HAYATIMA
DOKUNAN İKİ MİSTİK RUH (EKMEK HER ZAMAN TAZE!)
Hayatıma,
düşünce dünyama dokunan iki mistik ruhun birisi şehrimizden Hz. Mevlâna diğeri
Hindistan’dan Osho…
Bu
iki ruh farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda olsa da… İkisi de tüm dünyaya
mâl olmuş değerler… Aslında bu insanları zamana ve mekâna sığdırmak mümkün
değil…
Hz.
Pir yakınımızda olunca, biz Konyalılar değerini çok sonraları anlamış olsak da
ki en azından benim için öyledir; mistik arayışlar içinde olduğum dönemlerde… önce
çok şey öğrendiğim Amerikalı Bayan Charletto Anderson sormuştu (ışıklar içinde
olsun, bedenini geçtiğimiz yıllarda bıraktı) Anadolu mistiklerini… utanmıştım
hem de çok, yanı başımdaki değerden haberim yoktu… Duyardık, sadece o kadar…
Dönerdi (haşa) niye dönerdi amaç neydi, mesaj neydi? Sema neydi?
Sonra
Mevlâna okumaya başlayınca… çok şanslı bir adamım ki Hakkı Dede ile tanıştım ve
dizinin dibinde geçen 5-6 yıl içerisinde tasavvufun kokularıyla nasiplenmeye
çalıştım…
Mutasavvıflar
çok enteresan ruhlardır… Katı hükümlerin, kesin yargıların yerine insana
hoşgörüyü, varlığın aslında bir olduğunu şiirlerle, sema ile müzik ile
anlatırlar… ve tabii ki aşk ile…
Hz.
Pir’in ruhunda kopan fırtınaları… “Birisi âşıklık nedir diye sordu/ Bizim gibi
olursan anlarsın dedim” diyor Hz. Pir… Daha ötesi de var, varlığı birlemeyi
anlatan ama… öncesi olmadan sonrasını anlatmak yanlış olur, bilenler zaten
anladı…
Osho
da zaman zaman saygıyla söz eder Mevlâna’dan…
Elimde
bir sayfa fotoğrafı var; Osho’nun hangi kitabından çektiğimi hatırlamıyorum ama
bilgiler hep yeni… “Ekmeğin yapımı binlerce yıl öncesiyle aynı olsa da ekmek
her zaman taze…”
Yıllarca
meditasyon yapıp riyazetle meşgul olan bir adamın hikâyesini anlatıyor ve
yaşamın gerçeğini:
“Yıllarca
didindim sonra uçtum” diyor… Osho, “kargalar da uçar” diyor… 18 yıl çalıştıktan
sonra Ganj’ın üzerinde yürümeyi başaran adama da “bir lira verirsen sandalcı
seni karşıya geçirir” diyerek bunca yılın heba olduğunu anlatıyor…
Ve
asıl yolun “farkındalık” olması gerektiğini anlatıyor. Yaşamı; ezberden,
otomatiğe bağlayarak yaşamak yerine her ânın farkına vararak yaşanılması
gerektiğini anlatıyor.
Muhittin
Arabi, bir eserinde “vaktin oğullarından” söz eder yani ânın farkında olan
sufilerden…
Ve
devam eder Osho, “bunlar oyuncak, oyuncakların peşinden gitme” der…
Bütün
sufiler aynı şeyi söylerler; çünkü hakikat aynıdır, dünyanın neresine
giderseniz aynıdır, değişmez… “Kıyamete dek bir Musa örneği vardır. Işık
değişmez, değişen lambadır” der, Mevlâna…
Eğer
gönül coğrafyanızı hakikate açtınızsa, o hakikat sizi bulacaktır… Öğrenilmesi
gereken farkındalıktır…
Yemek
yerken, su içerken, her ne yapıyorsanız yaptığınız işin kendisi olursak
başarabiliriz… Ruh gibi yüce bir emanete bedenimiz ev sahipliği yaparken,
oyuncaklarla oynamak!..
Hayatıma
dokunan bu iki ruha saygılarımı sunuyorum…
Kendinizin
farkında olursanız, kim olduğunuzu hatırlayabilirsiniz…
TAHİR
SAKMAN






























