KONYA, KONYA MI?
O Konya çok gerilerde
kaldı; saklı düşlerimizin en mahrem yerinde iğde dalına asılan türkülerimize
döndü her şey…. Ne koruma altına alabildik ne yangında ilk kurtarılacakların
listesine dâhil edebildik. Topyekûn bir şehri, uydurduklarımıza uydurmak için
çabaladık; kendi uydurduklarımıza bile inanmadan, başkalarının inanmasını
bekledik hep!
Şimdi feryat etmek neye
yarar ki? Kültürden, sanattan, edebiyattan anladıklarınıza bakıyorum şimdi boş,
boş… siz de benimle bakıyorsunuz; eminim. Bir enkaz yığınının son kalıntılarını
da yakmak için birlikte bir kibrit arıyoruz!
Yok ettiğiniz her şeyde
siz vardınız aslında… farkına varmak farkındalığınız yoktu, yoktu sahip
çıkılması gerekenin siz olduğunuzu bilmenin başka bir yolu!
Kalabalıklara karıştınız;
kalabalıkların kabalığında perçinlenen küfürlere kulağınızı tıkasanız da
nafileydi bayım nafile; hani,
/Aynaya baktım çıralar
yaktım/ diyen bir Konya türküsünün ezgileri arasında nafile oldunuz…
Ne yaptınız benim şehrime?
Şiirlerime yazmaya kıyamadığım şehrime ne yaptınız?
Ah Seyit abi ah; hani
“şehri çalmasınlar diyerek yıllardır Konya’dan hiç çıkmadım diyordun”, sen mi
çaldırdın yoksa Seyit Abi!
Şimdi bana kim verebilir
ki, gazel suyu içmenin keyfini, üzerinden sırıkla atlarken düştüğüm ırmaklar
nerede? Bu yüzden annemden yediğim tokatlar bile güzeldi Konya! Ya sokaklarında
özgürce çelik çomak oynadığım günlerimi kim kaldırdı yüklüklere?
Siz kendinizi beton
kutulara hapsederken benim çocukluğum; komşu bağlardan, bahçelerden erik
çalarak geçti… siz şimdi güvenlik izin verirse evinize girebiliyorsunuz!
/Bülbül konmuş sarayına
Konya’nın/ siz şimdi bu türküyü de bilmezsiniz, hem bilseniz ne olacak ki, ne
sarayınız kaldı ne okuyacak bülbülünüz…
“Hadi len ordan” demek
geçiyor içimden…
Konya, Konya değil artık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.