YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

05 Aralık, 2022

SİZ İNSAN MISINIZ?


 

Son dönemde izlediğim filmlerden bazıları hakkında yazmak kaçınılmaz oldu benim için…

 

Bunlardan ilki “Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi” ismini taşıyor. Statükolardan bıkan, özgür ve mucit ruhlu bir insanın, İtalyan karasularının dışında yapay bir ada oluşturarak bağımsızlığını ilân etmesiyle gelişen olayları anlatıyor.

 

Filmi izlerken, devletlerin zorba yapısını da ister istemez sorgulamaya başlıyorsunuz: Size hizmet etmesi için seçtiğiniz insanların veya kurduğunuz devletlerin zaman içerisinde “koruyuculuk” kavramı geliştirerek; devleti, insanın / vatandaşın üzerinde bir yerlere çıkarmasını da gözler önüne seriyor.

 

Eğer benim gibi statükoya karşı çıkan dahası kendi iç dünyanızda anarşist ruhlu, her şeye karşı biriyseniz film tam size göre derim.

 


İkinci film bir belgesel, ismi “İyi Geceler Oppy…” 90 günlük bir görev için Mars’a gönderilen bir aracın 15 yıl güneş enerjisiyle çalışmasını anlatıyor. Filmi izlerken zaman zaman araçla veya bir tür robot olan ikizlerle, Oppy ile duygusal bir bağ geliştiriyorsunuz.

 

Belgeseli izlerken kıyas yapmanız ve sorular biriktirmeniz kaçınılmaz oluyor. Bilim insanlarının neler yaptığına şaşırırken, dünyanın diğer yarısında ise neleri konuştuğunuz aklınıza gelebilir. İnsanlığın bir tarafı Mars’ta koloni kurmaya hazırlanırken bir diğer tarafının ne yaptığını, nelerle uğraştığını üzülerek anımsayabilirsiniz.

 


Üçüncü film bizden; “Acıların Kadını Bergen…” Dördüncü film ise yine sanatçı bir kadının hayatını konu alan bir film, ismi “Dilberay Küçük Dev Kadın…”


 

İki filmde de tüm yaşantıları acıyla yoğrulan iki kadının acı hikâyesi oldukça dramatize edilerek anlatılıyor, hüzne boğuluyorsunuz. Erkek egemen bir toplum düzeninde kadının nasıl meta haline dönüştürüldüğünü ve sömürüldüğünü görmenin gerçeği, yüzünüze bir şamar gibi iniyor. Bu iki film aynı zamanda ülkemizde kadınlar üzerinde kurulan baskıyı ve sömürüyü de acı bir şekilde anlatıyor.

 

Anlayışların, bakış açılarının kadın lehine ötesi insan lehine, canlı lehine yaşam hakkının kutsallığı üzerine değişmediği sürece bu acıların hepimizi bir gün boğabileceğini asla unutmamamız gerekiyor. Annelere kutsiyet izafe ederken, eşlere de aynı hassasiyeti gösteremeyen toplumların, bu zulümle ayakta durabileceğini sanmak safdillik olacaktır.

 

Ne yazık ki ülkemizde yaşanan on binlerce belki milyonlarca dramlardan, insanlık suçlarından sadece ikisini anlatıyor film…

 

Bu iki filmi izlerken, yüreğinizde bir şeylerin koptuğunu hissedeceksiniz ve bu insanların bizim toplum düzeni içinden çıktığını bir kez daha anımsarken, gözlerinize, ismi duyulmamış milyonlarca kadının ızdırap dolu yaşantısı dolacak ve milyonlarca kez, kadına zulmü reva gören zihniyete, insan yerine koymayanlara haykırmak isteyeceksiniz:

 

Siz insan mısınız?

 

TAHİR SAKMAN




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.