10 Temmuz, 2024
ABART BABA(!)
ABART BABA(!)
06 Temmuz, 2024
DAHASI SUS
DAHASI SUS
şimdi susuyorsun
en çok da kendine
bakışlarındaki renk son çağrı
yanılgı son kez
gözlerim ıslandıkça gözlerine
yüreğindeki kanatlara tutun
ve başka renklere
git adresini unutmuş mektuplara
postacı sensin
kâğıdı yakan kalem
sil bu şehri başka kuşaklara
say ki yeni doğdun ölümünden az önce
son kez sayılmamışları sayma
yeni baştan kur cümleni
kelimelerden geçmek yasak değilken
sınanmalısın kendinle
sus
bir kere daha
benim için sus
denizler dilsizdir
duyduğun sahilin acısı
şimdi konuşuyorum ya
bütün harflerin geçmişi sen
sus
kendin için sus
susmalara da sus
kelimeler soyunmuşsa gizemine
zordur ‘seni seviyorum’a taşınmak
dahası sus
kendine ve ömrüne
TAHİR SAKMAN
02 Temmuz, 2024
01 Temmuz, 2024
SELÇUKYALI BİR ŞAİR FEYZİ HALICI
-Sekçukya’nın büyük şairi, üstadım
Feyzi Halıcı’nın 100. doğum yılı anısına, saygıyla-
SELÇUKYALI BİR ŞAİR FEYZİ HALICI
Yar kement atmış boynumdan
Çeker gerçek aşka beni
Dünya çekilmiş aynımdan
Ayna kılar ışka beni
(FEYZİ HALICI)
Şairler gerçek dünyanın dışında gibi
görünseler de aslında onlar bizim dünyamızı bize, bazen tokat atar gibi bazen
de serin bir rüzgar gibi bize ayna olan insanlardır, tıpkı Feyzi Halıcı gibi...
Onu ilk defa karlı bir kış günü
bizim evde düzenlenen bir oturakta tanıdım. Başında kalpak sırtında kalın bir
palto vardı. Ceketinin yakasındaki TBMM rozeti parlak bir güneş gibi parlarken gözlerindeki
yaşama sevinci sizi kendine hemen bağlıyordu. O bir Konya âşığıydı ve Mevlâna
bendesiydi...
Âşık Ömer ve Âşık Şem'i'yi
hatmettikten sonra Feyzi abinin şiirlerini okuduğum zaman çarpılmışa dönmüştüm.
Aslında biz çok şanslı bir kuşaktık;
Selçukya üzerine şiir söylemeyi Feyzi abiden, şehir fokloru üzerine yazı
yazmayı Seyit abiden öğrenmiştik. Bu iki anıt insan, şehir sevgisi, Selçuklu
sevgisi üzerine kurdukları dünyanın kapılarını en azından bana açmışlardı, rahmetler
olsun...
Yanındaki devlet ricaliyle,
sanatçılarla bizim Sarıyakup'taki bağ evimizi bir sanat merkezini ziyaret eder
gibi gelirlerdi. Kimler vardı kimler; Eski başbakanlardan hemşehrimiz
Ordinaryus Prof. Dr. Sadi Irmak gibi birçok devlet ricalinin yanı sıra Erol
Güngör, Ahmet Kabaklı gibi edebiyatçılar, yazarlar, Kadri Şençalar gibi
bestekârlar, Yıldıray Çınar gibi sanatçılar, Murat Çobanoğlu gibi âşıklarla
Feyzi abi babamın, hassaten Selçuklu'dan yadigâr kalan sesleri horozlar ötene
kadar dinlemeye getirirdi
O dönemlerde Derviş Ozan
mahlasıyla söylediğim şiirleri
beğenirdi ve bana şiirde elini verdiğini söylerdi. Merhum teşvik amaçlı olarak
ışık gördüğü herkese eline verirdi...
Âşıklar Bayramı'nın 20. Şeref
yılında benim de katılmamı istediğinde çok sevinmiştim. Bayramın ilk gününde
sahneye çıkmıştım ama ani bir kararla sahneden inip seyircilerin arasına
oturmuştum. Anonsum yapılınca bir alkış kopmuştu ama sahnede Derviş Ozan yoktu,
ürkmüştüm doğrusu...
Gece eve gitince kendimi affettirmek
için şiirden başka yolum yoktu, şu şiiri söylemiş ve sabah erkenden giderek
bana kızmasına fırsat vermeden Feyzi abiye okumuştum:
ÂŞIKLAR
Âşıklar yirminci yılda Konya’da
Hakikat sırrını açmaya gelmiş
Rüya gibi geçen yalan dünyada
Gönüllere hikmet saçmaya gelmiş
Kimisi taşıyor sazın telinden
Kiminin bal akar tatlı dilinden
Yüce Mevlâna’nın nurlu elinden
Aşkın dolusunu içmeye gelmiş
Şair Halıcı’dan desturu alıp
Gönüller dolusu deryaya dalıp
Kimi sazda sözde yerinde kalıp
Kimi baş köşeye geçmeye gelmiş
İçimde yangın var aşka susadım
Gökleri tutacak bugün feryadım
Çobanoğlu Taşlıova üstadım
İyiyi güzeli seçmeye gelmiş
Zülfikâr Divani dostluğa koşar
Abdulvahap Kocaman coşar-coşar
Davut Sulari’yse gönlümde yaşar
Buradan cennete uçmaya gelmiş
Sakın ha sanmayın sözleri boştur
Nuri Şahinoğlu söyler pek hoştur
İlhami Reyhani bir ulu baştır
Saz ile âşığı ölçmeye gelmiş
Barıştır sevgidir en büyük dava
Söz vardır bilinmez dertlere deva
Pek de çabuk kızar Deryami Baba
Sanırsın kelleler biçmeye gelmiş
Âşığa bir soluk geçmiş zamandan
Örnek veriyorlar gerçek insandan
Derviş Ozan gibi kimi meydandan
Ardına bakmadan kaçmaya gelmiş
Şiiri okuduğumda çok beğenmiş ve
akşam mutlaka sahnede olmamı tembih etmişti. O akşam “Gurbet Çiçeği” isimli
şiirimi okumuştum ve bu şiirle o yıl memleket şiiri dalında üçüncülük ödülü
almıştım...
Şiirde benim idolümdü ve ona birkaç
şiir söyleme cesaretinde bulunmuştum. İşte onlarda bazıları:
nicedir can alıcı
eser verir kalıcı
selçukyalı bir şâir
üstat feyzi halıcı
ÜSTADIM FEYZİ HALICI
Şiiri ondan öğrendim
Üstadım Feyzi Halıcı
Çileyi onunla yendim
İmdadım Feyzi Halıcı
Ham iken olmak istesem
Feyzinden almak istesem
Hikmete dalmak istesem
Ummanım Feyzi Halıcı
Acı dikildi karşıma
Gözyaşı kattım aşıma
Neler geldi şu başıma
Dermanım Feyzi Halıcı
Konya odur o Konya’dır
Her şiiri bir dünyadır
Selçuklu’dur Selçukya’dır
Zamanım Feyzi Halıcı
Hazreti Pir’in sözüne
İnsanın bakar özüne
Hasret kaldık biz yüzüne
Feryadım Feyzi Halıcı
Her canlının kendi gerçeğine varışı
gerçeği karşısında üzüntüm büyük oldu. Acı haberi aldığımda İstanbul'daydım ve
şu mısraları söylemiştim:
FEYZİ HALICI DEĞİL KONYA ÖLMÜŞTÜR
Gök çiniler susmuş Selçukya yastadır
Güvercinlerim bu uhrevi sestedir
Şimdi her şey bir ilahi bestedir
Feyzi Halıcı değil Konya ölmüştür
Günaydınlar dolu dünya ölmüştür
Âşık Şem’i’den ve Hazreti Pir’den
Nice dünya kurdu sevgiden şiirden
“Dörtlemeler”le haber verdi Bir’den
Feyzi Halıcı değil Konya ölmüştür
Günaydınlar dolu dünya ölmüştür
İstanbul Caddesi Türbeönü
ağlar
Yaşama sevinci günaydınlar çağlar
Nar çiçeği şimdi karalar bağlar
Feyzi Halıcı değil Konya ölmüştür
Günaydınlar dolu dünya ölmüştür
Âşığın babası şehrin incisi
Kalbinde çağlar Âşık Fezai'si
Ne hanlar kalıyor ne de hancısı
Feyzi Halıcı değil Konya ölmüştür
Günaydınlar dolu dünya ölmüştür
Öksüzdür onsuz kalan Selçukya
Selçukya dediğim şiirden dünya
Ezelden ebede gördüğüm rüya
Feyzi Halıcı değil Konya
ölmüştür
Günaydınlar dolu dünya ölmüştür
TAHİR SAKMAN
25 Haziran, 2024
NE YAPTINIZ BENİM ŞEHRİME?
Hocacihan'a doğru bir görüntü. Fotoğraf: Tahir Sakman |
NE YAPTINIZ BENİM ŞEHRİME?
Gözlerimizi maziye değil
atiye çevirmemiz gerektiğini biliyorum ama dünün erdemlerini de yarınlara ışık
yapmamız gerektiğinin de farkındayım…
Medeniyetlerin buluşma noktası…
Hoşgörünün anavatanı, âşıkların Kâbe’si… Selçuklu’nun başkenti… Ne oldu sana Konya?
Aslında Konya’ya
bir şey olduğu yok, ne oldu size Konyalılar? Ne yaptınız benim şehrime?
İnstagram’da bir video
izledim, sokak röportajı… soruyorlar, ülkemizde hangi ili haritadan silmek
isterdiniz diye… sorunun kendisi bile başlı başına yeterince korkunç, yanıtlar
daha da korkunç… gençlerin yanıtlarından ürperiyor, utanıyorum… O şehri yazmayacağım…
Bizim çelebi meşrepli,
hoşgörülü insanımıza ne oldu? Yakın çevremdeki gençlerin anlattıklarına
inanasım gelmiyor bir türlü; burası kesin Konya değildir!
Dünün ahlaklı, sabırlı,
mütevazı, kadim bir başkentin evladı olduğunuzu unuttunuz mu?
Ya saygınıza, sevginize ne
oldu… Gençliğimizde kadınların yüzüne bakmaya utanırdık, başımızı öne eğer de
öyle konuşurduk…
Kadim bir medeniyetin
kültürüne sahipken bu lümpenlik nereden çıktı? Trafikte magandalık, alışverişte
kabalık, abi siz gerçekten Konyalı mısınız? Dünün zarif insanları nereye
gittiler?
Bir tarafta Suriye
gettoları… Şehri, Konyalılık olgusunu kaybediyoruz diyemiyorum çünkü çoktan
kaybetmişiz…
Yazacak çok şeyim var ama…
şehrime olan saygımdan yazmıyorum; yalnızca şunu bilin, bu Konya, bizim Konya’mız
olmaktan çoktan çıkmış.
Gerisi ütopyadır, mazide
kalan ulaşılamayan bir hayaldir artık…
"Aradığınız şehre artık ulaşılamıyor!"
Ne yaptınız benim şehrime
ve daha ne yapabilirsiniz bundan başka?
TAHİR SAKMAN
23 Haziran, 2024
MERAMIMIZ MERAM’I YOK ETMEK
MERAMIMIZ MERAM’I YOK
ETMEK
Bugün sabah erkenden Meram
havası almak istedim… Gitmeseymişim… Meram kim, biz kim?
“Meramımız, Meram’ı yok
etmek olmalı” ki… gördüğüm manzaraların korkunçluğu karşısında dilim tutulmadı;
açtım ağzımı yumdum gözümü, gözümü her yumuşumda damlayan yaşlar doğanın
yaşlarıydı, Meram’ın yaşlarıydı…
Üzerine şiirler
söylediğimiz, nice sevdanın izlerini çam kokularında gizleyen, türkülerimizin coşkun nağmeleri, bülbüllerin Hz. Pir‘in anısına seher vakitlerinde sustuğu Meram bu
muydu? Sanki Tavus Baba’nın sırtlarında aradığımız, tavus kuşunun tüyü değil
de yolunmuş tavukların feryatlarıydı…
Dünden kalan küller,
kömürler, poşetler etrafa saçılmış… Meram’ın kalbine ateşten bir ok gibi saplanmış…
Zaten bir avuç yer kaldı Meram’dan hatıra… Zaten meramımız, Meram’ı korumak
değil ki… hatta bir gün mangal sevdanız yüzünden Meram’ı yakarsanız
şaşmayacağım…
Ya işi bilmiyorsunuz ya da
kasıtlı yapıyorsunuz, doğayla, hassaten Meram’la alıp veremediğiniz var, neden?
Cola kutularınız, su şişeleriniz ve bunların kapakları, bira şişeleriniz… ya
sigara izmaritlerine ne demeli? Çimlerin üzerine atarken… ya kuzum, siz nasıl vicdan
sahibisiniz? Yeşil çimlerin üzerine izmaritlerinizi atarken hiç mi sızlamıyor?
Sille Seyir Tepesi belediyelere
örnek olmalı, Selçuklu Belediyesi’ni kutluyorum… Şehirde gidilecek tek yer
maalesef orası kaldı… Mangalcılar her yeri istila ediyor…
Etraf yine mangalcılarla
dolmaya başlayıp dumanlar yükselince adeta kaçtım Meram’dan… Ah, Evliya Çelebi
ah, bir de şimdi görsen Meram’ı…
Şimdi kurban etleriniz de
vardır… haydi o zaman erkenden kalkın şöyle çimlerin üzerinde yakın mangallarınızı.
Nasılsa kimse size karışamaz… Sakın ola sizden sonra çocuklarınıza yeşil bir Meram
bırakmayın!
Meramımız; Meram’ı yok
etmek! Haydi Konya, mangallarınızı kapıp gelin, Meram yanmaya hazır sizi bekliyor!
TAHİR SAKMAN
20 Haziran, 2024
KONYA’NIN İLK FEMİNİSTLERİNDEN VESİLE SAKMAN
Ninem Vesile Sakman. Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu |
KONYA’NIN İLK FEMİNİSTLERİNDEN
VESİLE SAKMAN
Ülkemizin olmasa da şehrimizin
ilk feministlerinden birisidir merhum ninem Vesile Sakman…
1.7.1892 tarihinde doğan ninem, 27.3.1969 yılındaki
vefatına kadar dolu dolu yaşayan bir kadındır. Hayatın çilesini çekmişse de
savaş yıllarındaki tüm kadınlar gibi o da dimdik ayakta durmasını bilmiştir.
Savaş yıllarının, o
acımasız yokluk yıllarının tüm zorluğunu önce iki oğluyla göğüslemiş sonra
oğlunun birini (Seyit Mehmet) atlı tramvayın tekerleklerine kurban vermişse de
yine yıkılmamıştır. Eşini Şam cephesi dönüşü kaybeden Vesile Sakman hayata tek
başına direnmiş, çalışmış, çabalamış ve oğlu Mazhar Sakman’ı Konya Muallim
Mektebi’nde okutmayı başarmıştır.
Merhum babam, ninemi
anlatırken gözyaşlarına boğulur, onun nasıl “yarım çemberiyle illere (ellere)
çamaşır yıkamaya, temizlik yapmaya, yemek yapmaya gittiğini” anlatırdı. Ninemin
annesi Rahime Hanım’ın çok zengin olduğunu biliyoruz fakat o dönemin anlayışı
olan erkek evlada daha çok önem verilmesi nedeniyle babaannem hep gölgede
kalmış ve asla minneti de olmamıştır. Sadece bu yönüyle bile takdir edilmeyi
hak eden bir Konya kadınıdır, Vesile Sakman…
Dedem Hakkı Efendi,
seferberlikte Şam cephesinde askerken yaptığı aşureyi “Hakkı da bir datsın”
diyerek aylarca kuyuya sarkıtarak saklamaya çalıştığını anlatırdı babam… Dedem
gelmesine gelmiş ama hastadır, çok yaşamamış 40. gün bedenini toprağa
vermişler… Babam 40 gün içinde öldüğü için şehit sayıldığını söylerdi, gözleri
dolarak…
Ninemden bugüne kalanlardan el işlemesi: Âlimin her bir kelamı lal-ü mercan incidir/ Cahil ile etme sohbet akibet can incitir/ Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu. |
Ninem Vesile Sakman. Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu. |
Yapış derler yapışacak bir dal yok
Eller libas giymiş sorgu sual yok
Bize Şam hırkasını yasak ettiler
19 Haziran, 2024
HANİYA DA BENİM ELLİ DİREM BASTIRMAM
HANİYA DA BENİM ELLİ DİREM
BASTIRMAM
Üzerinde en çok konuşulan
türkülerimizden birisi, kısaca Konyalı olarak bilinen türkümüz…
Kimimiz türkünün Girit’te yakılan
bir sevda türküsü olduğunu, kimimiz kanto olduğunu, sanatçılar vasıtasıyla Konya’ya
taşındığını, kimimiz Konya’ya gelen kantocuların İstanbul’a Konya’dan
götürdüğünü söyledik.
Türkünün notasını, merhum
babam Mazhar Sakman, 8 Haziran 1963 tarihinde Şehir Postası gazetesinde
yayımlamıştır. Notanın altına şu not düşülmüştür; “Zaman zaman Arap ülkeleri
radyolarında aynı varyantı sözleri Arapça olarak dinlemekteyiz. Zamanıyle bu
türkü oradan mı getirilmiş yoksa Konya’dan mı götürülmüş bilinemez. Her ne
kadar ekseriyetle sözler mi sedası ile başlanarak söylenmekte ise de aslı
notada belirtildiği gibi tarzı kadim üzre ince (la) sedasındadır.” -Mazhar-
Her ne olursa olsun; Konya’nın
öz malı olan türküyü, bu kez Karaman’dan, Selanik’e mübadelede göç eden Ortodoks
Türklerden olması kuvvetle muhtemel bir ninemizden dinlerken aklımıza ister
istemez o dönemlerde yaşanan acılar geliyor. Belki de Sille’den göç eden Rum
bir aileye mensup da olabilir…
Ninemizin yüzündeki
kırışıklıklar sanki yaşadığı o acı günlerden kalan izler gibi hüzün haykırıyor.
Türküyü bu kadar güzel okuması ve Türkçeyi iyi kullanması, Konya ağzıyla okuması
Konya / Karaman’dan göç ettiğini haykırır gibi…
Ninemiz, gür sesiyle öyle
bir güzel okuyor ki… hüznünü; şen şakrak ezginin arasına saklıyor ve içindeki acının
üzerini bir kez daha örtüyor…
Türkü metni Mazhar Sakman’ın
bant kayıtlarından deşifre ettiğim şekliyle söyle:
HANİ BENİM ELLİ DİREM BULGURUM
(GONYALI)
(Ah) Hani
benim elli direm bulgurum (bulgurum)
Gonyalı’nın
gaşlarına vurgunum (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti zamparenin
biri
(Ah) Hani benim elli direm ırakım (ırakım)
İçer
içer dağılıyor merâkım (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü
yavrum yörü Sülüman’ım yörü
Nerde galdın canım ilimanım yörü
(Ah) Hani benim elli direm şekerim (şekerim)
Sen
içte gel ben gahrini çekerim (yörü yörü Gonyalım Yörü)
Oğul bAli’m yörü Gonyalı yörü
Sevdalı yörü dalgalı yörü
(Ah) Gayseri’den Garaman’dan Gonya’dan
(Gonya’dan)
Nasibimi
alamadım dünyadan (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yörü yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti Osmanlı’nın
biri
(Ah) Hani benim elli direm barıtım (barıtım)
Aklım
olsa Gonyalı’ya varırdım (yörü yörü Gonyalım yörü
Oğul
bAli’m yörü Gonyalı yörü
Gız nişanlın geliyor Osmanlıca
yörü
(Ah) Hani benim elli direm pırasam (pırasam)
Çıra
yaksam Gonyalı’yı arasam (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti huvardanın
biri
(Ah) Şu Gonya’dır asıl benim vatanım (vatanım)
Gel
Gonyalı iki gadeh atalım (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yörü yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti Osmanlı’nın
biri
(Ah) Hani benim elli direm yoğurdum (yoğurdum)
Gonyalı’dan
üç oğlan doğurdum (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti zamparenin
biri
(Bu çok tanınmış oyun havamızı,
Mazhar Sakman bazen böyle, bazen de “elli direm” sözcüğünün yerine “yarım okka”
sözcüğünü kullanarak okumuştur.)
Videoyu Youtube’de
izlerken altına yapılan yorumlardan öğrendiğime göre türküyü okuyan Katina Farasopoulou
isimli Kayseri, Yahyalı doğumlu Rum bir aileye mensup sanatçıymış. Türkçe bilmemesine rağmen birçok
türkü ezberindeymiş ve 2019 yılında vefat etmiş…
Sesi hâlâ kulaklarımda: Yörü
yavrum yörü/ Saçlarını sürü/ Al yanakta duruyor/ Dişlerimin izi…
Aradan yüz yıl da geçse unutulmuyor;
acıları yürekleri bir oyun havasının ezgileri arasına gizlenip yakmaya devam
ediyor.
TAHİR SAKMAN
18 Haziran, 2024
BENİM VATANIM NERE
BENİM VATANIM NERE
Coğrafya kaderdir diyorlar
ya Anadolu coğrafyasının kaderi de bir başka… iç içe geçmiş etnik unsurların
zamanla göç dalgasıyla vurduğu hayatlar…
Farklı etnik kökenlerin
göçü dışında bir de Anadolu’dan sadece dinleri yüzünden göç etmek zorunda
bırakılan insanlar ve gittikleri ülkelerde de dışlanan insanlar. Burada
gavursunuz, orada Türk dölü…
Düşünün; öz be öz Türk’sünüz…
Atalarınızın yüzyıllardır yaşadığı topraklardan sadece Hristiyan olduğunuz için
mübadeleye mecbur tutuluyorsunuz… Karaman’dan, Yunanistan’a, Selanik'e… Kıyafetiniz Türk,
yaşantınız Türk, öz be öz Türk’sünüz ama Müslüman olmadığınız için Türk vatanından gönderiliyorsunuz…
Çok acı olmalı, bir an kendimi Oğuzların, Avşarların yerine koyuyorum… gözlerimi kapatıyorum; bir ses yüreğimi delercesine Anadolu kokuyor, Karaman, Konya kokuyor… Merhum babam Mazhar Sakman’ın okuduğu türkülerden bir tanesi zarif figürler eşliğinde aslında yanık kokuyor ve yüreğimi kanatıyor… Gözyaşlarımı içime akıtıyorum...
Hasretlerinizi, buralardan götürüp unutmalara kıyamadığınız bir türkünün ezgisine sığdırıyorsunuz:
Gamayı vurdum yere
Yıkılaydı ganlı dere
Çağır sorun anneme
Benim vatanım nere
Mendil
mendil
Kaldır
kolların indir
Hep
sözlerin yalandır
Gir
koynuma inandır
Peşkir aldım direkten
Bir ah çektim yürekten
Ben bu dertten iy’olmam
Hekim gelsin frenkten
Güllü
güllü
Peştemalı
sümbüllü
Amanın Gülizar'ım
Sen
söyle ben yazarım
Vay buralar nereler
Görünmez bizim eller
Öpmelere gıyamam
Sarar mı seni eller
Meneciğim
Sevdandan
öleceğim
Saat
kaçta geleceğim
Sarı
lira vereceğim
(Türkü metni M. Sakman’ın
bant kaydından çözülmüştür.)
Konya’nın Kafkaslardan göç
aldığı yıllarda yakıldığını düşündüğüm bu türkü şimdi de bu topraklardan göç
eden Karamanlı Türklerin dilinde yürek yakıyor… Türkü nispeten Konya tavrını
kaybetse de ruhu hâlâ aynı:
/Çağır sorun anneme benim
vatanım nere…/
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)