YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

28 Kasım, 2022

HOŞÇA KAL ATATÜRK'ÜN ŞEHRİ


Ankara’da en son gezdiğim yer Anadolu Medeniyetleri Müzesi oldu.

 

Bir başkente ancak böyle bir müze yakışırdı. Büyülenmemek mümkün değil; yaşadığımız topraklardaki medeniyetleri bir arada görmenin heyecanı sizi alıp götürüyor.

 

Tarihi bir yapıya kurulan müze aynı zamanda Anadolu tarihinin, insanlık tarihiyle nerdeyse eş değerde olduğunu da dünyaya ilan ediyordu.

 

Anadolu tarihinin yanı sıra insanlığın medeniyet yolundaki merhalelerini göstermesi açısından oldukça önemli bir müze. Dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan müzenin, 1997 yılında Avrupa’nın en iyi müzesi seçilmesi asla tesadüf değildir.

 

Müze Anadolu medeniyetlerinin eserlerini çarpıcı bir biçimde size gösterirken aynı zamanda Ankara’nın da geçmişini gururla sunuyor.

 

Müzede geçirdiğim üç saatin yetmediğini ve en kısa zamanda yine görmem gerektiğini biliyorum. Medeniyetlerin birbirleriyle olan etkileşimini de görmenizin mümkün olduğu bu müzeyi herkesin görmesi gerek.

 

Göbekli Tepe ve Çatalhöyük’ten başlayarak insanlık tarihinin kilometre taşları olan önemli eserleri bir arada görmenin sevinciyle Konya’ya doğru yola çıkarken, yaşadığımız toprakların, insanlık adına nasıl bir kutsiyet ifade ettiğini bir kez daha idrak ediyorum.  

 

Hoşça kal Atatürk’ün şehri, en kısa zamanda yine geleceğim… Her ne kadar Yahya Kemal, “Ankara’nın en çok, İstanbul’a dönüşünü sevdiğini” ifade etse de ben; Ankara’ya, her tarafında Atatürk’ün kokusu olan bu şehre, Türk’ün son başkentine yeniden gelme umudunu seviyorum…

Fotoğraflar: T. Sakman. Ankara, Anadolu Medeniyetleri Müzesi...


TAHİR SAKMAN































 

26 Kasım, 2022

YAŞANMASIN BÖYLE ANLAR


/ulucanlar ulucanlar
yitip gitti nice canlar/
Hayatımda ilk defa bir hapishaneye gittim, şimdi müze olan Ulucanlar'a...
Nefesim kesildi, çıkmak için koşar adım gezerken, hüznün binbir hali içimi parçaladı.
Kimler geçmemiş ki... Sağdan, soldan... siyasetçi, yazar, şair...
Duvarlara kazınan ahların, pervazlara sinmiş ağıtların sesi beynimi zorlarken... pes etmeyen insanların, aydınların yankısını ibretle sergiliyor müze...
Tam çıkarken... yağları hâlâ üzerinde, taze akan bir yara gibi haykıran urgan... ve geçmişte kaç kez devrildiğini unutan günahkâr sandalye...
Acının zulüm haline yüreğim dayanmıyor ve bir daha yaşanmamasını diliyorum:
/ulucanlar ulucanlar
yaşanmasın böyle anlar/
Fotoğraflar: T. Sakman. Ulucanlar Cezaevi Müzesi, Ankara.

TAHİR SAKMAN 




















25 Kasım, 2022

VAHŞETİN SESİ

 

 


Köpek ve kürek... ve bir insan; vahşete ses olup inerken bir canın başına, Mevlâna şehri uyuyordu...
Hoşgörü, insaf, merhamet...
Mevlâna'nın yedi öğüdünü satmakla olmuyor Konya...
Bir köpeğin canını koruyamıyorsan...
Bütün köpeklerden özür dilemelisin, Konya Büyükşehir Belediyesi...
TAHİR SAKMAN

23 Kasım, 2022

DÜNÜMÜZÜN KURTARICISI YARINIMIZIN TEMİNATI


Dünümüzün kurtarıcısı, günümüzün vazgeçilmez önderi, yarınımızın teminatı Yüce Atatürk'e sonsuz şükranla...
(Fotoğraflar: T. Sakman Ankara Zafer Anıtı)






 

22 Kasım, 2022

HAKİMİYET MİLLETİNDİR


 

Daha ötesi yok; minnettarız Atam...

"Hakimiyet Milletindir"










Fotoğraflar: T. Sakman. Ankara, İlk Meclis...

21 Kasım, 2022

YÜCE ATATÜRK'ÜN HUZURUNDA

 


Dünyanın gördüğü, görebileceği en büyük lideri, Türk'ün atası, Yüce Atatürk'ün huzurunda...




Fotoğraflar: T. Sakman. Ankara, Anıt Kabir...

17 Kasım, 2022

SELÇUKLU AĞLAR BEN AĞLARIM

Tabii ki son sözü, işin erbabı olan sanat tarihçileri ve mimarlar söyleyecektir; bizimkisi biraz Konyaperestlik… Belki de Konya tabiriyle “lüzumsuzluk…” Öyle mi acaba?

 

Şehir dışında olmam nedeniyle görmemiştim ama Nilgün Çelebi Hocamın Facebook’taki paylaşımını görünce…

 https://www.facebook.com/nilgun.celebi.33/posts/pfbid0esV4Rm5pcArrRYcw6Gi7dnEUT55uLL5MgnQzBii1oRtmk58TxF72GigLW73Z2dUbl

 

Yani defalarca yazmıştık; “ecdat yadigârı eserlere dokunmasanız daha iyi olacak” diye… Uzun bir süredir restorasyona tabi tutulan Hoca Hasan Camii’nin şerefesini ve üzerindeki kubbeyi görünce doğrusu şoka girdim…

 


Ceddim Selçuklu’dan kalma bir eser… Benim içim sızladı, ya ecdadın kemikleri?

 

“Ecdat yadigârı” diye diye… bize de yanmak düşüyor…

 

Yine bir zaman ağlarım şimdi…

 

Konya Ovası’na düşen Türkmen başlarının yası bulur beni. Alâaddin Tepesi’nden Mevlâna Türbesi’ne uzanan gizli bir geçidi yeniden açmanın, eski yaraları açmaktan daha tehlikeli olduğunu bilirim.

 

Kılıç sesleridir yıkılan yüreğime ve kan içen Moğol atlıları… Şimdi kim sular bu acıyı? Hangi iklimin ve hangi şeş cihetin türküsüdür; bu okların, rüzgâra yön verdiği?

 

Selçuklu ağlar, ben ağlarım, bir zaman… Sonra kalkarım; atam Sultan Alâaddin yönünden esen kasırga olurum… Olamadığıma da ağlar, eski bir başkentin yasını tutarım sonra emanetlerin hüznü vurur yüreğimi…

 


Emanetlerin yalnızlığına bakar, kendi yalnızlığımla çarparım… bir zaman…

 

Bir zaman; Selçuklu ağlar, ben ağlarım…

 

(Arşivimde bulunan, 2013 yılında çektiğim fotoğraflar ile dün ve bugün çektiğim fotoğrafları bir mukayese yapmanız için birlikte sunuyorum. Umarım yanılmışımdır…)

 

TAHİR SAKMAN

 


 

 

11 Kasım, 2022

ANTALYA NOTLARI 8


Yaklaşık bir aydır Antalya'dayım... Vakit, ata toprağı Konya'ya dönme vaktidir. Yarın sabah yollar bizi bekliyor...

Bir şehri; bir ayda, bir yılda çözemez, içine giremezsiniz. Şehrin ruhunu hissetmek için önce kültürünü özümsemeniz gerekir, sonra şehri yaşamak... 

Antalya'yı yaşamak; bir düşün somut halidir... 

Bu şehrin doğal güzelliğinin yanı sıra her köşesinden adeta fışkıran tarih, insanı özellikle antik çağların gizemine çağırıyor.



Antalya Arkeoloji Müzesi'ni iki kez gezdim. İlkinde hemşehrim Erol Demirel'le birlikte ikincisinde ise yalnızdım. Uzun saatlerimi burada geçirdim. Antik dönemin ruhuna kulak vermeye çalıştım. Ve kesinlikle buna değdi. Toprağın sesi yüreğimde fırtınalar koparırken, nice medeniyeti bağrından çıkaran Anadolu'nun kudsiyetine, bir kez daha iman ettim.



İnsanın, Anadolu'daki serüvenine tanıklık ederken gelişimini; özellikle heykel sanatındaki muhteşem ötesi eserleri görmek, bir an da olsa insanı o günlere götürüveriyor.




(Müzeye giriş 90 TL ama müze kart 60 TL... 60 liraya bir yıl ülkemizdeki tüm müzeleri, ören yerlerini gezebilirsiniz, çok uygun ama tek girişin 90 lira olması bana biraz garip geldi...)

Kaleiçi'nin korsan kokulu sokaklarında binlerce kez kayboldum. Bunlardan birinde ceddim Selçuklu'dan kalma bir eser gözüme çarpıverdi; melül, mahzun...




Selçuklu'nun ünlü veziri Celaleddin Karatay'dan yadigâr kalan medrese, serin sokaklar arasında yüreği yanık bir âşık gibi  sessizliğin lisanıyla feryat ediyor gibi geldi bana...




Restore edilmiş; seminerler, konferanslar için kullanılıyormuş. Karşısında şarap evi... yan tarafında kafeden yükselen şamata... Muhafazakâr biri değilim ama doğrusu çok garipsedim. Bu tür yapıların etrafını, yapının işlevine uyumlu işlere tahsis etmek daha doğru değil midir?


Tıpkı, Antalya'nın kurucusu ve şehre ismini veren II. Attalos'un anısına yapılan anıtın etrafı gibi...

Şehirdeki yabancı yerleşimi ciddi boyutlarda... Bazı apartmanlarda Türk istenmediğini ve olanların taşınması için... İnanmakta zorlandım. İçlerinde emlakçılık bile yapanlar var. Fiyatlar da haliyle onlara endeksli olunca... Ücretliler için yaşamak zor değil imkansız, ev kiraları uçuk... 

Burada güneş dört mevsim ve hâlâ denize girilebiliyor. 

Bu bir veda değil; sana yine geleceğim Antalya; düşlerimin baş köşesindesin... 

Şimdi dönüş vaktidir, yüreğini açtığın için sana binlerce teşekkür ederim...


/çağların ötesinden bir hülya
 kuruluyor kalbime antalya/

TAHİR SAKMAN









 


 










 

10 Kasım, 2022

BİR ULUSTUR ATATÜRK



/10 kasım bir gün

10 kasım binlerce hüzün

başkaca başımız eğilmemiştir/


Başımızın öne eğildiği gün...  kalbimizde volkan gibi duyguların kabardığı, onun açtığı ve gösterdiği yolda yeterince yürüyememenin verdiği hüzün...


Bir başka Atatürk gelmeyecek bilirim ama devrimlerini yaşatacak ve daima ileriye götürecek gençlerimizin bir çığ gibi çoğalması, geleceğe olan inancımızı artırıyor.


10 Kasım'larda eğilen başımız bir de Aslanlı Yol'da eğilir...


Başkaca başımız eğilmemiştir; çünkü bizim atamız Atatürk'tür, yedi düvel başını eğememiştir... 


TAHİR SAKMAN






09 Kasım, 2022

ANTALYA NOTLARI 7


 

Bu şehr-i Antalya'ya na zaman gelsem vaktimin çoğunu Hadrian Kapısı'nı seyretmekle geçiririm.


İmparator Hadrianus'un 130 yılında şehri ziyareti onuruna yapılan bu zafer takı, o günlerin ihtişamını günümüze taşırken kendimi bir zaman tüneli içinde hissetmeme de neden olur.



İki bin yıllık bir geçmişe dokunmanın heyecanıyla ayaklarımın altındaki mermerlere basmaya kıyamam ve sanki Romalı bir lejyon gibi düşlere kapılırım... (Dikkatli olmazsanız benim gibi ayağınız kayabilir!) 


Etrafındaki hisarları yükselten ceddim Selçuklu'nun sesini, medeniyetleri koruyan bir barış sembolü gibi güvercinlerden duyarım.



Ve o kapı artık güvercin kapısı, barış kapısı olur... Ve hisarın duvarları güneşe doğru yükselirken... bir hoyrat el... Kaleiçi'nin rüzgârını kestiği gerekçesiyle yıkan o eli durduramamanın ayıbıyla üzülürüm.


Kudüs'te Ağlama Duvarı'nı görmüştüm... Hisarın duvarı, güvercin duvarına dönmüş.  Güvercin kanatlarından dökülen seslerde,  atam Türkmen atlılarının nallarında çakan şimşekleri hatırlar, Bizans'ın çaresizliğini duyarım.


Bir yanıyla da barışın, kardeşliğin simgesi olur oturur gönlüme... iki bin yıla yakın geçen bir zaman sürecinde hâlâ onurla ayakta duran bu kapı, dünden bugüne değil; yarına açılan bir kapı oluverir...



/duydum bir bizans kızının 

şuh nefesini/ demiştim bir şiirimde, şimdi hatırlamanın tam vaktidir.


Her kapı aslında yalnızlığımıza açılıyor;  Üstelik üstat  Marquez'in yüzyıllık yalnızlığı da değil bu...


Bizimkisi; bin yıllık bir yalnızlığımızın hazin türküsü gibi ceddim Sultan Alâaddin'den beri Moğol oklarıyla delik deşiktir... 


Ve bir zaman ardımızdan kapanmayan kapılar, yüzümüze yüzümüze çarpılırken güvercinler hüznümüze ortak oluyor...



Karakaş Camii'nden yükselen bir ses Hadrian Kapısı'na doğru Akdeniz dalgası gibi yayılırken, içimi kavuran güneş, umutla direnen sevgileri ısıtıyor.


Antalya... belki de sen, düş gören bir hayalin ürünüsün... kimse bilmese, ben bilirim...


TAHİR SAKMAN