuşan Türkler, Rumca bilmeyen Türkçe konuşan Rumlar… Ve arkası
savaşlar, göçler, acılar… Anadolu gerçekten insanların buluşma, kaynaşma
noktası…
Fotoğraf, 1950’li
yıllardan… Vedat Bey’in ve halamın zarafetine bakar mısınız? Vedat Bey’in
üzerinde beyaz pantolon, yine beyaz, muhtemelen İtalyan ayakkabıları ve koyu
renk ceket, gömlek kravat… Hepsi özenle seçilmiş, halamın üzerinde beyaz
ayakkabı, göğüs dekoltesi biraz cesur, işlemeli bir elbise ve takılar…
başındaki tokaya varana kadar hepsi ince bir özenin ifadesi… ve bakışlardaki
derin ama saygılı bir sevgi… ta o günlerden bize bir mesaj verir gibi…
İzmir’de, Hamza
Rüstem tarafından çekilen bu stüdyo fotoğrafı nereden nereye geldiğimizi de
anlatıyor.
Hangi yıllarda
yaşamak istersiniz? Günümüzün rüküş, takma kirpikli, boyalı, botokslu,
estetikli… kirli sakallı, skinny kotlu, saç baş karışmış …
Yaklaşık 75 yıllık bu
fotoğrafa bakıp siz de mi iç geçireceksiniz?
Biri bizi dürtse de o
yıllara geri dönsek?
Fotoğraflara saklanan
zarafet şimdi içimizi acıtıyor; ağlamaya bile cesaretimiz yok artık…
TAHİR SAKMAN
27 Aralık, 2023
KARTPOSTALLARDA KALDI İNCELİKLER
KARTPOSTALLARDA KALDI
İNCELİKLER
Ah o incelikler, ince
düşünceler, ince insanlar… neredeler?
Hangi atlara binip gittiler?
Duygularını nereye gömdüler?
Bir yılbaşı telaşı
başlardı 15 gün önceden; Kayalı Park’ın karşısındaki PTT binasının önüne kartpostal
satıcıları
tezgahlarını kurardı. Binlerce tebrik kartına bakmalara doyamazdınız.
Renklisi, renksizi, kabartmalısı,
Konya manzaralısı… Konya kartlarını mutlaka Alâaddin Köşkü’nün şemsiyesi ile Mevlâna
süslerdi. Sonraları müziklisi bile çıktı bu kartların. Almasak da alamasak da
saatlerimizi burada geçirirdik. Günün sonunda en ucuzu hangisiyse ondan alırdık
belki ama fiyatının ne önemi vardı ki?
Ak kâğıt üzerine dökülen
gökyüzü dolu, özlem dolu satırlar… Saygılı ifadeler, hürmetler, el öpmeler. Önce
büyüklerden tebrik gelmesi ayıp olacağından erkenden yollardık biz küçükler. Büyüklerse
biraz ağırdan alır, küçüklerden gelmesini beklerlerdi…
O tebrik kartlarının ruhu
vardı; konuşurdu, sevgi doluydu…
Haydi sarılın telefonunuza;
ruhunu kaybetmiş cümlelere, kısalttığınız kelimelerle…
Merhum halam Gülizar Hanım’ın
ikinci eşi merhum Albay Raşit Başeğmez’di… İzmir’den babama tebrik yollamış;
damgasından okuyabildiğim kadarıyla yıl 1966…
Tebrikteki ölçülü ama
sevgisini aradan geçen bunca yıldan sonra bile hissedebildiğim enerji yüklü
kelimelerle…
Hepsi rahmetli oldu;
tıpkı, bizim tebrik kartlarımız gibi…
O dönemlerde hiç
duymamıştık, yılbaşı karşıtı konuşmaları veya alternatif kutlamaları…
Biz mi değiştik zaman
mı? Ama kartlar aynı duruyor; zarafetse lügatlerden çıkıp geleceği günü
bekliyor…
Ah o incelikler, kartpostallarda
kalmasın incelikler…
Mutlu yıllarınız
olsun…
TAHİR SAKMAN
25 Aralık, 2023
DİKKAT AŞIRI SEVGİ VE SANAT İÇERİYOR
DİKKAT AŞIRI SEVGİ VE
SANAT İÇERİYOR
Ne zamandır duruyor
çalışma masamın üzerinde…
Bir çocuğun yaratıcı
/ hayal gücünü temsil ediyor; tertemiz bir dünya, sıcak evler, mutlu yuvalar ve
bir temenni “mutlu yıllar…”
Torunum İnci Duymaz
yapmıştı yıllar önce ve bir yılbaşı akşamı dedesine yani bendenize hediye
etmişti. Ne kadar ince bir düşünce… emek, sanat ve koşulsuz sevgi içeriyor…
hatta üşenmemiş ona kendi başına ayakta durması için koliden kaide bile yapmış…
Annesi, kızım Sevgi
de henüz ilkokula giderken “Ütü” ismiyle mizah dergisi çıkarmıştı. Beğendiği
karikatürleri, fıkraları ve kendi çizimlerini bir kâğıda yapıştırıyor sonra
onları fotokopiyle çoğaltıyordu. Ve ailemizin tüm fertlerini zorunlu olarak
abone yapmıştı… Genlerimizde var sanat, edebiyat; babaannem Vesile Sakman’dan
gelen…
Ah çocuğum; keşke senin
dünyan kadar bu dünya da saf olabilseydi…
Sevgi ve emek dolu
dünyanda dedene yer verdiğin için çok mutluyum. Dedeni, hep mutlu olarak hatırlamanı
ve sevgiyle anmanı dilerim…
Yıllarının mutlu
geçmesini seçiyorum…
TAHİR SAKMAN
24 Aralık, 2023
NE KADAR HATA O KADAR YAŞAM
NE KADAR HATA O KADAR
YAŞAM
Pek çok tanıdığım bu
yaşları göremedi…
Hayat bana öyle bir
serüven sunmuş ki birlikte yazdığımız nice hikâye, anılarımı süslüyor…
Pek çok hata yaptım;
iyi ki yapmışım, yeni baştan başlasaydım hayata, Borges ustanın dediği gibi
aynı hataları yapardım… Hata yapmasaydım, yaşamın keyfini nasıl çıkarabilirdim
ki?
Yarın yeniden
başlasam hayata ki hep öyle aslında; her yeni gün, yeni hatalar yapmam için
bana hep yeni, yepyeni fırsatlar sunuyor… teşekkür ederim, teşekkür ederim,
teşekkür ederim.
Ne kadar hata, o
kadar yaşam…
Başlasaydım ta en
baştan; yine aynı hataları yapmaktan büyük keyif alacağımdan hiç kuşkum yok: yine
severdim insanı, yine güvenirdim ona sonsuza dek… tüm canlılara / varlıklara
sonsuz saygım yine olurdu; canlı cansız, görünen görünmeyen, büyük küçük, her
varlığa yine bu boyuttaki yaşam serüvenime eşlik ettikleri için minnet duyardım…
66’ya bağlarken…
hayat aslında çok uzun… uzatmak sizin elinizde; ne kadar anı varsa
belleğinizde, o kadar uzun yaşamışınız demektir. Bir takvim yaprağı değildir
hayat; ne kadar doldurduğunuza bağlı her şey…
Naçizane, yayımlanan
kitap sayım 21 olmuş… yeni yaşlarda, yeni kitaplarda buluşmayı seçiyorum.
Uzun ömrün kısa sözü;
yaşadım ve yaşamaya / hata yapmaya devam ediyorum…
Ruhum; ruhunuzu
selamlar…
TAHİR SAKMAN
20 Aralık, 2023
SANATSAL/KÜLTÜREL TACİZLER
SANATSAL/KÜLTÜREL TACİZLER
Yaklaşık son beş
yılımı sosyal medyada, son üç yılımı da blog sayfamda yazarak geçirdim.
Düşüncelerimi, duygularımı, anılarımı, bildiklerimi, inceleme ve
araştırmalarımı, şiirlerimi hiçbir art düşünce taşımadan, saklamadan,
kıskanmadan yayımladım. Bugünlerde kitap çalışmalarım nedeniyle sosyal medyaya
biraz ara verdim. Önümüzdeki süreçte yine devam edeceğim.
Bu bilgilerin,
belgelerin bazılarını e-kitap formatında kitap bütünlüğünde de blog sayfamdan
da ücretsiz olarak paylaştım. Elimdeki belgeleri, fotoğrafları kıskanmadan
şehir kültürünün istifadesine sundum.
Bunlardan herhangi
bir beklentim olmadı; şehir kültürüne hizmet etmekten başka bir amacım olmadı.
Bazı şiirlerimi izin
almadan kitaplarında yayımlayan belediyeler ne hikmetse benim çektiğim veya
arşivimde aileme ait olan fotoğrafları da yayımlıyorlar. Tabii ki izin almak
gibi veya en azından altına “Tahir Sakman” gibi bir açıklama yapmaya gerek
duymuyorlar.
Üstelik bunu kültüre
hizmet adı altında ve kültür adamı unvanlı insanların -ki hepsi tanıdığım
insanlar- yapması daha üzücü oluyor.
Alıntıladığınız eserlerin
kaynağını yazmak, çalışmanıza gölge düşürmez; tam aksine değeri artar. Adamlar kalkıyor
benim çektiğim fotoğrafı hiçbir açıklama gereği duymadan kitaplarında
yayımlıyorlar. Aileme ait olan ve arşivimde sakladığım ve isteyen herkese
memnuniyetle hiçbir beklentim olmadan verebileceğim fotoğrafları paylaşmadan
lütfen izin alın veya ismimi yazın. Sizden başka bir beklentim yoktur. Bu benim
yasal bir hakkımdır.
Arkadaşlar; sayın editörler,
lütfen ya şiirlerime, fotoğraflarıma yer vermeyin ya da izin alın ve altına
mutlaka fotoğrafın / şiirin kaynağını yazın. Bunun aynı zamanda “Telif Hakları Yasası”
gereği bir zorunluluk olduğunu lütfen unutmayın…
Lütfen sanatsal / kültürel tacizlerinize devam etmeyin…
TAHİR SAKMAN
15 Aralık, 2023
SÖZ
SÖZ
Sana söz Konya bin kez daha tövbe
Sarhoş sokaklardan geçmeyeceğim
Sevgilinin gözlerine kanıp da
Vallahi son kez içmeyeceğim
Günah sevap Tanrı ile aramda
Fetvamı verir top şimdi hocamda
Ne verdiyse Tanrı fakir soframda
Rakı şarap bira seçmeyeceğim
Vazgeçmişim hayalinden düşünden
Hatırlama Konya dünden bugünden
Sildim ayak izlerimi göğünden
Kanatsız bir daha uçmayacağım
TAHİR SAKMAN
13 Aralık, 2023
40 YIL SONRA GERİ GELEN DOSYA
40 YIL SONRA GERİ
GELEN DOSYA
Dün akşam Konya
Aydınlar Ocağı tarafından düzenlenen bir toplantıda merhum Seyit Küçükbezirci
anıldı.
Konya Aydınlar Ocağı
da olmasa… yani diyorum ki Konya… yok, vazgeçtim sana bir şey demiyorum!
Seyit abiyi
tanıdığımı sanıyormuşum; Avukat Fatma Şeref Polat öyle bir Seyit Küçükbezirci anlattı
ki, bir ara sanki hiç tanımamışım gibi geldi. Dr. Mustafa Güçlü’nün şahsında
Konya Aydınlar Ocağı’nı ve Fatma Şeref Polat’ı kutluyorum…
Kim bilir belki bir günde bir başka formatta bendeniz anlatırım Seyit abiyi…
Seyit abinin dilinde
bir Konya oturakları dosyası vardı; sürekli yayınlayacağını söylerdi ama ne hikmetse
hiç ortaya çıkmazdı. Bendenizin Konya oturakları kitabı yayımlandığı zaman da
çok sevinmiş hatta bazı bölümlerdeki bilgileri ilk defa duyduğunu söyleyerek
beni tebrik etmişti.
Merhum Yalçın
Dikilitaş’la da çok konuşmuştuk; Seyit abinin oturaklarla ilgili kitabını… ve
ortaya çıkmamasının nedeni olarak da “galiba böyle bir çalışma yok” diyerek
ileri bile gitmiştik…
Meğerse neden;
kitabın dosyasının kaybolmasıymış… İlahi Seyit abi…
Uzun yıllar sonra
konuyu unutmuşken; ünlü folklorcu merhum İhsan Hınçer'in arşivini tasnif
eden İTÜ Doç. Dr. sevgili dostum Süleyman Şenel’in önce telefonla
fotoğraflarını paylaşması sonrasında da dosyanın kargoyla elime geçmesiyle
yeniden hatırlamıştık…
Merhum öylesine
sevinmişti ki… tabii bu duyguyu eser üreten insanlar anlayabilir. Şehrin
tapusunu verseydik bu kadar sevinmezdi; tam kırk yıl sonra kayıp dosyası geri
gelmişti. Anlattığına göre dosyayı İstanbul’a yollamış basılması için ama o gün
bugün ortadan kaybolmuş, sırra kadem basmış…
Seyit abi, daktiloyla
yazılmış sayfaları dijitale aktartacağını ve bir nüshasını bana vereceğini
söylemişti ama bana ulaşmadı, bir nüshasını Konya Bölge Yazma Eserler
Kütüphanesi’ne vermiş ve orada gün ışığına çıkmayı bekliyor. Roman tadında Konya
oturaklarını anlatan bu kitabın basılması için sponsor bulunabilirse ve ailesi
de izin verirse yayıma hazırlamaya talibim.
Sevincini anlatan bir
video çekmeyi de ihmal etmemiştik ki iyi ki de etmemişiz… Dosyanın son sayfasında
Seyit abi şöyle söylüyor;
Kapkaranlık
sokaklarda kısık bir ışık,
Ağırdan bir zil sesi;
saz sesi oturak var demek…
Bir silah; bir silah
sesi, baskın var demek…
Susan kadın, eve gelmeyen
erkek,
kan ve kadın oturak
âlemi demek…
TAHİR SAKMAN
12 Aralık, 2023
UNUTMADIK SEYİT ABİ!
UNUTMADIK SEYİT ABİ!
Onunla ilk
tanışıklığım folklor üzerine yazdığı yazılarla oldu. Üslubu çok ilgimi çekmiş
ayrıca bana ilerde yazacağım makaleler için de yol gösterici olmuştu.
Uzun yıllar birlikte
çok şey paylaştık, aynı dilde konuştuğumuzdan olsa gerek çok sağlam bir abi kardeş
ilişkisi oldu hep. Bazen ayrı kalsak da o benim için hep Siyit abiydi ben onun
için hep Deli Tahir’dim…
Ne zaman “Akdeniz”
yangınlarına düşse beni arar “Deli Tahir orada mı” diye sorardı. Saatler süren
telefon konuşmaları, içimizdeki yangınları söndürmeye yetmezdi. Benim için
şehrin iki milyona dayanan nüfusunun çok bir anlamı yoktu; çünkü konuşabildiğim
insanlar iki elin parmaklarını geçmiyordu… Seyit abiden sonra onu çok aradım. Hâlâ
çok arıyorum. Konuşabildiğim insanların en başında o vardı…
Bir dönem Yeni Gazete’de
merhum Yalçın Dikilitaş ağabeyimizin yönetiminde Yeni Gazete’de birlikte yazmıştık.
Telefon konuşmalarımızda bana bir cümle verir ve “Tahir altını doldur…” derdi
Seyit abi… “Kırmızı Yazılar” yazı serisi bundan doğmuştu ve ileride
kitaplarımdan biri olacaktı. Aslında kırmızı demek az gelirdi ateş yazılarıydı
onlar…
Konya oturaklarıyla ilgili
bir roman çalışması olduğunu hep söylerdi ama bir türlü o çalışmayı görmek
kısmet olmamıştı ki… Kitabın daktilo edilmiş sayfaları, Sadi Yaver Ataman’ın
arşivi dostum Süleyman Şenel tarafından tasnif edilirken çıkmıştı. Daktilo
sayfalarını Seyit abiye götürdüğüm zaman inanılmaz sevinmişti.
Seyit abi de kendi
geleceğimi de gördüm; şehrin vurdumduymaz, vefasız hâli elbette bizi çok üzüyor,
bırakıp gittiği dernek bile bir anma toplantısını yapmıyor…
O bizim değerimizdi…
Konya unutsa; yazıları, araştırmaları hep hatırlatacak…
Bir de dostların
Seyit abi, seni hiç unutmadı, unutmayacak…
TAHİR SAKMAN
08 Aralık, 2023
DUVAR KONUŞUR
DUVAR KONUŞUR
Duvar konuşur, bilir
misiniz? Hem de öyle bir konuşur ki… belki de doktora gitmenin vaktidir…
Gençliğimde… laf
aramızda hâlâ gencim. Sarıyakup’taki bağ
evimizde, odamın duvarları Hey dergisinin ek olarak verdiği posterlerle
doluydu. Erkin Koray, Beatles, Alice Cooper, Rolling Stones ve daha niceleri.
Babam kızsa da çok belli etmez, beni kendi halime bırakırdı. O kerpiç duvarlar
daha sonraları, hayatımda dini düşüncelerin egemen olduğu bir döneme de
şahitlik edecekti… “Etmese miydi” diye düşünmeden edemem ama etmeseydi nasıl
öğrenebilirdim ki?
Yeni ev yeni yaşantı
ve yeni oda ama anılar eski… Uzun yıllar sonra kendime bir çalışma odası
yapmanın sevinci mi yoksa hüznü mü desem bilemedim… Duvarın konuştuğu nokta da
tam burası:
Nereden baksam bir
tarafı tarih, bir tarafı hasret… Üstte rahmetli babaannem Vesile Sakman; sanki
fotoğraftan çıkıp, Söyle derler söylemeye mecal yok/ Yapış derler yapışacak bir
dal yok/ Eller libas giymiş sorgu sual yok/ Bize Şam hırkasını yasak ettiler/ diyecek
gibi delici ama sevgi dolu bakışlarla süzüyor beni. Sanki biraz daha baksam “Memedim
Memedim, kuzu gibi meledim” diyecek gibi…
Hemen altında babam
Mazhar Sakman’ın tarih öncesinden gelen fotoğrafı… Fotoğrafın arabı yani
negatifi camın üzerindeydi, oradan büyüttürmüştük. Babam, İzmir Muallim Mektebi’nde
talebeyken çektirmiş. Fotoğraf değil portre, karakterini ortaya koymuş babamın.
Yanında bendeniz olanca serseriliğimle şakaklarıma kır düşmesinin sevinci gibi gülümsemişim…
Fotoğrafı şair dostum Avukat Sait Akdağ çekmişti, Rampalı günlerimde…
Bir altta, uzun yıllar
sonra içindeki ressamı uyandıran kız kardeşim Ressam Vesile’nin çizgileriyle
bendeniz… 2000’li yıllardaki şiir dinletilerimden esinlenmiş. Yanlarında şiir dinletilerimden
iki tanesinin afişi; sağdaki ilk dinletim “Adımı Sakla Yüreğinde”, soldaki “Bekletme
Yalnızlığımı” isimlerini taşıyor… Adımız unutuldu belki ama yalnızlığım hâlâ
bekliyor.
Aşağıda torunlarım ve
ben… karede olmayan bir torun daha var… geleceğimiz, sesimiz, soluğumuz… umarım;
dedelerini, torunlarına anlatırlar…
Ortada ailemize yeni
katılan bir guguklu saat… ötüp duruyor çok geveze, zamanın geldi der gibi… sorduk
mu?
Sağ başta, babaannemin
zarif el işlemesi, göz nuruyla Ziya Paşa bağırıyor: Âlimin her bir kelamı lal’ü
mercan incidir/ Cahil ile sohbet etme akıbet can incitir… Duyabildiniz mi?
Hemen altında dostum Süleyman Şenel’in babamdan türkü derlerken çektiği bir fotoğraf. Tam bir Mazhar Sakman fotoğrafı.
Duvara yaslanmış
yorgun bir asa; Musa’nın olabilir mi? Bir Bektaşi çubuğu ona eşlik ediyor;
duman dolu günlerin hayaliyle…
Alt köşede yine
babamın gazinolarda fasıl açtığı dönemlerde çaldığı cümbüş tambur… yayıyla
sarmaş dolaş, mahzun… haklı, onu da yukarı bir yerlere asmalıyım. Yerde bir kitap
seti; ağırlığı nedeniyle kütüphaneme koyamadım, kitabın kâğıdı mı ağır yoksa
içeriği mi? Elbette içeriğidir ama bu kadar da kalın kuşe kâğıdına basmak
zorunlu muydu?
Sonra benim Bengal kaplanı
ile fotoğrafım… Hangimiz daha tehlikeli? Ve fil safarisi…şimdi üzgünüm;
hayvanın sırtına bindiğim için… özür dilerim sevgili filcik; umarım verdiğim
muzlar nedeniyle beni affetmişindir…
Sonra bir tütsü… ömrümüzü
tütsüler gibi ve mumlar, mumlar, mumlar…
Ömrüm mum gibi erimiş…
mum dibine… karanlık mıyım?
Ey duvar sen bari söyleme,
karanlık geceleri nasıl sevgiyle aydınlattığımı, şiirlerimden demet yapıp gözyaşlarımla
suladığımı… sus, duvar sus! Sen bari söyleme!
Sabaha kaç var şimdi…
Duvar, duvara karşı… duvar Tahir’e karşı…
Duvar konuşuyor hem
de bağıra bağıra… Hey, doktor neredesin! Bakırköy’e son gemi kaçta kalkıyor?
TAHİR SAKMAN
01 Aralık, 2023
AŞÇI DEDE MUTFAK KÜLTÜRÜ GÜNLERİ'NDEN
AŞÇI DEDE MUTFAK KÜLTÜRÜ GÜNLERİ'NDEN
6 yıl önce... nasıl da savrulmuşuz zamana...
Meram Belediyesi Konevi Kültür Merkezi Sanat Yönetmeni olduğum günlerden önemli bir hatıra.
Lokmanın karın doyurmak için değil ibadet ve taat için kuvvet kazanmanın gereği yenildiği Mevlevî yaşam biçimini hassaten Mevlevî matbah (mutfak) kültürünü ön plana çıkarmaya çalışmıştık...
Yaptığımız o etkinlikler devam ettirilebilseydi farklı pencereler açılabilecekti...
TAHİR SAKMAN
Video linki:
https://www.facebook.com/595832267/videos/10156091152057268/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)