![]() |
Mazhar Sakman. Fotoğraf: Süleyman Şenel. |
Bloğumda ve sosyal medya hesabımda, Resimli Radyo Dünyası dergisinde, benim de çocukluk hatıralarımın arasında yer eden değerli folklorcu hemşehrimiz İhsan Hınçer’in, babam Mazhar Sakman ile ilgili bir makalesini yayımladım. Aslında bu makaleyi çok önceleri bir kitabımda; (Konyalı Mazhar Sakman’dan Türküler, Konya Valiliği, 1999, Konya.) dergiden bahsetmeden İhsan Hınçer imzasıyla yayımlamıştım.
Ve kesinlikle unutmadık;
11 Mart 1963 - 14 Haziran 1963 tarihleri
arasında Konya’da yayımlanan
Şehir Postası gazetesinde, o günün kısıtlı imkânları içerisinde yayımlanan yirmi
üç türkünün notasını ve babamın arşivinden çıkan henüz tamamlanmamış iki türkünün
notasıyla birlikte kitabımda tekrar yayımladım. Notaların, o günkü anlayış
çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini de not olarak düşmüştüm.
Bir insanın ölümünden sonra hatırlanmasının
eserleriyle mümkün olduğu herkesin malumudur. Bu sözün canlı bir örneği gibiydi
babam… onun fırtınalı hayatının bir bölümünün canlı tanığı olarak biz ailesi ve
hassaten bendeniz, babam öldükten sonra hummalı bir çalışma içine girmiş ve söz
konusu kitabı hazırlamıştım.
İmkânlarım kısıtlı olmasına
rağmen asla yılmadım. Süleyman Şenel dostumun yol göstermesiyle zaman zaman
ümitsizliğe kapılsam da dostların teşvikiyle boyumu aşan bir gayretle, babamın
bant kayıtlarını basit bir teyple, bir türküyü belki abartısız yirmi kere
dinleyerek deşifre etmeyi başardım.
![]() |
Foto: T. Sakman Arşivi. Mazhar Sakman'ın Sarıyakup Caddesi'ndeki bağ evinde, soldan sağa; Cenap Kendi, Kazım Şalvarcı, Mazhar Sakman. |
Türkü metinlerini yazarken eğer
babamın kelimelerini, telaffuzunu bilmeseydim sanırım başaramazdım; çünkü, türkülerin
verdiği coşkuyla kelimeleri bazen yutmuş bazen de yaş itibariyle ve ağzında diş
olmaması nedeniyle anlamakta bir hayli zorlanmıştım. Elimdeki sağlam kaydı,
babam, bizzat kendisine eşlik eden udi Cenap Kendi’nin makara bantlı teybine
kaydettirmiş, ben de onu kasete aktarmıştım. 21 Kasım 1975 -ki bu tarihte
babamın 65 yaşlarında olduğunu söylersem sanırım onun ne denli bir türkü
sevdalısı olduğu hakkında bir fikir verir- yılında başlanan kayıtlara, haftada
bir defa, bizim Sarıyakup’taki bağ evimizde Cenap Kendi uduyla, Kazım Şalvarcı
ise kanunuyla eşlik etmişlerdi. Bu kayıtların pek çoğunu zaten canlı olarak
dinlemiştim. Bunun haricinde de şahsi arşivimde bulunan kayıtları da deşifre
etmiştim.
O dönemlerde, gündüz iş yerimde
akşamları evde, söz konusu kayıtları dinleyerek ciddi bir emek sarf etmiştim. Sanki
bunu babama olan vefa borcu gibi algılamış ve kitap olarak yayımlandığı zaman
sanki üzerimden bir borç kalkmış gibi rahatlamıştım.
İhsan Hınçer’in bahsettiği kayıtlar,
İstanbul Radyosu’nda canlı yapılan yayınların kaydıdır. O yıllarda radyolar canlı
yayınlamaktadır. Babamın zaman zaman bu yayınlardan bahsettiğini hatırlıyorum. İstanbul’a
Konya Gecesi için gittiklerinde bu türküleri okumuştur. Söz konusu kitabımda
da bu bantların arşiv numaralarını vermiştim: “TRT İstanbul radyosu diskoteğinde bulunan 33 1/3
devirli B bantlarda, muhtemelen merhum Sadi Yaver Ataman tarafından 1952
yılında “Konya Gecesi” nedeniyle İstanbul’da bulunan Mazhar Sakman’dan, B-038-A
numaralı ses kaydıyla “Çıkabilsem şu
galeden saraya”, B-038-B numaralı ses kaydıyla “ Elinde sazı (Doktor Civanım)”,
B-038-B numaralı ses kaydıyla “ Bir Konya havası”(?) türküleri derlenmiştir.
(Kayıtlara “Bir Konya havası” ismiyle geçen türkünün, “Elif Gız’ın mendiline
mestine (Gabak)” türküsü olması muhtemeldir.”
![]() |
Foto: T. Sakman Arşivi. 4 Şubat 1950 tarihinde İstanbul'da yapılan "Konyalılar Gecesi'nde yerel kıyafetlerle Mazhar Sakman. |
Makalede yer aldığı gibi son yıl
yaz tatilini uzatan Mazhar Sakman, okula gitmemiştir. Konya Muallim Mektebi’nden,
İzmir Muallim Mektebi’ne nakledilmesine sebep olan saz ve söz aşkı burada da kendisini
göstermiştir. Konya’da leyli meccani (parasız yatılı) okuduğu yıllarda,
geceleri okuldan kaçarak oturaklara gitmesi bu aşkın başlangıcıdır. Yaz
tatilinde Konya türkülerinde bir ekol olan kanun sanatçısı Gökmen Hasan
Hüseyin Ağa’nın ‘sarı oğlan da iyi saz çalacak” demesi ateşlenmeye
hazır fitilin alev alev yanmasına neden olmuştur demek mümkündür. Babasını,
Şam cephesinden hasta geldikten kırk gün sonra kaybetmesinden sonra annesi
Vesile Hanım, teyzesinin oğlu Yusuf Ağa’yla bir evlilik yapar. Her ne kadar bu
evlilik Yusuf Ağa’nın bıçkınlığı ve oturaklara düşkün olması nedeniyle uzun
sürmese de Mazhar Sakman’ın üzerinde derin etkileri olmuştur.
Bizzat dinlediğim şekliyle, oturaklara
girmesinin mümkün olmadığı yaşlarda babalığı Yusuf Ağa’ya yalvarır ve
teyzesinin oğluyla (Mehmet Mıngır) yüklüğe (eski Konya evlerinde gündüzleri
yatak ve yorganların konulduğu gömme dolap aynı zamanda geceleri de gusülhane olarak
kullanılır) saklanırlar. Yüklükteki delikten babam ve teyzesinin oğlu sabaha
kadar oturağı çıt çıkarmadan izlerler. Söz konusu makalede babamın anlattığı buna
dayanmaktadır.
“Mazhar Sakman, okuyup
yazmasına rağmen mahalliliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Farsça ve Arapçadan
da nasibini almıştır. Mektuplarında ağdalı bir lisan kullanır. Fakat bu
kelimeleri bile Konya şivesine uydurur.” İhsan Bey’in bu değerlendirmesi oldukça isabetlidir;
çünkü eski Türkçeye hâkim olmasına rağmen yerelliğini ön plana çıkarmayı
severdi ve yerel kelimeler kullanmaktan oldukça keyif alırdı.
O içinde kopan fırtınalara
kapıldı ve asla durulmadı “O, durgun görünen derin bir sudur.” Derinlerde
hep kasırgalar koptu… ve hayat ve sanat onu savururken o hiçbir zaman pişmanlık
duymadı; bilakis acı çekse de hep mutluydu…
![]() |
Foto: T. Sakman Arşivi. Mazhar Sakman, Tevkifiye Caddesi'ndeki saatçi dükkânında. |
Harabati bir yaşantının son
noktasıydı onun yaşamı… “Tavadan yer, kovadan içerim” derdi… Başında
takkesi, kadı biçimi pantolonu, yeleğinden sarkan altın köstekler, gümüş
savatlı Van işi tabakası, kehribar ağızlığı ve üzerinden yaz, kış çıkarmadığı pardösüsü
… illaki sazıydı onu tamamlayan ve o sazını, sevgiliye sarılır gibi sararken türküler
ağzından değil yüreğinden dökülürdü…
Her şeyi bıraktı belki ama sazını
asla…
Ve o saz; boynu bükük, mahzun…
kendisine; eski günlerin ihtişamını hatırlatacak, yeni nesil bir Sakman’ı
bekliyor…
Foto: Kemal Soylu. 26 Mart 1987 yılında Yeni Meram gazetesinde yayımlanmıştır: Mazhar Sakman oğlu Tahir ile birlikte Âşık Şem'i'nin mezarı başında. |
TAHİR SAKMAN
Bir insan, hatırlayanları oldukça sağdır. Çocukken , evimizde bana ve kardeşime müzik dersi vermişti. Çarşıya çıktığımda saatçi dükkanına uğramadan geçmezdim. bazen Mızıka-ı Humayun ile ilişkisinden bahsederdi. En son dönemde dükkanını başka bir yere taşımıştı. Bana bir duvar saati, köstekli gümüş şimendifer marka cep saati hediye etmişti. Bir defa da, oturak alemine katılmıştım. Nur içinde yatsın.
YanıtlaSilKatkınız için teşekkür ederim Sinan abi...
Sil