![]() |
| Dam yuvağı |
TAHİR SAKMAN
YAŞAM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT
23 Ekim, 2025
20 Ekim, 2025
KONYA KİTAP GÜNLERİ
KONYA
KİTAP GÜNLERİ
Konya
Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği Konya Kitap Fuarı'nda dün, ünlü folklorcu
'Mazhar Sakman'ın Konya türkü kültüründeki yerini ve önemini" kendi
sesinden ve sazından türkülerle anlatmaya çalıştık.
Programa
katılma nezaketi gösteren ve bizi onurlandıran tüm konuklara teşekkür ederim.
Türkülerle
olan yolculuğumuza destek veren tüm dostlara sevgilerimi sunuyorum.
Yaşantımdaki
en iyi yol bu olsa gerek; türküleri seviyorum...
TAHİR
SAKMAN
15 Ekim, 2025
ZEKİ OĞUZ’A YAKIŞMIŞ
ZEKİ
OĞUZ’A YAKIŞMIŞ
Bu
çok özel bir duygudur:
Yakından
tanıdığınız bir insanı anlatan bir kitabı elinize aldığınız zaman ve okurken sanki
onunla konuşur gibi olursunuz… Ve bir tuhaf olursunuz…
Şehrin
yakın çevresini onunla dağ, dere, tepe demeden gezdiğimiz, fotoğrafladığımız
günler şimdi çok geride kalsa da anılarla, anıların da ötesinde yayımlanan
kitaplarla yeniden doğaya koşturuyoruz sanki…
Ve
“keşke” diyoruz, bu keşkenin son keşke olmasını dileyerek; Zeki Oğuz ve diğer
kültür adamlarımız hayattayken hayatlarını, şehir kültürüne yaptıkları
katkıları anlatan kitapları yayımlayıp, o insanları sağlıklarında onore
edebilseydik…
Önceki
akşam şehir kültürüne gönül vermiş üç arkadaş Akyokuş’ta bunları konuştuk… Şair
Vural Kaya, Selçuk Üniversitesi akademisyenlerinden edebiyatçı Prof. Dr. Ahmet
Gögercin ile şehrin semalarını aydınlatan kitaplar ve insanlardı konumuz…
Ahmet
Gögercin yıllarını Zeki’nin yanında dolaşarak geçirmiş bir isim, birlikte çok
taban patlattık… Zeki’yi zaten başkası böyle anlatamaz, onun ruh ve edebiyat
dünyasına giremezdi… Hatta diyebilirim ki Zeki’yi, Zeki’den daha iyi tanıyan
bir arkadaşımızdır.
Zeki’nin
şiirlerini, gezi notlarını ve öykülerini analiz ederken ustalığını konuşturuyor
ve asla duygusallığa düşmeden bir bilim adamına yakışır bir şekilde tahlillerde
bulunuyor. Şiirlerin ve öykülerin pek çoğunun yazılışlarına tanıklık etmenin
verdiği bir birikimle Zeki’yi anlatıyor. Ve tabii ki nasıl bir değeri
kaybettiğimizi de anlıyorsunuz…
Kitapta,
Zeki’nin dostları tarafından yazılan makalelere de yer verilmesi ayrı bir değer
katmış. Ve tabii ki Zeki’den seçmelere de yer verilmiş. O bildiğimiz sıcak
öyküleri, kekik kokularıyla bezenerek yeniden okumanın keyfine varıyorsunuz.
Bir gelincik edasıyla süzülen satırların arasında insan sevgisi, doğa sevgisi
yüreklerimizi yeniden ısıtıyor. Konya bozkırlarında, serin rüzgârlar eşliğinde
dolaşırken içimizi ürpertiler kaplıyor; tam da Zeki Oğuz’un istediği gibi saklı
bir yaşamı önümüze sunuyor.
Ahmet
Gögercin’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Sadece o da değil tabii, kitapta
emeği geçen herkesi ayrı ayrı kutlamak isterim; hassaten kitabın editörlüğünü
üstlenen şair, yazar dostum Vural Kaya da çok iyi işler çıkarıyor, bu nedenle
Konya Büyükşehir Belediyesi’ni de kutluyorum.
Vural
Kaya, edebiyatçı olmanın verdiği bir sorumlulukla şehirde yapılması gerekenleri
özveriyle yapıyor, çok önemli işlere imza atıyor. Şehir kültürüne ciddi
katkılar sağlıyor. Her türlü bağnazlıktan uzak bir duruşla ve Konya çocuğu
olmanın ve yaptığı işlerin doğru olmasının verdiği özgüvenle geleceğe izler
bırakıyor.
Onu
daha çok çocuk hikâyeleriyle tanısak da o, bugünlerde içindeki şair kimliğini
ön plana çıkaran kitaplarıyla da Konya semalarını şiirleriyle süsleme gayretiyle
çalışıyor. Vural Kaya’nın imgelerle ördüğü şiirlerinde çok şey gizli; bir
labirentin içerisinde, sır olmuş kapıların arkasında sabırla açmanızı bekliyor;
açarsanız kazanan siz olursunuz…
Bu
kitap; Zeki Oğuz’a çok yakışmış… Yaylaların özgür sesini, kitabı kucakladığınız
zaman duyacaksınız, eminim…
TAHİR
SAKMAN
14 Ekim, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 41 DAĞLARI DELEYİM Mİ? (EDALI BEBEK) 2. KAYIT
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 41 DAĞLARI DELEYİM Mİ? (EDALI BEBEK) 2. KAYIT
Mazhar
Sakman tarafından okunan bu zarif türkümüzün ikinci kaydında udi Cenap Kendi
ile kanuni Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
https://youtu.be/vHdVC4c9OdE
TAHİR
SAKMAN
12 Ekim, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 40 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KAR...
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 40 KARANFİLİM SAKSILARDA ÇANAKTA (ASLAN KARAM) 2. KAYIT
Mazhar
Sakman tarafından okunan bu zarif türkümüzün ikinci kaydında udi Cenap Kendi
ile kanuni Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
TAHİR
SAKMAN
10 Ekim, 2025
DÜNYANIN ORTASI AKŞEHİR’DİR!
DÜNYANIN ORTASI AKŞEHİR’DİR!
Artık
hiç şüphem kalmadı…
Adımın
Tahir olduğundan daha fazla inandım… Afyon dönüşü, o sevimli bilge ihtiyarın
zekâsı çağırdı, o kapısı kilitli, etrafı açık türbesine uğrayınca hiç şüphem
kalmadı:
Dünyanın ortası kesinlikle Akşehir’de, Nasreddin Hoca’nın tam ayağını bastığı yerde…
Türbesini ziyaret ederken… o nasıl bir sevgi yumağıdır ki… insan mezarlıkta
huşu içinde olur değil mi? Kendine bir çeki düzen verir, gözlerinden yaş
gelmese bile üzüntülü bir tavır takınır değil mi?
Vallahi
hiç öyle olmadı ama benim kabahatim değil… Nasreddin Hoca’nın, üstün bir
zekânın ürünü olan fıkralarıyla büyüdüyseniz bu gayet normaldir… Hoca’nın bütün
fıkraları sanki beynimin içinde resmi geçit yaparken… bendeniz kıkır kıkır
olmasa da -ki kendimi zor tuttum- ince bir tebessümle mezar ziyareti yaptım… bu
arada gülmekten Fatiha okumayı unutmuşum da yolda gelirken aklıma geldi,
okudum. Hoca, beni bağışlar biliyorum!
Akşehir’e
giderseniz tabii ki Batı Cephesi Karargâhı da sizi çeker… Günün yokluk
şartlarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü başta olmak üzere silah
arkadaşlarının uykusuz gecelerde planlar yaptığı Karargâh binası sizi o günlere
fotoğraflar eşliğinde götürüyor.
İsmet
Paşa’nın, Eskişehir’in eski Belediye Başkanı Sayın Yılmaz Büyükerşen tarafından
yapılan mumyasını görmek büyük sürpriz oldu. Sanki masa başında, ayakta dimdik
durmuş, kararlı gözlerle bize Millî Mücadele’yi anlatır gibiydi.
Atatürk’ün
mumyasını aradı gözlerim ve diğer silah arkadaşlarının da… Müze yetkililerine
bu dileğimi aktardığımda masa başında, planlar yaparken Atatürk ve silah
arkadaşlarının mumyalarının yapımı için projeler hazırlandığını söyledi, umarım
kısa sürede bu proje neticelenir; çünkü Batı Cephesi Karargâhı’nı Akşehir’e
kurmakla Atatürk’ün soy köklerinin de bulunduğu Konya coğrafyasına sırtını
vererek ne kadar güvendiğini de ortaya koymuş oluyordu. Ve Konya onu yanıltmadı;
Millî Mücadele’ye tam destek vererek, kanıyla canıyla mücadele etti…
Batı
Cephesi Karargâhı müze haline getirilmiş ve özellikle gençlerin yoğun ilgisi
beni çok mutlu etti. Müzede yer alan Atatürk’ün şahsi eşyaları onun ne denli
naif bir insan olduğunu da ortaya koyuyordu. Savaş ortamında bile kıyafetlerinin
ve diğer eşyalarının zarifliği nasıl bir değere sahip olduğumuzu da gösterirken
Türk Milleti’nin asaletini de anlatıyordu.
Bizler
neler yitirdiğimizin farkında mıyız acaba?
Atatürk’ü
gözümün önüne getiriyorum Kocatepe’de, Akşehir’de, Konya’da… İzmir’e girerken, atlarının
nallarında şimşekler çakarken…
Yüce
Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum…
TAHİR
SAKMAN
09 Ekim, 2025
MİLLÎ MÜCADELE'NİN ŞEHRİ
MİLLÎ MÜCADELE'NİN ŞEHRİ
Afyonkarahisar'ı ikiye bölen bir çay Akarçay... Belediye çevreyi düzenleyip Kültür Park olarak halkın hizmetine sunmuş. Oldukça büyük bir alan.
Çok kıskandım; Eskişehir'de var, Afyon'da var, Konya'da yok...
Beş gündür eşimin termal tedavisi için buradayım ve bingo; vertigo burada da buldu çok şükür... Üç gün yatırdı... Bu nedenle gezemedim. Oysa o kadar önemli yerler var ki şaşarsınız:
Afyon Mevlevihanesi, Konya'dan sonra önemli Mevlevi merkezlerinden...
Milli Mücadele şehri... Kocatepe, Çiğiltepe... Büyük taarruzun top seslerini yeniden duyarsınız... Atatürk'ü Kocatepe'de yeniden görür gibi olursunuz...
Millî Mücadele Müzesi, Arkeoloji Müzesi mutlaka gezilmeli...
Konya'da etli ekmek neyse Afyon'da sucuk o. Dünyanın sucuğunu buraya yığmışlar, sabah akşam sucuk yiyorlar, bir de keşkek... Üzerine kaymaklı ekmek kadayıfı... Porsiyonlar doyurucu ve fiyatlar uygun...
Şehirde yatay mimari ağırlıklı bir şehirleşme var.
Hayvancılık ve termal turizm ön planda...
Atatürk'ün, Kuvayı Millîye'nin izlerini her adımda hissediyorsunuz, Kocatepe'de Atatürk'ün sesini duymamak mümkün mü? Çiğiltepe'de bir kez daha gözleriniz doluyor...
Afyon baştan sona Millî Mücadele oluyor, gazi oluyor, şehit oluyor...
Bense yeterince gezememenin üzüntüsüyle yarın için dönüş hazırlıklarına başlıyorum.
TAHİR SAKMAN
03 Ekim, 2025
HAYAT ÖLÜMÜN İKİZİ
HAYAT
ÖLÜMÜN İKİZİ
Sonbahar
hiç değişmedi…
Her
yıl olduğu gibi bu yıl da aramızdan dostları çekip alıyor sanki başka işi
yokmuş gibi…
Bu
ağaçlardaki solgun hüznün arkasında sanki can alıcı bir vazifenin dramı var…
Hayat ölümün ikizi… Doğarken zaten kaybediyorsunuz… nasılsa öleceğiz demiyoruz
tabii ki ama doğmasak ölmezdik… yaşamı nasıl bilecektik doğmazsak?
Hayatı
yaşadığımız için mutlu oluyoruz; geride bıraktığımız iyi ilişkiler, dostluklar,
sevgiler ışığımız oluyor…
Son
dönemlerde ritim sanatçılığının yanına kadim şehrin fotoğraflarından
oluşturduğu arşivini dijitalde yayımlamasıyla arşivciliğini de ön plana çıkaran
sevgili Yaşar Barışık dostumuzun haberini aldık, üzüntüyle…
Üzülmedik;
çünkü o üzerine düşeni karınca kaderince yapıyordu… ama çok üzüldük şehir
kültürü bir evladını daha şehrin bağrına verirken… gençlerimiz artık tek umudumuz…
Fotoğrafları
2000’li yıllarda, şimdi yapılmayan Sille Barajı’ndaki Sille Günü’nde çekmiştim…
Merhum Yaşar Barışık yanında Ahmet Özdemir ve Bedia Akartürk’e eşlik ederken. Sağ
arka başta solist Saim Kayhan, sağ ön başta da yanılmıyorsam o dönemin Sille
Tanıtma ve Tanıştırma Derneği Başkanı Av. Rahim Eke…
2.
fotoğrafta aynı gün Bedia Akartürk ve bendeniz… (Ne kadar gençmişim…)
3.
fotoğrafta ise Yaşar Barışık hemen yanında bağlama Orhan Kahveci, ut Orhan
Kahveci’nin ağabeyi (ismini anımsayamadım) ve kaşık kimdi bilmiyorum, bir oturakta
çekmiştim…
Bir
gün silineceğiz… ama fotoğraflar yaşadıklarımızın ispatı gibi duracaklar…
Merhum
Yaşar Barışık ani bir kalp krizi neticesi aramızdan ayrıldı, merhum bugün cuma namazını
müteakip Parsana Camisi’nde kılınacak cenaze namazının ardından Musalla Mezarlığı’nda
şehir toprağına bedeni emanet edilecek. Eşlik ettiği türküler ise
yüreklerimizdeki ağır hüzne tanıklık ederken gelecek nesillerin duygularına
emanet…
“Hassas” bir dönemden geçtiğim için katılamayacağım…
Mezarlıklar ağır geliyor… Merhuma rahmet dilerken yakınlarına ve sevenlerine de
baş sağlığı diliyorum. Nur içinde yatsın…
TAHİR SAKMAN
29 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 39 GÖZELCE’NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFEN...
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 39 GÖZELCE’NİN KÖŞEDEDİR ODASI (SAFFET EFENDİ)
Daha
önce 27 numaralı olarak yayımladığımız Gözelce’nin köşededir odası veya yaygın
ismiyle Saffet Efendi türkümüzün bu ikinci kaydında yine udi Cenap Kendi ile kanuni
Kazım Büyükşalvarcı eşliğinde solist Mazhar Sakman 12 telliyle çalıp söylüyor.
Türkünün doğuş hikâyesiyle, türkü hakkında geniş bilgi isteyenler 27 numarayla
yayımladığımız türkünün birinci kaydının
altında bulunan açıklamalara bakabilirler.
https://youtu.be/2zPS0vhnDys?si=-sJaEyxJ6ykLjLKG
TAHİR
SAKMAN
23 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 38 ANNEM BENİ GÜLDÜRMEDİ GÜLMESİN (URFALI)
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 38 ANNEM BENİ GÜLDÜRMEDİ GÜLMESİN (URFALI)
Ne
zaman duysam iliklerime kadar titrediğimi hissettiğim türkülerimizden bir
tanesi…
Her
ne kadar Urfalı ismiyle de bilinse ve türkü metninde “Urfalıyam bahçeliyem
bağlıyam” şeklinde Urfa ağzıyla söylenen bir bölüm de olsa türkünün Urfa ile
uzaktan yakından bir bağı yoktur. Muzaffer Sarısözen tarafından Urfa’dan
derlenen “Urfalıyam dağlıyam” isimli türkü ile sadece güftesindeki bir mısradan
başka bir benzerliği yoktur.
Konya
oturaklarının bu eşsiz türküsünün sözleri insanın içini yakan cinsten… “Acıdır
aşkın şarabı içilmez/Anadan geçilir yârden geçilmez” şeklinde veya benzer
sitemleri türkü metinlerimizde görmek mümkün ama ya bu nasıl bir ruh halidir
bilemedim. Bir insanın annesine beddua edecek kadar… Annelerimiz en kutsalımız
ama bu türkünün metninde sanki bir terslik var. Bir insanın annesi nasıl bir
kötülük yapabilir ki evladı bunun üzerine böyle sözler edebiliyor:
Annem
beni güldürmedi gülmesin
Benden
başka evlat yüzü görmesin
Yedi
de yıl sıtma tutsun ölmesin
Annesi
sevdiğinden ayırmış olmalı… ama hiçbir gerekçe anneye böyle sözler etmesini hoş
karşılamaz… Bir başka türküde örneği var mı bilmiyorum, sitemin de ötesine
geçen bu güfte, yürek yakan bir ezgi eşliğinde söyleniyor.
Tabii
ki türküyü yargılama değil bizim ki… sadece Konya oturaklarında okunan bu
türkünün arka planındaki ruh halini anlamaya çalışmaktan ibarettir yaptığımız…
Her
notasında yürek yangınlarını hissettiğimiz türkü, sevdasıyla annesi arasında
kalan bir âşığın dilinden çıkmış olmalı. Sevdaları büyüten ve sevda yapan
ayrılıklarsa eğer bu türküde de bunun acısını fazlasıyla hissediyoruz.
ANNEM
BENI GÜLDÜRMEDI GÜLMESIN (URFALI)
Annem beni güldürmedi gülmesin
Benden başka evlât yüzü görmesin
Yedi yıl sıtma tutsun ölmesin
Alnı
topça gizli yârden ayrıldım (ey)
Saçı sümbül nazlı yârden ayrıldım (ey)
Dalgalım
gel gel sürmelim (oy)
Duman
var karşı dağın başında
Arzum
kaldı toprağında taşında
Bir
bende değil cümle ihvan başında
Al başımdan sevdayı (vay)
Genç
yaşımda zindan ettin dünyayı (vay)
Bir tanem (oy oy) Urfalım gel
Urfalıyam bahçeliyem bağlıyem
Kurşun değdi ta ciğerden dağlıyem
Bir yâr için kollarımdan bağlıyem (oy)
Alnı
topça yeni yârden ayrılam (oy)
Saçı
sümbül nazlı yârden ayrılam (oy)
Dalgalım
gel gel gel sürmelim (oy oy
https://youtu.be/u4N_3O5_OZ0?si=09OoZ2bLK-NDqDhr
https://www.youtube.com/@tahirsakman-Konya
TAHİR
SAKMAN
17 Eylül, 2025
BALCAN TİRİDİ
BALCAN
TİRİDİ
“Namaz,
niyaz, boğaz…”
Konyalının
düsturudur gibidir bu deyim… Boğaz olmazsa, ne namaz olur ne niyaz… Belki de bu
nedenledir yemeğe düşkünlüğümüz…
Mevlevî
mutfağında boğazdan amacın ibadet ve taat için gerekli enerjiyi sağlamak olduğu
bilinirse, bu deyimi anlamak daha da kolaylaşır…
Yemeklerimiz
yağlıdır ve karbonhidrat açısından oldukça zengindir. Hamur işleri Konya
mutfağında ön plana çıkarken, çiftçi memleketi olduğumuzdan dolayı toprakla
sürekli haşır neşir olmamız bunu gerektirmiştir. Bu durum doğal bir
zorunluluktur.
Bugünlerde
“yerli” sebzeler yavaş yavaş vedaya hazırlanırken… Anamın balcan tiridi aklıma
düştü… Koskoca yaz biterken balcan tiridi yemeden uğurlamak ayıp olacak! Her ne
kadar Kumköprü balcanı artık tarih kitaplarında yer alsa da… Aslında Kumköprü’nün
kendisi de tarih olmuş…
Bir
gün zaman ayırın Kumköprü, Uluırmak, Sedirler vs. … cesaretiniz varsa bir
gezin, gözlerinize hakim olamayacaksınız; bağlarımız, bahçelerimiz betona,
ranta kurban edilmiş… ve belki de o eski ihtişamlı günlerden sarkan bir asma
yaprağının feryadını duyacaksınız…
Cesaretiniz
var mı?
Her
neyse şükür ki hâlâ o elleri öpülesi ninelerimiz küçücük bahçelerinde yetiştirdikleri
avarları pazarlara getiriyorlar… Diyorum ki belediyeler bu ninelerimizden
pazarlarda işgaliye ücreti almasa ne olur ki batarlar mı? Onlara madalya taksak
yeridir. Çoktan hak ediyorlar, onların sayesinde yerli sebzelerimizi hâlâ taze
taze yiyebiliyoruz.
Kumköprü
balcanı olmasa da yerli patlıcan aldım Muhacir Pazarı pazarından… Gerisi eşime
kaldı… Hiç abartısız, süslemesiz, natürel ama lezzet patlaması Nirvana… Patlıcanları
eşim küçük doğrar ve tandır ekmeğinin üzerine…
Aman
Allah’ım tutmayın beni…
Tiridin
çok çeşidi var şehrimizde ama bu balcan tiridi çok başka… Üzerine yoğurt da
ilave edebilirsiniz hatta tereyağı da… biberle, domatesle, maydanozla
süsleyebilirsiniz, ben natürel olmasını tercih ediyorum, yoğurdun üzerine
tereyağı eklerseniz ağırlaşacaktır. Oldukça
da ekonomik bir yemek, bayat ekmeklerinizi değerlendirebilirsiniz.
Eşimin
rahmetli büyükannesi Şerife ninemiz tirit için “evin arkasını dolanmadan erir”
derdi ama o toprakla çalışanlar için söylenmiş olmalı, bizim gibi tiridin
üstüne iki saat uyku çekenler için değil!
Kendinize
bir iyilik yapın; Hatçabanın yetiştirdiği balcanlardan bulun… Mutlaka balcan
tiridiyle yaza elveda deyin…
Sonra
kış gelsin, kar yağsın şöyle iki metre o zaman da size küflü peynirden bir
tirit yaparım. Bir sündürme, bir papara…
Konyalıda
ne tirit biter ne yarenlik…
TAHİR
SAKMAN
10 Eylül, 2025
KONYA YAZ AKŞAMI SOHBETLERİ
KONYA
YAZ AKŞAMI SOHBETLERİ
Kadim
dostum, usta gazeteci Kemal Soylu’nun, Konya Olay TV’de yayımlanan “Konya yaz
akşamı sohbetleri” isimli programına konuk olduğum bölüm dün akşam yayımlandı, tabii
ki süreye sığamadık ama önemli mevzulara satır açmayı başarmışız.
Şehrin deneyimli gazetecisi karşımda olunca konu konuyu açtı. Hatırlama/hatırlatma seansına dönüşen programda gördük ki eski Konya’dan geriye pek bir şey bırakmamışız. Belleklerimizde yer eden hatıralar da bir gün bizimle beraber gidecek ve geriye belki de bunları konuşan Konyalı kalmayacak. Bizim bugün tasvip etmediklerimizin özleminde olan bir başka nesil yerimizi aldığında bizler çoktan…
Haydi
geçmiş olsun Konyalı; hani bir laf vardır bilirsiniz, “… yerine yata git”
derler, başındaki kelimeyi de siz koyun canım, bunu nasıl olsa bilirsiniz… (Bilemeyenlerin
kulağına bir gün fısıldarım!)
Programı
izlemek isteyenler için link:
https://www.youtube.com/live/YpCqLa-4xF0?si=3Ee8rCStDzZ4wCBq
TAHİR
SAKMAN
09 Eylül, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 37 MENTEŞELİ
MAZHAR
SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 37 MENTEŞELİ
Yıl
1917...Birinci Dünya savaşının en acımasız biçimde sürdüğü soğuk karlı bir kış
gününde Konya’dayız... Hava soğuk mu soğuk. Sanki cephelerde devrilen
yiğitlerin, Anadolu uşağının, Anadolu Türk’ünün makus talihini, kuru ayaz tez
elden ulaştırırcasına gül benizleri bıçak gibi kesmede… Her evden bir asker,
bazen iki, üç asker cephede vatan için kan veriyor, can veriyor ama toprak
vermiyor; ta ki kanıyla sulamadan!.. Her evden bir gazi! Her evden bir şehit!
Ama kızların, gelinlerin, anaların başı hiçbir zaman öne düşmüyor. Hepsinin
dilinde bir ortak temenni, bir tılsımlı söz, bir dua; vatan sağ olsun!..
Günlerden
Cuma… Uluırmak Ali Hoca Mahallesi Maraş Sokak’ta, iki katlı ahşap, çıkartmalı
tipik bir Konya evinde, hummalı bir faaliyet göze çarpmakta. Ufak tefek; elli
beş yaşlarında bir kadın, gelen misafirlere yer gösterip, izzet ve ikramda
bulunuyor. Bir taraftan da ortada oynamakta olan torununu göz ucuyla devamlı
kontrol ediyor. Nasıl etmesin ki! Oğlu Alişan’ın emanetiydi O! Emanetti ya!
Alişan önce eniştesi Mahmut ile Balkan Harbi’ne gitmişti. Sağ salim dönmesine
dönmüştü ama eniştesi Mahmut şahadet şerbetini içerek toprağa düşmüştü. Balkan
Harbi dönüşü çok geçmemiş, bu sefer babası Ahmet Ağa ile kardeşi Rahmi ile
birlikte Şam Cephesi’ne gönderilmişti.
Üç
sene olmuştu gideli; üç sene... Alişan giderken bir buçuk yaşındaydı oğlu oysa
şimdi dört buçuk yaşındaydı. Babasını görse tanıyabilecek miydi? Babası,
dedesi, amcası cepheden dönebilecekler miydi? Gözleri bir an dolar gibi oldu,
hemen torunu Abidin’i bağrına bastı. Oysa minik Abidin bir şeyden habersiz, gözlerinde
bir soru işaretiyle ninesine bakıyordu... Kadın hemen kendini toparladı ve kutsal
bir söz terennüm eder gibi mırıldandı; “Vatan sağ olsun!..”
Bu
kadın “Uzun Kızların Alime” idi... Kısaca Alim(e) Hoca!.. Hocaydı ya! Anadolu
kadının özgürlüğünü, iradesini, çalışkanlığını ve başarısını kanıtlarcasına
meşhur Hoca Zeynel Abidin’den yıllarca ders almış, okumuş, okumuştu. Hem zaten
torununa da hocasının ismini vermemiş miydi? Zeynel Abidin Hoca’dan icazet alıp
kadınlara vaaz etmekteydi. Doğmaca söylediği ilahileri dillerde dolanıyordu. O
Cuma da buz tutan kalpler, kürem kürem Alim Hoca’nın evine, feyz ve umuttan
nasiplerine düşeni almaya gelmişlerdi.
Alim
Hoca kadınlara sabretmelerini, Allah’tan ümit kesmemelerini öğütledi, Kur’an-ı
Kerim’den cihatla ilgili ayetler okudu, onları tefsir etti...
Vaazın
sonunda dua ettiler. Cephede yokluklarla savaşan Türk askeri için zafer
dilediler. Zaten biliyorlardı ki Allah’ın yardımı Türk Ordusu’na er geç
ulaşacaktı…
Biliyorlardı
ki şehitler cennetteydi. Geride kalanlara sabır dilediler. Biliyorlardı ki
şehitlere öldü denmezdi; dullara, öksüzlere başın sağ olsun demediler; vatan
sağ olsun dediler.
Bütün
kadınların kalbi sanki Alim Hoca’nın kalbiyle kenetlenmiş gibiydi. Hasretten,
ayrılıktan inleyen gönülleri, Alim Hoca’nın her “vatan sağ olsun” temennisiyle
bir teselli, bir umut, bir amin duygusu kaplıyordu...
Dua
bitti fakat Alim Hoca coşmuştu. Kadınlara has ince berrak sesiyle, yanık yanık,
gönlüne o anda doğuveren bir ilahi okumaya başladı;
Kadir
Mevla’m defterime bak derse
Yerle
göğün arasına çık derse
Cürmü
isyan günahıma çok derse
Eyvah
bana yazık bana vay bana
Aklar
düştü benim siyah saçıma
Ben
ağlarım günahıma suçuma
Koyacaklar
kara toprak içine
Eyvah
bana yazık bana vay bana
Kadir
Mevla’m Arafat’a varırsa
Yüzüm
kara beni anda görürse
Beratımı
sol elime verirse
Eyvah
bana yazık bana vay bana
İlahisini
bitirince kadınlar ısrar ettiler tekrar okudu. Bir daha, bir daha okudu. Ta ki
bütün kadınlar ezberleyip kendisine eşlik edene kadar.
Daha
sonra herkes cüzünü çıkardı. Alim Hoca bütün kadınları tek tek okuttu. Bu arada
vakit ikindiyi bulmuştu. Seccadeler serildi, Alim Hocanın imamlığında ikindi
namazını kıldılar.
Namazdan
sonra hanımlar Alim Hoca’nın elini öpüp hayır duasını aldıktan sonra izin
isteyip ayrıldılar. Misafirlerini uğurlayan Alim Hoca, kocası Ahmet Ağa’nın
emaneti olan kuşları yemledikten sonra, çıkartmalı odaya çıkıp, pencerenin önüne
oturdu. Gün son ışığını da çekmek için acele ederken, sulu sepen (sepken) kar
atıştırmaya başlamıştı.
Alim
Hoca’nın içinde garip, anlayamadığı bir sıkıntı vardı. Rahat edemedi orada.
Kalktı, bahçe tarafındaki pencerenin önüne adeta çöktü. Kar çevreyi yorgan gibi
sarmıştı. Toprağın altındakileri düşündü bir an… Acaba kendi kocasını bir daha
görebilecek miydi? Ya oğulları Alişan ile Rahmi’yi? Kim bilir şimdi
neredeydiler. Minik Abidin ninesinin hareketlerini garip garip seyrederken,
Alim Hoca torununu bağrına bastı. Hüzünlü gözlerinde bir damla kocası için, bir
damla oğulları için yaş birikirken kendini toparladı. Yan bahçede maltızı söndürmeye
uğraşan komşuları “Menteşeliyi” gördü. Derdini döküp rahatlamak istedi,
pencereyi açtı, seslendi, seslendi! Dalga dalga kabaran duygularını Uşşak
makamında dile getirdi:
Menteşeli
Menteşeli
Deli
oldum aşka düşeli
Üç
yıl oldu yâr gideli
Kaldım
evlerde yalınız
Derviş
olsam giysem hırka
Kimsem
yok ki versem arka
Gönderdiler
Şam’a Şark’a
Çekilmez
derdim yalınız
Evleri
var içli dışlı
Çelenleri
hüma kuşlu
Kalbim
ağlar gözüm yaşlı
Kaldım
evlerde yalınız
Evleri
var yüksek bodam
Nerde
kaldı benim kocam
Ak
sakallı garip babam
Çekilmez
derdim yalınız
Loras’tan
bir bulut ağdı
Sulu
sepen karlar yağdı
Yolcularım
hanlarda kaldı
Kaldım
evlerde yalınız
Asker
yolu ikidir iki
Giydikleri
potin teki
Benim
guzum gelmez mi ki
Kaldım
evlerde yalınız
İbrişimin
telden midir
Muhabbetin
candan mıdır
Bu
ayrılık senden midir
Kaldım
evlerde yalınız
Komşusu
Menteşeliye derdini döken Alim Hoca, biraz rahatlar gibi olmuştu ama bu çok uzun
sürmedi. Oğlu Alişan’ın künyesi, şehit annesi olduğunu müjdeleyerek geldi.
Ardından gelini bu acıya dayanamadı, Alişan’ının yanına uçtu. Tek tesellisi,
kocası Ahmet Ağa’nın ve diğer oğlu Rahmi’nin cepheden sağ salim dönmüş
olmasıydı. Fakat bu sefer Anadolu işgal edildi. Alim Hoca kudretli hatipliğiyle
milli uyanışa yardımcı oldu. Anadolu kadını, şahsında bayraklaştı ve vatanın
kurtulduğunu gördü. Öksüz ve yetim torunu Abidin’i sevgi ve şefkat kanatları
altına alarak hoşgörü ile yetiştirdi. Torununun cura, ut, cümbüş çalmasına ses çıkarmadı, hatta teşvik etti. Oğlunu ve damadını verdi, fakat vatanını
vermedi, vatanın sağ olduğunu görerek huzur içinde Hakk’a yürüdü.
Uluırmak
Mezarlığı’na defnedilen Alim Hoca’nın mezar taşının olmaması nedeniyle, kesin
ölüm tarihini bulamadık. Ancak kaynak kişilerin ifadesiyle 1943 yılında 83
yaşında öldüğünü tespit ettik. Dolayısı ile doğum tarihini 1860 olarak tahmin
ettiğimiz Alim Hoca’ya rahmet dilerken, bugün hayatta olan torunu udi Abidin
Özlüoğlu’na uzun ömürler temenni ediyoruz. (2001 yılında Konya Oturakları
isimli kitabımda bu öykü yayımlandığı zaman Abidin Amca hayattaydı sonra onu da
kaybettik, ruhu şad olsun.)
TAHİR
SAKMAN
Abidin Özlüoğlu...

Soldan sağa; Abidin Özlüoğlu, Mazhar Sakman...

Soldan sağa; Muhtemelen Cavit Ünyaylar, Vahit Bülbül, Mazhar Sakman, Karkınlı Kara, Abidin Özlüoğlu...

Kaydol:
Yorumlar (Atom)










































