16 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 13 BAHÇELERDE MOR MENİ (TİNİMİNİ HANIM)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 13 BAHÇELERDE MOR MENİ (TİNİMİNİ HANIM)
15 Mayıs, 2025
KORKU
KORKU
korkularımız var bizim el değmiş
yaralardan azma
rüzgâra karşı bazen çoklukla insana
yenik düşmüş
karayel gibi karabasanlarımız gecenin
karasında
kalaylanmış korkular sunturlu cümlenin
sonuna ekli
küçüktük biz tokat yiye yiye büyüdük
şu tokat anamdan bir tek o gül bitirdi
yarım sol yedik yarım sol hatırına
hey hey
güpegündüz korktuk
güneşten aydan vaydan
vay vay
vay anam vay
kitaptan
emekten
emeksiz yemekten korkmadık bir
yat
yat
yatarak
hazırda ne varsa
ve ne kaldıysa elden
sat
sat
satarak
etrafımıza bakarak ama illa susarak
susturarak
susarsan susuz kalmazsın
dayarlar ağzına bir musluk
kana
kana
kanarak
susarak susturarak
sus
su
yazmazsan korkmazsın
yüzmezsen boğulmazsın
sak
sak
saksıya bak
dikkat et başına
düşmesin bir akıl
yaşamazsan -ki zaten hiç farkın yok-
ölmezsin sayın mevta
korkmuyor artık yaşamayanlar
TAHİR SAKMAN
emeksiz yemekten korkmadık bir
yat
yat
yatarak
ve ne kaldıysa elden
sat
sat
satarak
14 Mayıs, 2025
BAŞ OLMADIKLAR BURADA MISINIZ? MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 12 KARABİBER AŞ OLMAZ (KARABİBER)
BAŞ OLMADIKLAR BURADA MISINIZ?
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 12 KARABİBER AŞ OLMAZ (KARABİBER)
Bunca yıldır millilerle
haşır neşirim…
Konya’da, Konya
türkülerine verilen isimdir, milli… Çocukluğumdan beri millilerle iç içeyim…
Eskiden müzisyenler arasında yerel türkülerimizi çalıp söyleyenlere de
“millici” denilirdi… Merhum Sakman millici olmasının yanı sıra sanat müziği
eserlerini de icra ederdi. Gazinolarda fasıl açtığı dönemlerde yaylı tamburuyla
eşlik ederdi eserlere…O çok yönlü bir sanatçımızdı.
Konya türkülerinin çalıp
söylenmesinde en önemli tavırlar arasında kanun sanatçısı Gökmen Hasan Hüseyin
Ağa’nın tavrıdır ve buna Gökmen usulü / ekolü denilmektedir. Sille usulü de
önemli tavırlarımız arasındadır. Aslında yapı ustası olan Gökmen Hasan Hüseyin
Ağa, iri yarı bir adamdır ve o kocaman elleriyle kanun çalarken ustalığıyla herkesin
hayranlığını kazanan bir sanatçımızdır. Mezarı, Hacı Fettah Mezarlığı’ndadır.
“Eremedim vefasına
dünyanın
Bülbül konmuş sarayına
Konya’nın”
Bir diğer adıyla “Aksaray
Develisi” diye de bilinen türküyü onun yaktığını söylerdi merhum Sakman… Kesik
İnce Çayır türküsünün serbest usullü kısmında (Kaymakam Kızı) müziğin sustuğu
ve es verildiği bir kısım vardır; buradaki esi, türkünün hikâyesinde geçen vali
yaverini (Kaymakam) anma maksadıyla Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’nın koyduğu
söylenmektedir. Başka hiçbir türküde böyle bir saygı duruşu diyebileceğimiz bir
bölüm yoktur; Konya türküsü hariç… (Kesik Çayır türküsünün hikâyesini ilerleyen
bir zaman diliminde sizlerle de paylaşmayı umuyorum.)
Mazhar Sakman, Konya
Öğretmen Okulu’nda yatılı okurken geceleri okuldan kaçıp Gökmen Hasan Hüseyin
Ağa’nın da bulunduğu oturaklara gidermiş. Ve bir gün Gökmen Ağa, Sakman’a bakıp
“Sarı oğlan da iyi saz çalacak” dediğini babamdan dinlemiştim. O dönemin
oturaklarında saygı ve edep ön plandadır. Mazhar Sakman, büyüklerin yanında
sigara içmemek için dışarı çıktığını anlatırdı…
Doğal olarak; Çopur
İsmail, Gökmen Hasan Hüseyin Ağa, Mühürcünün Tahir gibi ustaların meclisinde
çalıp söylemiş olan Sakman da onların geleneğini devam ettirmiştir… Eski
kayıtları dinlerken bir şeyi çok bariz bir şekilde tespit ettim:
Her ne kadar Sakman,
Gökmen usulünü devam ettirse de tavrındaki farklılıklar hemen göze çarpmaktadır.
Malum türkülerimiz oturak
türküleridir, oturaklarda vücut bulmuş oradan günümüze intikal etmiştir…
Nereden geldiği bilinmez bir anlayışla türkülerimiz günümüzde oldukça hızlı
çalınmaktadır. Bu da türkülerimizdeki ince nağmelerin kaybolmasına neden
olmaktadır. Ezgiyi duymanız, hissetmeniz zorlaşmaktadır. Türküde verilmek
istenen duygular kaybolmaktadır. Sakman’ın birlikte çaldığı müzisyenleri zaman
zaman uyararak “Peşinizden atlı mı kovalıyor, yavaş” dediğine sıkça şahit olmuş
biriyim.
Sakman’ın kayıtlarını
dinlerken ustalarından öğrendiği gibi türküleri daha ağır ve sakin çaldığı
görülmekle birlikte yorum kattığı ve kendi ekolünü geliştirdiğini de söylemek
doğru bir tespit olacaktır… Çiftleme tezgene (tezene) atarken sazından dökülen
nağmelere kulağınızı kapatmak ne mümkün…
Bastığı her perdenin
hissiyatını yüreğinde hissetmeden parmağını kaldırmayan bir sanatçıydı o…
Çaldığı her nota; yüreğinden dökülen bir parçanın feryadıydı sanki…
Paylaştığımız Karabiber
türküsünün sözlerinde yine Konyalının ruh halini görmek de çok zor değil:
Karabiber aş olmaz
Bundan ince kaş olmaz
Bundan ince kaş olsa
Huvardalar [hovardalar]
baş olmaz
Ay doğar ensesine
Uyandım yâr sesine
Konya’da üç güzel
Huvardanın nesine
Bir başka dörtlükte de
şöyle diyor:
Karabiber aş m’olur
Bundan ince kaş m’olur
Bundan ince kaş olsa
Konyalılar baş m’olur
Baş olmadığımız(!) galiba
bundandır…
Baş olmazın; Konya ağzında
en kısa şekliyle zapt edilemez, baş edemeyiz, tutulamaz anlamlarını taşıdığını
söylemeye gerek var mı, Konyalılar?
Sahi kaç kişi kaldık? Baş
olmadıklar, burada mısınız?..
TAHİR SAKMAN
12 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 11Oy tepeler (Kenan'ım)- Karşı karşı yaptır...
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 11 OY TEPELER TEPELER (KENAN’IM) - KARŞI KARŞI YAPTIRALIM HANLARI
Mazhar Sakman’ın ses
kayıtlarında bugün iki türkü yayımlıyorum. İlki Kenan’ım ismiyle de bilinen Oy Tepeler
Tepeler ile Karşı Karşı Yaptıralım Hanları…
Bizdeki kayıtta ilk
türküyü oldukça kısa okuyan Mazhar Sakman diğer türküye geçmiş, bu nedenle
kesmedik ve bu şekilde yayımlamayı uygun bulduk.
Karşı Karşı Yaptıralım
hanları isimli türküyü merhum Rıza Konyalı, merhum Sakman’dan derlemiş ve plağa
okumuştur.
TAHİR SAKMAN
10 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 10 Cezayir (Enstrümantal)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ
10 CEZAYİR (ENSTRÜMANTAL)
Çok enteresan…
Çok uzaklardan, Akdeniz’in
bir ucundan Konya’ya… Muhtemelen asker âşıklar tarafından taşınmış olmalı… Cezayir…
Barbaros Hayreddin Paşa tarafından
1516 yılında fethedilen Cezayir, 1830 yılında Fransızlar tarafından işgal
edilir. Fransız askeri bandosu Cezayir’e girerken bir marş çalar… Yas havası olarak
yüreğimize işler…
Konya oturaklarında, Konya’nın
12 tellisine adapte edilip çalınır uzun yıllar sonra bir dönem yasaklandığını
anlatır merhum Mazhar Sakman ama Konyalının yüreğinde derin yaralar açmıştır,
gizli saklı da olsa okunur ve günümüze ulaşır.
Merhum Sakman bunu enstrümantal
olarak çalardı ısrarla ve “bu bir marş derdi, bizim yas havamız” derdi…
“Çelenleri mermer taşlı
Cezayir
Güzelleri hilal kaşlı Cezayir”
Diye başlayan sözlerle de
okunmuştur Konya oturaklarında… Çelen biliyorsunuz; Konya’da topraktan yığma
veya kerpiç duvarların üzerine çalı, çırpı yatırıp üzerine çamur sererek
yapılan örtüye verilen isim… Cezayir elbette sıcaktır ve çelenleri mermer
olacaktır ama güzellerin hilal kaşlı olması… Belki de hilal, aslında
bayrağımızdaki hilaldir, özlenen aslında odur; Cezayir’in tekrar hilal altında
olmasıdır…
Türkü deyip asla geçmeyin,
neler anlatıyor neler…
TAHİR SAKMAN
09 Mayıs, 2025
KALK AYAĞA VAKTİDİR
KALK AYAĞA VAKTİDİR
kim verebilir bana kim
hayatın verdiğinden başka
bazen hüzün bazen tebessüm
ama en çok da mutluluk
yanlışların toplamıdır
hayat
ve çıkardığımız derslerin
çarpımıdır mutluluk
bir yoldur mesela
dostlukla yürünen
gözlerimiz ufuklarda
olmalı sürekli
aydınlık bizim içindir
sevgi de
düş dediğimiz yarınların
gerçeği
kim verebilir bana kim
sonsuz bir huzuru
doğaya karıştığım zaman
zerremden taşan yaşamı
en büyük eseridir insanın
gülümse
sıcak bir el uzat merhaba
de
güneş o kadar uzak değil
bir ateş yak gönlünde
an bizimdir biriktir ki
çoğalsın
çocuklarla yıldızlara
tutunarak
güvercin ol bazensiz
nedensiz
uçur hayallerini koş gökyüzüne
kim verebilir bana kim
dünlerde sakladığımı
yarınlarım düş değil/
unuttuklarımdır
ve peşi sıra
hatırladıklarım
kim verebilir bana kim
deme
kendinden başkası değildir
kalk ayağa vaktidir
TAHİR SAKMAN
08 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 09 ÇIKTIM KOZAN’IN DAĞINA (KOZANOĞLU-KOZAN DAĞI)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 09 ÇIKTIM KOZAN’IN DAĞINA (KOZANOĞLU-KOZAN DAĞI)
Konya oturaklarında okunan
varyant türkülerimizden bir tanesi Kozan Dağı… Bu kayıtta Mazhar Sakman
türkünün uzun sözlerinin büyük bölümünü okuyor.
Geçmiş dönemlerde gece
gündüz devam eden ve günlerce diyerek ifade edebileceğimiz bir zaman diliminde
süren oturaklarda aynı türkünün okunmamasına özen gösteren müzisyenler, türkü
metinlerinin hepsini okumuşlardır.
Zaman içindeki
eklentilerle çoğalan bu türkü metinleri aslında halkımızın konuya karşı
geliştirdiği bir duyarlılıktır. Çukurova’da geçen bir olaya yakılan bir
türkünün Konya oturaklarında bu kadar sahiplenilmesinin altında yatan neden haksızlığa
karşı halkın bir duruşu olarak açıklamak da mümkün… Türküyü, babaannem Hacı
Vesile Sakman’dan bile çok dinlemiştim ki bu bile, türkünün şehrin
hafızasındaki yerini göstermektedir.
Konya oturaklarının
vazgeçilmezi olan türkünün, çalınmasının ısrarla istendiğine çok şahit
olmuştum. Türkü, Konya oturaklarının uzantısı olan barana gecelerinde de okunmaktadır.
TAHİR SAKMAN
06 Mayıs, 2025
HIDRELLEZ VE BİR TÜRKÜ: SU GELİR TAŞA DEĞER (ELMALI)
HIDRELLEZ VE BİR TÜRKÜ: SU
GELİR TAŞA DEĞER (ELMALI)
Eskiden hıdrellez mi
vardı?...
Tabii ki vardı; hem de ne
hıdrellezler… Yani Meram, Meram’ken… Meram betona boğulmadan önce, Meram; Meram
diye bildiğiniz Meram Köprüsü, Tavus Baba, Aydın Çavuş ve Gümüştepe’den ibaret
olmadığı zamanlar…
Çok uzakta da değil
aslında, çocukluğumdan hatırımda kalanlar, Meram’ı nasıl elbirliğiyle yok
ettiğimizin hüznünü hatırlatıyor bana… ve tabii ki bizim yaşımızdakilere…
Hani Evliya Çelebi’nin öve
öve bitiremediği bağlar, Âşık Şem’i’nin “Var Meram üzre sefası Konya’nın”
dediği bahçeler şimdi uzak bir geçmişten kalan buruk bir hatıradan öteye
gitmiyor.
Ne pekmeziniz kaynıyor ne
gazel suyu içiyorsunuz artık… Çaylarınız kurudu, bağlarınız talan oldu ve bir
avuç rantiyecinin cebine girerken Meram… Ne çok ağladı biliyor musunuz?
“Meram Çayı gibi aktı
gözlerim” demiştim bir şiirimde… artık gözlerim de akmıyor Meram Çayı’nın
kuruduğu gibi… Elimiz neye değdiyse…
Tam iki kere kar yağdığını
hatırlıyorum hıdrellez gününde… ama hıdrellez keyfimiz asla ertelenmemişti…
Konya hıdrellez gününde
bağlara, bahçeler hassaten Meram’a akar. Biraz kuytu köşelerde saz çalanlara,
tam takım gelip oturak yapanlara bile rastlayabilirdiniz… Konya türkülerinin
coşkunluğu gibi insanımız da öylesine coşardı… Resmi tatil değildi ama işler
yavaşlardı, öğleden sonraları kepenklerin indiğine şahit olurdunuz sıkça…
Sanki gizli bir anlaşmanın
gereği gibi mutlaka bir şekilde kutlanırdı hıdrellez… Ben hıdrellez günlerinde
Hızır’ın nişanesi olarak bastığı yerlerin yeşerdiğini bildiğimden insanların
arkalarında bıraktığı izlere bakardım, yeşeren var mı diye… Aslında bir
tenakuzu da beraberinde getirirdi hıdrellez; dini temalı bir günün eğlenceye
dönüşümünü neyle izah edebilirdiniz bilmem… sanki cenneti Meram’da, bağlarda,
bahçelerde bulmanın coşkusu daha çok ön plana çıkar gibi…
Hanımlar, beyler mutlaka
bir köşede toplanıp muhtelif eğlencelerle günü değerlendirirlerdi…
“Hatırla…
Bir acı baharda
Hıdrellez günü Meram’da
Bağ puştalarında
Güller uyanmış
Meram yeşile boyanmış
Genç kızlar genç erkekler
Kıpır kıpır yürekler
Umutlar bağlanmış Hızır’a”
Demiştim uzun yıllar
öncesi “Meram’da Aşk” isimli şiirimde… Meram denildiği zaman sizi bilmem ama
benim aklıma aşk gelir, sevda gelir, tıpkı; bir başka şiirimde olduğu gibi:
MERAM AŞKINA
bir damla suyunda bin
hayat vardır
şifadır içilir meram
aşkına
yaşam gedavettir ölüme
kefen
burada biçilir meram
aşkına
yüce mevlâna’yı getirip
yâda
bülbüller seherde gelir
feryada
uzaklarda değil cennet
burada
kevserler saçılır meram
aşkına
hakikati söyler sözün
doğrusu
tavus ana sırdır hakk’ın
yolcusu
sırat değil dostum meram
köprüsü
sevgiyle geçilir meram
aşkına
ateşbaz veli cana bereket
sadreddin konevî toprağa
rahmet
kızlar kayası’nda sen de
niyet et
kapılar geçilir meram
aşkına
bu yeşil toprak hakk’a
derviştir
meram çayı sebil hayat
vermiştir
hâl sahibi bilir meram
ermiştir
perdeler açılır meram
aşkına
Eğer sevdanız Meram’da
yaşanmamışsa… bilin ki eksik kalmıştır…
Madem eski günleri yad
ettik, o günlerden hatıra kalan “Su gelir taşa değer (Elmalı) “ isimli türküyü Mazhar Sakman seslendiriyor ve şöyle
diyor nakaratında:
“Aman aman Konyalı
Seni nerde bulmalı”
Ne o Konya kaldı ne o
Konyalı… Hepsi yaşanmamış bir düşün ardında gizlenen sis dağları gibi…
Bulursanız haber edin!..
TAHİR SAKMAN
05 Mayıs, 2025
KİTAPLARIN ÖNÜNDE EĞİLMEK
![]() |
Solda Ali Işık ve bendeniz... |
KİTAPLARIN ÖNÜNDE EĞİLMEK
Merhum Seyit abi; “biz,
kırk haramiyiz, birbirimizi biliriz” derdi…
Artık kırk harami de
değiliz, sayımız azalırken… tabii ki haramiden kastın ne olduğunu, Seyit abinin
ironi yaptığını söylemeye gerek duymuyorum… Ama bir şey var ki sayımız azalsa
da eserlerimiz çoğalıyor…
Onunla ilk tanışıklığımız
Yeni Gazete’de yazdığım yıllarda oldu. Merhum Yalçın Dikilitaş… eğer sizin de
dostlarınız merhum olmuş, yazarken ve konuşurken merhum diye başlıyorsanız ve
merhum kelimesini sık kullanmaya başladıysanız… anladınız ne demek istediğimi…
Yalçın abi, Yeni
Gazete’nin (sonradan ismi değişti Hakimiyet oldu) Genel Yayın Yönetmeni olduğu
yıllarda, gazete kültürel bir akıma da öncülük etmişti… aslında o dönemde
yayımlanan gazetelerde şehrin kültürü, folkloru, edebiyatı üzerine araştırma
yapmak ve yayımlamak oldukça önemseniyordu. Yalçın abi, o naif, yumuşak
lisanıyla Konya kültürüne iz bırakma sevdasına düşmüş, Konyaperest insanları
gazetenin sütunlarında buluşturmanın peşindeydi. Önceleri köşe yazarken
sonraları “Cönk” isimli, gazetenin haftalık ekinde “Konya” yazıyorduk.
Konya, her şeyiyle hâlâ
çok bakir ve yazılacak o kadar çok şey var ki…
Ali Işık sonraları çok
önemli işlere, kitaplara imzasını attı. Onun araştırmacı kimliğinin yanı sıra
titizliği, dürüstlüğü ve insancıl yönü her zaman ön plana çıkmıştır. Bir satır
bilginin bile günlerce, aylarca peşine düşer mutlaka kaynağını bulur ve
zikreder. Yüzüne baktığınız zaman aydınlık bir Konyalıyı görürken, mütevazılığı
size bir geçmiş zaman Konyalısının izlerini de hatırlatır. O Konya’yı
özümserken… şehrin yürüyen bir lügati gibidir aynı zamanda, hafızanızın en
saklı yerinden bir gün çıkıp gelen eski bir dostun kelimeleri gibi çevrenizi
sarar ve sizi asla bırakmaz. Konya dostluğunun, bilgiye susamışlığın yürüyen,
araştıran ve yazan halidir.
Edebiyat öğretmeni olduğu
yıllardan kalan bir alışkanlıkla sizi bir öğretmen gibi alıp bilmediğiniz bir
iklimin kollarına atarken size eşlik eder ama asla farkına varamazsınız; çünkü,
o kendini değil sizi merkeze almıştır.
Ve onun merkezinde sadece
şehrin büyülü atmosferi vardır, özlenen bir Konya vardır… Selçuklu asırlarından
izler sürmeyi mukaddes bir dava gibi üstlenmiş ve bu yolda nice eserler
vermiştir.
Ama en büyük eseri,
redaktörlüğünü üstlendiği ve önemli katkılar sağladığı Konya Ansiklopedisi’dir…
Şehre dair aradığınız ne varsa bu eserdedir… Burada bir kez daha şehir adına; yayın
kurulunu, yayımlayanları ve tüm emeği geçenleri saygıyla selamlarım.
Dün birlikteydik…
karşılıklı kitap teati ettik. Bendenizin yeni yayımlanan "Türkü Hazinesi Mazhar Sakman" isimli kitabımı takdim ettim. Ali Işık yeni yayımlanan iki kitabını lütfetti: “Girdeci
Ali ve Hikâyeleri” ile “Konya’nın Fi Tarihinde Mazlumlar, Hainler, Garipler”
isimlerini taşıyan kitaplarda belgeler eşliğinde önemli bilgiler sunuluyor.
Girde; kirdenin Konya
ağzıyla söylenişi ve tandırda tandır ekmeğinin daha ince yapılanı, bana pide gibi
geliyor. Demek ki Konyalının pide aşkı, ekmek aşkı yüzyılların ötesinden
geliyor. Tandırda ekmek yapıp satan bir Konyalı…
Ben bu tür insanları çok önemsiyorum
hem zanaatkâr hem sanatkâr… Sanatını konuştururken ekmeğini de zanaatından
çıkaran bir Konyalı…
Bir destan şairi olması
hasebiyle “Girdeci Ali” benim çok ilgimi çekti… Selçuklu asırlarından
bir sesin şehrimizden yükselmesi ve günümüze ulaşması benim için ayrı bir önem
taşıyor. Ali abinin bu kitabı bir şairin asırlara nasıl meydan okuduğunun da
bir göstergesi…
Eminim Ali Işık abimizin
de kitapları yüzyıllara meydan okuyacak… Işığı; geçmişin ihtişamıyla gelecekte
parlayacak ve şehre nice ilhamlar verecek…
Kitaplar önünde
eğilmezsiniz de ne yaparsınız? Işığın; şehrin üzerinde hep parlasın Ali abi…
TAHİR SAKMAN
02 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 7 KALENİN ARDI BOSTAN (MEMBERİ)
KALENİN ARDI BOSTAN
(MEMBERİ)
Türküdür…
Ömrümüzdür, geçmişimizdir;
geleceğimize ışık tutan…
Türkülerimizden
öğreneceğimiz o kadar çok şey var ki… Hani hiçbir okula gitmeseniz sadece türkü
dinleyerek büyüseniz inanın hayata dair öyle şeyler öğrenirsiniz ki… Günümüze
ve geleceğe dair dersler çıkarabilirsiniz…
Bir âşığın dilinde
şekillenen, bir acıya bağlanan ve sazın telleri arasında uçan kuşların,
insanlık öğretilerini başka hiçbir yerde bu kadar yalın, sevgi ve yaşam
barındıran duyguları duyamazsınız…
Onun için “Türk’üz, türkü
çağırırız” demişiz… Onun için “Türk’ü anlamak için türkü dinlemek gerek”
demişiz…
Bir şiirimde “türkün yoksa
ölürsün” demiştim… Neden ölelim ki türkümüz yoksa? Türkün yoksa tarihin yoktur,
türkün yoksa milletin yoktur da ondan. Türk’ü; Türk yapan, Türk’ü türkülerle
anlatan başka ne olabilir?
Konya türkülerine hiç
böyle bir pencereden baktınız mı? Oyun havası gibi görünen türkülerimizin arka
planında nelerin yattığını hiç düşündünüz mü?
Kalenin ardı bostan
Yıkılsın Arabistan
“Memberi” diye de bilinen
ve Konya oturaklarında okunan bu türkümüzün güftesinde çok enteresan iki mısra
var.
“Yıkılsın Arabistan”
diyecek kadar ne oldu acaba? Sorunun yanıtı çok uzakta değil aslında… Yakın
tarihimizde Arabistan çöllerinde, Yemen’de, Filistin’de, Ürdün’de, Suriye’de,
Irak’ta çölü kanıyla sulayan Mehmetçiklerin diliyle söylenmiş olmalı…
Daha da acısı; gündüz
emperyallerle, İngilizlerle savaşan Mehmetçiklerimizi geceleri sırtından
hançerleyen Arap kabilelerinin davranışı olmalı… Şam’da hastane basıp yaralı
askerlerimizin bile korkunç bir vahşetle şehit edilmesine Lawrence’in bile
dayanamadığı ve lanetlediğini söyler tarihçiler…
Türküyü dinlerken hareketli
ezginin arka planındaki hüznü hissedebilirsiniz… Ezginin hareketli olması sizi
yanıltmasın; her şeye rağmen ayakta olduğumuzu, Türk’ün bileğinin/yüreğinin
bükülmediğini anlatır gibidir. Ezginin hareketli olmasını, asker
uğurlamalarındaki coşkudan başka ne anlatabilir ki? Davul zurnayla şehadete
koşan Mehmetçiğin asil davranışının bir başka anlatımı olmalı…
Kalenin ardı öyle bir
bostan ki… Mehmetçiklerin kanıyla sulanmış…
TAHİR SAKMAN
01 Mayıs, 2025
BAHAR
BAHAR
tüm kuşları çağırdım bugün
peşi sıra bahar dökülen kanatlarından
özgürce uyanan doğadır
ve gökyüzüne uzanır zeytin dalları
boynu bükükse kardelenler
susmuşsa sevgiler
vakti gelmiştir kalkmanın
tüm kuşları çağırdım bugün
özgürce uçmak için
bilin ağalar bilin beyler
hakça pakça kardeşçe
bizi bekler maviler
TAHİR SAKMAN
30 Nisan, 2025
YAYLI GELDİ KAPIMIZA DAYANDI (NECİP OĞLAN)
YAYLI GELDİ KAPIMIZA
DAYANDI (NECİP OĞLAN)
Doktordur Eyüp Sabri.
Karlı, ayazlı fakat pırıl pırıl, günlük güneşlik, aydınlık bir Konya sabahında,
eski Beyşehir Hanı’ndaki muayenehanesini açar Eyüp Sabri. Güler yüzüyle şifa
dağıtacaktır. Tatlı diliyle umut dağıtacaktır. Onulmaz dertlerin yıprattığı
yorgun gönüllere, yaşama sevinci aşılayacaktır... Solgun hastaların gözündeki
hayat ışığının yeniden ışıması, onun en büyük mutluluğudur.
Kardan ak beyaz gömleğini
yeni giymişti ki kapısının önünde duran yaylının gıcırtısıyla irkildi, döndü
baktı! Necip gelmişti! Yüzünden hiç eksik etmediği tebessüm daha belirgin bir
hal aldı. Necip Oğlan derdi ona, nalbanttı... İyi arkadaştılar. Yıllardır
hasretmiş gibi kucaklaştılar, öpüştüler... Necip Oğlan’ın tedirgin bir hali
vardı. Anlam veremeyen Eyüp Sabri sordu: “Hastam var!” dedi, Necip Oğlan kısık
bir sesle... Hemen çantasını alan Eyüp Sabri, paltosunu bile giymeden yaylıya
bindi. Baruthane’ye doğru yaylının gıcırtıları dağılırken, Necip Oğlan
suskundu. Necip Oğlan’ın elleri titremekteydi! Gazezler Sokak’a girmişlerdi ki
Necip Oğlan elini kuşağına attı... Kara saplı kara kamasını, Eyüp Sabri’nin
kardan ak gömleğinin sol böğrüne saplayıverdi.
Eyüp Sabri, önce ne
olduğunu anlayamadı. Şaşırmıştı, şaka yapıyor zannetti. Fakat sol böğründe
asılı kalan kamayı görünce, kardan ak beyaz gömleğinin kızıla boyandığını
görünce anlar gibi olmuştu. Yıkılırken son bir gayretle yaylının kenarına
tutundu. Gözlerindeki yaşlar, sanki kendi ölümüne değil de pek sevdiği bir can
dostu kaybetmenin hüznüyle birikmiş gibiydi: “Neden yaptın öğür? Neden! Neden! Neden! Biz dost değil miydik?”
diyemedi. Sırt üstü karın üstüne yuvarlandı. Eyüp Sabri’nin al kanı, kara
karıştı. Ak karların üstünde, al al gül açılmıştı sanki! Aniden çıkan rüzgârla
kar, kan izlerini kapattı...
Neden mi vuruldu? Üzerine
düşen kandan sorup öğrenen kar tanelerini de rüzgâr savurunca, nedenini kimse
bilemedi. Yalnız geriye bir âşığın yaktığı yanık bir türkü kaldı; okunurken
içinizi titreten ve sizi Eyüp Sabri yapan, Necip Oğlan yapan bir türkü:
Yaylı geldi kapımıza
dayandı
Eyüp Sabri al kanlara
boyandı
Seni vuran zalim nasıl
dayandı
Kahpe
nalbant nasıl kıydın canıma
Bu
hainlik kalmaz senin yanına
Gide gide gitmez oldu dizlerim
Ağlamaktan görmez oldu gözlerim
Sana tesir etmez m’oldu sözlerim
Kahpe
nalbant nasıl kıydın canıma
Bu
hainlik kalmaz senin yanına
Gide gide iki sokak arası
Yaktı beni genç oğlanın gaması*
Sende kama bende hançer yarası
Kahpe
nalbant nasıl kıydın canıma
Bu
hainlik kalmaz senin yanına
*Bu mısra Mazhar Sakman’ın türkü defterinde “Yaktı
beni Necip’imin kaması” şeklinde yazılıdır.
TAHİR SAKMAN
28 Nisan, 2025
SÜRMELİNİN KAŞLARINA MÂİLİM (KONYA SÜRMELİSİ)
SÜRMELİNİN KAŞLARINA
MÂİLİM (KONYA
SÜRMELİSİ)
Konya 12 tellisinin efsane
isimlerinden merhum Mazhar Sakman’ın arşivini yayımlamaya devam ediyorum. Youtube’tan
veya blog sayfamdan izleyebilirsiniz. Kaçırmak istemeyen türkü dostları Youtebe
kanalıma üye olabilirsiniz, türküler yayınlanınca haberiniz olacaktır:
https://www.youtube.com/@tahirsakman2934
Konya oturaklarında okunan
zarif türkülerimizden bir tanesi daha:
SÜRMELİNİN KAŞLARINA MÂİLİM
(KONYA
SÜRMELİSİ)
Sürmelinin kaşlarına
mâilim
Ayda yılda selam gelse
kâilim
Senin gibi iki dinli
değilim
İki dinlilere kul ettin
beni
Arabadan indim yayan yürüdüm
Yâr uğruna viran oldum
çürüdüm
Evvel yârin bir danesi ben
idim
Şimdi köşelerden bakan ben
oldum
TAHİR SAKMAN
25 Nisan, 2025
MAKARADA İPLİĞİM (MADAM)
MAKARADA İPLİĞİM (MADAM)
Çok zarif türkülerimizden
bir tanesi… Konya oturaklarında okunan ve madam diye de bilinen bu türkümüzün
sözleri şöyle:
Makarada ipliğim
Kafeslerde kekliğim
Hangi yoldan gelecen
Yollarını bekleyim
Aman ciğer paresi
Nedir bu derdin çaresi
Ak gerdan şöyle dursun
Kaşlarının karesi
Aman madam hoş geldin
Elinde kadeh boş geldin
Yollarını gözlerim
Sen bana sarhoş geldin
Kara koyun yayılır
Saçakları sayılır
Çıkma güzel kapıya
Seni gören bayılır
Ak koyun meler gelir
Dağları deler gelir
Hakikatli yâr olsa
Uykuyu böler gelir
TAHİR SAKMAN
24 Nisan, 2025
O BİR MÜZİSYEN O BİR ÂŞIK SALİHİ BENZERİ YOK!
Âşık Salihi'nin çok takdir ettiği Çetin Körükçü tarafından 1971 yılında okunan, ölümsüz şarkı Unutursun Diye...
O BİR MÜZİSYEN O BİR ÂŞIK SALİHİ BENZERİ YOK!
Bizim nesil onun şarkılarıyla büyüdü…
Sadece biz de değil elbette; bizden sonraki nesiller de onun şarkılarını dillerinden hiç düşürmedi. Şimdi sorsam “Unutursun Diye…” Hiçbiriniz unutmadı ki… unutmadığınız gibi çocuklarınıza bile öğrettiniz ve hâlâ söylüyorsunuz…
El ele tutuşup gezdiğim ânı
Unutursun diye çok korkuyorum
Yeni bir sevgili bulunca beni
Unutursun diye çok korkuyorum
Bu öyle bir büyülü besteydi ki… ülkemizde neredeyse bu şarkıyı okumayan sanatçı kalmadı. Kim okuduysa plakları, kasetleri yüzbinler sattı...
İstersen inkar et istersen övün
İster kurtuldum de istersen dövün
Nikahın kıyılıp evlendiğin gün
Unutursun diye çok korkuyorum
Siyah saçlarını kokladığımı
Her gece kapını yokladığımı
Aşkını kalbimde sakladığımı
Unutursun diye çok korkuyorum
![]() |
"Aşık Salihi" ismiyle bilinen Halil Yılmaz abimiz... |
![]() |
2006 Yılında NKM (Nüve Kültür Merkezi) tarafından yayımlanan ve Âşık Salihi'nin hayatını ve eserlerini konu alan bu önemli kitabın kitabın kapağı... |
![]() |
Unutursun Diye, arka kapak |
Onun öyle bir yüreği var ki… Altın… altından daha değerli, nice sevdaları yüreğine sarmış bir sanatçımız, bir Konya çocuğu… Kovanağzı’nın serin bahçelerinde, akan çayların verdiği ilhamlarla büyüyen, kadim şehir Konya’nın, eski bir başkentin vakarını üzerinde taşıyan bir Konyalı…
![]() |
Soldan sağa; Tahir Sakman, Mustafa Güçlü, Âşık Salihi, Tayyar Yıldırım... |
Daha ne olsun…
“Saliha” isimli şarkıyla başlayan sanat hayatı… tabii öncesi de var; şehrin büyülü atmosferlerinde, Konya oturaklarında, yanında meşk ettiği büyük ustaların isimlerini itinayla anan, anarken de ilerleyen yaşına rağmen ayağa kalkan bir sanatçının hayatı da elbette efsunlu olacaktı…
Hayalin karşıma gelip durunca
Her gece uyumak haram oluyor
Güzel gözlerini açıp yumunca
Kalbimde devasız yaran oluyor
“Liseli Sevdiğim İçin”, “Kalbime Misafir Oldun Sevgilim”, “Çıkma Karşıma Karşıma”, “Dayanılmaz bir çile bu Allah’ım”… Bir şarkısı daha var ki ne zaman duysam içimde fırtınalar kopar, kırık bir aşk hikâyesinin yürekleri dağlayan çığlığı gibidir ama asla umutsuz değildir: “Işığımsın ümidimsin sen benim…”
![]() |
2007 yılında NKM tarafından yayımlanan "Aşk Yoksa Yaşam Yok" isimli kitabımın tanıtım toplantısında, soldan sağa; Âşık Salihi, Tahir Sakman, İsmail Çalışkan... |
![]() |
Âşık Salihi abimiz 2006 yılında "Unutursun Diye" isimli kitabını bana imzalamak lütfunda bulunmuş ve onore etmişti... |
O bir müzisyen… Şehrin geçmişteki sanatçılarını, kültür adamlarını hayırla yâd ederken müzik hayatının temelinde Konya olduğunun farkındaydı… Birkaç saat, bize dakikalar gibi geldi. Sohbetin detaylarını yazsam kitap olur…
Merhum Rıza Konyalı, Âşık Salihi ile birlikte söz konusu programda Unutursun diye isimli şarkıyı birlikte okuyorlar. Sağ baştaki Tahir Sakman... |
Yıllar önce, Meram Belediyesi
Konevi Kültür Merkezi’nde Sanat Yönetmeni olduğum yıllarda merhum Rıza Konyalı
ile Âşık Salihi abimizle 21 Şubat 2015 tarihinde bir program yapmak nasip
olmuştu. İki büyük ustanın yaşantısından kesitler sunduğum bu program bende
derin hisler bırakmıştı. Belgesel tadındaki bu program, iki ustanın nasıl güçlü
bir müzisyen olduğunu bir parça anlatmak için fırsat olmuştu benim için…

Söz konusu programın afişi...
Bu programı izleme isteyenler aşağıdaki linke tıklayarak blog sayfamda izleyebilirler:

https://tahirsakman.blogspot.com/2025/01/bulbulun-diger-adi-riza-konyali.html?fbclid=IwY2xjawJ2wq9leHRuA2FlbQIxMABicmlkETFvRVZBTUhJck5Ic2k3NDV6AR4NdQuQOsvLXcICFcUMlhqvCzFQw2BTG-MS7W61Q0IBgH994Mr4Nvvd5xQv0Q_aem__wXADVTt3Kn6qRjEeqIw8A
Hey, Konya! Şurada yanı başında büyük bir sanatçı var… Ne zaman ismini, onun büyüklüğüne yakışır bir kültür merkezine vereceksin? Onunu ismini bir kültür merkezine vermekle kendini onurlandıracağını da asla unutma. Çünkü onların isimleri zaten kıyamete kadar eserleriyle yaşayacak. Sen, onun ismiyle onurlanacaksın...
![]() |
Günün anısına çekilen fotoğrafta Âşık Salihi, Tahir Sakman ile... |
Âşık Salihi abimin ellerinden öptüm; şehir kültürüne yaptığı önemli katkıları unutmamız mümkün değil. Dağların zirvelerini yer tutan koca çınarlarımız gibi o, Selçuklu kültürünün günümüzdeki yansıması gibi dimdik ayakta duruyor:
Çünkü o bir besteci, o bir müzisyen, o bir Âşık Salihi… benzeri yok…
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)