07 Haziran, 2025
SÜRE SÜRE SÜREYYA
SÜRE SÜRE SÜREYYA
06 Haziran, 2025
BAYRAM OLSUN
BAYRAM OLSUN
/kurban edilecek ne kaldı
sevgilerden başka/
demiştim bir zamanlar…
Bunca zaman ne değişti? El cevap, hiçbir şey… Huylu huyundan asla vazgeçmedi…
Zamanın puşt zulasına
saklanmış bir yerinde devran yine aynı dönüyor… ama ne olursa olsun umutlarımız
sürekli yeşil… Öyle bir dal ki yüreğimizde hep yeşil… Ve bir Çin özdeyişi: “Yüreğinde
yeşil bir dal saklarsan şarkı söylemeye bir kuş gelecektir…”
Siz dallarınızı koruyun; o kuş, bir gün mutlaka şarkınızı söylemeye gelecektir…
Mesela bayram…
Kindar olmayı kesin; sevmeyi
deneyin, hoşgörüyle karşınızdaki insanla empati yapmaya çalışın… Unutmayın; o
da sizin gibi bir ana kuzusu…
Yalanı kesin, insanları
aldatmayı mesela… Doğayı anlamaya çalışın; ağaçları, kuşları dinleyin… bırakın rüzgârlar
içinizden geçsin, ömrünüzü bir ağaç gibi insanlara adayın… gölgeniz yayılsın
her yere, meyveleriniz taşlansa da siz yine vermeye devam edin…
Gıybeti kesin, suizannı
kesin… ayıp aramayı kesin; ne demişti Mevlâna “Ayıp arayana, ayıplar olsun…”
Nefsinizi mesela kesin,
kesin acımayın… Olumsuz duygularınızı, düşüncelerinizi kesin gitsin… Bırakın
aksın kanı tüm negatif enerjilerin…
Daha ne olsun? E hadi,
bayram olsun işte…
Silahların olmadığı,
sınırların kaldırıldığı, yüreklerin çiçek açtığı… ekmek kavgası değil; ikram
edildiği, paylaşıldığı… Sömürünün sözlüklerden kaldırıldığı…
Belki de ben hayal kurmayı
kesmeliyim… Böyle bir dünya…
Yine de her yer bayram
olacaktır; kalbinizdeki yeşil dala bir kuş kondurabilirseniz…
Deneyin...
TAHİR SAKMAN
05 Haziran, 2025
ŞEKER DE YİYEBİLELİM
ŞEKER DE YİYEBİLELİM
Bayramlar… bayramlar; eskiden
gerçekten bayramdı…
Nasıl ki her şeyi
sulandırdınız, bunu da sulandırmasanız olmazdı… Kardeş olduğumuzu yeni mi
hatırladınız? Ya ortak paydalarımızı?
Kurban Bayramı’nın bayram
tarafındayım… Yeterince kurban vermedik mi?
İnsanlığımızı, paylaşmayı,
komşuluğu, adilliğimizi, dürüstlüğümüzü…
Bir bayram sabahı
hatırlıyorum; camiden çıkan insanların yüzündeki nur sanki tüm evreni kaplayacakmış
gibi gelirdi bana… Kucaklaşılırdı, sevgi ve dostlukla… İnsanların yüzlerindeki
muhabbetin tarifi yoktu… Tabii ki siyasallıktan da eser yoktu…
Yok, vazgeçtim…
Neyi yazacağım ki? Neyle
yatıp kalktığınıza bir bakın? Dürüstlüğünüzü sorgulayın… Sadece bu erdem bile tek
başına hayatımızı yönlendirecektir…
Bırakın insanların nasıl
yaşadıklarını; alışverişlerinizde teraziyi dik tutabiliyor musun ona bakın!
Teraziyi kaydırırsanız, ki
öyle görünüyor, insanların hayatları üzerinden çıkar mı sağlıyorsunuz?
Yalan… o kadar çok yalan
söylüyoruz ki artık doğru söyleyeni taşlamaktan başka seçeneğimiz kalmadı…
Bayram arifesinde güzel
şeyler yazamadım özür dilerim… Umarım gelecek bayram arifesinde güzel şeyler
yazabilirim…
Yurttaşların temel hak ve
özgürlüklerinin zirve yaptığı, Atatürk ilke ve inkılaplarının ülkemizi aydınlıklara
taşıdığı, insanın insanı sömürmediği; zenginliklerin adil paylaşıldığı…
Hani Nazım diyor ya;
/Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler/
TAHİR SAKMAN
03 Haziran, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 18 DAĞLARI DELEYİM Mİ (EDALI BEBEK)
DAĞLARI DELEYIM MI (EDALI BEBEK)
Konya oturaklarının
vazgeçilmez türküleri arasında olan türkülerden bir tanesini Mazhar Sakman 12
telliyle çalıp söylerken ona udla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı
eşlik ediyor…
Dağları deleyim mi
Yanına geleyim mi
İller altın vermişler
Canımı vereyim mi
(Aman) Edalı bebek [(canım) edalı bebek]
kalk gidelim
(Aman)
Edalı bebek [(canım) edalı bebek] doldur içelim
Minarenin alemi
Kaşın kudret kalemi
Sana güzel dedimse
Yak mı dedim âlemi
(Aman
Edalı bebek [(canım) edalı bebek] kalk gidelim
(Aman)
Edalı bebek [(canım) edalı bebek] doldur içelim
Asmaya bak asmaya
Dibindeki yosmaya
Şimdi kızlar pahalanmış
Dokuz arşın basmaya
(Aman) Edalı bebek [(canım) edalı bebek]
kalk gidelim
(Aman)
Edalı bebek [(canım) edalı bebek] doldur içelim
Minarede ezan var
Kız bahçede gezen var
Şu Konya’nın içinde
Gün görmedik güzel var
Türkünün son dörtlüğü
Mazhar Sakman’ın türkü defterinden yazılmıştır. Türkünün notası Mazhar Sakman
tarafından yazılarak Konya’da, Şehir Postası gazetesinde 14 Haziran 1963
tarihinde yayımlanmıştır. Notanın altında yukarıdaki verdiğimiz güfteden farklı
olarak şu dörtlük yazılıdır:
Bağınızda üzüm var
Kız bahçede gezen var
Şu Konya’nın içinde
Gün görmemiş güzel var
Diğer türküler için:
TAHİR SAKMAN
Diğer türküler için:
01 Haziran, 2025
MEYHANE
MEYHANE
Solist: Rengin Güney
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
Yine bir Doğan Zade
bestesi: Meyhane…
Doldur saki; bedenimi
aşkın şarabıyla… ancak âşıkların gönlüdür; kıyamette açık olan meyhane… aslında hep açığız; yolunuz
düşerse bekleriz efendim…
2001 yılında yayımlanan “Söylesem
güç yetmez sussam işkence” isimli kitabımda yer alan mistik ögeler taşıyan bu
şiir sevgili Doğan Zade’nin notalarıyla birleşince ortaya böylesine güzel bir
eser çıktı…
MEYHANE
kaç bin yıldır başım gezer
göklerde
soramam kimseye bilmem
neyim ben
serseri duygular sarıyor
beni
belki bir avare divaneyim
ben
vuslat hayaliyle canlar
düğünde
aradığım sensin dünde
bugünde
fermanım gizlidir yârin
zülfünde
aşk oduna yanan pervaneyim
ben
benden bana doğru kayıp
gideni
zerremde sen varsın yak şu
bedeni
alevindir ancak yeşertir
beni
aşk olmazsa eğer viraneyim
ben
ben elsiz ayaksız sana
yürüdüm
ne varsa cihanda aşka
bürüdüm
ne durursun ey yâr iç
yudum yudum
hakikat aşkına peymaneyim
ben
bulutlarda değil o hep
yanımda
bana benden yakın durur
aynımda
aşkın şarabıdır gezen
canımda
kıyamette açık meyhaneyim
ben
TAHİR SAKMAN
31 Mayıs, 2025
Yasa dışı aşK VEYAHUT AŞK MASALI
Yasa dışı aşK VEYAHUT AŞK
MASALI
Uzun çok uzun zamanlara
yürüdüğümüz yıllardan…
Sonsuzluğun da sonu olduğunu
düşünemediğimiz hayata korsan rüzgârların etkisinde gözü kapalı atıldığımız yıllardan…
61 sayfalık ince mi ince
bir kitap… 2002 yılında yayımlanmıştı, yasa dışı aşK…
Aşk zaten yasa dışılıktı
tıpkı şiir gibi… Kapak tasarımını Zeki Beştepe; İrfan Çakır'ın ve bendenizin
fotoğraflarından eliyle bir kolaj yaparak hazırlamıştı. Kapaktaki yazılar Zeki’nin
el yazısıydı… O dönemlerde bilgisayar hayatımıza bu kadar girmemişti ayrıca
Zeki’nin tasarımı da muhteşemdi…
Bu kitabın, tek kişilik
bir oyun olarak sahneye konmasını, yorumlanmasını çok istemiştim… Kim bilir belki
bir gün…
Kitap tek bir şiirden
oluşuyordu ve bu kitaptan seçtiği bölümlerden bir demet yapan sevgili Doğan
Zade duygularını katarak çok beğendiğim bir beste ortaya çıkarmıştı: Aşk Masalı…
Aşk gerçekten masal mıydı? Kesinlikle bir masal… öyle bir masal ki yaşasanız da
yaşamasanız da sizi kendisine inandıran ve iyi ki masallara kanmışım dedirten
bir duygu seli…
Güvercin kanatlarında
dolaşırken yere çakılmanın onulmaz hissi…
Ne yazık ki Konya’da artık
ne Zeki Beştepe var ne de Doğan Zade… Sanatlarını, duygularını başka şehirlerde
anıtlaştırıyorlar…
Bir ben mi kaldım ne?
AŞK MASALI
Solist:
Duygu Gökhan
Şiir:
Tahir Sakman
Beste:
Doğan Zade
sevda dediğin
delice bir koşu
yürekte başlar nefes
nefese
sürer gökyüzünde
dolu dizgin bir sevda
yüreğimize aktı
oysa aşk bize yasaktı
sana
açık kapılarım
başkasına
kapıyorum
eğer
sevda bu ise
ben
sana tapıyorum
yaşamak her an
mutluluk bazen yalan
aşklar masal olsa da
sürer içimizde
TAHİR SAKMAN
30 Mayıs, 2025
ŞU ÇILGIN TÜRKLER’İ YENİDEN OKUMAK
ŞU ÇILGIN TÜRKLER’İ
YENİDEN OKUMAK
Uzun yıllardan sonra Turgut Özakman'ın “Şu
Çılgın Türkler”ini yeniden okuyorum…
Hem de ne okuma, gözlerim
tüm Anadolu’nun gözleri olmuş Dumlupınar’da, Sakarya’da, İnönü’de, Kocatepe’de
yeniden akıyor sanki… Ruhum; Türk Süvarilerinin peşine takılmış nefes almadan
Kordon’a doğru rüzgârların önünde koşuyor…
Ayağında çarığı olmayan,
tüfeğinde mermi olmayan… tüfeği bırakın, kazmayla savaşan ve kağnının kamyonu,
uçağı yendiği özgürlük mücadelesini okuyorum yeniden ve nasıl bir fedakârlıkla aziz
vatanın, yedi düvelin elinden kurtarıldığını gururla okuyorum… (Bu bir roman
değildir; on binlerce belgeden oluşan muhteşem bir destandır…)
Hiçbir şeyin olmadığı…
hakkındaki idam fermanını yırtıp atarak milletini nasıl peşine taktığını
okuyorum Mustafa Kemal Paşa’nın…
Hele hele bu günlerde
okumanın daha bir anlam kazandığını düşünüyorum…
Gün geçmiyor ki
kurtuluşumuzu borçlu olduğumuz Atatürk ve silah arkadaşları hakkında birileri hadsizce
konuşmasın… Hangi ülkede vardır acaba bu kadar kurucusuna nankörlük edenler?
Hatta Millî Mücadeleyi inkar edenler?
Cehaletten başka ne
olabilir ki? Hem de öğrenilmiş bir cehalet; okunmuş, çalışılmış, ezberlenmiş
bir cehalet…
Kimileri İngiliz
zırhlısına sığınırken, onlar asla geri dönmeyi düşünmediler… Hayatlarını hiçe
saydılar ve bağımsız bir Türkiye için canlarını ortaya koydular…
Yunan Komutanı Sofoklis,
Osman Gazi’nin mezarına ayağını basarak “Kalk da milletini kurtar” deyip türbesine
Kral Konstantin’in resmini astığı zaman…
Ali Kemaliler,
Dürrizadeler neredeydiler acaba? Sakarya’da Türk’ün var olma savaşı sürerken
izdivaç düşünen padişah kimdi acaba?
Atatürk ve silah
arkadaşları, düşmanı denize dökerek vermiştir karşılığını…
İnandığınız bütün değerler
aşkına okuyun… Okuyun; ama İngiliz Muhiplerinin yazdıklarından değil…
Eğer okumamış varsa
aranızda okuyun “Şu Çılgın Türkler”i, okuduysanız bir daha okuyun…
TAHİR SAKMAN
28 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 17 KAHVENİN ÖNÜNDE TABAKAM KALDI (MEMEDİM)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 17 KAHVENIN ÖNÜNDE TABAKAM KALDI
(MEMEDİM)
Kahvenin önünde tabakam kaldı
Etrafımı (Memedim) yabancılar aldı
Korkma Memet korkma o yâr bize kaldı
Memedim
Memedim aslan Memedim
Kara
topraklara yaslan Memedim
Kahvenin önünde nargilem
elmas
Korkma Memet korkma o yâr
sana kalmaz
Vaadim çürük yerini bulmaz
Memedim
Memedim kâküllü Memedim
Bir
bade doldur kibar elinden
Memedim
Memedim aslan Memedim
Kara
topraklara yaslan Memedim
Kahvenin önünden geçmez
olaydım
Ecel şarabını içmez
olaydım
Memedimi mahbup seçmez olaydım
Memedim
Memedim kâküllü Memedim
Bir
bade doldur kibar elinden
Memedim
Memedim aslan Memedim
Berberler
içinde kibar Memedim
Memedim Memedim kâküllü Memedim
Bir bade doldur kibar elinden
Memedim Memedim aslan Memedim
Kara
topraklara yaslan Memedim
Konya oturaklarında sık
okunan türkülerden bir tanesi… Türkü metni oldukça uzun, burada bir kısmını
vermekle yetineceğim. Türkünün notasını 5 Haziran 1963 tarihinde Konya’da
yayımlanan Şehir Postası gazetesinde yayımlayan Mazhar Sakman, notanın altına türkünün
hikâyesiyle ilgili olarak 1800’lü yıllarda yaşamış olan ve oturaklarda sakilik
yapan, asıl mesleği berberlik olan Mehmet’e yakıldığını yazıyor. Bu konuda daha
geniş bilgi için “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” isimli kitabımıza bakınız.
TAHİR SAKMAN
27 Mayıs, 2025
“SANKİ HİÇ GİTMEMİŞ HEP VAR GİBİ” İLHAN AMCA
![]() |
20 Mart 2024, Konya... Akustik Hikâyeler konser öncesi kuliste, soldan sağa; Koray Hatipoğlu, Tahir Sakman, İlhan Şeşen, Vedat Sakman... |
“SANKİ HİÇ GİTMEMİŞ HEP
VAR GİBİ” İLHAN AMCA
"Hayatın zenginliğinden
sanatın zenginliği iyidir… Sanat öyle bir zenginliktir ki size her şeyi verir;
en başka kendinizi size verir ve yaşamın nasıl güzelliklerle, sevgilerle dolu
olduğunu anlatıverir bir çırpıda…
Dün akşamın Akustik
Hikâyeleri hepimizin hayatına dokundu, yeni hikâyeler için yürekler kanatlandı…
Onlar notalarını, şarkılarını değil; kalplerini sundular…
Böyle bir konser bir
daha olur mu bilemiyorum ama… iki koca çınarın sahnede dalları gökyüzüne doğru
yükselirken zaman bizim için çiçeklerle dolu bir bahardı artık…"
20 Mart 2024 tarihinde Konya'daki konserin ardından böyle demiştim, “Akustik şarkılar/İki koca çınar” başlıklı
yazımda…
![]() |
Aynı konserden bir başka görüntü... |
Klasikleşen bir konser dizisiydi… artık olmayacak belki ama kalplerimizdeki sesi; sevgi ve dolu, duygu dolu, barış dolu şarkılarla yankılanmaya devam edecek…
Amca’yı yitirdik ama sevgileri asla; bir başka, yüreği sevgi dolu bir sanatçımız kalplerimizi titretmeye devam edecek bu kesin ama… Amca’nın yeri çok başkaydı; şarkılarıyla, mimikleriyle, o çok yaptığı çok ciddi esprileriyle bizleri şaşırtırken… hayat hiç şaşırtmadı; onu da aramızdan çekip aldı…
Abim Vedat Sakman’la yaptıkları akustik yolculuğu süresince Anadolu’da birçok ilde verdikleri konserlerle yüreklere bir kez daha dokunmanın heyecanını yaşadılar hep… Akustik Hikâyeler yine sürecek, her ne kadar iki çınardan birisi hayata mola verse de Akustik Hikâyelerin diğer çınarının dalları, Anadolu’nun bağrından göklere yükselmeye devam edecek:
/Sanki hiç gitmemiş hep var gibi
Bir sırrı herkesten saklar gibi
Sessizce sokulup ağlar gibi yanımdasın/
Abim Vedat Sakman eminim Akustik Hikâyelerin bitmesine izin vermeyecek… Son nefesine kadar sevgi ve barış dolu notalarıyla güvercinler uçurmaya devam edecek…
![]() |
Aynı konserde "Amca..." |
Işıklar ve şarkılar susmaz…
Yolun ışıklar içindedir İlhan abi şüphemiz yok; çünkü, şarkıların dünyamızı ışıltılar
içinde bıraktı şimdi sana sonsuz yolculuğunda yol gösteriyorlar:
/Geçmiş değil bugün
gibi
Yaşıyorum hâlâ seni
Sen hep benim
yanımdasın
Gündüzümde gecemdesin
Çalınmasın söylenmesin
Sen benim şarkılarımsın/
TAHİR SAKMAN
26 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 16 EŞKİN ATLAR GİBİ EŞTİĞİM ZAMAN (Konya Bo...
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 16 EŞGİN ATLAR GİBİ EŞTİĞİM ZAMAN (KONYA BOZLAĞI-BAZI BAZI)
Ne zaman duysam içimi
titreten bir bozlak…
Günümüzde okuyan da
kalmadı sanırım. Mazhar Sakman’ın yanında götürdüğü havalarımızdan bir tanesi
demek de mümkün. Başka yörelerimizde varyantı var mı emin değilim ama Konya 12
tellisiyle dinlemek yüreğinizin kanatlanmasına neden olabilir…
Konuyla ilgili olarak halk
müziği derlemecileriyle hassaten İTÜ Türk Halk Müziği Konservatuvarı Akademisyenlerinden
Süleyman Şenel dostumdan konuyla ilgilenmesini, bir değerimizin daha yitip gitmemesi
adına istirham ediyorum.
Tabii ki şehrimizdeki
üniversite konservatuvarlarının, müzik eğitimi veren bölümlerin, folklorcuların
da bu feryadımızı duymalarını bekliyorum.
Yerleşik bir hayattan olsa
gerek Konya türküleri içinde tıpkı gurbet havası gibi bozlaklar da sayılıdır. Eski
bir başkentin kültürel zenginliğini üzerinde taşıyan türkülerimiz daha çok
oturakların havasına uyduğundan veyahut türkülerimiz oturaklarda yaşatılırken
oturak ortamlarına adapte edildiğinden olsa gerek türkü metinlerinde görülen
ağıtların bile hareketli ezgilerle söylendiği görülmektedir.
Geniş ovasıyla ve tahıl
ambarı olma özelliğiyle aslında Konya bir çiftçi memleketidir. Geçmiş
dönemlerde ovanın bereketi insanlara yansıdığından harman zamanları dışında yapılacak
çok da bir iş yoktur. İnsanımızın ambarı buğday dolu, cebinde parası vardır.
Bunun neticesi olarak da türkülerimiz de bozlak sayısı elbette az olacaktır.
Konya türkülerini öne
çıkaran olgulardan biri olan türkü metinlerindeki felsefi boyut, bu bozlakta
kendini oldukça açığa çıkarıyor:
“Altından iy’olur pul bazı
bazı
Hısımdan iy’olur il [el] bazı
bazı”
derken, Konyalının asırlar
boyunca üzerinde taşıdığı Selçuklu mirasından kalan tecrübelerin aktarımı
gibidir. Sözlerin derinliği ezginin yanıklığı ve merhum Sakman’ın yüreği bu
bozlakta birleşirken duygulanmamak ne mümkün?
Nasıl bir kültür
hazinesinin üzerinde oturduğumuzun farkında mısınız Konyalılar?
EŞKİN ATLAR GIBI EŞTİĞİM
ZAMAN (GONYA BOZLAĞI)
Eşkin atlar gibi eştiğim zaman
Coşkun çaylar gibi coştuğum zaman
Gönül bir inci sarrafına düştüğüm zaman
Altından
iy’olur pul bazı bazı
Hısımdan
iy’olur il bazı bazı
Gel
otur karşımda gül bazı bazı
Kokusun
getirir yel bazı bazı
Konyalım oy dalgalım oy yabanlım oy
Var git güzel var git karşımda
durma
Şu günlerde garip halımı
sorma
Kavilden çıkarıp bizi
unuduvurma [unutuverme]
Kavil
yerlerine gel bazı bazı
Gel
otur karşımda gül bazı bazı
Kokusun
getirir yel bazı bazı
Mazhar Sakman’ın türkü
defterinde farklı sözleri de yer alıyor. “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” isimli
kitapta detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
TAHİR SAKMAN
25 Mayıs, 2025
SON OYUN
SON OYUN
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
Solist: Çiğdem Yıldırım
Çiğdem Yıldırım yorumuyla
bir Doğan Zade bestesi…
Hayatımız baştan sona
oyundu; oyun içinde oyun…
Ne zaman baksam yıldızlara,
saçlarını savurduğunu görürüm ve sabahın yıldızına susarım aşkımı…
Oyunun neresindeydik kimse
bilemedi; şarap vakitlerinde eski bir kadehten dökülen gözlerini kim içerdi? Aslında bilinen bir oyunun bilinmezine yolculuklar sürerken, hayat oyununu oynamaya devam edecekti:
Bizden sonra da…
SON OYUN
son yağmura sakladım adını
son rüzgâra/ son aşka
ve son yıldız ölürken
sensiz sabaha
saçlarına sakladım kimse
görmedi
sana ısmarladım sevinçleri
nefesimde sırladım
ay vakitlerinde yakamozlar
çaldım
ürpertilerle korkularla
ne zaman kapına gelsem
yalnızlığım çoğalıyor/
yalnızlıklarında
eski bir şaraptı sevda
boş kadehlere çınlayan
dudaklarına sakladım desem
yalan
önce ben içmeliyim/ seni/
beni
sonra belki bir zaman
dudak oluruz birlikte
gölgelerimiz sevişirken
saatlere/
terim tenine düşer belki
saklanma yüreğime
hiç büyümedim zaten
bezden bebek yaparım sana
körebe oynarız/
ve yüzüne ay düşünce
mahcubiyetten
gölgemi sererim gölgene
oyun da sensin oyuncu da
oysa ben/ sende olmayan
ben
son oyuna sakladım adını/
son nefese
ey aşk ‘papucu yarım/ çık
dışarıya oynayalım’
TAHİR SAKMAN
24 Mayıs, 2025
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN YAYIMDA
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR
SAKMAN YAYIMDA
Bir süredir merhum babam
Mazhar Sakman’ın bantlara okuduğu türküleri yayımlıyorum. Bu türkülerin metinleri
ile bazı türkülerin notalarının ve genel hatlarıyla Mazhar Sakman'ın yaşadığı çevre
ile birlikte bazı hatıralarının da yer aldığı “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman”
isimle eserimin Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından “Hatırat” dizisinden
yayımlandığını ve çok yakında dijital olarak (pdf) yayımlanacağını da duyurmuştum.
Konya Büyükşehir
Belediyesi’nin internet sitesinde “Hizmetler/diğer hizmetler/dijital kitabım" adresinden veya aşağıdaki linkten direk kitaba ulaşmanız mümkün:
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN
https://www.dijitalkitabim.com/kitaplar/konya/hatiratlar/mazharsakman/index.html
Konya türkü kültürünün en
önemli kaynak kişisi olan Mazhar Sakman’ın vefatının üzerinden 30 yıl geçmesine
rağmen hâlâ konuşuluyor olması, onun ne denli büyük bir sanatçı olduğunun
göstergesidir.
Konya türküleri için
önemli bir kaynak olan bu kitapla, yayımına devam ettiğim ses kayıtları tamamlandığında, folklorumuz için hazine değerinde önemli
bir arşiv olacaktır.
Konya türkülerine,
millilerimize meraklı dostlarla, araştırmacıların dikkatine sunulur.
TAHİR SAKMAN
22 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 15 ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL OYNAR (NİZAMLAR)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 15 ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL OYNAR (NİZAMLAR)
Konya gibi kadim bir
şehrin, eski bir başkentin türküleri tarih bilimleri açısından da önem taşımaktadır.
Konya türkülerine bu bakışla baktığınız zaman günümüze taşınırken eğitici /
öğretici yönünü de görmek oldukça kolaylaşır. Tarihi olayların türkülerimizle
yaşatılması ve geleceğe taşınmasına en iyi örneklerinden birisi de Nizamlar
türküsüdür. Savaştan savaşa koşan bir halkın gizli de olsa serzenişlerini de
türküde görüyoruz.
Günümüzde çok okunmayan bu
türkümüzün bizde iki tane ayrı kaydı vardır. İkinci kaydını daha sonra
yayımlayacağımı belirtirken, bu kayıtta merhum Mazhar Sakman’a eşlik eden udi
Cenap Kendi ile kanun Kazım Büyükşalvarcı’ya da rahmetler diliyoruz.
Çok eski türkülerimizden
biri... 1800’lü yılların başlarında Konya’da, “Kadı Abdurrahman Paşa” adında
astığı astık, kestiği kestik bir kadı varmış. Zulümden ve baskıdan bıkan halk,
İstanbul’a müracaatla kadıyı, Konya’dan aldırmaya muvaffak olmuşlar. Fakat bu
uzun sürmemiş. Padişah II. Mahmut, Kadı Abdurrahman Paşa’yı tekrar Konya’ya
göndermiş. Gözünü kin ve intikam bürüyen Kadı Abdurrahman Paşa, bir ramazan
günü, “kaldırılması” için şikayette bulunan, şehrin ileri gelenlerinden yüz
elli kişiyi iftara davet etmiş.
Davete gelenleri boğduran
kadı, bu sefer adamlarını şehre, halkın üzerine salmış. Zaten bıkan halk silahlanarak,
Koç Bekir Ağa idaresinde direnmiş. (Koç Bekir Ağa 1799 yılında Akka’ya, Cezzar
Ahmet Paşa’ya yardım olarak Konya’dan giden kuvvetlerin kumandanıdır. Akka’da
büyük yararlılığı görülen Koç Bekir Ağa’nın, halkın üzerinde büyük nüfuzu
vardır. Kendisi aynı zamanda yeniçeri tuğsuz veziridir.) Kanlı çatışmalardan
sonra kadı, Koç Bekir Ağa’ya yalvararak, Konya’ya bir daha gelmeyeceğine dair
yeminler ederek şehirden kaçmış ama yolda, Tekkeli aşiretinden Mustafa Bey’in
eline düşünce öldürülmüş. Olay üzerine Âşık Şem’i’nin iki destanı vardır.
(Kaynak: Feyzi Halıcı, Âşık Şem’i Hayatı ve Şiirleri Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları: 531, 1000 Temel Eser Dizisi: 95, 1982, Ankara)
Türküde geçen “mali gülü”
kelimesi Mazhar Sakman’a göre mali hülya, Feyzi Halıcı’ya göre ise malın gözü
deyiminin bozulmuş şeklidir. (Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na göre ikisi de
değildir.) Seyit Küçükbezirci’ye göre ise, kaypak (hafif) anlamındadır. Nakaratlarda geçen nizamlar kelimesinden
kasıt, o dönemlerde yeni kurulan Nizam-ı Cedit askerleri olmalıdır.
ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL
OYNAR (NİZAMLAR)
Üç güzel oturmuş iskambil
oynar
İskambil üstüne kuşlar mı konar
İnsan sevdiceğine böyle mi
yanar
A benim zülfü siyahım ebru hilalim
Sütünen mi beslemiş annen kar beyazım
Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
Kışlanın önünde redif sesi
var
Bakın çantasına bilmem
nesi var
Bir çift kundurası bir de
fesi var
Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
Kışlanın önünde sıra
söğütler
Oturmuş binbaşı asker
öğütler
Cepheden mi gelir onca
yiğitler
[Cepheye mi gidiyor onca
yiğitler]
A benim zülfü siyahım ebru hilalim
Sütünen mi beslemiş annen kar beyazım
Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
Gül ezerler gül ezerler
Gülü tabağa dizerler
Güzeli candan severler
Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür
[Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür]
Gül kuruttum gül kuruttum
Yârin sinesinde uyuttum
Yâr söyledi ben unuttum
Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür
[Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür]
Mazhar Sakman Türkü Hazinesinden bu türküyü ve diğer türküleri Youtube'tan da dinliyebilirsiniz:
21 Mayıs, 2025
MURAT YAYLACI VE İSMİL
MURAT YAYLACI VE İSMİL
Orada bir köy var…
Uzakta değil çok yakında… bilmesek
de değil, görmesek de değil hem gördüğümüz hem bildiğimiz… ama artık köy değil,
ne yazık ki mahalle…
Köylerimiz, köy olarak
kalmalıydı, asırlardan gelen bir gelenekle kendi kültürlerini oluşturan
köylerimiz ne yazık ki… Onlar da şimdi en azından psikolojik olarak; mahalle olmanın
getirdiği, şehirleşmenin getirdiği kültür erozyonuna uğramanın sıkıntısını
yaşıyorlar…
Yerel kültürü ben çok
önemsiyorum… İnsanların kişisel tarihleri, yaşanmışlıkları benim daha çok
ilgimi çekiyor. Ve bu insanların çağa attıkları çentikler çok değerli. Yerelden
ulusala, ulusaldan evrensele giden bir yolun en başı ve aslında en önemli
noktasıdır. Yereliniz yoksa; geçmişiniz yoktur, hatıralarınız, kültürünüz,
edebiyatınız, sanatınız yoktur… Var olduğunuzu kanıtlamanın bir diğer adıdır, bu
nedenle yerel kalmak mesela bendeniz için çok önemlidir. O benim
vazgeçemeyeceğim kimliğimdir, folklorumdur, kültürümdür yani aslında oradaki
ben; gerçek bendir…
“İnsan, en iyi neyi bilirse
onu yazmalı” derim hep…
Bu kardeşimiz de
öyle yapıyor; yaşadığı çevrenin, kaybolmaya yüz tutmuş kültürünü yazıyor… Ben çok
beğeniyorum; birbirinden değerli eserler veriyor. Gözünden kaçmasın Konya, o, yayımladığı eserlerle şehrin kültür hadimlerinden biri olmayı çoktan hak ediyor.
Kendi çabalarıyla bugüne
kadar yayımladığı beş kitabı, bir köyün tarihine, folkloruna, kültürüne ışık
tutuyor. İçinden çıktığı köye karşı vefa borcunu onurla ödemenin heyecanını ve haklı gururunu taşıyor.
Murat Yaylacı kardeşimizden
söz ediyorum…
Yayımladığı beş kitaptan
bende olmayan ikisinin isimleri şöyle: “Nüfus ve temettüat defterlerinde İsmil”,
“Hatırda kalanlar İsmil…”
“Ovanın bereketli toprağı
İsmil” isimli eserinde İsmil’in tarihini öğreniyoruz ve köy deyip geçmenin
yanlışlığını bir kez daha yüzümüze çarparak anlatıyor… Tahininden
tutunuz, insanlarına, geleneklerine varıncaya kadar geniş bir yelpazede anlatıyor
ve belge niteliği taşıyan birçok fotoğrafı da paylaşıyor…
“Köy odaları İsmil” isimli
kitapta ise adından anlaşılacağı üzere günümüzde artık olmayan köy odalarından
hassaten İsmil köy odalarından söz ediyor. Hani akşamın alacakaranlığında nice
yabancının, ayak bastığı köylerde, Tanrı misafiri denilerek ağırlandığı odalar…
Kim bilir belki bir gün Sevgili Murat, ayakta kalan bu odalardan birinde bizi
ağırlar da köyün, İsmil’in havasını yakından tanıma fırsatı buluruz.
Bir kitabı daha var ki…
“Bizim Hikâyeler İsmil…” İsmil
insanının yaşantılarından kesitler sunuyor, yaşanmışlıklarından, anlatılanlardan
bir solukta okunası bir kitap… Hepimizin hayatı bir hikâye aslında ama yazılırsa,
topluma sunulursa…
Murat Yaylacı işte bunu
yapmış; İsmil’in hafızasında ne varsa büyük bölümünü toplamış, anlatmış…
Nasreddin Hocavari hikâyelerin yanı sıra İsmil halkının ince zekâsının ürünü
olan anekdotlarla, ibretle okuyacağınız yaşanmış olayları bu kitapta
bulacaksınız.
Yayımlanmamış iki eseri
daha bulunuyor sevgili Murat’ın… En kısa zamanda onları da bizlerle
buluşturacağından hiç şüphem yok ama… Yerel yönetimler bu tür kitaplara daha
fazla ağırlık vermeli… Öncelikle Karatay Belediyesi sonra Büyükşehir
Belediyesi bu kitapları belki de yerel bir seri ile buluşturarak yayımlamalı…
![]() |
Kültür Park'ta sohbetin konusu İsmil... Soldan sağa; Ömer Tokgöz, Tahir Sakman, Murat Yaylacı... |
Murat Yaylacı aslında yeni
başlıyor; ondan nice kitaplar bekliyoruz onun heyecanı ve azmi bunu fazlasıyla
hissettiriyor.
Konya yeni bir araştırmacı yazar evladına, ovanın bereketini sunarcasına kapılarını ve kalbini
açıyor… Ve bu kalbe eminim Murat Yaylacı'nın yazacağı çok şey var…
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)