30 Temmuz, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 28 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 28 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)
21 Temmuz, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 27 GÖZELCE'NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFENDİ)
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 27 GÖZELCE'NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFENDİ)
Buram
buram Konya kokan türkülerimizden bir tanesini Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp
söylerken Cenap Kendi utla, Kazım Büyükşalvarcı kanunla eşlik ediyor.
1800’lü
yıllarda yakılan ve Konya oturaklarında söylenmeye başlayan türkünün enteresan
bir hikâyesi var. Sahip Ata Caddesi, Gazezler Sokağı… “Cingenoğlu” ismiyle
bilinen fırınının karşısı… Bugün ayakta olan tarihi bir yapı var, olay bu
konakta geçmiş veya tam karşısında şimdi apartman olan yerde iki katlı kerpiç
bir evde yaşayan Hevayı (havai) Halil Ağa’nın evinde… Güzelliği dillere destan ve bu nedenle de “Gözelce”
lakabı takılan, Hevayı Halil Ağa’nın yeğenini kaçırmak için şehrin tanınmış nüfuzlu
ailelerinden birisi avenesiyle birlikte gece baskına gelirler…
Hevai
Halil Ağa yeğeninin sabaha kadar savunur, vermez ama dolma tüfeğin dumanından
gözleri kör olur ve lakabı da “Kör Halil Ağa” olarak değişir. (Türkünün geniş öyküsünü
“Dünden Bugüne Konya Oturakları” kitabımda bulabilirsiniz.)
https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya
https://youtu.be/HT1uBhPcJBQ?si=XhKbHxWMiNLhs5CH
TAHİR
SAKMAN
20 Temmuz, 2025
BUGÜN GÜNLERDEN BALCAN
BUGÜN
GÜNLERDEN BALCAN
Galiba
pazar diyecektim… Muhacir Pazarı’nın pazar günüydü bugün…
Bilin
bakalım orada ne buldum?
Hani
geçenlerde kaybolmasından korktuğumu yazdığım, yerli mor balcan karşıma çıkmaz
mı? 40 yıldan çok fazla dostluğumuz var, şimdi tam söylersem yaşım ortaya çıkar…
Valla
dimem!
Ama
pazar üzerine çok diyeceğim var:
Pazarda
yerli üretim gördüğünüz zaman hani Ayşaplanın, Hatçabanın eliyle toprağın bağrını deşeleyerek, özenle gözlerinden yaş damlatır gibi (su faturaları malum)
sulayarak büyüttüğü avarları hemen alın… O lezzeti başka yerde asla
bulamazsınız, çünkü Ahmet amcanın, Mehmet dayının nasırlı elleri değmiştir;
emektir, terdir ve Konya toprağının bereketidir onları tatlandıran… Malum
biberimiz bile bal gibidir…
Üçe
beşe bakmayın, ne isterlerse verin alın; çünkü artık yetişmiyorlar, her yıl gittikçe
azalıyor, üretimden düşüyorlar belki seneye bulamayacaksınız, bulduğunuz yerde
pazarlıksız alın…
Bir
de Konya dışından gelenler var mesela Mut’tan getiriyorlar ve yerli biber diye
satıyorlar! Ama Konya toprağının lezzeti yok, benden söylemesi…
Mustafa
Sertoğlu… toprağın efendilerinden, öpülesi elleriyle yetiştirmiş, gözü gibi
bakmış Hasanköy’de (Şimdi mahalle diyorlar, ne değiştiyse?) küçük bir bahçesi
varmış orada yetiştirmiş. Aslen Çalmandalı ve toprakla haşır neşir olmaktan
belki, her yıl eşilen toprağa benzeyen yüzüyle ama hep gülerek (toprak gibi)
mallarını satmaya çalışıyor.
Mor
patlıcan yetiştirmiş Konya’nın ata tohumundan… 60 yaşın verdiği hüzünle
titreyen sesi birden aydınlanıveriyor… “Yerli” diyor “yerli, bunlar doğal!”
Ah,
Mustafa abi ah! Senin gibi insanlarımızı uzakta değil çok yakın bir gelecekte
mumla arayacağımız bir gelecek artık çok uzak değil; toprağı yok ettikçe, suyu
kirlettikçe, bu doğa var ya bu doğa, intikamını acı bir şekilde alacak!..
Yerel
yönetimler diyorum bu insanlardan en azından pazarda işgaliye parası almasa göçer
mi? Hani park, bahçe yapıyorsunuz ya! Bu insanlara da arka çıksanız, Zafer’deki
zengin dükkânlarına harcadığınız paraların bir kısmını bu insanlara tahsis
etseniz? Yerli tohumlarımıza koruma ve standart getirseniz, bu insanların
ürettiklerini satın alıp değerlendirseniz?
Ayşe
ninem titreyen elleriyle biber tartarken… Hatçaplam “salatalıkları daha yini topladım” derken… Tabii ki gurur duydum ama… Utandım dersem yalan olmaz…
Mustafa
abi, eğilip doğrulmaktan beli tutulmuş… Bu insanlar yerli tohumlarımızın
kahraman koruyucularıdır…
En
azından bizler satın alalım, pazarlık etmeden ki seneye aynı yerli biberi,
yerli salatalıkları, yerli fasulyeleri, yerli mor balcanı tekrar bulabilelim…
Haydi
mahallenizde kaldıysa duvarları ak toprakla sıvalı bir kerpiç ev ve içinde
yaşayan bir nine varsa, Havvapla, Şerifapla, fark etmez ismi, onlar bizim
kahramanlarımız, mutlaka evin bir köşesinde tandır vardır, yoksa kesin maltız
vardır el yapımı… Söndürme kömürüyle yaktırın maltızı ve yerli mor
patlıcanlarımızdan götürün size imil imil ateşte pişecek bir balcan vursun…
Yerken parmaklarınıza dikkat edin…
Onun
için demiştim “bugün günlerden balcan” diye…
Bize
her gün balcan!.. Çok şükür bu sene de yerli balcan yemek nasip oldu…
TAHİR
SAKMAN
18 Temmuz, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 26 VARIN GİDİN ŞU YAYLANIN DÜZÜNE (ATLI GEL...
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 26 VARIN GİDİN ŞU YAYLANIN DÜZÜNE (ATLI GELIYOR)
Mazhar Sakman tarafından Konya oturaklarında okunan varyant türkülerimizden biri:
Varın gidin şu yaylanın düzüne (düzüne)
Sürmeler mi çektin ala gözüne (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) Göremez oldum
İllerin yüzüne (canım) bakamaz oldum
Senin için canımı veremez oldum
Çekivirmiş gaterinen deveyi (deveyi)
Bağlanırsam neylerim düveyi (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) Neler oluyor
Yollarını (canım) bilemez oldum
İllerin yüzüne (guzum) bakamaz oldum
Garşı dağın yamacı dik geçilmez (geçilmez)
Acıdır aşkın şarabı içilmez (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) göremez oldum
İllerin yüzüne (canım) bakamaz oldum
Senin için canımı veremez oldum
TAHİR SAKMAN
17 Temmuz, 2025
KUMKÖPRÜ BALCANI
KUMKÖPRÜ
BALCANI
Bu
yazıyı 14 Temmuz 2021 tarihinde yayımlamıştım:
Şimdi
semizotunu yazdım, domatesi, biberi yazdım; Kumköprü balcanını (patlıcan)
yazmasam olmaz!
Bu
yazıyı okuyanların arasında eminim Kumköprü patlıcanından yapılma orta
(bütümet) yiyenler mutlaka çıkacaktır.
Peki,
ya yemeyen varsa?
Onlar
da şanslarına küssün; çünkü artık ne o Kumköprü kaldı ne de patlıcanı... hepsi
betona / ranta teslim oldu, hem de o bağlarda, bahçelerde o patlıcanı
yiyenlerin eliyle!
Tabii
bu bir günde olmadı; önce şehir ırmağının suyunu kestiler ki avarlar
sulanmasın! Kuyularla sulanmaya çalışıldı bir süre ama kuyuların suyu her yıl
derinlere çekiliyordu.
Su
bitti… avarlar susuz kaldı sonra ağaçlar kurumaya başladı; görünen buydu oysa
kurumaya başlayan topraktı, insandı...
İnsanımıza
ne olduysa bir beton sevdasına kapıldı... hani o "nohut oda, bakla
sofa" evleri beğenmez olduk, katlara çıkmalıydık, çıktık, katlanmaya
başladık.
Hâlâ
katlanmaya devam ediyoruz!
Bağlar,
bahçeler arsa oldu, parsel oldu. Parayı bulmuştuk; "çarşıdan alırız iki
kilo patlıcan, yeriz" denilmeye başlandı; çarşıdaki patlıcanın yetişmesi
için toprağa ihtiyacımızın olduğunu unutarak…
İşte
biz o gün yitirdik Kumköprü patlıcanını... yitirilen aslında patlıcan değil
topraktı!
Kıyıda,
köşede yine vardır ama her yıl azalan toprak, intikamını bizden bir gün alır,
bunu da bilin ağalar!
Konyalılar,
siz şimdi bana kulak asmayın, en yakın pazara gidin, yerli patlıcanlardan alın.
Aynısı olmasa da yakın lezzeti bulabilirsiniz.
Bendeniz
közlemesini çok severim; üzerine bol Karapınar tereyağı sürülmüş sarımsaklı
közleme patlıcanlar benim favorimdir.
Artık
siz orta mı yaparsınız yoksa musakka mı bilemem ama ikisi de lezizdir. Şimdi
size orta tarifi veremem; çünkü şeflere, gurmelere ayıp olur. Her ne kadar
bendeniz sonradan gurmeysem(!) de yakışık almaz ama şunu mutlaka söylemeliyim:
Orta
yapmak için önce bir Konya kadınından el almak gerek; değilse yaptığınız
ortalar geçersizdir! Ayrıca maltız ateşinde imil imil pişmeli..
“Maltız
ne” diye sormayın, onu da siz bulun canım!
PATLICANA
MANİLER
Sağım
solum dört bir yanım
Çok
tatlıdır benim canım
Başka
yerde aramam ki
Kumköprü'de
patlıcanım
Boşa
değil bu sözlerim
Gelmezseniz
çok özlerim
Sizin
evde buluşursak
Patlıcanı
ben közlerim
Asla
tutmaz benim ahım
Yoktur
zaten hiç günahım
Yemeklerin
içinde
Patlıcandır
padişahım
Sağı
solu her yanı
Sana
verdim al canı
Ömrüm
sana fedadır
Kumköprü’nün
balcanı
Ara
verin diyete
Önem
verin niyete
Musakkayı
yiyenler
Kesin
gider cennete
Patlıcanın
eyvahı
Tutar
mı bilmem ahı
Orta
yerken ölenin
Affoluyor
günahı
Kumköprü'de
eksinler
Bir
yaz günü söksünler
Mezarımın
başına
Mor
patlıcan diksinler
Fotoğraftaki
patlıcanlar her ne kadar yerli olsa da o bizim eski sivri uçlu mor
patlıcanlarla hiç alakası yok, domatesten sonra onları da kaybettik sanırım…
TAHİR
SAKMAN
15 Temmuz, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 25 KETEN GÖMLEK DİZE DEK (NENELER-MENELER)
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 25 KETEN GÖMLEK DİZE DEK (MENELER)
Konya’nın
Kafkaslardan göç aldığı yıllarda yakılmış olması kuvvetle muhtemel bir türkümüz…
Türkünün farklı şehirlerde “Nineler” diye okunan varyantları da mevcut. Bilindiği gibi Şirvan; Siirt ilimizin bir ilçesidir ayrıca Azerbaycan ve İran’da da aynı isimle şehirler vardır. Azerbaycan’dan veya İran’dan gelen Şirvanlı göçmenlere yakılan bir türkü olabilir.
Keten
gömlek dize dek
Gel
gidelim bize dek
Sarılalım
yatalım
İlkbahardan
güze dek
(Aman aman) meneler
Şirvanlı meneler
Küp dibine oturmuş
İnce(e)lekten un eler
Keten gömlek dikili
Nerden aldın bu dili
Bu dil buranın değil
İstanbul’un bir dili
(Aman aman) meneler
Şirvanlı meneler
Küp dibine oturmuş
İnce(e)lekten un eler
Keten gömlek getirir
Olduk gahir [kahır] götürür
Zülüflerin bağlama
Olduk minnet götürür
(Aman aman) meneler
Şirvanlı meneler
Küp dibine oturmuş
İnce(e)lekten un eler
Bugün günlerden sali
Elinde kiraz dali
Gören
Maşallah desin
Kimin var böyle yâri
Aynı
türküyü Mazhar Sakman defterine şöyle yazmıştır;
Kebabı ince doğra
Geçerken bize uğra
Benden başka yâr seversen
Bilinmez derde uğra
(Aman
aman) meneler
Şirvanlı
meneler
Küp
dibine oturmuş
İnce elekten un eler
Keten
gömlek dize dek
Gel gidelim bize dek
Sarılalım yatalım
İlkbahardan güze dek
(Aman
aman) meneler
Şirvanlı meneler
Küp
dibine oturmuş
İnce elekten un eler
Keten gömlek dikili
Nerden aldın bu dili
Bu dil buranın değil
Yabanların bir dili
(Aman
aman) meneler
Şirvanlı meneler
Küp dibine oturmuş
İnce elekten un eler
TAHİR
SAKMAN
12 Temmuz, 2025
"Gelme Ne Olursun"
ÇIKIP
ÇIKIP GELME
Söz:
Tahir Sakman
Müzik:
Doğan Zade
Solist:
Hızır Ali Akmeşe
Bağlama:
Alper Ekmekçi
Kaval:
Yahya Çelebi
Hangi
masalda kaldıysan…
Hangi
rüzgârın serin yerinde ürpertilerle… çılgın gecelerin şafaklarında, yalnız
türkülere saklanan gözyaşlarında…
Kal…
Düşme
sabahıma, hayallerimi bıraktığım yerlerde, düşlerimi düşürdüğüm sensiz beyaz
bulutlar gibi günlerde, kal…
Gelme…
gelip de beni eski sevdaların ateşine yakma; ben böyle yanmaktan mutluyum…
Çıkıp
çıkıp gelme; yüz yılda bir gel, kabulümsün…
ÇIKIP
ÇIKIP GELME
Acılarda
ara beni bulursun
Çıkıp
çıkıp gelme gelme n'olursun
Yeni
bir aşkta teselli olursun
Çıkıp
çıkıp gelme gelme n'olursun
Yağmur
sonrası gökkuşaklarıyla
Gecelerin
soğuk bıçaklarıyla
Sevdaların
sıcak kucaklarıyla
Çıkıp
çıkıp gelme gelme n'olursun
Anılarım
saklı hepsi derinde
Gecelerin
gizli kuytu yerinde
Bugün
gelme sakın hatta yarın da
Çıkıp
çıkıp gelme gelme n'olursun
Yaşananlar
bitti yoktur eyvahım
Gücenmedim
sana kalmadı ahım
Hatırlatma
dünde kalsın günahım
Çıkıp
çıkıp gelme gelme n'olursun
Kuşlarla
uçarak hatta yel olup
Gözündeki
yaşla coşan sel olup
Sitemlerim
sana bana el olup
Çıkıp
çıkıp gelme gelme n'olursun
Arama
sorma yollarıma durma
Eskisi
gibi gözlerinle vurma
Dayanmaz
kalbim beni fazla yorma
Çıkıp
çıkıp gelme gelme n'olursun
TAHİR
SAKMAN
09 Temmuz, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 24 BENİ ŞAD ETMEDİ ŞU ÇARKI FELEK
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 24 BENİ ŞAD ETMEDİ ŞU ÇARKI FELEK
Uzun süredir, orman yangınları, siyasi gerginlikler vs. nedeniyle türkü paylaşımı yapmıyordum ama nereye kadar?
Sonuçta bu türküler tam da bizi anlatıyor:
"Beni şad etmedi şu çarkı felek" derken içimiz acımıyor mu? Ülke insanının büyük bölümünün haleti ruhiyesi tam da türküde anlatılanlar gibi değil mi?
TAHİR SAKMAN
08 Temmuz, 2025
YAŞAMLA ÖLÜMÜN ANLAMI
YAŞAMLA ÖLÜMÜN ANLAMI
Büyük usta Rıfat Ilgaz, 2 Temmuz 1993 tarihindeki Sivas katliamından sonra çok üzülür ve "Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı" başlıklı bir yazı kaleme aldıktan sonra yazarlığı bırakma kararı alır.
Yaşadığınız ülkede, değerinizin bilinmezliğini bir kenara bırakın üstelik yakılıyorsanız ve bu yakılan insanların ülkenin önde gelen sanatçıları, edebiyatçıları olduğunu düşünürseniz...
Bazen çok düşünmüşümdür; niye yazıyorum, sanat, edebiyat, şiir, müzik niye? Sanat niye var?
Yaşantımın en anlamsız olduğunu düşündüğüm en karamsar zamanlarımda bile tutunduğum daldır sanat... Bazen değil çoklukla şiire tutunurum ve yaşam ışıklarını sunar yeniden.
Sanatı, sanatçıyı yakarsanız... sizin o yaktığınız ateşlerde bile sanatın gücü bin yıllara meydan okuyarak yeşerecek ve ışık olacaktır.
Üstat, katliamdan 5 gün sonra bu acıyla hayatını yitirir. Üstat, her ne kadar yazmama kararı alsa da eminim yaşasaydı yazmaktan başka çare olmadığını ifade edecekti...
Çünkü; sanat, edebiyat yaşam kadar değerlidir...
Aşağıdaki yazı ve fotoğraf Muhlis Akarsu sayfasından alınmıştır, lütfen ibretle okuyunuz...
TAHİR SAKMAN
"2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı Rıfat Ilgaz’ı çok derinden üzer. Olayların yaşanmasının ardından “Yaşamla Ölümün Bir Anlamı Kalmadı” adlı son bir yazı yazar ve yazarlığı bırakma kararı alır.
Katliamın acısına sadece beş gün dayanabilir ve 7 Temmuz 1993 günü de bedenen aramızdan ayrılır. Çok yakın dostu olan ve Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden Asım Bezirci’nin de yanına defnedilir.
Usta ismin yazarlığı bıraktığı son yazısı ise şöyledir:“Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı. Her şey yalama oldu!” Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp değerli kitaplar yazan bir yazar.
Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca yıllarca benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş; hapishanelerde, kelepçelerde ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’de, yaşama da ölüme de inanmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey, şimdi Asım’ı saygıyla anmak.”
Peki ya Nesimi Çimen… Acaba haberleri var mıydı otel önünde toplanan ve oteli yakanların Nesimi’nin ne kadar büyük bir ozan olduğundan, curası ile hümanizm felsefesi yaptığından? Hiç dinlemişler midir Nesimi’nin Barış Güvercini adlı türküsünü…”
Fotoğraf: Rıfat Ilgaz ve 1993 tarihinde suikaste uğrayarak öldürülen büyük gazeteci Uğur Mumcu ile bir arada.
Bu paylaşımda konusu geçen ve geçmeyen tüm değerlerimizi büyük özlem ve saygı ile anıyoruz."
03 Temmuz, 2025
ŞİBİDİK TERLİKLE MAYIŞMAK
ŞİBİDİK TERLİKLE MAYIŞMAK
Cehennemin kapılarını açık bırakmışlar... yok, bu benzetmeyi sevmedim, Antalya cennetten bir köşe ve oldukça sıcak... 40 derece civarı seyrediyor...
Turist sayısı düşük mü bilmiyorum ama Konyaaltı sahili bu aralar daha sakin... Yerli turist mi dediniz, haydi canım siz de, iyi bir karşılık sanki... Anladınız siz!
Ama bir şey var; ortalık emekli kaynıyor!
Hani her yıl Alman emeklilerini kıskanırdık ya, ellerinde buz gibi bira şişeleriyle denize karşı keyif çatan! Onlar yok bu sene?
Şayanı hayret bir şey!
Bizim Karakayalı Himmet burada! Yarmalı Hüseyin de... Mengeneli, Sedirlerli ne kadar emekli varsa burada!
Maaşlara... Mayışlara zam gelince hepsi soluğu Antalya'da almış...
Sıcaktan değil mayışlara yapılan zamdan mayışmışlar. Para yimeye gelmişler meğer...
Aha vallaha şu ayağında şibidik terlikle... anaa üstelik sarı don giymiş ele güne karşı, hiç utanman mı len! Gonya'da giydiği yün takkayı da atmış tengerlek şapka giymiş... Bak hele bak, bizim Amet bu, vay gidi vay! Gonya'ya dönünce ben sana sorarım!
Sanırım sıcak başıma geçti... mayışmış kalmış, hülyalara dalmışım...
Mayışlara zam gelince mayışmışım..
Antalya'da tatili uzatmak için alın size bir neden daha:
Haydi emekliler mayışın gari...
TAHİR SAKMAN
27 Haziran, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 23 SARI LALE MOR MENEKŞE ZAMANI
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 23 SARI LALE MOR MENEKŞE ZAMANI
Konya
oturaklarının bu hoş türküsünü Mazhar Sakman 12 teliyle çalıp söylerken
kendisine udi Cenap Kendi ile kanuni Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor. Kendilerini
ebediyete uğurladık ama ses kayıtlarıyla, çalıp söyledikleri türkülerle
yaşamaya devam ediyorlar.
Şehir
kültürüne önemli katkılar yapan bu üç müzisyenimize rahmet dilerken,
türkülerimizin daha nice yüz yılları göreceğini umuyorum; çünkü sesleri Konya
semalarında, Akyokuş’tan Konya Ovası’na doğru hâlâ yankılanırken, kalbimizde
sarı laleler ve mor menekşeler açmaya devam etmektedir.
Türkülerimizin
ötesi yine türkülerimizdir…
TAHİR
SAKMAN
26 Haziran, 2025
KİRAZDAN REZİDANS (YİNG GARİ)
KİRAZDAN
REZİDANS (YİNG GARİ)
Son
siyasi gelişmeler, hayat pahalılığın nerelere geldiğini de örter oldu… Hiç
konuşmaz olduk…
Gerçi
memlekette iyi şeyler de oluyor mesela kirazın kilosu 300 liraya düşmüş!..
Tanesi 10 liradan 6 liraya düşmüş gibi de algılayabilirsiniz.
Eskiden
kiraz güzeli seçilirdi… kirazı bulsak seçeceğiz de…
Ev
almak hayal diyorduk… artık vazgeçtik; hayallerimizi bile çaldılar… Kimler
mesela demeyeceğim onları zaten biliyorsunuz.
Üç
yıldır bir daire radarıma takılı duruyor, satılmadı, satamıyor…
İlk
fiyatı 4 milyon 800 bindi… Satılmadı, tabela kalktı… Geçen yıl 6 milyon 800 bin
olarak satışa çıktı yine satılmadı. Bu yıl yine satışa çıktı, fiyatı sıkı durun
8 milyon 500 bin… yazıyla da yazayım: sekiz milyon beş yüz bin…
8
yıllık 3+1 daire… duvarları altın olsa daha ucuz olur sanırım… Emlakçıların bu
fiyat spekülasyonunda ki rolü nedir çok merak ediyorum. Birisi afaki bir fiyat
yazıyor sonra herkes onu takip ediyor, örnek gösteriyor… Üzüm üzüme baka baka
kararıyor… Olan milletin hayallerine oluyor… Çalınmadık neyimiz kaldı ki? Delinmedik
bir kulağımızın arkası kaldı derdik eskiden, şimdi o da hayallerimizin kapsama
alanından çıktı…
Dillerine
doladıkları bir “rezidans” lafı bir de “lüks” lafı var; içini dolduramıyorlar…
Rezidans ne demek diye sorduğumda verdikleri yanıtlara güler misiniz ağlar
mısınız; apartman girişindeki spotları gösteriyorlar… Ortalık rezidanstan
geçilmiyor… Bir de rezistans diyenler var (lütfen burada çok gülünüz)! Binanın
özelliklerinden haberi yok; kaç yıllık diyorsun kem küm, aidat diyorsun
bilmiyor… Ama komisyonu çok iyi biliyor hatta ezber… Komisyon oranlarına hiç
girmeyeceğim!..
Mesela
diyorum emlakçılar fahiş fiyat istenilen evleri satışa sunmasalar, gerçek
fiyatını söyleseler?
Tamam ev almayalım da çadırda mı yaşasın millet? Kiralasın da demeyin sakın; çünkü yine
sıkı durun demin bahsettiğim sitede 3+1 eve 40 bin lira kira istiyorlar… Yani
iki asgari ücret… Asgari ücretlinin işi ne orada diyene kızarım; çünkü asgari
ücretle çalışanların da en az herkes kadar hakkı var… Bu arada hiçbir özelliği
yok bu dairelerin sıradan evler…
İş
yok diyorlar, bu fiyatlara nasıl iş olsun? Satılmayan dairelerin fiyatını
sürekli yükseltiyorlar… Vatandaş çaresiz; bırakın ev satın almayı kiraya bile
yetişemiyor…
Siz en iyisi kirayı boş verin kiraza bakın, kiraz yine yetişti imdadımıza!..
Hadi
gene iyisiniz; kiraz 300 lira… ying gari…
TAHİR
SAKMAN
25 Haziran, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 22 HANİ BENİM ELLİ DİRHEM BULGURUM (KONYALI)
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 22 HANİ BENİM ELLİ DİREM BULGURUM (KONYALI)
Şehrimizle
özdeşleşen ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan türkülerimizden bir
tanesidir. Konu hakkında herkesin bir şeyler söylediği bu türkü şehrin havasını
yansıtan en önemli türkülerimizdendir.
Türkünün
aslında Konya’nın olmadığı, kanto olduğu ve döneminde kızla kahvelere İstanbul’dan
gelen sanatçıların okuduğu şeklindeki iddiaların yanı sıra Girit’in Hanya ilçesine
kadar uzanan aşk hikâyesine bile bağlayanlar çıkmıştır.
Merhum
Sakman türkünün notasını, 8 Haziran 1963 tarihinde Şehir Postası gazetesinde
yayımlamıştır. Notanın altına şu not düşülmüştür; “Zaman zaman Arap ülkeleri
radyolarında aynı varyantı sözleri Arapça olarak dinlemekteyiz. Zamanıyle bu
türkü oradan mı getirilmiş yoksa Konya’dan mı götürülmüş bilinemez. Her ne
kadar ekseriyetle sözler “mi” sedâsı ile başlanarak söylenmekte ise de, aslı
notada belirtildiği gibi tarzı kadim üzre “ince la” sedâsındadır. -Mazhar-
Benim
şahsi kanaatim türkünün şehrimizden İstanbul’a giderek kantoya dönüştürüldüğü
şeklindedir. Konya oturaklarındaki yapıya işaret eden ve şehirdeki yaşantıdan
izler taşıyan türkü metni bunu göstermekte ve Konyalı
hovardaların ruh halini yansıtmaktadır.
Çok
uzun sözlere ve eklentilere sahip olan türkü metninden bazı bölümleri, Mazhar
Sakman’ın okuduğu şekliyle vermekle yetineceğim. Mazhar
Sakman, türküyü bazen elli dirhem bazen
de yarım okka olarak okumuştur.
Gonyalının gaşlarına vurgunum (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti zamparenin biri
İçer içer dağılıyor merakım (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yavrum yörü Sülüman’ım yörü
Nerde galdın canım ilimanım yörü
Sen iç de gel ben gahrini çekerim (yörü yörü Gonyalım Yörü)
Oğul balim yörü Gonyalı yörü
Sevdalı yörü dalgalı yörü
Nasibimi alamadım dünyadan (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yörü yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti Osmanlının biri
Aklım olsa Gonyalıya varırdım (yörü yörü Gonyalım yörü
Oğul balim yörü Gonyalı yörü
Gız nişanlın geliyor Osmanlıca yörü
Çıra yaksam Gonyalıyı arasam (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti huvardanın biri
Şu Gonya’dır asıl benim vatanım (vatanım)
Gel Gonyalı iki gadeh atalım (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yörü yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti Osmanlının biri
Hani benim elli direm yoğurdum (yoğurdum)
Gonyalıdan üç oğlan doğurdum (yörü yörü Gonyalım yörü)
Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
Şimdi burdan geçti zamparenin biri
TAHİR SAKMAN
24 Haziran, 2025
SİDE VEYA ORTAK VATAN (GONYA GUŞ GÖZÜ)
SİDE VEYA ORTAK VATAN (GONYA GUŞ GÖZÜ)
Side aynı Side… değil elbette bir adım hatta birkaç adım
daha ileriye taşınmış...
Yerli turist açısından değişen
bir şey yok, aynı be ya! Esnaf haklı mı desem bu konuda ama bu sefer kendi
halkımıza haksızlık etmiş olacağım fakat esnaf da haklı kendince… İnsanlar
otellere tıkılmış durumda ve bu yüzden esnafın iş yapması oldukça zor
görünüyor; bunu ağzına kadar mal dolu ama müşterisiz dükkânlardan anlıyorum.
Şimdi inanmayacaksınız ama
giyim sektöründe fiyatlar oldukça makul… hatta Konya’dan düşük desem yeridir;
en pahalı tişörtler 5 Euro yani 225 TL… Konya’da en son aldığım tişört 500
liraydı…
Her dükkânın önünde bozuk
aksanla “Hello” denilmekten sıkıldım. Ecnebiye benzer bir yanım mı var? Ben “merhaba”
deyince düşen suratlar…
Side’de esnaf, ülkemizden önce
Avrupa Birliği’ne girmiş olmalı; çünkü tüm etiketler istisnasız Euro… Türk
lirası dediğim zaman isteksiz bir biçimde hesap makinesiyle… hatta Türk lirası
verdiğim zaman üstünü vermekte zorlanan esnaf bile gördüm, burada pek
kullanılmıyormuş!
Kaldığım otel dolup dolup
boşaldı. Almanların yanı sıra tabii ki Ruslar… sanki ortak vatanımız! İspanya’dan,
Polonya’dan hatta Romanya’dan gelen misafirler bir arada ilginç bir tablo
oluşturdu. Türkler mi? Olma mı, birkaç aile…
Otelin +16 olması nedeniyle
çocuk yoktu, aile oteli hatta tekavüt (gençler için açıklama: mütekait, emekli)
oteli de diyebilirsiniz… Konuşmalarından,
görgüsüzlüklerinden ve kabalıklarından Avrupa’nın köylüleri olduğunu
anlayabilirsiniz ki bizim köylülerimiz nerede bunlar nerede… Bizim köy insanımız
görgülüdür, aç gözlülük yapmaz, yiyecek gördü mü saldırmaz…
Ama bizim köylülerimiz,
emeklilerimiz için tatil bir hayaldir… Ülkemizin en güzel yerleri bunlara
rezerve… Tarih dersen burada, doğa burada, deniz burada… Peki, bizim insanımız
nerede?
2 bin yıla dayanan antik
tiyatro, "insanlar ne kadar da meraklıymış sanata" dedirtiyor… Apollon tapınağından arta
kalanlar göğe yükselmeye devam ediyor… İnsanların ihmal etmediği tek şey
tapınaklar olmalı; ihtişamlı, gösterişli, devasa boyutlarda… Tapınaklar küçük
olsaydı dualar kabul edilmez miydi?
Hiçbir otelde görmemiştim;
Atatürk posteri asılıydı ve ışıklandırmışlardı ayrıca bazı personelin sırtındaki
Atatürk imzası da bu otele tekrar gelmek için bir neden olabilir…
Savaş… buralar dünyadan
soyutlanmış gibi… kimsenin haberi yok… Tatildeyiz ya, onu da siz düşünün!
38 derece sıcaktan 26 dereceye
dönünce Konya’da, bir an üşüdüm desem yalan değil…
Rahmetli babaannem Vesile
Hanım “Gonya guş gözü kadar da galsa, dışarı çıkma!..” derdi… Çıkmamalı mıyım?
TAHİR SAKMAN
19 Haziran, 2025
MAZHAR TÜRKÜ HAZİNESİ 21 ÇEVRİLİR CİHAN BAŞIMA DAR OLUR (EFENDİM)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 21 ÇEVRİLİR CİHAN BAŞIMA DAR OLUR (EFENDiM)
Her duyuşumda ilk defa
duymuşum gibi iliklerime kadar titrediğim bir koşma…
Selçuklu asırlarındaki
kültür biriminin yüzyılımıza yansıması gibi duran âşıklarımızdan bir tanesidir
Kenzî… Oldukça içli olan bu âşığımız, âşık kelimesinin vücut bulmuş hâli
olduğunu koşmalarıyla göstermiştir… Yüreğinde aşk yarası olur da içli olmaz mı
insan?
Şehriban… isminde bile
enteresan bir gizem var ve isminin titreşimlerinden, Türkmen güzeli Şehriban’ın
yürekleri nasıl yaktığını anlayabilirsiniz... Şehriban’a âşık olan Kenzî,
sevdiğine kavuşamamanın verdiği ızdırapla yanında gezdirdiği kuzusuna sarılıp “Şehriban’ım,
yandı canım” diye dolanırmış.
Acısını hissedebiliyorum. Yüreği
yanık bir âşığı kim anlayabilir ki?
Oğuzların şehrinden,
Karaman’dan yetişen birçok âşığımız gibi Kenzî de duygularını şiire dökmüş. Mısralarından
dökülen yangınlar, günümüze Konya oturakları vasıtasıyla ulaşırken serbest
ritimli bölümleriyle yangınlara ateş dökmeye devam ediyor. Konya oturaklarında
en çok seslendirilen türkülerden olan bu koşma, yanık sözleriyle uyumlu yanık
ezgisi ve aranağmesiyle usta malı türkülerimizden bir tanesidir. Günümüzde çok
okunmasa da ses kayıtları yitip gitmesine izin vermeyecektir. Aşkını ölümsüz
mısralarla günümüze taşıyan Kenzî, bedenini 1884 yılında bıraksa da kalbi ve
sevdası kıyamete kadar bu koşmada yaşayacaktır…
Kenzî hakkında daha geniş
bilgi isteyenler D. Ali Gülcan’ın “Karamanlı Gufranî ve Kenzî” ismiyle Konya’da,
Ülkü Basımevi’nde (Yeni Meram Gazetesi) 1968 yılında basılan kitabı inceleyebilirler.
(Kitabı yıllar önce merhum Yalçın Bahçıvan matbaada arayıp bulmuş ve bana
hediye etmişti. Ben de herkes faydalansın düşüncesiyle kitabın fotokopisini almış
aslını Konya İl Halk Kütüphanesi’ne, merhuma hatıra olsun diye imzalatarak
vermiştim. Meraklıları Konya İl Halk Kütüphanesi’nde bulabilirler.)
Mazhar Sakman 12 telliyle
çalıp söylerken, Kenzî’nin duygularını yansıtırcasına kalbinin derinliklerinde
saklı bir sevdanın dumanlarını da açığa çıkarıyor.
Bu mısraları canda duymamak
mümkün müdür?
ÇEVRİLİR CİHAN BAŞIMA DAR
OLUR (EFENDiM)
Çevrilir cihan başıma dar
olur
Efendimden bana hitap
olunca
Bülbül gibi işim ahu zar
olur
Gül yüzünden ref’ü nikap
olunca
Vücudum şehrini odlara
yakma
Nüsha-i kübrâdır gönüle
hor bakma
Gönlümün binasın kast edip
yıkma
Tamir kabul etmez harap
olunca
Efendim aşkınla işte
püryanım
Semalara çıktı ahu figanım
Sefa mı kesp ettin kaşı
kemanım
Kenzî’nin ciğeri kebap
olunca
TAHİR SAKMAN
18 Haziran, 2025
GÜLLERİN SARHOŞLUĞU
GÜLLERİN SARHOŞLUĞU
Dünyanın bütün güllerini
dikmişler…
Kimisi sevdaya tomurcuklanıyor
kimisi esrik bir aşkın son nefesi gibi hüzünlü… Ama gül… gülüyorlar; insana
inat sanki yaşam dolular ve nefesleri, çığlıkların ötesinde cennet kokuları mı
desem yoksa cennete koku veren mi?
Binlerce gül, gülüyorlar…
Binlerce nefes sarıyor,
güllerin nefesinde… Yitip gitmek serbest; bir an unutun her şeyi hatta çokça an
unutun, farz edin ki cennetin ötesinde bir yerde, gizlenmiş, efsunlu bir
dünyanın kapılarını aralamışsınız, aygın, baygın kokular içindesiniz, ölseniz
gam yemeyeceğiniz bir yerde…
Gül bahçesine hoş geldiniz…
Karatay Belediyesi… Tarihi
dokusu yanında otantik yaşamların el değmemişliğiyle, değen ellerin yavaş yavaş
kıpırdandığı topraklar…
Kumköprü balcanıyla…
sanırım artık yok… Karatay’daki doku da değişiyor; o çok sevdiğimiz bostanlar mazinin
ihtişamında boy gösterirken, kuruyan şehir ırmaklarına dökülen betonlar gibi:
Kırmızı bir gül… yanıyor
mu kanıyor mu belli değil?.. Aşkın rengine boyanmış… Hemen yanında sarı güller
biten bir sevdanın kolları gibi sarıyor sizi. Begonvil deyince Bodrum gelir
aklınıza ama burada begonviller bir ağaç gibi göğe yükselmiş, önünüzü kesiyor… göğe
tırmanmak size kalıyor…
Ama illa ki beyaz gül;
bulutlar gibi saf bir aşkın timsali…
Peygamberi remzeden ve Hz.
Pir’in hakikat aşkına, Leyla’dan Mevlâ’ya giden yollar gibi…
Horasan Erleri gibi sufiler
gibi döne dön… tennureler aklığını beyaz güllerden mi almış ne?
Zamana el vurmak… Saatleri
susturmak ve güllerin kokusunda yaşadığınızı hissetmek… hangi sarhoşluğa sığar
ki bu?

Ama güllerin kokusuna,
rengine ömrünüzü sığdırabilirsiniz…
Karatay Belediyesi,
dünyanın bütün güllerini buraya dikmiş, güllerin kanı da burada, şarabı da…
içmek size kalıyor… Diken… Gül dediğin kanatmalı yürekleri… Yârin acı sözleri
gibi, hasretin rengi gibi ama…
Yaşamınız gül olsun…
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)