BİR YOL BİLİYORUM (AHMET
ZİYA ÖZKUL)
Herkesin bir ölümü var, ya
şairlerin ölümü?
Belki şiirin / yaşamın
ölümüdür, şair ölümü… bilmiyorum; en azından şimdilik! Hiç ölmedim… bir gün
ölürsem söylerim…
Ama ölen şair arkadaşlarım
oldu; hepsi de can dostlarımdı, çok şey paylaşırdık; hayatta en çok kıymet
verdiğimiz şiirlerimizi paylaşırdık. Daha
ne olsun?
Hacı Fettah Mezarlığı’nın
karşısında ailesinden kalan bir evi vardı, annesini kaybettikten sonra yalnız… şiirleriyle,
kedisi ve bir de kanaryasıyla yaşardı. Ruhi sıkıntıları vardı ve bu yüzden eşinden de ayrılmıştı. Kızı vardı, onu çok severdi, hafta sonları
onunla vakit geçirirdi.
Ahmet Ziya Özkul’dan
bahsediyorum… 1949 Doğanbey doğumluydu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi, Türkoloji bölümünden mezun olduktan sonra Konya İmam Hatip Lisesi’nde
edebiyat öğretmeniydi.
Üç şiir kitabı yayımlandı
dostumun; On Sekiz Yaş Şiirleri (1982), Hocaya Çak Bir Selam (1984) ve Bir Yol
Biliyorum (1985) … Şiirlerinden bir tanesi öğrencisi olan şehrimizin
yetiştirdiği müzisyenlerden Gündoğar tarafından bestelenmişti.
Sıkıntılarının çoğaldığı…
aslında bizi delirten sizlersiniz; sizin bu bozuk düzen işleriniz, iki yüzlü,
bir öyle bir böyle, akçe üzerine kurulu dünyanızdır bizi delirten… Sizin
gözünüz dönmüş; dünyayı kan ve ateşe boğarken, sizin tek düşündüğünüz
akçeleriniz… Barışmış, sevgiymiş, edebiyatmış… mış, mış, mış… öyle ayrı
dünyalarda yaşıyoruz ki…
Amerika’nın Irak’a
saldırdığı günlerdi… Türbe Caddesi’ndeki saatçi dükkânıma bir hışımla girmiş
saydırmaya başlamıştı. En başta da bana; küfürlerin bini bir paraydı. Sesimi
çıkarmadan yarım saate yakın dinledim, susunca “yanında ilacın var mı” diye
sordum. Cebinden bir iğne çıkardı, hemen İstanbul Caddesi’ndeki eczanelerden
birine birlikte gidip yaptırdım. Sonra özür diledi… Ne önemi vardı ki, haklıydı…
Bir kediye ceza kestiğini (bazı
odalara girmesini yasaklamıştı) anlattı, kuşuna yan baktığı için, bir başka gün
TV’nin Galatasaray maçını şifreli verdiği için tam bir hafta açmamıştı… Telefon
da cezalıydı; sadece akşamları 19,30-20,30 arası bir saat içinde arayan olursa
açardı. Okulda yönetmeliklere aykırı olmasına rağmen sakalını kesmemiş, uzatmıştı.
Öğrencilerini uyarırdı; çantaların üzerinde yabancı yazı olmayacaktı hele hele
Amerikan bayrağına asla tahammülü yoktu. Çantasını değiştirmesi için
öğrencilerine para verirdi.
En çok gücüne giden şey;
öğrencilerinin gözü önünde, dersteyken hastaneye götürülmesi olmuştu… “İlaç
içmediğim zamanlar daha iyiyim” derdi hep.
“Bir yol biliyorum” dedi
ve bir gün evin kapısını çekti gitti… uzun süre haber alamadık, yıllar sonra
vefat ettiğini duyduğumda çok üzülmüştüm… meğerse o yol; gökyüzüne çıkıyormuş…
“Bir Bol Biliyorum” isimli
şiir kitabına, ona ithaf ettiğim Şairlerin Ölümü isimli şiirimi koymuştu,
şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
Güneşi çevirip de
tepetakla
Geliyormuş şair kimin
umuru?
Ruhuna koyduğu binbir
yasakla
Ölüyormuş şair kimin
umuru?
Aynı kitaba ismini veren şiirin bir bölümü ise şöyle:
BİR YOL BİLİYORUM
Bir yol biliyorum Allah’a
yakın
Bir yol biliyorum Allah’tan
uzak
Bir yol biliyorum ince
upuzun
Bir yol biliyorum berrak
mı berrak
Bir yol ki çizilmiş alın
yazısı
Bir yol biliyorum tuzak mı
tuzak
Adını sorarsan mezar taşıdır
Bir yol biliyorum bu en
son durak
Ahmet Ziya Özkul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.