YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

07 Eylül, 2024

EREMEDİM VEFASINA DÜNYANIN


 

EREMEDİM VEFASINA DÜNYANIN
 
Ah babacığım, ah!
 
7 Eylül 1994… Sensiz geçen 30 yıl; sanki sabah erkenden beni kaldırıp Sarıyakup’taki bağ evimizin önünden geçen şehir ırmağını tutup, bağı sulayalım diyecekmişsin gibi geliyor…


Sarıyakup Caddesi No: 66... Cümle kapısında Mazhar Sakman, MİFAD'dan derleme için gelen Folklor Uzmanı Yaşar Doruk ile birlikte... (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu) 

 
Bağ puştalarının arasında, suyun ne kadar yükseldiğini sürekli kontrol ederken en az bir Konya türküsünün coşkunluğu içinde olduğunu bilirdim bilmesine de yine de sana içimden kızardım; sulamasak ne olurdu ki?


Yıl 1978… Soldan sağa; merhum Selçuk Es, kız kardeşim Vesile, merhum Mazhar Sakman, THM sanatçısı merhum Kemal Koldaş. Sarıyakup Caddesi’ndeki bağ evimizin bahçesinde bir derleme esnasında. Foto: T. Sakman Koleksiyonu.

 
Senden sonra sulamadık babacığım, üzgünüm… O bağların, o ağaçların kıymetini bilemedik; hoyrat ellerimizle onları susuz bıraktık… Önce çayları kuruttuk, Ayvalı Sokak’tan sevgiliye koşarcasına kıvrılarak gelen çayı kuruttuk sonra ranta kurban ettik şimdi eyvah diyoruz… O yarı kâgir yarı kerpiç evimizin bağdadiye duvarlarında sesin yankılanmıyor artık… Ne bağ ne ev kaldı; ak toprakla sıvalı evimizin ağzı açığına gizlenmeye çalışan hatıralarımız da yok artık… Yüklükler bile çekemedi bu ağır yükü de yıkıldı gitti…
 
Onca işin arasında bir de ineklere bakardın; sevgi dolu yüreğin, o hayvanların, dilsiz hayvanların merhametle beslenmesi gerektiğini söyler, ellerinle onları beslerdin…



İTÜ Akademisyenlerinden Halk Bilimci, Süleyman Şenel, Mazhar Sakman'dan türkü derlerken...


Ah babacığım, ah!
 
Sanki akşama yapılacak olan oturağa; ünlü sanatçılardan tutun da devlet erkânına, edebiyatçılara, akademisyenlere, derlemecilere varana kadar geniş bir yelpazede katılımın olacağa oturağa hazırlık yaparcasına 12 tellinin akordunu bilmem kaç kez düzeltip heyecanla; akşamı, horozların ötmemesini isteyerek bekleyeceksin gibi geliyor…

Abidin Özlüoğlu, Mazhar Sakman ile birlikte... (Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu)


Bir koşu, Abidin Amca’nın, Mengene Caddesi’ndeki İlyas’ın Kavakları’na varmadan hemen sokağın sonundaki evine gider, akşamki oturağın haberini verirdim. Oturak lafını duyunca Abidin Amca’nın gözleri parlardı ve herkesten önce elinde cümbüşüyle o gelirdi… 12 tellinin sesini bastırmasın diye tarak takarak çalardı. Abidin Amca, Menteşeli türküsünün hikâyesinden çıkıp gelirdi sanki… Ninesi Alim Hoca’nın yaktığı türkünün satır aralarında ben, hep Abidin Amca’yı arardım…Türkü; seferberlik yıllarının, Millî Mücadele’nin, Türk’ün dünyaya meydan okuduğu yılların sanki bir özeti gibiydi…
 
Ah babacığım, ah!
 
12 telli şimdi sensiz çok yetim… Geçmişin ihtişamıyla avunsa da odamın duvarında Konya tezenesi atılmasını bekliyor ama korkarım ki çok bekleyecek…
 
Türkülerimiz zaten hem yetim hem öksüzdü, şimdi daha da bir yetim ve öksüz… Sahipsiz…
 
Hani sen, o koca elli adam, Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’dan yadigâr bir türkü söylerdin ya “Eremedim vefasına dünyanın/ Bülbül Konmuş sarayına Konya’nın diye… Biz de eremedik sevgili babacığım bu dünyanın vefasına…
 
Daha da kötüsü ne o Konya kaldı ne o saray… Bülbül dersen onu da vuralı çok oldu babacığım, çok…
 
Şimdi bakıp bakıp maziye, geleceğe bir yol bulmaya çalışıyoruz; belki de bir gün, O Konya’nın, Selçukya’nın ihtişamlı asırlarına bir yol buluruz, yeter ki türkülerimiz söylensin, yeter ki türkülerimiz susmasın:
 
Türkülerimiz söylendikçe o Konya’yı yeniden inşa etmek kolay olacak…
 
Sevgili babacığım tıpkı söylediğin gibi:
 
“Saçım uzun ben saçımı tararım/ Var mı benim Gonyalıya zararım”
 
TAHİR SAKMAN



SÖYLEDİKÇE ÖZGÜRSÜN
 
-Merhum Babam Mazhar Sakman’a-
 
sen türkünü söyle diyordu
bu toprak bu yeşile akan su
dinlemelerimiz var bizim
zamanın öncesinden
isterse kopsun kıyamet
 
söyle diyordu söyle
kör karıncanın gittiği yol
daldaki böcek esintisi
işte o zaman ölürüz
pranga olursa dilimizde korku
 
ah söyle diyordu
paslı düşüncelerdeki kilitler
geçmişe sürgün gelecekteki bebekler
susarsan ölürsün zaten
söyle erken ağlamasın ölümler
 
haydi diyordu haydi
susuz çaylar gibi bakma
çevir başını bulutlara
rüzgâr ol yağmur ol söyle
türkün yoksa ölürsün
 
bu şehir türkü söyletirdi
notaları yıldız gibi parlak
şiirleri mangal yürekli
şairleri dolunaya çıkar ağlardı
söyle dedi söyledikçe büyürsün
                ve
/söyledikçe özgürsün/
 
sustukça susturdular
söyleyemedin türkünü
şimdi başın duman gözlerin sızı
ağlamak için geç/ gülmeyi geç
söylemediğin türkü senin değildir
 
türküsüz şehirler bana kaldı
sokaklarda yüreğimi yakıp
akyokuş'tan çayır'a başımı dikip
hem de bağıra bağıra
yeniden türküler çağıracağım
türkün yoksa şehrin yoktur
 
"yürü yavrum yürü konyalım yürü"
/şimdi buradan geçmiyor türkülerin yolu/
 
TAHİR SAKMAN
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.