YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

14 Mart, 2023

MERAM’DAKİ SON ASMA YAPRAĞINA SORUN!


Sevgili Kemal Soylu aramasaydı bu yazı olmayacaktı aslında…
 
Dün bir paylaşım yapmış, eski arkadaşlarımdan şair Abidin Küçükavcılar’dan söz etmiştim ki telefonum çaldı, arayan Kemal’di…
 
“Üstat” diyordu “iyi ki varsın da bizlere unuttuğumuz eski dostları hatırlatıyorsun. Abidin, hep söylerdi; bizi de bir hatırlayan olur mu diye…”
 
Ah Kemal ah… O günler, bizim büyülü dünyamızın bir parçasıydı ve tabii ki “dostlarımız bu dünyanın en iyi, en saf insanlarıydı” desem hiç de abartı olmayacak. Eskiden vefa diye bir duygumuz vardı bizim ve asla meşrep, düşünce farkı ve çıkar gözetmeden “birbirimize nasıl destek olabiliriz”in hesabını yapardık.
 
Bizler, bizden önceki nesillere saygımızı sunar, onlar da bizlere sevgilerini gösterirlerdi. Yazın hayatımızı onların hoş sohbetleriyle renklendirir ayrıca o sohbetlerden de dağarcığımız hep dolu olarak dönerdik…
 
Sonra bir şeyler oldu… önce siyaset, keskin hatlarla çizgiler çekmeye başladı, sonra yandaşlık icat oldu… halbuki hepimiz aynıydık?
 
Hepimiz; şehrin tozlu sokaklarında “harmanbiş” oynayarak, “çelik çomak” sallayarak, bellerimizi kırarcasına “uzun eşek” ve boyumuzun ölçüsünü aldığımız “birdir bir” oynayarak aynı duyguları paylaşmıştık. Gazoz kapaklarına doldurduğumuz çamurların izi hâlâ ellerimizde dünün nişanesi gibi duruyor… Billa (bilye) oynarken kazandığımız kayısıların acı çekirdeklerinin tadı, bugünün hileli balını geride bırakırken… oysa hepimizin bahçesinde boy boy kayısı ağaçları varken… yok, olmaz illaki oyunda üteceksin!
 
Hayat öyle bir üttü ki bizleri… hepimiz bir yöne savrulduk.
 
Şimdi Kemal soruyor; “bizi de yazan olur mu” diye…
 
İlahi Kemal, arkamızdan kem söz etmesinler razıyım; varsın unutsunlar… Kim bilir belki de “kurtulduk” diyen bile çıkabilir! Ne gam, yaşarken umurumda olmadı da öldükten sonra mı olacak?”
 
Ki bu şehir aykırı yaşamların tam merkezidir… ejderhayı öldüren o ilk Konyalıdan beri nice birbirine zıt hayatlar, bu şehirde kesişmiştir. Bir yanda sufiler vardır şehrin mayasında, bir yanda âşıklar; kimisi ilahi aşka vurmuş kendini, kimisi bir “kaş-ı keman” hayalin peşine takmış ömrünü…
 
Ama bir şey var ki Allah için; kendimizle olan kavgayı hep diri tuttuk… sığındığımız şiirin kanatları bizi başka diyarlara götürdü; yalnızlığımız bile çok kalabalıktı… Ejderhayı öldüren o ilk Konyalıdan sonra kendimiz nice ejderhalar yarattık, haberimiz bile olmadı çoğundan…
 
Biz kendimizi hatırlıyoruz ya; gerisi ne gam Kemal ne gam… Biz yalnız gecelerin koynunda sabahlara kadar dolaştığımız şehrin ara sokaklarında bulduk kendimizi…
 
İnanmayan Zafer’in kaldırımlarına sorsun, bir de Meram’da ağlayan son asma yaprağına taktığımız mısralara…
 
Gerisi gökyüzü… zaten hepimizin…
 
TAHİR SAKMAN




 

13 Mart, 2023

“BİR GENÇ ŞAİR” ABİDİN KÜÇÜKAVCILAR

 


Bir zamanlar… çok değil; şunun şurasında 40-50 yıl öncesi… Evrenin yaşına bakarsanız hiçbir şey.
 
80’li yılların son bölümlerinde bir şiir telaşımız vardı; telaşımız diyorum, çünkü öylesine heyecanlıydık ki… Bir ara evlerde toplanıp kendi kendimize şiir okuyorduk. Derviş Ozan mahlasıyla şiir söylediğim yıllar... Duran Çölcü, Nesrin Erkan, Muammer Atal, Mehmet Genç, Hasan Atçeken, ressam Mehmet Kendi, ilk aklıma gelenler. Bir de Abidin Küçükavcılar vardı; saf, temiz… kalbindeki tüm duyguları şiire vermişti. Ülkenin dört bir yanındaki sanat-edebiyat dergilerine şiir yollardı; adını sanını hiç duymadığımız dergilerin sayfalarında, gazetelerin şiir köşelerinde adını görürdük ve pek çoğunun da temsilciliğini yapardı. Bu temsilcilik çoğunlukla fahri olduğu için ciddi geçim sıkıntısı çekerdi ama çok da önemsemezdi. Babasından kalan maaşla annesiyle birlikte yaşamaya çalışıyordu.
 
   
                           



Elinden hiç düşürmediği şiir defteriyle gezer, herkese şiir okurdu… Sonra antolojiler çıkardı; 1982, 1983 ve 1984 yıllarında Konya Şairler Antolojisi yayımladı. O yıllardan baktığımız zaman bu antolojilerin kıymetini çok bilememişiz. Oysa şimdi ne kadar önemli bir iş yapmış Abidin… 1984 yılındaki antolojiye ben de katılmıştım ayrıca 1985 yılında Türkiye isimli sanat-edebiyat dergisinin çıkardığı antolojiye de katılmıştım.
 


Abidin sonraları bir gazete çıkarmaya teşebbüs etti ve çıkardı da ama ömrü tek günlük oldu… “Kent Kılavuz” isimli tabldot boy gazeteyi yaşatamadı, kim sponsor olmuştu, şimdi hatırlayamıyorum.
 
Zaman zaman Konya Kültür ve Turizm Derneği’nin Türbe Önü’ndeki bürosuna gider Feyzi Halıcı abimize şiirlerimizi okurduk, o da sabırla bizi dinlerdi… Bir keresinde Âşık Nuri Şahinoğlu hepimize tek tek, irticali dörtlükler söylemişti; “o da bir genç şair olmuş” ayaklı… Kendimizin, dünyanın en büyük şairi olduğumuz yönündeki sarsılmaz fikrimizi savunur, bu toplumun bizi anlamadığını, bir gün anlayacağına karar verirdik. Ne kadar safmışız meğer!
 
O dönemlerde en büyük lüksümüz daktiloyla yazmaktı ama… daktilo İmam Hatip Lisesi Edebiyat öğretmeni olan can dostum Ahmet Ziya Özkul’da vardı ve bazen ondan ödünç alırdım; şiirlerimi daktiloyla yazmak için…
 
Bendenizin Türbe Caddesi’ndeki iş yerime gelirdi Abidin ve saatlerce sohbet ederdik. Koray Ekener, Nesrin Erkan, Hidayet Çakır, Ahmet Ziya Özkul, Karamanlı Ozan İsa Oğuz, Fethi Kadıoğlu, Sefil Turgut ve daha niceleri… Şiir; tek dünyamız, tek sığınağımızdı… Abidin, nerede bir şiiri çıkmışsa o gazetenin, derginin kupürünü saklardı. Onu sürekli postanede görmeniz mümkündü; ya şehrimizdeki gazeteleri, şiirleri çıkan arkadaşlara yollardı ya da kendi şiirlerini bıkmadan, ülkenin dört bir yanındaki sanat-edebiyat dergilerine, gazetelerin şiir köşelerine yollardı. “Cebindeki bütün parayı PTT’ye verirdi” demek en doğru bir tanımlama olacak…
 
Sevgili Abidin Küçükavcılar, önce evlendi sonra Antalya’ya taşındı… Zaman zaman haberleşiyorduk, Antalya’da, sanat ortamının zenginliğinden, sahilde düzenlenen şiir akşamlarından söz ederdi ve tabii bizim de içimiz giderdi. Sonra irtibatımız koptu ve bir gün acı haberini aldık… Genç yaşında meşum bir hastalığın pençesine düşmüştü. Rahmet olsun…


Kemal Soylu anlatıyor; bürosuna ziyarete gitmiş Abidin… “şiir yazmıyor” diye eşini boşayacağını söylemiş… tabii bu işin şakası olmasının yanı sıra şiirin onun hayatındaki önemini anlatan en iyi anekdot olur sanırım…
 
O günlerden kaç kişi kaldık… pek çoğumuzu şiir bıraktı, kimimizse yolculuğuna devam ediyor, o günlerin heyecanıyla… O günlerde hep “genç şairdik”; bu genç şairlik yakıştırmasını önceleri yaşımıza bağlardım… çok sonraları anladım; ismi duyulmamış veya acemilik anlamında olduğunu… Ama hâlâ öyleyim, hep genç şair olarak kalmayı çok seviyorum.
 
Şimdilerde artık genç şairlere rastlamak çok zor… Hepsi üstat… ama olsun, yeter ki şiir söylensin; çünkü, bu gök kubbenin altında mısralar düştükçe yüreklere hâlâ insanlık için umudumuz var demektir…
 
Şiir yaşantımızdı ve hâlâ öyledir ve onun içindir; bu genç kalmamız!
 
TAHİR SAKMAN
 








11 Mart, 2023

KONYA’SIN DİYE SEVDİM


 Bu da naçizane bizim dünyamız…
 
Ömrümüze; yıldız serper gibi şiir serptik… ve her yıldızın üzerine Konya yazdık; Selçukya’nın yarı düş gerçekliğinde, başka mevsimlere yol aradık…
 
Konya’sın Diye Sevdim…
 
Konya üzerine söylediğim tüm şiirleri bir kitapta; şiirde geçen mekânların fotoğraflarıyla süsleyerek toplamak dileğimdi. Tam 199 fotoğraf kullandım ki birkaçı hariç kendi çektiğim fotoğrafların olması sevincimi katlıyor…
 
Yalnız mıydım, evet, yalnızdım ama asla şikâyet etmedim; çünkü tek tabanca yaşamak kendi seçimimdi ama…
 
Merhum babam “gönlüme küsüvürdüm mü kapatıvırırım dükkânı” derdi. Ah babacığım ah, bizim dükkân hiç açık kalmadı ki! Sadece yaşama açıktık, bir de sevgilere…
 
Fiziki olarak basma imkânı bulamadık; çünkü fotoğrafların baskı kalitesi için kuşe kâğıda basmak gerekiyor ki bu da oldukça yüksek maliyetleri beraberinde getiriyor. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde yaptığım gibi yine e-kitap olarak sadece meraklısı için yine ücretsiz olarak yayımlayacağım. Çok yakında linkini sizlerle paylaşmayı umuyorum..
 
Biz Konya’sın diye sevmiştik…
 
Ya şimdi Konya, ne kadar Konya’sın!
 
TAHİR SAKMAN 










09 Mart, 2023

"YEKTE" EVVELA YÖRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI



"Yekte" veya "Yemek Destanı" adıyla da bilinen ve Bülbül Hoca lakaplı Şerife Hanım tarafından yakılan bu türkümüzle ilgili olarak hazırladığım derleme, Türk Folklor Kurumu’nun “Folklor”  halkbilim dergisinin 88-89. sayısında yayımlandı.
 


Konya oturak repertuvarında önemli bir yere sahip olan türkünün sözleri, dönemin yemeklerini aktarması açısından da büyük öneme sahip. Tarihi yemeklerimizin izlerini türkünün sözleri arasında sürmek mümkün. Pek çoğumuzun adını bile ilk defa duyacağı yemeklerimizin neredeyse malzemelerinin de yetiştiği adresleri verecek kadar da detaylandırıyor.
 
Peki, görebiliyor muyuz?
 
Yıllardır şehrimizde yapılan mutfak kültürü organizasyonlarında nedense bu türkümüze bakmak kimsenin aklına gelmez…
 
Neyse bizden yazması… Konya oturak repertuvarındaki türkülerimiz gibi o da geleceğe emanet…
 
Derginin editörü Serap Gürsoy Hanımefendi’nin şahsında tüm emeği geçenlere ve Folklor Kurumu’na Konya folkloruna olan ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.
Ne demişti coşkun bir Konya türküsü:
 
Kebabı ince doğra
Geçerken bize oğra
Benden başka (yâr) seversen
Bilinmez derde oğra
 
Bizler Konya’yı sevmeye devam ediyoruz…
 
TAHİR SAKMAN







 
 


 

04 Mart, 2023

SUSMA YANSIMALARI

Tahir Sakman. Çetmi, Konya...

 Nice zamandır elim klavyeye gitmiyor; ülkemde olan bitenleri izliyorum...
 
Bir seyirci gibi izlemek ar geliyor; sözüm olmalı, söylemeliyim özgürce… Tek korkum; gerçeği aktaramamak olmalı…
 
Yalanı, dolanı değil; gerçeği, salt gerçeği; özgür düşüncenin ve insan haklarının ışığında vatandaş olmanın onuruyla yazabilmeliyim…
 
Ama nasıl anlatabilirim ki?
 
İktidarın devlet olmadığını… Diyanetin, din olmadığını…
 
Partinin, parti liderlerinin eleştirilebilir olduğunu ve bu insanları, verdiğimiz oylarla bize hizmet etsin diye başımıza bizlerin getirdiğini…
 
Ve demokrasilerde herkesin hesap verme zorunluluğu olduğunu…
 
Sizinle aynı düşünceleri paylaşmayan, farklı düşünen insanların hain olmadığını…
 
Yaşamın, insanca yaşamın bir hak olduğunu…
 
Nasıl anlatabilirim ki?
 
Vazgeçiyor ve susuyorum…
 
TAHİR SAKMAN





 

03 Mart, 2023

DÜŞLERE UYANMAK


 

Bundan daha güzel bir hediye düşünemiyorum; en azından, bu benim için böyle…
 
Yıllar yılı eser vermenin, geleceğe söz söylemenin telaşındayız… bazen boşluğa söylüyormuşum gibi gelse de bunun böyle olmadığını, mutlaka bir yerlerde karşılığının olduğunu biliyorum…
 
Bu sürprizi torunum yaptı; “aşk ömre sığmaz” isimli kitabımdan bir şiiri yazmış ve süslemiş… Tabii “defterinize şiir yazın” diye ödev veren öğretmenini de kutlamam gerektiğini biliyorum; ne mutlu onlara ki sanatın, edebiyatın temellerini atıyorlar.
 
Kim bilir, belki de yıllar sonra… torunumun torunu da aynı şeyi yapar; bir şiirimi defterine yazar, süsler ve beni anar…
 
Sevgili torunum İnci; yaşantın inciler gibi nadide günlerle dolu dolu geçsin; şiir gibi yaşa sen e mi?
 
Ya sizlerin ya bizlerin… Düşlere uyanma vaktimiz gelmedi mi? Yetmedi mi; yalan dolan işlerle yitip giden ömrümüzün ardından donuk gözlerle bakmak?
 
Yaşam bir düş değildir; onu yaşadıkça anlıyor ve farkına varıyoruz, düşle gerçeğin keskin sınırlarında gezinirken… şimdi uyanma vaktidir, kan kırmızı düşlere:
 
düşlere uyan
 
en güzel düşlere uyu
yıldızlar serpilsin ömrüne
gözlerin çiğ tanesinden saf
saçların güneş yanığı
 
en güzel düşlere uyu
rüzgâr gibi özgür
yağmur gibi hayat dolu
 
bakışlarımda sessiz bir çığlık
kırmızıya dönüyor her yan
haydi artık vaktidir
en güzel düşlere uyan
 
TAHİR SAKMAN
 

01 Mart, 2023

TARAF


“Usta, karşıya nasıl geçerim” diye seslenmiş, nehrin kıyısından... Zen ustası yanıtlamış; “Zaten karşıdasın…”
 
Biz hep karşıdayız; siz nerede olursanız olun, biz, hep karşı taraftayız!”
 
TAHİR SAKMAN

 









28 Şubat, 2023

TÜM YALNIZLIKLAR YÜZYILLIKTIR

 “Anneme söyleyin, insan öleceği zaman değil; ölebileceği zaman ölür” diyor ve Marguez Usta finali yapıyor, sözün nirvanasıyla;


“Şimdi başlıyor, yüzyıllık yalnızlığımız…”


Ah. usta ah, bizim yalnızlığımız hiç bitmedi ki... Hep yalnızlıklar içinde geçti ömrümüz...
Bizimki yüzyıllık da değildi; kaç bin yıllık yalnızlıklardan geliyoruz, unuttuk...


TAHİR SAKMAN

23 Şubat, 2023

BARINMA HAKKI

 Yaşam hakkı nasıl kutsalsa, barınma hakkı da o kadar kutsaldır…
 
Artık mağaralarda yaşamıyoruz, başımızı soktuğumuz ve adına yuva dediğimiz… insanlar karşı cinsleriyle hayatlarını birleştirmenin adına “evlenme” diyorken…
 
Her insanın bir evi olmalı ve evler rant kapısı olmaktan çıkarılmalıdır; çünkü en temel ihtiyaçtır barınmak…
 
Kim çevirdiyse ilk çiti ve kim sesini çıkarmadıysa, bu doğayı sahiplenmeye; “önce ben geldim”, “önce ben gördüm”, “burası benim” diyene… o ilk sesini çıkarmayanın cezasını çekiyoruz sanki…
 
Doğanın asıl sahibi yine doğadır!
 
Dört tuğla, dört duvar ama parası milyon milyon… bir ömür çalışarak asla alamayacağınız rakamlara… sonra her fırsatı ganimet olarak görüp; fiyatlara, kiralara zam üstüne zam yapanlara karşı bir sözümüz olmalı değil mi?
 
Şimdi deprem zamanı, yardımlaşma zamanı… Konya’da ev sahipleri (diğer şehirlerde de durum çok farklı değil) kiralık evlerine fahiş fiyatlar  istiyorlarmış. El insaf!


Ebedi olan ahiret hayatı mıydı? Hani dünya yalandı? “Dünya yalan” ama ikiyüzlülük, riya, kandırmaca, soymaca doğru, ne yazık ki!
 
Kuzum gerçekten inanıyor musunuz? Hiç sorguladınız mı ne kadar inanıyorum ne kadar samimiyim diye? Ya da inancınızın adını koymayı, açık açık söylemeyi, inandığınız gibi yaşamayı hiç denediniz mi? İnancınız, yaşantınız; her fırsatta gösterdiklerinizle ne kadar uyumlu?
 
İhlas?

 
“Üç günlük dünya” diyoruz, “kefenin cebi yok” diyoruz, dahası “mülk Allah’ın” diyoruz… diyoruz o kadar…
 
Sonrasını hep birlikte acı bir şekilde yaşıyor, görüyor, öğreniyoruz; dudaklarımızda acı bir tebessümle…
 
TAHİR SAKMAN







22 Şubat, 2023

RAMAZAN TOPU VE KONYA'DA DEPREM


 

Komplo teorilerine inanan bir insan değilim… Amerika güya gemilerden yönelttiği silahlarla depremi tetikliyormuş… Böyle bir gücü olsa önce Çin’e, Rusya’ya yöneltir; bizi niye seçsin ki?
 
Sosyal medyada, bilgileri kendinden menkul kişilerin paranoyalarından ve saçmalıklarından oluşan, hiçbir bilimsel kaynağı olmayan yazıları görünce… yani diyorum ki böylesine bir hayal gücünüz varken roman yazsanız eminim çok satacaktır.
 
Neyse bunu geçiyorum ama geçmişte Konya’nın yaşadığı bir deprem silsilesi geldi aklıma…
 
Yıl 2009… Sonbahar aylarıydı, eylüldü ve ramazan ayındaydık…
 
O dönemlerde ramazanın simgeleri arasında, iftar saatinin geldiğini bildiren top atışı da vardı… Alâaddin Tepesi’nde ve Sille’de kuru sıkı top atışı yapılır tüm şehre iftar ve sahur vakti hatırlatılırdı. Ben şahsen ezan sesinden ziyade top atışının yapılmasını beklerdim; çünkü, ezan okuyan müezzinlerin, imamların saatlerinin doğru olmama ihtimalini göz ardı etmez, topu beklerdim, saatime bakardım, ezanı beklerdim sonra… Yani bayağı bir sağlamcıydım.
 
İftardan sonra 4,5’le sallanmıştık; bu depreme alışkın olmayan halkı paniğe sevk etmiş yollara dökülmüştük. Sonra sahuru yapıp yatmıştık. Tam canım geçecekken imsak vaktini bildiren top atıldı… arkasından bir zangırtı çökmüştü Konya’ya… Sanırım 4,7 şiddetindeydi ve hiç böyle bir sarsıntı yaşamamıştık. Tabii tüm Konya yine dışarılara dökülmüş, arabaların içinde sabahlamıştık.
 
O günlerde depremi tetikleyenin top sesi olduğuna karar verilmiş ve top atışları yapılmaz olmuştu. Bir de söylenti çıkmıştı; saat 14.00’te büyük deprem olacağı şeklinde ve kulaktan kulağa yayılmıştı. Herkes işini gücünü bırakmış, evlerini terk etmiş açık alanlarda büyük depremi beklemişti.
 
O yıl Konya, bir aya yakın sallandı. Depremin şiddeti küçük de olsa herkes korku içindeydi hatta bazı günler arabaların içinden çıkamıyorduk.
 
Sesin depremi tetikleyebileceğine dair bilimsel bir veri var mı bilmiyorum… Konya deprem bölgesinde olmamasına rağmen bu sallantılar neyin nesiydi, bilemedik… Konya’nın geçmişinde büyük yıkıcı bir deprem yok ama zaman içerisinde bu değişebilir mi, onu da bilmiyorum.
 
Her ne kadar şehri çevreleyen fayların varlığı bilinse de “yıkıcı bir deprem üretecek seviyede değil” diyerek geceleri rahat uyuyabiliyoruz değilse bu travmayı kaldırmak çok zor. O dönemlerde hatırlıyorum; psikolojimiz çok bozulmuştu, evlerimizdeki eşyalar, dolaplar sanki üzerimize üzerimize geliyordu.
 
Umarım ülkemizin üzerindeki bu depremler tez zamanda biter ve evlerimizde otururken en ufak bir tıkırtıda avizelere bakmaktan, saatin sarkacına bakmaktan bizi kurtarır…
 
TAHİR SAKMAN







20 Şubat, 2023

SINIRDA YÜKSELEN AY

 

Foto: T. Sakman, Atatürk Anıtı, Hatay...

Yıllar önce birkaç kez gitmiştim Hatay’a…
 
Ne kadar şaşırmıştım; benim gibi tek kültürlü bir şehirde büyüyen biri için inanılmaz derecede ilginç gelmişti ve gerçekten hoşgörünün ne olduğunu burada anlamıştım. Bir yanda cami, bir yanda kilise ve havra, daha da ötesi “Sevgi Kilisesi” diye bir yer karşıma çıkmıştı. Bir kadın, bütün inançları sevgiyle yoğurup birleştirmişti kendince ve sadece “barış” diyordu, barış ve sevgi için meditasyon yapıyorlar, bulutlar gibi temiz enerjilerini, sevgiyle evrene sunuyorlardı.


Foto: T. Sakman, Sevgi Kilisesi'nde dünya dillerinde barış yazıları...


Uzun Çarşı’nın uzun sokaklarında esnafların dürüstlüğünü görmüştüm… ve tabii ki ucuzluğunu da… İşini bırakıp size yardımcı olmak için gönüllü mihmandarlık yapan insanlarla doluydu bu şehir. Her milletten insan burada, Atatürk Türkiye’sinin kanatları altında, yerel deyimle "Entekeli" olmanın huzuruyla yaşıyorlardı…


Foto: T. Sakman, Antakya Musevi Havrası...



Foto: T. Sakman Arşivi, Hatay, Arsuz sahilinde...

“Konya dışında bir yerde yaşayacaksam; bu kesinlikle Hatay veya İskenderun olurdu” diye düşünmüştüm. Hatay, ne kadar antik çağların gizemini günümüze taşıyorsa, İskenderun da bir o kadar modernizmi yansıtıyor gibiydi. Sonra Arsuz’da, Akdeniz’in kollarına kendimi bırakmış; Samandağ’da, Hz. Hızır’la, Hz. Musa’nın buluştuğu yer olarak adlandırılan türbenin etrafında (bölgenin inancına göre) yedi kez dönüp, hacı olmuştum… Kırıkhan’da “Mehmet Sakman Bulvarı” benim için sürpriz olmuştu.


Foto: T. Sakman Arşivi, Kırıkhan'da Mehmet Sakman Bulvarı.


İlk kilise, Anadolu’nun ilk camisi… bölgede o kadar çok tarihi eser vardı ki büyülenmiştim… Çan sesleri, ezan seslerine karışırken asla birbirlerinin sesini bastırmak gibi bir niyetlerinin olmadığını, ilk duyduğunuz andan itibaren anlayabilirdiniz…


Foto: T. Sakman Arşivi, Hatay'da bir sokak...
 
Künefe yediniz mi? Ya tepsi kebabı veya kâğıt kebabı? Antakya’da yaşam bir rüya gibi akıp giderken, Harbiye’nin serin doğası, sizi soğuk sularıyla karşılıyordu… Büyük Antakya Parkı cennetten esintiler sunuyordu, nefes almanın mümkün olmadığı sıcak günlerde… Dar sokaklarındaki gizem, sizi soluk soluğa takip ederken anlıyordunuz; tarih ve insanın nasıl iç içe yaşadığını…


Foto: T. Sakman, Büyük Antakya Parkı...




Foto: T. Sakman, Hatay caddelerinden bir görüntü...


Foto: T. Sakman, Hatay caddelerinde baba oğul sokak müzisyenleri...


Medeniyetler doğuran şehirdir Hatay… Birkaç adım farkla medeniyetlerin izlerini görebilirdiniz… Kurtuluş Caddesi… ilk gece aydınlatılmasının yapıldığı ve o gecelerden kalan antik ışıkların, günümüzü aydınlattığı cadde… Atatürk Caddesi cıvıl, cıvıl… Köprü; Asi Nehri’nin başkaldırısı gibi gökyüzüne doğru uzanırken…


Foto: T. Sakman, Asi Nehri, Hatay...


 
Asi Nehri tam benlikti; denize akmak dururken ters akıyordu ama hayatın tersi, düzü yoktu ki hayat, hayattı ve yaşanmak içindi; tıpkı, Antakya gibi; yaşarsanız, bir anlamı olabilirdi…


Foto: T. Sakman, Hatay Müzesi'nde bir duvar mozaiği önünde...


 
Hatay Müzesi’nde kendimi mozaiklerin içinde kaybetmiştim; mozaiklerin ihtişamı beni yok etmişti. Bir heykel vardı ki “korkmadım” dersem yalan olur; delici ama sevgi dolu gözleri beni takip ediyordu, canlı gibiydi. Birkaç kez önünden geçmiş, test etmiştim. Dudaklarında yarı alaycı bir gülümsemeyle “kimler geldi geçti, sen de geç bakalım” der gibiydi…  


Foto: T. Sakman, Antakya Medeniyetler Korosu, 11. Konya Mistik Müzik Festivalinde...


11. Mistik Müzik Festivali’nde dinlemiştik Konya’da, Antakya Medeniyetler Korosu’nu… İlahiyatçılardan kurulu olan bu koro şarkılarla, ilahilerle hoşgörüyü ve varlığın birliğini yansıtmışlardı…

 
Yüce Atatürk’ün “şahsi meselem” dediği ve hasta yatağındayken ana vatana kazandırdığı ve “Hatay” diyerek “sınırdaki ay” olduğunu ilan ettiği şehir…  
 
Hatay artık Türk milletinin şahsi meselesidir…
 
Ve sadece sınırdaki ay değildir; o ay, yüreklerimizde ve hiç batmayacak…
 
 
Sınırda yükselen bir ay
Neler geldi başına vay
Yer yarılsa kırılsa fay
Kalbimiz sendedir Hatay
 
Bunları yaşanmamış say
Başın hep sağ olsun Hatay
 
TAHİR SAKMAN











17 Şubat, 2023

TOPRAK ANA

Şerefli mahluk, ahseni takvim... Dünyayı taçlandıran insan...


Toprak anaya saygı duyan, çevresini güzelleştiren, sevgiyle doğayı dokuyan... sonrası malum; savaşlar, yıkımlar... 


Gördüğünüz, göremediğiniz her şey bir enerji; bir enerji denizinde yüzüyoruz ve rezonansa girdiğimiz her şeyi negatiflerimiz köreltiyor, yok ediyor...


O kadar yorduk ki toprak anayı; negatif enerjilerimiz, toprağa her dokunuşumuzda zehirli bir ok gibi bağrına saplandı...


Betonlarınızı, hırslarınızı doymak bilmeyen aç gözlerinizi ama illaki içinde sevgi barındırmayan düşüncelerinizi toprak anadan özürler dileyerek gömün...


İsyanlarınızı değil sevgilerinizi emanet edin ve özür dilemenin tam vaktidir toprak anadan...


Değilse; esfeli safilin... 


Ve ancak sevgidir; toprak ananın acısını dindirecek olan...


TAHİR SAKMAN












11 Şubat, 2023

KÜLLERİMİZE SORUN!


 

Klavyede harfler karışıyor birbirine, cümleler eksik kalıyor ve içimdeki ezilmiş duygular haykırışlara gebe…
 
Sosyal medyaya bakıyorum; bakmaz mı olaydım?
 
Ortalık toz duman; biraz eleştirene hemen hain… “siyaset… yok yazmayacağım” diyorum; hükümet ile devleti ayıramayan veya takım tutar gibi tuttuğu partisini devlet zanneden…
 
Komünist Başkan’ın paylaşımları düşüyor medyaya; sessiz sedasız, Pazarcık’a ilk günden gelmiş çalışıyor. Sesi sadece yardım listesi yayımladığı zaman çıkıyor… Şikâyet etmiyor, elinden geleni yapmaya çalışıyor…
 
Mansur Yavaş sessiz çalışıyor, fotoğraf vermiyor, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı yardım dağıtmaktan yorulmuş, oturduğu sandalyede uyuyakalmış… İmamoğlu, böyle bir günde sataşmaya çalışanlara karşı sabırlı…
 
Birlik olmamız gereken bu zamanda… Elbet yanlış yapanların hesabı sorulmalı ama önce yaralarımızı sarmalıyız… Ve ancak sevginin gücü iyileştirebilir… Dünya ana yaralı, önce ondan özür dilemeliyiz; bunca negatiflerimizle düzenini bozduğumuz için, dürüstlüğü unuttuğumuz için ve belki de insan olmayı unutmayacağımıza dair sözler vermeliyiz…
 
Sonra “AHPAP”lar… Engellemeye çalışanları anlayamıyorum; kuzum, depremzedelere yardım götürmeyi suç mu ilan edeceksiniz?
 
Bir Fransız dergisi “tanka gerek kalmadı” diyormuş… Dedelerinize bir sorun isterseniz; ya da en iyisi tanklarınızla gelin de Antep’in, Maraş’ın, Urfa’nın tekmesini hatırlayın!




Dünya dönmeyi bıraktı, yardıma koşuyor; Yunan devlet televizyonu “Ben seni sevdiğimu da dünyalara bildirdim” diyor, bir Yunan gazetesi, Kathimerini, Fransız dergisine yanıt veriyor; “hepimiz Türküz…”





Bir fotoğraf, TKP’li gençler çorba dağıtıyor ve bir Ülkücü genç bu çorbayla içini ısıtıyor… İşte bu fotoğraf geleceğimize bir umut… İyi günde, kötü günde, yan yana; ülkem için, ülkemiz için, insanımız için…
 
Bir başka fotoğraf karesi yakıyor içimi; bir baba enkaz altındaki kızının elini bırakmıyor…
 


Devlet Baba gibi elini tutmuş…
 
Ve bir ses düşüyor evrene, umutlarımızı diri tutan; kimse var mı?..
 
Biz, öyle bir milletiz ki hiçbir zaman eksilmedik; hep vardık… ve hep varolmaya devam edeceğiz; küllerimize sorun… 
 
/tarihten önce de biz vardık
ne zaman yansak
küllerimizden doğardık/
 
TAHİR SAKMAN
 

08 Şubat, 2023

SEVGİYLE UZANMALI ELLER

 

Polonya’dan, İsrail’den, Yunanistan’dan gelen ekipler bizim ekiplerle birlikte canla başla çalışıp can kurtarıyorlar… Müteşekkiriz.

 
Ulaşılmakta geç kalınan evler…
 
Empati yapmaya çalışıyorum; dayanamıyorum…
 
Hayatınız boyunca sahip olmak için çaba gösterdiğiniz ev, size… eşyalarınız üstünüzde, nefes almakta zorlanıyorsunuz. Bir tarafta soğuk, iliklerinize kadar…
 
Bir ses, bir tıkırtı… umuttur sizi ayakta tutan; yakınlarınıza kavuşma, hayata dönme umudu, sevgiyle kucaklaşılacak anların umudu ısıtır içinizi, bir de milletimizin ve devlet babanın eli…
 
Böyle zamanlarda devlet babanın şefkat eli beklenir; başımızı okşasın da içimiz ısınsın diye…
 
Devlet baba yumruğunu göstermez; sevgiyle elini uzatır…
 
TAHİR SAKMAN
 

07 Şubat, 2023

YIKILDIK 7.7

 

Elim ayağım birbirine dolanıyor; neyi, nasıl yazacağımı bilemiyorum. Gizli bir hıçkırık sinemizi yurt tutuyor ve bu acının tarifi yok… En uzun gecede birbirine karışan ağıtlar gökyüzüne doğru yükselirken susuyorum; bir imdat çığlığına yüreğimin ses olması için…


Ulusça hepimize geçmiş olsun, sır olanlara rahmet dilerken geride kalanlara da sabırlar diliyorum.


Söylenecek çok şey var ama şimdi sırası değil… şimdi birlik olup; bir yaraya olsun merhem olma zamanı…


TAHİR SAKMAN

02 Şubat, 2023

ŞEHRİN MAYASINDAKİ ŞİİR VE ŞAİR PANOS ÖZARARAT



Yeni Konya gazetesi, tarih; 28 Ekim 1975… Konya Âşıklar Bayramı’nın 10. yılı… 1. sayfada dönemin Konya Turizm Derneği Başkanı ve Konya Senatörü, şair Feyzi Halıcı’nın Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri’nin açış konuşması yer alıyor.
 
Şehrin, şiirle yatıp kalktığı günler… O coşkuyu yaşayanlar bilir; gece gündüz şiir konuşulduğu, ekmek gibi, su gibi, şiirin baş üstünde taşındığı, şehrin, şiir teneffüs ettiği günler…
 
Ve âşıklara hitaben yazılmış bir şiir… Şehrin öz evlatlarından şair Panos Özararat’tan… O dönemlerde gazeteler 1. sayfalarında şiir yayımlarlardı… Şiir hayatımızdan çıktı mı?  Oysa bu şehrin mayasıdır şiir…
 
1919 Konya, Dere doğumlu olan merhum Özararat, Konya âşığı, vatan âşığı bir insandır. Öğrencilik yıllarında babasının yanında değirmencilik öğrenir sonra dökümcülük… Şimdilerde Ahmet Efendi Çarşısı’nın olduğu yerde dökümhane kurar sonra Beyşehir yoluna taşır. Şehre, modern değirmen makinelerinin getirilmesine önayak olur. Hafriyatçılık işine girer ve Konyalıların müthiş bir yakıştırmayla “battı çıktı” dedikleri Meram alt geçidini, onun şehre getirdiği makineler kazar.
 
Şiirleri; Yeni Konya, Yeni Meram ve Konya Postası gazetelerinde yayımlanır. Ermeni kökenli olmasına rağmen en az bir Konyalı Türk kadar; ülkesine, devletine ve bayrağına sahip çıkar; o tam bir Anadolu yiğididir, bir Konya çocuğudur:
 
/Panos der Ermeni asıllı Türk’üm
İftihar ederim yok benim korkum
Panos’um Yunus’tan olmadı farkım
Ellerdeki maşa olmak nedendir/
 
/Panos’um Yunus’tan olmadı farkım/ böyle bir mısrayı ancak Panos Usta söyleyebilirdi…


Teröre karşı söylediği şiirlerden dolayı dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından da takdir edilmiş bir Konyalı hemşehrimizdir. 15 Nisan 1985 tarihinde ebediyete uğurlanır ve Musalla Mezarlığı’ndaki Ermeni Mezarlığı’na defnedilir.  Sonraları Fransa’ya yerleşen ve orada vefat eden eşi Silva Hanım ise vefatından sonra cenazesi Konya’ya getirilerek, eşinin yanına defnedilir. Merhum ve merhumeye rahmet diliyoruz…
 
Sanırım 2000’li yıllardı… Prof. Dr. Mustafa Özcan Hocam ile birlikte Sayın Özararat’ın ulaşabildiğimiz tüm şiirlerini gazete sayfalarından çıkarıp kitaplaştıracaktık, nasip olmadı… Umarım bir gün Panos Usta’nın tüm şiirleri kitaplaştırılır. Bu aynı zamanda bir şair yüreğe karşı olan vefa borcumuzdur.



 
Panos Özararat’ın bahsettiğimiz nüshada yer alan şiiri şöyle:
 
Âşıklar Bayramı
 
                                   10. YILINA
 
Biga'dan Gönen'den çıktım yollara.
Konya'da ozanlar var diye geldim.
Manayı maksadı makam eyleyip
Tellere dizenler var diye geldim.
 
Kars’ı, Erzurum’u, Edirne, Van'ı
Sivas’ı, Çorum’u, Muş, Ardahan’ı
Köyünü, kentini, bütün vatanı
Aşk ile gezenler var diye geldim.
 
Gönülden gönüle köprüler kurup
Selâmlar getirip hâl hatır sorup
Sazının göğsüne mızrabı vurup
Mâniler düzenler var diye geldim.
 
Yayladan, ovadan çamlı bellerden
Yakından ıraktan gurbet ellerden
Nameler sunarak ince tellerden
Gönlüme sızanlar var diye geldim.
 
Panos der harlayan, biten uğruna.
Doğan güneş için, batan uğruna.
Memleket üstüne vatan uğruna
Şiirler yazanlar var diye geldim.
 
Şehir kültürüne renk katan dünün o renkli insanlarını bugün çok arıyoruz ve aramızdan birer birer çekilen o değerli insanların bırakın yerini doldurmayı, çoğu zaman hatırlamayı bile yüksünüyoruz ama, o insanların geride bıraktıkları eserleri, sesleri şehrin semalarını bir bayrak gibi süslemeye devam ediyor; bizler göremesek de…
 
Panos Özararat hakkında daha geniş bilgi edinmek isteyenler için birkaç kaynak:
 
AYTEKİN, İ. Güray, (14 Ağustos 2022), Araştırmacı yazar- işadamı Konyalı Ermeni Panos Özararat, Önce Vatan Gazetesi. https://www.oncevatan.com.tr/arastirmaci-yazar-isadami-konyali-ermeni-panos-ozararat-makale,55026.html(ET:30.01.2023).


IŞIK, Ali,  (28 Nisan 2005), Konyalı Bir Ermeni Gözüyle Ermeni Soykırımı, Anadolu Günlük. https://www.anadolugunluk.com/konyali-bir-ermeni-gozuyle-ermeni-soykirimi/(ET:30.01.2023).


IŞIK, Ali,  Özararat Panos, Konya Ansiklopedisi, C 5, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya, 2014, s. 146-147.
 
TAHİR SAKMAN