![]() |
Foto: T. Sakman. Kadınlar Pazarı'ndan 2000'li yıllardan bir görüntü. |
07 Aralık, 2022
İŞTE ONDAN
Üç harfli marketlere gitmeyin diyorlar ya…
06 Aralık, 2022
YÜZÜCÜLER
Son dönemde izlediğim en iyi dramlardan bir tanesiydi “Yüzücüler…”
ve kesinlikle bu film Suriyeli sığınmacılara olan bakış açınızı değiştirmeye
talip…
Suriye’de sporcu bir babanın; sporcu, yüzücü iki kızı, Suriye’de
karışıklık başlayınca canlarını kurtarmak için erkek kuzenleriyle birlikte İstanbul,
Midilli, Makedonya, Macaristan güzergahını izleyerek Almanya’ya ulaşmalarını
konu alıyor.
Filmi izlerken Ege’nin serin sularını teninizde hissedecek,
Macar sınırında köpeklerin sesi kanınızı donduracak… bundan emin olabilirsiniz.
Kardeşler Almanya’ya ulaştıkları zaman yaşadıkları sevinçle siz de havalara
sıçrayacaksınız.
Bugün ülkemizde yaşayan milyonlarca sığınmacıya farklı bir gözle
bakmanın, olayı bir insanlık dramı olarak görmenin yolunu açıyor film...
Emperyal güçlerin iştahlarını kabartan zengin petrol yatakları ve bulunduğu
konum itibariyle jeopolitik önemi, milyonlarca
insanın dramını sonuç olarak ortaya çıkartıyor.
Her ne kadar filmdeki Suriyeliler, bizdeki Suriyelilere hiç
benzemese de bu insanları sadece insan olarak görmemize engel değil elbette… Yıllardır
emperyallerin yeni silahlarını, stratejilerini denedikleri bir oyun alanına
çevirdikleri Suriye’de akan kan, ne zaman diner bilinmez ama sömürge
zihniyetiyle hareket edenlerin, ellerini bu ülkeden çekmedikçe, bu insanlara
huzur çok uzak görünüyor.
Uygarlığı, teknolojiyi; insanın, sevginin, barışın bir
aracı yapmadıktan sonra ne işe yarayacağını Suriye’ye bakıp görebilirsiniz. Suriye,
coğrafyadaki birçok ülkenin başına gelenleri çok acı bir biçimde yaşıyor ve aslında
ciddi bir uyarı da veriyor; ders almayanların ve emperyal oyunlara kapıları açmanın
ne kadar tehlikeli olduğunu da gösteriyor.
Batı’nın, çıkarları söz konusu olduğu çoğu zaman kendi
savunduğu değerlere de ters düştüğünü, bizlerin bu oyunlara fırsat vermemesi, uyanık
ve güçlü olmamız gerektiğini bir kez daha hatırlıyorsunuz.
Ege’nin serin sularına yenik düşen binlerce mültecinin
yaşadığı çaresizliğe düşmeden bilmeliyiz; ülkemizdeki demokrasin kıymetini… ve ülkemizin
kurucu kadrolarına olan şükranlarımızı bir kez daha yinelemeliyiz:
Sevgili Ata’m, bizlere öyle bir ülke kurmuş ve emanet
etmişin ki bölgemizde yüz yıldır ayakta duran tek ülkeyiz ve daha nice
yüzyıllar ayakta duracağız, kıyamete kadar, kurduğun Cumhuriyeti yaşatacağız…
TAHİR SAKMAN
05 Aralık, 2022
SİZ İNSAN MISINIZ?
Son dönemde izlediğim filmlerden bazıları hakkında yazmak
kaçınılmaz oldu benim için…
Bunlardan ilki “Rose Adası’nın İnanılmaz Hikâyesi” ismini
taşıyor. Statükolardan bıkan, özgür ve mucit ruhlu bir insanın, İtalyan
karasularının dışında yapay bir ada oluşturarak bağımsızlığını ilân etmesiyle
gelişen olayları anlatıyor.
Filmi izlerken, devletlerin zorba yapısını da ister istemez
sorgulamaya başlıyorsunuz: Size hizmet etmesi için seçtiğiniz insanların veya
kurduğunuz devletlerin zaman içerisinde “koruyuculuk” kavramı geliştirerek;
devleti, insanın / vatandaşın üzerinde bir yerlere çıkarmasını da gözler önüne
seriyor.
Eğer benim gibi statükoya karşı çıkan dahası kendi iç dünyanızda anarşist ruhlu,
her şeye karşı biriyseniz film tam size göre derim.
İkinci film bir belgesel, ismi “İyi Geceler Oppy…” 90
günlük bir görev için Mars’a gönderilen bir aracın 15 yıl güneş enerjisiyle
çalışmasını anlatıyor. Filmi izlerken zaman zaman araçla veya bir tür robot olan
ikizlerle, Oppy ile duygusal bir bağ geliştiriyorsunuz.
Belgeseli izlerken kıyas yapmanız ve sorular biriktirmeniz
kaçınılmaz oluyor. Bilim insanlarının neler yaptığına şaşırırken, dünyanın diğer
yarısında ise neleri konuştuğunuz aklınıza gelebilir. İnsanlığın bir tarafı Mars’ta
koloni kurmaya hazırlanırken bir diğer tarafının ne yaptığını, nelerle uğraştığını
üzülerek anımsayabilirsiniz.
Üçüncü film bizden; “Acıların Kadını Bergen…” Dördüncü film
ise yine sanatçı bir kadının hayatını konu alan bir film, ismi “Dilberay Küçük
Dev Kadın…”
İki filmde de tüm yaşantıları acıyla yoğrulan iki kadının acı
hikâyesi oldukça dramatize edilerek anlatılıyor, hüzne boğuluyorsunuz. Erkek egemen
bir toplum düzeninde kadının nasıl meta haline dönüştürüldüğünü ve sömürüldüğünü
görmenin gerçeği, yüzünüze bir şamar gibi iniyor. Bu iki film aynı zamanda
ülkemizde kadınlar üzerinde kurulan baskıyı ve sömürüyü de acı bir şekilde
anlatıyor.
Anlayışların, bakış açılarının kadın lehine ötesi insan
lehine, canlı lehine yaşam hakkının kutsallığı üzerine değişmediği sürece bu
acıların hepimizi bir gün boğabileceğini asla unutmamamız gerekiyor. Annelere kutsiyet
izafe ederken, eşlere de aynı hassasiyeti gösteremeyen toplumların, bu zulümle
ayakta durabileceğini sanmak safdillik olacaktır.
Ne yazık ki ülkemizde yaşanan on binlerce belki milyonlarca
dramlardan, insanlık suçlarından sadece ikisini anlatıyor film…
Bu iki filmi izlerken, yüreğinizde bir şeylerin koptuğunu
hissedeceksiniz ve bu insanların bizim toplum düzeni içinden çıktığını bir kez
daha anımsarken, gözlerinize, ismi duyulmamış milyonlarca kadının ızdırap dolu
yaşantısı dolacak ve milyonlarca kez, kadına zulmü reva gören zihniyete, insan
yerine koymayanlara haykırmak isteyeceksiniz:
Siz insan mısınız?
TAHİR SAKMAN
02 Aralık, 2022
DAR'ÜL MÜLK
Bugünlerde şehirdeki ilan panolarında Konya Büyükşehir Belediyesi’nin dar’ül mülk sloganıyla tarihi eserler ile yeni yapılmış veya yapılacak kültürel faaliyetlerle / restorasyonlarla ilgili duyurularını görüyoruz.
İçeriğine bir diyeceğimiz yok; yeter ki Alâaddin Köşk’ünün kalıntısı üzerine yapılan ucube gibi olmasın!..
Selçuklu’nun başkentine yakışmalı yapılan her şey…
Başkent deyince, duyuruların sloganı “dar’ül mülk”e takıldım… Mecazi kullanımlarını bir yana bırakırsak, başkent anlamında özellikle de Selçuklu’nun başkenti Konya için kullanılmış bir dönem…
Şuna, dar’ül mülk demek yerine, başkent desek daha iyi olmaz mı?
Türkiye’nin en büyük ihya projesi olduğundan bahsediliyor. İhyadan kastın birtakım mekânları, tarihi eserleri yenilemeye tabi tutmak, güzelleştirmek olarak algılıyorum buradaki anlatımıyla…
Projenin içinde Zafer ve Kültür Park bölgesindeki binaların baştan aşağıya yenilemeye tabi tutulması da var. Bu binalar için milyonların harcandığını da söylemem gerek tabii…
Zafer’de hani önünden geçerken bile çekindiğimiz mağazaların, bırakın mülkiyetini satın almayı; kiralarına bile yetişemeyeceğiniz dükkânların ve binaların, ücretsiz olarak dış cephelerine giydirmeler yapıldı, kepenklerine, tabelalarına varıncaya kadar yenilendi.
Ben de diyorum ki şu fakir fukaranın da akan damlarına bir el atsanız; onların da evlerini bir yenilemeye tabi tutsanız olmaz mı?
Zenginlerin milyonluk mülklerine harcadığınız paranın birazını, azıcığını da gariplerin başlarını soktukları yerlere yapsanız?
Hani pazarlardan atık sebze toplayan… evine ekmeği bile zor götüren, giysisi olmayan, çocuğuna simit parası bile veremeyen, yüreği yaralı, boynu bükük ama onurlu insanlara?
Farkında mısınız bilmem ama bu ihya işi hayır işiyse, bu hayrı en çok onlar hak ediyor; insanı ihya edemiyorsanız, binaları ihya etmişiniz ne anlamı var; mekâna şeref katacak olan insandır, insan…
Ve bunu da en çok bizim insanımız hak ediyor, sizce?
TAHİR SAKMAN
29 Kasım, 2022
UYAN UYAN GAZİ KEMAL
Ankara’ya, Konya tarafından gelirseniz, şehre girerken sizi
Dikmen sırtları karşılar…
Sanki, zamanı durdurursunuz orada ve Türk’ün ebedi önderi,
Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya ilk gelişine; hani o, Türk’ün
ateşle imtihanı olduğu günlerde, bir avuç Kuvvacı’nın tüm dünyaya özgürlük için
direndiği günlere gider, seğmenlerin sesini duyar gibi olursunuz…
Trakya ve Anadolu’nun büyük bölümünün işgal altında olduğu
ve bir taraftan da yokluğun / yoksulluğun acımasızca Türk’ün üzerine çöktüğü
yıllar…
Bir avuç vatanseverin halkı nasıl örgütlediğini ve nasıl
bir mücadelenin içine girdiklerini yeniden hatırlar, ürperirsiniz.
İlk Meclis’e giderseniz… orası Türk’ün demokrasi mabedidir;
Türk’ün özgürlük ateşini diri tuttuğu ve kazandığı yerdir ve dünyada bir ilktir
o; savaş yönetmiştir, onun için Gazi Meclis’tir…
Bir taraftan top seslerini duyarsınız, bir taraftan vekillerin
ateşli konuşmalarını. O mütevazı Meclis, ülkemizin tapusudur, harcıdır,
çimentosudur. Gözlerinizi kapattığınız anda cephelerde oluk oluk akan, kanı
görürsünüz; kağnıyla uçağın, süngüyle merminin, yoklukla varlığın, özgürlükle
esaretin savaşını görürsünüz…
Ve kısa ömrünü vatana feda eden Gazi’yi görürsünüz; gözleri
çakmak çakmaktır, yorgun bakışları bir çelik gibi yüreğinize işler, ürperir,
gayriihtiyari kendinize çeki düzen verirsiniz…
Anıt Kabir’e gidersiniz… derin bir huşu ve sonsuz bir coşku
ile şükran duyarsınız; Gazi’nin mozolesinin önünde, tüm şehitlerimizin
ruhlarının da orada olduğunu hissedersiniz. Ömrünü cepheden cepheye koşmakla
geçiren ama asla yılmayan, o en büyük Türk’ün, Atatürk’ün huzurunda, bir kez
daha onun açtığı yolda yürümeye ant içersiniz…
Birileri 17’lik kızlarla zifaf hazırlığı yaparken, onların
zifafı; kanla, canla bedel ödeyerek vatan kurtarmaktı…
Düşman Polatlı’ya dayandığında bile kaçmayı düşünmediler; onların
tek zırhlısı, vatan aşkıydı, özgürlük aşkıydı; tek sığındıkları yer, Milletin
sinesiydi…
Onlar, İngiliz desteğiyle, Yunan yanlısı Kuvayı İnzibatiye
kurmadılar; onlar, Türk Milleti’nin desteğiyle, Yunan’a karşı, vatanın
esaretten kurtulması için Kuvayı Milliye’yi kurdular.
Haklarında verilen idam fermanlarından, fetvalarından korkmadılar;
onların tek dayanakları, Yüce Türk Milleti’nin bağımsızlık tutkusuydu…
Yaklaşık on gün kaldığım Ankara, Millî Mücadele ateşini
yakan ve bu uğurda eşi benzeri görülmemiş bir destan yaratan şehirdir. İradesi
Meclis iradesidir; Meclis’in onayından geçmeyen hiçbir karar uygulanmamıştır. O
savaş şartlarında bile demokrasi örneği olarak tarihe yön vermişlerdir.
Ankara gazi şehirdir, Gazi’nin şehridir… tıpkı Gaziantep
gibi, Kahramanmaraş gibi, Şanlıurfa gibi…. Ve Millî Mücadele’ye omuz veren tüm
şehirlerimiz gibi…
Kulaklarıma Ruhi Su’nun, su gibi sesi doluyor:
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak
Kılıcını vurdum taşa
Taş yarıldı baştan başa
Uyan da bak Gazi Kemal
Başımıza gelen işe
Ankara'nın dardır yolu
Düşman aldı sağı solu
Sen gösterdin Paşam bize
Böyle günde doğru yolu
Atatürk’ün doğru yolu, yolumuzdur bizim… Gazi Kemal
uyanmayacak, bunu biliyoruz ama fikirlerinin ve yaktığı ateşin ışığında, kıyamete
dek binlerce Gazi Kemal yetişecek ve milletimizin teminatı olmaya devam
edecektir:
“Ne mutlu Türk’üm diyene…”
Fotoğraflar: T. Sakman.
TAHİR SAKMAN
28 Kasım, 2022
HOŞÇA KAL ATATÜRK'ÜN ŞEHRİ
Ankara’da en son gezdiğim yer Anadolu Medeniyetleri Müzesi
oldu.
Bir başkente ancak böyle bir müze yakışırdı. Büyülenmemek
mümkün değil; yaşadığımız topraklardaki medeniyetleri bir arada görmenin
heyecanı sizi alıp götürüyor.
Tarihi bir yapıya kurulan müze aynı zamanda Anadolu
tarihinin, insanlık tarihiyle nerdeyse eş değerde olduğunu da dünyaya ilan
ediyordu.
Anadolu tarihinin yanı sıra insanlığın medeniyet yolundaki
merhalelerini göstermesi açısından oldukça önemli bir müze. Dünyanın sayılı müzeleri
arasında yer alan müzenin, 1997 yılında Avrupa’nın en iyi müzesi seçilmesi asla
tesadüf değildir.
Müze Anadolu medeniyetlerinin eserlerini çarpıcı bir
biçimde size gösterirken aynı zamanda Ankara’nın da geçmişini gururla sunuyor.
Müzede geçirdiğim üç saatin yetmediğini ve en kısa zamanda
yine görmem gerektiğini biliyorum. Medeniyetlerin birbirleriyle olan etkileşimini
de görmenizin mümkün olduğu bu müzeyi herkesin görmesi gerek.
Göbekli Tepe ve Çatalhöyük’ten başlayarak insanlık
tarihinin kilometre taşları olan önemli eserleri bir arada görmenin sevinciyle
Konya’ya doğru yola çıkarken, yaşadığımız toprakların, insanlık adına nasıl bir
kutsiyet ifade ettiğini bir kez daha idrak ediyorum.
Hoşça kal Atatürk’ün şehri, en kısa zamanda yine geleceğim…
Her ne kadar Yahya Kemal, “Ankara’nın en çok, İstanbul’a dönüşünü sevdiğini”
ifade etse de ben; Ankara’ya, her tarafında Atatürk’ün kokusu olan bu şehre,
Türk’ün son başkentine yeniden gelme umudunu seviyorum…
Fotoğraflar: T. Sakman. Ankara, Anadolu Medeniyetleri Müzesi...
TAHİR SAKMAN
26 Kasım, 2022
YAŞANMASIN BÖYLE ANLAR
TAHİR SAKMAN
25 Kasım, 2022
VAHŞETİN SESİ