YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

31 Ağustos, 2025

VERTİGOYA KISA NOTLAR


 

VERTİGOYA KISA NOTLAR
 
  • Geçtiğimiz hafta vertigo nedeniyle dijital ortamdan uzak kalmam gerekti. Bir yıla yakın bir süredir ziyaretime gelmeyen vertigo nihayet hatırladı! (Hatırlamaz gomaz ol!)
 
  • Bu sefer manevra yapmadan gitti öyle anlaştık ve bir daha da gelmeyecek, anlaşmaya uyacağını umuyorum!
 
  • Sabahları 06.30 gibi Şefikcan Parkı’nda bir saate yakın yürüyorum; egzoz kokularından uzak, Takkeli’den esen serin rüzgârlar eşliğinde…
 
  • Bu park, bölge için can simidi, doğrusu belediye de iyi bakıyor, bunca kullanıma rağmen temiz ve yeşil…
 
  • Arada bir “tas kafalılar” halkın huzurunu bozmaya yeltense de emniyet güçlerinin önleyici tedbirleri sayesinde bu yıl park huzur dolu…
 
  • Memlekette neler olmuş neler… Torunu yaşındaki bir kıza nasıl baktıysa…
 
  • Biz erkekler kadınların giyinmesine karıştığımız müddetçe… Böyle bir hakkı kendimizde görürken…
 
  • Kadınlar da erkeklerin giyimine bir el atsalar mı?
 
  • Bazı giyim tarzlarının “tepki” olduğunu özellikle gençlerin mesaj verdiğini anlamamız gerekiyor sanırım!
 
  • Sayın Vekil pazarda sormuş, pazarcı da “ayıp olmasın” diye bir tık yükseltmiş; “300 lira yeter” demiş…
 
  • Ben sormuyorum; söylemesi ayıp (ayıpsa niye söylüyorum o da ayrı bir muamma) bugün pazardaydım oldukça ekonomik bir alışveriş yaptım; 1250 TL…
 
  • Hatıp’ın dimnit üzümü çıkmış; bir sevindim bir sevindim… Şekere rağmen aldım, haftaya ya bulunur ya bulunmaz; çünkü dimnitin zamanı çabuk geçer…
 
  • Etli ekmeğin yanında dimnit üzümü… Rahmetli, Şair Feyzi Halıcı ağabeyim çok severdi… Yerken de onu anacağım…
 
  • 30 Ağustos… Türk’ün gurur günü, manevi huzurlarında Yüce Önderimiz Atatürk’e ve silah arkadaşlarına bir kez daha bağlılığımızı ilettik.
 
  • Konya, Atatürk’ün en sevdiği şehirlerden birisidir manevi babalığını kendisi bu şehirden seçmiştir.
 
  • En az Atatürk kadar ben de bu şehri seviyorum…
 
  • Sevgili vertigo, gittin mi? “Çabuk git de enseni güneş yakmasın!”
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 
 
 

30 Ağustos, 2025

30 AĞUSTOS TÜRK MUCİZESİ


 

30 AĞUSTOS TÜRK MUCİZESİ
 
1921 yılı… Kış oldukça çetindir, düşman sayıca silah mühimmat üstünlüğüyle ve Batı’nın “tek dişi kalmış canavar”ın desteğiyle Anadolu’da katliamlar yapmaktadır.
 
Türk Milleti, “hainlik derecesine varan kandırılmışları” saymazsak, tek vücuttur. Erkeğiyle kadınıyla, genciyle yaşlısıyla vatanı korumak için göğsünü siper etmiştir. Yüzyıllardır savaştan savaşa koşan millet yorgundur, umutsuzdur, cephanesizdir. Üstelik asırlardır kul oldukları padişah, düşmana karşı savaşılmasını istememekte, İngiliz ve Yunan uçakları halkın dini duygularını istismar eden, dünya durdukça yaşayacak olan ülkemde, kıyamete dek lanetlenecek olan “Dürrizade” ve benzerlerinin sözde fetvalarıyla kafası karıştırılmaktadır.



Bir tek adam çıkar; umudu millettir! O umudun adı Mustafa Kemal’dir…
 
O bir adam yüzbinler olur akar… En başta kadınlarımız mesela Şerife Bacı, rahmet olsun…
 
Kadınların olmadığı bir devrim asla devrim olmaz, kadınlar savaşın en önünde, cephede kucağında bebesiyle vatana hizmet etmektedir. İnebolu’ya takalar gelir cephane, silah taşırlar İngiliz depolarından baskınlarla kaçırdıklarını…
 
İnebolu’dan Kastamonu’ya… İstiklal yoludur bu; zorludur, karlıdır geçit vermez ama kadınlarımız, kızlarımız, taze gelinlerimiz hariç…
 
Kağnılarla kar altında soğuktan donsalar da battaniyelerini cephaneler ıslanmasın diye kendi üzerlerine almazlar. Bebelerini istiklal ateşiyle ısıtırlar…
 
1921 yılının çetin kışında Şerife Bacı kışlanın önüne kadar gelir ve kutsal vazifesini bitirmenin onuruyla yığılır; bebesi hayattadır, cephaneler ıslanmamıştır…
 
Bu Türk mucizesidir; bu Gazi Mustafa Kemal mucizesidir. Bir vatan örgütlenmiş; kağnıyla, kamyonu yenmiştir. Şerife Bacı ve diğer kahraman bacılarımızın çektiği kağnıların hızına rüzgâr yetişememiştir.



Bu Türk mucizesidir. Türk süvarileri o gün gökyüzünü yararak ilerlemiştir, al bayrağımızı bulutlara dikmiştir. Her karışında şehitlerimizin kanı olan ülkemiz aydınlık yarınlar için hazırdır.



 
Bu Türk mucizesidir ve Atatürk’ün liderliğinde emperyalizme verilen bir derstir.
 
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Türk ulusunun imanı tamdır:
 
“Ne mutlu Türk’üm diyene…”
 
TAHİR SAKMAN




 
 

25 Ağustos, 2025

SEVGİLİ VERTİGOM!



SEVGİLİ VERTİGOM!
 
Yaşantımın büyük bölümünde başım hep yükseklerdeydi; bulut bulut, yıldız yıldız gezdim. Ne başım dünyaya sığdı ne yüreğim evrene…
 
Buna rağmen son birkaç yıldır hayatıma sen girdin; neyi öğretmek istediğini, yaşantımda neyin eksik olduğunu seninle yeniden bir keşfe çıktım… ama sen bir türlü gitmedin, her gelişin yeni sorulara kapı açtı, sürekli…
 
Sence başım yeteri derecede dönmedi mi? Daha mı yükseklere çıkmalıyım; hangi gezegenin, hangi kuşun kanadında, hangi özgürlüğe kanat çırpmalıyım?
 
Daha yüksekleri belki kaldıramam, belki istemiyorumdur, bundan haberli misin?
 
 
Öğrenmek istediğim dersi aldım sanıyorum ve hayatımı sensiz düzenlemek istiyorum, beni anlıyor musun?
 
Seninle olan tüm programları; geçmişimde ve geleceğimde ne kadar varsa hepsini iptal ediyorum; hemen şimdi; iptal, iptal, iptal…
 
Sevgili vertigom; seni seviyorum ve son birkaç yıldır olan birlikteliğimize son vermenin zamanı geldi. Yaptığın hatırlatmalar için teşekkür ederim, hayatıma yeni bir yön verdin ama artık gitmelisin, buraya kadar… Yollarımız burada ayrılsın, hizmetin için teşekkür ederim. Lütfen, artık sen yoluna, ben yoluma, bir daha karşılaşmamak üzere sana teşekkür ediyorum, seni seviyorum, yolun açık olsun…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

 


 

23 Ağustos, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 33 KAR YAĞAR SAÇAKLARA (İÇME BEYİM)



MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 33 KAR YAĞAR SAÇAKLARA (İÇME BEYİM)
 
 Kar yağar saçaklara
 Dökülür bucaklara
 Analar kız doğurmuş
 Sığmıyor kucaklara
    Enginlere kar yağmış üşümedin mi
    Sen bu işin sonunu düşünmedin mi
        İçme beyim içme sarhoş olursun
        Saat dörtten sonra bir hoş olursun
            İçme beyim içme çaydan mı geçtin
            Ağzın yüzün kokuyor konyak mı içtin
               İçtiğin konyak yediğin kaymak
               Sen kimin yârisin her yanın oynak
 
 Tüfengim dolu saçma
 Gel güzel benden kaçma
 Yüreğimde yâre var
 Bir yâre de sen açma
     Enginlere kar yağmış üşümedin mi
     Sen bu işin sonunu düşünmedin mi
         İçme beyim içme sarhoş olursun
         Saat dörtten sonra bir hoş olursun
             İçme beyim içme çaydan mı geçtin
             Ağzın yüzün kokuyor konyak mı içtin
                İçtiğin konyak yediğin kaymak
                Sen kimin yârisin her yanın oynak
 
Türkünün daha geniş sözleri için bakınız; Sakman Tahir, Türkü Hazinesi Mazhar Sakman, Konya Büyükşehir Yayınları, Hatırat dizisi, Konya.


 
TAHİR SAKMAN


22 Ağustos, 2025

ADINI KOYAMADIKLARIMIZ


ADINI KOYAMADIKLARIMIZ
 
Adını bir türlü koyamadıklarımız var, ne yazık ki hâlâ var…
 
Sille Seyir Terası… Konya’nın en temiz mesire alanlarından ve Selçuklu Belediyesi’nin adeta üzerine titrercesine baktığı tertemiz, dumansız… Serin rüzgârın eksik olmadığı, insanların nefes aldığı gerek şehir manzarasıyla ve gerekse her gün yıkanan, temizlenen kameriyeleriyle örnek bir alan…



Ama olmaz… bizim burayı bir şekilde kirletmemiz lazım!
 
Güneşi engellemek için bağladığınız ipleri çözmek yerine kesip parçalarını orada bırakmanızı saymıyorum… doğum günü kutlayacağız diye gürültü çıkarmanızı da… çimenlerin üzerinde konfeti patlatmanızı da… hatta ve hatta kulağımızın dibinde top oynayacağız diye pat-pat sesleri arasında huzurumuzu bozmanızı da saymıyorum…
 
Yani kuzum pikniğe gidince illa top oynamak zorunda mısınız? Etrafınızda kafa dinlemeye gelen insanların suçu ne? Kendinizi Messi yerine Vargas yerine koymak da ne?



 
Ama çitlek çitleyip kabuklarını çimenlerin üzerine boca etmiyor musun, işte orada bir durun arkadaş! Sigaranızı çimenlerin üzerinde söndürüp niye atıyorsunuz yerlere?
 
Zaten yeterince suyumuz yok, zor sulanıyor, bir de sizin bu tür davranışlarınız Sille Seyir Tepesi’nin yeşil alanlarını mahvediyor, görmüyor musunuz, yoksa bir daha gelmem diye mi düşünüp yapıyorsunuz? Ya sizden sonra gelenlerin günahı ne?



 
Sigaranızı çimenlerin üzerinde söndürüp atmayın lütfen, çitlediğiniz çekirdeklerin kabuklarını da çimenlere atmayın, kurutuyorsunuz!
 
Bu tür davranışlarınıza bir türlü bir ad koyamadım! Ama söz; sigaranızı nerede söndürüp nereye atacağınızı ise bir gün karşılarsak kulağınıza söylerim!
 
TAHİR SAKMAN
 
 

20 Ağustos, 2025

BİR KAŞIĞI CİHANA DEĞER


 

BİR KAŞIĞI CİHANA DEĞER
 
Eskiden divleklerimiz vardı…
 
Hatta “gaşşık gavunlarımız…” Çumra’nın o meşhur kavunlarından artık eser kalmadı, ne gelirse hepsi “yabandan” geliyor artık…
 
Şehrin en önemli sosyalleştiği alanlardan biridir aslında pazarlar… Ne alaka demeyin hemen, önce bir dinleyin:
 
Selçuklu gibi bir devlete başkentlik etmiş; bünyesinde şairleri, mutasavvıfları, müzisyenleri ve bilim adamlarını barındıran, onları kollayıp himaye eden ve teknolojiye de öncülük eden öz be öz Türk bir coğrafya… Selçuklu’nun yıkılmasıyla Karamanoğulları öne çıkmış onlar da Konya’yı başkent yaparak Türkmen kültürünü, Oğuz kültürünü devam ettirmişlerdir.
 
Osmanlı’nın Konya toprağını kendisine bağlamasıyla şehir başkentliğini yitirmiş ve halkı da bu üzüntüyle yüzyıllar sürecek bir küskünlükle içe kapanmıştır.
 
Konya küçük bir şehirdir; bağ evlerinin, kerpiç odalarının serin yazgısında, tozlu yolların ufukta kaybolduğu bir bozkır coğrafyasıdır.
 
Pazar yerleri, halkın birbirini daha sık gördüğü yerlerdir. Hatırlayınız; daha düne kadar pazar günleri, önce Zindankale’de sonra Muhacir Pazarı’nda pazar günleri kurulan pazarlarda alışveriş ederdik. Zindankale’de ki pazar yerinde, bahçemizde bulunan ve buz gibi suyu olan kuyudan testiyi doldurur, iki bardağı beş kuruşa satardım… Ne paraydı ama…
 
Bir keresinde bir bardak doldurmuş ama ikinci bardakta su bitince, bir koşu testiyi tekrar doldurduktan sonra hemen gelsem de pazarcıyı bulamamıştım… Pazarcı amca; o içip parasını veremediğin “bir bardak su var ya, helali hoş olsun…”
 
İşte o pazarlarda satılırdı divlek… Babam özenle seçerdi, genelde bir tarafları yarık olurdu hatta ben bay çokbilmiş, bunlar çürük demeye kalksam da… eve gidip de kaşıkla kavunlara dalınca, çürük olmadığını sadece fazla olgun olduğunu anlardım.
 
Şimdi Çumra’da ne kavun var ne divlek… eskisi gibi ekilmiyor… Bizler o lezzeti tatsak da yeni neslin hiç haberi bile yok… Hem olsa ne olacak ki o kaşıklar da yok zaten, metal kaşıklarla mı yiyeceğiz o canım kavunları?
 
Lokum desem lokum değil, bal desem bal değil, öyle bir divlek ki bir kaşığı cihana değer!
 
TAHİR SAKMAN
 
 

19 Ağustos, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 32 KAYA BAŞI EVLERİ


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 32 KAYA BAŞI EVLERİ

Konya oturaklarında okunan bu türkümüzü Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken, udi Cenap Kendi ile kanun sanatçısı Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.


https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya


https://youtu.be/IePqZF6EAfo?si=RnMeORthi3JrCGKl


TAHİR SAKMAN



18 Ağustos, 2025

ŞİMDİ KURU ZAMANI!


 

ŞİMDİ KURU ZAMANI!
 
Muhacir Pazarı'nın pazarını çok severim...
 
Hele bu mevsimde rengarenktir; çiçek bahçesi desem yeridir... Her birinde emek ve ter olan ve Konya toprağının bereketini yarıştırırcasına sergilenen domateslerin, biberlerin, patlıcanların, salatalıkların "civir civir" görüntüsünü hiçbir şeyle değişmem...
 
“Ayşapla'nın, Fatmapla'nın...” nasırlı ak elleri öpülesi ninelerimizin, "diyzelerimizin", emmilerimizin topraktan bereket fışkırtan marifetleriyle bizlere lütfettikleri, o “canım canım domatislerdeki, balcanlardaki” lezzeti / şifayı başka bir yerde bulamazsınız...
 
Eskiden Konya'nın domatesi, üzümü çıktı mı arkası “güz geldi” derdik... Şimdilerde erken çıkıyor, pazarda Hatıp üzümü görmek şaşırttı ve sevindirdi tabii ama dimnit üzümüne daha çok var.
 
Etli ekmek yaptıracaksanız, çıkınca haber ederim!
 
Şimdi kuru zamanı... Hani eskiden beri adetimiz var ya unutmayın!  Ben, o adı biber olsa da üzerine şiirler söylediğim baldan tatlı, Konya'nın gastronomi simgesi olacak kadar değerli kıl biberlerden aldım. Sonra yerli balcanlardan... Dolma biber, barbunya ve daha neler neler...
 
Bir kısmını buzluğa bir kısmını kurutmaya ayırdık. Haftaya da domates ve kapya biber alacağım...
 
Çekilen emeğe göre de fiyatları oldukça uygun, turşu zamanı eminim bu fiyatlar ikiye katlar. İnanın şu anki fiyatlar toplama parası bile değil! Benden söylemesi...
 
Konya'nın toprağını ve ona değer katan, anlamlandıran Konya insanını seviyorum... "Ana guzum ellerimle yaptım" diyen Hatçaba'nın peynirini, yoğurdunu... Tıpkı anamın peyniri gibi, "çölmekte" tuzlu suyla beslediği / koruduğu peynir gibi... Damakta bıraktığı lezzeti anlatamam.
 
Eğer pazardan almışsanız, Fadimaba'nın eli değmişse vallahide şifadır billahi de...
 
İki misli fiyata alasınız gelir; çünkü bu lezzet Konya toprağındadır, bu lezzet ninelerimizden bize kalan son mirastır...
 
Bizden sonraki nesil bu lezzeti tadabilecek mi bilmem ama bildiğim; şimdi kuru zamanı ve bu lezzetin tekrarı yok!..
 
TAHİR SAKMAN

17 Ağustos, 2025

TÜRKÜ TÜRKÜ GİBİ ÇALINMALI OKUNMALIDIR!

Fotoğraf 70'li yıllardan, Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken...


 

TÜRKÜ TÜRKÜ GİBİ ÇALINMALI OKUNMALIDIR!
 
Gazeteci, merhum İbrahim Sur ağabeyimizin sanatçı oğlu Onur Kıvılcım Sur çok doğru bir yazı paylaşmış.
 
Babam Mazhar Sakman'ın çalıp söylediği türküleri yayımlarken de amacım buydu; otantik şekliyle kaynaktan geleceğe türkülerimize taşımaktır. Bizim ki şair Vural Kaya'nın kitabımla ilgili yazdığı yazıdaki tespiti gibi "kültürel bir direniştir."
 
Teşekkürler Sevgili Onur...
 
Onur'un yazısı şöyle:
 
 Bugün Türk Halk Müziği, adeta kendi yurdunda sürgünde bir sanat dalına dönüşmüş durumda. Toprakla, gelenekle, halkla kurduğu o derin bağ giderek koparılıyor; yerini estetik süslemeler, sahne şovları ve “mistik aura” adı verilen yapay duygu düzenlemeleri alıyor. Herkes kültüre hizmet ettiğini söylüyor ama yapılan işler çoğu zaman kültüre hizmet değil, kültürün formunu bozarak içini boşaltmak anlamına geliyor.
 
Bugünlerde Türk Halk Müziği adı altında yapılan bazı sahne düzenlemelerinde kulağımıza çarpan şey artık bir türkü değil, kimliğinden uzaklaştırılmış, tanınmaz hale getirilmiş bir “sahne gösterisi”dir. Gelenekten, ruhtan ve özden uzaklaştırılmış, batılı enstrümanlarla “zenginleştirildiği” iddia edilen ama gerçekte sadece içi boşaltılmış, süslenmiş ve pazarlanabilir hale getirilmiş bir sesle karşı karşıyayız.
 
“Mistik bir hava kattık”, “Doğu ile Batı’yı buluşturduk”, “Sentez yaptık” gibi süslü ifadelerin ardında, çoğu zaman kaynağa yabancılaşma, halktan kopma ve popüler beğeniye teslim olma durumu vardır. Oysa halk müziği, kökleri toprağın derinliklerine uzanan bir çınardır. Onu çekip başka bir saksıya dikemezsiniz.
Elbette müzik gelişebilir, yeni yollar arayabilir. Ancak bu “arayış” geçmişi hiçe sayarak değil, onu anlayarak ve taşıyarak olur. Neyin sentez olduğu ile neyin asimilasyon olduğu arasında çok net bir çizgi vardır. Eğer türkü icra edilirken bağlama sadece dekor olarak sahnede duruyorsa, eğer halkın sesi yerine yaylı kuartetlerin tınısı merkeze yerleştiriliyorsa, eğer makamlar yerine akorlarla armonize edilmiş halk melodileri duyuluyorsa, orada bir sentez değil, kimlik silinmesi vardır.
 
Daha da çarpıcı olan ise bu yaklaşımın sadece bireysel sanatçı tercihleriyle sınırlı kalmaması. Bu işin içinde olan, çok değer verdiğimiz, "üstad" dediğimiz bazı insanlar bile, halk müziği konserlerinde batı müziği sazlarını ana eksene koyabiliyor; “kültür sanat” adı altında barlarda para kaygısıyla özensiz sahne düzenlemelerine çıkabiliyor. Kimi zaman en güvendiğimiz ustaların bile, onca halk sazımız dururken batı enstrümanlarıyla bir türküye arabesk nağmelerle eşlik ettiğini ve alkış aldığını görmek; inanan ve emek veren biri olarak büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Çünkü bu sadece bir enstrüman tercihi değil; bir duruş, bir aidiyet ve bir kültür taşıyıcılığı meselesidir.
 
Halk müziği, Anadolu insanının hem sesi hem dili hem de ruhudur. Sazın teliyle konuşur, hüzünlüce iç çeker, bozlakta haykırır. Bu dili kırmak, bu sesi bastırmak; sadece müzikal bir müdahale değildir. Bu, aynı zamanda Anadolu’nun kültürel belleğine yapılan bir saldırıdır. “Mistik bir aura” adı altında içine dumanlar, elektronik yankılar ve batı motifleri katıldığında, türkünün özü değil; şekli konuşur, ruhu kaybolur.
 
Ama en az bu kadar ciddi bir başka sorun daha var: Kendi kültürünü tanımayan toplumların, o kültürü bir yabancının elinden “farklı” duyduğunda büyülenmesi. Bugün Petra gibi, bağlamayı kendi kendine öğrenmiş, Türk müziğine ilgi duyan yabancı müzisyenlerin videoları büyük ilgi görüyor. Bu iyi niyetli bir çaba olabilir, saygı duymalıyız. Ben de hayranlıkla dinliyor ve gençlerimize örnek olduğunu düşünüyorum. Ancak Petra kendi çabasıyla çaldığı bağlamayı, sonrasında büyük sahnelere taşıyıp, yanına arp, çello, elektro gitar, piyano koyarak; türküyü kendi bağlamından koparıp “evrenselleştirdiğinde”  ne yazık ki büyük alkışlar alıyor.
 
Ben de farklı kültürlerde yetişmiş, farklı coğrafyalarda büyümüş yabancıların müziğimize ilgi duymalarından çok etkilenmiştim. Bir yabancının bizim ezgimize duyduğu ilgi içten görünüyordu. Ama sonra gördüm ki, o sahnede artık toprak kokusu yok. Türkü, kendi yatağından çıkmış; büyük orkestraların, dijital efektlerin, yapay sislerin arasında kaybolmuş. Ve bizim halkımız, kendi kültüründen koparılmış bir biçimi bile büyülenerek izliyor. Çünkü kendi sesine uzun zamandır yabancılaştı. Ne yazık ki, bizden birinden türkü duyunca “eski” diyor, “köylü” diyor; ama bir Avrupalı çaldığında “ne kadar derin, ne kadar mistik” diyoruz.
 
Bize düşen görev, halk müziğini sahneye taşırken onu tutsak etmek değil, özgürleştirmektir. Batıdan aldığımız bir kemanla, elektro gitarla, piyanoyla ya da efektle değil; bağlamanın nefesiyle, bozlağın bozkırla kurduğu ilişkiyle konuşmalıyız.
 
Kültüre hizmet etmek, onu halktan koparıp vitrinleştirmek değildir. Kültüre hizmet, onun ruhunu koruyarak gelecek kuşaklara taşıyabilmektir.
 
Türküye mistik bir ruh katmak, elektronik ses cihazlarına koyduğumuz yabancı isimler gibi anlaşılması güç bir kavram değil, "öz" le, sadelikle, yürekle olur. Ve o yürek, toprağın kalbinden gelen o sesi tanıyorsa, o zaman gerçek olur. Bugün bize düşen en büyük görev, özgünlüğümüzü korumaktır. Kültürümüzü başkasının elinde “süslenmiş” biçimiyle değil, bizim elimizden, bizim dilimizden, bizim yüreğimizden çıkan haliyle yaşatmak zorundayız.
 
https://www.facebook.com/share/p/172xQ29ky7/


ONUR KIVILCIM SUR




 

16 Ağustos, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 31Şu derenin armudu (Ustan kim idi/ Şeker o...


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 31 ŞU DERENIN ARMUDU (USTAN KİM İDİ / ŞEKER
OĞLAN/ŞABAB OĞLAN)
 
Konya oturak geleneğinde önemli bir yere sahip olan bu türkümüz hareketli ezgisiyle de oturakların ruhunu yansıtıyor.
 
 Şu derenin armudu  
 Kızım baban var mıydı
 Annen baban olsaydı  
 Seni buralarda kor muydu
     Ustan (da) kim idi şeker oğlan (şabab oğlan)
     Ablası dalgalı güzel oğlan
       Ustan (da) kim idi kim idi (yâr)
       Akşam ki gelenler kim idi (yâr)
 
Bir taş attım alıca  
Bir kuş vurdum delice 
Kız Mevlâ’yı seversen  
Al beni içeriye
     Ustan (da) kim idi şeker oğlan (şabab oğlan)
     Ablası dalgalı güzel oğlan
       Ustan (da) kim idi kim idi (yâr)
       Akşam ki gelenler kim idi (yâr) (Ah)      
 
Karşıdaki kiliseler
Kilidini kırsalar
Dünya malı neylerim
Nazlı yâri verseler   
     Ustan (da) kim idi şeker oğlan (şabab oğlan)
     Ablası dalgalı güzel oğlan
       Ustan (da) kim idi kim idi (yâr)
       Akşam ki gelenler kim idi (yâr)
 
Mazhar Sakman’ın türkü defterinde ise ilave şu güfteler yazılıdır:
 
Şu dere serin dere
Suları serin dere
Sarılalım yatalım
İkimiz bir mindere
Ustan kim idi şeker oğlan
            Ablası dalgalı güzel oğlan
            Tenhalarda nazlı gezen oğlan
            Gezip de bağrımı ezen oğlan
 
 Karşıdaki kilseler
 Kilidini kırsalar
 Dünya malı neylerim
 Nazlı yâri verseler
            Ustan kim idi kim idi yâr
            Akşamki gelenler kimidi yâr
            Ocakta suların ilidi yâr
 
Bir taş attım dereye
Ay düştü pencereye
Kız Mevlâ’yı seversen
Al beni içeriye
Ustan kim idi şeker oğlan
            Ablası dalgalı güzel oğlan
            Tenhalarda nazlı gezen oğlan
            Gezip de bağrımı ezen oğlan
 
Türkünün notası 2 Mayıs 1963 tarihinde Şehir Postası gazetesinde Mazhar Sakman tarafından yayımlanmıştır.

https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya


https://youtu.be/23s6rzJEkX4?si=ZdYVHXTlOb8Ttixx


TAHİR SAKMAN


13 Ağustos, 2025

TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN

 

https://www.kitaphaber.com.tr/turku-hazinesi-mazhar-sakman-k7109.html 


Sevgili dostum Vural Kaya lütfetmiş Türkü Hazinesi Mazhar Sakman isimli kitabımla ilgili yazmış. Zarif üslubuyla bizi onore ederken de şehrin kültürüne ve kültür adamlarının önemine işaret etmiş. 

Doğru anlaşılmanın verdiği sevinçle Vural dostuma teşekkür ediyorum. 

İyi ki bu şehirde "senin gibi" şair olmanın omuzlarına yüklediği sorumlulukla sanatı, sanatçıyı, edebiyatçıyı anlayan edebiyatçılar var. 


TAHİR SAKMAN


Türkü Hazinesi Mazhar Sakman
13.08.2025 09:00 - Vural KAYA


Türkü Hazinesi Mazhar Sakman
Semaya karışan hanendelerin sazendelerin hatırat defterinde olanları büyük saz ustası ve türkü hazinesi Mazhar Sakman'ın hatıralarını oğlu Şair Tahir Sakman fevkalade bir dil işçiliğiyle kaleme aldı. (Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2025)

Konya'nın bağ evlerinde, oturak gecelerinde, taş duvarlar arasında yankılanan türküler… Hatıraları en diri en zinde tutan şey müzikse bunların başında da elbet Türkü gelir. Bu hatırlar aynı zamanda döneminin sosyolojisini ve kültürünü de yansıtıyor. Belki de bütün bunların cem olduğu mümbit şeyin adına folklor deniliyordur yüzyıllardır.

İşte bu hatıratın odak noktası, bize söylediğidir: Mazhar Sakman'ın sazında bir araya gelmiş, ses olmuş, zamanın göğsünde yolculuğa çıkmış ne varsa. Şimdi ise bu sesler, Tahir Sakman'ın titiz kaleminde bir arşiv, bir hatırat ve bir kültür mirası olarak yeniden hayat buluyor. Bir de şu var. Her tarihe iz bırakmış babanın ya da annenin evladı, füruu ya da bu işlere meyyal olmuyor maalesef. Mazhar Sakman'ın yaşarken de vefatından sonra da en büyük şanslarından biri de bugün kendi hatıratını kaleme alabilecek edip bir oğlunun oluşudur da aynı zamanda.
Mazhar Sakman'ın Türkü Hazinesi, sadece bir türkü kitabı değil; bir şehrin ruhunu taşıyan müzikli bir bellek, ustadan oğula geçen derin bir vefanın örneği olarak karşımızda duruyor.

Bu kitap, "Bana Konya'yı Anlat" hatırat serisiyle birlikte her sese, sözsüz ama ezgili bir yanıt veriyor. Çünkü burada aktarılan, sadece notaya dökülmüş türküler değil; aynı zamanda Konya'nın sosyal dokusu, oturak kültürü, musiki meclisleri ve yitmeye yüz tutmuş bir halk müziği geleneğidir. Tahir Sakman'ın yıllar süren çabasıyla oluşan bu eser, Mazhar Sakman'ın kasetlerinden, bant kayıtlarından, el yazmalarından ve hatıralarından derlenmiş yüzlerce türküyle Konya'nın zengin müzik mirasını günümüze taşıyor.

Mazhar Sakman, yalnızca bir halk sanatçısı değil; Konya şehir musikisinin yaşayan hafızası, sazı bir hatırlama biçimi olarak kullanan bir kültür elçisidir. Hem alaylı hem okullu bir büyük türkü ustası olan Mazhar Sakman'ın oturak meclislerinde çalıp söylediği türkülerle, sadece melodileri değil; onların ardındaki hikâyeleri, insanla, mekânla ve zamanla kurduğu bağı da aktarmıştır. Onun belleğinde saklı kalan bu sesler, Tahir Sakman'ın kalemiyle bir kitapta toplanarak kaybolmaya yüz tutmuş değerlerin korunmasına öncülük ediyor.

Türkü Hazinesi, aynı zamanda bir kültürel direnişin kitabıdır. Yitip gitmeye yüz tutmuş bir müzik geleneğini kayda geçirerek, unutulan seslerin yeniden duyulmasını sağlıyor. Bu yönüyle eser, usta-çırak ilişkisiyle şekillenen halk müziği geleneğinin devamlılığı için önemli bir kaynak teşkil ediyor. Tahir Sakman'ın notaya aldığı ve bağlam içinde yorumladığı her türkü, Konya'nın müzikle yoğrulmuş kimliğine dair birer belge niteliği taşıyor.

En dokunaklı yanı ise, oğulun babasına duyduğu derin sevgiyle harmanlanmış olması. Bu kitap sadece bir derleme değil; aynı zamanda Mazhar Sakman'a yazılmış uzun, notalı bir mektup gibidir. Her sayfasında bir vefanın, her başlıkta bir hatıranın izi vardır. Bir evlat, babasının sesini sadece yaşatmakla kalmamış, onu hem akademik hem edebi bir biçimde sonraki kuşaklara emanet etmiştir. Ne yazık ki, her büyük sanatçının ardından böyle duyarlı evlatlar gelmez. Tahir Sakman'ın yaptığı bu iş, sadece bir aile meselesi değil; bir şehir, bir kültür ve bir millet meselesidir. Folklorun kalbine dokunuştur belki de...

Mazhar Sakman'ın Türkü Hazinesi, hem yerel müzik araştırmacıları için bir başvuru kaynağı, hem de kültürel belleğe ilgi duyan her okur için derinlikli bir keşif yolculuğudur. Bu eserle birlikte Konya'nın türkülerle örülü geçmişi, bir daha kaybolmamak üzere sayfalara işlenmiş, notalara dökülmüş, seslerin cem olup semaya yükselişi durmaksızın devam edecektir, diye umudumuz hep vardı. Var olmaya da devam edecek…

Türkü Hazinesi Mazhar Sakman
Tahir Sakman
Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları
2025

VURAL KAYA


ANTALYA NOTLARI 2025


 

ANTALYA NOTLARI 2025
 
… Antalya dünyanın en güzel şehirlerinden ama pahalı bir şehir. Memur, emekli, asgari ücretli için yaşamak kolay değil. “Ev kiraları asgari ücretin katları” dersem bir fikir verir sanırım. Devletin memurları için bu şehirde kira desteği vermesi şart…
 
… Yıllar önce askerliğimi bu şehirde yapmıştım. Teskere alınca “gitme kal burada dükkân aç” demişlerdi de “bu köy gibi yerde kimin saatini tamir edeceğim” demiştim. Ne kadar büyük hata etmişim; Antalya o dönemlerde Konya’nın yarısı kadar bile yoktu şimdi sanırım beşle çarpmak gerekecek… Zanaatkâr bulmak hiç de kolay değil ve oldukça yüksek fiyatlar…




 
… Her şey turizme endeksli olunca pahalılık kendiliğinden geliyor. Buna bir de bizim fırsatçılığımızı eklerseniz ortaya çıkan tablo oldukça ürkütücü boyutlara ulaşabiliyor. Bu sene yabancı turist sayısında düşüş var sanırım, Ruslar azalmış gibi görünüyor ama yerini Araplar doldurmuş sanki…
 
… Belediye hizmetlerini yetersiz gördüm. Konya bu konuda çok önde… Fakat sosyal belediyecilik Antalya’da daha ön plana çıkmış gibi… Sahillerde ücretsiz denize girebilirsiniz, duşundan tutunuz, tuvaletine varana kadar ücretsiz, bu konuda bir sıkıntı yaşamazsınız. Sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar Konyaaltı sahili tıklım tıklım…




 
… Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin kafelerinin fiyatları da oldukça makul. Atatürk Parkı’ndaki ve Tophane’deki tesislerinde denize karşı çay yudumlamak 10 TL… Tophane’deki tuvaletleri özel sektör işletiyor, ücretli ve ücreti oldukça yüksek 30 TL…
 
… Yılda birkaç kez gittiğim Antalya’da bu sefer bir şey daha öğrendim; temmuz, ağustos aylarında gitmek yerine mayıs, haziran, eylül aylarında gitmek daha keyif verici; çünkü aşırı nem nefes almanızı zorlaştırıyor ve klimanın altından çıkmak istemiyorsunuz…
 
… Her köşesi ayrı bir cennet olan Antalya’nın arkeoloji müzesinin kapatılması kadar üzücü bir şey olamaz. Böyle tarih dolu bir müzenin kapatılması tüm sanat ve tarih severleri olduğu gibi beni de fazlasıyla üzdü…




 
… Belki de tüm şehri koruma altına almalı; böylesine doğa ve tarih dolu bir şehirde yaşamanın ayrıcalıklı olduğunu yabancılar kavramış ama ya bizler? Ekonomik nedenlerle Antalya’yı görmeyen eminim çok vatandaşımız vardır.
 
… Demirkapı Tüneli Antalya’yı Orta Anadolu’ya bağlayan en önemli bir geçit…. Konya için de büyük şans, üç saatte Akdeniz’e ulaşıyorsunuz…
 
… Tüneli geçince iklim değişiyor, Konya tarafı serin… Konya, şehirlerin padişahı, belde-i tayyibe… Nem yok, özellikle yaşlılar için bir nimet, Konyalıların uzun ömrü de buna işaret ediyor.
 
TAHİR SAKMAN
 

10 Ağustos, 2025

MAVİNİN EN SAF HALİ ADRASAN

 


MAVİNİN EN SAF HALİ ADRASAN
 
Son dört-beş yıldır İsmet Kaptan'ın teknesiyle Adrasan turlarına katılıyorum, çok memnun olmasam katılır mıydım?
 
Dört-beş yerde verilen yüzme molasında kendinizi Akdeniz'in kollarına bırakıyorsunuz... Serin ve derin mavinin en saf halini Adrasan ve Sulu Ada'nın koylarında görmenin heyecanı size bir başka cennetin somut halini gösteriyor.




 
Adrasan; cennetten öte bir doğal güzelliğe sahip, buna bir de öğle yemeğinde ikram edilen balığı eklerseniz, gezinin nasıl bir şölene dönüştüğünü tahmin edebilirsiniz.
 
Fiyatlar oldukça makul kişi başı bin lira... Dışarıda balığı dört yüz, beş yüz liradan aşağı yemek mümkün değil buna bir de diğer ikramları eklerseniz gün boyu tekne gezintisi neredeyse bedavaya geliyor.




 
Çipura veya şinitsel tercih sizin yanında makarna, salata, patates salatası oldukça doyurucu ve lezzetli...
 
Sadece balık yemek için bile İsmet Kaptan tercih edilebilir...
 
Çay bisküvi ikramının ardından erik, üzüm, kavun ve karpuzdan oluşan meyve tabağı da günü taçlandırıyor.
 
İsmet Kaptan, muhterem babası, muhterem eşi ve tüm tekne personeli gezinin mükemmel olması için seferber oluyorlar ve bunda da oldukça başarılılar.
 
Seneye yine İsmet Kaptan'la Adrasan turunda olacağım...

TAHİR SAKMAN
 


05 Ağustos, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 30 EVVELA YÜRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI (YEMEK DE...


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 30 EVVELA YÜRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI (YEMEK DESTANI-YEKTE)
 
Kadim şehrin tarihi yemeklerini anlatması ve bir kadın hocanın yazdığı bu türkünün Konya oturaklarında yer bulması açısından önem kazanan bu türkümüzü, Konyalı yazarlardan İbrahim Aczi Kendi’nin kayınvalidesi, Mazhar Sakman’ın paylaştığımız pek çok kaydında eşlik eden udi sanatçımız merhum Cenap Kendi’nin de ninesi olan Şerife Hanım veya namı diğer Bülbül Hoca’nın yaktığı söylenir.
 
Şerife Hanım’ın, şair yönüyle hocalığını lakabında ustalıkla birleştiren Konyalı, ona “Bülbül Hoca” demiştir ve bu isim zamanla kendi isminin önüne geçmiştir.  
 
Cuma günleri kadınlara vaaz eden onlara ilahiler okuyan Bülbül Hoca hakkında detaylı bilgi "S. Nüzhet Ergun ve M. Ferit Uğur ikilisinin 1926 yılında yayımladığı Konya Vilayeti Halkıyyat ve Harsiyyatı” isimli kitapta verilmiştir. 1847 yılında Konya’nın Kalecik Mahallesi’nde doğan Bülbül Hoca, 1932 yılında aramızdan ayrılmış.
 
Mazhar Sakman, Cenap Kendi ile olan sohbetlerinde Bülbül Hoca’dan her zaman saygıyla söz etmişler birçok şiirinin olduğunu ifade etmişlerdir. Şehrimizin sanat hayatında kadınların etkisini de gösteren bu türkü zamanla eklentiler alsa da hâlâ Konya yemeklerini anlatan en iyi eserdir. Şiirde “Bin üç yüz on dörtte yaptım destanı” mısraı, Bülbül Hoca’nın destanı 1898/1899 yıllarında söylediğini göstermektedir. Hepsine rahmetler olsun…
 
Türkünün tam metni Mazhar Sakman’dan yazdığım şekliyle şöyledir:
 
Evvela yürüttük baştan çorbayı
Sarımsakla terbiye olmuş paçayı
Domatesle pişirmeli bamyayı
Midemizi açsın hoş misal olsun
 
Bihamdülillah hiçbir şeyi taşlamam
Yağ içinde yumurtayı boşlamam
Yumuşak somun olmayınca başlamam
Semiz etin kenarları al olsun
 
Baklava ile börek derkenar ola
Şeker helvası da pür hisâr ola
Toplanıp ihvanlar bir karar ola
Sıtk-u muhabbetli ehli hâl olsun
 
Katmeri ince aç yağın sakınma
Sakın ona haşhaş yağı kullanma
İnce etten olur hem de çullama
Tavada pişmiş bir kızıl hâl olsun
 
 Enginar ile kereviz ıspanak
 Karnabetle semiz ota birle bak
 Patata tomata böğrülce kabak
 Onlar da içinde hasbihal olsun
 
Mısırgayı bir hâl edin öldürün
Ortasına fıstık pirinç doldurun
Dolmaları üçer üçer kaldırın
Kuvveti bedene irtihâl olsun
 
Mıkla cilbir mantı kaygana gelsin
Makarna ile keşkek kuskus çekilsin
Şalga pişip gelirken dökülsün
Kalan yemekler de istimal olsun
 
Köfte yaprak bir de lahana dolması
Sarı erik zerdâli nohut yahnısı
Zülbiye pancar turp salatası
Anlar da içinde pür kemâl olsun
 
Tabakta turşu da kalmasın mahzun
Zeytinyağ üstüne sıkılsın limon
Balığı kızartın getirin pürhûn
Yiyelim bizlerde can misal olsun
 
Yiyenler nimetin şükrün bilirse
Vücut kuvvet bulup hâlin alırsa
Bu yemekler bize her gün gelirse
İsterse altı ay oruç hâl olsun
 
Sebebin işleyip karin gözetsin
Herkes varıp nasibin deşirsin
Günde bana üçer üçer getirsin
Hulku huyu güzel bir ayal olsun
 
Taan itmen ahbaplar siz bu âşıkı
Nimet ucuz amma budur layıkı
Çok istemem ben keseme harçlığı
Beşibirlik ile bir riyal olsun
 
Hak verir dostuna yarınki günü
Çorbada yemeklerin önüdür önü
Yemeklerin bastırmak için üstünü
Kahve ile tütün on çuval olsun
 
Palize ile muhallebi araya
Kifayeler dursun hep bir sıraya
İki tatlı tuzlu gelsin sofraya
Kaymak güllaç ile şeker hâllolsun
 
Canım hem börülce bakla da ister
Yıldız kökü Çayırbağı’nda biter
Patlıcan ortanın gayretin güder
Karpuz üzüm divlek üç misal olsun
 
Kadifin telini kırmalı gülü
Üzeri kokulu amberli gülü
Pilavın üstüne getir sütlüyü
Yiyelim bizler de can cemal olsun
 
Bihamdülillâh yedik nimet ve nanı
Bizim zamanımız bolluk zamanı
Bin üç yüz on dörtte yaptım destanı
Okunsun dillerde pür icmâl olsun


https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya

https://youtu.be/hyHWXmN9RNY?si=UYiAoqjir9RHVztP

TAHİR SAKMAN