YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

27 Mayıs, 2025

“SANKİ HİÇ GİTMEMİŞ HEP VAR GİBİ” İLHAN AMCA

 

20 Mart 2024, Konya... Akustik Hikâyeler konser öncesi kuliste, soldan sağa; Koray Hatipoğlu, Tahir Sakman, İlhan Şeşen, Vedat Sakman...

“SANKİ HİÇ GİTMEMİŞ HEP VAR GİBİ”  İLHAN AMCA
 
"Hayatın zenginliğinden sanatın zenginliği iyidir… Sanat öyle bir zenginliktir ki size her şeyi verir; en başka kendinizi size verir ve yaşamın nasıl güzelliklerle, sevgilerle dolu olduğunu anlatıverir bir çırpıda…
 
Dün akşamın Akustik Hikâyeleri hepimizin hayatına dokundu, yeni hikâyeler için yürekler kanatlandı… Onlar notalarını, şarkılarını değil; kalplerini sundular…
 
Böyle bir konser bir daha olur mu bilemiyorum ama… iki koca çınarın sahnede dalları gökyüzüne doğru yükselirken zaman bizim için çiçeklerle dolu bir bahardı artık…"
 
20 Mart 2024 tarihinde Konya'daki konserin ardından böyle demiştim, “Akustik şarkılar/İki koca çınar” başlıklı yazımda…


Aynı konserden bir başka görüntü...

Klasikleşen bir konser dizisiydi… artık olmayacak belki ama kalplerimizdeki sesi; sevgi ve dolu, duygu dolu, barış dolu şarkılarla yankılanmaya devam edecek…
 
Amca’yı yitirdik ama sevgileri asla; bir başka, yüreği sevgi dolu bir sanatçımız kalplerimizi titretmeye devam edecek bu kesin ama… Amca’nın yeri çok başkaydı; şarkılarıyla, mimikleriyle, o çok yaptığı çok ciddi esprileriyle bizleri şaşırtırken… hayat hiç şaşırtmadı; onu da aramızdan çekip aldı…
 
Abim Vedat Sakman’la yaptıkları akustik yolculuğu süresince Anadolu’da birçok ilde verdikleri konserlerle yüreklere bir kez daha dokunmanın heyecanını yaşadılar hep… Akustik Hikâyeler yine sürecek, her ne kadar iki çınardan birisi hayata mola verse de Akustik Hikâyelerin diğer çınarının dalları, Anadolu’nun bağrından göklere yükselmeye devam edecek:
 
/Sanki hiç gitmemiş hep var gibi
Bir sırrı herkesten saklar gibi
Sessizce sokulup ağlar gibi yanımdasın/
 
Abim Vedat Sakman eminim Akustik Hikâyelerin bitmesine izin vermeyecek… Son nefesine kadar sevgi ve barış dolu notalarıyla güvercinler uçurmaya devam edecek…



Aynı konserde "Amca..."


Işıklar ve şarkılar susmaz… Yolun ışıklar içindedir İlhan abi şüphemiz yok; çünkü, şarkıların dünyamızı ışıltılar içinde bıraktı şimdi sana sonsuz yolculuğunda yol gösteriyorlar:
 
/Geçmiş değil bugün gibi
Yaşıyorum hâlâ seni
Sen hep benim yanımdasın
Gündüzümde gecemdesin
Çalınmasın söylenmesin
Sen benim şarkılarımsın/
 
TAHİR SAKMAN
 


26 Mayıs, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 16 EŞKİN ATLAR GİBİ EŞTİĞİM ZAMAN (Konya Bo...



MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 16 EŞGİN ATLAR GİBİ EŞTİĞİM ZAMAN (KONYA BOZLAĞI-BAZI BAZI)
 
Ne zaman duysam içimi titreten bir bozlak…
 
Günümüzde okuyan da kalmadı sanırım. Mazhar Sakman’ın yanında götürdüğü havalarımızdan bir tanesi demek de mümkün. Başka yörelerimizde varyantı var mı emin değilim ama Konya 12 tellisiyle dinlemek yüreğinizin kanatlanmasına neden olabilir…
 
Konuyla ilgili olarak halk müziği derlemecileriyle hassaten İTÜ Türk Halk Müziği Konservatuvarı Akademisyenlerinden Süleyman Şenel dostumdan konuyla ilgilenmesini, bir değerimizin daha yitip gitmemesi adına istirham ediyorum.
 
Tabii ki şehrimizdeki üniversite konservatuvarlarının, müzik eğitimi veren bölümlerin, folklorcuların da bu feryadımızı duymalarını bekliyorum.
 
Yerleşik bir hayattan olsa gerek Konya türküleri içinde tıpkı gurbet havası gibi bozlaklar da sayılıdır. Eski bir başkentin kültürel zenginliğini üzerinde taşıyan türkülerimiz daha çok oturakların havasına uyduğundan veyahut türkülerimiz oturaklarda yaşatılırken oturak ortamlarına adapte edildiğinden olsa gerek türkü metinlerinde görülen ağıtların bile hareketli ezgilerle söylendiği görülmektedir.
 
Geniş ovasıyla ve tahıl ambarı olma özelliğiyle aslında Konya bir çiftçi memleketidir. Geçmiş dönemlerde ovanın bereketi insanlara yansıdığından harman zamanları dışında yapılacak çok da bir iş yoktur. İnsanımızın ambarı buğday dolu, cebinde parası vardır. Bunun neticesi olarak da türkülerimiz de bozlak sayısı elbette az olacaktır.
 
Konya türkülerini öne çıkaran olgulardan biri olan türkü metinlerindeki felsefi boyut, bu bozlakta kendini oldukça açığa çıkarıyor:
 
“Altından iy’olur pul bazı bazı
Hısımdan iy’olur il [el] bazı bazı”
 
derken, Konyalının asırlar boyunca üzerinde taşıdığı Selçuklu mirasından kalan tecrübelerin aktarımı gibidir. Sözlerin derinliği ezginin yanıklığı ve merhum Sakman’ın yüreği bu bozlakta birleşirken duygulanmamak ne mümkün?
 
Nasıl bir kültür hazinesinin üzerinde oturduğumuzun farkında mısınız Konyalılar?
 
 
EŞKİN ATLAR GIBI EŞTİĞİM ZAMAN (GONYA BOZLAĞI)
 
 Eşkin atlar gibi eştiğim zaman
 Coşkun çaylar gibi coştuğum zaman
 Gönül bir inci sarrafına düştüğüm zaman
            Altından iy’olur pul bazı bazı  
            Hısımdan iy’olur il bazı bazı  
            Gel otur karşımda gül bazı bazı  
            Kokusun getirir yel bazı bazı   
                    Konyalım oy dalgalım oy yabanlım oy
 
Var git güzel var git karşımda durma
Şu günlerde garip halımı sorma
Kavilden çıkarıp bizi unuduvurma [unutuverme]
            Kavil yerlerine gel bazı bazı  
            Gel otur karşımda gül bazı bazı  
            Kokusun getirir yel bazı bazı
 
Mazhar Sakman’ın türkü defterinde farklı sözleri de yer alıyor. “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” isimli kitapta detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
 
TAHİR SAKMAN
 
 



25 Mayıs, 2025

SON OYUN




SON OYUN
 
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
Solist: Çiğdem Yıldırım
 
Çiğdem Yıldırım yorumuyla bir Doğan Zade bestesi…
 
Hayatımız baştan sona oyundu; oyun içinde oyun…
 
Ne zaman baksam yıldızlara, saçlarını savurduğunu görürüm ve sabahın yıldızına susarım aşkımı…
 
Oyunun neresindeydik kimse bilemedi; şarap vakitlerinde eski bir kadehten dökülen gözlerini kim içerdi? Aslında bilinen bir oyunun bilinmezine yolculuklar sürerken, hayat oyununu oynamaya devam edecekti:
 
Bizden sonra da…
 
 
SON OYUN
 
son yağmura sakladım adını
son rüzgâra/ son aşka
ve son yıldız ölürken sensiz sabaha
saçlarına sakladım kimse görmedi
 
sana ısmarladım sevinçleri
nefesimde sırladım
ay vakitlerinde yakamozlar çaldım
ürpertilerle korkularla
ne zaman kapına gelsem
yalnızlığım çoğalıyor/ yalnızlıklarında
 
eski bir şaraptı sevda
boş kadehlere çınlayan
dudaklarına sakladım desem yalan
önce ben içmeliyim/ seni/ beni
sonra belki bir zaman
dudak oluruz birlikte
gölgelerimiz sevişirken saatlere/
terim tenine düşer belki
 
saklanma yüreğime
hiç büyümedim zaten
bezden bebek yaparım sana
körebe oynarız/
ve yüzüne ay düşünce mahcubiyetten
gölgemi sererim gölgene
 
oyun da sensin oyuncu da
oysa ben/ sende olmayan ben
son oyuna sakladım adını/ son nefese
 
ey aşk ‘papucu yarım/ çık dışarıya oynayalım’
 
TAHİR SAKMAN
 
 

 

 


24 Mayıs, 2025

TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN YAYIMDA

 


TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN YAYIMDA
 
Bir süredir merhum babam Mazhar Sakman’ın bantlara okuduğu türküleri yayımlıyorum. Bu türkülerin metinleri ile bazı türkülerin notalarının ve genel hatlarıyla Mazhar Sakman'ın yaşadığı çevre ile birlikte bazı hatıralarının da yer aldığı “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” isimle eserimin Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından “Hatırat” dizisinden yayımlandığını ve çok yakında dijital olarak (pdf) yayımlanacağını da duyurmuştum.
 
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesinde “Hizmetler/diğer hizmetler/dijital kitabım" adresinden veya aşağıdaki linkten direk kitaba ulaşmanız mümkün:


TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN
 
https://www.dijitalkitabim.com/kitaplar/konya/hatiratlar/mazharsakman/index.html
 
Konya türkü kültürünün en önemli kaynak kişisi olan Mazhar Sakman’ın vefatının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen hâlâ konuşuluyor olması, onun ne denli büyük bir sanatçı olduğunun göstergesidir.
 
Konya türküleri için önemli bir kaynak olan bu kitapla, yayımına devam ettiğim ses kayıtları tamamlandığında, folklorumuz için hazine değerinde önemli bir arşiv olacaktır.  
 
Konya türkülerine, millilerimize meraklı dostlarla, araştırmacıların dikkatine sunulur.
 
TAHİR SAKMAN

 

22 Mayıs, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 15 ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL OYNAR (NİZAMLAR)



MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 15 ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL OYNAR (NİZAMLAR)
 
Konya gibi kadim bir şehrin, eski bir başkentin türküleri tarih bilimleri açısından da önem taşımaktadır. Konya türkülerine bu bakışla baktığınız zaman günümüze taşınırken eğitici / öğretici yönünü de görmek oldukça kolaylaşır. Tarihi olayların türkülerimizle yaşatılması ve geleceğe taşınmasına en iyi örneklerinden birisi de Nizamlar türküsüdür. Savaştan savaşa koşan bir halkın gizli de olsa serzenişlerini de türküde görüyoruz.  
 
Günümüzde çok okunmayan bu türkümüzün bizde iki tane ayrı kaydı vardır. İkinci kaydını daha sonra yayımlayacağımı belirtirken, bu kayıtta merhum Mazhar Sakman’a eşlik eden udi Cenap Kendi ile kanun Kazım Büyükşalvarcı’ya da rahmetler diliyoruz.
 
Çok eski türkülerimizden biri... 1800’lü yılların başlarında Konya’da, “Kadı Abdurrahman Paşa” adında astığı astık, kestiği kestik bir kadı varmış. Zulümden ve baskıdan bıkan halk, İstanbul’a müracaatla kadıyı, Konya’dan aldırmaya muvaffak olmuşlar. Fakat bu uzun sürmemiş. Padişah II. Mahmut, Kadı Abdurrahman Paşa’yı tekrar Konya’ya göndermiş. Gözünü kin ve intikam bürüyen Kadı Abdurrahman Paşa, bir ramazan günü, “kaldırılması” için şikayette bulunan, şehrin ileri gelenlerinden yüz elli kişiyi iftara davet etmiş.
 
Davete gelenleri boğduran kadı, bu sefer adamlarını şehre, halkın üzerine salmış. Zaten bıkan halk silahlanarak, Koç Bekir Ağa idaresinde direnmiş. (Koç Bekir Ağa 1799 yılında Akka’ya, Cezzar Ahmet Paşa’ya yardım olarak Konya’dan giden kuvvetlerin kumandanıdır. Akka’da büyük yararlılığı görülen Koç Bekir Ağa’nın, halkın üzerinde büyük nüfuzu vardır. Kendisi aynı zamanda yeniçeri tuğsuz veziridir.) Kanlı çatışmalardan sonra kadı, Koç Bekir Ağa’ya yalvararak, Konya’ya bir daha gelmeyeceğine dair yeminler ederek şehirden kaçmış ama yolda, Tekkeli aşiretinden Mustafa Bey’in eline düşünce öldürülmüş. Olay üzerine Âşık Şem’i’nin iki destanı vardır. (Kaynak: Feyzi Halıcı, Âşık Şem’i Hayatı ve Şiirleri Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 531, 1000 Temel Eser Dizisi: 95, 1982, Ankara)
           
Türküde geçen “mali gülü” kelimesi Mazhar Sakman’a göre mali hülya, Feyzi Halıcı’ya göre ise malın gözü deyiminin bozulmuş şeklidir. (Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na göre ikisi de değildir.) Seyit Küçükbezirci’ye göre ise, kaypak (hafif) anlamındadır.   Nakaratlarda geçen nizamlar kelimesinden kasıt, o dönemlerde yeni kurulan Nizam-ı Cedit askerleri olmalıdır.
 
 
ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL OYNAR (NİZAMLAR)
 
Üç güzel oturmuş iskambil oynar
İskambil üstüne kuşlar mı konar
İnsan sevdiceğine böyle mi yanar
            A benim zülfü siyahım ebru hilalim
            Sütünen mi beslemiş annen kar beyazım
                        Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
                        Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
 
Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasına bilmem nesi var
Bir çift kundurası bir de fesi var
            Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
            Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
 
Kışlanın önünde sıra söğütler
Oturmuş binbaşı asker öğütler
Cepheden mi gelir onca yiğitler
[Cepheye mi gidiyor onca yiğitler]
            A benim zülfü siyahım ebru hilalim
            Sütünen mi beslemiş annen kar beyazım
                        Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
                        Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
 
Gül ezerler gül ezerler
Gülü tabağa dizerler
Güzeli candan severler
            Akabinde düştü gönül
            Yârden ayrılması güçtür
            [Akabinde düştü gönül
            Yârden ayrılması güçtür]
 
Gül kuruttum gül kuruttum
Yârin sinesinde uyuttum
Yâr söyledi ben unuttum
            Akabinde düştü gönül
            Yârden ayrılması güçtür
            [Akabinde düştü gönül
            Yârden ayrılması güçtür]


Mazhar Sakman Türkü Hazinesinden bu türküyü ve diğer türküleri Youtube'tan da dinliyebilirsiniz:

 
 


21 Mayıs, 2025

MURAT YAYLACI VE İSMİL


 

MURAT YAYLACI VE İSMİL
 
Orada bir köy var…
 
Uzakta değil çok yakında… bilmesek de değil, görmesek de değil hem gördüğümüz hem bildiğimiz… ama artık köy değil, ne yazık ki mahalle…
 
Köylerimiz, köy olarak kalmalıydı, asırlardan gelen bir gelenekle kendi kültürlerini oluşturan köylerimiz ne yazık ki… Onlar da şimdi en azından psikolojik olarak; mahalle olmanın getirdiği, şehirleşmenin getirdiği kültür erozyonuna uğramanın sıkıntısını yaşıyorlar…
 
Yerel kültürü ben çok önemsiyorum… İnsanların kişisel tarihleri, yaşanmışlıkları benim daha çok ilgimi çekiyor. Ve bu insanların çağa attıkları çentikler çok değerli. Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele giden bir yolun en başı ve aslında en önemli noktasıdır. Yereliniz yoksa; geçmişiniz yoktur, hatıralarınız, kültürünüz, edebiyatınız, sanatınız yoktur… Var olduğunuzu kanıtlamanın bir diğer adıdır, bu nedenle yerel kalmak mesela bendeniz için çok önemlidir. O benim vazgeçemeyeceğim kimliğimdir, folklorumdur, kültürümdür yani aslında oradaki ben;  gerçek bendir…
 
“İnsan, en iyi neyi bilirse onu yazmalı” derim hep…
 
Bu kardeşimiz de öyle yapıyor; yaşadığı çevrenin, kaybolmaya yüz tutmuş kültürünü yazıyor… Ben çok beğeniyorum; birbirinden değerli eserler veriyor. Gözünden kaçmasın Konya, o, yayımladığı eserlerle şehrin kültür hadimlerinden biri olmayı çoktan hak ediyor.
 
Kendi çabalarıyla bugüne kadar yayımladığı beş kitabı, bir köyün tarihine, folkloruna, kültürüne ışık tutuyor. İçinden çıktığı köye karşı vefa borcunu onurla ödemenin heyecanını ve haklı gururunu taşıyor.
 
Murat Yaylacı kardeşimizden söz ediyorum…
 
Yayımladığı beş kitaptan bende olmayan ikisinin isimleri şöyle: “Nüfus ve temettüat defterlerinde İsmil”, “Hatırda kalanlar İsmil…”
 
“Ovanın bereketli toprağı İsmil” isimli eserinde İsmil’in tarihini öğreniyoruz ve köy deyip geçmenin yanlışlığını bir kez daha yüzümüze çarparak anlatıyor… Tahininden tutunuz, insanlarına, geleneklerine varıncaya kadar geniş bir yelpazede anlatıyor ve belge niteliği taşıyan birçok fotoğrafı da paylaşıyor…
 
“Köy odaları İsmil” isimli kitapta ise adından anlaşılacağı üzere günümüzde artık olmayan köy odalarından hassaten İsmil köy odalarından söz ediyor. Hani akşamın alacakaranlığında nice yabancının, ayak bastığı köylerde, Tanrı misafiri denilerek ağırlandığı odalar… Kim bilir belki bir gün Sevgili Murat, ayakta kalan bu odalardan birinde bizi ağırlar da köyün, İsmil’in havasını yakından tanıma fırsatı buluruz.  
 
Bir kitabı daha var ki…
 
“Bizim Hikâyeler İsmil…” İsmil insanının yaşantılarından kesitler sunuyor, yaşanmışlıklarından, anlatılanlardan bir solukta okunası bir kitap… Hepimizin hayatı bir hikâye aslında ama yazılırsa, topluma sunulursa…
 
Murat Yaylacı işte bunu yapmış; İsmil’in hafızasında ne varsa büyük bölümünü toplamış, anlatmış… Nasreddin Hocavari hikâyelerin yanı sıra İsmil halkının ince zekâsının ürünü olan anekdotlarla, ibretle okuyacağınız yaşanmış olayları bu kitapta bulacaksınız.
 
Yayımlanmamış iki eseri daha bulunuyor sevgili Murat’ın… En kısa zamanda onları da bizlerle buluşturacağından hiç şüphem yok ama… Yerel yönetimler bu tür kitaplara daha fazla ağırlık vermeli… Öncelikle Karatay Belediyesi sonra Büyükşehir Belediyesi bu kitapları belki de yerel bir seri ile buluşturarak yayımlamalı…



Kültür Park'ta sohbetin konusu İsmil... Soldan sağa; Ömer Tokgöz, Tahir Sakman, Murat Yaylacı...


Murat Yaylacı aslında yeni başlıyor; ondan nice kitaplar bekliyoruz onun heyecanı ve azmi bunu fazlasıyla hissettiriyor.
 
Konya yeni bir araştırmacı yazar evladına, ovanın bereketini sunarcasına kapılarını ve kalbini açıyor… Ve bu kalbe eminim Murat Yaylacı'nın yazacağı çok şey var…
 
TAHİR SAKMAN
 

YAPAY ZEKÂ YAPAY BESTE



AYNI GEMİDEYİZ ATAM
Şiir: Tahir Sakman
 
YAPAY ZEKÂ YAPAY BESTE
 
Tüm müzisyenlerin affına sığınıyorum…
 
Müzisyen bir ailenin çocuğu olarak en başta da müzisyen, besteci abimden özür dileyerek…
 
19 Mayıs günü “Aynı gemideyiz Atam” başlıklı bir şiir paylaşmıştım… Şiire gösterilen ilgiden dolayı teşekkür ederim… aslında asıl teşekkürü Yüce Atatürk ve silah arkadaşlarına etmemiz gerekiyor çünkü bize bir vatan emanet ettiler…
 
Şiiri beğenen dostlardan Ömer Çataltepe şiiri yapay zekâya besteletmiş hem de dört ayrı versiyon…
 
Ne tesadüf ki daha birkaç gün önce abimle yapay zekânın besteleri üzerine konuşmuştuk. Abim; yapay zekânın beste yapmadığını mevcut olan bestelerden parça parça alarak tabiri caizse aşırdığını söylemişti… Aynı şey fotoğraflar için de geçerli…
 
İnsan elinden çıkmayan hele hele müzik gibi baştan sona duygu dolu ezgileri bir makine nasıl yapabilir ki? Her ne kadar güzel yapsa da asla o hissiyatı bize yaşatamayacaktır; çünkü, her şeyiyle yapaydır…
 
İsterse çok güzel olsun… insanın kalbinden notalara dökülen en kötü bir besteye bile değişmem…
 
Burada örnek olması açısından versiyonlardan bir tanesini yayımlıyorum…
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 



20 Mayıs, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 14 FIRIN ÜSTÜNDE FIRIN




MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 14 FIRIN ÜSTÜNDE FIRIN
 
Bu eşsiz Konya türküsünü Mazhar Sakman yorumlarken, udla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
 
1975 yılında Mazhar Sakman’ın Sarıyakup Caddesi’ndeki bağ evinde haftalık toplantılarda kayda alınan türkü, İzmir Radyosu sanatçılarından Yılmaz İpek tarafından Mazhar Sakman’dan derlenip TRT repertuvarına da kazandırılmıştır. Birçok sanatçı tarafından okunan türkü Yıldız Ayhan tarafından da okunmuş ve geniş kitlelere mâlolmuştur…
 
Esik bir başkentin özlem dolu günlerinden kalan bu türkümüzün, ezgisinde olduğu kadar türkü metninde de buram buram bir hasret koktuğunu hissetmemek ne mümkün? Konya oturaklarının vazgeçilmez türkülerin arasındaki yerini her zaman koruyan türkü, Selçuklu Konyalısından izler taşırken, fırının, Konya yemek kültüründeki önemli yerini de işaret eder gibidir. Bir anlamda türkü; Konya yemek kültüründen izler taşırken bir diğer yönüyle de “el atına binmiş Konyalım çalım satıyor” diyerek felsefi yönünü de ortaya koymaktadır.
 
Sanat değeri oldukça yüksek olan türkünün arşivimizde farklı zamanda kaydedilmiş bir diğer kaydını ise ilerleyen zamanlarda yayımlayacağım.
 
Ezgisinin güzelliğini Mazhar Sakman’ın yürekten okuyuşu tamamlıyor.
 
Fırın üstünde fırın
Duyun komşular duyun
Ben bir yâre vuruldum
Bir çaresini siz bulun
    Taralalaley taralalaley aynası var
    Gelininden güzel kaynanası var             
    Taralalaley ley ley ley taralalaley ley ley ley pamuk atıyor
    İl [el] atına binmiş (yosmam) çalım satıyor
 
Elif üstünde mimler
Bülbül kafeste inler
Benim kalbimde sensin (Gonyalı)
Senin kalbinde kimler
    Taralalaley taralalaley aynası var
    Gelininden güzel kaynanası var
    Taralalaley ley ley ley taralalaley ley ley ley pamuk atıyor
    İl atına binmiş (Gonyalı) çalım satıyor
              
Fırın üstünde yosma
Gel güzel benden kaçma
Doksan yerde yarem [yaram] var
Bir yare de sen açma
         Taralalaley taralalaley aynası var
         Gelininden güzel kaynanası var
         Taralalaley ley  ley ley taralalaley ley ley ley pamuk atıyor
         İl atına binmiş (Gonyalı) çalım satıyor
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 


18 Mayıs, 2025

AŞK YOKSA YAŞAM YOK




AŞK YOKSA YAŞAM YOK
 
Yorum: Tahir Sakman
Şiir: Tahir Sakman
Müzik: Doğan Zade
 
 
HAYAT ARA İSTASYON
 
/ayrılıklara çoğaldık seninle biz
bir tren ki bindirdiler biletsiz/


Hep kavgalıydık; ne seninle ne bir başkasıyla… Kavgamız, bütünüyle şehrin ufuklarına düşen toz/duman içindeki isli, paslı düşüncelerleydi. Cilalanmış sahte boyaları yüreğimizle kazıdığımız zaman bunu daha iyi anlıyorduk.
 
Boyalı ölülerin dünyasında kaç baharımız kaldı ki?
 
Kara trenler gibiydi belki… Dokuzun Beli’ni ağlayarak çıkmaya çalışırken, geride bıraktığı yaslı dumanları müjdeler gibi çığlıklar atardı. Her tren kalkışında ve her geri dönüşünde, içimizde sızlayan ayrılıkların ve kavuşmaların sesini bastırmaya çalışırdık. Her ayrılık bir kavuşma, her kavuşma bir ayrılıktı oysa.
 
Kavuşma mevsimi çoktan geçti, şimdi ayrılık mevsimi. İçimizdeki pasaportsuz duygular hazirandan eylüle göç ederken biliyorum; bu gidişin dönüşü yok. Sarı saçlarını Konya Ovası’na buğday denizi gibi serip gittin…
 
Seni, kaç kez sabaha düşen bir yıldıza tapar gibi karşılamıştım. İstasyonun her köşesine sinen ayrılıkların hüznünü ter kokulu hasretler örterken, kompartımanların penceresinde seni görünce, yaşama sevinçleriyle titreyen bir serçe gibi üşürdüm. Niye titrerdim ki? Oysa sen gelmiştin işte! Unutamadığım bir şey vardı; gelmiştin ama bir gün temelli gidecektin. Hem de yüreğimi ölü kuşlar gibi yorgun bırakarak. Çünkü dönüş vizen yoktu…
 
Çelik rayların isini gözlerimle yıkardım sana göstermeden. Bekleme salonlarında akmamaya direnen yaşları bir tek ben dizginlemezdim. Salardım hayata özgürce. Sevinçlerimi de, hüzünlerimi de en üst düzeyde yaşamanın vahşi keyfini çıkarırdım. İçimdeki pası/kiri boşaltırdım. Hayat sevinçlerini sunarken, acılara birikmenin bir anlamı yoktu. Boşaltırdım, boşalırdım…
 
İşte şehir, bütün gölgesiyle ayaktaydı. Seni götüren çelik raylar yüreğime paslı bıçaklar gibi sokulurken… Sokulduğu yetmemiş gibi, şehir hoyrat elleriyle çevirdikçe, çeviriyordu. 
 
Mitolojide, şehre musallat olan ve genç kızları yok eden ejderhanın modern çağ(!) sürümüne benzetirdim; seni götüren kara treni. Ejderhayı yok etmenin yolunu bulmuştu, antik çağdaki yürekli Konyalı… Şimdi, düşüncelerimize musallat olan, dahası pencerelerimizi pençeleriyle örtmeye çalışan, ağaçlarımızı kesip, yüreğimizde yumruk gibi beton yeşertmeye çalışanların karşısına, teknoloji(!) çağında hangi Konyalı dikilecekti?
Pencerelerimizdeki saksılar azaldıkça, azalan aslında kendimizdik. Biz ne zaman istasyonlarda sevinçlere çoğalacağız?
 
/şimdi göç zamanı
tüter hasretin dumanı/
 
“Tek gidiş Arifiye lütfen!”
 
Sonra trenin çılgın sesi. Sonra “Haydi, kalkıyoruz”lar... Hareket Memurunun geceyi bıçak gibi ikiye bölen tiz düdüğü… Ayrılığa titreyen mendiller eskide kaldı. Artık mendiller titremiyor istasyonlarda, varsa yüreğinizi titretebilirsiniz…
 
Hayat, ara istasyondu. Kavuşmanın sevincini yaşadığımız gibi, ayrılığın acısını da yaşamalıydık. Ne eksi, ne fazla. Hepsini yaşadık.
 
Ey şehir, ey istasyon! Bütün betonlarınızı, bütün trenlerinizi salın üstüme! Yüreğime raylar döşedim sevdadan. “Hey makasçı, değiştir rayları!” Ben ki aşka yenilmişim, size yenilmem…
 
“Tek gidiş aşk lütfen!”
 
Şimdi göç zamanı. Hayatın açık olsun sevdiğim…
 
 
AŞK YOKSA YAŞAM YOK
 
/ayrılıklara çoğaldık seninle biz
bir tren ki bindirdiler biletsiz/
 
arıkören’de yörük akşamıydı
haberimiz yoktu bir şeyden
kıl çadırlar yıldızlara dönük
kara keçeler gökyüzüne serili
türkmen kocasıydı uzatan
kırbasından sevgileri 
içmesini bilemedik
içtikçe eksildik
eksildikçe içtik
topraktan duyduk en son
aşk yoksa hiçtik
 
dursuz duraksız koşulara koşulduk
dünü yakarak yarına yakılarak
bir istasyon gözlerindi
bir istasyon ellerin
hep rötarlıydık aşka
gelmekle gitmek arası savrulduk
bin parçamızı bırakarak
 
/şimdi göç zamanı
tüter hasretin dumanı/
 
güvercin sesli binlerce tren kalkar benden
hazirandan eylüle
binlerce gül binlerce sevda taşır
yüreğimde döşeli raylara
kan düşer
can düşer
tutup beli’nde nefesim
sonra unutulmuş ismi yok
tek ağaçlı bir istasyonda
gölgedir serilir
ne kaldıysa senden
anladım bir tek sana gitmez bu tren
 
tam makas değiştirecektik ray bitti
deniz küstü martılara
hey makinist gecenin sırtına yaz
bu tren limanlara sığmaz
 
ayrılıklarda eksildik
hasretin ateş gölgesine çakılı
anılar hüzünden bir ok
hayat ara istasyon
tek gidiş aşk
aşk yoksa yaşam yok
 
TAHİR SAKMAN
 
 


17 Mayıs, 2025

YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR



YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR


Seslendiren: Tahir Sakman
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade


Neyle başlardı yaşam?
 
Ne çabuk unuttunuz? Her gün bir yerleri kanatıyorsunuz… yağmurunuz, rüzgârınız, mevsimleriniz bile kanıyor artık… Yaşamak adına yaşamı yok etmek için elinizden geleni yapmak boynunuza borç olmuş sanki?
 
Yaşam, sevgiyle başladı…
 
Dünyayı sevgililer, şairler, müzisyenler, sanatçılar idare etseydi; sevgilerin sınırsızlığı gibi ülkelerin de olmasaydı sınırları…
 
Bir elinizde çiçek olsaydı bir elinizde güvercin…
 
Sevgili Doğan Zade’nin bestesinin üzerine okumuştum bu şiirimi, yıllar önce… Yolumuz sevgiden geçmişti ve evrensel değerlerde buluşmuştuk Doğan’la… Şimdi o İzmir’de, memleketinde ama dostluğumuz baki… Yüreğine, emeğine sağlık Doğan…
 
 
YAŞAM
 
yaşam sevgiyle başlar sevgiyle sürer
uzak yıldızlardan bir esinti gibi
bazen çok yakın
bazen biz kadar uzak
umutlar serpilir sevince koşarak
gözlerimiz dolsa da acıya
bir şeyler vardır içimizde
ellerimiz hep yeşile çalar
ve kurak topraklar gibi 
sevgiye muhtaç yüreğimiz
sonrası ateşten bir yağmur
yaşanır her mevsim
sonsuz bir bahar
söyleyin dostlar
bu dünyada sevmekten başka ne var
 
yaşam sevgiyle başlar sevgiyle sürer
ve asla bitmez hiçbir şey
ilk günkü saf ilk günkü gibi temiz
haydi artık haydi uzak kalmasın
sevgiyle birleşsin ellerimiz


Sevgili Doğan'ın besteleriyle diğer şiirlerimi dinlemek isteyenler için link:



https://youtube.com/playlist?list=PLDK1hqt0SKMkA9pPbjf_Ii9_EcjUHu8Ru&si=t7dRnqkiXKHuJOMu


https://www.youtube.com/playlist?list=PLDK1hqt0SKMkA9pPbjf_Ii9_EcjUHu8Ru


TAHİR SAKMAN
 
 


16 Mayıs, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 13 BAHÇELERDE MOR MENİ (TİNİMİNİ HANIM)




 MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 13 BAHÇELERDE MOR MENİ (TİNİMİNİ HANIM)
 
Bahçelerde mor meni
Verem ettin sen beni
Nasıl verem olmayım
İller [eller] sarıyor seni
 
Sevdanın en acı tarafı bu olmalı; sevip de kavuşamamak… Yurdumuzun birçok yöresinde okunan bu türküyü Mazhar Sakman yüreğinden kopan duygularla okuyor.
 
Merhum Sakman, yaşadığı dönemde gerek astsubaylığı döneminde ve gerekse Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’nde öğretmenlik yaptığı ve bando kurduğu dönemlerde ülkenin birçok yerini gezmiş bir sanatçımızdır. Bu nedenle repertuvarında Konya dışından da türküler bulunmaktadır. Bu varyant türküleri yorumlarken şehrin dokusuna da adapte etmiştir.
 
Bahçelerde mor meni (Tini mini Hanım…) Ülkemizin doğusundan batısına çok geniş bir yelpazede okunan türkülerimizden bir tanesidir.  
 
Hüznün bu kadar neşeye bürünüp aktarılması da bu türkümüze ait olmalı… Tin tin tinimini hanım… Bir hanımefendinin zarafetini başka nasıl bu kadar yalın anlatabilirsiniz ki? Tin tin tinimi hanım…
 
Bahçelerde mor meni
Verem ettin sen beni
Nasıl verem olmayım 
İller sarıyor seni
            Tin tin tinimini hanım
            [Ley ley ley tinimini hanım]
            Seni istiyor canım
                        Tin tin tinimini hanım
                        Tin tin tin tinimini hanım
                        Seni istiyor canım
 
Bahçelerde böğrülce
Oynar gelin görümce 
Oynasınlar bakalım 
Bir araya gelince
            Ley ley ley tinimini hanım
            [Tin tin tin tinimini hanım]
            Seni istiyor canım
                        Lây lây tinimini hanım
                        Seni istiyor canım
                       [Seni istiyor canım]
 
 
TAHİR SAKMAN
 
 



15 Mayıs, 2025

KORKU



KORKU
 
korkularımız var bizim el değmiş yaralardan azma
rüzgâra karşı bazen çoklukla insana yenik düşmüş
karayel gibi karabasanlarımız gecenin karasında
kalaylanmış korkular sunturlu cümlenin sonuna ekli
 
küçüktük biz tokat yiye yiye büyüdük
şu tokat anamdan bir tek o gül bitirdi
yarım sol yedik yarım sol hatırına
hey hey
 
güpegündüz korktuk
güneşten aydan vaydan
vay vay
         vay anam vay
                         kitaptan

emekten
emeksiz yemekten korkmadık bir
yat
    yat
        yatarak
 
hazırda ne varsa
ve ne kaldıysa elden
sat
    sat
        satarak
 

etrafımıza bakarak ama illa susarak
susturarak
susarsan susuz kalmazsın
dayarlar ağzına bir musluk
kana
      kana
            kanarak
susarak susturarak
sus
su
 
yazmazsan korkmazsın
yüzmezsen boğulmazsın
sak
     sak
          saksıya bak
dikkat et başına
düşmesin bir akıl
 
yaşamazsan -ki zaten hiç farkın yok-
ölmezsin sayın mevta
 
korkmuyor artık yaşamayanlar
 
TAHİR SAKMAN
 
 




14 Mayıs, 2025

BAŞ OLMADIKLAR BURADA MISINIZ? MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 12 KARABİBER AŞ OLMAZ (KARABİBER)


 

BAŞ OLMADIKLAR BURADA MISINIZ?


MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 12 KARABİBER AŞ OLMAZ (KARABİBER)
 
Bunca yıldır millilerle haşır neşirim…
 
Konya’da, Konya türkülerine verilen isimdir, milli… Çocukluğumdan beri millilerle iç içeyim… Eskiden müzisyenler arasında yerel türkülerimizi çalıp söyleyenlere de “millici” denilirdi… Merhum Sakman millici olmasının yanı sıra sanat müziği eserlerini de icra ederdi. Gazinolarda fasıl açtığı dönemlerde yaylı tamburuyla eşlik ederdi eserlere…O çok yönlü bir sanatçımızdı.
 
Konya türkülerinin çalıp söylenmesinde en önemli tavırlar arasında kanun sanatçısı Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’nın tavrıdır ve buna Gökmen usulü / ekolü denilmektedir. Sille usulü de önemli tavırlarımız arasındadır. Aslında yapı ustası olan Gökmen Hasan Hüseyin Ağa, iri yarı bir adamdır ve o kocaman elleriyle kanun çalarken ustalığıyla herkesin hayranlığını kazanan bir sanatçımızdır. Mezarı, Hacı Fettah Mezarlığı’ndadır.
 
“Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya’nın”
 
Bir diğer adıyla “Aksaray Develisi” diye de bilinen türküyü onun yaktığını söylerdi merhum Sakman… Kesik İnce Çayır türküsünün serbest usullü kısmında (Kaymakam Kızı) müziğin sustuğu ve es verildiği bir kısım vardır; buradaki esi, türkünün hikâyesinde geçen vali yaverini (Kaymakam) anma maksadıyla Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’nın koyduğu söylenmektedir. Başka hiçbir türküde böyle bir saygı duruşu diyebileceğimiz bir bölüm yoktur; Konya türküsü hariç… (Kesik Çayır türküsünün hikâyesini ilerleyen bir zaman diliminde sizlerle de paylaşmayı umuyorum.)  
 
Mazhar Sakman, Konya Öğretmen Okulu’nda yatılı okurken geceleri okuldan kaçıp Gökmen Hasan Hüseyin Ağa’nın da bulunduğu oturaklara gidermiş. Ve bir gün Gökmen Ağa, Sakman’a bakıp “Sarı oğlan da iyi saz çalacak” dediğini babamdan dinlemiştim. O dönemin oturaklarında saygı ve edep ön plandadır. Mazhar Sakman, büyüklerin yanında sigara içmemek için dışarı çıktığını anlatırdı…  
 
Doğal olarak; Çopur İsmail, Gökmen Hasan Hüseyin Ağa, Mühürcünün Tahir gibi ustaların meclisinde çalıp söylemiş olan Sakman da onların geleneğini devam ettirmiştir… Eski kayıtları dinlerken bir şeyi çok bariz bir şekilde tespit ettim:
 
Her ne kadar Sakman, Gökmen usulünü devam ettirse de tavrındaki farklılıklar hemen göze çarpmaktadır.   
 
Malum türkülerimiz oturak türküleridir, oturaklarda vücut bulmuş oradan günümüze intikal etmiştir… Nereden geldiği bilinmez bir anlayışla türkülerimiz günümüzde oldukça hızlı çalınmaktadır. Bu da türkülerimizdeki ince nağmelerin kaybolmasına neden olmaktadır. Ezgiyi duymanız, hissetmeniz zorlaşmaktadır. Türküde verilmek istenen duygular kaybolmaktadır. Sakman’ın birlikte çaldığı müzisyenleri zaman zaman uyararak “Peşinizden atlı mı kovalıyor, yavaş” dediğine sıkça şahit olmuş biriyim.
 
Sakman’ın kayıtlarını dinlerken ustalarından öğrendiği gibi türküleri daha ağır ve sakin çaldığı görülmekle birlikte yorum kattığı ve kendi ekolünü geliştirdiğini de söylemek doğru bir tespit olacaktır… Çiftleme tezgene (tezene) atarken sazından dökülen nağmelere kulağınızı kapatmak ne mümkün…
 
Bastığı her perdenin hissiyatını yüreğinde hissetmeden parmağını kaldırmayan bir sanatçıydı o… Çaldığı her nota; yüreğinden dökülen bir parçanın feryadıydı sanki…
 
Paylaştığımız Karabiber türküsünün sözlerinde yine Konyalının ruh halini görmek de çok zor değil:
 
Karabiber aş olmaz
Bundan ince kaş olmaz
Bundan ince kaş olsa
Huvardalar [hovardalar] baş olmaz
 
Ay doğar ensesine
Uyandım yâr sesine
Konya’da üç güzel
Huvardanın nesine
 
Bir başka dörtlükte de şöyle diyor:
 
Karabiber aş m’olur
Bundan ince kaş m’olur
Bundan ince kaş olsa
Konyalılar baş m’olur
 
Baş olmadığımız(!) galiba bundandır…
 
Baş olmazın; Konya ağzında en kısa şekliyle zapt edilemez, baş edemeyiz, tutulamaz anlamlarını taşıdığını söylemeye gerek var mı, Konyalılar?  
 
Sahi kaç kişi kaldık? Baş olmadıklar, burada mısınız?..
 
TAHİR SAKMAN
 
 


12 Mayıs, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 11Oy tepeler (Kenan'ım)- Karşı karşı yaptır...




MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 11 OY TEPELER TEPELER (KENAN’IM) - KARŞI KARŞI YAPTIRALIM HANLARI
 
Mazhar Sakman’ın ses kayıtlarında bugün iki türkü yayımlıyorum. İlki Kenan’ım ismiyle de bilinen Oy Tepeler Tepeler ile Karşı Karşı Yaptıralım Hanları…
 
Bizdeki kayıtta ilk türküyü oldukça kısa okuyan Mazhar Sakman diğer türküye geçmiş, bu nedenle kesmedik ve bu şekilde yayımlamayı uygun bulduk.
 
Karşı Karşı Yaptıralım hanları isimli türküyü merhum Rıza Konyalı, merhum Sakman’dan derlemiş ve plağa okumuştur.
 
TAHİR SAKMAN


10 Mayıs, 2025

MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 10 Cezayir (Enstrümantal)





MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 10 CEZAYİR (ENSTRÜMANTAL)
 
Çok enteresan…
 
Çok uzaklardan, Akdeniz’in bir ucundan Konya’ya… Muhtemelen asker âşıklar tarafından taşınmış olmalı… Cezayir…
 
Barbaros Hayreddin Paşa tarafından 1516 yılında fethedilen Cezayir, 1830 yılında Fransızlar tarafından işgal edilir. Fransız askeri bandosu Cezayir’e girerken bir marş çalar… Yas havası olarak yüreğimize işler…
 
Konya oturaklarında, Konya’nın 12 tellisine adapte edilip çalınır uzun yıllar sonra bir dönem yasaklandığını anlatır merhum Mazhar Sakman ama Konyalının yüreğinde derin yaralar açmıştır, gizli saklı da olsa okunur ve günümüze ulaşır.
 
Merhum Sakman bunu enstrümantal olarak çalardı ısrarla ve “bu bir marş derdi, bizim yas havamız” derdi…
 
“Çelenleri mermer taşlı Cezayir
Güzelleri hilal kaşlı Cezayir”
 
Diye başlayan sözlerle de okunmuştur Konya oturaklarında… Çelen biliyorsunuz; Konya’da topraktan yığma veya kerpiç duvarların üzerine çalı, çırpı yatırıp üzerine çamur sererek yapılan örtüye verilen isim… Cezayir elbette sıcaktır ve çelenleri mermer olacaktır ama güzellerin hilal kaşlı olması… Belki de hilal, aslında bayrağımızdaki hilaldir, özlenen aslında odur; Cezayir’in tekrar hilal altında olmasıdır…
 
Türkü deyip asla geçmeyin, neler anlatıyor neler…
 
TAHİR SAKMAN