AŞK YOKSA YAŞAM YOK Yorum: Tahir Sakman Şiir: Tahir Sakman Müzik: Doğan Zade HAYAT ARA İSTASYON /ayrılıklara çoğaldık
seninle biz bir tren ki bindirdiler
biletsiz/
Hep kavgalıydık; ne
seninle ne bir başkasıyla… Kavgamız, bütünüyle şehrin ufuklarına düşen
toz/duman içindeki isli, paslı düşüncelerleydi. Cilalanmış sahte boyaları
yüreğimizle kazıdığımız zaman bunu daha iyi anlıyorduk. Boyalı ölülerin dünyasında
kaç baharımız kaldı ki? Kara trenler gibiydi
belki… Dokuzun Beli’ni ağlayarak çıkmaya çalışırken, geride bıraktığı yaslı
dumanları müjdeler gibi çığlıklar atardı. Her tren kalkışında ve her geri
dönüşünde, içimizde sızlayan ayrılıkların ve kavuşmaların sesini bastırmaya
çalışırdık. Her ayrılık bir kavuşma, her kavuşma bir ayrılıktı oysa. Kavuşma mevsimi çoktan
geçti, şimdi ayrılık mevsimi. İçimizdeki pasaportsuz duygular hazirandan eylüle
göç ederken biliyorum; bu gidişin dönüşü yok. Sarı saçlarını Konya Ovası’na
buğday denizi gibi serip gittin… Seni, kaç kez sabaha düşen
bir yıldıza tapar gibi karşılamıştım. İstasyonun her köşesine sinen
ayrılıkların hüznünü ter kokulu hasretler örterken, kompartımanların
penceresinde seni görünce, yaşama sevinçleriyle titreyen bir serçe gibi
üşürdüm. Niye titrerdim ki? Oysa sen gelmiştin işte! Unutamadığım bir şey
vardı; gelmiştin ama bir gün temelli gidecektin. Hem de yüreğimi ölü kuşlar
gibi yorgun bırakarak. Çünkü dönüş vizen yoktu… Çelik rayların isini
gözlerimle yıkardım sana göstermeden. Bekleme salonlarında akmamaya direnen
yaşları bir tek ben dizginlemezdim. Salardım hayata özgürce. Sevinçlerimi de,
hüzünlerimi de en üst düzeyde yaşamanın vahşi keyfini çıkarırdım. İçimdeki
pası/kiri boşaltırdım. Hayat sevinçlerini sunarken, acılara birikmenin bir
anlamı yoktu. Boşaltırdım, boşalırdım… İşte şehir, bütün
gölgesiyle ayaktaydı. Seni götüren çelik raylar yüreğime paslı bıçaklar gibi
sokulurken… Sokulduğu yetmemiş gibi, şehir hoyrat elleriyle çevirdikçe,
çeviriyordu. Mitolojide, şehre musallat
olan ve genç kızları yok eden ejderhanın modern çağ(!) sürümüne benzetirdim;
seni götüren kara treni. Ejderhayı yok etmenin yolunu bulmuştu, antik çağdaki
yürekli Konyalı… Şimdi, düşüncelerimize musallat olan, dahası pencerelerimizi
pençeleriyle örtmeye çalışan, ağaçlarımızı kesip, yüreğimizde yumruk gibi beton
yeşertmeye çalışanların karşısına, teknoloji(!) çağında hangi Konyalı
dikilecekti? Pencerelerimizdeki
saksılar azaldıkça, azalan aslında kendimizdik. Biz ne zaman istasyonlarda
sevinçlere çoğalacağız? /şimdi göç zamanı tüter hasretin dumanı/ “Tek gidiş Arifiye
lütfen!” Sonra trenin çılgın sesi.
Sonra “Haydi, kalkıyoruz”lar... Hareket Memurunun geceyi bıçak gibi ikiye bölen
tiz düdüğü… Ayrılığa titreyen mendiller eskide kaldı. Artık mendiller
titremiyor istasyonlarda, varsa yüreğinizi titretebilirsiniz… Hayat, ara istasyondu.
Kavuşmanın sevincini yaşadığımız gibi, ayrılığın acısını da yaşamalıydık. Ne
eksi, ne fazla. Hepsini yaşadık. Ey şehir, ey istasyon!
Bütün betonlarınızı, bütün trenlerinizi salın üstüme! Yüreğime raylar döşedim
sevdadan. “Hey makasçı, değiştir rayları!” Ben ki aşka yenilmişim, size
yenilmem… “Tek gidiş aşk lütfen!” Şimdi göç zamanı. Hayatın
açık olsun sevdiğim… AŞK YOKSA YAŞAM YOK /ayrılıklara çoğaldık
seninle biz bir tren ki bindirdiler
biletsiz/ arıkören’de yörük
akşamıydı haberimiz yoktu bir şeyden kıl çadırlar yıldızlara
dönük kara keçeler gökyüzüne
serili türkmen kocasıydı uzatan kırbasından sevgileri içmesini bilemedik içtikçe eksildik eksildikçe içtik topraktan duyduk en son aşk yoksa hiçtik dursuz duraksız koşulara
koşulduk dünü yakarak yarına
yakılarak bir istasyon gözlerindi bir istasyon ellerin hep rötarlıydık aşka gelmekle gitmek arası
savrulduk bin parçamızı bırakarak /şimdi göç zamanı tüter hasretin dumanı/ güvercin sesli binlerce
tren kalkar benden hazirandan eylüle binlerce gül binlerce
sevda taşır yüreğimde döşeli raylara kan düşer can düşer tutup beli’nde nefesim sonra unutulmuş ismi yok tek ağaçlı bir istasyonda gölgedir serilir ne kaldıysa senden anladım bir tek sana
gitmez bu tren tam makas değiştirecektik
ray bitti deniz küstü martılara hey makinist gecenin
sırtına yaz bu tren limanlara sığmaz ayrılıklarda eksildik hasretin ateş gölgesine
çakılı anılar hüzünden bir ok hayat ara istasyon tek gidiş aşk aşk yoksa yaşam yok TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.