YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

15 Ocak, 2024

TAHİR YAVAŞ


 

TAHİR YAVAŞ
 
Yazmanın mı yoksa susmanın mı dayanılmaz hafifliği? Ya hatıraların dayanılır ağırlığı?
 
Bir kitap yazmak için 100 kitap okumak… bir makale için 100, haydi sizin gül hatırınız için 10 makale okumanın dayanılmaz cazibesi mi? Ya gözleriniz ne der bu işe?
 
Zamansa zaman; buyurunuz efendim tüm zamanlar emrinize amade?
 
Benim gibi “yazarak konuşan” insanların en büyük takıntısı belki de uygun zamanlarda değil de sürekli uygunsuz zamanlarda veya müsait olmayan zamanlarda sürekli yazmaya çalışmanın hırsı ve ardından gelen rahatlama ve garip bir mutluluk…
 
Yazdıklarınızla o kadar çok kalabalıklaşıyorsunuz ki…
 
Hey Tahir; geldinse vur!
 
Her gün mutlaka yazmak… yazmak sürekli eylem gerektirir; merhum babam, hasta yatağında gecenin bir yarısı gümbür gümbür bir türküyle hane halkını uyandırırdı… “Bu sazı bir gün unutursan, o seni bir hafta unutur! Bir hafta unutursan bir ay, bir ay unutursan bir yıl unutur, parmakların azar” derdi… Aynı yazmak da öyle her ne olursa olsun günde bir saat… Kalem azar mı?
 
Şiir tam tersi; çok okuyup, çok az yazmak… bırak içindeki çağlayanları kendi hâline… sen önüne setler çeksen barajlar da kursan zamanı gelince patlayacaktır, unutma!
 
Bay Tahir; çok tembelleştin, kafanda dönüp duran yazıları yazmalısın.
 
Türbe Önü’ndeki saatçi dükkânımda ekmek parası için çabaladığım günler. Saatlerin tik takları arasında şiir söylediğim, kendimi avuttuğum günler. Bir gün dalmışım; Yeni Konya gazetesinin sahibi Mustafa Naci Gücüyener dükkânın kapısında beni uzun süre çalışırken izlemiş. Ben farkına varınca şöyle demişti: “Dut yemiş bülbül gibi derler… bülbül dutu yiyince doyar ve susar…” mücadelemin farkına varmış ve beni takdir ettiğini söylemişti. Hem esnaf hem şair. Hem esnaf hem yazar…
 
Yazsan ne yazar, yazmasan ne yazar?
 
Düşünüyorum da bazen “cahil cesur olur” sözünün tam karşılığıyım. Boyumdan büyük işlere imza atmışım. İyi ki de atmışım… hem de bir dönem kendimi çok gizlemiştim. Derviş Ozan mahlasının arkasına sığınmış kimse beni tanımasın istemiştim. O Derviş Ozan, çok enteresan bir adamdı; dünyaya kendince ayar verecekti… dünya ona ayar verdi; tıpkı saatlerin ona ayar verdiği gibi ama ne çare ki o, hep ileri gidecekti!
 
Zincirler bir koptu ki sormayın:
 
Seyit (Küçükbezirci) abi “Tahir yavaş” derdi… Nevzat (Küçükerdoğan) abi de “Tahir yavaş” derdi ama farklıydı… Seyit abi sosyal faaliyetlerimi, yazdıklarımı kast ederdi, Nevzat abi rakı içerken…
 
Her ikisi de şimdi görseydi acaba yine Tahir yavaş derler miydi?


Ya sizce “Tahir yavaş” mı?
 
TAHİR SAKMAN
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.