Mazhar Sakman'ın el yazısıyla yazdığı cönk... |
MAZHAR SAKMAN ŞİİRLERİ
Kuşkusuz Konya türküleri
denildiği zaman akla gelen ilk kişilerden olan merhum Mazhar Sakman, yaşadığı
döneme damgasını vurmuş biri olarak Konya türkü kültürünün önemli bir parçası
olarak türkülerimizin geleceğine de ışık tutan bir sanatçımızdır. Hem alaylı
hem mektepli olması ve bunun yanı sıra bando astsubayı olarak uzun yıllar görev
yapması nedeniyle Batı müziğine de hakim olması, 12 tellinin yanı sıra
fasıllarda tambur çalması onun çok yönlü birikimini de anlatır. Bu birikimini,
Samsun Ladik Köy Enstitüsü’nde bando kurarak zirveye taşırken hiçbir zaman Konyalı
kimliğini unutmamış, üzerinde bir nişan gibi taşımıştır.
Konya türkülerinin
geleceğe taşınmasında bu birikimini türkülerimizi notaya alıp yayımlayarak da
önemli hizmetleri olmuştur.
Mazhar Sakman gibi çok
yönlü sanatçılarımız çoğu zaman hayatlarını kazanmak için farklı meslek
dallarında çalışmışlar ve hiç kimseye muhtaç olmamışlardır. Merhum Sakman bunca
sanat birikimine rağmen saat tamirciliği yaparak geçimini temin etmiştir.
Özellikle antika saatlerin tamiriyle uğraşarak şehrimizdeki saatçilerin
arasında haklı bir üne kavuşmuştur.
Cönkün ilk sayfası... |
Cönkün fihristi...
Mazhar Sakman’ın
şiirlerinde ilk gözünüze çarpan yoğun bir duyguyla gurbet teması öne çıkar.
Bunu uzun yıllar Konya dışında olmasına bağlayabiliriz. Okul hayatından
başlayarak önce başçavuş rütbesine kadar yükseldiği ordu hizmetindeyken görev
yaptığı yerlerde sonra köy enstitüsünde öğretmenlik yaptığı dönemlerden kalma
bir hüzün olmalıdır.
Esasen Konya’da o
dönemlerde söz sahibi olmuş âşıklarına bakarsanız ve Sakman’ın okuduğu
türkülerdeki güçlü mısraların da Sakman’ın şiirlerinde etkili olduğunu
varsaymamız mümkündür. Geçmişte şiirin hayatımızdaki yoğun rolü de bu etkiyi
getirmiş olmalıdır.
Mazhar Sakman, ilk gençlik
yıllarında Konya Muallim Mektebi’nde öğrenci olduğu dönemlerde beğendiği
şairlerin şiirlerini yazdığı bir defter arşivimizdedir. Bu şahsi cönk bile onun
edebiyat tutkusunu açıklar gibidir. Eski Türkçeyle kaleme aldığı bu cönkte
dönemin şairlerinin şiirleri yer almaktadır. 1931 tarihinde yazılmaya başlanan
55 sayfalık cönkün son sayfasında da Latin alfabemiz yer almaktadır.
Sakman’ın ulaşabildiğimiz
şiirleri çok fazla değildir; tıpkı o da annesi Vesile Sakman’ın şiirleri gibi yazıdan
ziyade sözlü kültürün bir parçası olarak büyük bölümü kaybolmuştur. Elimize
ulaşan şiirleri dostlarının gazete köşelerinde yayımladıklarından ibarettir.
Ayrıca kendi el yazısıyla dostlarına hediye ettikleri dörtlükler ile yakın
dostu Hattat Hüseyin Öksüz’ün talebelik dönemlerinde yazdığı bir dörtlük ve
nihayet mezar taşına yazılmasını vasiyet ettiği bir dörtlük vardır.
Selçuk Es'in Büyük Konya Ansiklopedisi'ndeki Mazhar Sakman maddesi... |
Açılsın gönlümüzde eyyamı bahar.
Çok söyledim canan, darılma zinhar,
Meram bağlarında gezdirdin beni.
Selçuk Es'in şiirleri yayımladığı Yeni Konya gazetesinin kupürü. |
Acap sözden sazdan fayda olur mu?
Ayrılığın koru değse semine;
Acap sözden sazdan fayda olur mu?
Düşmanlardan ıraklara kaçarsak;
Han bulamaz sokaklarda yatarsak;
Acap sözden sazdan fayda olur mu?
Babam nerelerde diye söyleşir;
Gün olur da kuzu gibi meleşir;
Acap sözden sazdan fayda olur mu?
Sazı alıp yedi dağa gideyim;
Ahvali belirsiz nasıl ideyim;
Acap sözden sazdan fayda olur mu?
Pek dardayım daha fazla duramam;
Murad itsem yollarını bilemem;
Acap sözden sazdan fayda olur mu?
Bu yıl şöyle böyle geçirdik yazı;
Mazhar’a söyletir gel bazı bazı;
Acap sözden sazdan fayda olur mu?
Ki ukbada kâşane daha neler var,
Ol Muhammet Mustafa’yı serd’eylesen,
Şiricde [sırıç] ne umhane daha neler var.
Fehmet ol zeman nebi’i hadiki,
Ahir zaman mürseli, nebi sadiki,
Ahdi cedidi refahgâh daha neler var.
Esmai ilahiyi tecbit et,
Elkabı Muhammediyi teşbiye et,
Tefsiri hadiste daha neler var.
Ta’at üzre ümmi süruru cihan,
Ecmainle yarlığa halimiz pünhan,
Ol yevmil’mev’udda daha neler var.
Deriğ etme hatırdan saat, be saat,
İs’lar’de eylerim her dem münacat,
Mazhar gibi aciz daha neler var.
10 Ramazan 1392
Bir başka şiirin kupürü.
Merhum Es yine aynı
köşesinde 21 Mart 1973 tarihli “Mazhar Sakman’dan bir koşma” isimli yazısında
ise şu şiire yer veriyor. Şiirde merhum Es’e daha önceki makalesinde iyşü işret
düşkünlüğünü yazdığı için bir göndermede de bulunuyor Mazhar Sakman:
KOŞMA
Ey hasnayi âlem
incittin beni,
Sitemlerin sinede
rahneler açar.
Değişmem cihana
gayşettin beni,
Bu cevrin dilimde,
naleler açar.
Seyragâh âlemin bir
garip aciz,
Dil hastasıyım elzem
bir tabib naçiz,
Derdime deva ol ev
tayyip’pekiz,
Lâkaydın derunda
yâreler açar.
Bilvefadır herkes
kelâmı bilmez,
Cehle garkolmuş allâmı
bilmez,
Onbeş yıl gurbette
selâmı bilmez,
Bu ham akatin çeşmimde
zareler açar.
Nuş edelim bade, nereye
varılır,
Hoca demkeş diye
Selçuk’bey darılır,
Efganıma yavrular,
boynuma sarılır,
Peymane hayalimde
kareler açar.
Akdara murikim sermest
gezerim,
Alâmdan mahzuzum bi
basir sezerim,
Hakka müteveklilim
bihaber ezerim,
Dilârat’ın ömrümde pazeler
açar.
Söyleyemem bir dahi ben
bu sözleri,
Enini iftirakım şehlâ
gözleri,
Affeyle Kibriya illâ
bizleri,
Mazhar’ın kalbinde
nureler açar.
Mazhar Sakman'ın Münacaat'ının yayımlandığı gazeteni kupürü... |
Yine Yeni Konya gazetesinin
28 Temmuz 1973 yılında yayımlanan nüshasında Selçuk Es’in “Düşünce Alanı”
isimli köşesinde Mazhar Sakman’dan bir münacaat başlıklı makalesinde “Üstadın
bana göndermek lütfunda bulunduğu (Cenabı lemyezele koşma tarzında Münacaat)
başlıklı yazısını Yeni Konya okurlarına sunarken Folklör meraklılarına da bir
doküman vermiş olacağım kanısındayım” dedikten sonra aşağıdaki şiiri
yayımlıyor. Mısralar arasında yağmur dilekleri göze çarparken o yıl Konya’da
bir kuraklık yaşandığına işaret ederken ailevi nedenlerle evlatlarından da ayrı
kaldığını vurguluyor.
MÜNACAAT
Ey feyyazı mutlak, ey
bari hüda,
Rahmetinden bizi mahrum
buyurma,
Ger yevm’i mevud’da
kalırsak cüda,
Halk içinde bizi mahzun
buyurma.
Heft’ü cihana sığmaz pür
isyanımız,
Kaf dağı misali; pür
nisyanımız,
Na’beca tevildir pür
nesvanımız,
Bizi germekten makrus
buyurma.
Hasret oldu suya
cihadat bile
Mağfiret dilemek, pek
kolay dile,
İnsanlarınşimdi ef’alı
bile,
Ger narında bizi efzun
buyurma.
İhsanını bekler gökte
gözümüz,
Bir günahkârız heman
siyah yüzümüz,
Tesin etmez cehle
sözümüz,
Şarabı Kevser’den
mahrus buyurma.
Yağmur diye ağlar,
koyun kuzular,
Rabbın gazabından ciğer
sızılar,
Hıfz buyur halik kara
yazılar,
Bizleri ihra’ra makruz
buyurma.
Musallaya çıktık üç gün
üç gece,
Yalvardık Kebir’ya’ya
söyledik hece,
Nadan kelâm bilmez ey
naçiz noca,
Penhanından bizi mahzun
buyurma.
Kar’a hasret kaldı ol
yüce dağlar,
Susuzluktan kurudu
bahçeler, bağlar,
Bu efgân ve kıhıt
ciğerim dağlar,
Yarab bizi rahmetinden
mahzun buyurma.
Zinhar kelâmları sazla
söylerim,
İhra’ya meylim var
dehri neylerim,
Gurbette yavrular,
gönül eylerim,
Eltafından bizi mahzun
bırakma.
Garip MAZHAR der ki
çokça biz azdık,
Sözümüz arife, ol ol
cihet yazık,
Ebucehil gibi kuyumuz
kazdık,
Bab’ı hacette’yiz
maksur buyurma.
17 Nisan 1973
Elfakir pür taksir
havace
Mazhar
Eski Türkçeyle Mazhar Sakman'ın kendi el yazısıyla yazdığı dörtlük.
Elimde bir kağıda yazılmış
bir dörtlük var. Babam kendi el yazısıyla eski Türkçeyle yazmış ve hatıra olsun
diye vermiş. Sanırım yazdığı dostu da bana vermiş, kim olduğunu hatırlamıyorum
ama üzerinde 18.4.1991 tarihi var. Kâğıdın arka yüzünde ise dörtlüğün Türkçesi
yer alıyor:
Aynı dörtlüğün Türkçesi... |
Meskenim dağlar başı
seyrana hacet kalmadı
Nuş ittim dolu ağu
dermana hacet kalmadı
Müstekârdır tabiban
lailaç Hoca Mazhar’a
Hayfa ki uhibban
lokmana hacet kalmadı
Elhac Mazhar
Söz konusu şiiri,
şehrimizin dünyaca ünlü hattatı Hüseyin Öksüz’e de vermiş ve Sayın Öksüz’ün
talebelik dönemlerindeki yazmıştır. Bir dönem Hüseyin Öksüz’e talebe olmakla
onurlanan kızım Şule’nin evindeki en nadide köşesinde hatıraları
canlandırmaktadır.
Hattat Hüseyin Öksüz'ün talebelik dönemlerinde hat ile yazdığı Mazhar Sakman'ın dörtlüğü.
Şiirlerimin bu dörtlükten
sonra hükmü kalmamıştır. Bunca yıldır yazdığım şiirlerde böylesine bir duygu ve
anlatım yakalayamamış olmanın hüznü beni yakarken, bu dörtlüğü söyleyenin babam
olması hüznümü artırmalı yoksa azaltmalı mı, bilemedim…
Dörtlükte merhum Sakman’ın
nasıl bir düş kırıklığı içinde olduğunu ve hüznünü hissetmemek mümkün değil.
Dörtlüğün yazılı olduğu pusulanın üzerindeki tarihi baz alırsak vefatından üç
yıl önce 81 yaşında yazdığını varsayabiliriz. Bu muhteşem dörtlükte anlatılanları
tasvir etmek benim için duygusal açıdan oldukça zor. Dünyadan bu kadar soğutan
neydi babamı bilmiyorum ama oturakların meşhur sarı oğlanı nasıl bir üzüntüye
kapılmış ki bu mısraları adeta bir ilaç gibi terennüm etmiş.
Dağlar başını mesken
tuttuğunu, derin bir yalnızlık içine gömüldüğünü ve artık dünyayı seyretmenin
bir anlamının olmadığını söylüyor ve zehir içtiğini, dermana ihtiyacının kalmadığını
belirtiyor. Dörtlüğün devamında hüzünlerinin, hayal kırıklıklarının kronik hale
geldiğini belirterek tabiplere sesleniyor ve artık ilacın kâr etmeyeceğine
işaret ediyor. Dostlarından da bir vefa görmemiş olmalı ki onlara da sitem
ederek Lokman Hekim’e bile gerek duymadığını söylüyor.
Geçmişin ihtişamlı günleri
aklına gelmiş olmalı… Dolu dolu yaşanmış bir ömrün sonunda yalnızlığın ne
olduğunu en çok sanatçı ruhlu insanlar bilirler. Babam da böyle hüzünlü bir
günde bu dörtlüğü yazmış olmalı. O yıllarda birlikte yaşamamıza rağmen ne bu
dörtlükten haberim oldu ne de babamın hüzün dolu yalnızlığından… Kendime çok
kızıyorum ama umarım ki şiirlerini yayımlamam vesile olur da beni affeder…
Bu dörtlükle ilgili olarak
daha önce yazdığım bir makalede de şiir ayrıntılı olarak incelenmiştir. Okumak
isteyenler için link: https://tahirsakman.blogspot.com/2022/10/meskenim-daglar-basi.html
Genel olarak baktığımız
zaman ağdalı bir Osmanlıca ile kaleme alınan şiirlerdeki dini duyguların
yoğunluğu hemen göze çarparken mahlas olarak Mazhar’ı seçmiştir.
7 Eylül 1994 yılında babam
sır oldu… Babam son günlerinde şehrimizin önemli müzisyen ve bestekârlarından
Timur Alpsakarya bana bir kağıt getirdi. Kâğıtta bir dörtlük yazılıydı ve bu dörtlüğün mezar taşına yazılmasını vasiyet etmiş:
Ol kadar mağmum seng-i
mezârım acep nedendir
Şu hâk içre metfun
olmuş yatan cânip bedendir
Sorma zâir pür melâl
hâlini Hoca Mazhar’ın
Râh-ı ebediyete zâr ü
zâr ağlayıp gidendir
(Mezar taşım neden üzüntülüdür,
toprağa gömülen garip bedendir, sorma ziyaretçi Hoca Mazhar’ın üzüntülü halini,
ağlayarak ebediyete gidendir.)
Tahir Sakman, babası Mazhar Sakman'ın Üçler Mezarlığı'ndaki kabri başında |
yıl 1999...