17 Haziran, 2024
TANDIR EKMEĞİ
TANDIR EKMEĞİ
16 Haziran, 2024
KESİYORUM
KESİYORUM
Yalanı dolanı kesiyorum; aldatmayı,
kazıklamayı kesiyorum; riyayı, suizannı, gıybeti, doğayı kirleten her türlü
eylemi kesiyorum; olumsuz düşünceleri, sevgisiz yaşamayı kesiyorum…
"Can"ların
değil; nefislerin kurban edildiği bayramlar diliyorum...
Bugüne kadar olduğu gibi;
barış ve sevginin, yolumuzu sonsuza kadar aydınlatmasını seçiyor ve bu seçimimi
kalbimle onaylıyor, sevgimle destekliyorum…
TAHİR SAKMAN
14 Haziran, 2024
KONYALI SEN BU DEĞİLSİN
KONYALI SEN BU DEĞİLSİN
Sana ne oldu Konya, ne ara
bu kadar değiştin Konyalı?
Sokaklarında yürürken bile
hüznün doruklarını yaşatıyorsun; o bildiğimiz, tattığımız, kokladığımız Konya
çok gerilerde kalmış...
Bedesten'de adımlarım
maziye gidiyor… yarınlarını nerede düşürdün Konya, kimlere kaptırdın Konyalı;
hani senin o mütevazı tavırların, saygılı, kibar; müşteriyi velinimetin bilen
esnafına ne oldu?
Bu kadar değişimin izahı
da yok, mizahı da... Ben de tutmuşum kısa pantolon giyip ayağımda sandalet
omuzumda çanta... eee tabii kazık yemeye hazırsın kardeşim; seni ya turist
sanacak ya da Almancı, göz ucuyla süzerken hangisi olduğunu kestirmeye çalışan
esnaflar...
Bendeki de cahil
cesareti... yanlarına dokuz salavat getirmeden girilir mi hiç? Adam usta...
afra tafra onun işi... dünyada bir tek o biliyor, başka bilen yok... Arabanı
bozarmış adamın suçu yok ki o usta, senin araban kötü ne yapsın... sen parayı
ver, gerisini boş ver...
Her yerde karşımıza
çıkıyorlar; nasılsa denetleyen meslek kuruluşları veya zabıta yok... pazarda
bile kazıklanmak kaderimiz oldu: bir yanda 35 TL, iki adım ötede 15 TL, serbest
piyasa deyip bir de gevrek gevrek gülüyorlar.
Sen bu değilsin Konya,
Konyalı sen hiç değilsin!
Sanırım arızalı olan
bizleriz... Her şeyini yıkıp tarihe gömdüğünüz mekânlar gibi bizleri de bir
gömseniz rahatlayacaksınız...
TAHİR SAKMAN
12 Haziran, 2024
ŞEREFE
ŞEREFE
-herkesle içilir şerefsizle içilmez-
şerefe kalkar kadehler
sevgiye kalkar muhabbete kalkar
insan olmanın erdemine
dostluğa barışa kalkar
bir tek
şerefsizliğe kalkmaz bu kadehler
haydi o zaman
şerefe
TAHİR SAKMAN
YAKIN TANDIRLARI TAHİR GELİYOR!
YAKIN TANDIRLARI TAHİR
GELİYOR!
Sıcaklarla boğuşmaktan
elim kaleme gitmiyor, belki de bunca yıldır yazmanın yorgunluğu belki de
attığımız taşın yerine varmadığı düşüncesi...
Aslında esas olan
yazmaktır benim için gerisi beni ilgilendirmez diyeceğim ama yaşadığımız
toplumdaki her şey beni ilgilendirir hem de sizlerden daha çok...
Yazar duyarlılığı, şair
aforizmaları deseniz de yazmanın vazgeçilmezliği bugünlerde biraz askıda kalmış
gibi... Askıda ekmek olur da askıda şiir olma mı?
Etrafıma bakıyorum;
Konya'ya... bir cam fanusun içinde geçmişin ihtişamına dalmış, ışıl ışıl... İyi
uykular şehrim, uyumak sana yakışmazdı eskiden… Ovada sarı hüzünlerinden
bereket fışkırıyor. Sille'de bir testici, ocağından çıkan dumanlara bakıp
testilerin kimin toprağı olduğunu düşünüyor... kim bilir gelecekte kendi
toprağından da bir testi… yapılacak mı?
Sorsalardı ona toprağından
ne yapalım diye ne olmak isterdi acaba?
Ya size bayım,
toprağınızdan ne yapalım?
Bir an testici olup
ürperiyorum sonra elimi klavyede görünce rahatlıyorum...
Alâaddin Tepesi...
çocukluğumun gizemli bir o kadar da korka korka, gizli gizli, eteklerinde
üçüncü sigarası içtiğimiz yer... kendimizi Selçuklu Sultanı yerine koyup
kafamızın döndüğü... ah bu sıcaklar...
Ah bu sıcaklar...
toprağımdan dümbelek mi yapsalar... Vallahi kafanızı şişiririm, zinhar olmaz!
Bardak yapıp Takkacı
Pınarı'ndan buz gibi... o su beni kandırmaz beyim!
Testi yapsalar vallahi hiç
olmaz; içimde ne varsa sızdırırım...
Şarap çanağı desen bir
ömür sürdü serhoşluğum...
Başımda bir kârhane
dumanı...
Tandır yapsalar bak işte
ona yakışırım; yandığımız yetmez biraz daha yanalım...
Ben ki:
Aşk oduna yandır beni
Tandırlara döndür beni
İstemem ben cennetini
Cehennemde söndür beni
Demişim... daha ne gam;
yakın tandırları hey, Tahir geliyor, hem de Deli Tahir!
TAHİR SAKMAN
SİLLE TÜRKÜSÜ
/şu sille’den dün gece geçtim
acı tatlı sular içtim
nazlı yârden vaz mı geçtim/
alaca karanlıkta başlar
ekmek telâşı sille’de
gelinler kızlar hamur
yoğurur
delikanlılar çamur
karşılıklı tüter dumanlar
bir tandırdan bir testi
ocaklarından
önce boğuk sonra inceden
inceye
sanki diyemediğini
dumanlar yazıverecekmiş
gibi mahcup
/şu sille’nin minaresi kiremit
ben aşkından ölüyorum kerem it/
yüreklerin ateşi
bir tandıra gömülür
bir testi ocağına
testiler sürer ocağa
ekmekler yapıştırır
tandıra
öpülesi ak eller
anamın eli bacımın eli
yârimin eli
yüreklerin ateşinde pişer
testiler çömlekler
ekmekler
burcu burcu bir koku
sarar sille’yi
ocaktan mıdır tandırdan
mıdır
yürekten midir bilinmez
düşmeler olur kavrulan
yürekler gibi
bir çömlek iner tandıra
/şu sille’nin minaresi mercandan
sen doldur da ben içeyim fincandan/
gün uzar gölgeler uzar
küllenen ateşler eşelenir
tandırda sudur ısınan
ocaklarda yürek
aş için baş için
bir sille türküsüne
coşkun konya tezenesi
atılır
artık dünya bir pula
satılır
/şu sille’nin koyunları kuzular
kuzular da anasını arzular
kadir mevlâm kara yazmış yazılar/
TAHİR SAKMAN
11 Haziran, 2024
ATATÜRK OLMAK ZOR
ATATÜRK OLMAK ZOR
57 yıllık ömrüne; 11
savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap sığdır ve bir ülkeyi yeniden küllerinden
var et sonra hayatında hiç kitap okumamış insanlar seni eleştirme cesareti
göstersin…
Zaten okusalardı Nutuk’u,
okusalar öğrenselerdi Kuvayı Milliye'yi, elini ayağını öpmek için seni ararlardı…
sen öptürmezdin ama ararlardı yine de…
İlginç olan da Atatürk’e
dil uzatmaya kalkanlar; inançlarını referans göstermeye çalışıyorlar oysa Atatürk
bu ülkede ibadethanelerin açık kalmasını, ezanların okunmasını, işgalden
kurtarıp sağlamış, Diyaneti kurarak ilk İmam Hatip okullarını açmış bir liderdir.
Sen özgür bir vatanda namazını rahatça kılasın diye göğsünü siper etmiştir.
Yunan ordusu Bursa’yı
işgal edince Venizelos’un oğlu Yüzbaşı Sofokles Osman Gazi’nin mezarına giderek
fotoğraf çektirmiş ve “Kalk Osman kalk da memleketini kurtar” diyebilme
cesaretini göstermiştir. O Bursa’yı ve Osman Gazi’nin türbesini kurtaran da Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’tür…
Bakıyorum; dünyadan haberi
olmayan, tek bildiği birkaç basma kalıp yalan ve iftiralarla Cumhuriyet’e ve
Atatürk’e saydırmaya çalışıyor…
Seni adam yerine bu Cumhuriyet
ve Atatürk koymuştur, haberin var mı? Atatürk seni ve senin gibilerini kula kul
olmaktan kurtarıp yurttaş yapmıştır. Şimdi konuşabiliyorsan ve Konya’dan İzmir’e
gitmek için hiç kimseden izin almıyorsan bunu Atatürk’e borçlusun… cahilsin,
bilseydin konuşmazdın zaten…
Sen evde rahat döşeğinde
keyif çatıp ümmetçilik oynarken Atatürk ve silah arkadaşları düşmanın karşısına
dikilmiş Türk’ün gücünü dünyaya bir kez daha göstermiştir.
Atatürk’ten Yunan rahatsızdır;
İngiliz rahatsızdır, Fransız, İtalyan rahatsızdır ve nedeni bellidir…
Senin rahatsızlığının
nedenini bir türlü çözemiyorum…
TAHİR SAKMAN
09 Haziran, 2024
KONYA HALK TÜRKÜLERİ KONSERİ
KONYA HALK TÜRKÜLERİ KONSERİ
8 yıl önce... Konya türkülerinden bir demet sunmuş bazı türkülerimizin hikâyelerini ve tarihçelerini hatırlatmıştık.
Konya türküleri için kaynak niteliği taşıyan bu konseri arşivinize kazandırmanızı öneririm...
Bu konser bir daha yapılır mı? Bu soruyu kendime bile sormaya cesaretim de umudum da kalmadı artık...
Güzel günlerde yaşamışız...
TAHİR SAKMAN
07 Haziran, 2024
KONYA, KONYA MI?
KONYA, KONYA MI?
O Konya çok gerilerde
kaldı; saklı düşlerimizin en mahrem yerinde iğde dalına asılan türkülerimize
döndü her şey…. Ne koruma altına alabildik ne yangında ilk kurtarılacakların
listesine dâhil edebildik. Topyekûn bir şehri, uydurduklarımıza uydurmak için
çabaladık; kendi uydurduklarımıza bile inanmadan, başkalarının inanmasını
bekledik hep!
Şimdi feryat etmek neye
yarar ki? Kültürden, sanattan, edebiyattan anladıklarınıza bakıyorum şimdi boş,
boş… siz de benimle bakıyorsunuz; eminim. Bir enkaz yığınının son kalıntılarını
da yakmak için birlikte bir kibrit arıyoruz!
Yok ettiğiniz her şeyde
siz vardınız aslında… farkına varmak farkındalığınız yoktu, yoktu sahip
çıkılması gerekenin siz olduğunuzu bilmenin başka bir yolu!
Kalabalıklara karıştınız;
kalabalıkların kabalığında perçinlenen küfürlere kulağınızı tıkasanız da
nafileydi bayım nafile; hani,
/Aynaya baktım çıralar
yaktım/ diyen bir Konya türküsünün ezgileri arasında nafile oldunuz…
Ne yaptınız benim şehrime?
Şiirlerime yazmaya kıyamadığım şehrime ne yaptınız?
Ah Seyit abi ah; hani
“şehri çalmasınlar diyerek yıllardır Konya’dan hiç çıkmadım diyordun”, sen mi
çaldırdın yoksa Seyit Abi!
Şimdi bana kim verebilir
ki, gazel suyu içmenin keyfini, üzerinden sırıkla atlarken düştüğüm ırmaklar
nerede? Bu yüzden annemden yediğim tokatlar bile güzeldi Konya! Ya sokaklarında
özgürce çelik çomak oynadığım günlerimi kim kaldırdı yüklüklere?
Siz kendinizi beton
kutulara hapsederken benim çocukluğum; komşu bağlardan, bahçelerden erik
çalarak geçti… siz şimdi güvenlik izin verirse evinize girebiliyorsunuz!
/Bülbül konmuş sarayına
Konya’nın/ siz şimdi bu türküyü de bilmezsiniz, hem bilseniz ne olacak ki, ne
sarayınız kaldı ne okuyacak bülbülünüz…
“Hadi len ordan” demek
geçiyor içimden…
Konya, Konya değil artık…
TAHİR SAKMAN
02 Haziran, 2024
BİR BÜYÜK İNSAN: ŞEMSİ YASTIMAN
Şemsi Yastıman, Meslek Destanı
BİR BÜYÜK İNSAN: ŞEMSİ YASTIMAN
Merhum Şemsi abi tanımaktan onur duyduğum insanlardan bir tanesi... Zeki, nüktedan, sevgi dolu; yanındayken içinizin kıpır kıpır ettiği müthiş bir insandı... Meram'da babamın da bulunduğu bir oturakta horozları öttürmüştük...
Bir gün detaylı yazmalıyım ki benim için derslerle doluydu; kadehler boşalırken muhabbet gönüllere sebil edilmişti...
Gecenin etkisi bende ertesi gün devam etmiş ve "Saki" isimli şiiri yazmama vesile olmuştu:
Saki sunar destiyle şarabı al iç deyu
Bu ab-ı hayat bu neş'e bu ilaç deyu
Bir katre yut ki dalasın deryalara
Bin hikmete ram olup bir sualden kaç deyu
Şiirin devamı "Bir Hayat Yetmez" isimli şiir kitabımda. Kitabın baskısı yok ama e-kitap olarak indirmek isterseniz ana sayfamda linki var...
Şemsi abiye rahmetler olsun...
TAHİR SAKMAN
26 Mayıs, 2024
FUTBOL OLSUN
FUTBOL OLSUN
Bugün futbolda kıyamet
Konya’da kopacak…
Konyasporlu ve
Galatasaraylı olarak bu maçı izleyeceğim ama tabii ki önce yaşadığım şehrin,
üzerine şiirler söylediğim, kitaplar yazdığım şehrin bir insanı olarak, Konyaperest
biri olarak önceliğim tabii ki Konyaspor olacak…
Bugün kayıtsız şartsız
Konyasporluyum…
Birtakım söylentilere mahal
bırakmadan, iki takımın da çıkıp babalar gibi top oynamasını istiyorum ama
bakalım futbolun ilahları ne diyecek? Şans faktörü futbolda önemlidir bunu da
bir kenara yazmak gerekir.
Gönlüm iki yanımın da
sevinmesini istiyor ama futbol bu; son düdük çalmadan her şey olabilir!
Tek istediğim temiz bir
maç olsun ne Konyaspor’un ne Galatasaray’ın ayak oyunlarına ihtiyacı yok; topumuzu
oynayalım düşeceksek, düşelim, şampiyon olacaksak olalım veya olmayalım ama
onurumuzu yitirmeden… Onurumuz her şeyden daha önemlidir.
Ben iki takımın da kıran
kırana bir maç izleteceğine ve iki takımın da adına yaraşır bir futbol ortaya
koyarak; futbolun, futboldan çok daha öte bir şey olduğunu göstereceğine
inanıyorum.
Sonucu her ne olursa olsun;
bu yılın maçıdır. Tüm ülkenin bu maça kilitlendiğini ve tarihi bir maç
olacağını ve iki güzide kulübün futbolcularından masörüne, yöneticilerinden,
taraftarlarına varıncaya kadar bunun bilincinde olarak futbolun güzelliklerine
yakışır bir şekilde mücadele edeceklerine inanıyorum.
E haydi o zaman futbol
olsun!
TAHİR SAKMAN
23 Mayıs, 2024
UYUTTUĞUNUZ İNSANLIK OLMASIN!
UYUTTUĞUNUZ
İNSANLIK OLMASIN!
Dünyayı
parsellemişiz, gözümüz de doymuyor!
Sanki
dünya sadece bize aitmiş gibi davranıyoruz; bencilce kendimizden başka canlıların
da dünya üzerinde yaşama hakkı olduğunu unutuveriyoruz...
Neymiş
efendim, barınaklarda sahiplendirilemeyen hayvanları uyutacaklarmış… uyutmak ne
kadar masumca değil mi? Şuna açık açık “öldüreceğiz” diyemiyorlar! Savaşları katliamları
düşünürsek… susuyorum ve korkuyla ürperiyorum…
İnsanın
yaşam serüveninde ona binlerce yıl hizmet etmiş; köpekleri, kedileri şimdi
büyük büyük taş yığınlarından şehirler kurup onlara ihtiyacımız ortadan
kalkınca uyutmak yani öldürmek!
Aslında
koyunları, kuzuları, sığırları, tavukları vs. kesip kesip / öldürüp yiyen
bizler değil miyiz? Ha öldürmüşünüz ha kesmişiniz ha uyutmuşunuz…
Uyuttuğunuz
insanlık olmasın?
TAHİR
SAKMAN
22 Mayıs, 2024
HER ŞEY YAŞANIRKEN GÜZEL
Soldan sağa; Cenap Kendi, Kazım Şalvarcı, Mazhar Sakman. Sarıyakup Caddesi'ndeki bağ evimizdeki bir oturakta... (Fotoğraf: Tahir Sakman Koleksiyonu.)
HER ŞEY
YAŞANIRKEN GÜZEL
Dün mü çok
renkliydi yoksa bugün mü renksiziz? Dünün koşturmacaları mı güzeldi yoksa
bugünün rehaveti mi?
Şöyle bir
hafızamı yokladığımda yani getir götür, kurye işleri yokken… Çok değil; 80’li,
90’lı hatta 2000’li yıllar… o kadar uzak değil aslında belki dün belki dünden
kısa…
Alışverişlerimiz
bile sayılı dükkânlardan yapılırdı; marketler henüz icat edilmemişti…
Ne
zaman ramazan gelse elimizde kap kacak Aziziye Camii’nden Kadınlar Pazarı’na
giderken, Kayıklı Kahve Meydanı’na bakan Çöğenlerin dükkânına gider sıraya
girerdik, tahin almak için. Pastırmalar Üçyıldız’dan… Bugün bu dükkânlar,
ikinci hatta üçüncü kuşak tarafından çalıştırılıyor; aynı disiplin aynı güven
ve aynı kalite…
Kadınlar
Pazarı’na bir koşu giderdim, elimde on lirayla… Babamın kadeh arkadaşına,
babamın selamını söylerdim Kasap Kara Ahmet (yoksa Kara Mustafa mıydı?) amcaya…
Yarım kilo biftek hazırlardı, yumuşak yerinden döver, üzerine de tuz kekik
ekerdi. Eğer ikindin üzeriyse mutlaka mangal yanardı dükkânda ve bir kenarda ufak
ufak çaktırmadan demlenirdi. Mangaldaki pişmiş etten de biraz vermeyi ihmal
etmezdi hiç. Çok iri yarı bir adamdı ama yüreği… yufka yürekliydi. Yüzü bugünkü
gibi aklımda, aklımda kalan nadir insanlardan bir tanesi. Çalışırken başındaki
fötr şapkayı asla çıkarmazdı, kravatsa zaten banko… Kadınlar Pazarı’nda
kravatlı kasap… Haydi, şimdi gidin de arayın belki bulursunuz… Şimdilerde
geçtim esnafı; kravat takan, takım elbiseli, pırıl pırıl ayna gibi boyalı ayakkabı
giyen, traşlı memur bile hatta çok üzgünüm öğretmen bile görmekte çok
zorlanıyoruz.
Kazım
amcanın İstanbul Caddesi’ndeki dükkânı, Şehir Bakkaliyesi (https://www.facebook.com/photo?fbid=7435781596538591&set=gm.8041403962537726&idorvanity=2851206081557566),
(Fotoğraf: Yaşar Barışık Koleksiyonu) |
İstanbul Caddesi’nde Şalvarcı Kazım amcanın “Şehir Bakkaliyesi” vardı. Ekmek kadayıfları mutlaka ondan alınırdı. Kazım amca aynı zamanda kanun çalardı. Uzun kış gecelerinde bizim Sarıyakup’taki bağ evimizi kanunundan çıkan zarif nağmelerle şenlendirirdi. Oldukça mütevazı ve sessiz bir adamdı. Kanunu gibi kendisi de çok kibar bir adamdı. Rahmetli olunca oğlu Vedat abi dükkânı uzun süre işletti sonra onun da erken bir ölüm yakasına yapışınca dükkân kapandı… Şehrin simge dükkânlarındandı… O da aklımda kravatlı olarak kalmış…
Aziziye Camii’nin karşısında Şehir Eczanesi… Hattat Hüseyin (Öksüz) abinin dükkânıydı. Babamla bir gün eczaneye gitmiştik. Eczanenin arkasına geçtik bana bir ney seçti ve nasıl üflemem gerektiğini gösterdi ve “ses çıkarınca bana gel” dedi. Ben bir ay uğraştıktan sonra o sesi çıkardım ama pes etmiştim; neyi götürüp Hüseyin abiye geri verdim… Hüseyin abiyle babam çok iyi dosttular, babama çok saygı duyar ve çok severdi. Aslında iki ayrı dünyanın insanıydılar ama onları ortak noktada birleştiren sanat ve müzik aşkı olmalıydı. Hüseyin abiye babam dörtlükler getirir o da üşenmez onları hatla yazardı ve acemilik örnekleriydi, arşivimde onları hâlâ saklarım.
Hüseyin abi, babamın ağdalı Osmanlıca konuşmalarını, beyitler okumasını ve tabii ki sazından çıkan nağmeleri ve nota bilgisine hayrandı. O zamanlar çok gençti, sonra eczaneyi bıraktı kendini hat sanatına adadı. Yıllar sonra büyük kızım onun hat öğrencisi olacaktı… Hüseyin abiyle olan hatıralarım arasında yer eden bir şey daha var ki aslında hatırladıkça hep üzülürüm; babam ona çok eski, tahta bir tambur hediye etmişti. Hüseyin abi çok sevinmişti. Bakım yapılması ve tellerinin değişmesi için bir ustaya vermişlerdi ama tamburu bir daha almak mümkün olamadı, kaybolmuş! O usta kimdi bilmiyorum ama bugün bile aklıma geldikçe çok üzülürüm, çok güzel bir tamburdu.
Hüseyin abi bugün artık dünyaca ünlü bir hattatımız, duruşunu hiç bozmadı; o hâlâ Aziziye Camisi’nin karşısındaki bir eczacı mütevazılığıyla şehir kültürüne hizmet etmeye devam ediyor şehrimizin, yüz akı insanlarından…
Tevkifiye Caddesi’ndeki çıraklık günlerimde öğle yemekleri katıkçıdandı… Paşa yemeği favorimdi; soğan kabuğuyla pişmiş yumurtayı biraz zeytinyağının üzerine doğrar, somunla yerdik. Bazen helva ekmek yanına zeytin… O nasıl lezzetti, şimdi hepsi hayal oldu o lezzetlerin.
İlyas Ağa’nın dükkânına gider, sıraya girerdik az kuru fasulye, az pilav veya az kavurma yemek için… az dediğime bakmayın şimdiki porsiyonlardan büyüktü. İlyas amca bir gün kızmış, o gülen yüzüyle serzenişte bulunuyordu, yüksek sesle: “Bu ne len! Az guru, az pilav, çok ekmek!” gülmekten yerlere yatmıştık, rahmet olsun… Şimdi aynı dükkân, kuru fasulye ve kavurma satmaya devam ediyor; İlyas Usta’nın oğlu ve kalfası işletiyor; Anadolu Lokantası…
Araboğlu Makası’nda o zamanlar kelle satan lokantalar vardı, sadece orası değildi elbette ama onlarınki meşhurdu. Öğlenleri velespitle gider, sıcak sıcak alır getirirdim ki bu aynı zamanda ziyafet demekti… Şimdi hiç canım çekmiyor!
O dönemin Konya lokantalarında tencere yemekleri revaçtaydı ve çok çeşitliydi, şimdi?
Sabahları yaptırdığımız yağ somunları… Edeci’nin Ahmet derlerdi… Mahkeme Hamamı’nın köşesindeydi ve günümüzde torunları tarafından işletiliyor. Onun yaptığı, o nar gibi pideleri unutmak ne mümkün?
Bedesten’in Hükümet Meydanı’na bakan tarafında Kenanlar Pastanesi, umarım ismini doğru hatırlıyorumdur… Konya’nın bunaltıcı ağustos sıcaklarında onun dondurmasıyla serinlerdik, gerçek bir dondurmaydı, tadı hâlâ damağımda kaldığı için şimdi hiçbir dondurmayı beğenemiyorum.
Bizler dünlerde yaşamaktan vazgeçemedik; sanırım şimdinin gençleri de gelecekte aynı duyguları yaşayacaklar ve gözleri dolarak yaşamın rüzgârlarına direnmenin yersiz olduğunu anlayacaklar.
Her şey, her şeyi yeniden hatırlatıyor sanki… Bir gün bizler, tıpkı bizden öncekiler gibi hiç yaşamamış gibi olacağız; sesimiz şehr-i Konya’nın bir taraflarında unutulmuş eski bir replik gibi kalacak ama onu da duysa belki anlayamayacak şehr-i Konyalı...
Her şey yaşanırken güzel; hatırlarken değil! Hatırladıkça acıyorsunuz, kanıyorsunuz…
TAHİR SAKMAN
09 Mayıs, 2024
HIZIR'DAN GEÇTİK HINZIR GELMESİN YETER!
Çaldıran Sokak, 2022... Foto: T. Sakman |
HIZIR'DAN
GEÇTİK HINZIR GELMESİN YETER!
Çok
renkli bir çocukluğumuz vardı… Çok renkli giysilerimiz yoktu belki ama düşlerimizle
renklendirdiğimiz, gökkuşakları altında gezindiğimiz bir dünyamız vardı…
Oyuncak,
giysi vs. almanın imkânsızlığından değildi çoğu zaman; aileler tutumluydu,
çocuklara sınırsız imkânlar sunmazlardı şimdiki gibi… Genel kanı çocukların
terbiyesinde olumsuz etki yaratma ihtimaliydi; çocuk şımarmamalı, duracağı yeri
bilmeliydi. Şimdiki gibi her istediği yapılan çocuğun doyumsuz bir hâle gelmesi
ve adeta histeri krizine girmesi gibi bir durum söz konusu bile değildi.
Oyuncaklarımızı
bile biz kendimiz yapardık; gazoz kapaklarını çamurla doldurur… hani şimdi
çocuklar “taso” diyorlar ya öyle oynardık. Kapak bedava, çamur bedava ama oyun
pahalıydı; gazoz kapaklarımızı üttürmek istemezdik.
Şimdiki
çocukların bence en büyük sorunu, “ütmeyi / ütülmeyi” bilmemek!
Billalarımızı
(bilyelerimizi) ütülürsek, kayısı çekirdekleri sermayemiz olurdu, nasılsa bağlarımız
kayısı ağacı doluydu; bizde yoksa komşuda…
Bazılarımız bilyalı (rulman) tahta arabalar yapardı veya yaptırırdı... Dönemin Mercedes'i kesinlikle onlardı... Ama itmeden gitmezdi ya birisi sizi itecekti ya da yokuş aşağı gidecektiniz ki, şehirde tek yokuş Larende Caddesi'ndeydi. Bir üçüncü yol da ellerinizle kendi kendinizi ittirmekti.
Kavak
ağacından düdük yapardık… şimdi bile hayret ediyorum… Topaç diyorlar ya, o
fırçaları nasıl çevirirdik… ben çok ütülürdüm fırçada…
Soba
tellerinden araba yapardık… İnce minare, yedi kiremit, birdirbir… “ikidir iki”
deyince tilkinin neyi olduğunu da siz anlayın artık! Uzuneşek, harmanbiş, çelik
çomak… İlle de çelik çomak; kafamız, gözümüz yarılırdı bazen… O çeliği tutmasak
sanki kıyamet kopacaktı, çeliği bir kaçırırsak dünyada yaşam bitecekti sanki… Ceketimizi
ters giyerdik; çeliği tutarken ellerimiz acımasın diye… sonra dünyayı kurtaran
bir kahraman edasıyla dolanırdık tabii ki çeliği yakaladıktan sonra.
Dokuztaş,
beştaş… Beştaşı müthiş oynardım, cark curk? Bunu da bilmezseniz diyeceğim ama
şimdi öyle bir kuruyorlar ki cark curku, vallahi bizim pabuçlarımız çoktan dama
atıldı!
Top
mahallelerimize girmeden favori oyunlarımızdı bunlar. Önce yakan top ama daha
çok kızlar oynardı bu oyunu, biz futbol… Sokaklar bizim sahalarımızdı; ben
Metin Oktay olurdum, abim Vedat Sakman kaleci Varol, ne şeref! Abim tatillerde
Konya’ya geldiği zamanlar Çaldıran Sokak’ta beni de kaleci yapmak için çalıştırırdı.
O zamanlar abim İzmir’de Göztepe’nin alt yapısında kaleciydi sonra talihsiz bir
şekilde kolu kırılınca bırakmak zorunda kaldı...
Abim Vedat Sakman'ın ortaokul yıllarından bir hatıra... Foto: T. Sakman Koleksiyonu. |
Mahalle maçları yapardık kıran kırana… gazoz alacak paramız olmasa da yine iddiaya girerdik kazanma umuduyla… Sarıyakup’ta, Topraklık Mahallesi’nin çocuklarıyla maç yapmıştık. İnanılmaz çekişmeli geçmişti. Bizden fiziksel olarak çok güçlü olmalarına rağmen teknik olarak çok geriydiler. Maç, 2-1 bitmiş, bendeniz de bir gol atmıştım ama şimdi hatırlayamıyorum yenmiş miydik?
Dünün evlerinde baş tacı olan İstanbul süpürgesi... |
Elvis Presley'in dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda Vedat Sakman... Foto: T. Sakman Koleksiyonu. |
O yıllarda mevsimler kaymamıştı henüz ama yine de bazen geçici bir yağmur bazen çok sıcak olurdu hatta nadir de olsa kar bile görmüşlüğümüz vardır. Her ne olursa olsun Konyalı asla vazgeçmezdi hıdrellez kutlamasından...
Hızır’la
İlyas, senede bir kere, bugün buluşup bereket dağıtırlarmış… Artık
buluşmuyorlar: O günlerde, Hızır gerçekten vardı; her şey bereketliydi, bolluk
her yanımızı sarmıştı… Şimdilerde Hızır bizleri çoktan terk etmişe ve Hızır’dan
çok hınzırlar kapımızı çalmışa benziyor.
Sabah
ilk işim sokağa çıkıp bakacağım; tırnağı olmayan bir insan veya adımlarının
arkasında yeşil çimen bırakan var mı diye…
Heyhat, her yer asfalt olmuş, Hızır gelse bile asfalta yeşilden bir iz
bırakması ne mümkün?
Artık
razıyız, geçtik Hızır’dan; yeter ki hınzırlar kapımıza uğramasın!
TAHİR
SAKMAN
08 Mayıs, 2024
07 Mayıs, 2024
ÜÇ GÜVERCİN UÇAR
ÜÇ GÜVERCİN UÇAR
‘darağacında üç fidan’***
sonsuzluğa çiçek verdi üç can
‘darağacında üç fidan’
durdu dünya ağladı zaman
‘darağacında üç fidan’
her yer sömürü her yer talan
‘darağacında üç fidan’
özgürlük dedi üç adam
‘darağacında üç fidan’
umutlar şimdi bahardan
/üç güvercin uçar milletimin bahtına/
***N. BEHRAM
TAHİR SAKMAN
06 Mayıs, 2024
BAHARDILAR
BAHARDILAR
Umudum sende çocuğum
Aydınlıktır yarınlar
Güneşin kucağında
Yok olur karanlıklar
Yeşerse de darağacı
Özgürlüktür tutkumuz
Sevgi barış türkümüz
Denizler dolu ufkumuz
Bahardı dikti başları
Yürüdüler sonsuza
Üç arkadaştılar
Yazıldılar yıldıza
Deniz Yusuf Hüseyin
Bir destandan kalanlar
Yarım kalmaz bu türkü
Nicesini çağırıyor analar
TAHİR SAKMAN
02 Mayıs, 2024
SES
SES
bir bayrak kalkar ufuklara
bir bayrak yarınlara
bir bayrak yeniden
binlerce doğacak
ülkemden yayılsın isterim
kuş sesleri çocuk sesleri
dalga dalga gümbür gümbür
türküler
yasaksız notalar söylesin
sesim var insanlar için
bu ülke bu dünya hepimizin
/bir bayrak kalkarsa
ufuklara
gölgesi düşecektir mutlaka
yarınlara/
TAHİR SAKMAN
25 Nisan, 2024
MEYHANE KÜLTÜRÜ İLE KONYA OTURAK KÜLTÜRÜ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR ÜZERİNE BİR DENEME
MEYHANE KÜLTÜRÜ İLE KONYA
OTURAK KÜLTÜRÜ ARASINDAKİ FARKLILIKLAR ÜZERİNE BİR DENEME
Sultan Alâaddin bir işret
meclisinde, şiirini beğendiği Konyalı şair Nizami’ye “falanca köyü sana
bağışladım” der. Şair elbette bu işe sevinir ve ertesi gün sultanın huzuruna
çıkarak ihsanın kendisine verilmesini bekler. Sultan Alâaddin, şairle biraz
dalga geçmek ister ve verdiği ihsan sözünü kast ederek, “Nizami, dün gece
içkiyi fazla kaçırmış ve bir halt etmişiz” der. Nizami buna çok üzülse de cevap
vermekte gecikmez: “Haşa Sultanım, asıl şimdi halt ettiniz…”
Osmanlı’nın talihsiz
şehzadelerinden Cem Sultan’ın Konya Valiliği döneminde Meram bağlarındaki işret
meclisleri meşhurdur. Keza Mevlâna’nın yaşadığı dönemlerde de Konya’da birçok
meyhane olduğunu menkıbelerden öğreniyoruz. Alâaddin Tepesi’nin güneyinde
yaşayan gayri Müslimlerin özellikle Rumların işlettiği meyhaneler bu
bölgededir.
Kayıklı Kahve |