TAHİR SAKMAN
YAŞAM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT
17 Eylül, 2025
BALCAN TİRİDİ
BALCAN
TİRİDİ
10 Eylül, 2025
KONYA YAZ AKŞAMI SOHBETLERİ
KONYA
YAZ AKŞAMI SOHBETLERİ
Kadim
dostum, usta gazeteci Kemal Soylu’nun, Konya Olay TV’de yayımlanan “Konya yaz
akşamı sohbetleri” isimli programına konuk olduğum bölüm dün akşam yayımlandı, tabii
ki süreye sığamadık ama önemli mevzulara satır açmayı başarmışız.
Şehrin deneyimli gazetecisi karşımda olunca konu konuyu açtı. Hatırlama/hatırlatma seansına dönüşen programda gördük ki eski Konya’dan geriye pek bir şey bırakmamışız. Belleklerimizde yer eden hatıralar da bir gün bizimle beraber gidecek ve geriye belki de bunları konuşan Konyalı kalmayacak. Bizim bugün tasvip etmediklerimizin özleminde olan bir başka nesil yerimizi aldığında bizler çoktan…
Haydi
geçmiş olsun Konyalı; hani bir laf vardır bilirsiniz, “… yerine yata git”
derler, başındaki kelimeyi de siz koyun canım, bunu nasıl olsa bilirsiniz… (Bilemeyenlerin
kulağına bir gün fısıldarım!)
Programı
izlemek isteyenler için link:
https://www.youtube.com/live/YpCqLa-4xF0?si=3Ee8rCStDzZ4wCBq
TAHİR
SAKMAN
09 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 37 MENTEŞELİ
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 37 MENTEŞELİ
Yıl
1917...Birinci Dünya savaşının en acımasız biçimde sürdüğü soğuk karlı bir kış
gününde Konya’dayız... Hava soğuk mu soğuk. Sanki cephelerde devrilen
yiğitlerin, Anadolu uşağının, Anadolu Türk’ünün makus talihini, kuru ayaz tez
elden ulaştırırcasına gül benizleri bıçak gibi kesmede… Her evden bir asker,
bazen iki, üç asker cephede vatan için kan veriyor, can veriyor ama toprak
vermiyor; ta ki kanıyla sulamadan!.. Her evden bir gazi! Her evden bir şehit!
Ama kızların, gelinlerin, anaların başı hiçbir zaman öne düşmüyor. Hepsinin
dilinde bir ortak temenni, bir tılsımlı söz, bir dua; vatan sağ olsun!..
Günlerden
Cuma… Uluırmak Ali Hoca Mahallesi Maraş Sokak’ta, iki katlı ahşap, çıkartmalı
tipik bir Konya evinde, hummalı bir faaliyet göze çarpmakta. Ufak tefek; elli
beş yaşlarında bir kadın, gelen misafirlere yer gösterip, izzet ve ikramda
bulunuyor. Bir taraftan da ortada oynamakta olan torununu göz ucuyla devamlı
kontrol ediyor. Nasıl etmesin ki! Oğlu Alişan’ın emanetiydi O! Emanetti ya!
Alişan önce eniştesi Mahmut ile Balkan Harbi’ne gitmişti. Sağ salim dönmesine
dönmüştü ama eniştesi Mahmut şahadet şerbetini içerek toprağa düşmüştü. Balkan
Harbi dönüşü çok geçmemiş, bu sefer babası Ahmet Ağa ile kardeşi Rahmi ile
birlikte Şam Cephesi’ne gönderilmişti.
Üç
sene olmuştu gideli; üç sene... Alişan giderken bir buçuk yaşındaydı oğlu oysa
şimdi dört buçuk yaşındaydı. Babasını görse tanıyabilecek miydi? Babası,
dedesi, amcası cepheden dönebilecekler miydi? Gözleri bir an dolar gibi oldu,
hemen torunu Abidin’i bağrına bastı. Oysa minik Abidin bir şeyden habersiz, gözlerinde
bir soru işaretiyle ninesine bakıyordu... Kadın hemen kendini toparladı ve kutsal
bir söz terennüm eder gibi mırıldandı; “Vatan sağ olsun!..”
Bu
kadın “Uzun Kızların Alime” idi... Kısaca Alim(e) Hoca!.. Hocaydı ya! Anadolu
kadının özgürlüğünü, iradesini, çalışkanlığını ve başarısını kanıtlarcasına
meşhur Hoca Zeynel Abidin’den yıllarca ders almış, okumuş, okumuştu. Hem zaten
torununa da hocasının ismini vermemiş miydi? Zeynel Abidin Hoca’dan icazet alıp
kadınlara vaaz etmekteydi. Doğmaca söylediği ilahileri dillerde dolanıyordu. O
Cuma da buz tutan kalpler, kürem kürem Alim Hoca’nın evine, feyz ve umuttan
nasiplerine düşeni almaya gelmişlerdi.
Alim
Hoca kadınlara sabretmelerini, Allah’tan ümit kesmemelerini öğütledi, Kur’an-ı
Kerim’den cihatla ilgili ayetler okudu, onları tefsir etti...
Vaazın
sonunda dua ettiler. Cephede yokluklarla savaşan Türk askeri için zafer
dilediler. Zaten biliyorlardı ki Allah’ın yardımı Türk Ordusu’na er geç
ulaşacaktı…
Biliyorlardı
ki şehitler cennetteydi. Geride kalanlara sabır dilediler. Biliyorlardı ki
şehitlere öldü denmezdi; dullara, öksüzlere başın sağ olsun demediler; vatan
sağ olsun dediler.
Bütün
kadınların kalbi sanki Alim Hoca’nın kalbiyle kenetlenmiş gibiydi. Hasretten,
ayrılıktan inleyen gönülleri, Alim Hoca’nın her “vatan sağ olsun” temennisiyle
bir teselli, bir umut, bir amin duygusu kaplıyordu...
Dua
bitti fakat Alim Hoca coşmuştu. Kadınlara has ince berrak sesiyle, yanık yanık,
gönlüne o anda doğuveren bir ilahi okumaya başladı;
Kadir
Mevla’m defterime bak derse
Yerle
göğün arasına çık derse
Cürmü
isyan günahıma çok derse
Eyvah
bana yazık bana vay bana
Aklar
düştü benim siyah saçıma
Ben
ağlarım günahıma suçuma
Koyacaklar
kara toprak içine
Eyvah
bana yazık bana vay bana
Kadir
Mevla’m Arafat’a varırsa
Yüzüm
kara beni anda görürse
Beratımı
sol elime verirse
Eyvah
bana yazık bana vay bana
İlahisini
bitirince kadınlar ısrar ettiler tekrar okudu. Bir daha, bir daha okudu. Ta ki
bütün kadınlar ezberleyip kendisine eşlik edene kadar.
Daha
sonra herkes cüzünü çıkardı. Alim Hoca bütün kadınları tek tek okuttu. Bu arada
vakit ikindiyi bulmuştu. Seccadeler serildi, Alim Hocanın imamlığında ikindi
namazını kıldılar.
Namazdan
sonra hanımlar Alim Hoca’nın elini öpüp hayır duasını aldıktan sonra izin
isteyip ayrıldılar. Misafirlerini uğurlayan Alim Hoca, kocası Ahmet Ağa’nın
emaneti olan kuşları yemledikten sonra, çıkartmalı odaya çıkıp, pencerenin önüne
oturdu. Gün son ışığını da çekmek için acele ederken, sulu sepen (sepken) kar
atıştırmaya başlamıştı.
Alim
Hoca’nın içinde garip, anlayamadığı bir sıkıntı vardı. Rahat edemedi orada.
Kalktı, bahçe tarafındaki pencerenin önüne adeta çöktü. Kar çevreyi yorgan gibi
sarmıştı. Toprağın altındakileri düşündü bir an… Acaba kendi kocasını bir daha
görebilecek miydi? Ya oğulları Alişan ile Rahmi’yi? Kim bilir şimdi
neredeydiler. Minik Abidin ninesinin hareketlerini garip garip seyrederken,
Alim Hoca torununu bağrına bastı. Hüzünlü gözlerinde bir damla kocası için, bir
damla oğulları için yaş birikirken kendini toparladı. Yan bahçede maltızı söndürmeye
uğraşan komşuları “Menteşeliyi” gördü. Derdini döküp rahatlamak istedi,
pencereyi açtı, seslendi, seslendi! Dalga dalga kabaran duygularını Uşşak
makamında dile getirdi:
Menteşeli
Menteşeli
Deli
oldum aşka düşeli
Üç
yıl oldu yâr gideli
Kaldım
evlerde yalınız
Derviş
olsam giysem hırka
Kimsem
yok ki versem arka
Gönderdiler
Şam’a Şark’a
Çekilmez
derdim yalınız
Evleri
var içli dışlı
Çelenleri
hüma kuşlu
Kalbim
ağlar gözüm yaşlı
Kaldım
evlerde yalınız
Evleri
var yüksek bodam
Nerde
kaldı benim kocam
Ak
sakallı garip babam
Çekilmez
derdim yalınız
Loras’tan
bir bulut ağdı
Sulu
sepen karlar yağdı
Yolcularım
hanlarda kaldı
Kaldım
evlerde yalınız
Asker
yolu ikidir iki
Giydikleri
potin teki
Benim
guzum gelmez mi ki
Kaldım
evlerde yalınız
İbrişimin
telden midir
Muhabbetin
candan mıdır
Bu
ayrılık senden midir
Kaldım
evlerde yalınız
Komşusu
Menteşeliye derdini döken Alim Hoca, biraz rahatlar gibi olmuştu ama bu çok uzun
sürmedi. Oğlu Alişan’ın künyesi, şehit annesi olduğunu müjdeleyerek geldi.
Ardından gelini bu acıya dayanamadı, Alişan’ının yanına uçtu. Tek tesellisi,
kocası Ahmet Ağa’nın ve diğer oğlu Rahmi’nin cepheden sağ salim dönmüş
olmasıydı. Fakat bu sefer Anadolu işgal edildi. Alim Hoca kudretli hatipliğiyle
milli uyanışa yardımcı oldu. Anadolu kadını, şahsında bayraklaştı ve vatanın
kurtulduğunu gördü. Öksüz ve yetim torunu Abidin’i sevgi ve şefkat kanatları
altına alarak hoşgörü ile yetiştirdi. Torununun cura, ut, cümbüş çalmasına ses çıkarmadı, hatta teşvik etti. Oğlunu ve damadını verdi, fakat vatanını
vermedi, vatanın sağ olduğunu görerek huzur içinde Hakk’a yürüdü.
Uluırmak
Mezarlığı’na defnedilen Alim Hoca’nın mezar taşının olmaması nedeniyle, kesin
ölüm tarihini bulamadık. Ancak kaynak kişilerin ifadesiyle 1943 yılında 83
yaşında öldüğünü tespit ettik. Dolayısı ile doğum tarihini 1860 olarak tahmin
ettiğimiz Alim Hoca’ya rahmet dilerken, bugün hayatta olan torunu udi Abidin
Özlüoğlu’na uzun ömürler temenni ediyoruz. (2001 yılında Konya Oturakları
isimli kitabımda bu öykü yayımlandığı zaman Abidin Amca hayattaydı sonra onu da
kaybettik, ruhu şad olsun.)
TAHİR
SAKMAN
Abidin Özlüoğlu...

Soldan sağa; Abidin Özlüoğlu, Mazhar Sakman...

Soldan sağa; Muhtemelen Cavit Ünyaylar, Vahit Bülbül, Mazhar Sakman, Karkınlı Kara, Abidin Özlüoğlu...

08 Eylül, 2025
ZIKKIM FESTİVALİ
ZIKKIM
FESTİVALİ
Seni
anlamakta çok zorlanıyorum şehir...
Aslında
seni değil; şehirlileri, belki de sonradan Konyalıları...
Şehrin
her yerine afişler asıyorsunuz, mitingler yapıyorsunuz ya sonra?
Bir
karar verin artık, bir öyle bir böyle olmuyor!
Belki
de muhafazakâr olan bir yerel yönetim, böyle bir şey yapmanın zamanının
olmadığının farkına varamadı!
Ya
siz? Tamam anladık aç kalamazsınız, yemek zorundasınız ama... astığınız
sloganlar vardı ya hani her trafik ışıklarında yapıştırdığınız, onlar yalan
mıydı?
Kıtlıktan
mı çıktınız, açlıktan kırılmış gibi festival alanına hücum ederek tıkınırken,
astığınız afişler aklınıza gelip yüzünüz kızarmadı mı?
Zıkkım
da bir yiyecektir...
Organizasyona
diyeceğim yok, iyi çalışılmış... Ama diyorum ki harcadığınız milyonları
Gazze'de açlıktan ölmek üzere olan çocuklara yollasaydınız, daha çok piar yapmaz
mıydınız?
Kursağınızdan
nasıl geçti... Gazze'de bir halk yok ediliyor, çocuklar... mini minnacık
çocukların feryadını duysaydınız en azından...
O
çocukların yanı başında bombalar patlarken, bizler balon patlatmakla
uğraşıyoruz...
Ben
muhafazakâr değilim; insanım ve yüreğim elvermiyor, abluka altında, toprakları
işgal edilen ve yok edilmek üzere olan bir halk varken, şehrimde... anladınız
siz onu...
Öncesi
de anlamayanlar içindi zaten...
TAHİR
SAKMAN
07 Eylül, 2025
TÜRKÜLERİN OKUNDUKÇA YAŞARSIN
TÜRKÜLERİN
OKUNDUKÇA YAŞARSIN
31
yıl önce bugün ebediyete uğurlamıştık, sevgili babacığım Mazhar Sakman’ı…
Konya
oturaklarının “sarı oğlanı” sanki hiç ölmemiş gibi türküleriyle hayatta… her
okunan türküde ruhunun şad olduğunu, kulağının Konya semalarında yankılanan türkülerde
olduğunu biliyorum…
Hem
alaylı hem mektepli yanınla şehrin türkü kültürüne çok hizmet ettin ve
karşılığında hiçbir şey beklemedin; istediğin tek şey türkülerimizin geleceğe
doğru intikal etmesiydi…
Notalarını
yazdın, gelenekten geleceğe, kaynaktan radyoya, televizyonlara, arşivlere
yüzyıl önce okunan haliyle girmesi için çok emek sarf ettin… Vefatından 31 yıl sonra
hâlâ senin okuduğun türküler şehir kültürüne renk katıyor.
Konya
divan ayağına, Âşık Şem’i’nin sözlerini döşeyerek okuduğun Konya Methiyesi
şehri anlatan bir eser olarak da geleceğe intikal etmiştir. “Fırın üstünde fırın”
ve diğer türkülerimiz her okunduğunda eşlik ettiğini, “aklım çıkıvıracak”
dediğini duyar gibiyim…
Ruhun
şad olsun, türkülerimiz yaşadıkça 12 telliyle özdeşleşen ismin daima
anılacaktır… Türkülerin okundukça ölmeyeceksin biliyorum sevgili babacığım…
TAHİR
SAKMAN
05 Eylül, 2025
İNSANLIK AĞARMAZ
İNSANLIK
AĞARMAZ
Yıllar
önce gitmiştim Kudüs’e…
Enteresan
bir enerji var orada sizi karşılayan… Kutsal kitaplarda sözü geçen topraklara ayak
basmanın farklı duygu yansımalarına şahit oluyorsunuz ve tabii ki ezilen,
toprakları işgal edilen bir halkın çığlığı içinizi parçalıyor…
Hele
ki çocuklar…
Ah
o çocuklar ki attıkları taşlara kalkan olacak bir madde henüz icat edilmedi…
Tabii
bir de oralarda şehit olan dedelerimiz geliyor aklımıza… İngilizlerle bir olup
sırtımızdan hançerlendiğimiz…
Filistin
bizim davamız değildir ama… Filistin bir insanlık davasıdır; modern dünyanın
gözü önünde soykırıma tabi tutulan, açlığa mahkum edilen bir halk… Elbette
mazlumdur…
El
Halil’de, evlerine gitmek için turnikeden geçen bir halk, Gazze’de utanç duvarı
ki şimdi artık Gazze diye de bir yer yok!
Okul
çıkışında mini minnacık çocukların attıkları taşlar, modern dünyanın bombalarından
daha derin iz bırakmıştı bende ve bu şiiri söylemiştim, içim yanarak…
İnsanlık
ağarmaz demiştim ve ağarmadı insanlık; şimdi aç bırakarak silahlarıyla
yapamadıklarını yapıyorlar…
Okullar
açılırken… Filistinli çocukların ellerinde artık taş da kalmadı çünkü hepsi
açlıkla pençeleşiyorlar…
İnsanlık
ağarmadı; tam tersi emperyal emeller açığa çıktı…
İNSANLIK
AĞARMAZ
-filistinli
çocuklara-
el
aksa ağarır gün ağarmaz
harem’de
sabah yoktur
filistin
sürgündür kendine
ve
çocuklar ebabil kuşları
yürekleri
büyük
taşları
daha da büyük
ağır
mı ağır yüreğimde
batı
şeria’da el halil’de gazze’de
çocuk
taşlar duadır/ gökyüzünde
duvarların
ardında saklı
insanlık
kan revan
utançtır
esarettir umutlar yasaklı
filistinli
yaşamak keskin bir bıçak
ağır
müslümanlar ağır uykularda
oysa
güvercindir çocuklar uyumaz
özgürlük
türküsüdür yalın ayak
hasretle
titreşen derin sularda
kubbet-üs
sahra ağarır
insanlık
ağarmaz
muallak
taşı gibi duygular ayakta
bir
mermi ilişir gözüme
adresi
belli değil
bir
silah patlar
insanlık
öldü mü ne
ezanlar
ağarır gün ağarmaz
özgürlüktür
barıştır yükselir yücelerde
filistinli
çocukların erişeceği yerde
TAHİR
SAKMAN
04 Eylül, 2025
DİMEDİ DİMEYİN ETLEKMEK ÇARPACAK SİZİ!
Muhterem Nevin Halıcı Hocam hatırlattı, 4 yıl önce paylaşmıştım... ne etli ekmek eskir ne bizim etli ekmek sevdamız:
DİMEDİ DİMEYİN ETLEKMEK ÇARPACAK SİZİ!
Efendim dün etli ekmekten bahsettik ya, nasıl yenildiğini elbette Konyalılar bilir ama bilmeyenler için yazmakta fayda görüyorum:
Bu konuyu sakın hafife alıp da sulandırmayalım lütfen; çünkü etli ekmek biz Konyalılar için bir yaşam biçimidir; düğünlerimizde özellikle sünnetlerde, cenazemizde hep o vardır…
Sanırsınız ki etli ekmek olmazsa cenaze ortada kalacak veya sünnetçi yarım kesecek! (Ama rahmetli kokuyu alır da kalkar gelirse ona ben karışmam!) Sağdıçların da baş yemeğidir etli etmek yani damat etli ekmek yemezse takatsiz kalabilir!
Şimdi lokantalarda çatalla yemek, etli ekmeğe yapılan ağır bir tacizdir. Etli ekmek hazretlerini elinizle bölerek yiyeceksiniz hatta makbul olan öyle tabakta değil eski bir gazetenin üzerine serip yemektir.
Şimdi bir de bize iftira itmeyin okumuyorlar diye; etlekmek yirken her satırını okuruz valla!
Etli ekmeğin ruhu şad olsun istiyorsanız yanında şalgam, kola değil ayran içebilirsiniz. Unutmadan; etli ekmeğe limon sıkılmaz, siz gidin, o limonu aklınıza sıkın!
Baştan alıyorum:
Şimdi etli ekmeği fırından alır almaz mümkünse hiç kestirmeden gazeteye sarıyorsunuz sonra uçarak bizim fakirhaneye geliyorsunuz. Şayet yolu bulamazsanız Kültür Park’ın çimenleri üzerine veya Üçler Mezarlığı’nın duvarının dibine oturup (hastaneye yakın bir yer de olabilir; çünkü adabıyla yemezseniz ilk yardım kolay olur) özenle besmeleler çekerek, iki elinizle koparıp yiyorsunuz. (Beni çağırmazsanız vallahi hakkım kalır!)
Etli ekmeğin yanına üzüm… şimdi Hatıp’ın dimnit üzümlerinin tam zamanı, nasıl gider bir bilseniz? (Kenan Abim hatırlattı; Çumra'nın divleği hele gaşşık gavunu olursa aliyyül âlâ olur.)
Yazın; biber közlemesi, domates, kışın; yeşil soğan veya turp… Bunun haricindeki söğüşlerin hepsi geçersizdir ve etli ekmeğin yanında yeri yoktur. Maydanozu bir tutam serpebilirsiniz.
Bakın Gonyalılar; böyle yimeyenleri görüyorum ve çok üzülüyorum! Etlekmeğe zulüm itmekten vazgeçin! Böyle devam iderseniz, vallaha etlekmek çarpacak sizi, dimedi dimeyin! Benden dimesi…
Şimdi bu kadar lafın üstüne bir şiir söylemezsek; Nevin Halıcı bu yanda, öte yanda da vallaha bu etlekmek, iki yakamdan tutar da sonra hesabını veremem!
ETLİ EKMEK
Canım çekti yine bugün
Aklım aldın etli ekmek
Fırınlarda sıra mı var
Nerde kaldın etli ekmek
Kaburgadan etin kardım
Domatesle biber sardım
Azıcık da soğan yardım
Sanki baldın etli ekmek
Zırh altında sildim seni
Okşayarak dildim seni
Benden önce bildim seni
Aşka geldin etli ekmek
Mayalanıp dinlendin mi
Şu Konya’da ünlendin mi
Koltuklarda inledin mi
Yerken güldün etli ekmek
İlla bir buçuk olmalı
Yanına ayran dolmalı
Nazikçe elle bölmeli
Hep hayaldin etli ekmek
Küreklere verdim seni
Ateşlere sardım seni
Gazeteye serdim seni
Düne daldın etli ekmek
Yalan oldu her şey yalan
Bir rüyadır şimdi olan
İhtişamlı dünden kalan
Bir masaldın etli ekmek
Sanmayınız cefalıyım
Yiyenlere vefalıyım
Etli ekmek kafalıyım
Şimdi bildin etli ekmek
TAHİR SAKMAN
03 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 35-36 ÇUHACIOĞLU PEŞREVİ-SANDIKLI'NIN TARLA...
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 35-36 ÇUHACIOĞLU PEŞREVİ-SANDIKLI’NIN TARLALARI HENDEKLİ
Konya
oturaklarında ilk çalınan bu eser her ne kadar peşrev diye nitelendirilse de
klasik anlamda bir peşrev değildir ve 11 Ekim 1975 tarihindeki kaydın girişinde
Mazhar Sakman bundan söz ederek “bu bir girizgâhtır” demektedir.
Bilindiği
gibi Konya oturakları, “Çuhacıoğlu Peşrevi” ile açılmaktadır. Onsuz Konya
oturaklarını düşünmek mümkün değildir. Enstrümantal olarak icra edilen bu
peşrev, klasik Türk müziğindeki anlamıyla bir peşrev değildir. Bu bir
girizgâhtır, gösteriştir. Konya oturaklarında genel olarak enstrümantal olarak
icra edilen bu peşrev, zaman zaman:
“İndim yârin bahçesine gülleri var fincan gibi
Yanağında üç beni var her biri mercan gibi
Sarılalım sarmaşalım ikimiz bir can gibi
İkimiz kavledelim ya onu sev ya beni”
Diye
başlayan sözlerle de nadiren de olsa okunmaktadır.
Kaydın
başındaki merhum Sakman’ın kısa konuşmasından anladığımız; yayımladığımız bu kayıtların
kayda alınmaya başlandığı tarihi de işaret etmekte ve merhum Sakman evlatlarına
bir yadigâr olarak bırakmak istediğini ve çaldıkları/çalacakları türkülerin
Konya tavrını esas aldığını belirtmişti.
Peşrevin
arkasında okunan türkü ise Sandıklı’nın tarlaları hendekli ismini taşıyor ve bu
türke de peşrevden sonra çalınması adet olan bir türküdür.
SANDIKLININ TARLALARI HENDEKLİ
Sandıklının tarlaları hendekli
Şimdi kızlar fındık yemez fıstık yer
Benim yârim nerde kaldı gelmedi
Diyemem diyemem sana diyen dil biter
Yastık yorgan yerine beyaz kolların yeter
Ardıç arasında biter yandaklar
Kiraza mı dönmüş ince dudaklar
Hani senin adadığın adaklar
Tabaka benim tütün benim keyf benim
Öper sever gidersem kâhyam mıdır el
benim
Türküyü
böyle okuyan Mazhar Sakman’ın, türkü defterinde ise ilâve şu sözler yazılıdır:
Ayva dibi serin olur yatmaya
Kızlar gelmiş seyrimize bakmaya
Altın ister ak gerdana takmaya
Tabaka benim tütün benim keyf benim
Öper sever giderim kâhyam mıdır el benim
Türküyü
notaya alan Mazhar Sakman, 15 Mart 1963 ve 16 Mart 1963 tarihinde Şehir Postası
gazetesinde “Bir Ateş Ver” ismiyle yayımlamıştır. Notanın üzerinde değişik farklı
şu güfte yazılıdır:
Bir ateş ver cigaramı yakayım
Sen salın da ben boyuna bakayım
Gerdanına liralar mı takayım
Tabaka benim tütün benim keyf benim
Ben o yâri severim kâhyam mıdır el benim
Bir ateş ver cigaramı yakmaya
Kızlar gelmiş seyrimize bakmaya
Altın ister ak gerdana takmaya
Türkünün
ilginç metni arasında yer alan “Tabaka benim tütün benim keyf benim/Öper sever
giderim kâhyam mıdır el benim” şeklindeki sözler, Konya oturaklarının ve Konyalı
hovardaların vurdumduymaz ruh halini yansıtan en iyi örneklerden birisidir.
TAHİR
SAKMAN
02 Eylül, 2025
“EĞİTİMLE YAZIYLA GEÇİVEREN BİR HAYAT”
“EĞİTİMLE
YAZIYLA GEÇİVEREN BİR HAYAT”
Ne
güzel bir hayattır, bilir misiniz?
Eğer
yazdıklarınızın yüzyıl sonra bile okunacağını ve bir değer olarak nice
yüzyıllar kalacağını bilseniz; bütün işiniz, gücünüz yazmak olmaz mıydı?
Bu
şehirle, Konya ile ilgili olan kişisel tarihleri, anıları çok seviyorum; çünkü
onların içinde yaşadığım ve çok sevdiğim şehrin kokuları vardır. Öncesiyle
sonrasıyla bu şehre ait olan ne varsa kabulümdür…
Profesör
Mustafa Özcan Hocam bunu hep yapıyor; yılların ötesine geçerek arşivlerin
tozlu, rutubetli, havasız ortamlarında aylarca çalışarak şehrin hatıralarını
gün ışığına çıkarıyor. Bir Konyalıdan daha çok vefa duygusuna sarılarak…
İki
binli yıllarda Hocamla birlikte Şair Panos Özararat’ın şiirlerini derleyerek
yayımlamayı planlamıştık ama sanırım telif sorunları yüzünden kalmıştı… O
günden bu yana Hocam birçok Konyalı yazarın değerli yazılarını derledi,
toparladı, tasnif etti ve yenil nesil Konyalıların istifadesine sundu.
Bazı
kitaplar vardır, oldukça gösterişlidir… Bazı kitaplarsa içerdiği bilgilerle kütüphanelerin
baş köşesinde yer almayı hak eder ve oldukça gösterişsizdir ama kapağını
açtığınız zaman sizi içerisine öyle bir çeker ki çıkamazsınız… Zamanın
dehlizlerinde gezerken karşınıza tanıdık simalar, mekânlar çıkar ve hatıraların,
makalelerin ışığında geleceğe yürürsünüz…
“Bir
Cumhuriyet Öğretmeni Namık Ayas’ın Gözüyle Konya” isimli kitapla bunu başarmış
Mustafa Özcan Hocam… Babası gibi bir öğretmen olan kızı Günden Ayas Ebesek Hanımefendi,
babasının hayırlı bir evladı olarak imzalayarak lütfetmiş, kargodan çıktığı günden
itibaren çalışma masamın üstünde sayfalarında… eski şehrin, tazelenmiş
yazılarında geziniyorum…
Bir
eğitimci ve yazarın gözüyle… daha da önemlisi bir başöğretmenin ve kadim bir
Konya çocuğunun gözlemlerini okurken merhum Namık Ayas’ın, o eski Konya’nın
ne denli bir kültür hazinesine sahip olduğuna bir kez daha şahitlik ediyorsunuz…
Edebiyattan
şehirdeki kültürel faaliyetlere, Belediye hizmetlerinden gezi yazılarına ve
daha nice konuda, çok geniş bir yelpazede yazdığı yazıların içinde Konya ile
ilgili her şey vardır. Yeni Konya gazetesinin yazı işler müdürlüğünü de
üstlenen merhum Ayas, Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin de başkanlığını üstlenmiş
ve Konya basın camiasına da önemli hizmetler vermiştir.
2001
yılındaki vefatından sonra merhum Şair Feyzi Halıcı şöyle yazmıştır:
1950’li
yılların güzel Konya’sı
Bir
dernekte bütünleşmişti basın dünyası
Başlamıştı
kültür tarih sanat kampanyası
Bir
tarih gibi bağrımıza bastık bu yası
Rahmetle
anıyoruz Başkan Namık Ayası
Çizgi
Yayınları tarafından yayımlanan kitap büyük boy, 198 sayfa… Namık Ayas’ın biyografik
bilgileriyle başlayan kitap, merhumun yayımladığı makaleler tasnif edilerek, 13
bölümde incelenmiş ve makalelerden kesitler sunulmuş. Kitabın sonuna eklenen
kaynakça ise araştırmacılar için tam bir hazine değeri taşıyor. Bu sayede merhum
Ayas’ın yazılarına kaynağından da ulaşmanız mümkün oluyor.
Kitapla
ilgili yazılacak çok şey var ama… siz en iyisi kitabı kendiniz okuyun ve okuyunca
bana hak vereceğinizi biliyorum. Tüm emeği geçenleri kutlarken, merhum Namık
Ayas’a da rahmetler diliyorum.
Merhum
Başöğretmen Ayas’ın kendi ifadesiyle “eğitimle, yazıyla geçiveren bir hayat”
asla geçen bir hayat değildir; yazdıkları şehre ışık tutmaya nice yıllar devam
edecek ve geleceğin Konyalısı da rahmet ve minnetle anacaktır.
TAHİR
SAKMAN
01 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 34 HEM OKUDUM HEM YAZDIM
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 34 HEM OKUDUM HEM YAZDIM
Seferberlik yıllarının acı hatırasından kalan ve birçok varyantı olan bu türkümüzü Mazhar Sakman, Konya tavrıyla söylerken kendisine utla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
TAHİR
SAKMAN
31 Ağustos, 2025
VERTİGOYA KISA NOTLAR
VERTİGOYA
KISA NOTLAR
- Geçtiğimiz
hafta vertigo nedeniyle dijital ortamdan uzak kalmam gerekti. Bir yıla yakın
bir süredir ziyaretime gelmeyen vertigo nihayet hatırladı! (Hatırlamaz gomaz ol!)
- Bu
sefer manevra yapmadan gitti öyle anlaştık ve bir daha da gelmeyecek, anlaşmaya
uyacağını umuyorum!
- Sabahları
06.30 gibi Şefikcan Parkı’nda bir saate yakın yürüyorum; egzoz kokularından
uzak, Takkeli’den esen serin rüzgârlar eşliğinde…
- Bu
park, bölge için can simidi, doğrusu belediye de iyi bakıyor, bunca kullanıma
rağmen temiz ve yeşil…
- Arada
bir “tas kafalılar” halkın huzurunu bozmaya yeltense de emniyet güçlerinin
önleyici tedbirleri sayesinde bu yıl park huzur dolu…
- Memlekette
neler olmuş neler… Torunu yaşındaki bir kıza nasıl baktıysa…
- Biz erkekler kadınların giyinmesine karıştığımız müddetçe… Böyle bir hakkı
kendimizde görürken…
- Kadınlar
da erkeklerin giyimine bir el atsalar mı?
- Bazı
giyim tarzlarının “tepki” olduğunu özellikle gençlerin mesaj verdiğini
anlamamız gerekiyor sanırım!
- Sayın
Vekil pazarda sormuş, pazarcı da “ayıp olmasın” diye bir tık yükseltmiş; “300
lira yeter” demiş…
- Ben
sormuyorum; söylemesi ayıp (ayıpsa niye söylüyorum o da ayrı bir muamma) bugün
pazardaydım oldukça ekonomik bir alışveriş yaptım; 1250 TL…
- Hatıp’ın
dimnit üzümü çıkmış; bir sevindim bir sevindim… Şekere rağmen aldım, haftaya ya
bulunur ya bulunmaz; çünkü dimnitin zamanı çabuk geçer…
- Etli
ekmeğin yanında dimnit üzümü… Rahmetli, Şair Feyzi Halıcı ağabeyim çok severdi…
Yerken de onu anacağım…
- 30
Ağustos… Türk’ün gurur günü, manevi huzurlarında Yüce Önderimiz Atatürk’e ve
silah arkadaşlarına bir kez daha bağlılığımızı ilettik.
- Konya,
Atatürk’ün en sevdiği şehirlerden birisidir manevi babalığını kendisi bu şehirden
seçmiştir.
- En
az Atatürk kadar ben de bu şehri seviyorum…
- Sevgili
vertigo, gittin mi? “Çabuk git de enseni güneş yakmasın!”
TAHİR
SAKMAN
- Geçtiğimiz hafta vertigo nedeniyle dijital ortamdan uzak kalmam gerekti. Bir yıla yakın bir süredir ziyaretime gelmeyen vertigo nihayet hatırladı! (Hatırlamaz gomaz ol!)
- Bu sefer manevra yapmadan gitti öyle anlaştık ve bir daha da gelmeyecek, anlaşmaya uyacağını umuyorum!
- Sabahları 06.30 gibi Şefikcan Parkı’nda bir saate yakın yürüyorum; egzoz kokularından uzak, Takkeli’den esen serin rüzgârlar eşliğinde…
- Bu park, bölge için can simidi, doğrusu belediye de iyi bakıyor, bunca kullanıma rağmen temiz ve yeşil…
- Arada bir “tas kafalılar” halkın huzurunu bozmaya yeltense de emniyet güçlerinin önleyici tedbirleri sayesinde bu yıl park huzur dolu…
- Memlekette neler olmuş neler… Torunu yaşındaki bir kıza nasıl baktıysa…
- Biz erkekler kadınların giyinmesine karıştığımız müddetçe… Böyle bir hakkı kendimizde görürken…
- Kadınlar da erkeklerin giyimine bir el atsalar mı?
- Bazı giyim tarzlarının “tepki” olduğunu özellikle gençlerin mesaj verdiğini anlamamız gerekiyor sanırım!
- Sayın Vekil pazarda sormuş, pazarcı da “ayıp olmasın” diye bir tık yükseltmiş; “300 lira yeter” demiş…
- Ben sormuyorum; söylemesi ayıp (ayıpsa niye söylüyorum o da ayrı bir muamma) bugün pazardaydım oldukça ekonomik bir alışveriş yaptım; 1250 TL…
- Hatıp’ın dimnit üzümü çıkmış; bir sevindim bir sevindim… Şekere rağmen aldım, haftaya ya bulunur ya bulunmaz; çünkü dimnitin zamanı çabuk geçer…
- Etli ekmeğin yanında dimnit üzümü… Rahmetli, Şair Feyzi Halıcı ağabeyim çok severdi… Yerken de onu anacağım…
- 30 Ağustos… Türk’ün gurur günü, manevi huzurlarında Yüce Önderimiz Atatürk’e ve silah arkadaşlarına bir kez daha bağlılığımızı ilettik.
- Konya, Atatürk’ün en sevdiği şehirlerden birisidir manevi babalığını kendisi bu şehirden seçmiştir.
- En az Atatürk kadar ben de bu şehri seviyorum…
- Sevgili vertigo, gittin mi? “Çabuk git de enseni güneş yakmasın!”
30 Ağustos, 2025
30 AĞUSTOS TÜRK MUCİZESİ
30
AĞUSTOS TÜRK MUCİZESİ
1921
yılı… Kış oldukça çetindir, düşman sayıca silah mühimmat üstünlüğüyle ve Batı’nın
“tek dişi kalmış canavar”ın desteğiyle Anadolu’da katliamlar yapmaktadır.
Türk
Milleti, “hainlik derecesine varan kandırılmışları” saymazsak, tek vücuttur.
Erkeğiyle kadınıyla, genciyle yaşlısıyla vatanı korumak için göğsünü siper etmiştir.
Yüzyıllardır savaştan savaşa koşan millet yorgundur, umutsuzdur, cephanesizdir.
Üstelik asırlardır kul oldukları padişah, düşmana karşı savaşılmasını istememekte,
İngiliz ve Yunan uçakları halkın dini duygularını istismar eden, dünya durdukça
yaşayacak olan ülkemde, kıyamete dek lanetlenecek olan “Dürrizade” ve
benzerlerinin sözde fetvalarıyla kafası karıştırılmaktadır.
Bir
tek adam çıkar; umudu millettir! O umudun adı Mustafa Kemal’dir…
O
bir adam yüzbinler olur akar… En başta kadınlarımız mesela Şerife Bacı, rahmet
olsun…
Kadınların
olmadığı bir devrim asla devrim olmaz, kadınlar savaşın en önünde, cephede
kucağında bebesiyle vatana hizmet etmektedir. İnebolu’ya takalar gelir cephane,
silah taşırlar İngiliz depolarından baskınlarla kaçırdıklarını…
İnebolu’dan
Kastamonu’ya… İstiklal yoludur bu; zorludur, karlıdır geçit vermez ama
kadınlarımız, kızlarımız, taze gelinlerimiz hariç…
Kağnılarla
kar altında soğuktan donsalar da battaniyelerini cephaneler ıslanmasın diye kendi
üzerlerine almazlar. Bebelerini istiklal ateşiyle ısıtırlar…
1921 yılının çetin kışında Şerife
Bacı kışlanın önüne kadar gelir ve kutsal vazifesini bitirmenin onuruyla yığılır;
bebesi hayattadır, cephaneler ıslanmamıştır…
Bu
Türk mucizesidir; bu Gazi Mustafa Kemal mucizesidir. Bir vatan örgütlenmiş;
kağnıyla, kamyonu yenmiştir. Şerife Bacı ve diğer kahraman bacılarımızın
çektiği kağnıların hızına rüzgâr yetişememiştir.
Bu Türk mucizesidir. Türk süvarileri o gün gökyüzünü yararak ilerlemiştir, al bayrağımızı bulutlara dikmiştir. Her karışında şehitlerimizin kanı olan ülkemiz aydınlık yarınlar için hazırdır.
Bu
Türk mucizesidir ve Atatürk’ün liderliğinde emperyalizme verilen bir derstir.
Mareşal
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Türk ulusunun imanı tamdır:
“Ne
mutlu Türk’üm diyene…”
TAHİR
SAKMAN
25 Ağustos, 2025
SEVGİLİ VERTİGOM!
SEVGİLİ
VERTİGOM!
Yaşantımın
büyük bölümünde başım hep yükseklerdeydi; bulut bulut, yıldız yıldız gezdim. Ne
başım dünyaya sığdı ne yüreğim evrene…
Buna
rağmen son birkaç yıldır hayatıma sen girdin; neyi öğretmek istediğini,
yaşantımda neyin eksik olduğunu seninle yeniden bir keşfe çıktım… ama sen bir
türlü gitmedin, her gelişin yeni sorulara kapı açtı, sürekli…
Sence
başım yeteri derecede dönmedi mi? Daha mı yükseklere çıkmalıyım; hangi
gezegenin, hangi kuşun kanadında, hangi özgürlüğe kanat çırpmalıyım?
Daha
yüksekleri belki kaldıramam, belki istemiyorumdur, bundan haberli misin?
Öğrenmek
istediğim dersi aldım sanıyorum ve hayatımı sensiz düzenlemek istiyorum, beni
anlıyor musun?
Seninle
olan tüm programları; geçmişimde ve geleceğimde ne kadar varsa hepsini iptal
ediyorum; hemen şimdi; iptal, iptal, iptal…
Sevgili
vertigom; seni seviyorum ve son birkaç yıldır olan birlikteliğimize son
vermenin zamanı geldi. Yaptığın hatırlatmalar için teşekkür ederim, hayatıma
yeni bir yön verdin ama artık gitmelisin, buraya kadar… Yollarımız burada
ayrılsın, hizmetin için teşekkür ederim. Lütfen, artık sen yoluna, ben yoluma,
bir daha karşılaşmamak üzere sana teşekkür ediyorum, seni seviyorum, yolun açık
olsun…
TAHİR
SAKMAN
23 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 33 KAR YAĞAR SAÇAKLARA (İÇME BEYİM)
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 33 KAR YAĞAR SAÇAKLARA (İÇME BEYİM)
Kar yağar saçaklara
Dökülür bucaklara
Analar kız doğurmuş
Sığmıyor kucaklara
Enginlere
kar yağmış üşümedin mi
Sen
bu işin sonunu düşünmedin mi
İçme
beyim içme sarhoş olursun
Saat
dörtten sonra bir hoş olursun
İçme beyim içme çaydan mı geçtin
Ağzın
yüzün kokuyor konyak mı içtin
İçtiğin
konyak yediğin kaymak
Sen kimin yârisin her yanın oynak
Tüfengim dolu saçma
Gel güzel benden kaçma
Yüreğimde yâre var
Bir yâre de sen açma
Enginlere
kar yağmış üşümedin mi
Sen bu işin sonunu düşünmedin mi
İçme
beyim içme sarhoş olursun
Saat
dörtten sonra bir hoş olursun
İçme
beyim içme çaydan mı geçtin
Ağzın
yüzün kokuyor konyak mı içtin
İçtiğin
konyak yediğin kaymak
Sen
kimin yârisin her yanın oynak
Türkünün
daha geniş sözleri için bakınız; Sakman Tahir, Türkü Hazinesi Mazhar Sakman,
Konya Büyükşehir Yayınları, Hatırat dizisi, Konya.
TAHİR
SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)