YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

05 Ağustos, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 30 EVVELA YÜRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI (YEMEK DE...


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 30 EVVELA YÜRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI (YEMEK DESTANI-YEKTE)
 
Kadim şehrin tarihi yemeklerini anlatması ve bir kadın hocanın yazdığı bu türkünün Konya oturaklarında yer bulması açısından önem kazanan bu türkümüzü, Konyalı yazarlardan İbrahim Aczi Kendi’nin kayınvalidesi, Mazhar Sakman’ın paylaştığımız pek çok kaydında eşlik eden udi sanatçımız merhum Cenap Kendi’nin de ninesi olan Şerife Hanım veya namı diğer Bülbül Hoca’nın yaktığı söylenir.
 
Şerife Hanım’ın, şair yönüyle hocalığını lakabında ustalıkla birleştiren Konyalı, ona “Bülbül Hoca” demiştir ve bu isim zamanla kendi isminin önüne geçmiştir.  
 
Cuma günleri kadınlara vaaz eden onlara ilahiler okuyan Bülbül Hoca hakkında detaylı bilgi "S. Nüzhet Ergun ve M. Ferit Uğur ikilisinin 1926 yılında yayımladığı Konya Vilayeti Halkıyyat ve Harsiyyatı” isimli kitapta verilmiştir. 1847 yılında Konya’nın Kalecik Mahallesi’nde doğan Bülbül Hoca, 1932 yılında aramızdan ayrılmış.
 
Mazhar Sakman, Cenap Kendi ile olan sohbetlerinde Bülbül Hoca’dan her zaman saygıyla söz etmişler birçok şiirinin olduğunu ifade etmişlerdir. Şehrimizin sanat hayatında kadınların etkisini de gösteren bu türkü zamanla eklentiler alsa da hâlâ Konya yemeklerini anlatan en iyi eserdir. Şiirde “Bin üç yüz on dörtte yaptım destanı” mısraı, Bülbül Hoca’nın destanı 1898/1899 yıllarında söylediğini göstermektedir. Hepsine rahmetler olsun…
 
Türkünün tam metni Mazhar Sakman’dan yazdığım şekliyle şöyledir:
 
Evvela yürüttük baştan çorbayı
Sarımsakla terbiye olmuş paçayı
Domatesle pişirmeli bamyayı
Midemizi açsın hoş misal olsun
 
Bihamdülillah hiçbir şeyi taşlamam
Yağ içinde yumurtayı boşlamam
Yumuşak somun olmayınca başlamam
Semiz etin kenarları al olsun
 
Baklava ile börek derkenar ola
Şeker helvası da pür hisâr ola
Toplanıp ihvanlar bir karar ola
Sıtk-u muhabbetli ehli hâl olsun
 
Katmeri ince aç yağın sakınma
Sakın ona haşhaş yağı kullanma
İnce etten olur hem de çullama
Tavada pişmiş bir kızıl hâl olsun
 
 Enginar ile kereviz ıspanak
 Karnabetle semiz ota birle bak
 Patata tomata böğrülce kabak
 Onlar da içinde hasbihal olsun
 
Mısırgayı bir hâl edin öldürün
Ortasına fıstık pirinç doldurun
Dolmaları üçer üçer kaldırın
Kuvveti bedene irtihâl olsun
 
Mıkla cilbir mantı kaygana gelsin
Makarna ile keşkek kuskus çekilsin
Şalga pişip gelirken dökülsün
Kalan yemekler de istimal olsun
 
Köfte yaprak bir de lahana dolması
Sarı erik zerdâli nohut yahnısı
Zülbiye pancar turp salatası
Anlar da içinde pür kemâl olsun
 
Tabakta turşu da kalmasın mahzun
Zeytinyağ üstüne sıkılsın limon
Balığı kızartın getirin pürhûn
Yiyelim bizlerde can misal olsun
 
Yiyenler nimetin şükrün bilirse
Vücut kuvvet bulup hâlin alırsa
Bu yemekler bize her gün gelirse
İsterse altı ay oruç hâl olsun
 
Sebebin işleyip karin gözetsin
Herkes varıp nasibin deşirsin
Günde bana üçer üçer getirsin
Hulku huyu güzel bir ayal olsun
 
Taan itmen ahbaplar siz bu âşıkı
Nimet ucuz amma budur layıkı
Çok istemem ben keseme harçlığı
Beşibirlik ile bir riyal olsun
 
Hak verir dostuna yarınki günü
Çorbada yemeklerin önüdür önü
Yemeklerin bastırmak için üstünü
Kahve ile tütün on çuval olsun
 
Palize ile muhallebi araya
Kifayeler dursun hep bir sıraya
İki tatlı tuzlu gelsin sofraya
Kaymak güllaç ile şeker hâllolsun
 
Canım hem börülce bakla da ister
Yıldız kökü Çayırbağı’nda biter
Patlıcan ortanın gayretin güder
Karpuz üzüm divlek üç misal olsun
 
Kadifin telini kırmalı gülü
Üzeri kokulu amberli gülü
Pilavın üstüne getir sütlüyü
Yiyelim bizler de can cemal olsun
 
Bihamdülillâh yedik nimet ve nanı
Bizim zamanımız bolluk zamanı
Bin üç yüz on dörtte yaptım destanı
Okunsun dillerde pür icmâl olsun


https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya

https://youtu.be/hyHWXmN9RNY?si=UYiAoqjir9RHVztP

TAHİR SAKMAN
 
  


04 Ağustos, 2025

SANATA ADANMIŞ BİR AİLE SAKMANLAR

Mazhar Sakman...

 

SANATA ADANMIŞ BİR AİLE SAKMANLAR
 
Bu konuda asla mütevazı olmayacağım…
 
Merhum babaannem Vesile Sakman’dan gelen sanat geleneğini sürdürmenin onurunu hep üzerimizde taşıdık ve “Konyalı” olmayı özel bir armağan olarak saydık, kabul ettik…
 
Şehrin kültür ve sanat hayatına aile olarak kalıcı izler bıraktığımızın farkındayım.
 
Yapış derler yapışacak bir dal yok
Söyle derler söylemeye mecal yok
Eller libas giymiş sorgu sual yok
Bize Şam hırkasını yasak ettiler
 
gibi irticali, güçlü bir söyleyişe sahip olan babaannem Vesile Hanım, babam Mazhar Sakman’ı yetiştirirken onu özgür bırakmış, enstrüman çalması için teşvik etmiş ve parasını bizzat vererek ona destek çıkmıştır. Mazhar Sakman’ın lavtayla başlayan müzik hayatı Konya oturaklarında şekillenirken bir oturakta polis baskınıyla müsadere edilmesi nedeniyle babaannem ona dönemin beş lirasıyla ut almış kendisini geliştirmesine imkân sağlamıştır. Konya oturaklarının yasaklandığı dönemlerde yine bir baskında ut da gidince, Mazhar Sakman divan sazına başlamıştır. Yüreğindeki türkü sevdası nedeniyle yine bir oturakta baskın yemiş, saz müsadere edilmiştir. Ancak bu sefer devreye büyük ninem Rahime Hanım girer ve karakoldan komiserin şaşkın bakışları arasında “Bu saz benim burada ne arar ki” diyerek alıp götürmüştür. Olayı babam anlatırken komiserin “Hacı Teyze, sen saz mı çalıyorsun?” diyerek kahkahalarla güldüğünü, bu sayede sazı kurtardıklarını anlatmıştır.



Babaannem Vesile Sakman...


 
Akbaş Mahallesi’nin oturak geleneği arasında yetişen babam aslında “Dağlara Hanım Ayşe’m” türküsünü annesinden, “Nizamlar” türküsünü ninesinden geçecek kadar şanslıdır, dönemin Konya’sı sanatla iç içedir…
 
Konya Erkek Muallim Mektebi’nden, oturak ve türkülere olan aşırı ilgisi nedeniyle İzmir Muallim Mektebi’ne nakledilmiştir. Sonrası yine müzik… Askerde, Ankara Mızıka Tatbikat Mektebi’ni bitirerek bando astsubayı olarak orduya katılır ve uzun yıllar hizmet eder…
 
Daldan dala konan mizacı onu Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’ne çeker ve orada da bando kurar, yine müzikle iç içedir.
 
Uzun yıllar sonra Konya’ya döndüğünde; Batı müziği yanı sıra Türk halk müziği ve sanat müziğinde de ustalaşmış, birçok enstrümanı icra eden, nota bilen bir müzisyen olarak kendini şehir folklorunun hizmetine vermiştir. Konya türkülerinin 25 kadarını notaya alıp “Şehir Postası” gazetesinde yayımlamıştır.
 
“Bütün yaşantısını türküler üzerine kurmuş ve ömrünü türkülerimize adamıştır” desek asla abartı olmayacaktır.
 
Ailemizde müzik geleneğini sürdüren ikinci isim Vedat Sakman ağabeyim olmuştur. Müziğin evrenselliğinden yola çıkarak farklı bir branşta kendini geliştirmiştir. Aile isminin ulusal bazda duyulmasını devam ettirmiştir. Önemli bestelere imza atarken müziğinden ve duygularından asla taviz vermemiş daima “önce müzik” demiştir.  
 
Kendisine yakıştırılan “şehir ozanı” unvanını hak ederek üzerinde taşımış, sevgi ve barış dolu şarkıları kalplerimizi titretmiştir. O daima işin mutfağında yer almış kendisini hiçbir zaman ön plana çıkarmak için bir gayret göstermemiştir. Bir dönem ülkemizi Eurovizyon şarkı yarışmasında Timur Selçuk’un “bana bana” isimli şarkısıyla da temsil etmiştir.
 
Bugün ilerleyen yaşına rağmen (75) müziğimizin çınarları arasındaki yerini alarak 300'ü aşkın bestesiyle şarkısını söylemeye devam etmektedir.
 
Ailede herkesin çalıp söylediği bir ortamda bana da yazmak düştü… Önceleri çeşitli enstrümanları kısa süreli çalsam da yazmanın verdiği coşku beni daha çok cezbetti. Şehir kültürüne yayımladığım kitaplarla ve makalelerle katkı sağlamaya çalıştım. 45 yılı aşan bir süreçte birkaç bin makaleye imza attım. Son üç yılda blog sayfamda yayımladığım makalelerin sayısı bugün itibariyle 591'e ulaşmıştır... 
 
Fiziksel olarak yayımlanan 13 kitabıma ilave olarak 8 tane de dijital kitap eklemeyi başardım. Oldukça hacimli iki ciltlik bir kitabım da yayım için gün sayıyor. Yaşamın rüzgârıyla kanatlanan yelkenlerimle, 67 yılın verdiği heyecanlarla koşmaya devam ediyorum...
 
Kitaplarımın hepsi Konya’dır… Konya’yı söyledim, Konya’yı yazdım…
 
Hiç kimseden bir beklentim olmadı, kendi çabalarımla şehre bir katkı sağlamaya çalıştım ve daima “tek tabanca” olmanın getirdiği özgürlükle yazdım… Tıpkı babam gibi, abim gibi hiç kimseye “eyvallahım” olmamıştır. Yaşadığım sürece yazmayı sürdüreceğim ve başlayıp bitirmediklerimle ve proje halinde olanları da ölmeden hayata geçirmeyi umuyorum.
 
Kız kardeşim Vesile… 50 yaşından sonra içindeki sanat damarları kabardı, Güzel Sanatlar Fakültesi’ni bitirerek ikinci fakülte diplomasını da aldı, şimdi yüksek lisans yapıyor.
 
Yaptığı resimlerin pek çoğu Konya temalı, müzik temalı… Çevre bilincine duyarlı ve dünyayı gördüğü paletten yeni renkler keşfetmenin heyecanıyla çalışmalarını sürdürüyor ve ailede tek ressam olmanın onurunu sürdürüyor.
 
Eminim Vesile, tıpkı babaannesi Vesile Hanım gibi titiz çalışmalarıyla adından çok söz ettirecek. O da ailenin diğer üyeleri gibi bireysel bir kimlikle, mücadeleci ruhuyla barışın ve sevginin kulvarında renkleriyle sonsuza yürüyecek…
 
Biz Sakmanlar… Sanata, kültüre hizmet etmenin kıvancıyla yaşadık, yaşıyoruz. Gelecekte hangi Sakman ailemizin sanat geleneğini sürdürür bilmiyorum ama eminim ki 3. ve 4.kuşak Sakmanlardan da genlerinde var olanı açığa çıkaracaklar olacaktır.


19 Nisan 2019... Üç kardeş, soldan sağa; Tahir, Vesile, Vedat Sakman... Akbaş Mahallesi'nde köklerini anarken...


 
Biz görevimizi yaptık…
 
Bitti mi, tabii ki bitmedi; daha bestelenecek çok duygu var, yazılacak çok şiir var, tuallere yansıtılacak çok renk var…
 
Seni seviyoruz Konya…
 
TAHİR SAKMAN    





02 Ağustos, 2025

SURETLERİN ARKASINDAKİ SURETLER


 

SURETLERİN ARKASINDAKİ SURETLER
 
Yaşantımız fotoğrafların solukladığı, solgun anılarda saklı…
 
Ve insan şekilden şekle girerken bire bir tanığı… Kişisel tarihinize eşlik eden eden bir kare… hayatınızın bir anını donduran…
 
Eski fotoğraflara baktığım zaman ne kadar değiştiğimin farkına varmak da kolay oluyor. Fotoğraf 80’li yıllardan… Şimdiki suretime baktığım zaman sanki bir yabancı gibi geliyor bana…
 
Hayatı sürekli sorgularsanız, toplumun size dayattıklarıyla kendinizce de / kendinizle de kavgalı olursanız herkesle hatta her şeyle sonuç bu olmalı; yüz hatlarınız bile düşüncelerinizin şeklini alıyor bir müddet sonra…
 
Biz Mevlâna torunuyuz döneriz!
 
Dönmekten asla kaçmadım; yanlış olduğunu hissettiğim anda 180 / 360 derece keskin dönüşler yaptım… asla tamam demedim hâlâ yanlış olduğumu düşünürsem yine dönerim!
 
Fotoğraftaki Mehmet Tahir Sakman… Derviş Ozan mahlasıyla şiir söylediğim yıllardan kalma. Bağlamayı merhum Yılmaz İpek ağabeyim 70’li yıllarda İzmir Basmane’deki dükkânında hediye etmişti…
 
Bugün duvarımda asılı… asılan bağlamam mı yoksa ben miyim yoksa Derviş Ozan mı?
 
Bu suretimi de seviyorum… Şimdiki kadar olmasa da bayağı gençmişim!..
 
Şiir de o dönemlerden kalan bir hatıra:
 
TÜRKÜLERİM
 
Anadolu’dan Asya’dan
Koşar gelir türkülerim
Bir çağrıdır Selçukya’dan
Coşar gelir türkülerim
 
Ezgileri sevgi dolu
Sevenlere umut yolu
Haykır haykır Anadolu
Taşar gelir türkülerim
 
Atadan alıp nevbeti
Türkü söyler Türk Milleti
Yıkılası şu gurbeti
Aşar gelir türkülerim
 
Neşemizi kahrımızı
Barış dolu çağrımızı
Kanayan şu bağrımızı
Deşer gelir türkülerim
 
Saz döşünde güller biter
Burcu burcu hasret tüter
Derviş Ozan bir gün yiter
Yaşar gelir türkülerim
 
DERVİŞ OZAN (TAHİR SAKMAN)
 
TAHİR SAKMAN
 

01 Ağustos, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 29 BEN ATIMI NALLATIRIM OKKA NAL İLE


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 29 BEN ATIMI NALLATIRIM OKKA NAL İLE
 
Konya oturaklarında okunan bu türkümüzün metni şöyle:
 
Ben atımı nallatırım okka nal ile  
Üzengisin parlatırım sırma tel ile  
Ben yârimi oynatırım dökme zil ile
            Engürü kaymağı (aman)
            Yabanların oynağı (aman)
 
Ben atımı yanaştırdım binek taşına  
Ellerim erişmez eyer taşına   
Öksüzüm neler geldi garip başıma  
            Engürü kaymağı (aman)
            Yabanların oynağı (aman)
 
 Çıktım iğdenin dalına dal kırılıverdi  
 Bir öptüm bir ısırdım yâr darılıverdi  
 
TAHİR SAKMAN
 


31 Temmuz, 2025

EKMEĞİ EKMEĞE KATIK ETMEK


 

EKMEĞİ EKMEĞE KATIK ETMEK
 
Ekmeği, ekmeğe katık eden bir nesiliz biz…
 
Siz bunun tadını asla bilemezsiniz! Biz Konyalılar, ekmeği şöyle “yemeğe banarak” yemezsek karnımız asla doymaz. Makarnanın, bulgur veya pirinç pilavının yanında ekmek yemezsek karnımız nasıl doysun!
 
Kocaman bir somunu (o kocaman somun şimdi minnacık oldu) bir dilim peynirle veya bir domatesi tuzlayarak yemeyi kesin biz icat etmişizdir. (Amerikalılar yetiştirmiştir ama Konyalılar da yemesini bilmiştir!) Yani utanmasak etli ekmeği de ekmekle yiyeceğiz! (Bunu şimdi icat ettim, günümüzün hayat pahalılığında epey işe yarar!)
 
Yer sofraları vardı eskiden; anam tertemiz bir örtü getirir odanın ortasına serer üzerine tahta siniyi koyardı. Bir tas çorba veya yemek ne varsa tahta kaşıklarla dalardık... Mutlaka tembih edilirdik hatta hafiften uyarılırdık “ekmeğine katık et” diye… Bu uyarı, “az yemek, çok ekmek” demekti…
 
Bizler iki dünya savaşı ve Millî Mücadele’yi görmüş, şehit vermiş bir neslin torunları, çocukları olmamız hasebiyle aslında bu gayet doğaldı. Az yemek, çok ekmek yedirmişlerdi bize ama karşılığında özgür bir vatan bırakmışlardı… Ruhları şad olsun…
 
Çıraklık dönemlerimizde İstanbul Caddesi’nin ara sokağındaki Anadolu Lokantası’na giderdik öğlenleri kuru fasulye, pilav yemek için. Tabii önce başında beklediğimiz adamın bir an önce yemeğini bitirip kalkmasını sabırsızlıkla bekleyerek… Tencerenin başında İlyas Usta’nın gür ve neşeli sesi duyulurdu, sanki yemek değildi pişirdiği; sevgiydi, saygıydı…
 
“Bu ne len! Az guru, az pilav çok ekmek!”
 
İlyas usta ne yapsın; bir tas çorbayla veya az kuruyla bir ekmek yiyen çıraklara, kalfalara nasıl ekmek yetiştirsin?.. Tabii İlyas Usta işin şaka tarafındaydı, rahmet olsun…
 
Bu şehir tahıl ambarıydı… umarım hâlâ öyledir!
 
Tahıl ambarı olmanın getirdiği bir ayrıcalıktı belki de ekmeği çok yemek… Hiçbirimizin tandır ekmeğinden, yufka (şepit) ekmeğinden vazgeçemediği bundandır ama ne hikmetse çarşı ekmeğini istediği kalitede yiyemez Konyalı…
 
Son dönemlerde ekmek çeşitleri çoğaldı, tam buğday, tam tahıl, çavdar, siyez buğdayı, kepekli vs… Normal ekmeğin bir narhı var ama diğerlerinin bir standardı olmamalı ki herkes kafasına göre bir fiyat belirliyor:
 
Mesela tam buğday ekmek bazı fırınlarda 20 liradan satılırken bazılarında 25 lira… Kepekli ekmeklere boya konulduğu iddiaları vardı bir zamanlar, tam buğday ekmekte de bazı fırınların ekmeklerinin rengi ne yazık ki farklı farklı çıkıyor. Kimseyi zan altında da bırakmak istemem umarım fırınlarımız bu konularda da denetleniyordur.
 
Tandır ekmeği ise şu an 25 TL’den satılıyor. Bir Konyalı olarak tam damak tadımıza hitap eden bu ekmeği her zaman almak isterim ama 25 lira olunca insan biraz değil çok düşünüyor… Bu ekmeği tandırlarda pişirmek oldukça zahmetli bir iş, bu nedenle fiyatına bir şey diyemiyorum ve hak ettiklerini düşünüyorum.
 
Üç lira, beş lira ne olur ki demeyin çünkü ekmek her gün birkaç tane alınan temel gıdamız, böyle olunca hesap tutmak şart oluyor. Belediyenin tam buğday ekmeğiyse 14 liradan satılıyordu ama şimdi “sağlık için tam buğdaya tam destek” ismiyle bir kampanya yaparak tam buğday ekmeğin fiyatını 11 liraya indirdiler. İşte halka hizmet budur…
 
Karatay Belediyesi bu konuda; halk sağlığına ve beslenmesine verdiği önem için alkışı hak ediyor…
 
Artık tam buğday ekmeği, ekmeğimize katık edebileceğiz…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

30 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 28 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 28 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)
 
Konya oturaklarında okunan türkülerimizden olan bu türkünün metni şöyle:
 
KARANFiLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM)
 
Karanfilim saksılarda çanakta
Bir yâr sevdim şu karşıki konakta
            Aslan karam gel karam
            Fındıkları kır karam
            Eller yârini bulmuş
            Sen de hava al karam
 
Cevizin çürüğü özünden olur
Yâr için ağlayan gözünden olur  
            Aslan karam gel karam
            Fındıkları kır karam
            Eller yârini bulmuş
            Sen de benim ol karam
 
Bir taş attım pencereye tık dedi
Bir kız çıktı annem evde yok dedi
            Aslan karam gel karam
            Fındıkları kır karam
            Eller yârini bulmuş
            Sen de benim ol karam

https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya

https://youtu.be/MQIKd8R03mg?si=oYQSHoT2zLFk6TET       

 
TAHİR SAKMAN
  


21 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 27 GÖZELCE'NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFENDİ)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 27 GÖZELCE'NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFENDİ)
 
Buram buram Konya kokan türkülerimizden bir tanesini Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken Cenap Kendi utla, Kazım Büyükşalvarcı kanunla eşlik ediyor.
 
1800’lü yıllarda yakılan ve Konya oturaklarında söylenmeye başlayan türkünün enteresan bir hikâyesi var. Sahip Ata Caddesi, Gazezler Sokağı… “Cingenoğlu” ismiyle bilinen fırınının karşısı… Bugün ayakta olan tarihi bir yapı var, olay bu konakta geçmiş veya tam karşısında şimdi apartman olan yerde iki katlı kerpiç bir evde yaşayan Hevayı (havai) Halil Ağa’nın evinde…  Güzelliği dillere destan ve bu nedenle de “Gözelce” lakabı takılan, Hevayı Halil Ağa’nın yeğenini kaçırmak için şehrin tanınmış nüfuzlu ailelerinden birisi avenesiyle birlikte gece baskına gelirler…
 
Hevai Halil Ağa yeğeninin sabaha kadar savunur, vermez ama dolma tüfeğin dumanından gözleri kör olur ve lakabı da “Kör Halil Ağa” olarak değişir. (Türkünün geniş öyküsünü “Dünden Bugüne Konya Oturakları” kitabımda bulabilirsiniz.) 


https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya


https://youtu.be/HT1uBhPcJBQ?si=XhKbHxWMiNLhs5CH
 

TAHİR SAKMAN
 


20 Temmuz, 2025

BUGÜN GÜNLERDEN BALCAN


 

BUGÜN GÜNLERDEN BALCAN
 
Galiba pazar diyecektim… Muhacir Pazarı’nın pazar günüydü bugün…
 
Bilin bakalım orada ne buldum?
 
Hani geçenlerde kaybolmasından korktuğumu yazdığım, yerli mor balcan karşıma çıkmaz mı? 40 yıldan çok fazla dostluğumuz var, şimdi tam söylersem yaşım ortaya çıkar…
 
Valla dimem!
 
Ama pazar üzerine çok diyeceğim var:
 
Pazarda yerli üretim gördüğünüz zaman hani Ayşaplanın, Hatçabanın eliyle toprağın bağrını deşeleyerek, özenle gözlerinden yaş damlatır gibi (su faturaları malum) sulayarak büyüttüğü avarları hemen alın… O lezzeti başka yerde asla bulamazsınız, çünkü Ahmet amcanın, Mehmet dayının nasırlı elleri değmiştir; emektir, terdir ve Konya toprağının bereketidir onları tatlandıran… Malum biberimiz bile bal gibidir…
 
Üçe beşe bakmayın, ne isterlerse verin alın; çünkü artık yetişmiyorlar, her yıl gittikçe azalıyor, üretimden düşüyorlar belki seneye bulamayacaksınız, bulduğunuz yerde pazarlıksız alın…
 
Bir de Konya dışından gelenler var mesela Mut’tan getiriyorlar ve yerli biber diye satıyorlar! Ama Konya toprağının lezzeti yok, benden söylemesi…




 
Mustafa Sertoğlu… toprağın efendilerinden, öpülesi elleriyle yetiştirmiş, gözü gibi bakmış Hasanköy’de (Şimdi mahalle diyorlar, ne değiştiyse?) küçük bir bahçesi varmış orada yetiştirmiş. Aslen Çalmandalı ve toprakla haşır neşir olmaktan belki, her yıl eşilen toprağa benzeyen yüzüyle ama hep gülerek (toprak gibi) mallarını satmaya çalışıyor.
 
Mor patlıcan yetiştirmiş Konya’nın ata tohumundan… 60 yaşın verdiği hüzünle titreyen sesi birden aydınlanıveriyor… “Yerli” diyor “yerli, bunlar doğal!”




 
Ah, Mustafa abi ah! Senin gibi insanlarımızı uzakta değil çok yakın bir gelecekte mumla arayacağımız bir gelecek artık çok uzak değil; toprağı yok ettikçe, suyu kirlettikçe, bu doğa var ya bu doğa, intikamını acı bir şekilde alacak!..
 
Yerel yönetimler diyorum bu insanlardan en azından pazarda işgaliye parası almasa göçer mi? Hani park, bahçe yapıyorsunuz ya! Bu insanlara da arka çıksanız, Zafer’deki zengin dükkânlarına harcadığınız paraların bir kısmını bu insanlara tahsis etseniz? Yerli tohumlarımıza koruma ve standart getirseniz, bu insanların ürettiklerini satın alıp değerlendirseniz?
 
Ayşe ninem titreyen elleriyle biber tartarken… Hatçaplam “salatalıkları daha yini topladım” derken… Tabii ki gurur duydum ama… Utandım dersem yalan olmaz…
 
Mustafa abi, eğilip doğrulmaktan beli tutulmuş… Bu insanlar yerli tohumlarımızın kahraman koruyucularıdır…
 
En azından bizler satın alalım, pazarlık etmeden ki seneye aynı yerli biberi, yerli salatalıkları, yerli fasulyeleri, yerli mor balcanı tekrar bulabilelim…
 
Haydi mahallenizde kaldıysa duvarları ak toprakla sıvalı bir kerpiç ev ve içinde yaşayan bir nine varsa, Havvapla, Şerifapla, fark etmez ismi, onlar bizim kahramanlarımız, mutlaka evin bir köşesinde tandır vardır, yoksa kesin maltız vardır el yapımı… Söndürme kömürüyle yaktırın maltızı ve yerli mor patlıcanlarımızdan götürün size imil imil ateşte pişecek bir balcan vursun… Yerken parmaklarınıza dikkat edin…
 
Onun için demiştim “bugün günlerden balcan” diye…
 
Bize her gün balcan!.. Çok şükür bu sene de yerli balcan yemek nasip oldu…
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 

18 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 26 VARIN GİDİN ŞU YAYLANIN DÜZÜNE (ATLI GEL...


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 26 VARIN GİDİN ŞU YAYLANIN DÜZÜNE (ATLI GELIYOR)

Mazhar Sakman tarafından Konya oturaklarında okunan varyant türkülerimizden biri:

Varın gidin şu yaylanın düzüne (düzüne)
Sürmeler mi çektin ala gözüne (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) Göremez oldum
İllerin yüzüne (canım) bakamaz oldum
Senin için canımı veremez oldum

Çekivirmiş gaterinen deveyi (deveyi)
Bağlanırsam neylerim düveyi (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) Neler oluyor
Yollarını (canım) bilemez oldum
İllerin yüzüne (guzum) bakamaz oldum

Garşı dağın yamacı dik geçilmez (geçilmez)
Acıdır aşkın şarabı içilmez (haydi)
(Haydi haydi) Atlı geliyor
Bizleri inleten (guzum) taksi de geliyor
(Haydi haydi) göremez oldum
İllerin yüzüne (canım) bakamaz oldum
Senin için canımı veremez oldum


TAHİR SAKMAN


17 Temmuz, 2025

KUMKÖPRÜ BALCANI



KUMKÖPRÜ BALCANI
 
Bu yazıyı 14 Temmuz 2021 tarihinde yayımlamıştım:
 
Şimdi semizotunu yazdım, domatesi, biberi yazdım; Kumköprü balcanını (patlıcan) yazmasam olmaz!
 
Bu yazıyı okuyanların arasında eminim Kumköprü patlıcanından yapılma orta (bütümet) yiyenler mutlaka çıkacaktır.
 
Peki, ya yemeyen varsa?
 
Onlar da şanslarına küssün; çünkü artık ne o Kumköprü kaldı ne de patlıcanı... hepsi betona / ranta teslim oldu, hem de o bağlarda, bahçelerde o patlıcanı yiyenlerin eliyle!
 
Tabii bu bir günde olmadı; önce şehir ırmağının suyunu kestiler ki avarlar sulanmasın! Kuyularla sulanmaya çalışıldı bir süre ama kuyuların suyu her yıl derinlere çekiliyordu.
 
Su bitti… avarlar susuz kaldı sonra ağaçlar kurumaya başladı; görünen buydu oysa kurumaya başlayan topraktı, insandı...
 
İnsanımıza ne olduysa bir beton sevdasına kapıldı... hani o "nohut oda, bakla sofa" evleri beğenmez olduk, katlara çıkmalıydık, çıktık, katlanmaya başladık.
 
Hâlâ katlanmaya devam ediyoruz!
 
Bağlar, bahçeler arsa oldu, parsel oldu. Parayı bulmuştuk; "çarşıdan alırız iki kilo patlıcan, yeriz" denilmeye başlandı; çarşıdaki patlıcanın yetişmesi için toprağa ihtiyacımızın olduğunu unutarak…
 
İşte biz o gün yitirdik Kumköprü patlıcanını... yitirilen aslında patlıcan değil topraktı!
 
Kıyıda, köşede yine vardır ama her yıl azalan toprak, intikamını bizden bir gün alır, bunu da bilin ağalar!
 
Konyalılar, siz şimdi bana kulak asmayın, en yakın pazara gidin, yerli patlıcanlardan alın. Aynısı olmasa da yakın lezzeti bulabilirsiniz.
 
Bendeniz közlemesini çok severim; üzerine bol Karapınar tereyağı sürülmüş sarımsaklı közleme patlıcanlar benim favorimdir.
 
Artık siz orta mı yaparsınız yoksa musakka mı bilemem ama ikisi de lezizdir. Şimdi size orta tarifi veremem; çünkü şeflere, gurmelere ayıp olur. Her ne kadar bendeniz sonradan gurmeysem(!) de yakışık almaz ama şunu mutlaka söylemeliyim:
 
Orta yapmak için önce bir Konya kadınından el almak gerek; değilse yaptığınız ortalar geçersizdir! Ayrıca maltız ateşinde imil imil pişmeli..
 
“Maltız ne” diye sormayın, onu da siz bulun canım!


 
PATLICANA MANİLER
 
Sağım solum dört bir yanım
Çok tatlıdır benim canım
Başka yerde aramam ki
Kumköprü'de patlıcanım
 
Boşa değil bu sözlerim
Gelmezseniz çok özlerim
Sizin evde buluşursak
Patlıcanı ben közlerim
 
Asla tutmaz benim ahım
Yoktur zaten hiç günahım
Yemeklerin içinde
Patlıcandır padişahım
 
Sağı solu her yanı
Sana verdim al canı
Ömrüm sana fedadır
Kumköprü’nün balcanı
 
Ara verin diyete
Önem verin niyete
Musakkayı yiyenler
Kesin gider cennete
 
Patlıcanın eyvahı
Tutar mı bilmem ahı
Orta yerken ölenin
Affoluyor günahı
 
Kumköprü'de eksinler
Bir yaz günü söksünler
Mezarımın başına
Mor patlıcan diksinler
 
Fotoğraftaki patlıcanlar her ne kadar yerli olsa da o bizim eski sivri uçlu mor patlıcanlarla hiç alakası yok, domatesten sonra onları da kaybettik sanırım…
 
TAHİR SAKMAN




 

15 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 25 KETEN GÖMLEK DİZE DEK (NENELER-MENELER)


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 25 KETEN GÖMLEK DİZE DEK (MENELER)
 
Konya’nın Kafkaslardan göç aldığı yıllarda yakılmış olması kuvvetle muhtemel bir türkümüz… Türkünün farklı şehirlerde “Nineler” diye okunan varyantları da mevcut. Bilindiği gibi Şirvan; Siirt ilimizin bir ilçesidir ayrıca Azerbaycan ve İran’da da aynı isimle şehirler vardır. Azerbaycan’dan veya İran’dan gelen Şirvanlı göçmenlere yakılan bir türkü olabilir.
 
Keten gömlek dize dek  
Gel gidelim bize dek  
Sarılalım yatalım
İlkbahardan güze dek  
   (Aman aman) meneler
   Şirvanlı meneler
   Küp dibine oturmuş
   İnce(e)lekten un eler
 
 Keten gömlek dikili  
 Nerden aldın bu dili  
 Bu dil buranın değil  
 İstanbul’un bir dili  
    (Aman aman) meneler
   Şirvanlı meneler
   Küp dibine oturmuş
   İnce(e)lekten un eler
 
 Keten gömlek getirir  
 Olduk gahir [kahır] götürür  
 Zülüflerin bağlama
 Olduk minnet götürür
   (Aman aman) meneler
   Şirvanlı meneler
   Küp dibine oturmuş
   İnce(e)lekten un eler
      Bugün günlerden sali
      Elinde kiraz dali
      Gören Maşallah desin
      Kimin var böyle yâri
 
Aynı türküyü Mazhar Sakman defterine şöyle yazmıştır;
 
 Kebabı ince doğra
 Geçerken bize uğra
 Benden başka yâr seversen
 Bilinmez derde uğra
            (Aman aman) meneler
            Şirvanlı meneler
            Küp dibine oturmuş
            İnce elekten un eler
 
Keten gömlek dize dek
 Gel gidelim bize dek
 Sarılalım yatalım
 İlkbahardan güze dek
            (Aman aman) meneler
            Şirvanlı meneler
            Küp dibine oturmuş
            İnce elekten un eler
 
 Keten gömlek dikili
 Nerden aldın bu dili
 Bu dil buranın değil
 Yabanların bir dili
            (Aman aman) meneler
            Şirvanlı meneler
            Küp dibine oturmuş
            İnce elekten un eler
 
 
TAHİR SAKMAN


12 Temmuz, 2025

"Gelme Ne Olursun"



ÇIKIP ÇIKIP GELME
 
Söz: Tahir Sakman
Müzik: Doğan Zade
Solist: Hızır Ali Akmeşe
Bağlama: Alper Ekmekçi
Kaval: Yahya Çelebi
 
Hangi masalda kaldıysan…
 
Hangi rüzgârın serin yerinde ürpertilerle… çılgın gecelerin şafaklarında, yalnız türkülere saklanan gözyaşlarında…
 
Kal…
 
Düşme sabahıma, hayallerimi bıraktığım yerlerde, düşlerimi düşürdüğüm sensiz beyaz bulutlar gibi günlerde, kal…
 
Gelme… gelip de beni eski sevdaların ateşine yakma; ben böyle yanmaktan mutluyum…
 
Çıkıp çıkıp gelme; yüz yılda bir gel, kabulümsün…
 
 
 
ÇIKIP ÇIKIP GELME
 
Acılarda ara beni bulursun
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
Yeni bir aşkta teselli olursun
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Yağmur sonrası gökkuşaklarıyla
Gecelerin soğuk bıçaklarıyla
Sevdaların sıcak kucaklarıyla
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Anılarım saklı hepsi derinde
Gecelerin gizli kuytu yerinde
Bugün gelme sakın hatta yarın da
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Yaşananlar bitti yoktur eyvahım
Gücenmedim sana kalmadı ahım
Hatırlatma dünde kalsın günahım
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Kuşlarla uçarak hatta yel olup
Gözündeki yaşla coşan sel olup
Sitemlerim sana bana el olup
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Arama sorma yollarıma durma
Eskisi gibi gözlerinle vurma
Dayanmaz kalbim beni fazla yorma
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
TAHİR SAKMAN


09 Temmuz, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 24 BENİ ŞAD ETMEDİ ŞU ÇARKI FELEK



MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 24 BENİ ŞAD ETMEDİ ŞU ÇARKI FELEK


Uzun süredir, orman yangınları, siyasi gerginlikler vs. nedeniyle türkü paylaşımı yapmıyordum ama nereye kadar?


Sonuçta bu türküler tam da bizi anlatıyor:


"Beni şad etmedi şu çarkı felek" derken içimiz acımıyor mu? Ülke insanının büyük bölümünün haleti ruhiyesi tam da türküde anlatılanlar gibi değil mi?


TAHİR SAKMAN




08 Temmuz, 2025

YAŞAMLA ÖLÜMÜN ANLAMI


 YAŞAMLA ÖLÜMÜN ANLAMI 

Büyük usta Rıfat Ilgaz, 2 Temmuz 1993 tarihindeki Sivas katliamından sonra çok üzülür ve "Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı" başlıklı bir yazı kaleme aldıktan sonra yazarlığı bırakma kararı alır. 

Yaşadığınız ülkede, değerinizin bilinmezliğini bir kenara bırakın üstelik yakılıyorsanız ve bu yakılan insanların ülkenin önde gelen sanatçıları, edebiyatçıları olduğunu düşünürseniz... 

Bazen çok düşünmüşümdür; niye yazıyorum, sanat, edebiyat, şiir, müzik niye? Sanat niye var? 

Yaşantımın en anlamsız olduğunu düşündüğüm en  karamsar zamanlarımda bile tutunduğum daldır sanat... Bazen değil çoklukla şiire tutunurum ve yaşam ışıklarını sunar yeniden. 

Sanatı, sanatçıyı yakarsanız... sizin o yaktığınız ateşlerde bile sanatın gücü bin yıllara meydan okuyarak yeşerecek ve ışık olacaktır. 

Üstat, katliamdan 5 gün sonra bu acıyla hayatını yitirir. Üstat, her ne kadar yazmama kararı alsa da eminim yaşasaydı yazmaktan başka çare olmadığını ifade edecekti... 

Çünkü; sanat, edebiyat yaşam kadar değerlidir... 

Aşağıdaki yazı ve fotoğraf Muhlis Akarsu sayfasından alınmıştır, lütfen ibretle okuyunuz... 

TAHİR SAKMAN 

"2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı Rıfat Ilgaz’ı çok derinden üzer. Olayların yaşanmasının ardından “Yaşamla Ölümün Bir Anlamı Kalmadı” adlı son bir yazı yazar ve yazarlığı bırakma kararı alır. 

Katliamın acısına sadece beş gün dayanabilir ve 7 Temmuz 1993 günü de bedenen aramızdan ayrılır. Çok yakın dostu olan ve Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden Asım Bezirci’nin de yanına defnedilir. 

Usta ismin yazarlığı bıraktığı son yazısı ise şöyledir:
“Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı. Her şey yalama oldu!” Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp değerli kitaplar yazan bir yazar. 

Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca yıllarca benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş; hapishanelerde, kelepçelerde ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’de, yaşama da ölüme de inanmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey, şimdi Asım’ı saygıyla anmak.” 

Peki ya Nesimi Çimen… Acaba haberleri var mıydı otel önünde toplanan ve oteli yakanların Nesimi’nin ne kadar büyük bir ozan olduğundan, curası ile hümanizm felsefesi yaptığından? Hiç dinlemişler midir Nesimi’nin Barış Güvercini adlı türküsünü…” 

Fotoğraf: Rıfat Ilgaz ve 1993 tarihinde suikaste uğrayarak öldürülen büyük gazeteci Uğur Mumcu ile bir arada. 

Bu paylaşımda konusu geçen ve geçmeyen tüm değerlerimizi büyük özlem ve saygı ile anıyoruz."