YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

05 Eylül, 2022

TACİZE UĞRAMAK


Her taraftan tacize uğruyoruz….

Bu, bir anlamda fikri taciz değilse nedir? Eskiden çok şikâyet ederdim ama son dönemlerde bırakmıştım; insanların telif haklarına olan saygısızlıklarından,  tacizlerinden… Yüzümüzü görmek istemeyenlerin, ürünlerimizi izinsiz kullanmalarından…

Tabii insanlar bu tacizlerini boşa yapmıyorlar elbet, bundan çıkar sağlıyorlar… Sizin payınıza düşense kocaman bir yalnızlık ve kaderinizle baş başa kalmaktan ibarettir.

Yanlış anlaşılmasın hiç kimseden bir beklentim yok; tüm yaşantım “tek tabanca” olarak geçti, sırtımı kimselere dayamadım, güvendiğim tek şey yüreğim ve eserlerim oldu…

Ya siz kuzum, nezaketi ne zaman terk ettiniz? Haydi izinden geçtim bir adet kitap da mı gönderemezdiniz?

Buna, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin, Kültür A,Ş.’nin de ortak olması üzüntümüzü kat be kat artırıyor…

  

Uzun yıllardır Konya üzerine söylediğim şiirler bir kitap halinde basılamaz ama… ama o şiirlerden alıntılar yapıp kitaplarınızda kullanabiliyorsunuz. Ne hakla?

Kul hakkı diye bir şey var, duydunuz mu? Sizi dava etsem yeridir…


İşin yasal boyutu hakkında fazla bir bilgim yok… Kaynak olarak, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu Hocamın hazırladığı ve 2002 yılında Konya Ticaret Odası tarafından yayımlanan “Konya Üzerine Şiirler” isimli kitabı gösteriyorlar… Kitapta, telif hakları ile ilgili bir uyarı yazısının olmaması, bunu herkesin istediği gibi kullanabilir olduğu anlamını mı çıkarıyor?

2021 yılında Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. yayınları arasında çıkan “Konya Kültür ve Edebiyat Atlası” isimli kitaptan söz ediyorum. Kitap, büyük boy, kalın kuşe kağıtlara basılmış, prestij kitabı… internette satışı da var, 300 TL etiketli, indirimli 240 TL’ye satılıyor.

Kitabı, geçtiğimiz günlerde sevgili dostum İsmail Çalışkan’ın yayınevinde, Nüve Kültür Merkezi’nde gördüm. İncelerken karşıma bölüm başlarında, alıntı yapılan şiirlerim çıktı. Tabii ki sevindim; biz bu şiirleri insanlar okusunlar, geleceğe bir sözümüz olsun diye söylemiştik ama…


Kitabın editoryal listesine baktığım zaman tanıdık isimlerin çokluğunu görmek üzüntümün çoğalmasına neden oluyor. Ayrıca bu şehirde kime sorsanız, beni bulabilirsiniz… Bırakın yasaları, kul hakkını; nezaketen bir izin almanız çok mu zordu? Halbuki haberim olsaydı sizlere daha başka şiirler önerebilir belki yenilerini söyleyebilirdim… Kitapta yer alan biyografim bile eksik; bari bunu bana sorsaydınız da yazıp verseydim?

 
İsterseniz bir şeyde anlaşalım: Kitabınızda şiirlerime yer vermeniz bana yaptığınız bir lütuf, bir jest değildir; tam aksine izinsiz kullanarak rencide etmektir, taciz etmektir. Şiirlerimi izinsiz kullanmanıza rızam yoktur.


Bu şehirde yapılan etkinliklerde esamemizi okumazsınız… Görmezden gelirsiniz, yok sayarsınız ama şiirlerime gelince izin bile almadan kullanırsınız öyle mi? Bu hakkı kendinizde nasıl görüyorsunuz?

Biliyorum; çünkü biz Konya çocuğuyuz… Bizim nasılsa gönlümüzü alırsınız ama ya kırılan kalbimizi onarabilir misiniz?

(Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Uğur İbrahim Altay’ın da bu yazıyı okuyacağını umuyorum.)

TAHİR SAKMAN 

  



03 Eylül, 2022

İÇİM ACIYOR KONYA

Foto: T. Sakman. İnce Minare, Konya.

 “Atatürk Anıtı Yine İlgi Bekliyor” başlığıyla bir paylaşımda bulunmuştum.

Sayfamdaki dostlardan 30 kişinin beğendiğini görünce yeterince görülmediğine kanaat getirip ertesi gün tekrar paylaşımda bulunmuştum. Bu sefer de 17 dost beğenmiş ki bazıları önceki beğenenlerden… Mükerrer olanlarla birlikte toplam 47 kişi beğenmiş ki bunların içinde arkadaş olmadığım insanlar da var…

İlla beğenilsin diye yapmıyorum ama… Özellikle tarihi öneminin yanı sıra ülkemizin varoluş mücadelesini veren Yüce Atatürk’ün hatırasını yaşatan bir anıtla ilgili yaptığım paylaşımın daha çok beğenilmesini ve yetkililerin dikkatini çekmesini isterdim…

Her neyse biz bu şehrin öz çocuğuyuz, tarihi mekânlara sahip çıkmak görevimiz…

Foto: T. Sakman

2017 yılının ağustos ayında üst üste paylaşımlar yaparak İnce Minare Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’nin dış aydınlatmalarının yanmadığını yazmıştım. Konya Müzeler Müdürü’nü arayıp aramızdaki ilginç diyaloğu bile yazmıştım. Hatta konuyla ilgilenilmesi için şehrin bazı gazetecilerini durumdan haberdar bile etmiştim ama hiç ilgilenen olmamıştı… Meraklısına söz konusu yazıların linkleri:

https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid0dodTgmaR2qKBcdmouthpCJz9bLWQP2gMBqZRD4f2M26FYQir32Ee8XP4KdGMWNHrl

https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid0ofzvxx9Ecqfks8QCmoxrNBZCvQn8Jc5w5viRVW6iMxrGT4mWS83YRC3S2xiwr4Cel

https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid02kU1kaavtB35Tp4DBqkbLbj7aYMhJ3A7GmEKKuXbiVXtgKz9RsC2xb55tPE6K7vMMl

https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid02UqgLgePFdkW6Kn4isFEVa3ydBGDiQaSTehUYZFbZiQzGT7xDUtpyViai5xmN4Codl

Foto: T. Sakman

Önceki gün nihayet yaklaşık 5 yıl sonra İnce Minare’nin ışıl ışıl görüntüsü beni heyecana boğdu… 5 yıl sonra da olsa dış aydınlatmalar faaliyete geçmişti…

Foto: T. Sakman.

Aynı yılın yine ağustos ayında İplikçi Camisi’nin duvarlarındaki çatlaklardan söz ederek muhtemelen tramvayın meydana getirdiği sarsıntıdan olabileceğini yazmıştım ve yine bir gazeteci dostumuza konuyu iletmeme ve fotoğraflarını paylaşmama rağmen onun da ilgisini çekmemişti. Yazının linki:

https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid02ncJ2mzBJpRc3YEaifm3W2crrw3GL5JhXS2vWeqefMaZ1f3QeKaL6mg15g6PNN4AXl

Dün İplikçi Camisi’nin önünden geçerken içim acıdı… Ecdat, ecdat diyenleri orada görmek isterdim. Tarihe saygınızı, 8 asırlık kadim bir Selçuklu eserine olan hayranlığınızı görmek isterdim…

Foto: T. Sakman

İçim acıdı... yaklaşık beş yıl önce görünen tehlike, çatlakların daha da büyümesiyle yaklaşan vahim bir hâli işaret ederken bütün bir Konya’nın sessiz kalması karşısında içim acıyor….

Foto: T. Sakman

Selçuklu’nun başkentinde yaşıyorsunuz, yeri geldiği zaman övünüyorsunuz… Peki, sizin saygınız bu mu?

Foto: T. Sakman

Alâaddin Camii’nde her cuma yaptığınız o törende ecdadın feryadını ne kadar duyuyorsunuz acaba?

Alâaddin Köşkü’nün üzerine milyonlar harcayarak bir ucube kondurdunuz… Şimdi yıkacakmışsınız, geç bile kaldınız… Yerine Uluslararası bir yarışma açıp yeni bir düzenleme yapılacakmış. Yerli mimarlarımıza ne oldu ki? Bana kalsa o ucubeyi yıkıp çelik konstrüksiyonu tamamen camla kapatırım olur biter… Bu suretle tarihi camiyi de perdelememiş olur.

İçimi acıtsan da Konya, yazmaya devam edeceğiz, dilimizin döndüğü kalemimizin yazdığı sürece… Çünkü biz Selçuklu’nun varisleriyiz; siz vazgeçseniz, biz geçmeyiz…

İçimi acıtsan da Konya, acıtsan da…

TAHİR SAKMAN

 

01 Eylül, 2022

ATATÜRK ANITI YİNE İLGİ BEKLİYOR!

 

Foto: T. Sakman. Atatürk Anıtı'ndaki pas görüntüleri Konya'ya yakışmıyor.

25 Ekim 2013 tarihinde yazmışım; “Atatürk Anıtı ilgi bekliyor” başlığı ile Anadolu Manşet gazetesinde, genel yayın koordinatörü olarak çalıştığım günlerde…

25 Ekim 2013 tarihli Anadolu Manşet gazetesinin konuyla ilgili kupürü...

Yazının içeriğinde Atatürk Anıtı’nın bakıma ihtiyacı olduğunu vurgularken bir an önce gereğinin yapılması için çağrıda bulunmuştum. Ve yazıdan kısa süre sonra Konya İl Kültür Müdürlüğü’nden gelen bir yazıyla bakım ve onarım için ihale açıldığı ve kısa sürede neticeleneceği duyurulmuştu. Ve gereken bakım onarım kısa süre içerisinde gerçekleştirilmişti…

Ulu Önder Atatürk, eşi Latife Hanımla birlikte Babalığı Abditollu Hüseyin Ağa ve onun eşiyle birlikte...

Ulu Önder Atatürk’ün Konya’ya her zaman özel bir ilgisi olmuştur. Köklerinin Karaman’dan gitmesi nedeniyle kendisini hep Konyalı gibi görmüştür ki zaten Selanik’te aile lakaplarının “Konyarlar” olması da bunu göstermektedir. Ayrıca yurt içinde en çok ziyaret ettiği illerden birisi de Konya’dır hatta öyle ki bu şehirde kendisine Abditollu Hüseyin Ağa’yı babalık olarak seçmiştir.

Konya’ya altıncı gelişinde Atatürk, eşi Latife Hanım’la birlikte Hüseyin Ağa’nın Sedirler’deki kerpiç evini onurlandırmış, ikram edilen saç böreğini yemiştir.  

Atatürk Anıtı’nın Batı’ya doğru dönük yüzü, bazı malum kesimler tarafından zaman zaman dillendirilen “Atatürk Konya’ya küstü, sırtını döndü” gibi ifadelerle çarpıtılmaya çalışılsa da gerçeği yansıtmamaktadır.

Atatürk sırtını Konya’ya dayamıştır… Eğer Konya’ya güvenmese Batı Cephesi Karargâhı’nı Akşehir’e kurar mıydı?

Biz Konyalılar, Atatürk’ün ata soyunun bu şehirden olmasıyla her zaman övünmüşüzdür ve ne kadar övünsek azdır.

2013 tarihinde yayımlanan yazıdan yaklaşık dokuz yıl sonra yine…

Bu yılki 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını izlemek için gittiğim Atatürk Anıtı’nın bazı bölümlerindeki paslanmalar dikkatimi çekti. Atatürk heykelinin sol kolu ile omuz başlarındaki boyalar zamana yenik düşmüş olmalı ki yer yer paslanmıştı. Ayrıca Anıt hakkında bilgilendirici yazıların yer aldığı pano da geriye doğru eğilmişti…

Foto: T. Sakman. Anıtın tarihçesini anlatan pano...

Tabii benim bu gördüklerimi “eminim yetkililer de görmüşlerdir ve gereği için çalışmalara başlamışlardır” diye düşünüyorum. 

Hemşehrisi ve sırtını dayadığı şehrin evladı olmakla övündüğümüz Yüce Ata’mızın anıtına daha özel bir ihtimam gösterilmelidir. Bize bir vatan emanet eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına minnet borcumuzdur bu...

Başta Konya Valiliği olmak üzere tüm yetkili kuruluşlarımızı konuyla yakından ilgilenmeye çağırıyorum:

Atatürk Anıtı’ndaki pas görüntüleri Konya’ya yakışmıyor!

TAHİR SAKMAN


Foto: T. Sakman. 

31 Ağustos, 2022

YAVAŞ!

Ağustos 20022 Tahir Sakman


“Yavaş Tahir” derdi merhum Seyit Küçükbezirci…

Sanki kendimle bir yarış içindeydim; yavaş Tahir… yoksa yarışım hayatla mıydı? Oysa hayatla yarışılamazdı ki! Ama bir tek şeyden emindim; hayata yetişmekti, hayata geç kalmamak üzerineydi kaygılarım…

Sevgili dostlar, son dönemlerde yaşadığım yoğunluklar beni biraz yıpratmış olmalı ki bir süredir sizlerden uzak kaldım. Nükseden vertigo; bilgisayar, telefon ve TV’den uzaklaşmama neden oldu. Gözlerimdeki astigmat da uzun süre dijital ortamlarda bulunmamı ve yazmamı engellemeye başladı.

Aslında iyi de oldu… Kendime gerçekten zaman ayırdığımı hissettim ancak yazma gibi bir tutkumuz vardı ve yazılacak / söylenecek daha o kadar çok şey var ki… uzun yıllardır muhtelif mecralarda yazdığım kültürel makaleleri topladığım kitabın son aşamasına geldim, bin sayfayı geçti. Önümüzdeki aylarda bitirmeyi umuyorum. Sonra ramazanlarda söylediğim manileri, yeni baştan toplamak istiyorum sonra “Size Rağmen Yaşadım” isimli çalışmam da -tam annemi yazacağım sırada- annemi kaybetmem nedeniyle sekteye uğradı, ona da bir dönüş yapmak istiyorum.

T. Sakman

Yavaşlamam gerekiyor güya… ama dünya yavaşlamıyor? Hem sadece dönen başım değil ki; sanki dünya dönmüyor, bu dünya bir dursa, başımın dönmesi de geçecek! Yani “Mevlâna torunuyuz, döneriz!” dediysek, bu kadarını da kastetmemiştik!

Her neyse dostlar, güven ve sevgi dolu olarak; hayatla uyum içinde olmayı seçerken, kendimi ve tüm evreni olduğu gibi görmekten mutlu olduğumu özellikle belirtmek isterim.

Yine, yeniden, hep yeniden; yarışmadan ama yavaşlamadan, hayatın bana sunduğu armağanlara doğru, çizdiğim rota üzerinde her ne varsa sevgiyle kucaklıyorum.

Sizleri seviyorum…

TAHİR SAKMAN

 Tahir Sakman, Haziran 2022


 



18 Ağustos, 2022

BİR ANI BİR BELGE

©T. Sakman Arşivi. Samsun Lâdik Köy Enstitüsü Bandosu, şef Mazhar Sakman yanındaki küçük çocuk büyük abim merhum Ecz. Raci Hakkı Sakman'dır.

Son dönemlerde kaybettiğimiz değerlerden birisi de folklorcu Mazhar Sakman’dır. Çok çalkantılı bir hayat geçiren Mazhar Sakman, çok yönlü bir sanatçıdır. Konya’nın geleneksel 12 telli divan sazının son temsilcilerinden biri sayılmasının yanı sıra aynı zamanda tamburidir de... Ben burada Mazhar Sakman'ın az bilinen bir yönünü, bando muallimliğini anlatacağım.


Askerliğini Konya’da 5. Tümen Bandosu’nda yapan Mazhar Sakman; tezkere bıraktıktan sonra Ankara’da Mızıka Tatbikat Mektebi’ni bitirmiş ve bando astsubayı olarak yurdun birçok yerinde görev yapmıştır.

O günlerden kalan bir hatıra...

1944 yılının sonunda ordudan istifa eden sanatçı, Milli Eğitim’e müracaat ederek, Samsun Lâdik Köy Enstitüsü’ne müzik öğretmeni olarak atanır. Samsun Lâdik’te köy çocuklarından 40 kişilik armoni mızıkası kurar. Köy çocuklan o kadar başarılı olurlar ki; karşılarında Mazhar Sakman’ın deyimiyle, Samsun’da bulunan 15. Fırka Bandosu “hesap çıkaramaz.”


O dönemlerde tanıştığı Âşık Veysel’le olan anılarını zaman zaman kendisinden dinlemişimdir. 12 telliye dokunduğu zaman bir gün Âşık Veysel’in “saz çalmak da Konya uşağına ver be” dediğini yaşadığı şehir adına gururla söylerdi.


Bir dalda duramayan mizacı yüzünden Samsun Lâdik Köy Enstitüsü’ndeki müzik öğretmenliği görevinden de istifa eden Mazhar Sakman Konya’ya döner. O artık Konya oturak âlemlerinin değişmez simasıdır...


Belediye başkanlarımızdan, merhum Ahmet Hilmi Nalçacı döneminde belediye bandosu kurulur. O günün mahalli gazetelerinden öğrendiğimize göre, belediye bandosu şefliğine Mazhar Sakman adaydır, ancak bu gerçekleşmez.


Daha sonra Mazhar Sakman A. Hilmi Nalçacı’ya bir dilekçe verir. Dilekçede; Konya Belediye Bandosu’nda bulunması gereken vasıflan sıralar ve çok ilginçtir, halkı ziraatla geçinen bir şehirde nice bandocu yetiştiğini anlatır. Dilekçenin sonunda ise Mazhar Sakman, Samsun Lâdik Köy Enstitüsü’nde müzik öğretmeniyken dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile olan bir anısını anlatır:

 

Sayın Ahmet Hilmi Nalçacı - Belediye Başkanı KONYA.


Konya Belediyesi’nin müsmir [verimli] faaliyetleri cümlesinden olarak bir bando mızıka kurulmakta olduğunu memnuniyetle müşahede etmekteyim. Ancak bu teşekkülde görülen fuzuli masraf ve aksaklıkları bu şehrin yetiştirdiği eski bir bando muallimi olarak zatıalilerine arzı bir vazife telaki ettiğimden bildiriyorum şöyle ki:


1)    Bando mızıkalarda garp musikisinin bütün şuabatına [şubelerine] vakıf ve hatta alaturka makamatı dahi meşk etmiş mesleğin ehli bir muallim olup, bu muallim bandodaki bütün enstrümanları, enstrümanların pozisyonlarını bilmesi gerektiği gibi herhangi bir parçayı bandoya aranje eder.
 
2)    Bir bandoda öyle 4-5 vs. muallimler olmaz, olamaz. Bilfarz kornetlerin bir muallimi klarnetlerin bir muallimi olmaz, yukarda izah edildiği gibi bir muallim hepsini talim eder.
 
3)    Ayrıca fazla fahiş ücret ödeyerek muallim muavinine lüzum yoktur. Muallim, elemanların içinden en kabiliyetlisini kendine muavin tayin eder.
 
4)    Birinci bentte bahsettiğim gibi; muallimin alaturka musikiyi meşk etmesi, makamatı hakkıyla bilmesi şarttır. Zira herhangi bir konserde sırf marş, potpuri, roman, uvertür, vals ile iş yürüyemez zira ülkemiz şark ülkesi, şehrimiz tarihi Konya şehri Mevlâna diyarıdır. Burada alaturkadan da peşrevler, saz semaileri de dinlemek, hatta nihavent gibi alafrangaya yakın makamattan da parçalar icra edilmeli, çeyrek ses bulunmayan makamlar seçerek Mevlevi musikisinden örnekler verilmelidir. Şurasını da hemen kaydedeyim ki; bando muallimi halk musikisini (yani folklor) de bihakkın bilmeli bu Orta Anadolu’nun ünlü şehrinde mahalli türküleri derleyerek bandoya aranje etmelidir.
 
5)    Bu şehrin musiki ile İrtibatı çok eski bir tarihe dayanır. Din ile musikiyi mezcettirmeye [birbirine katmak, karıştırmak] azmeden ve onu sema ile süsleyen büyük mütefekkir bu şehirden yetişmiştir. Meşhur Şem’i Baba Konya Methiyesi’nde (Hor gezer ademleri amma veli irfan olur) dememiş midir? Eğer bizi alayiş, çalım ve gösteriş ile aldatmaya çalışıyorlarsa kendileri aldanırlar.
 
6)    Bu şehrin musiki severleri senelerce orduya bando muallimi yetiştiren ünlü Sanayi Mektebi mızıka muallimi Ali Baba’ları, İstiklal Marşı bestekârı M. Zeki Bey’leri, Bando Muallimi M. Sıtkıları, birçok marşların bestekârı meşhur Bahriyeli Hacı Recepleri, Darül Muallim’in musiki muallimi piyanist Necmi’leri, büğlücü Mehmet Efendi’leri vs. görmüş, kendilerinden feyz almış, sohbette bulunmuştur. Meşhur İzmir Marşı bestekârı Mızıka Feriki Mehmet Ali Paşa’nın Konya’da uzun müddet kaldığı ve dergâh musikisinden feyz aldığı söylenir.
 
7)    Daha dün, Sanayi Mektebi Mızıkası’ndan yetişen marangoz İsmail Hakkı Efendi hiç yoktan ve hiç yardım görmeden Halkevi mızıkasını yetiştirmiş, çok kuvvetli bir bandoyu gözlerimizin önüne sermiştir. Ben acizane, bizzat o zaman Mızıka Gedikli Başçavuşu idim. Onun icra ettirdiği uvertür ve potpurileri doğrusu bizim arkadaşlardan beceremeyenleri müşahede ettim. Aynen musikinin (M) sine vakıf olmayan Samsun Lâdik Öğretmen Okulu’nda 40 kişilik armoni mızıkasını kurdurduğum zaman Samsun 15. Fırkası karşımda hesap çıkaramamıştır. Merhum Hasan Ali Yücel’in bando ile istikbalimizde; sizin memleket neresi? Ben de Konya deyince “Şuna musikinin membaı deyiver gitsin” diye memnuniyetini izhar etmek istemiştir.
 
8)    Halen o kadar muallime nazaran 24 gamı bile layıkıyla icra edemeyen ve nahoş sedalarla kulakları tırmalayan bandonuz, maatteessüf çok atıl hareket ettiğini de belirtmek isterim.
 
9)    Hülasa: Bütün vaziyeti size samimane ve hilaf katmadan bu şehirli olmak hasebiyle arz ettim.  Beni muallim getirsinler veya başka bir maddi menfaat gözetmek hatırımdan geçmez. Tek muallim olur, beş muallim olmaz, iş de yürümez. Şehrin giden paralarına da yazıktır. Çok istirham ederim başka bir husus hatırınıza gelmesin. Sizi ikaz değil, bir hatırlatmak isterim. Selam ve hürmetler.
 
Tamburi ve saatçi Mazhar SAKMAN.”

©T. Sakman Arşivi. Samsun Lâdik Akpınar Köy Enstitüsü bandosu bir çalışma esnasındaŞef Mazhar Sakman ile...

Bu dilekçe, ziraatla uğraşan bir kentin Batı müziğine hiç de yabancı olmadığını ve şehrin hafızasında yer etmiş ünlü müzisyenlerin isimlerini zikretmesiyle de ayrı bir önem kazanmaktadır.


Dilekçeden anladığımız kadarıyla şehirde kurulan bandonun yetersizliğinden ve yapılan israflardan bahsederek nelerin eksik olduğu ve nelerin yapılması gerektiği hakkında da önemli açıklamalarda bulunuyor.


Dilekçe de karşımıza çıkan bir hakikat de köy enstitülerinin ne derece önemli hizmetler gördüğüdür. Hayatında batı enstrümanı görmemiş köy çocuklarından bando teşkil ederek askeri bandonun karşısına çıkmak kolay bir iş olmasa gerek. Merhum Sakman kurduğu bu bando ile çok gururlanırdı.

©Foto: T. Sakman Arşivi. Resmi bir karşılama töreninde...

Çocukluğumun hatıraları arasında yer eden bando ile ilgili sohbetlerde babam sonraları belediye bandosuna şef olarak atanan Asaf Bey ile Batı müziği üzerine konuşurlar, babam Asaf Bey’e “sen ne zaman bandocu oldun” diyerek takılırdı, sanırım Asaf Bey de eski bir bando astsubayıydı.


Dilekçede dikkat çeken bir başka önemli nokta ise şehir folklorundan bahsederek Konya türkülerinin aranje edilmesi gerekliliği üzerinedir. Dilekçede bahsedilen Halkevi bandosu bunu yapmış mıdır bilmiyoruz ama şehrin müzik hayatının bu kadar canlı olmasına da bugünkü anlayış çerçevesinde baktığımız zaman hayretler içinde kalmamak mümkün olamıyor.

©Foto: T. Sakman Arşivi. Muhtemelen bir bayram kutlamalarında...

O dönemlerde merhum Sakman’a bando şefliği teklif edildiğini ama bu teklifi o sanırım “özgürlüğüm elimden gider” kaygısıyla kabul etmemiştir; çünkü Konya oturaklarına olan düşkünlüğü bando çalışmalarını ister istemez olumsuz etkileyecektir. O dönemlerde özellikle köy oturaklarının günlerce sürdüğü gerçeği bunu düşündürmektedir. M. Sakman başına buyruk olması nedeniyle böyle bir teklifi geri çevirmiş olmalıdır ki Konya için bu çok büyük bir kayıp olmuştur. Bir şekilde razı edilebilseydi Konya türkülerini bando için aranje edilmiş şekliyle dinleme imkânına yıllar öncesi kavuşmuş olacaktık.


TAHİR SAKMAN

©T. Sakman. Mazhar Sakman ve Samsun Lâdik Köy Enstitüsü Bandosu bir resmi geçitte...


15 Ağustos, 2022

DEDE BAHÇESİ’NDE DÜŞ BÜYÜTÜYORUM

Foto: T. Sakman. Kültür Park'ın içinde yer alan Dede Bahçesi.


Geçen yıl böyle bir paylaşımda bulunmuştum; Dede Bahçesi’ndeki anılarımın gölgesinde kalarak… Şu an Kültür Park olan isminin daha önceleri Suriyeli Parkı olarak değiştirilmesi ironisiyle paylaşımlar da yapmıştım.


Ve asıl ismine rücu edilmesini yani Dede Bahçesi ismine dönülmesinin tarihi bir anlamı olacağının yanı sıra şehrimizdeki zarif Mevlevi kültürünün de yaşatılmasına bir katkı olacağı şeklinde de paylaşımlar yapmıştım. Dede Bahçesi parkın içinde sadece küçük bir alanda kurulu olan çay bahçesine verilen bir isim olarak kalmamalıdır.


Duyuldu mu?


Tabii ki duyulmadı hatta tartışmaya, konuşmaya bile açılmasına gerek duyulmadı…
Doğrusu şehirde yaşayan ahalinin ben artık Konyalı olduklarından bile şüpheye başladım!


Alınmayın canım…


Ya da en iyisi alının hem de çok çok alının, alınabildiğiniz kadar alının; çünkü şehir adına, şehir harsının, folklorunun korunması adına neler yaptığınızı geçiniz ne düşündüğünüzü veya ne düşünmediğinizin nedenlerini bir sorgulayın!


Ve isterseniz söz konusu yazımı bir daha okuyun!


TAHİR SAKMAN

 

Foto: T. Sakman

DEDE BAHÇESİ'NDE DÜŞ BÜYÜTÜYORUM!


Dün akşam Dede Bahçesi’ndeydim…


Yani şimdilerde “Kültür Park” dediğiniz yerde… Ve Dede Bahçesi ismi verilen Kafem’de çay içerken anılar canlanmaya başladı…


Bu alan Dedelerden kalma yani Mevlevîlerden…


Malum bizim dedelerimiz biraz bohemdirler, zevk sahibidirler; hayatın hep içinde olmuşlardır. Aristokrattırlar diyemeyiz ama kendi içlerinde bir hiyerarşi kurup kendi âlemlerinde yaşamışlardır.


Bu bahçe de o günlerden kalma. İsmi bile çok güzel Dede Bahçesi…


Çocukluğumun bir bölümü orada geçti. Milattan önce…


Ortada büyük bir havuz vardı ve kayıkla gezilirdi ki bize derya, deniz gelirdi. Akşamları orkestra çalardı. Dans edildiğini ilk orada görmüştüm, ilk şiirimi de orada okumuştum bir akşam… o günlerin çocuksu heyecanıyla okuduğum şiirlerin hayatıma sonraları yön vereceğini bilemezdim tabii…


Ama benim kabahatim değildi hem vallahi hem billahi, o gün orada beni alkışlamasaydınız, narsis duygularımı kabartmasaydınız! Bütün suç sizin, çekin şimdi, bunu çoktan hak ettiniz!


Sonraları fuar alanı olarak belirlendi ve uzun yıllar hizmet etti. Küçüktü, İzmir Fuarı gibi değildi ama olsun, bizimdi ve ağustos akşamlarının bunaltıcı sıcağından kaçan Konyalıların buluşma noktası olmuştu. Ağustos akşamlarımız renklenmişti.


Sonraları bir şeyler oldu…


Fuar kimilerine ters (!) gelmeye başladı önce etkisinin yitirilmesi sağlandı sonra… “başka yere taşınacak, burası küçük geliyor” denildi ve kapatıldı…


Şehir dışında bir alanın sağı solu düzeltildi birkaç fotoğraf, hepsi o kadar, unutuldu gitti…


Bizim Dede Bahçesi kaderine terk edildi uzun süre… ki içinden bile geçmek cesaret isteyen bir yere dönüştü, gaspçılar bile türemişti… Sonra "satıldı, satılacak" spekülasyonlarına; belediye, yeniden el atarak ve adını Kültür Park olarak değiştirerek yeni bir peyzaj ile son verdi.


Önce İl Halk Kütüphanesi sonra Komek ve Millet Kıraathanesi yapılarak kültür hayatımıza kazandırıldı.


Yaz akşamlarımıza yine serin bir nefes sunuyordu… Şimdilerde ise Suriyeliler keyfini çıkarıyor. Konyalı büyük oranda Kültür Park’ı terk etmiş durumda.


Kültür Park ismi bana çok sıradan geliyor nedense… oysa Dede Bahçesi daha bir bizden, Konyalının kendi koyduğu isim ve daha da çok yakışıyor.


Yani diyorum ki Dede Bahçesi ismine geri mi dönsek? Tarihi bir anlamı olacak ve her söylenişinde dedelerimizin ruhları şad olacak, hatırlanacak gibi geliyor bana…


Bana bakmayın, ben zaten hep Dede Bahçesi diyorum. Çocukluğumda olduğu gibi yine buralardayım, günümün çoğunda Dede Bahçesi’nde hatıraları canlandırmanın peşindeyim.


Bir gün sizi de beklerim efendim!


Bir şiirimde /dede bahçesi’nde açan düşlerimdi/ akasyalarda kokan hasretim/ demiştim ve ben hâlâ Dede Bahçesi’nde açan düşlerimi büyütmenin peşindeyim ya siz?


Bir başka şiirimde ise /alâaddin tepesi'nde kayarken çocukluğum/ dede bahçesi’nde büyüdük sevdalara/ demiştim…


Büyüdük mü, tabii ki hayır, büyümeye de hiç niyetim yok; kış gelsin, kar yağsın Alâaddin Tepesi’nin, Dede Bahçesi'ne bakan tarafındaki yokuştan nasıl zılacağım bir görün!


TAHİR SAKMAN

Foto: T. Sakman


12 Ağustos, 2022

BİZİM OĞLAN VEYA EKMEĞİ YANINDAN ÇIRAK

Bizim oğlanlardan Tahir Sakman


Her şehirde vardır…


Her şehrin bir “bizim oğlanı” vardır…


Kafanızı kaldırıp bakarsanız çevrenizde görebilirsiniz onları yani bizim oğlanları...


Her işe… “hıyarım” diyenlere tuz olup koşarlar… her yerde onları görebilirsiniz ama onların asıl göründükleri yer; kültürdür, sanattır, edebiyattır… bunlar aynı zamanda gönüllüdürler; kendiliklerinden her işe “maydanoz” olmalarıyla da ünlüdürler…


Böyle olmalarına karşın bu bizim oğlanlar, en son akla gelenlerdir aynı zamanda; nasılsa bizim oğlandır, nasılsa ulaşmak kolaydır, nasılsa gönüllüdür ya… bir sırtını sıvazladık mı olur biter… oturduğumuz yerden bir seslensek koşar gelirler! Hazır kıtadırlar, “atları çakılı, tüfekleri sıkılı” 24 saat tetiktedirler, koşmak için bir ses beklerler!


Beklentileri yoktur kimseden… bu bizim oğlanlar akçe işleriyle(!) uğraşmadıklarından, ahali zanneder ki bu bizim olanlar, taş köküyle beslenmeyi de öğrenmişlerdir…


Kimseye eyvallahları da olmamıştır bugüne kadar, ki bundan sonra da hiç olmayacaktır!


Adınız çıkmıştır: bir kere bizim oğlan oldunuz mu dönüşü de yoktur ve herkes sizi, istediği gibi kullanabileceğini sanır… siz, onlar için ekmeği yanından çıraksınızdır artık ve siz, onlara ekmeği yanından çıraklık yaparken, size ekmeği yanından çıraklık yaptırdıkları için şükran duymanızı bile beklerler…


Sizin bir kalbiniz yoktur, siz kırılmazsınız, alınmazsınız; çünkü siz, bir bizim oğlansınız…


Nereden mi biliyorum tüm bunları?


Çünkü, ben de bir bizim oğlanım da ondan…


Bizim oğlanın notu: Daha yazacağım çok şey var ama şimdilik bu kadar…


TAHİR SAKMAN

  

11 Ağustos, 2022

BİR AĞAÇ BİR CAN


Nesin Vakfı'nın zeytinliğinden ne istediniz?


40 dönüm zeytinliği yakmışlar...


Biz ne ara bu hâle düştük?


Haydi diyelim ki vakfı beğenmediniz... zeytin ağacını da mı beğenmediniz?


Bu yakmak için bir sebep midir kuzum?


Hani Kur’an’da ismi geçen üç meyveden bir tanesi olan zeytinin ağacına da mı düşmansınız?


Her beğenmediğinizi böyle yakacak mısınız?


Bizim geleneğimizde yeşil bir can asla yakılmaz; "yakmak, Allah'a mahsus" denilirdi.
Ağacı yakacak kadar...  ne oldu bize böyle?


/bir ağaç bir can
 bir can bir orman
 yeşertilir yürekle
 saygıdır sevgidir
 insanın olduğu yerde/
 
TAHİR SAKMAN

10 Ağustos, 2022

TÜRK EDEBİYATI İSİMLER SÖZLÜĞÜ

 


Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde bu fakir de (Derviş Ozan, Mehmet Tahir Sakman) yer almış. Oldukça hacimli bir eser. Böyle bir eseri hazırlamanın kolay olmayacağını bilenlerden olduğum için öncelikli olarak Üniversiteye ve tüm emeği geçenlere teşekkür ederim.

“Mutat olduğu üzere” mi desem bilemedim ama daha öncede yer aldığım benzer eserlerde de olduğu gibi gerek biyografim ve gerekse eserlerimin sayısı burada da eksik olarak yer almış.

Söz konusu eserde “Dünden Bugüne Konya Oturakları, Aşk Yoksa Yaşam Yok, Aşk Gittiği Yere Kadar, Maria ve Kırmızı Yazılar” isimli beş kitabım yer almış, oysa fakirin bunların haricinde;  “Bir Hayat Yetmez, Konyalı Mazhar Sakman'dan Türküler, Hasret Sevgiden Öte, Söylesem Güç Yetmez Sussam İşkence, Yasa dışı Aşk, Ramazan Manileri, Leyla’dan Mevlâ’ya Cennete Yürüyüş” isimlerinde yedi kitabı daha var.

Bu kadar hacimli bir eserde günceli yakalamanın zor olduğunun bilincinde olarak; edebiyatımıza böylesine dev bir kaynak eser kazandırdıkları için tüm emeği geçenleri tekrar kutluyorum.

Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin hazırladığı bu dev esere dijital ortamda da ulaşmak isteyenler için link: http://teis.yesevi.edu.tr/anasayfa

Not: Eksik olarak yer alan biyografim ve kitaplarım için Üniversite nezdinde bildirimde bulundum, en kısa sürede, en azından dijital ortamda düzeltileceğini umuyorum.

TAHİR SAKMAN