EREMEDİM VEFASINA DÜNYANIN
Ah babacığım, ah!
7 Eylül 1994… Sensiz geçen
30 yıl; sanki sabah erkenden beni kaldırıp Sarıyakup’taki bağ evimizin önünden
geçen şehir ırmağını tutup, bağı sulayalım diyecekmişsin gibi geliyor…
|
Sarıyakup Caddesi No: 66... Cümle kapısında Mazhar Sakman, MİFAD'dan derleme için gelen Folklor Uzmanı Yaşar Doruk ile birlikte... (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu) |
Bağ puştalarının arasında,
suyun ne kadar yükseldiğini sürekli kontrol ederken en az bir Konya türküsünün
coşkunluğu içinde olduğunu bilirdim bilmesine de yine de sana içimden kızardım;
sulamasak ne olurdu ki?
|
Yıl 1978… Soldan sağa;
merhum Selçuk Es, kız kardeşim Vesile, merhum Mazhar Sakman, THM sanatçısı
merhum Kemal Koldaş. Sarıyakup Caddesi’ndeki bağ evimizin bahçesinde bir
derleme esnasında. Foto: T. Sakman Koleksiyonu. |
Senden sonra sulamadık
babacığım, üzgünüm… O bağların, o ağaçların kıymetini bilemedik; hoyrat
ellerimizle onları susuz bıraktık… Önce çayları kuruttuk, Ayvalı Sokak’tan sevgiliye
koşarcasına kıvrılarak gelen çayı kuruttuk sonra ranta kurban ettik şimdi eyvah
diyoruz… O yarı kâgir yarı kerpiç evimizin bağdadiye duvarlarında sesin
yankılanmıyor artık… Ne bağ ne ev kaldı; ak toprakla sıvalı evimizin ağzı
açığına gizlenmeye çalışan hatıralarımız da yok artık… Yüklükler bile çekemedi
bu ağır yükü de yıkıldı gitti…
Onca işin arasında bir de
ineklere bakardın; sevgi dolu yüreğin, o hayvanların, dilsiz hayvanların merhametle
beslenmesi gerektiğini söyler, ellerinle onları beslerdin…
|
İTÜ Akademisyenlerinden Halk Bilimci, Süleyman Şenel, Mazhar Sakman'dan türkü derlerken... |
Ah babacığım, ah!
Sanki akşama yapılacak olan
oturağa; ünlü sanatçılardan tutun da devlet erkânına, edebiyatçılara,
akademisyenlere, derlemecilere varana kadar geniş bir yelpazede katılımın
olacağa oturağa hazırlık yaparcasına 12 tellinin akordunu bilmem kaç kez
düzeltip heyecanla; akşamı, horozların ötmemesini isteyerek bekleyeceksin gibi
geliyor…
|
Abidin Özlüoğlu, Mazhar Sakman ile birlikte... (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu) |
Bir koşu, Abidin Amca’nın,
Mengene Caddesi’ndeki İlyas’ın Kavakları’na varmadan hemen sokağın sonundaki
evine gider, akşamki oturağın haberini verirdim. Oturak lafını duyunca Abidin
Amca’nın gözleri parlardı ve herkesten önce elinde cümbüşüyle o gelirdi… 12
tellinin sesini bastırmasın diye tarak takarak çalardı. Abidin Amca, Menteşeli
türküsünün hikâyesinden çıkıp gelirdi sanki… Ninesi Alim Hoca’nın yaktığı
türkünün satır aralarında ben, hep Abidin Amca’yı arardım…Türkü; seferberlik
yıllarının, Millî Mücadele’nin, Türk’ün dünyaya meydan okuduğu yılların sanki
bir özeti gibiydi…
Ah babacığım, ah!
12 telli şimdi sensiz çok
yetim… Geçmişin ihtişamıyla avunsa da odamın duvarında Konya tezenesi
atılmasını bekliyor ama korkarım ki çok bekleyecek…
Türkülerimiz zaten hem
yetim hem öksüzdü, şimdi daha da bir yetim ve öksüz… Sahipsiz…
Hani sen, o koca elli adam,
Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’dan yadigâr bir türkü söylerdin ya “Eremedim vefasına
dünyanın/ Bülbül Konmuş sarayına Konya’nın diye… Biz de eremedik sevgili
babacığım bu dünyanın vefasına…
Daha da kötüsü ne o Konya
kaldı ne o saray… Bülbül dersen onu da vuralı çok oldu babacığım, çok…
Şimdi bakıp bakıp maziye, geleceğe
bir yol bulmaya çalışıyoruz; belki de bir gün, O Konya’nın, Selçukya’nın
ihtişamlı asırlarına bir yol buluruz, yeter ki türkülerimiz söylensin, yeter ki
türkülerimiz susmasın:
Türkülerimiz söylendikçe o
Konya’yı yeniden inşa etmek kolay olacak…
Sevgili babacığım tıpkı
söylediğin gibi:
“Saçım uzun ben saçımı
tararım/ Var mı benim Gonyalıya zararım”
TAHİR SAKMAN
SÖYLEDİKÇE ÖZGÜRSÜN
-Merhum Babam Mazhar
Sakman’a-
sen türkünü söyle diyordu
bu toprak bu yeşile akan
su
dinlemelerimiz var bizim
zamanın öncesinden
isterse kopsun kıyamet
söyle diyordu söyle
kör karıncanın gittiği yol
daldaki böcek esintisi
işte o zaman ölürüz
pranga olursa dilimizde
korku
ah söyle diyordu
paslı düşüncelerdeki
kilitler
geçmişe sürgün gelecekteki
bebekler
susarsan ölürsün zaten
söyle erken ağlamasın
ölümler
haydi diyordu haydi
susuz çaylar gibi bakma
çevir başını bulutlara
rüzgâr ol yağmur ol söyle
türkün yoksa ölürsün
bu şehir türkü söyletirdi
notaları yıldız gibi
parlak
şiirleri mangal yürekli
şairleri dolunaya çıkar
ağlardı
söyle dedi söyledikçe
büyürsün
ve
/söyledikçe özgürsün/
sustukça susturdular
söyleyemedin türkünü
şimdi başın duman gözlerin
sızı
ağlamak için geç/ gülmeyi
geç
söylemediğin türkü senin
değildir
türküsüz şehirler bana
kaldı
sokaklarda yüreğimi yakıp
akyokuş'tan çayır'a başımı
dikip
hem de bağıra bağıra
yeniden türküler
çağıracağım
türkün yoksa şehrin yoktur
"yürü yavrum yürü
konyalım yürü"
/şimdi buradan geçmiyor
türkülerin yolu/
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.