eski bir gramofonda çalan taş plaktaki bir hikâyeydi bizimki…
yorgun yıllardan arta kalan bir hüzün sinsice beklerken, mutluluğa geç
yakalanmanın telaşı belki… belki ölü zamanların uyandırması geceyi; tıpkı, bir
ömrü bir geceye sığdırmanın sevinci belki acısı…
/sensiz sokakların vurgunuyum/
kendimi geziyorum; sensizliğin orta yerinde çarelerimi yıldızlara
ısmarlamış, ellerimde deniz yıldızlarından fal bakarken… antik bir pas
sarıyor…
/yılgın saatlerin ölü vakitlerinde
yitirilmiş düşlerin zamansız
kuytularındayım/
dip vakitlerindeydik zamanın ne sen
bilebilirdin ne ben… esrik aşkların sırlarla dolu dünyasını aralamak mıydı
düşümüz? ânın büyüsüne kapılmaktı yaşam oysa hem de sana rağmen bana rağmen…
aşk; ikimize rağmendi…
/gözlerimin feri de yok/
hangi ışıktı bilmiyorduk; bizi zamanın
ötelerinden çeken… bir yalnızlık mıydı yoksa çok mu kalabalıktık? bedenimden
taşan bir ürperti, geceye ter düşürürken, çoktan kaybolmuştuk sokaklarımızda…
/sokaklar beni geziyor şimdi
kaldırımlarım ezilmiş paslı hüzünlerle
dolu
yorgunum sadece dargın değilim anla/
nefesim karışırken, bin yılların ötesine
kopup gelen, hep yeniden yazılmak mıydı hayat, yarım hikâyelere hep yeniden?
güneş renkli saçlarını savururken yalnızlığıma çoğalıyor hicranın… bekleyiş,
kendisi olmak gibi…
/birkaç bin yıl daha beklerim
sonrası toprağa emanet
bir tek gözlerin duruyor canlı bir de
gelmeyişlerin/
adem’den beri beklemiştim… gelme… ki beklemenin vahşi doruklarında kan kusan gecelere feryat olmanın izini süreyim…
/haydi ört hüzünleri bana maviler sana
kalsın/
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.