YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

20 Haziran, 2022

KONYA OLMAYI HATIRLAMAK

Foto: T. Sakman

“Benim de şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay

Memleket sevdasından hey canım hey”

Bütün stat söylüyordu… sadece bu değildi;

“Elfida, bir belalı başımsın
Elfida, beni fark etme sakın

Sonra;

“Yollarda bulurum seni
Takvimlerden çalarım seni
Dans ederim hayalinle
Yine de yaşarım seni”

Foto: T. Sakman


Konya’nın gençleri sel gibiydi:

“Bir gün belki hayattan
Geçmişteki günlerden
Bir teselli ararsın
Bak o zaman resmime

Sanki şehrin gençleri, genç kalanları, eski bir isyanın, birikmiş, geç kalmış bir bir öykünün patlaması gibiydi… Haluk Levent vardı sahnede ama söyleyen halktı:

“İzmir’in dağlarında çiçekler açar

Altın güneş orda sırmalar saçar

Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa

Adın yazılacak mücevher taşa”

 

Oysa adı çoktan yazılmıştı, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın adı gençlerin yüreklerine…

 

Bu bir duygu patlamasıydı bütün stat ayakta, Aziz Atatürk’ün manevi huzurunda gibiydi sanki, tek yürekti…

 

Bu şehr-i Konya çok enteresandır: içine girmezseniz asla bilemezsiniz. Öyle dışarıdan bakıldığı gibi görünenin çok ötesinde bir Konya vardır ve gerçek Konya orada kendini gizler; sırrını asla vermez kimselere… ta ki siz Konya olana kadar…

 

Dün akşam bir konser… konserden öte bir şeydi; öteki bir şehrin dalga dalga vurmasıydı ve hatırlamasıydı; Millî Mücadeleye nasıl sahip çıktığını, nasıl Kuvvacı olduklarını, Öğüt gazetesinin yakalanmamak için trende basıldığını, en çok şehit veren vatan toprağı olduğunu yeniden hatırladı… aslında hiç unutmamıştık; hafızalarımızın tozunu aldı gençler…

 

Foto: T. Sakman

Ve Atatürk’ün Batı Cephesi Karargâhı’nı Akşehir’e kurarak; sırtını Konya’ya, Konyalıya dayadığını hatırladı yeniden…  

 

“Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa”

 

Türkiye Cumhuriyeti gibi dünya durdukça adın yaşayacak Gazi Mustafa Kemal Paşa…

 

Yeniden, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa…”

İzlemek isteyenler için link:

https://drive.google.com/file/d/1p5ISpDgmC1kV6p_XRhprYXt9Fg3WE2IG/view?usp=sharing

 

TAHİR SAKMAN


Foto: T. Sakman





 

 

17 Haziran, 2022

ŞİİRE VE KUL REMZİ’YE SAYGI VE ŞÜKRAN


 “1996 yılında başladığımız Salı Sohbetleri'ni, korona günleri de dahil hiç aksatmadan 26 senedir sürdürüyoruz” diyordu Dr. Mustafa Güçlü… ve devam ediyordu “sevsek de sevmesek de Türk insanını ilgilendiren her konuyu konuşuyoruz…”

Bu alanda böyle uzun soluklu bir kültür mecrası sanırım yoktur. Fikri yapılarına uymayan pek çok insan anlatılmış veya dinlenilmiştir. Bu yönüyle de çok takdir ederim Salı Sohbetleri’ni… Konya Aydınlar Ocağı, Dr. Mustafa Güçlü ve diğer ekip arkadaşlarıyla birlikte “salı günlerini sallıyorlar” desem yeridir.

Ve geçtiğimiz salı günü yıllarını şiire vermiş ve hâlâ ilk günkü heyecanlarını taşıyarak “Kul Remzi” mahlasıyla şiir söyleyen Remzi Samancı abimizin 85. yaş günü nedeniyle düzenlenen “Şükran Gecesi” vardı.

Foto: T. Sakman. Remzi Samancı şiir okurken.

    Remzi abimiz kendini anlattı, 70 yıldır söylediği şiirlerinden okudu, bizler de onunla birlikte o heyecanlara ortak olmanın kıvancını yaşadık.

Geçmiş günlerden bahsederken… onu ilk tanığım yer bir meyhaneydi. İstasyonun karşısında küçük ama sevimli ve dost sohbetlerinin yapıldığı bir meyhane…

Yıllar sonra bu meyhaneyi ve Remzi abiyi “Leyla’dan Mevlâ’ya Cennete Yürüyüş” isimli romanımda “Edep Meyhanesi” isimli bölümde anlatacaktım tüm çıplaklığıyla…

1937 yılında doğan koca çınar 85 yılı geride bırakırken… şiir heyecan işidir, birçok şair yaş ilerlediği zaman şiirden öyküye, romana döner… heyecan biterse şiir biter...

Remzi abimiz 85 yaşına rağmen heyecanla şiir söylemeye devam ediyor. Doğaçlama akrostiş şiirler söylüyor. 

Sanatla; şiirle uğraşan insanlarımızın yüreği yufka, gözleri yaşlı, kalpleri insan sevgisiyle doludur. Tam Remzi Samancı gibi…

Foto: T. Sakman. Remzi Samancı torunu ile birlikte.

Konya Aydınlar Ocağı’na, şehir değerlerine sahip çıktıkları için teşekkür ederken, koca çınara da nice 85 yıllar diliyorum.

Söz kime ait bilmiyorum ama ilk Vedat Sakman abimden duymuştum:

“Sanatın yoksulluğu, hayatın zenginliğinden iyidir.” Sanki tam Remzi abi için söylenmiş gibi…

Sen şiirini söylemeye devam et Remzi Abi, şehrin sokaklarında sesin hep yankılansın…

Foto: T. Sakman. Remzi Samancı, gelini ve torunu ile birlikte 85. yaş günü pastasını keserken. Sol başta Dr. Mustafa Güçlü ve arka planda Hikmet Peker.

Sözü Remzi Samancı’ya bırakalım:


Unutmuşum kendimi sen zevkten zevke koşarak

Nar ateşi benliğimi neden sahip eyledin

 

Bendi yıkan sel gibiyim durmadan hep koşarak

Taştan taşa vurup beni lime lime eyledin

 

Her halinle göze batıp işlemişken gönlüme

Azat etmek şöyle dursun beni köle eyledin

 

Çok güzeller var çevrede lakin gözüm görmüyor

Bu halime sensin sebep kalbim âmâ eyledin

 

Şiirin tamamını Remzi Samancı’nın sesinden dinlemek isteyenler için link:

 

https://drive.google.com/file/d/1U10r_hGGNWffdGovgt0mnlH8k-a29ujG/view?usp=sharing


TAHİR SAKMAN


Foto: Hasan Karaca. Remzi Samancı 85. yaş gününde Tahir Sakman ile birlikte.


16 Haziran, 2022

SESİMİZİN ÇIKMASI SENİN İÇİNDİR KARDEŞ!

 Bizim üzülmemiz senin içindir kardeş…

Bizim feryadımız; senin daha iyi şartlarda yaşaman ve ülkemizin kaynaklarından senin de payına düşeni alman içindir.

Bizim kavgamız… hani “çıkar cep telefonunu” diyorsun ya, o telefonu senin de kontör düşüncesi olmadan kullanman içindir…

Arabalar vızır vızır… senin de o arabalara binmen için…

Marketler dolu, çarşı pazar kaynarken senin de rahatça alışverişe çıkman içindir…

Bir sana bakıyorum bir de savunmaya çalıştığın düzene…

Sen aç… değilsin belki ama daha iyi şartlara kendini layık görmüyor musun?

Sen sürekli sabrederken, şükrederken… cenneti bu dünyada yaşayanlar var biliyor musun? Sabır ve şükür senden ama cenneti kapanlar kim?

Hepsi de senin düşünmen ve uyanman içindir kardeş…

TAHİR SAKMAN

BİR ZAMANLAR KONYA

 

Memleketin toprağını bitirdik sıra Latin Amerika ve Afrika’nın toprağına mı geldi?

Dünyanın öbür ucuna modern tarım götürecekmişiz…

Kendi çiftçimizi kalkındırmak varken… mesela ucuz mazot, ucuz gübre versek de kendi insanımız ekse, kalkınsa vatandaş da ucuz ekmek yese fena mı olur?

Yer bulamadınız, gittiniz en verimli araziye önce hastane yaptınız, etrafındaki ülkemin en verimli arazilerini konuta açtınız… sonra Afrika’ya toprak aramaya…

Ya kuzum, sizin aklınız başınızda mı?

****

Ülkem yabancılar için tam bir cennet olurken…

Ya vatanın asli sahipleri için ne oluyor? Toprak alan onlar, ev alan, yazlık alan onlar, pahalılıkla boğuşan bizler…

Sahiller babalarının malı gibi… istedikleri yerden en verimli arazileri kapatan kim?

Şirketlerimizi kim ucuza kapatıyor?

Onlara cennet ya bize…

Dilim varmıyor söylemeye ama anladınız siz…

****

Üç günlük bir festival için milyonlar harcanmış şehrimizde… hani diyorum cennet müjdelediğiniz fukaralar için harcasaydınız bu paranın yarısını da garipler bu dünyada üç gün de olsa görseydi cenneti!

 ****

Konya bir zamanlar buğday ambarıydı, şeker ambarıydı…

Bir zamanlar Konya… bu bir dizi ismi değildir; hatıralarımızın baş köşesinde bereketli, altın renkli başakların yüreklerimizde boy attığı şehir…

Sonra şeker pancarı…

Ereğli ilçemizde birkaç kuruş aşağıya almak için girilen şeker kuyruğu…

Benim vicdanım sızladı…

****

Bir öğrenci, İYİ Parti’nin Meclisteki grup toplantısında kürsüden feryat ediyor:

“Sekiz milyon Suriyeliye baktınız ama sekiz milyon kendi öğrencinize sırtınızı döndünüz…”

Başka sözüm yok!

Dağılabilirsiniz ki ben çoktan dağıldım…

TAHİR SAKMAN

14 Haziran, 2022

UZUN ÖMRÜN KISA HİKÂYESİ: KÂMİL UĞURLU

Foto: Hasan Karaca. Kâmil Uğurlu Tahir Sakman ile birlikte...

Bu tür geceleri çok önemsiyorum:


Koca çınarların, yaşam serüvenleri sürerken, insanlara bir kesit de olsa sunmalarını çok ama çok önemsiyorum.


Şehrimizde eskiden yani insanlarımız bu kadar siyasallaşmadan önce bir sohbet geleneği vardı ve bu sohbetlerde yazılı olmayan yerel tarihlerin yanı sıra insanların kişisel tarihlerinden edindikleri tecrübeler, günün donanıma adapte edilerek dile getirilirdi.


Bendeniz şahsen bu sohbetlerde çok şey öğrendim. Öncelikli olarak Konya oturaklarının nezih yapısının sürdürülebilir olduğu dönemlerde, merhum babam Mazhar Sakman’ın saz ile ağdalı Osmanlıca ile divan okuduğu veya sazı bırakıp divan şairlerinin şiirlerinden hafızasının bir kenarına nakşettiği şiirlerden örnekler sunduğu gecelerde çok şey öğrendim. Sanırım kültür birikimimi de bunun üzerine kurdum.


Şehrimizdeki STK’ların içerisinde, kültür üzerine yoğunlaşan ve etkin bir biçimde çalışan Konya Aydınlar Ocağı’nın bu faaliyetleri her türlü takdire şayandır. Başkan Dr. Mustafa Güçlü’yü buradan kutlamak isterim, şehir kültürüne önemli katkılar sağladığını düşünüyorum.


Fikri yapıları uymasa da babam ile ilgili iki program yapmama vesile oldular ki şehirde başkaca bir hatırlayan çıkmadı. Rahmetli İhsan Kayseri abimiz de babamı ölüm yıl dönümünde mezarı başında anmak istemiş ve bir program hazırlamıştı ama sonra iptal etti, nedenini bir türlü öğrenememiştim. Bir de Seyit Abi hayattayken bir program iptal edilince onun yerine alel acele hazırlanmış, babamı ve Konya türküleri anlatmıştım. Anlı şanlı kültür derneklerinden “bazıları” ne yazık ki atıl vaziyette bekliyorlar… Neyi bekliyorlarsa?


Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği bir gecede geçtiğimiz hafta, 80 yılı deviren Doç. Dr. Kâmil Uğurlu abimizi dinleme fırsatı bulduk. “Uzun Yaşanmış Bir Ömrün Kısacık Hikâyesi” isimli gecede Kâmil abimiz o her zamanki tatlı üslubuyla bizleri aldı götürdü.


Şehirde yazı üslubunu beğendiğim ve kendime örnek aldığım Kâmil Uğurlu’nun, merhum hemşehrimiz İhsan Hınçer’in uzun yıllar çıkardığı “Türk Folklor Araştırmaları” dergisindeki Konya türkülerinin hikâyelerinden tanıdım.


Sonra “Konya Şehrengizi” isimli kitabındaki o tatlı üslubu unutmak ne mümkün… Eğer kütüphanenizde bu kitap yoksa çok eksik kalacaktır, bilesiniz…


©Fotoğraf: T. Sakman Arşivi. 90’lı yılların sonunda Fen Edebiyat Fakültesi’nde Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından düzenlenen Konya türküleriyle ilgili bir toplantı sonrası çekilen hatıra fotoğrafı. Ayaktakiler soldan sağa; Mehmet Gönülal, Zeki Kayhan, Saim Kayhan, Tahir Sakman, Kemal Pekçağlar. Oturanlar soldan sağa; Kâmil Uğurlu, Ahmet Özdemir, Saim Sakaoğlu, Memduh Derin, Seyit Küçükbezirci.


Sonraları, sanırım 90’lı yılların sonunda Fen Edebiyat Fakültesi’nde Prof. Dr. Saim Sakaoğlu tarafından düzenlenen Konya türküleriyle ilgili bir toplantıda yakından tanıma fırsatı buldum.


Bir çınarın kendisini bir saatlik bir zaman diliminde anlatması tabii ki mümkün değildi ama o tatlı lisanıyla hatıralarının bir kısmını dinlemek çok hoştu. O mutlu yıllara bizi alıp götürdü üstat… “Keşke gelmeseydik hep oralarda kalsaydık” dedirtti bizlere…


Birçok değerimizi yitirdiğimiz ve yenisini yetiştirmekte de bir hayli zorlandığımız günümüzde / şehrimizde Sayın Uğurlu gibi çınarların, sanata, kültüre, şiire gönül vermiş insanlarımızı sağlıklarında hatırladığı ve hatırlattıkları için Sayın Güçlüye ve ekip arkadaşlarına şehir kültürü adına teşekkür etmek de bize kalıyor.


Foto: T. Sakman. Kâmil Uğurlu sunum yaparken...


Sayın Uğurlu geceyi bir şiiriyle noktaladı. “Ateş renkli çiçek açan bir dünyada arşa yalın ayak” ancak Kamil Uğurlu gibi bir şairin mısralarında gidebilirsiniz:


Ateş rengi çiçek açan
Hangi dağın yücesindesin
Ey ayrılık dağının keklikleri
Ve hicran dağının Ferhatları
Gönül ülkemin güzel atları
 
Yılların sırtına binip gittiniz ve beni terk ettiniz
Ki benim bir vakit terk ettiklerim
Tenha bırakıp gittiklerim
Vaktinde kıymetini bilemediklerim
 
Bir zamanlar anamdınız babamdınız
Bazen kayınpederim
Boşa geçen vakitlerim nazlarım niyazlarım
Elinizi bir tutar isem arşa çıkacak bu yetim yürek
vallahi yalın ayak ve yürüyerek
Bir duaya bile mecalsiz titrek ellerim
Vay benim vaktinde kıymetini bilemediklerim


Bu şiirin tamamını Sayın Uğurlu'nun kendi sesinden dinlemek isteyenler için link:
 

https://drive.google.com/file/d/1S1Xep0b9bs5gR7jcygt7m0YsH6jHsFNO/view?usp=sharing


TAHİR SAKMAN


Foto: Mustafa Balkan. Gecenin sonunda hatıra fotoğrafı...


 

 

09 Haziran, 2022

GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ


Geçtiğimiz hafta bir akşam Gedavet’te Nazım’ın 59. ölüm yıl dönümü anısına açık havada şiir dinletisi vardı…


Ne kadar da çok özlemişim meğer yıldızların altında şiir dinlemeyi hele bir de Nazım’ın şiirleri olunca sanki o gökteki yıldızlar üzerinize üzerinize yağıyor gibiydi…
En çok konuşulan ve en çok tartışılan şairimiz Nazım Hikmet…


Tarih, 11 Ekim 2000… Yeni Gazete’de bir haber; “Çağdaş Sanat Evi Etkinliklere Başlıyor…”



Sadrettin Konevi Mahallesi’ndeki mütevazi mekânımızda haftada bir gün akşamları toplanıp şiir okuyoruz; sevgiden, barıştan, şiirden bir dünya kurmuşuz… ve o gün Nazım’ı anmak için toplanmıştık…


Ve bendenizin kaleme aldığı bildiri:


“Bizler; Çağdaş Sanat Evi Konya Sanat Derneği şairleri olarak bütün evrene yüreğimizi açarak bildiririz ki; şiirimiz daima barışın ve sevginin hizmetinde olacaktır.
Yüreğimizdeki ve beynimizdeki bütün olumlu enerjileri, bütün evrene kardeşliğin hâkim olması için harcayacağız.


Şiirin, sevginin ve hoşgörünün ana vatanı olan kutsal şehir Konya'dan bütün evrene, sevgi ve şükranlarımızı sunarken biliyoruz ki; evrenin gücü hep yanımızdadır.


Ve evrenin gücünden aldığımız güçle yüreğimizden dökülen şiirler, sonsuzluğa olan yürüyüşümüzde bize daima yol gösterecektir. Sonsuzluk kapılarının ancak ve ancak sevgiyle açılacağının bilinciyle bütün insanları kardeş biliyoruz.


‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir’ diyen Ulu Önder Atatürk'ün yolunda ve sanatın evrensel kulvarında yürümek, tek amacımızdır.


Yeni dönem sanat çalışmalarına başlarken bütün insanların sevgide ve kardeşlikte buluşmalarını diliyor, bütün evrene sevgi dolu şiirlerimizi sunuyoruz.


Şunu lütfen unutmayınız; şiir yaşamın ta kendisidir.”



Geceye şehrin sanatseverlerinin yanı sıra o dönemde Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olan Bozkurt Kuruç da katılmıştı. Sonra dönemin il Kültür Müdürü Necip Mutlu, Av. Ahmet Ergun, Seyit Küçükbezirci, Nevzat Küçükerdoğan, Hüsnü Bozkurt ve daha birçok aydın Konyalı, o gün orada Zeki Beştepe’nin organizasyonuyla toplanmış, adını anımsayamadığım diğer dostlarla birlikte Nazım şiirleriyle sevgi, özgürlük ve kardeşlikten bir dünya kurmuştuk…


Sözü Nazım’ın “Güzel günler göreceğiz” isimli şiirinden bir bölümüne bırakmanın vaktidir:
 
/Güzel günler göreceğiz çocuklar
Güneşli günler göreceğiz.
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz…/

TAHİR SAKMAN

Yeni Gazete'deki konuyla ilgili yazım, 11 Ekim 2000, Konya.



07 Haziran, 2022

ESKİ TÜRKİYE’Yİ İSTEMİYORUM(!)

 

Eski Türkiye'de Bayım; ailecek yılda birkaç kez de olsa felekten gece çalmaya teşebbüs edebiliyorduk... şimdi aklımızın ucundan geçirmek bile ne mümkün efendim...


Eski Türkiye'de Sayın Bayım; ailemizle, eş dost ile birlikte dışarıda akşam yemekleri yiyebiliyorduk, şimdilerde ise sadece eşimizle olsun birlikte, çorbacıya bile gidemez olduk...


Eski Türkiye'de yani mutlu olduğumuz günlerde Bayım,  insanlar birbirlerine hoşgörüyle bakarlar, yaşam biçimleri dayatılmazdı. Kendisi gibi düşünmeyen insanlar, dini terimlerle rencide edilmezdi. Din görevlilerimiz, dini vecibelerden bahsederken toplumda ayrışmaya ve siyasi anlamlara çekilebilecek söylemlerde bulunmamaya özen gösterirlerdi.


Eski Türkiye'de Bayım yani bizim mutluluğu ve özgürlüğü tattığımız günlerde; insanlar, siyasileri eleştirirken çekinmezler, her konuda düşüncelerini açıkça ifade etmeye ayrı bir özen gösterirlerdi, şimdi ise bayım, fikirler izhar edilirken birkaç kez düşünme gereği duyuluyor.


Yine sizin de bildiğiniz gibi o eski Türkiye'de, yılda bir kez de olsa Akdeniz'e koşup kendimizi serin sulara bırakıp, ülkemizin güneşinden turistler kadar olmasa da birkaç gün faydalanmanın sevincini yaşayabiliyorduk. Hatta Bayım af buyurun, cürmümüze bakmadan yurt dışına bile birkaç kez çıkmışlığımız vardır ve bu sayede ülkemize dışarıdan bakarak bazı şeylerin de farkına varabiliyorduk. Mesela sosyal adaletin, adil paylaşımın dahası gelişmiş demokratik toplumlardaki hayat standartlarının yüksekliğinin farkına varıp kıyaslama ve sorgulama yeteneğimizi geliştirebiliyorduk.


Eski Türkiye'de Bayım; kitap okumak lüks değildi, gazeteler tek tip çıkmıyordu, TV'lerden doğru haber dinleyebiliyorduk... Haber alma özgürlüğümüz sınırsızdı...


Eski Türkiye'de Bayım; hayat bu kadar pahalı değildi,  geçinebiliyorduk, evsizler ev alabiliyordu ki şimdi kiralamak bile ciddi bir birikim gerektiriyor.


Eski Türkiye'de; sinemaya, tiyatroya, konsere gidip çeşitli sanatsal faaliyetlerle ufuklarımızı aydınlatabiliyorduk, şimdi ise pahalılıktan aklımıza bile getirmeye korkuyoruz böyle zararlı(!) fikirleri...


Eski Türkiye; sığınmacı adı altında istilaya uğramamıştı, demografik yapımız tehdit altına girmemişti... Şehrimde, mahallemde sığınmacıların görgüsüz, şımarık, pervasız tavırları yüzünden rahatsız edilmek, tacize uğramak istemiyorum. Ötesi huzur ve güven istiyorum!


"Taciz" deyince yaşantım boyunca duymadığım ahlaksızlıkları, bu son dönemde görmenin utancı bile yüzümü kızartıyor Bayım...


Eski Türkiye’de Bayım; milli bayramlarımızı büyük bir coşkuyla kutlarken Cumhuriyet’imizin kurucu kadrolarına; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşlarına, şehit ve gazilerimize şükran duygularımızı dillendirirken, Atatürk ilke ve inkılaplarına olan bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyorduk… Vatan toprağını kurtaran insanlarımıza dil uzatma gafletini kimse göstermiyordu…


Eski Türkiye'yi özlemiyorum aslında bayım; özlediğim, eski Türkiye'den her alanda gelişmiş, daha müreffeh, daha konuşan, daha düşünen, daha özgür, yaşam kalitesi yükselmiş, kimsenin bir dilim ekmek için, kula kulluk etmediği bir Türkiye istiyorum Bayım...


Yoksulluğun değil; zenginliğin, yolsuzluğun değil; dürüstlüğün, yasakların değil; özgürlüklerin konuşulduğu, konuşmaktan öte yaşanıldığı bir Türkiye istiyorum.


Çok şey istemiyorum; Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk Türkiye’sinin bir vatandaşı olarak hakkım olanı, ülkemin zenginliklerini adil bir paylaşımla, ülkemin insanlarıyla birlikte, insanca yaşayacağım; adaletli, mutlu bir ülke istiyorum Bayım...


Tüm bunların ötesinde, bunların pek çoğundan daha önemli bir şeyimiz vardı; umudumuz vardı Bayım, umudumuz… geleceğe olan inancımızdan ne istediniz ki?


Son bir şey Bayım; tüm bunları kimseden istemiyorum, bunları bizler yani Atatürk Türkiye’sinin yurttaşları olarak hep birlikte, el ele vererek yeniden kuracağız ve umutlarımız gökyüzünde sonsuza dek yeşerecek…


TAHİR SAKMAN

 

06 Haziran, 2022

BEDELİ ÖDENMİŞTİR


 Demografik yapımız aynıymış…


Bizler, bu vatanda yaşamak için ve bizlerin yaşaması için bedel ödemiş bir neslin torunlarıyız…


Kimimizin dedesi Suriye Cephesinde…


Mesela benim dedem Hakkı Efendi… Şam cephesinde vatan için göğsünü siper ederken, oğlu için yani babamın özgür bir vatan toprağında yaşaması için savaşırken…


Kimlerle mi? Gündüz İngilizlerle, gece orduyu arkadan vuran Araplarla…


Bizler bu vatanda rahat oturabiliyorsak; özgürce dedelerimizin ödediği bedel yüzündendir ve o bedeli dedelerimiz; canlarıyla, şehadet şerbetini içerek ödediler…

Kimileri gibi dolarla değil; canlarıyla satın aldılar ve bizler bu bedel karşılığı yurttaş olarak bu ülkede yaşamaya hak kazandık!

Benim demografik yapım asla aynı değil ve asla aynı olmayacak; benim demografik yapım, Yüce Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının ve şehitlerimizin kanlarıyla çizdikleri yoldan geçer.


Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, ışıklı yoludur benim demografik yapım…


Türk Ulusunun yanıdır benim demografik yapım…


Ve bedeli; dedelerimiz tarafından ödenmiştir…


TAHİR SAKMAN