YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

22 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (6)

Soldan sağa; Enes Konuş ve kardeşi Hayri... Fotoğraf: T. Sakman.


ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (6)
 
Geçmiş dönemlerde ki 1950’li ve öncesi yıllarda saat parçası bulmak çok zordu hatta bulunmazdı; ustalar yeteneklerine, ustalıklarına göre saatlerin arızalı parçalarını tamir ederlerdi veya bir başka saatin parçasını yedeklemenin yollarını ararlardı. O dönemin kısıtlı imkânları içerisinde yetişen ustaların yaptığı tamirleri, o dönemden günümüze intikal eden saatlere baktığımız zaman görüyoruz ki hayret etmemek mümkün değildir. Bunlardan bir kısmını bendeniz çalıştığım dönemlerde de yapmıştım; çarkın kırılan dişlisinin kırık yerine bir başka saatin çarkını perçinlemek, kırılan zemberekleri yeniden delip kullanmak, zayıflayan, güç kaybına uğrayan zemberekleri ters çevirmek, ortadan kırılan zemberekleri birbirine perçinlemek, maşa tamiri, pandül düzeltmek gibi buna benzer daha birçok arızayı tamir ettiğimiz dönemler yaşadık.  


Enes usta, bir dönem üretimini yaptığı alet edevatların önünde... Fotoğraf: T. Sakman.


O dönemlerde aktarlar saat parçası da satmaktadırlar ki bu oldukça kısıtlıdır. Şehirde ilk parçacılar, saat aksam depoları aktarlardır, sonra…
 
Enes Konuş (1942∞), Sarayönü’de Kuran kursunda hocadır. Aslında Enes Konuş’un hikâyesi tam bir başarı öyküsüdür:
 
Saatçiliği kendi çabalarıyla ve yeteneğiyle öğrenir. Amele Pazarı’nın karşısında kendi tabiriyle içi saman dolu bir dükkân kiralar, yıl 1961… O dükkânı ben hatırlıyorum, bucakta bir dükkândı; bir yanında un fabrikası vardı, ön tarafındaysa ekmek büfesi… Bu dükkânda işe başlar Enes Konuş… Dükkânın kurumsal kimliğe bürünmesi ise 1963 yılında başlar. 1968 yılında kardeşi Hayri Konuş’u da (1946∞) yanına alır ki bu da çok enteresan bir hikâyedir; aslında terzidir Hayri Konuş… Terzilik de ince bir iştir ve Hayri Konuş yıllarını verir ve o da hasbelkader saatler hakkında ciddi bir bilgi birikimine ve tamirat yapacak düzeye erişir. Abisi Enes Konuş ile birlikte saat parçası da satmaya başlarlar. Kurumsal olarak bakarsanız, aradığınız pek çok şeyi bulabildiğiniz bu dükkân, şehrin ilk ciddi saat aksam deposudur.


Hayri Konuş dükkânında eski günleri aratmayacak performansıyla çalışmaya ve güler yüzüyle hizmete devam ediyor. Fotoğraf: T. Sakman.

 
Sonra dükkânı Fatih Çarşısı’na taşırlar. İki kardeşin dürüst kişilikleri, güler yüzlü ve müşteri odaklı çalışmaları, kısa sürede şehirde saatçiler arasında aranılan bir yer haline gelmesine neden olur. Şahsen bendeniz de çalıştığım dönemlerde kendileriyle çokça alışveriş yaptım, hiçbir olumsuz anım olmadı. Birçok saatçi yedek parça ihtiyacı olduğu zaman ilk müracaat ettikleri adrestir artık dükkânları… Bazen bir tane tij, bazen bir tane direk alırdı, benim gibi bazı saatçiler hatta deftere de yazdırırlardı… Sermayesi yeterli olmayan saatçiler, lazım oldukça alırdı. Hiç üşenmezler, yüksünmezler verirlerdi, iyi esnaflardı… Ellerinde olmayan bir parçayı da hemen getirmenin yollarını ararlardı… Alışverişlerinde daima müşteri yönünde pozitif ayrımcılık yaparlardı. Uzun yıllar alışveriş yaptım, ticaretin ötesinde müşterileriyle her zaman iyi bir dost, iyi bir arkadaş olmuşlardır.


Fotoğrafta; Konuş kardeşlerin 70'li yıllarda ürettikleri ve günümüzde bile aranılan hassas aletlerden zımba takımları ve saat kadranları görülüyor. Fotoğraf: T. Sakman. 


Enes Konuş’un müteşebbis ruhu, onu saat parçası ve saat üretmek için çareler aramaya iter. O yıllarda merhum Erbakan’ın “ağır sanayi hamlesi” ile siyasete atıldığı yıllardır. 1972 yılında Meram Sanayii’nde fabrika kurarlar ve “Start” markasıyla üretime başlarlar. Önceleri saatçilerin olmazsa olmazlarından zımba takımları ve deve boynu tabir ettiğimiz aletleri, hakiki çelikten üretirler ki bu zımbaları 0.25 mm inceliğinde delerek saatçilerin hizmetine sunarlar. O yıllarda üretilen bu zımba takımları, bugün bile aranmaktadır. Ayrıca saat kapaklarını ve cam çerçevelerini kapatmakta kullanılan pres takımlarını yaparlar. Yağ çubukları, yağdanlıklar, saat kadranları imal ederler. Dönemin Konya sanayisinin yüz akı kuruluşları arasına girerler.
 
Enes Konuş’un aklında, en azından şimdilik kaydıyla bir masa saat fabrikası kurma hedefi vardır.  Defalarca gittiği İsviçre’de saat fabrikalarını gezmekte, hiç kimsenin giremediği üretim alanlarına girmenin bir şekilde yolunu bulmaktadır. Yıl, 1975… Saat mikaları ve saat tepeleri üreten Eskişehirli ve Bursalı iki müteşebbis; İbrahim Torun ve Hayrettin Hafız Ahmet ile birlikte İsviçre’nin yolunu tutarlar. İsviçre’de satılık bir masa saat fabrikası bulurlar; tam da istedikleri gibidir, çok beğenmişlerdir ama… 100 bin mark istemişlerdir fabrika için ve ne yazık ki üç müteşebbiste bu para yoktur. 10’ar bin mark koyalım, gerisini borçlanalım önerisi ise bir arkadaşlarının parayı verememesi üzerine teşebbüs yarım kalır…
 
Eğer o gün Konya’da böyle bir fabrika açılmış olsaydı… Gerçi 10 yıla kalmayacaktı; quartz mekanizmaların öncüsü elektromekanik saatler piyasaya sürülmeye başlayınca ne olurdu akıbeti bilmiyorum ama kısmet olmamıştır. Start markasıyla ürettikleri alet edevatların üretimini de pilli mekanizmaların yaygınlaşması ve saat tamirinin ciddi bir darbe yemesiyle durdurmak zorunda kalmışlardır. Tüm saatçiler için o günler çok dramatik günlerdi… Uzun yıllar dirsek çürüterek öğrendiğimiz zanaat bir anda geçerliliğini yitirmiş gibiydi.
 
Enes usta, her zaman, “ne üretebilirim” sorusuna yanıt aradığı ömründe sosyal faaliyetlerden de geri kalmamış özellikle Selçuk Üniversitesi’nin kuruluş aşamalarına ciddi katkıları olmuştur. Yaşadığı şehre olan vefa borcunun bilincinde olarak, hayatını, mütevazılığın sınırlarını zorlayarak yaşayan, kendini gizleme yolunu seçmiş insanlarımızdan bir tanesidir.


Enes ustanın ustalık ve teşekkür belgeleri... Fotoğraf: T. Sakman.


Şehirde en çok kalfa yetiştiren ustalardan birisi olmuştur Enes usta: Ömer Erpostalcı, Esat Paşalı, Yaşar Güneş, Hüseyin Çetin, Hidayet Topatan, Abdullah Parlaktürk, Hasan Ihlamur şehrin saat piyasasına katkı sağlayan isimler olmuşlardır. Ayrıca Enes ve Hayri Konuş’un kalfalarından genç kuşak bir saatçi Fatih Karagöz, günümüzde Ata Saat ismiyle saat aksam deposu olarak şehirde hizmet vermektedir.


Enes ustanın kalfası Hasan Ihlamur (1946∞)  zanaatı sürdürenler arasında önemli bir yere sahiptir. Fotoğraf: T. Sakman.

Enes Konuş’un iki oğlu da mesleği sürdürürken; onlar da çocuklarını yetiştirmişler, Hüseyin Konuş’un oğlu Talha, Mustafa Konuş’un oğlu Muhammed Enes mesleği sürdürmektedirler. Hayri Konuş’un oğlu Mustafa ve torunu Ahmet Coşkun da mesleği üçüncü kuşağa taşıyanlar ve sürdürenler arasındaki yerini almıştır.


Enes ve Hayri Konuş kardeşlerin çocukları ve torunları  mesleği devam ettirmenin sevincini yaşıyorlar. Fotoğraf: T. Sakman.

 
Günümüzde üç ayrı dükkânda, Enes Konuş; Enes Promosyon, çocukları Enes Saatçilik, Enes Optik Saat; Hayri Konuş ise oğlu Mustafa ile Güneş Saatçilik ismiyle ticari faaliyetlerini sürdürmektedirler. Konya saatçiliğine bir dönem damgalarını vuran Enes ve Hayri Konuş ağabeylerimize hayırlı ömürler dilerim…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

21 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (5)

Merhum Mazhar Sakman Tevkifiye Caddesi'ndeki dükkânında. Fotoğrafı bir Alman Profesör çekmiş tab ettirdikten sonra Almanya'dan göndermiştir. Yıl 1977... T. Sakman Koleksiyonu.

 

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (5)
 
Çok yönlü bir sanatçı olan merhum babam Mazhar Sakman (1910-1984) aynı zamanda bir saat onarım ustasıdır. Hem zanaatkâr hem sanatkârdır. Makinelere olan aşırı merakı onu önce matbaacılığa iter. Konya Sürat matbaasında genç yaşına rağmen baş makinist olarak çalışır, o dönemlerde şehrin önemli gazetelerinden Ekekon’u çok bastığını söylerdi. Sonraları saatçiliğe merak sarar ve yeteneğiyle kendini geliştirir. Resmi görevlerinden (önce orduda Bando Başçavuşu sonra Samsun Ladik Akpınar Köy Enstitüsü’nde müzik öğretmenliği) istifa ettikten sonra Samsun, Turhal, Kayseri ve nihayet Konya’da 1952 yılından itibaren önce Türbe Caddesi’nde çok kısa bir süre, sonra İzmir’de dükkân açar sonra yine Konya’ya dönerek Tevkifiye Caddesi’nde 1980 yılına kadar zanaatını sürdürür.


Mazhar Sakman kısa bir süre çalıştığıTürbe Caddesi'ndeki dükkânın önünde.. Yıl 1952 olmalı... Foto: T. Sakman Koleksiyonu.

 
Akşamları şehrin gazinolarında Konya’nın 12 tellisi ile tambur çalarak şehrin müzik hayatına katkı sağlarken gündüzleri de saat tamir ederek hayatını kazanır. Konya kültürünün kilometre taşlarından, Konya türkülerinin kaynak kişilerindendir. Şehrin saat tamir ustaları arasında da öne çıkan isimler arasındadır. Çevre illerden tamir için ona saat getirdiklerine çok şahit olmuştum. Tevkifiye Caddesi’ndeki merdiven altı küçücük dükkânda hem saat tamir eder hem de konuklarıyla folklor sohbetleri yapardı. O küçücük dükkân aynı zamanda bir konservatuvar gibiydi gerek şehirden ve gerekse şehir dışından gelen müzisyenler, edebiyatçılar, sanatçılar o küçücük dükkânda saatlerce sohbet ederler, derlemeler yaparlardı. Benim için de o dükkân, bir üniversite eğitimi olmuştu.


Bir saate yeniden hayat vermek için günlerce uğraştığına tanık olurdum. Bir saati onardığı zamanki gözlerindeki mutluluğu başka hiçbir zaman görmedim. O zamanlar saat satışımız, saat ithalatının çok kısıtlı olması nedeniyle yoktu, sadece tamir yapardık. Babam antika saatlere de çok meraklıydı, onları alır vitrinine koyar gözü gibi bakardı. Bir müşteri çıksa, olmayacak rakamlar söyler, satılmasın isterdi ama eğer o saati yeterince anlayabilecek, kullanabilecek, değerini bilecek biri olduğuna ikna olursa; para, pul ikinci planda kalırdı. Çok insana hediye ettiğine şahit olmuşumdur.   



Mazhar Sakman yanında kızı ressam Vesile ve derleme için gelen Kültür Bakanlığı Folklor Uzmanı Yaşar Doruk ile... Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu.

 
Babam için tüm saatler kıymetli, zaman kutsaldı. Saatin kalitesine asla bakmaz, onu yeniden çalıştırmak için tüm hünerini ortaya koyardı. Saatler, onun sevgilisiydi. “Okşar gibi tutacaksın saatleri” derdi, “okşar gibi…” “Tornavida ve çiftinden saatler incinmeyecek; sevgiyle, şefkatle dokunacak, kalbinle tamir edeceksin” derdi, bana çıraklık günlerimde. “Değilse saat küser” derdi, eğer saatler küserse zaman dururdu. Kaf Dağı'nın ardından gelen büyülü bir hikâye anlatırdı sanki. Bazen düşünürdüm; saat mi yoksa müzik aşkı mı baskındı diye ama sonra vazgeçerdim; bilirdim ki saatlerin de bir müziği vardı, zamanın sesini bize duyururlardı. Ayırmak ne mümkün? Saat ve müzik orjin bir ikiliydi ve aslında, kökleri zamanın öncesine dayanan tekti…


Babam Mazhar Sakman ve bendeniz Türbe Caddesi'ndeki dükkânda... Foto: T. Sakman Koleksiyonu.


 
1980 yılında Tevkifiye Caddesi’ndeki dükkânı kapatmak zorunda kalmış, Türbe Caddesi’ndeki bendenizin iş yerine taşınmıştık. Babam sohbetlerini Türbe Caddesi’nde de sürdürdü ve zaman zaman saat tamir etse de artık gözleri izin vermez olmuştu. Şehirdeki lakabı Saatçi Mazhar’dı…


Konya'nın takdir edilen saat onarım ustalarından Halit Onüçyıldız, ilerleyen yaşına rağmen saatlere hayat vermeye devam ediyor. Fotoğraf: T. Sakman.

 
Birçok kalfası olmuştur. Bunlardan Halit Onüçyıldız (1954∞) ilkokulu bitirince, 1966 yılında mesleğe babamın yanında başlayarak uzun yıllar çalışmış ve kendini yetiştirmiştir. Şehrin önemli ustaları arasındadır. O yıllarda ustalar oldukça serttir ve hiyerarşi çok önemlidir.  O kalfayken bendeniz de çıraklığa adım atmıştım. Babamın yanı sıra bana ustalık da etmiş, elime tornavida, çift tutturmuştur. O küçücük dükkândaki anılarımız, saatlerin tik tak sesleri arasında zamanımıza ışık tutmaktadır. Halit Onüçyıldız ustam çok emek çekmiş, karşılığını iyi bir usta olarak almıştır. O dükkândaki sohbetlerden Halit ustam da nasibini almış ciddi hayat tecrübeleri edinmiştir.
 
Bir ara bizden ayrılarak Şen Saatçi’de çalışmış sonra İstanbul’a giderek önce Mukadder Nalçacı’nın duvar saati fabrikasında sonra bir başka saatçi firmasında çalışarak ustalığını İstanbul piyasasına da kabul ettirmiştir. Günümüzde mesleğini saatçi ve gözlükçü olarak ilerleyen yaşına rağmen Mevlâna Caddesi’nde sürdürmektedir. Çocukları; Mustafa ve Yunus’u da yetiştirmiş, birlikte çalışmaktadırlar. Konya’nın saatçi ustaları arasında müstesna bir yere sahiptir.  


80'li yıllar, Türbe Caddesi'ndeki dükkânımın önünde... Foto: T. Sakman Koleksiyonu.


Bendeniz de önce İstanbul Caddesi’nde bir yıla yakın bir süre sonra 1981 yılından itibaren Türbe Caddesi’nde, 2012 yılına kadar çalıştım. Bu süreçte 80’li yılların başlarında, babamın yıllar önce Ankara Erkek Teknik Öğretmen Okulu’na sipariş vererek tutyadan yaptırdığı ağırlıkla çalışan sarkaçlı bir duvar saatini temel alarak ve bir çark ilave ederek, Konya sanayisinde yapmaya muvaffak olmuştum.


M. Sakman'ın Erkek Teknik Öğretmen Okulu'nda yaptırdığı saatin mekanizması. Foto: T. Sakman.


Eski Sanayi’de (Motorlu Sanayi) o zamanlar oto tamircisi azdı, çoğunluk tornacı ve frezeciydi. Elimde saatin bir çarkıyla çok dolaştım, çok ilgilenen olmadı, nedeniyse bir tane için uğraşmak istememeleriydi sanırım. Sonra ‘Frezeci Hoca’ya git’ dediler…



                   Konya sanayisinde bir dönem yapıp çalıştırdığımız sonra bir kenarda unuttuğumuz saatin mekanizması. Yeniden çalışacağı günlerin hayalini kuruyor. Fotoğraf: T. Sakman.                         
 
Hoca, sanat okulundan emekliymiş, beni ilgiyle dinledi ve kalfasını çağırarak, “Ahmet’le konuş, boş zamanında, akşamları, pazarları yapmak isterse, yapsın’ dedi. Ben Ahmet’i razı ettim, gece gündüz çalıştık ve bir adet duvar saati üretmeyi başardık, sonsuz mutluydum. Ona kasa yaptırdım, kadranını bir tabelacıya yazdırdım. Maddi manevi çok emek ve zaman harcadım, saati çalıştırdım… Elbette ki çarklar büyüktü, kabaydı, çok ilkel bir görünüşü vardı ama… çarklarını küçültecektim, daha kibar daha estetik hâle getirecektim, hayallerim büyüktü, fabrika kuracaktım ama… Pilli mekanizmalar piyasa bir girdi… Bizim saat fabrikası kurma hayallerimiz de elimizde patladı…
 
Quartz mekanizmaların yaygınlaşmasıyla dünyada birçok ünlü firma iflasın eşiğine geldi… Pilli mekanizmaların ucuz oluşu ve mekanik mekanizmaya göre bakıma ihtiyaç duymadan çalışması, saat piyasalarından bir anda mekanik mekanizmaların geri plana itilmesine neden oldu. Bu süreçte insanlar mekanik saatlerini tamir ettirmek yerine kollarına pilli saatler takmayı tercih edince birçok saatçi işini bırakmak zorunda kaldı ki bunlardan bir tanesi de bendenizim. 2002 yılında Türbe Caddesi’ndeki iş yerimi hüzünlü bir eylül gününde boşaltmıştım.
 
“Mesleğine hor bakan adam, iyi olmaz” derdi babam Mazhar Sakman… Doğru söylediğini şimdilerde iyi anlıyorum; mesleği bırakmak en büyük hatam olmuştu…  Aslında mesleğime hor bakmamıştım; gelişen teknoloji, işi bırakmaya mecbur etmişti. Babamdan gelen bilgi ve alt yapıyı, şehirde benim ve babamın 50 yılı aşkın tecrübesini bir anda sıfıra indirmiştim. Şimdi çok üzgünüm…
 
Şimdilerde eve tezgâhımı kurdum, anılarımı tamir etmekteyim…


Tahir Sakman eve kurduğu tezgâhta anılarını tamir ederken... Foto: T. Sakman Koleksiyonu.


 
TAHİR SAKMAN

 

 

20 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (4)

"Yapamayacağımız saat yok" diyen, Konya'nın yüz akı ustaları bir arada, soldan sağa; Ahmet Sami Kalaycı, Hüseyin Karadeli ve Mehmet Emin Haksever. Fotoğraf: T. Sakman.



ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (4)

 

Günümüzde ısrarla mesleğini sürdüren başarılı ustalardan, Ahmet Kolat’ın kalfası olan Ahmet Sami Kalaycı (1951∞) usta da saatleri tamir etmeye devam etmektedir. Mütevazı bir dükkânda meslek disiplinine sahip çıkarak özellikle antika saatler konusundaki bilgi birikimiyle yurdun pek çok yerinden gelen saatlerin restorasyonunu gerçekleştirmektedir. Saatlerin eksik parçalarını da yedekleyerek çalıştıran bu ustamız, bugün 72 yaşında olmasına rağmen zanaatını sürdüren isimler arasındadır.

 

1500 yılında imal edilen ve Avrupa’dan gönderildiğini belirttiği bir saatin tamirini gerçekleştirdiğini söylerken zanaatına da âşık bir usta olduğunu anlamanız çok kolaydır. Saatçilikle ilgili yayınları da takip eden ustamız, şehirde bir saat kulesinin olmamasından çok şikâyet etmekte ve eğer kendisine alan gösterilirse kule saat yapabileceğini ısrarla ifade etmektedir. Dört kadranlı olarak, her yönden görülebilecek böyle bir saati, Konya sanayisinden de destek alarak yapabileceğinin altını çizen Ahmet Sami Kalaycı ustanın zanaatından istifade ederek böyle bir kule saatin şehre kazandırılması, Konya saat ustalarının geleceğe bırakabileceği en önemli miras olacaktır. Umarım bu projeye başta meslek odaları olmak üzere ilgili kurumlar destek verir ve gerçekleşir.

 

Geçmiş dönemlerde Alâaddin Tepesi’nde Eflatun Mescidi üzerinde olan saat kulesi yıkılmış ve saatin mekanizması tarihe karışmıştır. Her şehrin simgesi durumunda olan saat kuleleri, şehrimizde niye yok diye düşünmemize neden olmaktadır. Bunu yapabilecek ustalarımız varken değerlendirmeli ve geleceğe Konyalı saatçi bir ustanın hatırası olarak geleceğe bırakmalıyız.

 

Ahmet Sami Kalaycı ustamızın yanında çalışan bir diğer ustamız Mehmet Emin Haksever (1954∞) usta da Ahmet Kolat ustanın kalfasıdır. Önceleri Yorgancılar İçi’nde çalışırken sonra Kalaycı usta ile çalışmaya başlamıştır. O da antika saatlerin bakımlarında uzman bir isimdir.

 

Yine aynı dükkânda Kalaycı ustanın kayını olan Hüseyin Karadeli (1965∞) diğer ustalara göre yaşının genç olmasına rağmen sonradan merakla ve olağanüstü bir çabayla saat tamirini öğrenmiştir. Kendisine Avrupa’dan tamir etmesi için saat getirildiğine şahit olarak ve meslekten biri olarak hayran kaldığımı ifade etmeliyim. “Yapamayacağım saat yok, bir orta çarkı olsun yeter gerisini tamamlarım” diyerek nasıl bir zanaatkâr olduğunu ifade etmektedir.

 

Bedestende bir de Süleyman amca vardı, soy ismini hatırlayamıyorum… Küçücük kapı arkası kadar bir merdiven altında zanaatını sürdürürdü. Çıraklık dönemlerimde tanıdığım Süleyman amcanın pandül düzeltmesine hayrandım. Pandülü bir sağa çeker, bir sola çeker orijinali gibi yapardı, onun kadar pandül düzelten usta görmedim. Çıraklıktan çıkmaya başladığım dönemlerimde, babam olmadığı zaman düzeltemediğim pandülleri Mehmet Uysal’a götürürdüm, o da iyi pandül düzeltirdi ama para almadığı için Süleyman amcaya götürürdüm. 50 krş. veya 75 krş. verirdim. O da merhum oldu…


Zanaatın ileri kuşaklara taşınmasına en güzel örnek bu fotoğraf olmalıdır; Sol başta Lütfi Pınarcı usta, yanındaki kalfası Mehmet Kaya, onun yanındaki de Mehmet Kaya'nın kalfası Hasan Kaya... Üç kuşak usta bir arada... Fotoğraf: Lütfi Pınarcık Koleksiyonu.

 

Saat onarım ustalarından Lütfi Pınarcık (1939∞) ise ilerleyen yaşına rağmen zaman zaman kalfalarının dükkânında saat tamir etmeye devam etmektedir. Lütfi Pınarcık mesleğe Kayseri’de Ahmet Aksebzeci ustanın yanında başlamış sonra Konya’da Mukadder Nalçacı’nın kalfası olmuştur. Birçok kalfa yetiştiren Pınarcık’ın kalfaları Mustafa Pişkin, Mehmet Kaya ve Basri Tatlıcı mesleklerini sürdürmektedirler.

 

Mukadder Nalçacı’nın kalfalarından Hilmi Şener ise günümüzde aktif olarak çalışmamaktadır. Osman Dinsel’in oğullarından Hidayet gözlükçülük yaparken genç yaşta hayatını yitirmiş, diğer oğlu Mehmet ise gözlükçülükle hayatını kazanmaktadır.


Oturanlar soldan sağa: Musa Saz (Cura), Fındık Hüseyin (Divan Saz), Silleli İbrahim Berberoğlu (Divan Saz), Saatçi Topal Murat Tiftik (Cura), Çopur İsmail Ağa’nın büyük oğlu Seyit Mehmet (Divan Saz)Ayaktakiler:  Şahabettin Uzluk, Arif Şahap


 

Konya’nın diğer ustaları arasında Aktarlar İçi’nde dükkânı olan aynı zamanda yerel müzisyenlerimizden cura sanatçısı Topal Murat Tiftik’in (1908-1959) ayrı bir yeri vardır. Gündüzleri dükkânda saat tamir eden Murat Tiftik usta, akşamları da Konya Halkevi’nde cura kursları açarak veya konserler vererek şehrin türkü kültürüne de önemli hizmetleri olmuştur. İstanbul’da düzenlenen Konya Geceleri’nin yanı sıra radyo programlarına da katılıp türkülerimizi seslendirmiştir. Mahmut Ragıp Gazimihal ve Muzaffer Sarısözen gibi ünlü müzik adamları, Saatçi Topal Murat Tiftik’ten derlemeler de yapmıştır.

 

Konya Saatçileri meslek örgütlenmelerini 70’li yıllarda tamamlayarak ilk başkanlığa Ahmet Kolat seçilmiştir. Sonra sırasıyla Nuri Yücesoylu, Hüseyin Çetin ve halen oda başkanı olarak hizmet eden Lütfi Pınarcık uzun yıllardır bu görevi sürdürmektedir.

 

TAHİR SAKMAN


 

19 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (3)

Komşusu olan bir Rum'dan saatçiliği öğrenerek birçok usta yetiştiren İsmal Hakkı Kolat. Fotoğraf: İsmail Hakkı Kolat Koleksiyonu. 

 

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (3)
 
Şehirde saat tamirciliğinin yayıldığı bir diğer kol ise Kolat ailesidir. Şehrin saat tarihinde iz bırakan diğer ustalarından İsmail Hakkı Kolat, Ahmet Kolat, Mustafa Kolat, Adil Kolat şehirdeki önemli saat ustaları arasındaki yerlerini almışlardır. Konya’da saat kültürünün yerleşmesine Kolat ailesinin çok önemli katkıları olmuştur. Üç kuşak saatçi yetiştiren bu ailede, günümüzde başka işlere yönelenler olduysa da zanaatı dedelerinden aldıkları ilk el ile onurla devam ettirenlerin olması, zanaatın sürmesi açısından da oldukça sevindiricidir.


1950 yılından bir askerlik hatırası; Ahmet Kolat... Fotoğraf: İsmail Hakkı Kolat Koleksiyonu.


Kolat ailesinde ilk saatçi olan merhum İsmail Hakkı Kolat’ın (1888-1952) mesleğe başlaması da oldukça ilginçtir. Aynı zamanda Hoca da olan merhum, Kapı Camisi’nin karşısında lokanta işletmektedir.  Yan dükkân komşusu saatçi bir Rum vatandaşımızdır ve oldukça samimidirler. Komşusu olan saatçi Rum, mübadele döneminde “aşçılığı bırak, ben sana, gitmeden saatçiliği öğreteyim” diye teklif de bulunur. Esasen saatçiliğe karşı özel bir ilgisi olan İsmail Hakkı usta teklifi kabul ederek saatçiliği öğrenir ve üç oğluna da ustalık eder. Böylece şehrimizde saat tamirciliğinin yayılmasına önemli katkısı olur.


Kolat Kardeşlerin bir dönem Saray Çarşısı girişindeki dükkânları... Fotoğraf: İsmail Hakkı Kolat Koleksiyonu.

 
Oğulları; Adil, Mehmet ve Ahmet Kolat’ı (1926-2016) saatçi olarak yetiştirir ve bu isimler dönemlerinde şehrimizde aranılan ustaların başında gelirler. Mesleklerini titizlikle sürdüren Kolat kardeşler, o dönemlerdeki ithalat sıkıntısı nedeniyle bazı saat parçalarının üretimini yapmaya teşebbüs ederek, paça yağından saat yağı üretmeye muvaffak olarak yurdun dört bir yanına bu yağı pazarlamışlardır. Sentetik yağlar çıkmadan önce saatçiler, saatleri yağlamak için kemik yağı kullanırlardı.   


Soldan sağa; 3. Halil Kolat, 5. Kerim Üzülmez, Fatih Çarşısı'ndaki dükkânda, yıl; 1970... Fotoğraf: İsmail Hakkı Kolat Koleksiyonu.


İsmail Hakkı Kolat ustanın oğulları; Adil Kolat oğlu Mustafa’ya, Mustafa Kolat oğlu Halil’e, Ahmet Kolat ise oğlu Erhan’a ustalık ederek zanaatı öğretmişlerdir. Mustafa Kolat oğlu Adil ve Semih’e, Halil Kolat oğlu Mehmet ve Melih’e öğretmişlerdir.  3. kuşak Kolatlardan; Adil, Semih ve Melih Kolat, zanaatlarını devam ettirmektedirler.


Halil Kolat'ın Fatih Çarşısı'ndaki dükkânı, yıl 1970... Fotoğraf: İsmail Hakkı Kolat Arşivi.


Saray Çarşısı’nın girişinde Kolat kardeşler dükkân açarak zanaatlarını sürdürürken, yan komşuları Şen Saatçi ismiyle çalışan Mukadder Nalçacı’nın dükkânını Mustafa Kolat devralarak çalışmalarını bir müddet burada sürdürmüştür.
 
Fatih Çarşısı girişinde zanaatı, Fatih Saatçilik ismiyle sürdüren Ahmet Kolat’ın oğlu Erhan ise sonraki yıllarda İstanbul’a gitmiştir. Genç yaşta hayatını kaybeden merhum Erhan Kolat’a rahmet dileriz.


Sol başta; genç yaşta kaybettiğimiz Erhan Kolat, Fatih Saatçilik ismiyle hizmet verdiği dükkânda. Fotoğraf: İsmail Hakkı Koleksiyonu.
 
Ahmet Kolat’ın bir diğer oğlu, benim de kolejden sınıf arkadaşım olan ve bir dönem dükkân komşum olan İsmail Hakkı (1958∞) ise saatçiliği tercih etmemiştir. Yabancı Diller Okulu’ndan mezun olduktan sonra ünlü bir beyaz eşya üreticisinin bayisi olmuş ve ayrıca sanayide motosiklet fabrikası kurarak şehrin istihdamına ve ticaretine katkı sağlamıştır. Konya Ticaret Odası üyeliğinde de bulunan İsmail Hakkı Kolat, Karatay Üniversitesi’nin kurulmasında da hizmetleri olmuş ve mütevelli heyetinde yer almıştır. Şair yönü de olan sevgili arkadaşıma hayırlı ömürler, Kolat ailesinden hayatta olmayanlara da rahmet diliyorum.


TAHİR SAKMAN


Kolat ailesinde nadir saatçi olmayanlardan, iş adamı, sanayici İsmail Hakkı Kolat. Fotoğraf: İsmail Hakkı Kolat Koleksiyonu...


 

 

 

18 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (2)

Bendenizin Türbe Caddesi'ndeki saatçi dükkânında Mehmet Dikilitaş ile birlikte 1999 yılından bir hatıra. Fotoğraf: T. Sakman Koleksiyonu.

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (2)
 
Ben çıraklık dönemlerimde de hatırlıyorum; saatçiler, yanlarına çırak alırken oldukça nazlı ve titiz davranırlardı. O dönemlerde akçe kaygısından ziyade zanaat öğrenme tutkusu vardı.  Bu nedenle Ermeni ustanın yanında çalışmak ve zanaat öğrenmek için 10 lira verilmesini asla yadırgamıyor bilakis mesleğe duyulan üst düzey bir saygı olarak görüyorum.


Bedesten'in Hükümet Meydanı'na bakan tarafında olan Adil ustanın dükkânı. Bu küçük dükkânda şehre nice saatçi onarım ustaları yetişmiştir. Fotoğraf: Recai Kıcıkoğlu Koleksiyonu.



Süleyman Özselçuk’un oğulları Adil ve Kazım Özselçuk kardeşler, babalarından zanaatı öğrenerek hayatlarını bu işle kazanmışlardır. Kazım Özselçuk, Bedesten’de, Kebapçılar İçi’nde bir dükkânda çalıştıktan sonra İstanbul’a gitmiş, mesleğini orada devam ettirmiştir.



Koyu bir Konya İdmanyurdu taraftarı da olan Adil ustanın İdmanyurdu üyelik cüzdanı. Fotoğraf: Recai Kıcıkoğlu Koleksiyonu. 


Adil Özselçuk usta (1908-1957) ise şehrin en yetkin saatçi ustalarından biri olarak, Bedestenin Hükümet Meydanı’na bakan tarafında küçük merdiven altı bir dükkânda birçok kalfa yetiştirmiştir. Onun kalfaları da ustalarının geleneğini sürdürmüşlerdir. Bunlardan Mukadder Nalçacı, “Şen Saatçi” ismiyle Saray Çarşısı’na dükkân açmış, sonraları 1960’lı yıllarda Yunanistan’a göç kararı alan bir aileye ait olan Sirkeci’deki bir dükkânı devralmış ve işi İstanbul’a “Konyalı Saatçi” ismiyle taşımıştır. Aslen Malatyalı olan Ermeni vatandaşlarımızdan Kevork Nacaroğlu’ndan da 1988 yılında Nacar saatlerinin marka haklarını satın almışlardır.  Sonraki yıllarda Almanya’dan getirdiği makinelerle mekanik duvar saati üretse de pilli mekanizmaların yaygınlaşmasıyla üretimi durdurmuştur. Bugün sadece “Erben” marka bekçi saatleri üretmektedirler. Mukadder Nalçacı’nın ustası, Aziziye Camisi’nin karşısında dükkânı olan Saatçi Şıh olduğu da söylenmektedir. Bu da Saatçi Şıh’ın şehrin öncü saat ustaları arasında olduğunu göstermektedir.


Konya'nın en eski saatçi dükkânı olan Şen Saatçi, geçmiş zamanın ihtişamıyla zamana hâlâ ayar veriyor. Dükkânın önünde Necati Ercengiz görülüyor. Fotoğraf: T. Sakman. 

 

Saray Çarşısı’ndaki dükkânı ise önce Mustafa Kolat sonrasında ise Necati Ercengiz ve ortakları devralmış ve günümüze kadar aynı isimle şehrin saat piyasasına hizmet vermişlerdir. Uzun yılların birikimi sinen, şehrin saatçilik tarihine tanıklık etmiş dükkâna her girişimde, saatlerin ruhunu hissederim. Bugün ne zaman yolum çarşıya düşse, o mekanik saatlerin ihtişamlı günlerinin gizli bir çağrısına uyar gibi anıların büyüsüne kapılıp Şen Saatçi’ye uğrar, Necati Ercengiz abimizle geçmişi yad ederiz… Şehrin saat kültürüyle özdeş bir dükkân; her ne kadar bugün pilli mekanizmaların yaygınlaşması ve vahşi kapitalizmin “yenisini al” sloganını bir emir telakki edip, ucuz ama asla kalitesi olmayan pilli mekanizmalara yönelmeyi kendisine düstur edinenlerin çoğalmasıyla, yalnızlığına gömülmüş gibi dursa da şehrimizin en köklü müesseselerinden biri olmaya devam etmektedir.  
 
Adil ustanın kalfaları arasında; Uysal Saatçi Mehmet Dikilitaş, Osman Dinsel gibi şehrin en önemli ustalarını sayabiliriz. Adil ustanın kalfalarından olan Recai Kıcıkoğlu, saat tamirciliğini bırakmış gözlükçülüğe dönmüş keza Adil ustanın üçüncü kuşak torunları da gözlükçülük yapmaktadırlar. Adil ustanın 1967 yılındaki vefatını müteakip dükkânı devralan kalfası Recai Kıcıkoğlu mesleği devam ettirmiştir. Şehre mekanik saatlerin ayar makinesini ilk o getirmiş, şimdi geçmişten tatlı bir anı olarak kalan Konya Fuarı’nda, takribi 1974 yılında saatleri ayarlayarak büyük sükse yapmıştır.


Konya'ya mekanik saatlerin ayar makinesini ilk getiren Recai Kıcıkoğlu usta, Konya Fuarı'nda mekanik saatleri ayarlayarak büyük ilgi çekmiştir. Ayakta duran kardeşi Ruhi'nin genç yaşta vefatı, şehirdeki saat camiasını büyük üzüntüye boğmuştu. Rahmet diliyoruz. Fotoğraf: Recai Kıcıkoğlu Koleksiyonu. 

Şehirdeki önemli saat onarım ustalarından birisi de Uysal Saatçi ismiyle bilinen Mehmet Dikilitaş’tır (1926-2006). İyi bir saatçi ustası olması yanında müşterileriyle ilişkileri de oldukça samimidir. Şen şakrak, güler yüzlü bir yapıda olan Mehmet Dikilitaş, uzun yıllar Bedesten’de saat tamir ederek Konyalılara hizmet etmiştir. Yüzüne baktığınız zaman kalbindeki sevgileri hissetmemeniz mümkün değildir. Tam bir ahidir; yedi düvelle dost, tüm insanlarla kardeştir. İşini tam yapar karşılığını alır, parası olmayandan da dua ister, oldukça da hayırseverdir… Konya esnafının tam bir örneğidir o, dürüstlüğüyle de müşterilerinin her zaman takdirini kazanmıştır. Esasen o dönemlerde saatçilerde aranılan en önemli özellik dürüst olmasıydı. Benim çıraklık anılarım arasında çok yer eden Mehmet Dikilitaş, yetiştiremediği işleri bize yollar, babamla birlikte tamir ederdik.

Uysal Saatçi Mehmet Uysal, pilli mekanizmaların yaygınlaşmasıyla Bedesten’deki dükkânını oğlu Mustafa’ya bırakarak kendisi yan tarafta, üst kata taşınarak tamirciliğini sürdürmüştür. Bir sohbetimizde “eline pilli saat almadığını ve hiç pil takmadığını” gururlanarak söylemişti. Ustalığı nedeniyle haklı üne kavuşan Mehmet Uysal’ın mekanik mekanizmalara olan saygısını ve sevgisini en iyi anlatan bu duruşu olmalıdır. Babam Mazhar Sakman’ı çok sever ve sayar ona “Profesör, saat profesörü” diye hitap ederdi. Babamın Türbe Caddesi’nde açmış olduğu dükkân beklentilerini karşılamayınca arayışlara girer. Parası da yoktur, Mehmet Uysal imdada yetişir, sermaye ortaya koyar, emek babamdandır. Tevkifiye Caddesi’nde ortak dükkân açarlar. Masraflar çıktıktan sonra kârı paylaşırlar. Bir gün babam para vermeye gittiğinde Mehmet Uysal, “Tamam Profesör, sen devam et, ben verdiğim parayı aldım, dükkân senindir” diyerek büyük kadirşinaslık gösterir. Babam bunu her hatırlayışında minnet duygularını ifade etmekten çekinmezdi. İkisine de rahmet olsun… 


Bir gün dükkânının anahtarını babama verir, “Profesör, benim 15 dakikalık bir işim var, dükkâna bir bakıver” der gider. Babam kendi dükkânını bırakır Mehmet abinin dükkânına gider. Yarım saat geçer gelen yok, bir saat geçer gelen yok, akşam olur yine gelmez Mehmet Dikilitaş. Ertesi sabah babam kendi dükkânını açmaz Mehmet abinin dükkânını açar. Mehmet abinin müşterisi çoktur ayrıca kalfalar, çıraklar vardır, gece yarılarına kadar çalışır kendi dükkânını açmaz. O zamanlar yeni saat de satmaktadır Uysal Saatçi. “Para, yığıldı” derdi babam. Tam 15 gün sonra gelir Mehmet abi, 15 dakika, 15 gün olmuştur… 15 gün kendi dükkânını açmaz, arkadaşının, dostunun dükkânını açık tutar…
 
Böyle dostluklar, böyle insanlıklar çok mu geride kaldı? Neleri kaybettiğimizi bile hatırlamıyoruz şimdi…
 
TAHİR SAKMAN

 

17 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (1)

Ahmet Eflaki Dede'nin Topkapı sarayında sergilenen el yapımı yüzde yüz Türk saati. İskelet saat tarzında imal edilen saatin üst tarafı Mevlevi sikkesini andırmakta ve üzerinde de hatla şu ifadeler yer almaktadır: "Muvakkiti cennet mekân Sultan Mahmud Han- Ahmet Eflâkî Dede El Mevlevî - Asitane"
Fotoğraf: Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2012.

 

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (1)

 

Konya’nın ilk saatçileri diğer birçok zanaat dalında olduğu gibi gayrimüslim vatandaşlarımız olmalıdır. O dönemlerde dini kaygılardan veyahut yanlış yorumlardan dolayı özellikle saatçilik, kuyumculuk gibi zanaatlara insanımız mesafeli durmuştur. Oysa 16. yüzyılda Osmanlı saat ustaları tamamen el işçilikleriyle saat üretmeye başlamışlardı.

 

Osmanlı’da ilk rasathanenin kurucusu olan Takiyüddin bin Maruf, 1575 yılında saat yaptığı gibi nasıl yapılacağını da gösteren bir kitap yazmıştır. 1556 yılında El-Kevakibü’d-Dürriye fil-Bengamatü’d-Devriye, “Mekanik Saat Konstrüksiyonuna Dair En Parlak Yıldızlar” isimli bu kitapta, saat yapımı dönemin tekniğine göre ayrıntılı olarak anlatılmıştır… Rasathanenin topa tutularak yıkıldığını söylemeye gerek yok sanırım.

 

2012 yılında Topkapı Sarayı’nda açılan saat sergisinin kataloğu. Tektaş Saatçilik katkılarıyla Kültür Bakanlığı tarafından “Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu” ismiyle yayımlanmıştır.

Uzunca bir suskunluk döneminden sonra 19. yüzyılda saat yapımı çoğalmaya başlamıştır. Fransız saatlerinden ilham alarak Ahmet Gülşenî Dede, Ahmet Eflaki Dede, Süleyman Leziz, Şeyh Dede, Mehmet Şükrü, Derviş Yahya kendi başlarına yetersiz imkânlarla iskelet saat üretmeye muvaffak olmuşlardır. Bahsettiğimiz isimlerin dışında da kendi imkânlarıyla saat üreten başka ustalarımız da mevcuttur ancak bunların sayısı oldukça azdır ve ne yazık ki sanayileşemememiz nedeniyle toplu üretime hiçbir zaman geçememişlerdir.


Ahmet Gülşeni Dede'nin 1809 yılında yaptığı Destar-ı Mevlâna şeklindeki fanuslu iskelet saati. Saatin üzerinde "Muvakkit-i Sultan Mahmud Ahmet Gülşeni-ül  Mevlevi, sene 1224" yazılıdır. Fotoğraf: Zamanın Görünen Yüzü Saatler, YKY, 2009, İstanbul.

Ahmet Eflaki Dede, 1847 yılında ilk saatini yapmıştır. 1851 yılında Londra’da bu saati sergiledikten sonra Paris’e gitmiş, bir saat fabrikasında iki yıl çalıştıktan sonra saat yapımında kullanabileceği bir takım alet edevat ile birlikte 1853 yılında İstanbul’a geri dönmüştür. Bir lakabı da Saatçi Dede’dir… 11 adetle en çok saat üreten isimdir, eserleri Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir. 

 

Saat yapım ustalarının büyük bölümü Mevlevî dedesidir ve yaptıkları saatler iskelet saat tabir edilen saatlerdendir ki bu da tamamen Hz. Pir’in “Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün” vecizesinden yola çıkarak, içimizin dışımızın aynı olduğunu göstermek amacı taşımaktadır. Ve bu saatlerin pek çoğu, işçilikleri nedeniyle günümüzde sanat eseri sayılmaktadır. Recep Gürgen ustanın ve ona kalfalık ederek saatçiliği öğrenen Şule Gürbüz’ün yıllarca gece gündüz bedelsiz çalışarak yeniden hayat verdiği bu saatler, Topkapı Sarayı’nda 2012 yılından itibaren sergilenmektedir.  

 

Çemberlitaşlı Mustafa Şem’i Pek (1870-1955), saat yapım ustalarımızın sonuncusudur. Kule saatleri alanında yoğunlaşan usta, İstanbul’un bazı semtlerindeki kule ve cephe saatlerinin yapımcısıdır. Atatürk’ün çabasıyla ülkemize yerleşen Alman teknisyenlerle de çalışma imkânı bulan bu ustamızın bazı duvar saatleri zaman zaman sergilenmekteyse de kule saatleri, pilli mekanizmalarla değiştirilmiş ve ustanın saatleri kaybolmuştur.


Sufiler için İbn Arabi “Vaktin Oğulları” der… Sabır taşını elbet duymuşsunuzdur, Mevlâna Müzesi’nde görmüşsünüzdür, bir derviş bütün bir ömrünü bunu yontmakla geçirir ve tüm ömrü bununla geçermiş… tıpkı bunun gibi bu Dedelerin de büyük çoğunluğu yaşamları boyu tek saat yapmışlar, saatlerin seslerini virtleriyle birleştirme yolunu seçmişler.


Zamanın Görünen Yüzü Saatler, YKY Yayımları, 2009, İstanbul.

 

Sonrası maalesef yok… Oysa gelişen teknolojiyle birlikte seri üretimler yapabilmeliydik… Saat yapan ülkenin uzaya gidebileceği gerçeğinden hareketle, bir anlamda zamana hükmetmenin ve zamanın ötesine geçmenin de bir yoludur. Bunca Mevlevi Dedesinin saate, merakın ötesinde bir önem vermesi bundan olmalıdır. İnce mühendislik ve işçilikle üretilen saatler günümüzde artık nostaljinin de ötesine taşınmaktadırlar.

 

Şehrimize dönersek şehrin ilk saatçileri gayrimüslim vatandaşlardır. Şehirde ilk Türk saatçisi olarak Süleyman Özselçuk ismi öne çıkmaktadır. Şehirdeki Ermeni bir vatandaşımıza 10 TL vererek yanında zanaatı öğrendiği bilinmektedir. Daha sonra iki oğlunu da saatçi ustası yaparak şehirde saatçiliğin yaygınlaşmasına önemli katkı sağlamıştır.


TAHİR SAKMAN



 

15 Temmuz, 2023

ATATÜRK’Ü ANLATMAK



ATATÜRK’Ü ANLATMAK
 
Bunu çok düşünmüşümdür: Atatürk’ün çağdaş uygarlık yolunu benimseyen ve bu yolda; Atatürk ilke ve inkılaplarını anlatmayı ve korumayı kendine amaç edinen kaç tane STK var acaba?
 
Ya şehrimizde? Atatürk’ün çok sevdiği ve sağlığında en çok geldiği hatta babalığını bile seçtiği şehrimizde, Atatürk’le ilgili yılda kaç program yapılıyor dersiniz? Millî bayramlarımız da olmasa adını bile anmayacağız neredeyse…
 
Bir ulusa bağımsızlığını kazandıran, emperyal devletlere baş kaldırarak tüm sömürülen milletlere örnek olan ve Türklük bilincini yeniden hatırlatan Atatürk’ü, beylik laflarla mı geçiştireceğiz?
 
Atatürk’ün kurduğu parti olan CHP bile şehrimizde Atatürk’ün adının anıldığı, ilke ve inkılaplarının geniş kitlelerin katılımıyla anlatıldığı kaç etkinlik yapmış, bilen var mı, ya gören?
 
Eğer Atatürkçü Düşünce Derneği de olmasa… iyi ki şimdi Hüsnü Bozkurt gibi bir genel başkanı var da farkını, dün olduğu gibi bugün de hemen ortaya koyuyor…
 
Atatürk’ü anlatmamız gerek… Atatürk’ün; 1930’ların dünyasına sığmayacak kadar büyük bir lider olduğunu, öngörülerinin nasıl gerçekleştiğini ve nasıl bir deha olduğunu anlatmamız gerek ve tabii ki bunu STK’lar yapmalı…
 
Atatürk’ün emanetine sahip çıkacak yeni dernekler kurulmalı; özellikle çocuklarımıza, gençlerimize yönelik kültür, sanat faaliyetleri yapılmalı… Meydanlar; Atatürk isminin yüreklerimizden volkan gibi taşarak inlediğine şahit olmalı… Atatürkçü düşünceyi sindirmiş bilim adamlarımızı halkımızla buluşturmalıyız. Sanayide, camide, tarlada… ülkemizin her karış toprağında adım atmadığımız bir santim bile yer kalmamalı.
 
Nasıl ki Atatürk, her zaman halkın içinde yaşamışsa, nasıl ki kısa ömründe çok büyük işler başarmışsa… biz de yapabiliriz; Atatürk’ün 10. Yıl Nutkunda “Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir” dediği gibi Cumhuriyetimizin nice yüzyıllara erişmesi için Atatürk’ü anlatmamız gerek…
 
Zaman; tatlı su Atatürkçülüğünü, slogan Atatürkçülüğünü bırakma zamanıdır; onlarca, yüzlerce Atatürkçü dernekler, vakıflar kurup anlatmalıyız; Türk’ün çağdaş uygarlık yolundaki mücadelesini… Emperyalizme karşı duruşunu, sadece ve sadece Türk istiklalini düşündüğünü…
 
Sokak sokak, ev ev gezmeli; bire bir insanımıza Atatürk’ün kim olduğunu hatırlatmalı, bıkmadan usanmadan anlatmalıyız. Başta Nutuk olmak üzere Atatürk’ü, Millî Mücadele’yi anlatan kitapları ücretsiz dağıtmalıyız. Her eve bir bayrak, her eve bir Nutuk hediye edebilmeliyiz…
 
Yüce Atatürk’ün yolu, yolumuzdur; başka bir yol bilmiyorum…
 
TAHİR SAKMAN
 
 

 

14 Temmuz, 2023

HAVA ŞEHİTLERİ ANITI


Aslında yazmasam mı, bilemedim?
 
Hoca Hasan Camisi'nin minaresine yapılanlardan sonra… Alâaddin Köşkü'nü zaten biliyorsunuz … Kız Öğretmen Okulu binasına diyeceğimiz yok çok güzel oldu ama ya verilen isim? Eğitim camiamıza binlerce öğretmen yetiştirmiş köklü bir kurumun binasına, anılarına, yetiştirdiği öğretmenlere hiç mi saygımız yok? Köklü bir eğitim kurumuna yıllarca ev sahipliği yapmış bir binaya "Taş Bina" denilmesinden sonra gözüm iyice korktu...
 
İplikçi Camisi’nin duvarlarında gün geçtikçe büyüyen çatlakların fotoğraflarını defalarca paylaştım… Caddedeki ağır trafik yükü yetmemiş, tramvay tam gaz devam… Alâaddin Tepesi de öyle… Tarihi Tepe’yi döner kavşak olarak kullanmak hani ecdat diye mangalda kül bırakmadığınız insanlara yapabileceğiniz en büyük saygısızlık değil midir?
 
Defalarca yazdım hatta yıllardır; Tepe’nin etrafındaki ağır trafik yükünün yanı sıra tramvaylar Tepe’ye zarar vermekte, yığma Tepe’nin çöküşünü, sık sulama ile birlikte hızlandırmaktadır.
 
Acaba bunu da yazmasa mıyım, elimizi sürmesek daha mı iyi olur acaba?






 
1936 yılında Alâaddin Tepesi'nde, Tayyare (Hava) Şehitleri bir diğer adıyla İstiklal Savaşı Şehitleri anıtı, 5. Kolordu Komutanı Korgeneral Cemal Cahit Toydemir tarafından şehitlerimizin anısını diri tutmak amacıyla yaptırılmış.










 
Geçtiğimiz günlerde Tepe'de dolanırken gözüme çarptı; anıt yer yer dökülmeye başlamış, gövdesinde ve sütunundaki hasarlar, bakımsız hâli… gözlerim doldu bir an… şehitlerimiz aklıma geldi…



 
Neyse ben yazdım… Aslında 1936 yılında anıta yazılmış:
 
“TÜRK ÇOCUĞU: SENİN VE YURDUN İÇİN CAN VEREN ULU ŞEHİTLERİNİ UNUTMA”




 
Ben unutmadım; umarım siz de unutmazsınız!
 
Şehitlerimizin ruhu şad olsun…
 
TAHİR SAKMAN