YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

30 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 28 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 28 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)
 
Konya oturaklarında okunan türkülerimizden olan bu türkünün metni şöyle:
 
KARANFiLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)
 
Karanfilim saksılarda çanakta
Bir yâr sevdim şu karşıki konakta
            Aslan karam gel karam
            Fındıkları kır karam
            Eller yârini bulmuş
            Sen de hava al karam
 
Cevizin çürüğü özünden olur
Yâr için ağlayan gözünden olur  
            Aslan karam gel karam
            Fındıkları kır karam
            Eller yârini bulmuş
            Sen de benim ol karam
 
Bir taş attım pencereye tık dedi
Bir kız çıktı annem evde yok dedi
            Aslan karam gel karam
            Fındıkları kır karam
            Eller yârini bulmuş
            Sen de benim ol karam

https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya

https://youtu.be/MQIKd8R03mg?si=oYQSHoT2zLFk6TET       

 
TAHİR SAKMAN
  


21 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 27 GÖZELCE'NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFENDİ)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 27 GÖZELCE'NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFENDİ)
 
Buram buram Konya kokan türkülerimizden bir tanesini Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken Cenap Kendi utla, Kazım Büyükşalvarcı kanunla eşlik ediyor.
 
1800’lü yıllarda yakılan ve Konya oturaklarında söylenmeye başlayan türkünün enteresan bir hikâyesi var. Sahip Ata Caddesi, Gazezler Sokağı… “Cingenoğlu” ismiyle bilinen fırınının karşısı… Bugün ayakta olan tarihi bir yapı var, olay bu konakta geçmiş veya tam karşısında şimdi apartman olan yerde iki katlı kerpiç bir evde yaşayan Hevayı (havai) Halil Ağa’nın evinde…  Güzelliği dillere destan ve bu nedenle de “Gözelce” lakabı takılan, Hevayı Halil Ağa’nın yeğenini kaçırmak için şehrin tanınmış nüfuzlu ailelerinden birisi avenesiyle birlikte gece baskına gelirler…
 
Hevai Halil Ağa yeğeninin sabaha kadar savunur, vermez ama dolma tüfeğin dumanından gözleri kör olur ve lakabı da “Kör Halil Ağa” olarak değişir. (Türkünün geniş öyküsünü “Dünden Bugüne Konya Oturakları” kitabımda bulabilirsiniz.) 


https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya


https://youtu.be/HT1uBhPcJBQ?si=XhKbHxWMiNLhs5CH
 

TAHİR SAKMAN
 


20 Temmuz, 2025

BUGÜN GÜNLERDEN BALCAN


 

BUGÜN GÜNLERDEN BALCAN
 
Galiba pazar diyecektim… Muhacir Pazarı’nın pazar günüydü bugün…
 
Bilin bakalım orada ne buldum?
 
Hani geçenlerde kaybolmasından korktuğumu yazdığım, yerli mor balcan karşıma çıkmaz mı? 40 yıldan çok fazla dostluğumuz var, şimdi tam söylersem yaşım ortaya çıkar…
 
Valla dimem!
 
Ama pazar üzerine çok diyeceğim var:
 
Pazarda yerli üretim gördüğünüz zaman hani Ayşaplanın, Hatçabanın eliyle toprağın bağrını deşeleyerek, özenle gözlerinden yaş damlatır gibi (su faturaları malum) sulayarak büyüttüğü avarları hemen alın… O lezzeti başka yerde asla bulamazsınız, çünkü Ahmet amcanın, Mehmet dayının nasırlı elleri değmiştir; emektir, terdir ve Konya toprağının bereketidir onları tatlandıran… Malum biberimiz bile bal gibidir…
 
Üçe beşe bakmayın, ne isterlerse verin alın; çünkü artık yetişmiyorlar, her yıl gittikçe azalıyor, üretimden düşüyorlar belki seneye bulamayacaksınız, bulduğunuz yerde pazarlıksız alın…
 
Bir de Konya dışından gelenler var mesela Mut’tan getiriyorlar ve yerli biber diye satıyorlar! Ama Konya toprağının lezzeti yok, benden söylemesi…




 
Mustafa Sertoğlu… toprağın efendilerinden, öpülesi elleriyle yetiştirmiş, gözü gibi bakmış Hasanköy’de (Şimdi mahalle diyorlar, ne değiştiyse?) küçük bir bahçesi varmış orada yetiştirmiş. Aslen Çalmandalı ve toprakla haşır neşir olmaktan belki, her yıl eşilen toprağa benzeyen yüzüyle ama hep gülerek (toprak gibi) mallarını satmaya çalışıyor.
 
Mor patlıcan yetiştirmiş Konya’nın ata tohumundan… 60 yaşın verdiği hüzünle titreyen sesi birden aydınlanıveriyor… “Yerli” diyor “yerli, bunlar doğal!”




 
Ah, Mustafa abi ah! Senin gibi insanlarımızı uzakta değil çok yakın bir gelecekte mumla arayacağımız bir gelecek artık çok uzak değil; toprağı yok ettikçe, suyu kirlettikçe, bu doğa var ya bu doğa, intikamını acı bir şekilde alacak!..
 
Yerel yönetimler diyorum bu insanlardan en azından pazarda işgaliye parası almasa göçer mi? Hani park, bahçe yapıyorsunuz ya! Bu insanlara da arka çıksanız, Zafer’deki zengin dükkânlarına harcadığınız paraların bir kısmını bu insanlara tahsis etseniz? Yerli tohumlarımıza koruma ve standart getirseniz, bu insanların ürettiklerini satın alıp değerlendirseniz?
 
Ayşe ninem titreyen elleriyle biber tartarken… Hatçaplam “salatalıkları daha yini topladım” derken… Tabii ki gurur duydum ama… Utandım dersem yalan olmaz…
 
Mustafa abi, eğilip doğrulmaktan beli tutulmuş… Bu insanlar yerli tohumlarımızın kahraman koruyucularıdır…
 
En azından bizler satın alalım, pazarlık etmeden ki seneye aynı yerli biberi, yerli salatalıkları, yerli fasulyeleri, yerli mor balcanı tekrar bulabilelim…
 
Haydi mahallenizde kaldıysa duvarları ak toprakla sıvalı bir kerpiç ev ve içinde yaşayan bir nine varsa, Havvapla, Şerifapla, fark etmez ismi, onlar bizim kahramanlarımız, mutlaka evin bir köşesinde tandır vardır, yoksa kesin maltız vardır el yapımı… Söndürme kömürüyle yaktırın maltızı ve yerli mor patlıcanlarımızdan götürün size imil imil ateşte pişecek bir balcan vursun… Yerken parmaklarınıza dikkat edin…
 
Onun için demiştim “bugün günlerden balcan” diye…
 
Bize her gün balcan!.. Çok şükür bu sene de yerli balcan yemek nasip oldu…
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 

18 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 26 VARIN GİDİN ŞU YAYLANIN DÜZÜNE (ATLI GEL...


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 26 VARIN GİDİN ŞU YAYLANIN DÜZÜNE (ATLI GELIYOR)

Mazhar Sakman tarafından Konya oturaklarında okunan varyant türkülerimizden biri:

Varın gidin şu yaylanın düzüne (düzüne)
Sürmeler mi çektin ala gözüne (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) Göremez oldum
İllerin yüzüne (canım) bakamaz oldum
Senin için canımı veremez oldum

Çekivirmiş gaterinen deveyi (deveyi)
Bağlanırsam neylerim düveyi (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) Neler oluyor
Yollarını (canım) bilemez oldum
İllerin yüzüne (guzum) bakamaz oldum

Garşı dağın yamacı dik geçilmez (geçilmez)
Acıdır aşkın şarabı içilmez (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) göremez oldum
İllerin yüzüne (canım) bakamaz oldum
Senin için canımı veremez oldum


TAHİR SAKMAN


17 Temmuz, 2025

KUMKÖPRÜ BALCANI



KUMKÖPRÜ BALCANI
 
Bu yazıyı 14 Temmuz 2021 tarihinde yayımlamıştım:
 
Şimdi semizotunu yazdım, domatesi, biberi yazdım; Kumköprü balcanını (patlıcan) yazmasam olmaz!
 
Bu yazıyı okuyanların arasında eminim Kumköprü patlıcanından yapılma orta (bütümet) yiyenler mutlaka çıkacaktır.
 
Peki, ya yemeyen varsa?
 
Onlar da şanslarına küssün; çünkü artık ne o Kumköprü kaldı ne de patlıcanı... hepsi betona / ranta teslim oldu, hem de o bağlarda, bahçelerde o patlıcanı yiyenlerin eliyle!
 
Tabii bu bir günde olmadı; önce şehir ırmağının suyunu kestiler ki avarlar sulanmasın! Kuyularla sulanmaya çalışıldı bir süre ama kuyuların suyu her yıl derinlere çekiliyordu.
 
Su bitti… avarlar susuz kaldı sonra ağaçlar kurumaya başladı; görünen buydu oysa kurumaya başlayan topraktı, insandı...
 
İnsanımıza ne olduysa bir beton sevdasına kapıldı... hani o "nohut oda, bakla sofa" evleri beğenmez olduk, katlara çıkmalıydık, çıktık, katlanmaya başladık.
 
Hâlâ katlanmaya devam ediyoruz!
 
Bağlar, bahçeler arsa oldu, parsel oldu. Parayı bulmuştuk; "çarşıdan alırız iki kilo patlıcan, yeriz" denilmeye başlandı; çarşıdaki patlıcanın yetişmesi için toprağa ihtiyacımızın olduğunu unutarak…
 
İşte biz o gün yitirdik Kumköprü patlıcanını... yitirilen aslında patlıcan değil topraktı!
 
Kıyıda, köşede yine vardır ama her yıl azalan toprak, intikamını bizden bir gün alır, bunu da bilin ağalar!
 
Konyalılar, siz şimdi bana kulak asmayın, en yakın pazara gidin, yerli patlıcanlardan alın. Aynısı olmasa da yakın lezzeti bulabilirsiniz.
 
Bendeniz közlemesini çok severim; üzerine bol Karapınar tereyağı sürülmüş sarımsaklı közleme patlıcanlar benim favorimdir.
 
Artık siz orta mı yaparsınız yoksa musakka mı bilemem ama ikisi de lezizdir. Şimdi size orta tarifi veremem; çünkü şeflere, gurmelere ayıp olur. Her ne kadar bendeniz sonradan gurmeysem(!) de yakışık almaz ama şunu mutlaka söylemeliyim:
 
Orta yapmak için önce bir Konya kadınından el almak gerek; değilse yaptığınız ortalar geçersizdir! Ayrıca maltız ateşinde imil imil pişmeli..
 
“Maltız ne” diye sormayın, onu da siz bulun canım!


 
PATLICANA MANİLER
 
Sağım solum dört bir yanım
Çok tatlıdır benim canım
Başka yerde aramam ki
Kumköprü'de patlıcanım
 
Boşa değil bu sözlerim
Gelmezseniz çok özlerim
Sizin evde buluşursak
Patlıcanı ben közlerim
 
Asla tutmaz benim ahım
Yoktur zaten hiç günahım
Yemeklerin içinde
Patlıcandır padişahım
 
Sağı solu her yanı
Sana verdim al canı
Ömrüm sana fedadır
Kumköprü’nün balcanı
 
Ara verin diyete
Önem verin niyete
Musakkayı yiyenler
Kesin gider cennete
 
Patlıcanın eyvahı
Tutar mı bilmem ahı
Orta yerken ölenin
Affoluyor günahı
 
Kumköprü'de eksinler
Bir yaz günü söksünler
Mezarımın başına
Mor patlıcan diksinler
 
Fotoğraftaki patlıcanlar her ne kadar yerli olsa da o bizim eski sivri uçlu mor patlıcanlarla hiç alakası yok, domatesten sonra onları da kaybettik sanırım…
 
TAHİR SAKMAN




 

15 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 25 KETEN GÖMLEK DİZE DEK (NENELER-MENELER)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 25 KETEN GÖMLEK DİZE DEK (MENELER)
 
Konya’nın Kafkaslardan göç aldığı yıllarda yakılmış olması kuvvetle muhtemel bir türkümüz… Türkünün farklı şehirlerde “Nineler” diye okunan varyantları da mevcut. Bilindiği gibi Şirvan; Siirt ilimizin bir ilçesidir ayrıca Azerbaycan ve İran’da da aynı isimle şehirler vardır. Azerbaycan’dan veya İran’dan gelen Şirvanlı göçmenlere yakılan bir türkü olabilir.
 
Keten gömlek dize dek  
Gel gidelim bize dek  
Sarılalım yatalım
İlkbahardan güze dek  
   (Aman aman) meneler
   Şirvanlı meneler
   Küp dibine oturmuş
   İnce(e)lekten un eler
 
 Keten gömlek dikili  
 Nerden aldın bu dili  
 Bu dil buranın değil  
 İstanbul’un bir dili  
    (Aman aman) meneler
   Şirvanlı meneler
   Küp dibine oturmuş
   İnce(e)lekten un eler
 
 Keten gömlek getirir  
 Olduk gahir [kahır] götürür  
 Zülüflerin bağlama
 Olduk minnet götürür
   (Aman aman) meneler
   Şirvanlı meneler
   Küp dibine oturmuş
   İnce(e)lekten un eler
      Bugün günlerden sali
      Elinde kiraz dali
      Gören Maşallah desin
      Kimin var böyle yâri
 
Aynı türküyü Mazhar Sakman defterine şöyle yazmıştır;
 
 Kebabı ince doğra
 Geçerken bize uğra
 Benden başka yâr seversen
 Bilinmez derde uğra
            (Aman aman) meneler
            Şirvanlı meneler
            Küp dibine oturmuş
            İnce elekten un eler
 
Keten gömlek dize dek
 Gel gidelim bize dek
 Sarılalım yatalım
 İlkbahardan güze dek
            (Aman aman) meneler
            Şirvanlı meneler
            Küp dibine oturmuş
            İnce elekten un eler
 
 Keten gömlek dikili
 Nerden aldın bu dili
 Bu dil buranın değil
 Yabanların bir dili
            (Aman aman) meneler
            Şirvanlı meneler
            Küp dibine oturmuş
            İnce elekten un eler
 
 
TAHİR SAKMAN


12 Temmuz, 2025

"Gelme Ne Olursun"



ÇIKIP ÇIKIP GELME
 
Söz: Tahir Sakman
Müzik: Doğan Zade
Solist: Hızır Ali Akmeşe
Bağlama: Alper Ekmekçi
Kaval: Yahya Çelebi
 
Hangi masalda kaldıysan…
 
Hangi rüzgârın serin yerinde ürpertilerle… çılgın gecelerin şafaklarında, yalnız türkülere saklanan gözyaşlarında…
 
Kal…
 
Düşme sabahıma, hayallerimi bıraktığım yerlerde, düşlerimi düşürdüğüm sensiz beyaz bulutlar gibi günlerde, kal…
 
Gelme… gelip de beni eski sevdaların ateşine yakma; ben böyle yanmaktan mutluyum…
 
Çıkıp çıkıp gelme; yüz yılda bir gel, kabulümsün…
 
 
 
ÇIKIP ÇIKIP GELME
 
Acılarda ara beni bulursun
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
Yeni bir aşkta teselli olursun
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Yağmur sonrası gökkuşaklarıyla
Gecelerin soğuk bıçaklarıyla
Sevdaların sıcak kucaklarıyla
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Anılarım saklı hepsi derinde
Gecelerin gizli kuytu yerinde
Bugün gelme sakın hatta yarın da
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Yaşananlar bitti yoktur eyvahım
Gücenmedim sana kalmadı ahım
Hatırlatma dünde kalsın günahım
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Kuşlarla uçarak hatta yel olup
Gözündeki yaşla coşan sel olup
Sitemlerim sana bana el olup
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Arama sorma yollarıma durma
Eskisi gibi gözlerinle vurma
Dayanmaz kalbim beni fazla yorma
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
TAHİR SAKMAN


09 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 24 BENİ ŞAD ETMEDİ ŞU ÇARKI FELEK



MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 24 BENİ ŞAD ETMEDİ ŞU ÇARKI FELEK


Uzun süredir, orman yangınları, siyasi gerginlikler vs. nedeniyle türkü paylaşımı yapmıyordum ama nereye kadar?


Sonuçta bu türküler tam da bizi anlatıyor:


"Beni şad etmedi şu çarkı felek" derken içimiz acımıyor mu? Ülke insanının büyük bölümünün haleti ruhiyesi tam da türküde anlatılanlar gibi değil mi?


TAHİR SAKMAN




08 Temmuz, 2025

YAŞAMLA ÖLÜMÜN ANLAMI


 YAŞAMLA ÖLÜMÜN ANLAMI 

Büyük usta Rıfat Ilgaz, 2 Temmuz 1993 tarihindeki Sivas katliamından sonra çok üzülür ve "Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı" başlıklı bir yazı kaleme aldıktan sonra yazarlığı bırakma kararı alır. 

Yaşadığınız ülkede, değerinizin bilinmezliğini bir kenara bırakın üstelik yakılıyorsanız ve bu yakılan insanların ülkenin önde gelen sanatçıları, edebiyatçıları olduğunu düşünürseniz... 

Bazen çok düşünmüşümdür; niye yazıyorum, sanat, edebiyat, şiir, müzik niye? Sanat niye var? 

Yaşantımın en anlamsız olduğunu düşündüğüm en  karamsar zamanlarımda bile tutunduğum daldır sanat... Bazen değil çoklukla şiire tutunurum ve yaşam ışıklarını sunar yeniden. 

Sanatı, sanatçıyı yakarsanız... sizin o yaktığınız ateşlerde bile sanatın gücü bin yıllara meydan okuyarak yeşerecek ve ışık olacaktır. 

Üstat, katliamdan 5 gün sonra bu acıyla hayatını yitirir. Üstat, her ne kadar yazmama kararı alsa da eminim yaşasaydı yazmaktan başka çare olmadığını ifade edecekti... 

Çünkü; sanat, edebiyat yaşam kadar değerlidir... 

Aşağıdaki yazı ve fotoğraf Muhlis Akarsu sayfasından alınmıştır, lütfen ibretle okuyunuz... 

TAHİR SAKMAN 

"2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı Rıfat Ilgaz’ı çok derinden üzer. Olayların yaşanmasının ardından “Yaşamla Ölümün Bir Anlamı Kalmadı” adlı son bir yazı yazar ve yazarlığı bırakma kararı alır. 

Katliamın acısına sadece beş gün dayanabilir ve 7 Temmuz 1993 günü de bedenen aramızdan ayrılır. Çok yakın dostu olan ve Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden Asım Bezirci’nin de yanına defnedilir. 

Usta ismin yazarlığı bıraktığı son yazısı ise şöyledir:
“Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı. Her şey yalama oldu!” Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp değerli kitaplar yazan bir yazar. 

Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca yıllarca benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş; hapishanelerde, kelepçelerde ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’de, yaşama da ölüme de inanmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey, şimdi Asım’ı saygıyla anmak.” 

Peki ya Nesimi Çimen… Acaba haberleri var mıydı otel önünde toplanan ve oteli yakanların Nesimi’nin ne kadar büyük bir ozan olduğundan, curası ile hümanizm felsefesi yaptığından? Hiç dinlemişler midir Nesimi’nin Barış Güvercini adlı türküsünü…” 

Fotoğraf: Rıfat Ilgaz ve 1993 tarihinde suikaste uğrayarak öldürülen büyük gazeteci Uğur Mumcu ile bir arada. 

Bu paylaşımda konusu geçen ve geçmeyen tüm değerlerimizi büyük özlem ve saygı ile anıyoruz."


03 Temmuz, 2025

ŞİBİDİK TERLİKLE MAYIŞMAK


 

ŞİBİDİK TERLİKLE MAYIŞMAK 


Cehennemin kapılarını açık bırakmışlar... yok, bu benzetmeyi sevmedim, Antalya cennetten bir köşe ve oldukça sıcak... 40 derece civarı seyrediyor... 


Turist sayısı düşük mü bilmiyorum ama Konyaaltı sahili bu aralar daha sakin... Yerli turist mi dediniz, haydi canım siz de, iyi bir karşılık sanki... Anladınız siz! 


Ama bir şey var; ortalık emekli kaynıyor! 


Hani her yıl Alman emeklilerini kıskanırdık ya, ellerinde buz gibi bira şişeleriyle denize karşı keyif çatan! Onlar yok bu sene? 


Şayanı hayret bir şey! 


Bizim Karakayalı Himmet burada! Yarmalı Hüseyin de... Mengeneli, Sedirlerli ne kadar emekli varsa burada! 


Maaşlara... Mayışlara zam gelince hepsi soluğu Antalya'da almış... 


Sıcaktan değil mayışlara yapılan zamdan mayışmışlar. Para yimeye gelmişler meğer... 
Aha vallaha şu ayağında şibidik terlikle... anaa üstelik sarı don giymiş ele güne karşı, hiç utanman mı len! Gonya'da giydiği yün takkayı da atmış tengerlek şapka giymiş... Bak hele bak, bizim Amet bu, vay gidi vay! Gonya'ya dönünce ben sana sorarım! 


Sanırım sıcak başıma geçti... mayışmış kalmış, hülyalara dalmışım... 


Mayışlara zam gelince mayışmışım.. 


Antalya'da tatili uzatmak için alın size bir neden daha: 
Haydi emekliler mayışın gari... 


TAHİR SAKMAN






27 Haziran, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 23 SARI LALE MOR MENEKŞE ZAMANI


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 23 SARI LALE MOR MENEKŞE ZAMANI
 
Konya oturaklarının bu hoş türküsünü Mazhar Sakman 12 teliyle çalıp söylerken kendisine udi Cenap Kendi ile kanuni Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor. Kendilerini ebediyete uğurladık ama ses kayıtlarıyla, çalıp söyledikleri türkülerle yaşamaya devam ediyorlar.  


Şehir kültürüne önemli katkılar yapan bu üç müzisyenimize rahmet dilerken, türkülerimizin daha nice yüz yılları göreceğini umuyorum; çünkü sesleri Konya semalarında, Akyokuş’tan Konya Ovası’na doğru hâlâ yankılanırken, kalbimizde sarı laleler ve mor menekşeler açmaya devam etmektedir.
 
Türkülerimizin ötesi yine türkülerimizdir…
 
TAHİR SAKMAN
 


26 Haziran, 2025

KİRAZDAN REZİDANS (YİNG GARİ)


 

KİRAZDAN REZİDANS (YİNG GARİ)
 
Son siyasi gelişmeler, hayat pahalılığın nerelere geldiğini de örter oldu… Hiç konuşmaz olduk…
 
Gerçi memlekette iyi şeyler de oluyor mesela kirazın kilosu 300 liraya düşmüş!.. Tanesi 10 liradan 6 liraya düşmüş gibi de algılayabilirsiniz.
 
Eskiden kiraz güzeli seçilirdi… kirazı bulsak seçeceğiz de…
 
Ev almak hayal diyorduk… artık vazgeçtik; hayallerimizi bile çaldılar… Kimler mesela demeyeceğim onları zaten biliyorsunuz.
 
Üç yıldır bir daire radarıma takılı duruyor, satılmadı, satamıyor…
 
İlk fiyatı 4 milyon 800 bindi… Satılmadı, tabela kalktı… Geçen yıl 6 milyon 800 bin olarak satışa çıktı yine satılmadı. Bu yıl yine satışa çıktı, fiyatı sıkı durun 8 milyon 500 bin… yazıyla da yazayım: sekiz milyon beş yüz bin…
 
8 yıllık 3+1 daire… duvarları altın olsa daha ucuz olur sanırım… Emlakçıların bu fiyat spekülasyonunda ki rolü nedir çok merak ediyorum. Birisi afaki bir fiyat yazıyor sonra herkes onu takip ediyor, örnek gösteriyor… Üzüm üzüme baka baka kararıyor… Olan milletin hayallerine oluyor… Çalınmadık neyimiz kaldı ki? Delinmedik bir kulağımızın arkası kaldı derdik eskiden, şimdi o da hayallerimizin kapsama alanından çıktı…
 
Dillerine doladıkları bir “rezidans” lafı bir de “lüks” lafı var; içini dolduramıyorlar… Rezidans ne demek diye sorduğumda verdikleri yanıtlara güler misiniz ağlar mısınız; apartman girişindeki spotları gösteriyorlar… Ortalık rezidanstan geçilmiyor… Bir de rezistans diyenler var (lütfen burada çok gülünüz)! Binanın özelliklerinden haberi yok; kaç yıllık diyorsun kem küm, aidat diyorsun bilmiyor… Ama komisyonu çok iyi biliyor hatta ezber… Komisyon oranlarına hiç girmeyeceğim!..
 
Mesela diyorum emlakçılar fahiş fiyat istenilen evleri satışa sunmasalar, gerçek fiyatını söyleseler?
 
Tamam ev almayalım da çadırda mı yaşasın millet? Kiralasın da demeyin sakın; çünkü yine sıkı durun demin bahsettiğim sitede 3+1 eve 40 bin lira kira istiyorlar… Yani iki asgari ücret… Asgari ücretlinin işi ne orada diyene kızarım; çünkü asgari ücretle çalışanların da en az herkes kadar hakkı var… Bu arada hiçbir özelliği yok bu dairelerin sıradan evler…
 
İş yok diyorlar, bu fiyatlara nasıl iş olsun? Satılmayan dairelerin fiyatını sürekli yükseltiyorlar… Vatandaş çaresiz; bırakın ev satın almayı kiraya bile yetişemiyor…
 
Siz en iyisi kirayı boş verin kiraza bakın, kiraz yine yetişti imdadımıza!..
 
Hadi gene iyisiniz; kiraz 300 lira… ying gari…
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 

 

 

 

25 Haziran, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 22 HANİ BENİM ELLİ DİRHEM BULGURUM (KONYALI)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 22 HANİ BENİM ELLİ DİREM BULGURUM (KONYALI)
 
Şehrimizle özdeşleşen ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan türkülerimizden bir tanesidir. Konu hakkında herkesin bir şeyler söylediği bu türkü şehrin havasını yansıtan en önemli türkülerimizdendir.
 
Türkünün aslında Konya’nın olmadığı, kanto olduğu ve döneminde kızla kahvelere İstanbul’dan gelen sanatçıların okuduğu şeklindeki iddiaların yanı sıra Girit’in Hanya ilçesine kadar uzanan aşk hikâyesine bile bağlayanlar çıkmıştır.
 
Merhum Sakman türkünün notasını, 8 Haziran 1963 tarihinde Şehir Postası gazetesinde yayımlamıştır. Notanın altına şu not düşülmüştür; “Zaman zaman Arap ülkeleri radyolarında aynı varyantı sözleri Arapça olarak dinlemekteyiz. Zamanıyle bu türkü oradan mı getirilmiş yoksa Konya’dan mı götürülmüş bilinemez. Her ne kadar ekseriyetle sözler “mi” sedâsı ile başlanarak söylenmekte ise de, aslı notada belirtildiği gibi tarzı kadim üzre “ince la” sedâsındadır. -Mazhar-
 
Benim şahsi kanaatim türkünün şehrimizden İstanbul’a giderek kantoya dönüştürüldüğü şeklindedir. Konya oturaklarındaki yapıya işaret eden ve şehirdeki yaşantıdan izler taşıyan türkü metni bunu göstermekte ve Konyalı hovardaların ruh halini yansıtmaktadır.
 
Çok uzun sözlere ve eklentilere sahip olan türkü metninden bazı bölümleri, Mazhar Sakman’ın okuduğu şekliyle vermekle yetineceğim. Mazhar Sakman,  türküyü bazen elli dirhem bazen de yarım okka olarak okumuştur.


HANİ BENİM ELLİ DİRHEM BULGURUM (GONYALI)
 
 Hani benim elli direm bulgurum (bulgurum)
 Gonyalının gaşlarına vurgunum (yörü yörü Gonyalım yörü)
            Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
            Şimdi burdan geçti zamparenin biri
 
 Hani benim elli direm ırakım (ırakım)
 İçer içer dağılıyor merakım (yörü yörü Gonyalım yörü)
          Yörü yavrum yörü Sülüman’ım yörü
          Nerde galdın canım ilimanım yörü
 
 Hani benim elli direm şekerim (şekerim)
 Sen iç de gel ben gahrini çekerim (yörü yörü Gonyalım Yörü)
            Oğul balim yörü Gonyalı yörü
            Sevdalı yörü dalgalı yörü
 
 Gayseri’den Garaman’dan Gonya’dan (Gonya’dan)
 Nasibimi alamadım dünyadan (yörü yörü Gonyalım yörü)
            Yörü yörü yörü Gonyalım yörü
            Şimdi burdan geçti Osmanlının biri
 
 Hani benim elli direm barıtım (barıtım)
 Aklım olsa Gonyalıya varırdım (yörü yörü Gonyalım yörü
            Oğul balim yörü Gonyalı yörü
            Gız nişanlın geliyor Osmanlıca yörü
 
 Hani benim elli direm pırasam (pırasam)
 Çıra yaksam Gonyalıyı arasam (yörü yörü Gonyalım yörü)
            Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
            Şimdi burdan geçti huvardanın biri
 
 Şu Gonya’dır asıl benim vatanım (vatanım)
 Gel Gonyalı iki gadeh atalım (yörü yörü Gonyalım yörü)
            Yörü yörü  yörü Gonyalım yörü
            Şimdi burdan geçti Osmanlının biri
 
Hani benim elli direm yoğurdum (yoğurdum)
Gonyalıdan üç oğlan doğurdum (yörü yörü Gonyalım yörü)
    Yörü yavrum yörü Gonyalım yörü
    Şimdi burdan geçti zamparenin biri

 TAHİR SAKMAN

 
 
 
 


24 Haziran, 2025

SİDE VEYA ORTAK VATAN (GONYA GUŞ GÖZÜ)


 

SİDE VEYA ORTAK VATAN (GONYA GUŞ GÖZÜ)
 
Side aynı Side… değil elbette bir adım hatta birkaç adım daha ileriye taşınmış...
 
Yerli turist açısından değişen bir şey yok, aynı be ya! Esnaf haklı mı desem bu konuda ama bu sefer kendi halkımıza haksızlık etmiş olacağım fakat esnaf da haklı kendince… İnsanlar otellere tıkılmış durumda ve bu yüzden esnafın iş yapması oldukça zor görünüyor; bunu ağzına kadar mal dolu ama müşterisiz dükkânlardan anlıyorum.
 
Şimdi inanmayacaksınız ama giyim sektöründe fiyatlar oldukça makul… hatta Konya’dan düşük desem yeridir; en pahalı tişörtler 5 Euro yani 225 TL… Konya’da en son aldığım tişört 500 liraydı…
 
Her dükkânın önünde bozuk aksanla “Hello” denilmekten sıkıldım. Ecnebiye benzer bir yanım mı var? Ben “merhaba” deyince düşen suratlar…
 
Side’de esnaf, ülkemizden önce Avrupa Birliği’ne girmiş olmalı; çünkü tüm etiketler istisnasız Euro… Türk lirası dediğim zaman isteksiz bir biçimde hesap makinesiyle… hatta Türk lirası verdiğim zaman üstünü vermekte zorlanan esnaf bile gördüm, burada pek kullanılmıyormuş!



Kaldığım otel dolup dolup boşaldı. Almanların yanı sıra tabii ki Ruslar… sanki ortak vatanımız! İspanya’dan, Polonya’dan hatta Romanya’dan gelen misafirler bir arada ilginç bir tablo oluşturdu. Türkler mi? Olma mı, birkaç aile…
 
Otelin +16 olması nedeniyle çocuk yoktu, aile oteli hatta tekavüt (gençler için açıklama: mütekait, emekli) oteli de diyebilirsiniz…  Konuşmalarından, görgüsüzlüklerinden ve kabalıklarından Avrupa’nın köylüleri olduğunu anlayabilirsiniz ki bizim köylülerimiz nerede bunlar nerede… Bizim köy insanımız görgülüdür, aç gözlülük yapmaz, yiyecek gördü mü saldırmaz…
 
Ama bizim köylülerimiz, emeklilerimiz için tatil bir hayaldir… Ülkemizin en güzel yerleri bunlara rezerve… Tarih dersen burada, doğa burada, deniz burada… Peki, bizim insanımız nerede?




2 bin yıla dayanan antik tiyatro, "insanlar ne kadar da meraklıymış sanata" dedirtiyor… Apollon tapınağından arta kalanlar göğe yükselmeye devam ediyor… İnsanların ihmal etmediği tek şey tapınaklar olmalı; ihtişamlı, gösterişli, devasa boyutlarda… Tapınaklar küçük olsaydı dualar kabul edilmez miydi?  
 
Hiçbir otelde görmemiştim; Atatürk posteri asılıydı ve ışıklandırmışlardı ayrıca bazı personelin sırtındaki Atatürk imzası da bu otele tekrar gelmek için bir neden olabilir…
 
Savaş… buralar dünyadan soyutlanmış gibi… kimsenin haberi yok… Tatildeyiz ya, onu da siz düşünün!




38 derece sıcaktan 26 dereceye dönünce Konya’da, bir an üşüdüm desem yalan değil…
 
Rahmetli babaannem Vesile Hanım “Gonya guş gözü kadar da galsa, dışarı çıkma!..” derdi… Çıkmamalı mıyım?
 
TAHİR SAKMAN 






 

19 Haziran, 2025

MAZHAR TÜRKÜ HAZİNESİ 21 ÇEVRİLİR CİHAN BAŞIMA DAR OLUR (EFENDİM)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 21 ÇEVRİLİR CİHAN BAŞIMA DAR OLUR (EFENDiM)
 
Her duyuşumda ilk defa duymuşum gibi iliklerime kadar titrediğim bir koşma…
 
Selçuklu asırlarındaki kültür biriminin yüzyılımıza yansıması gibi duran âşıklarımızdan bir tanesidir Kenzî… Oldukça içli olan bu âşığımız, âşık kelimesinin vücut bulmuş hâli olduğunu koşmalarıyla göstermiştir… Yüreğinde aşk yarası olur da içli olmaz mı insan?
 
Şehriban… isminde bile enteresan bir gizem var ve isminin titreşimlerinden, Türkmen güzeli Şehriban’ın yürekleri nasıl yaktığını anlayabilirsiniz... Şehriban’a âşık olan Kenzî, sevdiğine kavuşamamanın verdiği ızdırapla yanında gezdirdiği kuzusuna sarılıp “Şehriban’ım, yandı canım” diye dolanırmış.
 
Acısını hissedebiliyorum. Yüreği yanık bir âşığı kim anlayabilir ki?
 
Oğuzların şehrinden, Karaman’dan yetişen birçok âşığımız gibi Kenzî de duygularını şiire dökmüş. Mısralarından dökülen yangınlar, günümüze Konya oturakları vasıtasıyla ulaşırken serbest ritimli bölümleriyle yangınlara ateş dökmeye devam ediyor. Konya oturaklarında en çok seslendirilen türkülerden olan bu koşma, yanık sözleriyle uyumlu yanık ezgisi ve aranağmesiyle usta malı türkülerimizden bir tanesidir. Günümüzde çok okunmasa da ses kayıtları yitip gitmesine izin vermeyecektir. Aşkını ölümsüz mısralarla günümüze taşıyan Kenzî, bedenini 1884 yılında bıraksa da kalbi ve sevdası kıyamete kadar bu koşmada yaşayacaktır…
 
Kenzî hakkında daha geniş bilgi isteyenler D. Ali Gülcan’ın “Karamanlı Gufranî ve Kenzî” ismiyle Konya’da, Ülkü Basımevi’nde (Yeni Meram Gazetesi) 1968 yılında basılan kitabı inceleyebilirler. (Kitabı yıllar önce merhum Yalçın Bahçıvan matbaada arayıp bulmuş ve bana hediye etmişti. Ben de herkes faydalansın düşüncesiyle kitabın fotokopisini almış aslını Konya İl Halk Kütüphanesi’ne, merhuma hatıra olsun diye imzalatarak vermiştim. Meraklıları Konya İl Halk Kütüphanesi’nde bulabilirler.)
 
Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken, Kenzî’nin duygularını yansıtırcasına kalbinin derinliklerinde saklı bir sevdanın dumanlarını da açığa çıkarıyor.
 
Bu mısraları canda duymamak mümkün müdür?
 
 
ÇEVRİLİR CİHAN BAŞIMA DAR OLUR (EFENDiM)
 
Çevrilir cihan başıma dar olur
Efendimden bana hitap olunca
Bülbül gibi işim ahu zar olur
Gül yüzünden ref’ü nikap olunca
 
Vücudum şehrini odlara yakma
Nüsha-i kübrâdır gönüle hor bakma
Gönlümün binasın kast edip yıkma
Tamir kabul etmez harap olunca
 
Efendim aşkınla işte püryanım
Semalara çıktı ahu figanım
Sefa mı kesp ettin kaşı kemanım
Kenzî’nin ciğeri kebap olunca  
  
TAHİR SAKMAN


18 Haziran, 2025

GÜLLERİN SARHOŞLUĞU


 

GÜLLERİN SARHOŞLUĞU
 
Dünyanın bütün güllerini dikmişler…
 
Kimisi sevdaya tomurcuklanıyor kimisi esrik bir aşkın son nefesi gibi hüzünlü… Ama gül… gülüyorlar; insana inat sanki yaşam dolular ve nefesleri, çığlıkların ötesinde cennet kokuları mı desem yoksa cennete koku veren mi?



 
 
Binlerce gül, gülüyorlar…
 
Binlerce nefes sarıyor, güllerin nefesinde… Yitip gitmek serbest; bir an unutun her şeyi hatta çokça an unutun, farz edin ki cennetin ötesinde bir yerde, gizlenmiş, efsunlu bir dünyanın kapılarını aralamışsınız, aygın, baygın kokular içindesiniz, ölseniz gam yemeyeceğiniz bir yerde…





Gül bahçesine hoş geldiniz…
 
Karatay Belediyesi… Tarihi dokusu yanında otantik yaşamların el değmemişliğiyle, değen ellerin yavaş yavaş kıpırdandığı topraklar…
 
Kumköprü balcanıyla… sanırım artık yok… Karatay’daki doku da değişiyor; o çok sevdiğimiz bostanlar mazinin ihtişamında boy gösterirken, kuruyan şehir ırmaklarına dökülen betonlar gibi:
 
Kırmızı bir gül… yanıyor mu kanıyor mu belli değil?.. Aşkın rengine boyanmış… Hemen yanında sarı güller biten bir sevdanın kolları gibi sarıyor sizi. Begonvil deyince Bodrum gelir aklınıza ama burada begonviller bir ağaç gibi göğe yükselmiş, önünüzü kesiyor… göğe tırmanmak size kalıyor…




                                  
  
 
Ama illa ki beyaz gül; bulutlar gibi saf bir aşkın timsali…
 
Peygamberi remzeden ve Hz. Pir’in hakikat aşkına, Leyla’dan Mevlâ’ya giden yollar gibi…
 
Horasan Erleri gibi sufiler gibi döne dön… tennureler aklığını beyaz güllerden mi almış ne?
 
Zamana el vurmak… Saatleri susturmak ve güllerin kokusunda yaşadığınızı hissetmek… hangi sarhoşluğa sığar ki bu?


                                                                    
 
Ama güllerin kokusuna, rengine ömrünüzü sığdırabilirsiniz…
 
Karatay Belediyesi, dünyanın bütün güllerini buraya dikmiş, güllerin kanı da burada, şarabı da… içmek size kalıyor… Diken… Gül dediğin kanatmalı yürekleri… Yârin acı sözleri gibi, hasretin rengi gibi ama…
 
Yaşamınız gül olsun…
 
TAHİR SAKMAN