03 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 35-36 ÇUHACIOĞLU PEŞREVİ-SANDIKLI'NIN TARLA...
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 35-36 ÇUHACIOĞLU PEŞREVİ-SANDIKLI’NIN TARLALARI HENDEKLİ
02 Eylül, 2025
“EĞİTİMLE YAZIYLA GEÇİVEREN BİR HAYAT”
“EĞİTİMLE
YAZIYLA GEÇİVEREN BİR HAYAT”
Ne
güzel bir hayattır, bilir misiniz?
Eğer
yazdıklarınızın yüzyıl sonra bile okunacağını ve bir değer olarak nice
yüzyıllar kalacağını bilseniz; bütün işiniz, gücünüz yazmak olmaz mıydı?
Bu
şehirle, Konya ile ilgili olan kişisel tarihleri, anıları çok seviyorum; çünkü
onların içinde yaşadığım ve çok sevdiğim şehrin kokuları vardır. Öncesiyle
sonrasıyla bu şehre ait olan ne varsa kabulümdür…
Profesör
Mustafa Özcan Hocam bunu hep yapıyor; yılların ötesine geçerek arşivlerin
tozlu, rutubetli, havasız ortamlarında aylarca çalışarak şehrin hatıralarını
gün ışığına çıkarıyor. Bir Konyalıdan daha çok vefa duygusuna sarılarak…
İki
binli yıllarda Hocamla birlikte Şair Panos Özararat’ın şiirlerini derleyerek
yayımlamayı planlamıştık ama sanırım telif sorunları yüzünden kalmıştı… O
günden bu yana Hocam birçok Konyalı yazarın değerli yazılarını derledi,
toparladı, tasnif etti ve yenil nesil Konyalıların istifadesine sundu.
Bazı
kitaplar vardır, oldukça gösterişlidir… Bazı kitaplarsa içerdiği bilgilerle kütüphanelerin
baş köşesinde yer almayı hak eder ve oldukça gösterişsizdir ama kapağını
açtığınız zaman sizi içerisine öyle bir çeker ki çıkamazsınız… Zamanın
dehlizlerinde gezerken karşınıza tanıdık simalar, mekânlar çıkar ve hatıraların,
makalelerin ışığında geleceğe yürürsünüz…
“Bir
Cumhuriyet Öğretmeni Namık Ayas’ın Gözüyle Konya” isimli kitapla bunu başarmış
Mustafa Özcan Hocam… Babası gibi bir öğretmen olan kızı Günden Ayas Ebesek Hanımefendi,
babasının hayırlı bir evladı olarak imzalayarak lütfetmiş, kargodan çıktığı günden
itibaren çalışma masamın üstünde sayfalarında… eski şehrin, tazelenmiş
yazılarında geziniyorum…
Bir
eğitimci ve yazarın gözüyle… daha da önemlisi bir başöğretmenin ve kadim bir
Konya çocuğunun gözlemlerini okurken merhum Namık Ayas’ın, o eski Konya’nın
ne denli bir kültür hazinesine sahip olduğuna bir kez daha şahitlik ediyorsunuz…
Edebiyattan
şehirdeki kültürel faaliyetlere, Belediye hizmetlerinden gezi yazılarına ve
daha nice konuda, çok geniş bir yelpazede yazdığı yazıların içinde Konya ile
ilgili her şey vardır. Yeni Konya gazetesinin yazı işler müdürlüğünü de
üstlenen merhum Ayas, Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin de başkanlığını üstlenmiş
ve Konya basın camiasına da önemli hizmetler vermiştir.
2001
yılındaki vefatından sonra merhum Şair Feyzi Halıcı şöyle yazmıştır:
1950’li
yılların güzel Konya’sı
Bir
dernekte bütünleşmişti basın dünyası
Başlamıştı
kültür tarih sanat kampanyası
Bir
tarih gibi bağrımıza bastık bu yası
Rahmetle
anıyoruz Başkan Namık Ayası
Çizgi
Yayınları tarafından yayımlanan kitap büyük boy, 198 sayfa… Namık Ayas’ın biyografik
bilgileriyle başlayan kitap, merhumun yayımladığı makaleler tasnif edilerek, 13
bölümde incelenmiş ve makalelerden kesitler sunulmuş. Kitabın sonuna eklenen
kaynakça ise araştırmacılar için tam bir hazine değeri taşıyor. Bu sayede merhum
Ayas’ın yazılarına kaynağından da ulaşmanız mümkün oluyor.
Kitapla
ilgili yazılacak çok şey var ama… siz en iyisi kitabı kendiniz okuyun ve okuyunca
bana hak vereceğinizi biliyorum. Tüm emeği geçenleri kutlarken, merhum Namık
Ayas’a da rahmetler diliyorum.
Merhum
Başöğretmen Ayas’ın kendi ifadesiyle “eğitimle, yazıyla geçiveren bir hayat”
asla geçen bir hayat değildir; yazdıkları şehre ışık tutmaya nice yıllar devam
edecek ve geleceğin Konyalısı da rahmet ve minnetle anacaktır.
TAHİR
SAKMAN
01 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 34 HEM OKUDUM HEM YAZDIM
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 34 HEM OKUDUM HEM YAZDIM
Seferberlik yıllarının acı hatırasından kalan ve birçok varyantı olan bu türkümüzü Mazhar Sakman, Konya tavrıyla söylerken kendisine utla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
TAHİR
SAKMAN
31 Ağustos, 2025
VERTİGOYA KISA NOTLAR
VERTİGOYA
KISA NOTLAR
- Geçtiğimiz
hafta vertigo nedeniyle dijital ortamdan uzak kalmam gerekti. Bir yıla yakın
bir süredir ziyaretime gelmeyen vertigo nihayet hatırladı! (Hatırlamaz gomaz ol!)
- Bu
sefer manevra yapmadan gitti öyle anlaştık ve bir daha da gelmeyecek, anlaşmaya
uyacağını umuyorum!
- Sabahları
06.30 gibi Şefikcan Parkı’nda bir saate yakın yürüyorum; egzoz kokularından
uzak, Takkeli’den esen serin rüzgârlar eşliğinde…
- Bu
park, bölge için can simidi, doğrusu belediye de iyi bakıyor, bunca kullanıma
rağmen temiz ve yeşil…
- Arada
bir “tas kafalılar” halkın huzurunu bozmaya yeltense de emniyet güçlerinin
önleyici tedbirleri sayesinde bu yıl park huzur dolu…
- Memlekette
neler olmuş neler… Torunu yaşındaki bir kıza nasıl baktıysa…
- Biz erkekler kadınların giyinmesine karıştığımız müddetçe… Böyle bir hakkı
kendimizde görürken…
- Kadınlar
da erkeklerin giyimine bir el atsalar mı?
- Bazı
giyim tarzlarının “tepki” olduğunu özellikle gençlerin mesaj verdiğini
anlamamız gerekiyor sanırım!
- Sayın
Vekil pazarda sormuş, pazarcı da “ayıp olmasın” diye bir tık yükseltmiş; “300
lira yeter” demiş…
- Ben
sormuyorum; söylemesi ayıp (ayıpsa niye söylüyorum o da ayrı bir muamma) bugün
pazardaydım oldukça ekonomik bir alışveriş yaptım; 1250 TL…
- Hatıp’ın
dimnit üzümü çıkmış; bir sevindim bir sevindim… Şekere rağmen aldım, haftaya ya
bulunur ya bulunmaz; çünkü dimnitin zamanı çabuk geçer…
- Etli
ekmeğin yanında dimnit üzümü… Rahmetli, Şair Feyzi Halıcı ağabeyim çok severdi…
Yerken de onu anacağım…
- 30
Ağustos… Türk’ün gurur günü, manevi huzurlarında Yüce Önderimiz Atatürk’e ve
silah arkadaşlarına bir kez daha bağlılığımızı ilettik.
- Konya,
Atatürk’ün en sevdiği şehirlerden birisidir manevi babalığını kendisi bu şehirden
seçmiştir.
- En
az Atatürk kadar ben de bu şehri seviyorum…
- Sevgili
vertigo, gittin mi? “Çabuk git de enseni güneş yakmasın!”
TAHİR
SAKMAN
- Geçtiğimiz hafta vertigo nedeniyle dijital ortamdan uzak kalmam gerekti. Bir yıla yakın bir süredir ziyaretime gelmeyen vertigo nihayet hatırladı! (Hatırlamaz gomaz ol!)
- Bu sefer manevra yapmadan gitti öyle anlaştık ve bir daha da gelmeyecek, anlaşmaya uyacağını umuyorum!
- Sabahları 06.30 gibi Şefikcan Parkı’nda bir saate yakın yürüyorum; egzoz kokularından uzak, Takkeli’den esen serin rüzgârlar eşliğinde…
- Bu park, bölge için can simidi, doğrusu belediye de iyi bakıyor, bunca kullanıma rağmen temiz ve yeşil…
- Arada bir “tas kafalılar” halkın huzurunu bozmaya yeltense de emniyet güçlerinin önleyici tedbirleri sayesinde bu yıl park huzur dolu…
- Memlekette neler olmuş neler… Torunu yaşındaki bir kıza nasıl baktıysa…
- Biz erkekler kadınların giyinmesine karıştığımız müddetçe… Böyle bir hakkı kendimizde görürken…
- Kadınlar da erkeklerin giyimine bir el atsalar mı?
- Bazı giyim tarzlarının “tepki” olduğunu özellikle gençlerin mesaj verdiğini anlamamız gerekiyor sanırım!
- Sayın Vekil pazarda sormuş, pazarcı da “ayıp olmasın” diye bir tık yükseltmiş; “300 lira yeter” demiş…
- Ben sormuyorum; söylemesi ayıp (ayıpsa niye söylüyorum o da ayrı bir muamma) bugün pazardaydım oldukça ekonomik bir alışveriş yaptım; 1250 TL…
- Hatıp’ın dimnit üzümü çıkmış; bir sevindim bir sevindim… Şekere rağmen aldım, haftaya ya bulunur ya bulunmaz; çünkü dimnitin zamanı çabuk geçer…
- Etli ekmeğin yanında dimnit üzümü… Rahmetli, Şair Feyzi Halıcı ağabeyim çok severdi… Yerken de onu anacağım…
- 30 Ağustos… Türk’ün gurur günü, manevi huzurlarında Yüce Önderimiz Atatürk’e ve silah arkadaşlarına bir kez daha bağlılığımızı ilettik.
- Konya, Atatürk’ün en sevdiği şehirlerden birisidir manevi babalığını kendisi bu şehirden seçmiştir.
- En az Atatürk kadar ben de bu şehri seviyorum…
- Sevgili vertigo, gittin mi? “Çabuk git de enseni güneş yakmasın!”
30 Ağustos, 2025
30 AĞUSTOS TÜRK MUCİZESİ
30
AĞUSTOS TÜRK MUCİZESİ
1921
yılı… Kış oldukça çetindir, düşman sayıca silah mühimmat üstünlüğüyle ve Batı’nın
“tek dişi kalmış canavar”ın desteğiyle Anadolu’da katliamlar yapmaktadır.
Türk
Milleti, “hainlik derecesine varan kandırılmışları” saymazsak, tek vücuttur.
Erkeğiyle kadınıyla, genciyle yaşlısıyla vatanı korumak için göğsünü siper etmiştir.
Yüzyıllardır savaştan savaşa koşan millet yorgundur, umutsuzdur, cephanesizdir.
Üstelik asırlardır kul oldukları padişah, düşmana karşı savaşılmasını istememekte,
İngiliz ve Yunan uçakları halkın dini duygularını istismar eden, dünya durdukça
yaşayacak olan ülkemde, kıyamete dek lanetlenecek olan “Dürrizade” ve
benzerlerinin sözde fetvalarıyla kafası karıştırılmaktadır.
Bir
tek adam çıkar; umudu millettir! O umudun adı Mustafa Kemal’dir…
O
bir adam yüzbinler olur akar… En başta kadınlarımız mesela Şerife Bacı, rahmet
olsun…
Kadınların
olmadığı bir devrim asla devrim olmaz, kadınlar savaşın en önünde, cephede
kucağında bebesiyle vatana hizmet etmektedir. İnebolu’ya takalar gelir cephane,
silah taşırlar İngiliz depolarından baskınlarla kaçırdıklarını…
İnebolu’dan
Kastamonu’ya… İstiklal yoludur bu; zorludur, karlıdır geçit vermez ama
kadınlarımız, kızlarımız, taze gelinlerimiz hariç…
Kağnılarla
kar altında soğuktan donsalar da battaniyelerini cephaneler ıslanmasın diye kendi
üzerlerine almazlar. Bebelerini istiklal ateşiyle ısıtırlar…
1921 yılının çetin kışında Şerife
Bacı kışlanın önüne kadar gelir ve kutsal vazifesini bitirmenin onuruyla yığılır;
bebesi hayattadır, cephaneler ıslanmamıştır…
Bu
Türk mucizesidir; bu Gazi Mustafa Kemal mucizesidir. Bir vatan örgütlenmiş;
kağnıyla, kamyonu yenmiştir. Şerife Bacı ve diğer kahraman bacılarımızın
çektiği kağnıların hızına rüzgâr yetişememiştir.
Bu Türk mucizesidir. Türk süvarileri o gün gökyüzünü yararak ilerlemiştir, al bayrağımızı bulutlara dikmiştir. Her karışında şehitlerimizin kanı olan ülkemiz aydınlık yarınlar için hazırdır.
Bu
Türk mucizesidir ve Atatürk’ün liderliğinde emperyalizme verilen bir derstir.
Mareşal
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Türk ulusunun imanı tamdır:
“Ne
mutlu Türk’üm diyene…”
TAHİR
SAKMAN
25 Ağustos, 2025
SEVGİLİ VERTİGOM!
SEVGİLİ
VERTİGOM!
Yaşantımın
büyük bölümünde başım hep yükseklerdeydi; bulut bulut, yıldız yıldız gezdim. Ne
başım dünyaya sığdı ne yüreğim evrene…
Buna
rağmen son birkaç yıldır hayatıma sen girdin; neyi öğretmek istediğini,
yaşantımda neyin eksik olduğunu seninle yeniden bir keşfe çıktım… ama sen bir
türlü gitmedin, her gelişin yeni sorulara kapı açtı, sürekli…
Sence
başım yeteri derecede dönmedi mi? Daha mı yükseklere çıkmalıyım; hangi
gezegenin, hangi kuşun kanadında, hangi özgürlüğe kanat çırpmalıyım?
Daha
yüksekleri belki kaldıramam, belki istemiyorumdur, bundan haberli misin?
Öğrenmek
istediğim dersi aldım sanıyorum ve hayatımı sensiz düzenlemek istiyorum, beni
anlıyor musun?
Seninle
olan tüm programları; geçmişimde ve geleceğimde ne kadar varsa hepsini iptal
ediyorum; hemen şimdi; iptal, iptal, iptal…
Sevgili
vertigom; seni seviyorum ve son birkaç yıldır olan birlikteliğimize son
vermenin zamanı geldi. Yaptığın hatırlatmalar için teşekkür ederim, hayatıma
yeni bir yön verdin ama artık gitmelisin, buraya kadar… Yollarımız burada
ayrılsın, hizmetin için teşekkür ederim. Lütfen, artık sen yoluna, ben yoluma,
bir daha karşılaşmamak üzere sana teşekkür ediyorum, seni seviyorum, yolun açık
olsun…
TAHİR
SAKMAN
23 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 33 KAR YAĞAR SAÇAKLARA (İÇME BEYİM)
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 33 KAR YAĞAR SAÇAKLARA (İÇME BEYİM)
Kar yağar saçaklara
Dökülür bucaklara
Analar kız doğurmuş
Sığmıyor kucaklara
Enginlere
kar yağmış üşümedin mi
Sen
bu işin sonunu düşünmedin mi
İçme
beyim içme sarhoş olursun
Saat
dörtten sonra bir hoş olursun
İçme beyim içme çaydan mı geçtin
Ağzın
yüzün kokuyor konyak mı içtin
İçtiğin
konyak yediğin kaymak
Sen kimin yârisin her yanın oynak
Tüfengim dolu saçma
Gel güzel benden kaçma
Yüreğimde yâre var
Bir yâre de sen açma
Enginlere
kar yağmış üşümedin mi
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi
İçme
beyim içme sarhoş olursun
Saat
dörtten sonra bir hoş olursun
İçme
beyim içme çaydan mı geçtin
Ağzın
yüzün kokuyor konyak mı içtin
İçtiğin
konyak yediğin kaymak
Sen
kimin yârisin her yanın oynak
Türkünün
daha geniş sözleri için bakınız; Sakman Tahir, Türkü Hazinesi Mazhar Sakman,
Konya Büyükşehir Yayınları, Hatırat dizisi, Konya.
TAHİR
SAKMAN
22 Ağustos, 2025
ADINI KOYAMADIKLARIMIZ
ADINI
KOYAMADIKLARIMIZ
Adını
bir türlü koyamadıklarımız var, ne yazık ki hâlâ var…
Sille
Seyir Terası… Konya’nın en temiz mesire alanlarından ve Selçuklu Belediyesi’nin
adeta üzerine titrercesine baktığı tertemiz, dumansız… Serin rüzgârın eksik
olmadığı, insanların nefes aldığı gerek şehir manzarasıyla ve gerekse her gün
yıkanan, temizlenen kameriyeleriyle örnek bir alan…
Ama
olmaz… bizim burayı bir şekilde kirletmemiz lazım!
Güneşi
engellemek için bağladığınız ipleri çözmek yerine kesip parçalarını orada
bırakmanızı saymıyorum… doğum günü kutlayacağız diye gürültü çıkarmanızı da… çimenlerin
üzerinde konfeti patlatmanızı da… hatta ve hatta kulağımızın dibinde top
oynayacağız diye pat-pat sesleri arasında huzurumuzu bozmanızı da saymıyorum…
Yani
kuzum pikniğe gidince illa top oynamak zorunda mısınız? Etrafınızda kafa
dinlemeye gelen insanların suçu ne? Kendinizi Messi yerine Vargas yerine koymak
da ne?
Ama
çitlek çitleyip kabuklarını çimenlerin üzerine boca etmiyor musun, işte orada
bir durun arkadaş! Sigaranızı çimenlerin üzerinde söndürüp niye atıyorsunuz
yerlere?
Zaten
yeterince suyumuz yok, zor sulanıyor, bir de sizin bu tür davranışlarınız Sille
Seyir Tepesi’nin yeşil alanlarını mahvediyor, görmüyor musunuz, yoksa bir daha
gelmem diye mi düşünüp yapıyorsunuz? Ya sizden sonra gelenlerin günahı
ne?
Sigaranızı
çimenlerin üzerinde söndürüp atmayın lütfen, çitlediğiniz çekirdeklerin
kabuklarını da çimenlere atmayın, kurutuyorsunuz!
Bu
tür davranışlarınıza bir türlü bir ad koyamadım! Ama söz; sigaranızı nerede
söndürüp nereye atacağınızı ise bir gün karşılarsak kulağınıza söylerim!
TAHİR
SAKMAN
20 Ağustos, 2025
BİR KAŞIĞI CİHANA DEĞER
BİR
KAŞIĞI CİHANA DEĞER
Eskiden
divleklerimiz vardı…
Hatta
“gaşşık gavunlarımız…” Çumra’nın o meşhur kavunlarından artık eser kalmadı, ne
gelirse hepsi “yabandan” geliyor artık…
Şehrin
en önemli sosyalleştiği alanlardan biridir aslında pazarlar… Ne alaka demeyin
hemen, önce bir dinleyin:
Selçuklu
gibi bir devlete başkentlik etmiş; bünyesinde şairleri, mutasavvıfları,
müzisyenleri ve bilim adamlarını barındıran, onları kollayıp himaye eden ve
teknolojiye de öncülük eden öz be öz Türk bir coğrafya… Selçuklu’nun
yıkılmasıyla Karamanoğulları öne çıkmış onlar da Konya’yı başkent yaparak
Türkmen kültürünü, Oğuz kültürünü devam ettirmişlerdir.
Osmanlı’nın
Konya toprağını kendisine bağlamasıyla şehir başkentliğini yitirmiş ve halkı da
bu üzüntüyle yüzyıllar sürecek bir küskünlükle içe kapanmıştır.
Konya
küçük bir şehirdir; bağ evlerinin, kerpiç odalarının serin yazgısında, tozlu
yolların ufukta kaybolduğu bir bozkır coğrafyasıdır.
Pazar
yerleri, halkın birbirini daha sık gördüğü yerlerdir. Hatırlayınız; daha düne
kadar pazar günleri, önce Zindankale’de sonra Muhacir Pazarı’nda pazar günleri
kurulan pazarlarda alışveriş ederdik. Zindankale’de ki pazar yerinde,
bahçemizde bulunan ve buz gibi suyu olan kuyudan testiyi doldurur, iki bardağı
beş kuruşa satardım… Ne paraydı ama…
Bir
keresinde bir bardak doldurmuş ama ikinci bardakta su bitince, bir koşu testiyi
tekrar doldurduktan sonra hemen gelsem de pazarcıyı bulamamıştım… Pazarcı amca;
o içip parasını veremediğin “bir bardak su var ya, helali hoş olsun…”
İşte
o pazarlarda satılırdı divlek… Babam özenle seçerdi, genelde bir tarafları yarık
olurdu hatta ben bay çokbilmiş, bunlar çürük demeye kalksam da… eve gidip de
kaşıkla kavunlara dalınca, çürük olmadığını sadece fazla olgun olduğunu
anlardım.
Şimdi
Çumra’da ne kavun var ne divlek… eskisi gibi ekilmiyor… Bizler o lezzeti tatsak
da yeni neslin hiç haberi bile yok… Hem olsa ne olacak ki o kaşıklar da yok
zaten, metal kaşıklarla mı yiyeceğiz o canım kavunları?
Lokum
desem lokum değil, bal desem bal değil, öyle bir divlek ki bir kaşığı cihana
değer!
TAHİR
SAKMAN
19 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 32 KAYA BAŞI EVLERİ
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 32 KAYA BAŞI EVLERİ
Konya oturaklarında okunan bu türkümüzü Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken, udi Cenap Kendi ile kanun sanatçısı Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya
https://youtu.be/IePqZF6EAfo?si=RnMeORthi3JrCGKl
TAHİR SAKMAN
18 Ağustos, 2025
ŞİMDİ KURU ZAMANI!
ŞİMDİ
KURU ZAMANI!
Muhacir
Pazarı'nın pazarını çok severim...
Hele
bu mevsimde rengarenktir; çiçek bahçesi desem yeridir... Her birinde emek ve
ter olan ve Konya toprağının bereketini yarıştırırcasına sergilenen
domateslerin, biberlerin, patlıcanların, salatalıkların "civir civir"
görüntüsünü hiçbir şeyle değişmem...
“Ayşapla'nın,
Fatmapla'nın...” nasırlı ak elleri öpülesi ninelerimizin,
"diyzelerimizin", emmilerimizin topraktan bereket fışkırtan marifetleriyle
bizlere lütfettikleri, o “canım canım domatislerdeki, balcanlardaki” lezzeti /
şifayı başka bir yerde bulamazsınız...
Eskiden
Konya'nın domatesi, üzümü çıktı mı arkası “güz geldi” derdik... Şimdilerde
erken çıkıyor, pazarda Hatıp üzümü görmek şaşırttı ve sevindirdi tabii ama
dimnit üzümüne daha çok var.
Etli
ekmek yaptıracaksanız, çıkınca haber ederim!
Şimdi
kuru zamanı... Hani eskiden beri adetimiz var ya unutmayın! Ben, o adı biber olsa da üzerine şiirler
söylediğim baldan tatlı, Konya'nın gastronomi simgesi olacak kadar değerli kıl
biberlerden aldım. Sonra yerli balcanlardan... Dolma biber, barbunya ve daha neler
neler...
Bir
kısmını buzluğa bir kısmını kurutmaya ayırdık. Haftaya da domates ve kapya
biber alacağım...
Çekilen
emeğe göre de fiyatları oldukça uygun, turşu zamanı eminim bu fiyatlar ikiye
katlar. İnanın şu anki fiyatlar toplama parası bile değil! Benden söylemesi...
Konya'nın
toprağını ve ona değer katan, anlamlandıran Konya insanını seviyorum...
"Ana guzum ellerimle yaptım" diyen Hatçaba'nın peynirini,
yoğurdunu... Tıpkı anamın peyniri gibi, "çölmekte" tuzlu suyla
beslediği / koruduğu peynir gibi... Damakta bıraktığı lezzeti anlatamam.
Eğer
pazardan almışsanız, Fadimaba'nın eli değmişse vallahide şifadır billahi de...
İki
misli fiyata alasınız gelir; çünkü bu lezzet Konya toprağındadır, bu lezzet
ninelerimizden bize kalan son mirastır...
Bizden
sonraki nesil bu lezzeti tadabilecek mi bilmem ama bildiğim; şimdi kuru zamanı
ve bu lezzetin tekrarı yok!..
TAHİR
SAKMAN
17 Ağustos, 2025
TÜRKÜ TÜRKÜ GİBİ ÇALINMALI OKUNMALIDIR!
![]() |
Fotoğraf
70'li yıllardan, Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken...
TÜRKÜ
TÜRKÜ GİBİ ÇALINMALI OKUNMALIDIR!
Gazeteci,
merhum İbrahim Sur ağabeyimizin sanatçı oğlu Onur Kıvılcım Sur çok doğru bir
yazı paylaşmış.
Babam
Mazhar Sakman'ın çalıp söylediği türküleri yayımlarken de amacım buydu; otantik
şekliyle kaynaktan geleceğe türkülerimize taşımaktır. Bizim ki şair Vural
Kaya'nın kitabımla ilgili yazdığı yazıdaki tespiti gibi "kültürel bir
direniştir."
Teşekkürler
Sevgili Onur...
Onur'un
yazısı şöyle:
Bugün Türk Halk Müziği, adeta kendi yurdunda
sürgünde bir sanat dalına dönüşmüş durumda. Toprakla, gelenekle, halkla kurduğu
o derin bağ giderek koparılıyor; yerini estetik süslemeler, sahne şovları ve
“mistik aura” adı verilen yapay duygu düzenlemeleri alıyor. Herkes kültüre
hizmet ettiğini söylüyor ama yapılan işler çoğu zaman kültüre hizmet değil,
kültürün formunu bozarak içini boşaltmak anlamına geliyor.
Bugünlerde
Türk Halk Müziği adı altında yapılan bazı sahne düzenlemelerinde kulağımıza
çarpan şey artık bir türkü değil, kimliğinden uzaklaştırılmış, tanınmaz hale
getirilmiş bir “sahne gösterisi”dir. Gelenekten, ruhtan ve özden
uzaklaştırılmış, batılı enstrümanlarla “zenginleştirildiği” iddia edilen ama
gerçekte sadece içi boşaltılmış, süslenmiş ve pazarlanabilir hale getirilmiş
bir sesle karşı karşıyayız.
“Mistik
bir hava kattık”, “Doğu ile Batı’yı buluşturduk”, “Sentez yaptık” gibi süslü
ifadelerin ardında, çoğu zaman kaynağa yabancılaşma, halktan kopma ve popüler
beğeniye teslim olma durumu vardır. Oysa halk müziği, kökleri toprağın
derinliklerine uzanan bir çınardır. Onu çekip başka bir saksıya dikemezsiniz.
Elbette
müzik gelişebilir, yeni yollar arayabilir. Ancak bu “arayış” geçmişi hiçe
sayarak değil, onu anlayarak ve taşıyarak olur. Neyin sentez olduğu ile neyin
asimilasyon olduğu arasında çok net bir çizgi vardır. Eğer türkü icra edilirken
bağlama sadece dekor olarak sahnede duruyorsa, eğer halkın sesi yerine yaylı
kuartetlerin tınısı merkeze yerleştiriliyorsa, eğer makamlar yerine akorlarla
armonize edilmiş halk melodileri duyuluyorsa, orada bir sentez değil, kimlik
silinmesi vardır.
Daha
da çarpıcı olan ise bu yaklaşımın sadece bireysel sanatçı tercihleriyle sınırlı
kalmaması. Bu işin içinde olan, çok değer verdiğimiz, "üstad"
dediğimiz bazı insanlar bile, halk müziği konserlerinde batı müziği sazlarını
ana eksene koyabiliyor; “kültür sanat” adı altında barlarda para kaygısıyla
özensiz sahne düzenlemelerine çıkabiliyor. Kimi zaman en güvendiğimiz ustaların
bile, onca halk sazımız dururken batı enstrümanlarıyla bir türküye arabesk
nağmelerle eşlik ettiğini ve alkış aldığını görmek; inanan ve emek veren biri olarak
büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Çünkü bu sadece bir enstrüman tercihi
değil; bir duruş, bir aidiyet ve bir kültür taşıyıcılığı meselesidir.
Halk
müziği, Anadolu insanının hem sesi hem dili hem de ruhudur. Sazın teliyle
konuşur, hüzünlüce iç çeker, bozlakta haykırır. Bu dili kırmak, bu sesi
bastırmak; sadece müzikal bir müdahale değildir. Bu, aynı zamanda Anadolu’nun
kültürel belleğine yapılan bir saldırıdır. “Mistik bir aura” adı altında içine
dumanlar, elektronik yankılar ve batı motifleri katıldığında, türkünün özü
değil; şekli konuşur, ruhu kaybolur.
Ama
en az bu kadar ciddi bir başka sorun daha var: Kendi kültürünü tanımayan
toplumların, o kültürü bir yabancının elinden “farklı” duyduğunda büyülenmesi.
Bugün Petra gibi, bağlamayı kendi kendine öğrenmiş, Türk müziğine ilgi duyan
yabancı müzisyenlerin videoları büyük ilgi görüyor. Bu iyi niyetli bir çaba
olabilir, saygı duymalıyız. Ben de hayranlıkla dinliyor ve gençlerimize örnek
olduğunu düşünüyorum. Ancak Petra kendi çabasıyla çaldığı bağlamayı, sonrasında
büyük sahnelere taşıyıp, yanına arp, çello, elektro gitar, piyano koyarak;
türküyü kendi bağlamından koparıp “evrenselleştirdiğinde” ne yazık ki büyük alkışlar alıyor.
Ben
de farklı kültürlerde yetişmiş, farklı coğrafyalarda büyümüş yabancıların
müziğimize ilgi duymalarından çok etkilenmiştim. Bir yabancının bizim ezgimize
duyduğu ilgi içten görünüyordu. Ama sonra gördüm ki, o sahnede artık toprak
kokusu yok. Türkü, kendi yatağından çıkmış; büyük orkestraların, dijital
efektlerin, yapay sislerin arasında kaybolmuş. Ve bizim halkımız, kendi
kültüründen koparılmış bir biçimi bile büyülenerek izliyor. Çünkü kendi sesine
uzun zamandır yabancılaştı. Ne yazık ki, bizden birinden türkü duyunca “eski”
diyor, “köylü” diyor; ama bir Avrupalı çaldığında “ne kadar derin, ne kadar
mistik” diyoruz.
Bize
düşen görev, halk müziğini sahneye taşırken onu tutsak etmek değil,
özgürleştirmektir. Batıdan aldığımız bir kemanla, elektro gitarla, piyanoyla ya
da efektle değil; bağlamanın nefesiyle, bozlağın bozkırla kurduğu ilişkiyle
konuşmalıyız.
Kültüre
hizmet etmek, onu halktan koparıp vitrinleştirmek değildir. Kültüre hizmet,
onun ruhunu koruyarak gelecek kuşaklara taşıyabilmektir.
Türküye
mistik bir ruh katmak, elektronik ses cihazlarına koyduğumuz yabancı isimler gibi
anlaşılması güç bir kavram değil, "öz" le, sadelikle, yürekle olur.
Ve o yürek, toprağın kalbinden gelen o sesi tanıyorsa, o zaman gerçek olur.
Bugün bize düşen en büyük görev, özgünlüğümüzü korumaktır. Kültürümüzü
başkasının elinde “süslenmiş” biçimiyle değil, bizim elimizden, bizim
dilimizden, bizim yüreğimizden çıkan haliyle yaşatmak zorundayız.
https://www.facebook.com/share/p/172xQ29ky7/
ONUR
KIVILCIM SUR
16 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 31Şu derenin armudu (Ustan kim idi/ Şeker o...
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 31 ŞU DERENIN ARMUDU (USTAN KİM İDİ / ŞEKER
OĞLAN/ŞABAB
OĞLAN)
Konya
oturak geleneğinde önemli bir yere sahip olan bu türkümüz hareketli ezgisiyle de
oturakların ruhunu yansıtıyor.
Şu derenin armudu
Kızım baban var mıydı
Annen baban olsaydı
Seni buralarda kor muydu
Ustan
(da) kim idi şeker oğlan (şabab oğlan)
Ablası
dalgalı güzel oğlan
Ustan
(da) kim idi kim idi (yâr)
Akşam
ki gelenler kim idi (yâr)
Bir
taş attım alıca
Bir
kuş vurdum delice
Kız
Mevlâ’yı seversen
Al
beni içeriye
Ustan (da) kim idi şeker oğlan (şabab
oğlan)
Ablası dalgalı güzel oğlan
Ustan (da) kim idi kim idi (yâr)
Akşam ki gelenler kim idi (yâr)
(Ah)
Karşıdaki
kiliseler
Kilidini
kırsalar
Dünya
malı neylerim
Nazlı
yâri verseler
Ustan (da) kim idi şeker oğlan (şabab
oğlan)
Ablası dalgalı güzel oğlan
Ustan (da) kim idi kim idi (yâr)
Akşam ki gelenler kim idi (yâr)
Mazhar
Sakman’ın türkü defterinde ise ilave şu güfteler yazılıdır:
Şu
dere serin dere
Suları
serin dere
Sarılalım
yatalım
İkimiz
bir mindere
Ustan kim idi şeker oğlan
Ablası
dalgalı güzel oğlan
Tenhalarda
nazlı gezen oğlan
Gezip
de bağrımı ezen oğlan
Karşıdaki kilseler
Kilidini kırsalar
Dünya malı neylerim
Nazlı yâri verseler
Ustan
kim idi kim idi yâr
Akşamki
gelenler kimidi yâr
Ocakta
suların ilidi yâr
Bir
taş attım dereye
Ay
düştü pencereye
Kız
Mevlâ’yı seversen
Al
beni içeriye
Ustan kim idi şeker oğlan
Ablası
dalgalı güzel oğlan
Tenhalarda
nazlı gezen oğlan
Gezip
de bağrımı ezen oğlan
Türkünün
notası 2 Mayıs 1963 tarihinde Şehir Postası gazetesinde Mazhar Sakman
tarafından yayımlanmıştır.
https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya
https://youtu.be/23s6rzJEkX4?si=ZdYVHXTlOb8Ttixx
TAHİR SAKMAN
13 Ağustos, 2025
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN

https://www.kitaphaber.com.tr/turku-hazinesi-mazhar-sakman-k7109.html
Sevgili dostum Vural Kaya lütfetmiş Türkü Hazinesi Mazhar Sakman isimli kitabımla ilgili yazmış. Zarif üslubuyla bizi onore ederken de şehrin kültürüne ve kültür adamlarının önemine işaret etmiş.
Doğru anlaşılmanın verdiği sevinçle Vural dostuma teşekkür ediyorum.
İyi ki bu şehirde "senin gibi" şair olmanın omuzlarına yüklediği sorumlulukla sanatı, sanatçıyı, edebiyatçıyı anlayan edebiyatçılar var.
TAHİR SAKMAN
Türkü Hazinesi Mazhar Sakman13.08.2025 09:00 - Vural KAYA
Türkü Hazinesi Mazhar SakmanSemaya karışan hanendelerin sazendelerin hatırat defterinde olanları büyük saz ustası ve türkü hazinesi Mazhar Sakman'ın hatıralarını oğlu Şair Tahir Sakman fevkalade bir dil işçiliğiyle kaleme aldı. (Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2025)
Konya'nın bağ evlerinde, oturak gecelerinde, taş duvarlar arasında yankılanan türküler… Hatıraları en diri en zinde tutan şey müzikse bunların başında da elbet Türkü gelir. Bu hatırlar aynı zamanda döneminin sosyolojisini ve kültürünü de yansıtıyor. Belki de bütün bunların cem olduğu mümbit şeyin adına folklor deniliyordur yüzyıllardır.
İşte bu hatıratın odak noktası, bize söylediğidir: Mazhar Sakman'ın sazında bir araya gelmiş, ses olmuş, zamanın göğsünde yolculuğa çıkmış ne varsa. Şimdi ise bu sesler, Tahir Sakman'ın titiz kaleminde bir arşiv, bir hatırat ve bir kültür mirası olarak yeniden hayat buluyor. Bir de şu var. Her tarihe iz bırakmış babanın ya da annenin evladı, füruu ya da bu işlere meyyal olmuyor maalesef. Mazhar Sakman'ın yaşarken de vefatından sonra da en büyük şanslarından biri de bugün kendi hatıratını kaleme alabilecek edip bir oğlunun oluşudur da aynı zamanda.Mazhar Sakman'ın Türkü Hazinesi, sadece bir türkü kitabı değil; bir şehrin ruhunu taşıyan müzikli bir bellek, ustadan oğula geçen derin bir vefanın örneği olarak karşımızda duruyor.
Bu kitap, "Bana Konya'yı Anlat" hatırat serisiyle birlikte her sese, sözsüz ama ezgili bir yanıt veriyor. Çünkü burada aktarılan, sadece notaya dökülmüş türküler değil; aynı zamanda Konya'nın sosyal dokusu, oturak kültürü, musiki meclisleri ve yitmeye yüz tutmuş bir halk müziği geleneğidir. Tahir Sakman'ın yıllar süren çabasıyla oluşan bu eser, Mazhar Sakman'ın kasetlerinden, bant kayıtlarından, el yazmalarından ve hatıralarından derlenmiş yüzlerce türküyle Konya'nın zengin müzik mirasını günümüze taşıyor.
Mazhar Sakman, yalnızca bir halk sanatçısı değil; Konya şehir musikisinin yaşayan hafızası, sazı bir hatırlama biçimi olarak kullanan bir kültür elçisidir. Hem alaylı hem okullu bir büyük türkü ustası olan Mazhar Sakman'ın oturak meclislerinde çalıp söylediği türkülerle, sadece melodileri değil; onların ardındaki hikâyeleri, insanla, mekânla ve zamanla kurduğu bağı da aktarmıştır. Onun belleğinde saklı kalan bu sesler, Tahir Sakman'ın kalemiyle bir kitapta toplanarak kaybolmaya yüz tutmuş değerlerin korunmasına öncülük ediyor.
Türkü Hazinesi, aynı zamanda bir kültürel direnişin kitabıdır. Yitip gitmeye yüz tutmuş bir müzik geleneğini kayda geçirerek, unutulan seslerin yeniden duyulmasını sağlıyor. Bu yönüyle eser, usta-çırak ilişkisiyle şekillenen halk müziği geleneğinin devamlılığı için önemli bir kaynak teşkil ediyor. Tahir Sakman'ın notaya aldığı ve bağlam içinde yorumladığı her türkü, Konya'nın müzikle yoğrulmuş kimliğine dair birer belge niteliği taşıyor.
En dokunaklı yanı ise, oğulun babasına duyduğu derin sevgiyle harmanlanmış olması. Bu kitap sadece bir derleme değil; aynı zamanda Mazhar Sakman'a yazılmış uzun, notalı bir mektup gibidir. Her sayfasında bir vefanın, her başlıkta bir hatıranın izi vardır. Bir evlat, babasının sesini sadece yaşatmakla kalmamış, onu hem akademik hem edebi bir biçimde sonraki kuşaklara emanet etmiştir. Ne yazık ki, her büyük sanatçının ardından böyle duyarlı evlatlar gelmez. Tahir Sakman'ın yaptığı bu iş, sadece bir aile meselesi değil; bir şehir, bir kültür ve bir millet meselesidir. Folklorun kalbine dokunuştur belki de...
Mazhar Sakman'ın Türkü Hazinesi, hem yerel müzik araştırmacıları için bir başvuru kaynağı, hem de kültürel belleğe ilgi duyan her okur için derinlikli bir keşif yolculuğudur. Bu eserle birlikte Konya'nın türkülerle örülü geçmişi, bir daha kaybolmamak üzere sayfalara işlenmiş, notalara dökülmüş, seslerin cem olup semaya yükselişi durmaksızın devam edecektir, diye umudumuz hep vardı. Var olmaya da devam edecek…
Türkü Hazinesi Mazhar SakmanTahir SakmanKonya Büyükşehir Belediyesi Yayınları2025
VURAL KAYA
ANTALYA NOTLARI 2025
ANTALYA
NOTLARI 2025
…
Antalya dünyanın en güzel şehirlerinden ama pahalı bir şehir. Memur, emekli,
asgari ücretli için yaşamak kolay değil. “Ev kiraları asgari ücretin katları”
dersem bir fikir verir sanırım. Devletin memurları için bu şehirde kira desteği
vermesi şart…
…
Yıllar önce askerliğimi bu şehirde yapmıştım. Teskere alınca “gitme kal burada
dükkân aç” demişlerdi de “bu köy gibi yerde kimin saatini tamir edeceğim”
demiştim. Ne kadar büyük hata etmişim; Antalya o dönemlerde Konya’nın yarısı
kadar bile yoktu şimdi sanırım beşle çarpmak gerekecek… Zanaatkâr bulmak hiç de
kolay değil ve oldukça yüksek fiyatlar…
…
Her şey turizme endeksli olunca pahalılık kendiliğinden geliyor. Buna bir de
bizim fırsatçılığımızı eklerseniz ortaya çıkan tablo oldukça ürkütücü boyutlara
ulaşabiliyor. Bu sene yabancı turist sayısında düşüş var sanırım, Ruslar
azalmış gibi görünüyor ama yerini Araplar doldurmuş sanki…
…
Belediye hizmetlerini yetersiz gördüm. Konya bu konuda çok önde… Fakat sosyal
belediyecilik Antalya’da daha ön plana çıkmış gibi… Sahillerde ücretsiz denize
girebilirsiniz, duşundan tutunuz, tuvaletine varana kadar ücretsiz, bu konuda bir
sıkıntı yaşamazsınız. Sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar Konyaaltı
sahili tıklım tıklım…
…
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin kafelerinin fiyatları da oldukça makul. Atatürk
Parkı’ndaki ve Tophane’deki tesislerinde denize karşı çay yudumlamak 10 TL… Tophane’deki
tuvaletleri özel sektör işletiyor, ücretli ve ücreti oldukça yüksek 30 TL…
…
Yılda birkaç kez gittiğim Antalya’da bu sefer bir şey daha öğrendim; temmuz,
ağustos aylarında gitmek yerine mayıs, haziran, eylül aylarında gitmek daha
keyif verici; çünkü aşırı nem nefes almanızı zorlaştırıyor ve klimanın altından
çıkmak istemiyorsunuz…
…
Her köşesi ayrı bir cennet olan Antalya’nın arkeoloji müzesinin kapatılması
kadar üzücü bir şey olamaz. Böyle tarih dolu bir müzenin kapatılması tüm sanat
ve tarih severleri olduğu gibi beni de fazlasıyla üzdü…
…
Belki de tüm şehri koruma altına almalı; böylesine doğa ve tarih dolu bir
şehirde yaşamanın ayrıcalıklı olduğunu yabancılar kavramış ama ya bizler?
Ekonomik nedenlerle Antalya’yı görmeyen eminim çok vatandaşımız vardır.
…
Demirkapı Tüneli Antalya’yı Orta Anadolu’ya bağlayan en önemli bir geçit….
Konya için de büyük şans, üç saatte Akdeniz’e ulaşıyorsunuz…
…
Tüneli geçince iklim değişiyor, Konya tarafı serin… Konya, şehirlerin padişahı,
belde-i tayyibe… Nem yok, özellikle yaşlılar için bir nimet, Konyalıların uzun
ömrü de buna işaret ediyor.
TAHİR
SAKMAN
10 Ağustos, 2025
MAVİNİN EN SAF HALİ ADRASAN
MAVİNİN
EN SAF HALİ ADRASAN
Son
dört-beş yıldır İsmet Kaptan'ın teknesiyle Adrasan turlarına katılıyorum, çok
memnun olmasam katılır mıydım?
Dört-beş
yerde verilen yüzme molasında kendinizi Akdeniz'in kollarına bırakıyorsunuz...
Serin ve derin mavinin en saf halini Adrasan ve Sulu Ada'nın koylarında
görmenin heyecanı size bir başka cennetin somut halini gösteriyor.
Adrasan;
cennetten öte bir doğal güzelliğe sahip, buna bir de öğle yemeğinde ikram
edilen balığı eklerseniz, gezinin nasıl bir şölene dönüştüğünü tahmin
edebilirsiniz.
Fiyatlar
oldukça makul kişi başı bin lira... Dışarıda balığı dört yüz, beş yüz liradan
aşağı yemek mümkün değil buna bir de diğer ikramları eklerseniz gün boyu tekne
gezintisi neredeyse bedavaya geliyor.
Çipura
veya şinitsel tercih sizin yanında makarna, salata, patates salatası oldukça
doyurucu ve lezzetli...
Sadece
balık yemek için bile İsmet Kaptan tercih edilebilir...
Çay
bisküvi ikramının ardından erik, üzüm, kavun ve karpuzdan oluşan meyve tabağı
da günü taçlandırıyor.
İsmet
Kaptan, muhterem babası, muhterem eşi ve tüm tekne personeli gezinin mükemmel
olması için seferber oluyorlar ve bunda da oldukça başarılılar.
Seneye
yine İsmet Kaptan'la Adrasan turunda olacağım...
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





















