TAHİR SAKMAN
YAŞAM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT
20 Ağustos, 2025
BİR KAŞIĞI CİHANA DEĞER
BİR
KAŞIĞI CİHANA DEĞER
19 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 32 KAYA BAŞI EVLERİ
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 32 KAYA BAŞI EVLERİ
Konya oturaklarında okunan bu türkümüzü Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken, udi Cenap Kendi ile kanun sanatçısı Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya
https://youtu.be/IePqZF6EAfo?si=RnMeORthi3JrCGKl
TAHİR SAKMAN
18 Ağustos, 2025
ŞİMDİ KURU ZAMANI!
ŞİMDİ
KURU ZAMANI!
Muhacir
Pazarı'nın pazarını çok severim...
Hele
bu mevsimde rengarenktir; çiçek bahçesi desem yeridir... Her birinde emek ve
ter olan ve Konya toprağının bereketini yarıştırırcasına sergilenen
domateslerin, biberlerin, patlıcanların, salatalıkların "civir civir"
görüntüsünü hiçbir şeyle değişmem...
“Ayşapla'nın,
Fatmapla'nın...” nasırlı ak elleri öpülesi ninelerimizin,
"diyzelerimizin", emmilerimizin topraktan bereket fışkırtan marifetleriyle
bizlere lütfettikleri, o “canım canım domatislerdeki, balcanlardaki” lezzeti /
şifayı başka bir yerde bulamazsınız...
Eskiden
Konya'nın domatesi, üzümü çıktı mı arkası “güz geldi” derdik... Şimdilerde
erken çıkıyor, pazarda Hatıp üzümü görmek şaşırttı ve sevindirdi tabii ama
dimnit üzümüne daha çok var.
Etli
ekmek yaptıracaksanız, çıkınca haber ederim!
Şimdi
kuru zamanı... Hani eskiden beri adetimiz var ya unutmayın! Ben, o adı biber olsa da üzerine şiirler
söylediğim baldan tatlı, Konya'nın gastronomi simgesi olacak kadar değerli kıl
biberlerden aldım. Sonra yerli balcanlardan... Dolma biber, barbunya ve daha neler
neler...
Bir
kısmını buzluğa bir kısmını kurutmaya ayırdık. Haftaya da domates ve kapya
biber alacağım...
Çekilen
emeğe göre de fiyatları oldukça uygun, turşu zamanı eminim bu fiyatlar ikiye
katlar. İnanın şu anki fiyatlar toplama parası bile değil! Benden söylemesi...
Konya'nın
toprağını ve ona değer katan, anlamlandıran Konya insanını seviyorum...
"Ana guzum ellerimle yaptım" diyen Hatçaba'nın peynirini,
yoğurdunu... Tıpkı anamın peyniri gibi, "çölmekte" tuzlu suyla
beslediği / koruduğu peynir gibi... Damakta bıraktığı lezzeti anlatamam.
Eğer
pazardan almışsanız, Fadimaba'nın eli değmişse vallahide şifadır billahi de...
İki
misli fiyata alasınız gelir; çünkü bu lezzet Konya toprağındadır, bu lezzet
ninelerimizden bize kalan son mirastır...
Bizden
sonraki nesil bu lezzeti tadabilecek mi bilmem ama bildiğim; şimdi kuru zamanı
ve bu lezzetin tekrarı yok!..
TAHİR
SAKMAN
17 Ağustos, 2025
TÜRKÜ TÜRKÜ GİBİ ÇALINMALI OKUNMALIDIR!
![]() |
Fotoğraf
70'li yıllardan, Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylerken...
TÜRKÜ
TÜRKÜ GİBİ ÇALINMALI OKUNMALIDIR!
Gazeteci,
merhum İbrahim Sur ağabeyimizin sanatçı oğlu Onur Kıvılcım Sur çok doğru bir
yazı paylaşmış.
Babam
Mazhar Sakman'ın çalıp söylediği türküleri yayımlarken de amacım buydu; otantik
şekliyle kaynaktan geleceğe türkülerimize taşımaktır. Bizim ki şair Vural
Kaya'nın kitabımla ilgili yazdığı yazıdaki tespiti gibi "kültürel bir
direniştir."
Teşekkürler
Sevgili Onur...
Onur'un
yazısı şöyle:
Bugün Türk Halk Müziği, adeta kendi yurdunda
sürgünde bir sanat dalına dönüşmüş durumda. Toprakla, gelenekle, halkla kurduğu
o derin bağ giderek koparılıyor; yerini estetik süslemeler, sahne şovları ve
“mistik aura” adı verilen yapay duygu düzenlemeleri alıyor. Herkes kültüre
hizmet ettiğini söylüyor ama yapılan işler çoğu zaman kültüre hizmet değil,
kültürün formunu bozarak içini boşaltmak anlamına geliyor.
Bugünlerde
Türk Halk Müziği adı altında yapılan bazı sahne düzenlemelerinde kulağımıza
çarpan şey artık bir türkü değil, kimliğinden uzaklaştırılmış, tanınmaz hale
getirilmiş bir “sahne gösterisi”dir. Gelenekten, ruhtan ve özden
uzaklaştırılmış, batılı enstrümanlarla “zenginleştirildiği” iddia edilen ama
gerçekte sadece içi boşaltılmış, süslenmiş ve pazarlanabilir hale getirilmiş
bir sesle karşı karşıyayız.
“Mistik
bir hava kattık”, “Doğu ile Batı’yı buluşturduk”, “Sentez yaptık” gibi süslü
ifadelerin ardında, çoğu zaman kaynağa yabancılaşma, halktan kopma ve popüler
beğeniye teslim olma durumu vardır. Oysa halk müziği, kökleri toprağın
derinliklerine uzanan bir çınardır. Onu çekip başka bir saksıya dikemezsiniz.
Elbette
müzik gelişebilir, yeni yollar arayabilir. Ancak bu “arayış” geçmişi hiçe
sayarak değil, onu anlayarak ve taşıyarak olur. Neyin sentez olduğu ile neyin
asimilasyon olduğu arasında çok net bir çizgi vardır. Eğer türkü icra edilirken
bağlama sadece dekor olarak sahnede duruyorsa, eğer halkın sesi yerine yaylı
kuartetlerin tınısı merkeze yerleştiriliyorsa, eğer makamlar yerine akorlarla
armonize edilmiş halk melodileri duyuluyorsa, orada bir sentez değil, kimlik
silinmesi vardır.
Daha
da çarpıcı olan ise bu yaklaşımın sadece bireysel sanatçı tercihleriyle sınırlı
kalmaması. Bu işin içinde olan, çok değer verdiğimiz, "üstad"
dediğimiz bazı insanlar bile, halk müziği konserlerinde batı müziği sazlarını
ana eksene koyabiliyor; “kültür sanat” adı altında barlarda para kaygısıyla
özensiz sahne düzenlemelerine çıkabiliyor. Kimi zaman en güvendiğimiz ustaların
bile, onca halk sazımız dururken batı enstrümanlarıyla bir türküye arabesk
nağmelerle eşlik ettiğini ve alkış aldığını görmek; inanan ve emek veren biri olarak
büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Çünkü bu sadece bir enstrüman tercihi
değil; bir duruş, bir aidiyet ve bir kültür taşıyıcılığı meselesidir.
Halk
müziği, Anadolu insanının hem sesi hem dili hem de ruhudur. Sazın teliyle
konuşur, hüzünlüce iç çeker, bozlakta haykırır. Bu dili kırmak, bu sesi
bastırmak; sadece müzikal bir müdahale değildir. Bu, aynı zamanda Anadolu’nun
kültürel belleğine yapılan bir saldırıdır. “Mistik bir aura” adı altında içine
dumanlar, elektronik yankılar ve batı motifleri katıldığında, türkünün özü
değil; şekli konuşur, ruhu kaybolur.
Ama
en az bu kadar ciddi bir başka sorun daha var: Kendi kültürünü tanımayan
toplumların, o kültürü bir yabancının elinden “farklı” duyduğunda büyülenmesi.
Bugün Petra gibi, bağlamayı kendi kendine öğrenmiş, Türk müziğine ilgi duyan
yabancı müzisyenlerin videoları büyük ilgi görüyor. Bu iyi niyetli bir çaba
olabilir, saygı duymalıyız. Ben de hayranlıkla dinliyor ve gençlerimize örnek
olduğunu düşünüyorum. Ancak Petra kendi çabasıyla çaldığı bağlamayı, sonrasında
büyük sahnelere taşıyıp, yanına arp, çello, elektro gitar, piyano koyarak;
türküyü kendi bağlamından koparıp “evrenselleştirdiğinde” ne yazık ki büyük alkışlar alıyor.
Ben
de farklı kültürlerde yetişmiş, farklı coğrafyalarda büyümüş yabancıların
müziğimize ilgi duymalarından çok etkilenmiştim. Bir yabancının bizim ezgimize
duyduğu ilgi içten görünüyordu. Ama sonra gördüm ki, o sahnede artık toprak
kokusu yok. Türkü, kendi yatağından çıkmış; büyük orkestraların, dijital
efektlerin, yapay sislerin arasında kaybolmuş. Ve bizim halkımız, kendi
kültüründen koparılmış bir biçimi bile büyülenerek izliyor. Çünkü kendi sesine
uzun zamandır yabancılaştı. Ne yazık ki, bizden birinden türkü duyunca “eski”
diyor, “köylü” diyor; ama bir Avrupalı çaldığında “ne kadar derin, ne kadar
mistik” diyoruz.
Bize
düşen görev, halk müziğini sahneye taşırken onu tutsak etmek değil,
özgürleştirmektir. Batıdan aldığımız bir kemanla, elektro gitarla, piyanoyla ya
da efektle değil; bağlamanın nefesiyle, bozlağın bozkırla kurduğu ilişkiyle
konuşmalıyız.
Kültüre
hizmet etmek, onu halktan koparıp vitrinleştirmek değildir. Kültüre hizmet,
onun ruhunu koruyarak gelecek kuşaklara taşıyabilmektir.
Türküye
mistik bir ruh katmak, elektronik ses cihazlarına koyduğumuz yabancı isimler gibi
anlaşılması güç bir kavram değil, "öz" le, sadelikle, yürekle olur.
Ve o yürek, toprağın kalbinden gelen o sesi tanıyorsa, o zaman gerçek olur.
Bugün bize düşen en büyük görev, özgünlüğümüzü korumaktır. Kültürümüzü
başkasının elinde “süslenmiş” biçimiyle değil, bizim elimizden, bizim
dilimizden, bizim yüreğimizden çıkan haliyle yaşatmak zorundayız.
https://www.facebook.com/share/p/172xQ29ky7/
ONUR
KIVILCIM SUR
16 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 31Şu derenin armudu (Ustan kim idi/ Şeker o...
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 31 ŞU DERENIN ARMUDU (USTAN KİM İDİ / ŞEKER
OĞLAN/ŞABAB
OĞLAN)
Konya
oturak geleneğinde önemli bir yere sahip olan bu türkümüz hareketli ezgisiyle de
oturakların ruhunu yansıtıyor.
Şu derenin armudu
Kızım baban var mıydı
Annen baban olsaydı
Seni buralarda kor muydu
Ustan
(da) kim idi şeker oğlan (şabab oğlan)
Ablası
dalgalı güzel oğlan
Ustan
(da) kim idi kim idi (yâr)
Akşam
ki gelenler kim idi (yâr)
Bir
taş attım alıca
Bir
kuş vurdum delice
Kız
Mevlâ’yı seversen
Al
beni içeriye
Ustan (da) kim idi şeker oğlan (şabab
oğlan)
Ablası dalgalı güzel oğlan
Ustan (da) kim idi kim idi (yâr)
Akşam ki gelenler kim idi (yâr)
(Ah)
Karşıdaki
kiliseler
Kilidini
kırsalar
Dünya
malı neylerim
Nazlı
yâri verseler
Ustan (da) kim idi şeker oğlan (şabab
oğlan)
Ablası dalgalı güzel oğlan
Ustan (da) kim idi kim idi (yâr)
Akşam ki gelenler kim idi (yâr)
Mazhar
Sakman’ın türkü defterinde ise ilave şu güfteler yazılıdır:
Şu
dere serin dere
Suları
serin dere
Sarılalım
yatalım
İkimiz
bir mindere
Ustan kim idi şeker oğlan
Ablası
dalgalı güzel oğlan
Tenhalarda
nazlı gezen oğlan
Gezip
de bağrımı ezen oğlan
Karşıdaki kilseler
Kilidini kırsalar
Dünya malı neylerim
Nazlı yâri verseler
Ustan
kim idi kim idi yâr
Akşamki
gelenler kimidi yâr
Ocakta
suların ilidi yâr
Bir
taş attım dereye
Ay
düştü pencereye
Kız
Mevlâ’yı seversen
Al
beni içeriye
Ustan kim idi şeker oğlan
Ablası
dalgalı güzel oğlan
Tenhalarda
nazlı gezen oğlan
Gezip
de bağrımı ezen oğlan
Türkünün
notası 2 Mayıs 1963 tarihinde Şehir Postası gazetesinde Mazhar Sakman
tarafından yayımlanmıştır.
https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya
https://youtu.be/23s6rzJEkX4?si=ZdYVHXTlOb8Ttixx
TAHİR SAKMAN
13 Ağustos, 2025
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN

https://www.kitaphaber.com.tr/turku-hazinesi-mazhar-sakman-k7109.html
Sevgili dostum Vural Kaya lütfetmiş Türkü Hazinesi Mazhar Sakman isimli kitabımla ilgili yazmış. Zarif üslubuyla bizi onore ederken de şehrin kültürüne ve kültür adamlarının önemine işaret etmiş.
Doğru anlaşılmanın verdiği sevinçle Vural dostuma teşekkür ediyorum.
İyi ki bu şehirde "senin gibi" şair olmanın omuzlarına yüklediği sorumlulukla sanatı, sanatçıyı, edebiyatçıyı anlayan edebiyatçılar var.
TAHİR SAKMAN
Türkü Hazinesi Mazhar Sakman13.08.2025 09:00 - Vural KAYA
Türkü Hazinesi Mazhar SakmanSemaya karışan hanendelerin sazendelerin hatırat defterinde olanları büyük saz ustası ve türkü hazinesi Mazhar Sakman'ın hatıralarını oğlu Şair Tahir Sakman fevkalade bir dil işçiliğiyle kaleme aldı. (Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2025)
Konya'nın bağ evlerinde, oturak gecelerinde, taş duvarlar arasında yankılanan türküler… Hatıraları en diri en zinde tutan şey müzikse bunların başında da elbet Türkü gelir. Bu hatırlar aynı zamanda döneminin sosyolojisini ve kültürünü de yansıtıyor. Belki de bütün bunların cem olduğu mümbit şeyin adına folklor deniliyordur yüzyıllardır.
İşte bu hatıratın odak noktası, bize söylediğidir: Mazhar Sakman'ın sazında bir araya gelmiş, ses olmuş, zamanın göğsünde yolculuğa çıkmış ne varsa. Şimdi ise bu sesler, Tahir Sakman'ın titiz kaleminde bir arşiv, bir hatırat ve bir kültür mirası olarak yeniden hayat buluyor. Bir de şu var. Her tarihe iz bırakmış babanın ya da annenin evladı, füruu ya da bu işlere meyyal olmuyor maalesef. Mazhar Sakman'ın yaşarken de vefatından sonra da en büyük şanslarından biri de bugün kendi hatıratını kaleme alabilecek edip bir oğlunun oluşudur da aynı zamanda.Mazhar Sakman'ın Türkü Hazinesi, sadece bir türkü kitabı değil; bir şehrin ruhunu taşıyan müzikli bir bellek, ustadan oğula geçen derin bir vefanın örneği olarak karşımızda duruyor.
Bu kitap, "Bana Konya'yı Anlat" hatırat serisiyle birlikte her sese, sözsüz ama ezgili bir yanıt veriyor. Çünkü burada aktarılan, sadece notaya dökülmüş türküler değil; aynı zamanda Konya'nın sosyal dokusu, oturak kültürü, musiki meclisleri ve yitmeye yüz tutmuş bir halk müziği geleneğidir. Tahir Sakman'ın yıllar süren çabasıyla oluşan bu eser, Mazhar Sakman'ın kasetlerinden, bant kayıtlarından, el yazmalarından ve hatıralarından derlenmiş yüzlerce türküyle Konya'nın zengin müzik mirasını günümüze taşıyor.
Mazhar Sakman, yalnızca bir halk sanatçısı değil; Konya şehir musikisinin yaşayan hafızası, sazı bir hatırlama biçimi olarak kullanan bir kültür elçisidir. Hem alaylı hem okullu bir büyük türkü ustası olan Mazhar Sakman'ın oturak meclislerinde çalıp söylediği türkülerle, sadece melodileri değil; onların ardındaki hikâyeleri, insanla, mekânla ve zamanla kurduğu bağı da aktarmıştır. Onun belleğinde saklı kalan bu sesler, Tahir Sakman'ın kalemiyle bir kitapta toplanarak kaybolmaya yüz tutmuş değerlerin korunmasına öncülük ediyor.
Türkü Hazinesi, aynı zamanda bir kültürel direnişin kitabıdır. Yitip gitmeye yüz tutmuş bir müzik geleneğini kayda geçirerek, unutulan seslerin yeniden duyulmasını sağlıyor. Bu yönüyle eser, usta-çırak ilişkisiyle şekillenen halk müziği geleneğinin devamlılığı için önemli bir kaynak teşkil ediyor. Tahir Sakman'ın notaya aldığı ve bağlam içinde yorumladığı her türkü, Konya'nın müzikle yoğrulmuş kimliğine dair birer belge niteliği taşıyor.
En dokunaklı yanı ise, oğulun babasına duyduğu derin sevgiyle harmanlanmış olması. Bu kitap sadece bir derleme değil; aynı zamanda Mazhar Sakman'a yazılmış uzun, notalı bir mektup gibidir. Her sayfasında bir vefanın, her başlıkta bir hatıranın izi vardır. Bir evlat, babasının sesini sadece yaşatmakla kalmamış, onu hem akademik hem edebi bir biçimde sonraki kuşaklara emanet etmiştir. Ne yazık ki, her büyük sanatçının ardından böyle duyarlı evlatlar gelmez. Tahir Sakman'ın yaptığı bu iş, sadece bir aile meselesi değil; bir şehir, bir kültür ve bir millet meselesidir. Folklorun kalbine dokunuştur belki de...
Mazhar Sakman'ın Türkü Hazinesi, hem yerel müzik araştırmacıları için bir başvuru kaynağı, hem de kültürel belleğe ilgi duyan her okur için derinlikli bir keşif yolculuğudur. Bu eserle birlikte Konya'nın türkülerle örülü geçmişi, bir daha kaybolmamak üzere sayfalara işlenmiş, notalara dökülmüş, seslerin cem olup semaya yükselişi durmaksızın devam edecektir, diye umudumuz hep vardı. Var olmaya da devam edecek…
Türkü Hazinesi Mazhar SakmanTahir SakmanKonya Büyükşehir Belediyesi Yayınları2025
VURAL KAYA
ANTALYA NOTLARI 2025
ANTALYA
NOTLARI 2025
…
Antalya dünyanın en güzel şehirlerinden ama pahalı bir şehir. Memur, emekli,
asgari ücretli için yaşamak kolay değil. “Ev kiraları asgari ücretin katları”
dersem bir fikir verir sanırım. Devletin memurları için bu şehirde kira desteği
vermesi şart…
…
Yıllar önce askerliğimi bu şehirde yapmıştım. Teskere alınca “gitme kal burada
dükkân aç” demişlerdi de “bu köy gibi yerde kimin saatini tamir edeceğim”
demiştim. Ne kadar büyük hata etmişim; Antalya o dönemlerde Konya’nın yarısı
kadar bile yoktu şimdi sanırım beşle çarpmak gerekecek… Zanaatkâr bulmak hiç de
kolay değil ve oldukça yüksek fiyatlar…
…
Her şey turizme endeksli olunca pahalılık kendiliğinden geliyor. Buna bir de
bizim fırsatçılığımızı eklerseniz ortaya çıkan tablo oldukça ürkütücü boyutlara
ulaşabiliyor. Bu sene yabancı turist sayısında düşüş var sanırım, Ruslar
azalmış gibi görünüyor ama yerini Araplar doldurmuş sanki…
…
Belediye hizmetlerini yetersiz gördüm. Konya bu konuda çok önde… Fakat sosyal
belediyecilik Antalya’da daha ön plana çıkmış gibi… Sahillerde ücretsiz denize
girebilirsiniz, duşundan tutunuz, tuvaletine varana kadar ücretsiz, bu konuda bir
sıkıntı yaşamazsınız. Sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar Konyaaltı
sahili tıklım tıklım…
…
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin kafelerinin fiyatları da oldukça makul. Atatürk
Parkı’ndaki ve Tophane’deki tesislerinde denize karşı çay yudumlamak 10 TL… Tophane’deki
tuvaletleri özel sektör işletiyor, ücretli ve ücreti oldukça yüksek 30 TL…
…
Yılda birkaç kez gittiğim Antalya’da bu sefer bir şey daha öğrendim; temmuz,
ağustos aylarında gitmek yerine mayıs, haziran, eylül aylarında gitmek daha
keyif verici; çünkü aşırı nem nefes almanızı zorlaştırıyor ve klimanın altından
çıkmak istemiyorsunuz…
…
Her köşesi ayrı bir cennet olan Antalya’nın arkeoloji müzesinin kapatılması
kadar üzücü bir şey olamaz. Böyle tarih dolu bir müzenin kapatılması tüm sanat
ve tarih severleri olduğu gibi beni de fazlasıyla üzdü…
…
Belki de tüm şehri koruma altına almalı; böylesine doğa ve tarih dolu bir
şehirde yaşamanın ayrıcalıklı olduğunu yabancılar kavramış ama ya bizler?
Ekonomik nedenlerle Antalya’yı görmeyen eminim çok vatandaşımız vardır.
…
Demirkapı Tüneli Antalya’yı Orta Anadolu’ya bağlayan en önemli bir geçit….
Konya için de büyük şans, üç saatte Akdeniz’e ulaşıyorsunuz…
…
Tüneli geçince iklim değişiyor, Konya tarafı serin… Konya, şehirlerin padişahı,
belde-i tayyibe… Nem yok, özellikle yaşlılar için bir nimet, Konyalıların uzun
ömrü de buna işaret ediyor.
TAHİR
SAKMAN
10 Ağustos, 2025
MAVİNİN EN SAF HALİ ADRASAN
MAVİNİN
EN SAF HALİ ADRASAN
Son
dört-beş yıldır İsmet Kaptan'ın teknesiyle Adrasan turlarına katılıyorum, çok
memnun olmasam katılır mıydım?
Dört-beş
yerde verilen yüzme molasında kendinizi Akdeniz'in kollarına bırakıyorsunuz...
Serin ve derin mavinin en saf halini Adrasan ve Sulu Ada'nın koylarında
görmenin heyecanı size bir başka cennetin somut halini gösteriyor.
Adrasan;
cennetten öte bir doğal güzelliğe sahip, buna bir de öğle yemeğinde ikram
edilen balığı eklerseniz, gezinin nasıl bir şölene dönüştüğünü tahmin
edebilirsiniz.
Fiyatlar
oldukça makul kişi başı bin lira... Dışarıda balığı dört yüz, beş yüz liradan
aşağı yemek mümkün değil buna bir de diğer ikramları eklerseniz gün boyu tekne
gezintisi neredeyse bedavaya geliyor.
Çipura
veya şinitsel tercih sizin yanında makarna, salata, patates salatası oldukça
doyurucu ve lezzetli...
Sadece
balık yemek için bile İsmet Kaptan tercih edilebilir...
Çay
bisküvi ikramının ardından erik, üzüm, kavun ve karpuzdan oluşan meyve tabağı
da günü taçlandırıyor.
İsmet
Kaptan, muhterem babası, muhterem eşi ve tüm tekne personeli gezinin mükemmel
olması için seferber oluyorlar ve bunda da oldukça başarılılar.
Seneye
yine İsmet Kaptan'la Adrasan turunda olacağım...
TAHİR SAKMAN
05 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 30 EVVELA YÜRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI (YEMEK DE...
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 30 EVVELA YÜRÜTTÜK BAŞTAN ÇORBAYI (YEMEK DESTANI-YEKTE)
Kadim
şehrin tarihi yemeklerini anlatması ve bir kadın hocanın yazdığı bu türkünün
Konya oturaklarında yer bulması açısından önem kazanan bu türkümüzü, Konyalı
yazarlardan İbrahim Aczi Kendi’nin kayınvalidesi, Mazhar Sakman’ın
paylaştığımız pek çok kaydında eşlik eden udi sanatçımız merhum Cenap Kendi’nin
de ninesi olan Şerife Hanım veya namı diğer Bülbül Hoca’nın yaktığı söylenir.
Şerife
Hanım’ın, şair yönüyle hocalığını lakabında ustalıkla birleştiren Konyalı, ona “Bülbül
Hoca” demiştir ve bu isim zamanla kendi isminin önüne geçmiştir.
Cuma
günleri kadınlara vaaz eden onlara ilahiler okuyan Bülbül Hoca hakkında detaylı
bilgi "S. Nüzhet Ergun ve M. Ferit Uğur ikilisinin 1926 yılında yayımladığı Konya
Vilayeti Halkıyyat ve Harsiyyatı” isimli kitapta verilmiştir. 1847 yılında Konya’nın
Kalecik Mahallesi’nde doğan Bülbül Hoca, 1932 yılında aramızdan ayrılmış.
Mazhar
Sakman, Cenap Kendi ile olan sohbetlerinde Bülbül Hoca’dan her zaman saygıyla
söz etmişler birçok şiirinin olduğunu ifade etmişlerdir. Şehrimizin sanat
hayatında kadınların etkisini de gösteren bu türkü zamanla eklentiler alsa da
hâlâ Konya yemeklerini anlatan en iyi eserdir. Şiirde “Bin üç yüz on dörtte yaptım destanı” mısraı,
Bülbül Hoca’nın destanı 1898/1899 yıllarında söylediğini göstermektedir. Hepsine
rahmetler olsun…
Türkünün
tam metni Mazhar Sakman’dan yazdığım şekliyle şöyledir:
Evvela
yürüttük baştan çorbayı
Sarımsakla
terbiye olmuş paçayı
Domatesle
pişirmeli bamyayı
Midemizi
açsın hoş misal olsun
Bihamdülillah
hiçbir şeyi taşlamam
Yağ
içinde yumurtayı boşlamam
Yumuşak
somun olmayınca başlamam
Semiz
etin kenarları al olsun
Baklava
ile börek derkenar ola
Şeker
helvası da pür hisâr ola
Toplanıp
ihvanlar bir karar ola
Sıtk-u
muhabbetli ehli hâl olsun
Katmeri
ince aç yağın sakınma
Sakın
ona haşhaş yağı kullanma
İnce
etten olur hem de çullama
Tavada
pişmiş bir kızıl hâl olsun
Enginar ile kereviz ıspanak
Karnabetle semiz ota birle bak
Patata tomata böğrülce kabak
Onlar da içinde hasbihal olsun
Mısırgayı
bir hâl edin öldürün
Ortasına
fıstık pirinç doldurun
Dolmaları
üçer üçer kaldırın
Kuvveti
bedene irtihâl olsun
Mıkla
cilbir mantı kaygana gelsin
Makarna
ile keşkek kuskus çekilsin
Şalga
pişip gelirken dökülsün
Kalan
yemekler de istimal olsun
Köfte
yaprak bir de lahana dolması
Sarı
erik zerdâli nohut yahnısı
Zülbiye
pancar turp salatası
Anlar
da içinde pür kemâl olsun
Tabakta
turşu da kalmasın mahzun
Zeytinyağ
üstüne sıkılsın limon
Balığı
kızartın getirin pürhûn
Yiyelim
bizlerde can misal olsun
Yiyenler
nimetin şükrün bilirse
Vücut
kuvvet bulup hâlin alırsa
Bu
yemekler bize her gün gelirse
İsterse
altı ay oruç hâl olsun
Sebebin
işleyip karin gözetsin
Herkes
varıp nasibin deşirsin
Günde
bana üçer üçer getirsin
Hulku
huyu güzel bir ayal olsun
Taan
itmen ahbaplar siz bu âşıkı
Nimet
ucuz amma budur layıkı
Çok
istemem ben keseme harçlığı
Beşibirlik
ile bir riyal olsun
Hak
verir dostuna yarınki günü
Çorbada
yemeklerin önüdür önü
Yemeklerin
bastırmak için üstünü
Kahve
ile tütün on çuval olsun
Palize
ile muhallebi araya
Kifayeler
dursun hep bir sıraya
İki
tatlı tuzlu gelsin sofraya
Kaymak
güllaç ile şeker hâllolsun
Canım
hem börülce bakla da ister
Yıldız
kökü Çayırbağı’nda biter
Patlıcan
ortanın gayretin güder
Karpuz
üzüm divlek üç misal olsun
Kadifin
telini kırmalı gülü
Üzeri
kokulu amberli gülü
Pilavın
üstüne getir sütlüyü
Yiyelim
bizler de can cemal olsun
Bihamdülillâh
yedik nimet ve nanı
Bizim
zamanımız bolluk zamanı
Bin
üç yüz on dörtte yaptım destanı
Okunsun
dillerde pür icmâl olsun
https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya
https://youtu.be/hyHWXmN9RNY?si=UYiAoqjir9RHVztP
TAHİR
SAKMAN
04 Ağustos, 2025
SANATA ADANMIŞ BİR AİLE SAKMANLAR
![]() |
Mazhar Sakman... |
SANATA
ADANMIŞ BİR AİLE SAKMANLAR
Bu
konuda asla mütevazı olmayacağım…
Merhum
babaannem Vesile Sakman’dan gelen sanat geleneğini sürdürmenin onurunu hep
üzerimizde taşıdık ve “Konyalı” olmayı özel bir armağan olarak saydık, kabul
ettik…
Şehrin
kültür ve sanat hayatına aile olarak kalıcı izler bıraktığımızın farkındayım.
Yapış derler yapışacak bir dal yok
Söyle derler söylemeye mecal yok
Eller libas giymiş sorgu sual yok
Bize Şam hırkasını yasak ettiler
gibi
irticali, güçlü bir söyleyişe sahip olan babaannem Vesile Hanım, babam Mazhar
Sakman’ı yetiştirirken onu özgür bırakmış, enstrüman çalması için teşvik etmiş
ve parasını bizzat vererek ona destek çıkmıştır. Mazhar Sakman’ın lavtayla
başlayan müzik hayatı Konya oturaklarında şekillenirken bir oturakta polis
baskınıyla müsadere edilmesi nedeniyle babaannem ona dönemin beş lirasıyla ut
almış kendisini geliştirmesine imkân sağlamıştır. Konya oturaklarının
yasaklandığı dönemlerde yine bir baskında ut da gidince, Mazhar Sakman divan
sazına başlamıştır. Yüreğindeki türkü sevdası nedeniyle yine bir oturakta
baskın yemiş, saz müsadere edilmiştir. Ancak bu sefer devreye büyük ninem
Rahime Hanım girer ve karakoldan komiserin şaşkın bakışları arasında “Bu saz
benim burada ne arar ki” diyerek alıp götürmüştür. Olayı babam anlatırken komiserin
“Hacı Teyze, sen saz mı çalıyorsun?” diyerek kahkahalarla güldüğünü, bu sayede
sazı kurtardıklarını anlatmıştır.
![]() |
Babaannem Vesile Sakman... |
![]() |
19 Nisan 2019... Üç kardeş, soldan sağa; Tahir, Vesile, Vedat Sakman... Akbaş Mahallesi'nde köklerini anarken... |
02 Ağustos, 2025
SURETLERİN ARKASINDAKİ SURETLER
SURETLERİN
ARKASINDAKİ SURETLER
Yaşantımız
fotoğrafların solukladığı, solgun anılarda saklı…
Ve
insan şekilden şekle girerken bire bir tanığı… Kişisel tarihinize eşlik eden
eden bir kare… hayatınızın bir anını donduran…
Eski
fotoğraflara baktığım zaman ne kadar değiştiğimin farkına varmak da kolay
oluyor. Fotoğraf 80’li yıllardan… Şimdiki suretime baktığım zaman sanki bir yabancı
gibi geliyor bana…
Hayatı
sürekli sorgularsanız, toplumun size dayattıklarıyla kendinizce de / kendinizle
de kavgalı olursanız herkesle hatta her şeyle sonuç bu olmalı; yüz hatlarınız
bile düşüncelerinizin şeklini alıyor bir müddet sonra…
Biz
Mevlâna torunuyuz döneriz!
Dönmekten
asla kaçmadım; yanlış olduğunu hissettiğim anda 180 / 360 derece keskin
dönüşler yaptım… asla tamam demedim hâlâ yanlış olduğumu düşünürsem yine
dönerim!
Fotoğraftaki
Mehmet Tahir Sakman… Derviş Ozan mahlasıyla şiir söylediğim yıllardan kalma.
Bağlamayı merhum Yılmaz İpek ağabeyim 70’li yıllarda İzmir Basmane’deki
dükkânında hediye etmişti…
Bugün
duvarımda asılı… asılan bağlamam mı yoksa ben miyim yoksa Derviş Ozan mı?
Bu
suretimi de seviyorum… Şimdiki kadar olmasa da bayağı gençmişim!..
Şiir
de o dönemlerden kalan bir hatıra:
TÜRKÜLERİM
Anadolu’dan
Asya’dan
Koşar
gelir türkülerim
Bir
çağrıdır Selçukya’dan
Coşar
gelir türkülerim
Ezgileri
sevgi dolu
Sevenlere
umut yolu
Haykır
haykır Anadolu
Taşar
gelir türkülerim
Atadan
alıp nevbeti
Türkü
söyler Türk Milleti
Yıkılası
şu gurbeti
Aşar
gelir türkülerim
Neşemizi
kahrımızı
Barış
dolu çağrımızı
Kanayan
şu bağrımızı
Deşer
gelir türkülerim
Saz
döşünde güller biter
Burcu
burcu hasret tüter
Derviş
Ozan bir gün yiter
Yaşar
gelir türkülerim
DERVİŞ
OZAN (TAHİR SAKMAN)
TAHİR
SAKMAN
01 Ağustos, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 29 BEN ATIMI NALLATIRIM OKKA NAL İLE
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 29 BEN ATIMI NALLATIRIM OKKA NAL İLE
Konya
oturaklarında okunan bu türkümüzün metni şöyle:
Ben
atımı nallatırım okka nal ile
Üzengisin
parlatırım sırma tel ile
Ben
yârimi oynatırım dökme zil ile
Engürü
kaymağı (aman)
Yabanların
oynağı (aman)
Ben
atımı yanaştırdım binek taşına
Ellerim
erişmez eyer taşına
Öksüzüm
neler geldi garip başıma
Engürü
kaymağı (aman)
Yabanların
oynağı (aman)
Çıktım iğdenin dalına dal kırılıverdi
Bir öptüm bir ısırdım yâr darılıverdi
TAHİR
SAKMAN
31 Temmuz, 2025
EKMEĞİ EKMEĞE KATIK ETMEK
EKMEĞİ
EKMEĞE KATIK ETMEK
Ekmeği,
ekmeğe katık eden bir nesiliz biz…
Siz
bunun tadını asla bilemezsiniz! Biz Konyalılar, ekmeği şöyle “yemeğe banarak”
yemezsek karnımız asla doymaz. Makarnanın, bulgur veya pirinç pilavının yanında
ekmek yemezsek karnımız nasıl doysun!
Kocaman
bir somunu (o kocaman somun şimdi minnacık oldu) bir dilim peynirle veya bir
domatesi tuzlayarak yemeyi kesin biz icat etmişizdir. (Amerikalılar yetiştirmiştir
ama Konyalılar da yemesini bilmiştir!) Yani utanmasak etli ekmeği de ekmekle
yiyeceğiz! (Bunu şimdi icat ettim, günümüzün hayat pahalılığında epey işe yarar!)
Yer
sofraları vardı eskiden; anam tertemiz bir örtü getirir odanın ortasına serer
üzerine tahta siniyi koyardı. Bir tas çorba veya yemek ne varsa tahta
kaşıklarla dalardık... Mutlaka tembih edilirdik hatta hafiften uyarılırdık
“ekmeğine katık et” diye… Bu uyarı, “az yemek, çok ekmek” demekti…
Bizler
iki dünya savaşı ve Millî Mücadele’yi görmüş, şehit vermiş bir neslin torunları,
çocukları olmamız hasebiyle aslında bu gayet doğaldı. Az yemek, çok ekmek
yedirmişlerdi bize ama karşılığında özgür bir vatan bırakmışlardı… Ruhları şad
olsun…
Çıraklık
dönemlerimizde İstanbul Caddesi’nin ara sokağındaki Anadolu Lokantası’na
giderdik öğlenleri kuru fasulye, pilav yemek için. Tabii önce başında
beklediğimiz adamın bir an önce yemeğini bitirip kalkmasını sabırsızlıkla
bekleyerek… Tencerenin başında İlyas Usta’nın gür ve neşeli sesi duyulurdu,
sanki yemek değildi pişirdiği; sevgiydi, saygıydı…
“Bu
ne len! Az guru, az pilav çok ekmek!”
İlyas
usta ne yapsın; bir tas çorbayla veya az kuruyla bir ekmek yiyen çıraklara,
kalfalara nasıl ekmek yetiştirsin?.. Tabii İlyas Usta işin şaka tarafındaydı,
rahmet olsun…
Bu
şehir tahıl ambarıydı… umarım hâlâ öyledir!
Tahıl
ambarı olmanın getirdiği bir ayrıcalıktı belki de ekmeği çok yemek… Hiçbirimizin
tandır ekmeğinden, yufka (şepit) ekmeğinden vazgeçemediği bundandır ama ne
hikmetse çarşı ekmeğini istediği kalitede yiyemez Konyalı…
Son
dönemlerde ekmek çeşitleri çoğaldı, tam buğday, tam tahıl, çavdar, siyez
buğdayı, kepekli vs… Normal ekmeğin bir narhı var ama diğerlerinin bir
standardı olmamalı ki herkes kafasına göre bir fiyat belirliyor:
Mesela
tam buğday ekmek bazı fırınlarda 20 liradan satılırken bazılarında 25 lira… Kepekli
ekmeklere boya konulduğu iddiaları vardı bir zamanlar, tam buğday ekmekte de
bazı fırınların ekmeklerinin rengi ne yazık ki farklı farklı çıkıyor. Kimseyi
zan altında da bırakmak istemem umarım fırınlarımız bu konularda da
denetleniyordur.
Tandır
ekmeği ise şu an 25 TL’den satılıyor. Bir Konyalı olarak tam damak
tadımıza hitap eden bu ekmeği her zaman almak isterim ama 25 lira olunca insan
biraz değil çok düşünüyor… Bu ekmeği tandırlarda pişirmek oldukça zahmetli bir
iş, bu nedenle fiyatına bir şey diyemiyorum ve hak ettiklerini düşünüyorum.
Üç
lira, beş lira ne olur ki demeyin çünkü ekmek her gün birkaç tane alınan temel
gıdamız, böyle olunca hesap tutmak şart oluyor. Belediyenin tam buğday ekmeğiyse
14 liradan satılıyordu ama şimdi “sağlık için tam buğdaya tam destek”
ismiyle bir kampanya yaparak tam buğday ekmeğin fiyatını 11 liraya indirdiler. İşte
halka hizmet budur…
Karatay
Belediyesi bu konuda; halk sağlığına ve beslenmesine verdiği önem için alkışı
hak ediyor…
Artık
tam buğday ekmeği, ekmeğimize katık edebileceğiz…
TAHİR
SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)