14 Mart, 2023
MERAM’DAKİ SON ASMA YAPRAĞINA SORUN!
Sevgili Kemal Soylu aramasaydı bu yazı
olmayacaktı aslında…
13 Mart, 2023
“BİR GENÇ ŞAİR” ABİDİN KÜÇÜKAVCILAR
Bir zamanlar… çok değil; şunun
şurasında 40-50 yıl öncesi… Evrenin yaşına bakarsanız hiçbir şey.
80’li yılların son bölümlerinde bir
şiir telaşımız vardı; telaşımız diyorum, çünkü öylesine heyecanlıydık ki… Bir
ara evlerde toplanıp kendi kendimize şiir okuyorduk. Derviş Ozan mahlasıyla şiir söylediğim yıllar... Duran Çölcü, Nesrin Erkan,
Muammer Atal, Mehmet Genç, Hasan Atçeken, ressam Mehmet Kendi, ilk aklıma
gelenler. Bir de Abidin Küçükavcılar vardı; saf, temiz… kalbindeki tüm
duyguları şiire vermişti. Ülkenin dört bir yanındaki sanat-edebiyat dergilerine
şiir yollardı; adını sanını hiç duymadığımız dergilerin sayfalarında, gazetelerin
şiir köşelerinde adını görürdük ve pek çoğunun da temsilciliğini yapardı. Bu
temsilcilik çoğunlukla fahri olduğu için ciddi geçim sıkıntısı çekerdi ama çok
da önemsemezdi. Babasından kalan maaşla annesiyle birlikte yaşamaya çalışıyordu.

Elinden hiç düşürmediği şiir
defteriyle gezer, herkese şiir okurdu… Sonra antolojiler çıkardı; 1982, 1983 ve
1984 yıllarında Konya Şairler Antolojisi yayımladı. O yıllardan baktığımız
zaman bu antolojilerin kıymetini çok bilememişiz. Oysa şimdi ne kadar önemli
bir iş yapmış Abidin… 1984 yılındaki antolojiye ben de katılmıştım ayrıca 1985
yılında Türkiye isimli sanat-edebiyat dergisinin çıkardığı antolojiye de katılmıştım.
Abidin sonraları bir gazete çıkarmaya
teşebbüs etti ve çıkardı da ama ömrü tek günlük oldu… “Kent Kılavuz” isimli tabldot
boy gazeteyi yaşatamadı, kim sponsor olmuştu, şimdi hatırlayamıyorum.
Zaman zaman Konya Kültür ve Turizm
Derneği’nin Türbe Önü’ndeki bürosuna gider Feyzi Halıcı abimize şiirlerimizi
okurduk, o da sabırla bizi dinlerdi… Bir keresinde Âşık Nuri Şahinoğlu hepimize
tek tek, irticali dörtlükler söylemişti; “o da bir genç şair olmuş” ayaklı… Kendimizin,
dünyanın en büyük şairi olduğumuz yönündeki sarsılmaz fikrimizi savunur, bu
toplumun bizi anlamadığını, bir gün anlayacağına karar verirdik. Ne kadar
safmışız meğer!
O dönemlerde en büyük lüksümüz daktiloyla
yazmaktı ama… daktilo İmam Hatip Lisesi Edebiyat öğretmeni olan can dostum Ahmet
Ziya Özkul’da vardı ve bazen ondan ödünç alırdım; şiirlerimi daktiloyla yazmak
için…
Bendenizin Türbe Caddesi’ndeki iş
yerime gelirdi Abidin ve saatlerce sohbet ederdik. Koray Ekener, Nesrin Erkan,
Hidayet Çakır, Ahmet Ziya Özkul, Karamanlı Ozan İsa Oğuz, Fethi Kadıoğlu, Sefil
Turgut ve daha niceleri… Şiir; tek dünyamız, tek sığınağımızdı… Abidin, nerede
bir şiiri çıkmışsa o gazetenin, derginin kupürünü saklardı. Onu sürekli
postanede görmeniz mümkündü; ya şehrimizdeki gazeteleri, şiirleri çıkan
arkadaşlara yollardı ya da kendi şiirlerini bıkmadan, ülkenin dört bir
yanındaki sanat-edebiyat dergilerine, gazetelerin şiir köşelerine yollardı. “Cebindeki
bütün parayı PTT’ye verirdi” demek en doğru bir tanımlama olacak…
Sevgili Abidin Küçükavcılar, önce
evlendi sonra Antalya’ya taşındı… Zaman zaman haberleşiyorduk, Antalya’da, sanat
ortamının zenginliğinden, sahilde düzenlenen şiir akşamlarından söz ederdi ve
tabii bizim de içimiz giderdi. Sonra irtibatımız koptu ve bir gün acı haberini
aldık… Genç yaşında meşum bir hastalığın pençesine düşmüştü. Rahmet olsun…



Kemal Soylu anlatıyor; bürosuna ziyarete gitmiş Abidin… “şiir yazmıyor” diye eşini boşayacağını söylemiş… tabii bu işin şakası olmasının yanı sıra şiirin onun hayatındaki önemini anlatan en iyi anekdot olur sanırım…
O günlerden kaç kişi kaldık… pek
çoğumuzu şiir bıraktı, kimimizse yolculuğuna devam ediyor, o günlerin
heyecanıyla… O günlerde hep “genç şairdik”; bu genç şairlik yakıştırmasını
önceleri yaşımıza bağlardım… çok sonraları anladım; ismi duyulmamış veya
acemilik anlamında olduğunu… Ama hâlâ öyleyim, hep genç şair olarak kalmayı çok
seviyorum.
Şimdilerde artık genç şairlere rastlamak
çok zor… Hepsi üstat… ama olsun, yeter ki şiir söylensin; çünkü, bu gök kubbenin
altında mısralar düştükçe yüreklere hâlâ insanlık için umudumuz var demektir…
Şiir yaşantımızdı ve hâlâ öyledir ve onun
içindir; bu genç kalmamız!
TAHİR SAKMAN
11 Mart, 2023
KONYA’SIN DİYE SEVDİM
Bu da naçizane bizim dünyamız…
Ömrümüze; yıldız serper gibi şiir
serptik… ve her yıldızın üzerine Konya yazdık; Selçukya’nın yarı düş
gerçekliğinde, başka mevsimlere yol aradık…
Konya’sın Diye Sevdim…
Konya üzerine söylediğim tüm şiirleri
bir kitapta; şiirde geçen mekânların fotoğraflarıyla süsleyerek toplamak dileğimdi.
Tam 199 fotoğraf kullandım ki birkaçı hariç kendi çektiğim fotoğrafların olması
sevincimi katlıyor…
Yalnız mıydım, evet, yalnızdım ama
asla şikâyet etmedim; çünkü tek tabanca yaşamak kendi seçimimdi ama…
Merhum babam “gönlüme küsüvürdüm mü
kapatıvırırım dükkânı” derdi. Ah babacığım ah, bizim dükkân hiç açık kalmadı
ki! Sadece yaşama açıktık, bir de sevgilere…
Fiziki olarak basma imkânı bulamadık;
çünkü fotoğrafların baskı kalitesi için kuşe kâğıda basmak gerekiyor ki bu da oldukça
yüksek maliyetleri beraberinde getiriyor. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde yaptığım
gibi yine e-kitap olarak sadece meraklısı için yine ücretsiz olarak
yayımlayacağım. Çok yakında linkini sizlerle paylaşmayı umuyorum..
Biz Konya’sın diye sevmiştik…
Ya şimdi Konya, ne kadar Konya’sın!
TAHİR SAKMAN
09 Mart, 2023
"YEKTE" EVVELA YÖRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI
"Yekte" veya "Yemek Destanı" adıyla da
bilinen ve Bülbül Hoca lakaplı Şerife Hanım tarafından yakılan bu türkümüzle
ilgili olarak hazırladığım derleme, Türk Folklor Kurumu’nun “Folklor” halkbilim dergisinin 88-89. sayısında yayımlandı.
Konya oturak repertuvarında
önemli bir yere sahip olan türkünün sözleri, dönemin yemeklerini aktarması
açısından da büyük öneme sahip. Tarihi yemeklerimizin izlerini türkünün sözleri
arasında sürmek mümkün. Pek çoğumuzun adını bile ilk defa duyacağı
yemeklerimizin neredeyse malzemelerinin de yetiştiği adresleri verecek kadar da
detaylandırıyor.
Peki, görebiliyor
muyuz?
Yıllardır şehrimizde
yapılan mutfak kültürü organizasyonlarında nedense bu türkümüze bakmak kimsenin
aklına gelmez…
Neyse bizden yazması…
Konya oturak repertuvarındaki türkülerimiz gibi o da geleceğe emanet…
Derginin editörü
Serap Gürsoy Hanımefendi’nin şahsında tüm emeği geçenlere ve Folklor Kurumu’na
Konya folkloruna olan ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.
Ne demişti coşkun bir
Konya türküsü:
Kebabı ince doğra
Geçerken bize oğra
Benden başka (yâr) seversen
Bilinmez derde oğra
Bizler Konya’yı
sevmeye devam ediyoruz…
TAHİR SAKMAN
04 Mart, 2023
SUSMA YANSIMALARI
![]() |
Tahir Sakman. Çetmi, Konya... |
Nice zamandır elim klavyeye gitmiyor;
ülkemde olan bitenleri izliyorum...
Bir seyirci gibi izlemek ar geliyor;
sözüm olmalı, söylemeliyim özgürce… Tek korkum; gerçeği aktaramamak olmalı…
Yalanı, dolanı değil; gerçeği, salt
gerçeği; özgür düşüncenin ve insan haklarının ışığında vatandaş olmanın onuruyla
yazabilmeliyim…
Ama nasıl anlatabilirim ki?
İktidarın devlet olmadığını…
Diyanetin, din olmadığını…
Partinin, parti liderlerinin
eleştirilebilir olduğunu ve bu insanları, verdiğimiz oylarla bize hizmet etsin
diye başımıza bizlerin getirdiğini…
Ve demokrasilerde herkesin hesap verme
zorunluluğu olduğunu…
Sizinle aynı düşünceleri paylaşmayan,
farklı düşünen insanların hain olmadığını…
Yaşamın, insanca yaşamın bir hak
olduğunu…
Nasıl anlatabilirim ki?
Vazgeçiyor ve
susuyorum…
TAHİR SAKMAN
03 Mart, 2023
DÜŞLERE UYANMAK
Bundan daha güzel bir hediye
düşünemiyorum; en azından, bu benim için böyle…
Yıllar yılı eser vermenin, geleceğe
söz söylemenin telaşındayız… bazen boşluğa söylüyormuşum gibi gelse de bunun
böyle olmadığını, mutlaka bir yerlerde karşılığının olduğunu biliyorum…
Bu sürprizi torunum yaptı; “aşk ömre sığmaz”
isimli kitabımdan bir şiiri yazmış ve süslemiş… Tabii “defterinize şiir yazın”
diye ödev veren öğretmenini de kutlamam gerektiğini biliyorum; ne mutlu onlara
ki sanatın, edebiyatın temellerini atıyorlar.
Kim bilir, belki de yıllar sonra…
torunumun torunu da aynı şeyi yapar; bir şiirimi defterine yazar, süsler ve
beni anar…
Sevgili torunum İnci; yaşantın inciler
gibi nadide günlerle dolu dolu geçsin; şiir gibi yaşa sen e mi?
Ya sizlerin ya bizlerin… Düşlere uyanma
vaktimiz gelmedi mi? Yetmedi mi; yalan dolan işlerle yitip giden ömrümüzün
ardından donuk gözlerle bakmak?
Yaşam bir düş değildir; onu yaşadıkça anlıyor
ve farkına varıyoruz, düşle gerçeğin keskin sınırlarında gezinirken… şimdi
uyanma vaktidir, kan kırmızı düşlere:
düşlere uyan
en güzel düşlere uyu
yıldızlar serpilsin
ömrüne
gözlerin çiğ tanesinden
saf
saçların güneş yanığı
en güzel düşlere uyu
rüzgâr gibi özgür
yağmur gibi hayat dolu
bakışlarımda sessiz bir
çığlık
kırmızıya dönüyor her
yan
haydi artık vaktidir
en güzel düşlere uyan
TAHİR SAKMAN
01 Mart, 2023
TARAF
“Usta, karşıya nasıl geçerim” diye seslenmiş, nehrin kıyısından... Zen ustası yanıtlamış; “Zaten karşıdasın…”
Biz hep karşıdayız; siz nerede olursanız olun, biz, hep karşı taraftayız!”
TAHİR SAKMAN
28 Şubat, 2023
TÜM YALNIZLIKLAR YÜZYILLIKTIR
“Anneme söyleyin, insan öleceği zaman değil; ölebileceği zaman ölür” diyor ve Marguez Usta finali yapıyor, sözün nirvanasıyla;
“Şimdi başlıyor, yüzyıllık yalnızlığımız…”
Ah. usta ah, bizim yalnızlığımız hiç bitmedi ki... Hep yalnızlıklar içinde geçti ömrümüz...
Bizimki yüzyıllık da değildi; kaç bin yıllık yalnızlıklardan geliyoruz, unuttuk...
TAHİR SAKMAN
23 Şubat, 2023
BARINMA HAKKI
Yaşam hakkı nasıl kutsalsa, barınma
hakkı da o kadar kutsaldır…
Artık mağaralarda yaşamıyoruz,
başımızı soktuğumuz ve adına yuva dediğimiz… insanlar karşı cinsleriyle
hayatlarını birleştirmenin adına “evlenme” diyorken…
Her insanın bir evi olmalı ve evler
rant kapısı olmaktan çıkarılmalıdır; çünkü en temel ihtiyaçtır barınmak…
Kim çevirdiyse ilk çiti ve kim sesini
çıkarmadıysa, bu doğayı sahiplenmeye; “önce ben geldim”, “önce ben gördüm”, “burası
benim” diyene… o ilk sesini çıkarmayanın cezasını çekiyoruz sanki…
Doğanın asıl sahibi yine doğadır!
Dört tuğla, dört duvar ama parası
milyon milyon… bir ömür çalışarak asla alamayacağınız rakamlara… sonra her
fırsatı ganimet olarak görüp; fiyatlara, kiralara zam üstüne zam yapanlara
karşı bir sözümüz olmalı değil mi?
Şimdi deprem zamanı, yardımlaşma
zamanı… Konya’da ev sahipleri (diğer şehirlerde de durum çok farklı değil) kiralık
evlerine fahiş fiyatlar istiyorlarmış. El insaf!
Ebedi olan ahiret hayatı mıydı? Hani
dünya yalandı? “Dünya yalan” ama ikiyüzlülük, riya, kandırmaca, soymaca doğru,
ne yazık ki!
Kuzum gerçekten inanıyor musunuz? Hiç
sorguladınız mı ne kadar inanıyorum ne kadar samimiyim diye? Ya da inancınızın
adını koymayı, açık açık söylemeyi, inandığınız gibi yaşamayı hiç denediniz mi?
İnancınız, yaşantınız; her fırsatta gösterdiklerinizle ne kadar uyumlu?
İhlas?
“Üç günlük dünya” diyoruz, “kefenin
cebi yok” diyoruz, dahası “mülk Allah’ın” diyoruz… diyoruz o kadar…
Sonrasını hep birlikte acı bir şekilde
yaşıyor, görüyor, öğreniyoruz; dudaklarımızda acı bir tebessümle…
TAHİR SAKMAN
22 Şubat, 2023
RAMAZAN TOPU VE KONYA'DA DEPREM
Komplo teorilerine inanan bir insan
değilim… Amerika güya gemilerden yönelttiği silahlarla depremi tetikliyormuş…
Böyle bir gücü olsa önce Çin’e, Rusya’ya yöneltir; bizi niye seçsin ki?
Sosyal medyada,
bilgileri kendinden menkul kişilerin paranoyalarından ve saçmalıklarından
oluşan, hiçbir bilimsel kaynağı olmayan yazıları görünce… yani diyorum ki
böylesine bir hayal gücünüz varken roman yazsanız eminim çok satacaktır.
Neyse bunu geçiyorum ama geçmişte
Konya’nın yaşadığı bir deprem silsilesi geldi aklıma…
Yıl 2009… Sonbahar aylarıydı, eylüldü
ve ramazan ayındaydık…
O dönemlerde ramazanın simgeleri
arasında, iftar saatinin geldiğini bildiren top atışı da vardı… Alâaddin
Tepesi’nde ve Sille’de kuru sıkı top atışı yapılır tüm şehre iftar ve sahur
vakti hatırlatılırdı. Ben şahsen ezan sesinden ziyade top atışının yapılmasını
beklerdim; çünkü, ezan okuyan müezzinlerin, imamların saatlerinin doğru olmama
ihtimalini göz ardı etmez, topu beklerdim, saatime bakardım, ezanı beklerdim
sonra… Yani bayağı bir sağlamcıydım.
İftardan sonra 4,5’le sallanmıştık; bu
depreme alışkın olmayan halkı paniğe sevk etmiş yollara dökülmüştük. Sonra sahuru
yapıp yatmıştık. Tam canım geçecekken imsak vaktini bildiren top atıldı…
arkasından bir zangırtı çökmüştü Konya’ya… Sanırım 4,7 şiddetindeydi ve hiç
böyle bir sarsıntı yaşamamıştık. Tabii tüm Konya yine dışarılara dökülmüş,
arabaların içinde sabahlamıştık.
O günlerde depremi tetikleyenin top
sesi olduğuna karar verilmiş ve top atışları yapılmaz olmuştu. Bir de söylenti
çıkmıştı; saat 14.00’te büyük deprem olacağı şeklinde ve kulaktan kulağa
yayılmıştı. Herkes işini gücünü bırakmış, evlerini terk etmiş açık alanlarda
büyük depremi beklemişti.
O yıl Konya, bir aya yakın sallandı. Depremin
şiddeti küçük de olsa herkes korku içindeydi hatta bazı günler arabaların
içinden çıkamıyorduk.
Sesin depremi tetikleyebileceğine dair
bilimsel bir veri var mı bilmiyorum… Konya deprem bölgesinde olmamasına rağmen
bu sallantılar neyin nesiydi, bilemedik… Konya’nın geçmişinde büyük yıkıcı bir
deprem yok ama zaman içerisinde bu değişebilir mi, onu da bilmiyorum.
Her ne kadar şehri çevreleyen fayların
varlığı bilinse de “yıkıcı bir deprem üretecek seviyede değil” diyerek geceleri
rahat uyuyabiliyoruz değilse bu travmayı kaldırmak çok zor. O dönemlerde
hatırlıyorum; psikolojimiz çok bozulmuştu, evlerimizdeki eşyalar, dolaplar
sanki üzerimize üzerimize geliyordu.
Umarım ülkemizin üzerindeki bu
depremler tez zamanda biter ve evlerimizde otururken en ufak bir tıkırtıda
avizelere bakmaktan, saatin sarkacına bakmaktan bizi kurtarır…
TAHİR SAKMAN
20 Şubat, 2023
SINIRDA YÜKSELEN AY
Foto: T. Sakman, Atatürk Anıtı, Hatay... |
Yıllar önce birkaç kez gitmiştim Hatay’a…
Ne kadar şaşırmıştım; benim gibi tek
kültürlü bir şehirde büyüyen biri için inanılmaz derecede ilginç gelmişti ve
gerçekten hoşgörünün ne olduğunu burada anlamıştım. Bir yanda cami, bir yanda
kilise ve havra, daha da ötesi “Sevgi Kilisesi” diye bir yer karşıma çıkmıştı.
Bir kadın, bütün inançları sevgiyle yoğurup birleştirmişti kendince ve sadece “barış”
diyordu, barış ve sevgi için meditasyon yapıyorlar, bulutlar gibi temiz enerjilerini,
sevgiyle evrene sunuyorlardı.
Foto: T. Sakman, Sevgi Kilisesi'nde dünya dillerinde barış yazıları... |
Foto: T. Sakman, Antakya Musevi Havrası... |
Foto: T. Sakman Arşivi, Hatay, Arsuz sahilinde... |
Foto: T. Sakman Arşivi, Kırıkhan'da Mehmet Sakman Bulvarı. |
Foto: T. Sakman Arşivi, Hatay'da bir sokak... |
Foto: T. Sakman, Hatay caddelerinden bir görüntü... |
Foto: T. Sakman, Hatay caddelerinde baba oğul sokak müzisyenleri... |
Foto: T. Sakman, Asi Nehri, Hatay... |
![]() |
Foto: T. Sakman, Hatay Müzesi'nde bir duvar mozaiği önünde... |
11. Mistik Müzik Festivali’nde
dinlemiştik Konya’da, Antakya Medeniyetler Korosu’nu… İlahiyatçılardan kurulu
olan bu koro şarkılarla, ilahilerle hoşgörüyü ve varlığın birliğini
yansıtmışlardı…
Yüce Atatürk’ün “şahsi meselem” dediği
ve hasta yatağındayken ana vatana kazandırdığı ve “Hatay” diyerek “sınırdaki ay”
olduğunu ilan ettiği şehir…
Hatay artık Türk milletinin şahsi
meselesidir…
Ve sadece sınırdaki ay değildir; o ay,
yüreklerimizde ve hiç batmayacak…
Sınırda yükselen bir ay
Neler geldi başına vay
Yer yarılsa kırılsa fay
Kalbimiz sendedir Hatay
Bunları yaşanmamış say
Başın hep sağ olsun Hatay
TAHİR SAKMAN
17 Şubat, 2023
TOPRAK ANA
Şerefli mahluk, ahseni takvim... Dünyayı taçlandıran insan...
Toprak anaya saygı duyan, çevresini güzelleştiren, sevgiyle doğayı dokuyan... sonrası malum; savaşlar, yıkımlar...
Gördüğünüz, göremediğiniz her şey bir enerji; bir enerji denizinde yüzüyoruz ve rezonansa girdiğimiz her şeyi negatiflerimiz köreltiyor, yok ediyor...
O kadar yorduk ki toprak anayı; negatif enerjilerimiz, toprağa her dokunuşumuzda zehirli bir ok gibi bağrına saplandı...
Betonlarınızı, hırslarınızı doymak bilmeyen aç gözlerinizi ama illaki içinde sevgi barındırmayan düşüncelerinizi toprak anadan özürler dileyerek gömün...
İsyanlarınızı değil sevgilerinizi emanet edin ve özür dilemenin tam vaktidir toprak anadan...
Değilse; esfeli safilin...
Ve ancak sevgidir; toprak ananın acısını dindirecek olan...
TAHİR SAKMAN
11 Şubat, 2023
KÜLLERİMİZE SORUN!
Klavyede harfler karışıyor birbirine,
cümleler eksik kalıyor ve içimdeki ezilmiş duygular haykırışlara gebe…
Sosyal medyaya bakıyorum; bakmaz mı
olaydım?
Ortalık toz duman; biraz eleştirene
hemen hain… “siyaset… yok yazmayacağım” diyorum; hükümet ile devleti ayıramayan
veya takım tutar gibi tuttuğu partisini devlet zanneden…
Komünist Başkan’ın paylaşımları
düşüyor medyaya; sessiz sedasız, Pazarcık’a ilk günden gelmiş çalışıyor. Sesi
sadece yardım listesi yayımladığı zaman çıkıyor… Şikâyet etmiyor, elinden
geleni yapmaya çalışıyor…
Mansur Yavaş sessiz çalışıyor,
fotoğraf vermiyor, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı yardım dağıtmaktan
yorulmuş, oturduğu sandalyede uyuyakalmış… İmamoğlu, böyle bir günde sataşmaya
çalışanlara karşı sabırlı…
Birlik olmamız gereken bu zamanda…
Elbet yanlış yapanların hesabı sorulmalı ama önce yaralarımızı sarmalıyız… Ve
ancak sevginin gücü iyileştirebilir… Dünya ana yaralı, önce ondan özür
dilemeliyiz; bunca negatiflerimizle düzenini bozduğumuz için, dürüstlüğü
unuttuğumuz için ve belki de insan olmayı unutmayacağımıza dair sözler
vermeliyiz…
Sonra “AHPAP”lar… Engellemeye
çalışanları anlayamıyorum; kuzum, depremzedelere yardım götürmeyi suç mu ilan
edeceksiniz?
Bir Fransız dergisi “tanka gerek kalmadı”
diyormuş… Dedelerinize bir sorun isterseniz; ya da en iyisi tanklarınızla gelin
de Antep’in, Maraş’ın, Urfa’nın tekmesini hatırlayın!
Dünya dönmeyi bıraktı, yardıma koşuyor;
Yunan devlet televizyonu “Ben seni sevdiğimu da dünyalara bildirdim” diyor, bir
Yunan gazetesi, Kathimerini, Fransız dergisine yanıt veriyor; “hepimiz Türküz…”
Bir fotoğraf, TKP’li gençler çorba
dağıtıyor ve bir Ülkücü genç bu çorbayla içini ısıtıyor… İşte bu fotoğraf
geleceğimize bir umut… İyi günde, kötü günde, yan yana; ülkem için, ülkemiz
için, insanımız için…
Bir başka fotoğraf karesi yakıyor
içimi; bir baba enkaz altındaki kızının elini bırakmıyor…
Devlet Baba gibi elini tutmuş…
Ve bir ses düşüyor evrene,
umutlarımızı diri tutan; kimse var mı?..
Biz, öyle bir milletiz ki hiçbir zaman
eksilmedik; hep vardık… ve hep varolmaya devam edeceğiz; küllerimize
sorun…
/tarihten önce de biz vardık
ne zaman yansak
küllerimizden doğardık/
TAHİR SAKMAN
08 Şubat, 2023
SEVGİYLE UZANMALI ELLER
Polonya’dan, İsrail’den, Yunanistan’dan gelen ekipler bizim ekiplerle birlikte canla başla çalışıp can kurtarıyorlar… Müteşekkiriz.
Ulaşılmakta geç kalınan evler…
Empati yapmaya çalışıyorum;
dayanamıyorum…
Hayatınız boyunca sahip olmak için
çaba gösterdiğiniz ev, size… eşyalarınız üstünüzde, nefes almakta
zorlanıyorsunuz. Bir tarafta soğuk, iliklerinize kadar…
Bir ses, bir tıkırtı… umuttur sizi
ayakta tutan; yakınlarınıza kavuşma, hayata dönme umudu, sevgiyle
kucaklaşılacak anların umudu ısıtır içinizi, bir de milletimizin ve devlet
babanın eli…
Böyle zamanlarda devlet babanın şefkat
eli beklenir; başımızı okşasın da içimiz ısınsın diye…
Devlet baba yumruğunu göstermez; sevgiyle
elini uzatır…
TAHİR SAKMAN
07 Şubat, 2023
YIKILDIK 7.7
Elim ayağım birbirine dolanıyor; neyi, nasıl yazacağımı bilemiyorum. Gizli bir hıçkırık sinemizi yurt tutuyor ve bu acının tarifi yok… En uzun gecede birbirine karışan ağıtlar gökyüzüne doğru yükselirken susuyorum; bir imdat çığlığına yüreğimin ses olması için…
Ulusça hepimize geçmiş olsun, sır olanlara rahmet dilerken geride kalanlara da sabırlar diliyorum.
Söylenecek çok şey var ama şimdi sırası değil… şimdi birlik olup; bir yaraya olsun merhem olma zamanı…
TAHİR SAKMAN
02 Şubat, 2023
ŞEHRİN MAYASINDAKİ ŞİİR VE ŞAİR PANOS ÖZARARAT
Yeni Konya gazetesi, tarih; 28 Ekim
1975… Konya Âşıklar Bayramı’nın 10. yılı… 1. sayfada dönemin Konya Turizm
Derneği Başkanı ve Konya Senatörü, şair Feyzi Halıcı’nın Folklor ve Halk
Edebiyatı Semineri’nin açış konuşması yer alıyor.
Şehrin, şiirle yatıp kalktığı günler…
O coşkuyu yaşayanlar bilir; gece gündüz şiir konuşulduğu, ekmek gibi, su gibi,
şiirin baş üstünde taşındığı, şehrin, şiir teneffüs ettiği günler…
Ve âşıklara hitaben yazılmış bir şiir…
Şehrin öz evlatlarından şair Panos Özararat’tan… O dönemlerde gazeteler 1. sayfalarında
şiir yayımlarlardı… Şiir hayatımızdan çıktı mı?
Oysa bu şehrin mayasıdır şiir…
1919 Konya, Dere doğumlu olan merhum
Özararat, Konya âşığı, vatan âşığı bir insandır. Öğrencilik yıllarında
babasının yanında değirmencilik öğrenir sonra dökümcülük… Şimdilerde Ahmet
Efendi Çarşısı’nın olduğu yerde dökümhane kurar sonra Beyşehir yoluna taşır.
Şehre, modern değirmen makinelerinin getirilmesine önayak olur. Hafriyatçılık
işine girer ve Konyalıların müthiş bir yakıştırmayla “battı çıktı” dedikleri
Meram alt geçidini, onun şehre getirdiği makineler kazar.
Şiirleri; Yeni Konya, Yeni Meram ve
Konya Postası gazetelerinde yayımlanır. Ermeni kökenli olmasına rağmen en az
bir Konyalı Türk kadar; ülkesine, devletine ve bayrağına sahip çıkar; o tam bir
Anadolu yiğididir, bir Konya çocuğudur:
/Panos der Ermeni asıllı Türk’üm
İftihar ederim yok benim korkum
Panos’um Yunus’tan olmadı farkım
Ellerdeki maşa olmak nedendir/
/Panos’um Yunus’tan olmadı farkım/
böyle bir mısrayı ancak Panos Usta söyleyebilirdi…
Teröre karşı söylediği şiirlerden
dolayı dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından da takdir edilmiş bir
Konyalı hemşehrimizdir. 15 Nisan 1985 tarihinde ebediyete uğurlanır ve Musalla
Mezarlığı’ndaki Ermeni Mezarlığı’na defnedilir.
Sonraları Fransa’ya yerleşen ve orada vefat eden eşi Silva Hanım ise
vefatından sonra cenazesi Konya’ya getirilerek, eşinin yanına defnedilir.
Merhum ve merhumeye rahmet diliyoruz…
Sanırım 2000’li yıllardı… Prof. Dr.
Mustafa Özcan Hocam ile birlikte Sayın Özararat’ın ulaşabildiğimiz tüm
şiirlerini gazete sayfalarından çıkarıp kitaplaştıracaktık, nasip olmadı… Umarım
bir gün Panos Usta’nın tüm şiirleri kitaplaştırılır. Bu aynı zamanda bir şair
yüreğe karşı olan vefa borcumuzdur.
Panos Özararat’ın bahsettiğimiz
nüshada yer alan şiiri şöyle:
Âşıklar Bayramı
10. YILINA
Biga'dan Gönen'den çıktım yollara.
Konya'da ozanlar var diye geldim.
Manayı maksadı makam eyleyip
Tellere dizenler var diye geldim.
Kars’ı, Erzurum’u, Edirne, Van'ı
Sivas’ı, Çorum’u, Muş, Ardahan’ı
Köyünü, kentini, bütün vatanı
Aşk ile gezenler var diye geldim.
Gönülden gönüle köprüler kurup
Selâmlar getirip hâl hatır sorup
Sazının göğsüne mızrabı vurup
Mâniler düzenler var diye geldim.
Yayladan, ovadan çamlı bellerden
Yakından ıraktan gurbet ellerden
Nameler sunarak ince tellerden
Gönlüme sızanlar var diye geldim.
Panos der harlayan, biten uğruna.
Doğan güneş için, batan uğruna.
Memleket üstüne vatan uğruna
Şiirler yazanlar var diye geldim.
Şehir kültürüne renk katan dünün o
renkli insanlarını bugün çok arıyoruz ve aramızdan birer birer çekilen o
değerli insanların bırakın yerini doldurmayı, çoğu zaman hatırlamayı bile
yüksünüyoruz ama, o insanların geride bıraktıkları eserleri, sesleri şehrin
semalarını bir bayrak gibi süslemeye devam ediyor; bizler göremesek de…
Panos Özararat hakkında daha geniş
bilgi edinmek isteyenler için birkaç kaynak:
AYTEKİN, İ. Güray, (14 Ağustos 2022),
Araştırmacı yazar- işadamı Konyalı Ermeni Panos Özararat, Önce Vatan
Gazetesi. https://www.oncevatan.com.tr/arastirmaci-yazar-isadami-konyali-ermeni-panos-ozararat-makale,55026.html, (ET:30.01.2023).
IŞIK, Ali, (28
Nisan 2005), Konyalı Bir Ermeni Gözüyle Ermeni Soykırımı, Anadolu Günlük.
https://www.anadolugunluk.com/konyali-bir-ermeni-gozuyle-ermeni-soykirimi/, (ET:30.01.2023).
IŞIK, Ali, Özararat Panos, Konya Ansiklopedisi, C
5, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya, 2014, s. 146-147.
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)