YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

26 Ocak, 2023

İKİ ÇÖREK BİR BÖREK / BİZE NAMAZLIK GEREK /ŞİVLİLİK!

Foto: T. Sakman. 25 Ocak 2023, Konya Kültür Park'ta şivlilik fener alayı..

 

“Namazınız mübarek olsun” diyerek büyükleri ziyaret eden, ellerinden öpen kaldı mı bilmiyorum ama en azından gençlerin; Çin feneriyle, dilek feneriyle de olsa fener yakmaları beni çok mutlu ediyor…
 
Çocukluğumun o mutlu günlerinde belki davul fenerimiz, karpuz fenerimiz yoktu ama kiloluk yağ tenekelerini bir sopanın ucuna çakıp, içine kül ve üzerine de gaz lambasından gizlice aşırdığımız gazyağını döküp yaktığımız meşalelerimiz vardı. Sonra caddenin ortasında ateş yakıp, üzerinden atlardık…
 
Muhacir Pazarı’nda, Zindankale’de ve Sarıyakup Caddesi’nde geçen çocukluğumun hatıraları daha dün gibi taze… Fener yakmayı biraz kız işi saydığımızdan olsa gerek kendi meşalemizi yakardık. Kızların ve çocukların fenerlerini, komşu mahalle bıçkınlarının(!) fener baskınlarından korumak için nöbet tuttuğumuz geceler…
 
Tüm mahalleli akşam oldu mu birkaç gece de olsa caddeyi doldurur, “kaç göç” ortadan kalkar birkaç saatliğine de olsa özgürlüğün, kardeşliğin ve gerçekten komşu olmanın heyecanına kaptırırdık kendimizi…
 
Şivlilik âdeti Konya’ya özgü ve üç ayların başlangıcında kutlanıyor. Regaip Kandili’nden bir gece önce zirveye ulaşan fener eğlenceleri, kandil sabahı uhrevi bir duyguyla; annelerin erkenden kalkıp, cümle kapısının önlerini sulamasıyla başlayan tatlı bir telaşeye dönüşürdü. Hamurlar mayalanır, kabarması için beklenirken bişi (pişi) yapmak için hazırlıklar tamamlanırdı. Bu arada şırlan (şırlağan) yağını anmasak haksızlık olur: Evin hanımı, eşine tembih eder sıkı sıkı; şırlan yağı alması için… tabii ki unutur ve akşam eve gelip de unuttuğunu, yarın alacağını söyleyince, evin hanımı; “namaz geçtikten sonra şırlan yağını başına sür” diyerek tepkisini ortaya koyar. Bu Konya deyimi, her şeyin zamanında olması gerektiğini anlatmak için sık kullanılır. Şimdi gençler bilmese de…  Pişilerin şırlan yağında (susam yağı) kızartılması, yumuşak olması için tercih edilmektedir. Pişiler öyle şimdiki gibi değil de yufkaya sarılıp dağıtılırdı.
 
Konya'nın şivlilik günlerinde vazgeçilmezi olan pişiler...


Nar gibi kızartılan pişiler; konu komşuya, en az yedi kapıya dağıtılır. Bu yedi rakamı bize Orta Asyalı atalarımızın Şaman günlerinden bir hatıra… Ateş üzerinden atlamak da o günlerin günümüze yansıması; çünkü, ateş arınmayı, negatif enerjilerden temizlenmeyi sembolize eder. Bazı Hint disiplinlerinde yogiler, ateşle meditasyon yaparlar…
 
Evde pişi yapamayanlar ise fırınlardan pide alıp içine helva koyup dağıtırlardı. Özellikle Aziziye Camisi önünde, öğle namazı çıkışı, çarşıda da dağıtılırdı. O dönemlerde teneke leğenlerde satılan helvalar, yaklaşık 100 gr. gelecek şekilde kesilir, sıcak pidenin içine konularak dağıtılırdı. Eğer pideyi önceden sipariş etmediyseniz bulmanız mümkün olmazdı, kandil günü etli ekmek fırınları tamamen pide yaparlar ve öğleye hamur biterdi…
 
Sonra yayan yapıldak; anneler, babalar ziyaret edilir, hayır duaları alınırdı. Hayatta olmayanların da kabirleri ziyaret edilirdi. Şimdi telefonlarınız, mesajlarınız… kalsın ben almıyorum…
 
15 Ekim 1999 tarihli Yeni Gazete'nin kupürü...


Yıl 1999, Yeni Gazete’de yazdığım yıllar… daha dün gibi; Şivlilik Festivali önermiştim… Bu amaçla gazetenin genel yayın yönetmeni merhum Yalçın Dikilitaş ve yazı işleri müdürü merhume Ayşe Bağrıaçık bile birlikte Karatay Belediye Başkanı Sayın Mehmet Şen ile Meram Belediye Başkanı Sayın Mustafa Özkan’ı ve o dönemde Meram Belediye Başkan Yardımcısı olan Sayın Ahmet Köseoğlu’nu ziyaret ederek şivlilik istemiştik ve önerilerimizi aktarmıştık. Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı olan Sayın Mustafa Özkafa’yı da ziyaret etmek istemiştik ama sanırım şehir dışında olduğu için görüşememiştik….
 
Sonraki yıllarda önce Karatay Belediyesi, Türbe Önü’nde çocuklara şivlilik dağıttı sonra diğer belediyeler sahip çıktılar. Şimdilerde ise Büyükşehir Belediyesi günlerce süren şenlikler yapıyor. Ben bu tür etkinlikleri, bir geleneğin çocuklarımıza öğretilmesi ve yaşatılması için çok önemsiyorum. Aynı heyecanın; sevgiyle ve kardeşçe duygularla yaşanmasından / yaşatılmasından daha önemli ne olabilir ki?
 
Her ne kadar şivlilik torbamız olmasa da… annelerimiz torba dikerdi, öyle plastik poşetler yoktu (iyi ki de yoktu)… kapı kapı dolaştığımız… şimdi çocuklarımız güvenlikli sitelerin içinden dışarı çıkamıyorlar, bu ayıp da sizin olsun!
 
Erkenden kapınızı çalacağım, dilimde çocukluğumdan kalma bir tekerleme:
 
“Şivli şivli şişirmiş/ Erken olan bişirmiş [pişirmiş]/ İki çörek bir börek/ Bize namazlık gerek/ Şivlilik şivlilik…”
 
Kapıyı açmazsanız, tekmelerim ona göre, hem sonra öyle keçi boynuzuna, kırık leblebiye, peynir şekerine falan kanmam, beni öyle kolay savamazsınız ona göre, dimedi dimeyin; çikolatadan, kağıtlı şekerden başkasını almam…
 
Şivlilik, şivlilik…
 
TAHİR SAKMAN
 

 

 

25 Ocak, 2023

arka cepteki dünya İNDİRME LİNKİ

 



arka cepteki dünya
 
metal yorgunu bendeki zaman
bir makine gibi durmadan
yer bitirir bütün vidalarımı
bir yanım pet şişedir
bir yanım teneke kutu
ve plastik poşetten bir ordu
ordular ilk hedefiniz insanoğlu
-bulabilirsen-
 
yeşili kırılmış umudun
ve kendi gölgesinde/ gölgesiz
yorgun bir ağaç dinleniyordu/ kendisine
rüzgâr esmiyor çıldırıyordu
deniz susamıştı maviye
martılar akşamdan kalma
                     -sen bana bakma-
 
ben fabrikayım
                aslında devim
yerim dünyayı
                olmadı ay’ı
ötesi insan kanı
 
yok edin dünyayı yok edin ay’ı
bir savaş ki
          ölmeden dönmek yok
emanet ehlinde
boş teslim edin sevinsin
 
ayı oğlu bayı
kıçına koysun dünyayı

 

Bir dönemin özgürce söylenmiş şiirleri… dünyaya bir kafa atmaktı belki, belki bir sevdanın kollarında çırıl çırıl doğayı yaşamaktı… hoyrat bir sevincin vahşice dışa vurumlarıydı belki…
 
Işıltılarla dolu bir rüyanın isyana dönüşmesi ve kişisel bir başkaldırı:

 

adresimiz kanamalı
 
-sular ateşe döndüğünde, cehennem kapıları gül bahçesine açılacak. ve âşıklar yeniden yanmanın sonsuzluğunda ve tanrıya inat edercesine çığlıklar atacaklar; ölüm yakamıza gül taktığında-


hayat bir tuzaktı insana
ve bizler kurulu oyuncak
yürüyüşümüzde ateş sesleri
sesimiz isyana dönük
adresimiz kanamalı
 
önce gökyüzünde kırıldı
fahişeydi renklerimiz
sonra
                   sonrası yoksa
satıldık gibi hurilerin cennetine
 
/ey sevgili ey tanrıça
hanginiz benimsiniz
ben hanginizim/
 
-sevgilinin koynunda tapındım sana. ve gece tohumlarını dökerken şafaklara yıldızlarımı nereden çaldın?-
 
ey sevgili ey tanrıça
çıplak seviş benimle
 
Her şeyi doyasıya kanattığımız günlerden mısra mısra yıldızlara dökülen şiirler…
 
Sevgili dostlar, arka cepteki dünya; protest, çevreci, isyan, kişisel undergraund şiirlerle dolu; pdf formatında dijital olarak yayımda: www.tahirsakman.blospot sayfamda TAHİR SAKMAN KİTAP İNDİRME LİNKLERİ yazısını tıklarsanız açılan sayfadan ücretsiz indirebilirsiniz… keyifli isyanlar…


Bu kitapla birlikte dijital olarak yayımladığım kitap sayım 5'e, toplamda, fiziki olarak basılı kitaplarımla birlikte ise 16'ya ulaştı. Bu yıl içinde yayıma hazır olan 6 kitabımı daha paylaşacağım. Böylece kitaplarımın toplam sayısı 22'ye ulaşmış olacak. Ayrıca 4 yeni kitap da bitirilmeyi bekliyor; gözlerimin izin vermesini ve bitirmeyi seçiyorum...


©Tahir Sakman, 2023, arka cepteki dünya sadece pdf formatında dijital olarak yayımlanmıştır. Yazarın izni olmadan fiziksel olarak basımı ve dağıtımı yapılamaz. Kitapta bulunan şiirler ticari amaçlarla izinsiz kullanılamaz. 


ISBN 978-625-00-8864-7


TAHİR SAKMAN











24 Ocak, 2023

ÇİÇEK AÇTI UĞURLAR



‘uğurlar olsun’
ışıklara ısmarladık umudu
yarından bir önce
kanatlarımda türküler
okunacak özgürce
 
‘uğurlar olsun’
vazgeçmedik bilesin
izindeyiz atam diye
çiçek açtık binlerce
yürüyoruz sevgiye
 
‘uğurlar olsun’
milyonlar sende şimdi
 
uğurlar olsun
kan kokan sabaha
ve kalplere döşenen mayınlara
 
uğur'lar yeşerir umutlarımda / ellerim karanfil kokar /
ellerim kalem tutar /bir türküdür bu sevda / uğur'lar olsun
 

TAHİR SAKMAN





  

21 Ocak, 2023

ÜÇ DAL PİRZOLA ve AĞALAR

 


Bu şiirimi, 2021 yılında yayımlamıştım… aradan geçen “iki yıla yakın bir zaman diliminde değişen bir şey yok” diyemem; çünkü ülkemde karne hediyesi olarak “üç dal pirzola” alınıyorsa, çok şey değişmiş demektir!
 

AĞALAR
 
Millet inliyorken çarşı pazarda
Siz zam üstüne zam koyun Ağalar
Porsiyonları biz çoktan küçülttük
Sizler tıka basa doyun Ağalar
 
Vatandaş ne hâlde soranımız yok
Hâlimize kafa yoranımız yok
Zam yapmadan bir gün duranımız yok
Az geldi az daha soyun Ağalar
 
Batıyoruz şimdi biz ağır ağır
İster gizli ağla istersen bağır
Gözleri görmüyor kulaklar sağır
Milletin sesini duyun Ağalar
 
Ahlak dersen çökmüş adaletin yok
Bizler aç yatalım sizler gezin tok
Bu gidişin sonu bok değil bombok
Gerçek bu sanmayın oyun Ağalar
 
Bir maaş yetmemiş üç beş maaşlı
Gençlerimiz işsiz gözleri yaşlı
Siz ballı börekli biz yavan aşlı
Çıkın da bir bakın Sayın Ağalar
 
Din iman diyerek cepleri doldu
Vatandaş çaresiz saçını yoldu
Konuşan ülkeme şimdi ne oldu
Özgürüz değiliz koyun Ağalar
 
Emekliyi sorma şimdi aç gezer
Müzisyen derseniz canından bezer
Takatimiz yok bu zam bizi ezer
Şikayetler oldu mayın Ağalar
 
Kimisi gemici kimisi tosun
Kokain çeksin de gözleri doysun
Çaremiz sandıktır önüme koysun
Oyları bir daha sayın Ağalar
 
TAHİR SAKMAN
 

20 Ocak, 2023

GELME NE OLURSUN

 






Geçtiğimiz yılın son aylarında bir şiirimin Doğan Zade tarafından "Gelme Ne Olursun" ismiyle bestelendiğini duyurmuştum. Stüdyo demo kaydını gerçekleştiren sevgili Doğan Zade ile emeği geçen tüm müzisyenlere, bağlama; Alper Ekmekçi, kaval; Yahya Çelebi ile solist; Hızır Ali Akmeşe’ye teşekkür ederim. Linki tıklarsanız dinleyebilirsiniz: 

https://draft.blogger.com/blog/post/edit/2975477576293928891/4784817909761955894?hl=tr#

Ben çok beğendim sevgili dostlar umarım sizler de beğeniyle dinlersiniz… Şiirin tamamını tekrar paylaşıyorum:


ÇIKIP ÇIKIP GELME
 
Acılarda ara beni bulursun
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
Yeni bir aşkta teselli olursun
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Yağmur sonrası gökkuşaklarıyla
Gecelerin soğuk bıçaklarıyla
Sevdaların sıcak kucaklarıyla
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Anılarım saklı hepsi derinde
Gecelerin gizli kuytu yerinde
Bugün gelme sakın hatta yarın da
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Yaşananlar bitti yoktur eyvahım
Gücenmedim sana kalmadı ahım
Hatırlatma dünde kalsın günahım
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Kuşlarla uçarak hatta yel olup
Gözündeki yaşla coşan sel olup
Sitemlerim sana bana el olup
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
Arama sorma yollarıma durma
Eskisi gibi gözlerinle vurma
Dayanmaz kalbim beni fazla yorma
Çıkıp çıkıp gelme gelme n'olursun
 
TAHİR SAKMAN


18 Ocak, 2023

MAHMUT SURAL ve 50 YIL ÖNCEDEN BU YANA HER YÖNÜYLE KONYA (1925-1975)


 

Bu tür kitapları çok önemsiyorum; özellikle aile fertlerinin hatıralara sahip çıkarak birinci elden anlatması, kişisel tarihlerin yanında şehir hafızasına yaptığı katkıları da düşünürseniz önemi ortaya çıkar.
 
Hayırlı evlat aslında budur ki ailesinin kültür mirasını gelecek kuşaklara taşır…
 
Merhum babam Mazhar Sakman’ın vefatından sonra bendeniz de geceli gündüzlü uzun uğraşlardan sonra “Konyalı Mazhar Sakman’dan Türküler” isimli eserim yayımlanınca bunun değerini ve emeklerimin boşa gitmediğini anlamıştım.
 
Sayın Feyyaz Caner (1954), hemşehrimiz, emekli hâkim… Merhum Mahmut Sural’ın (1914-1987) torunu…
 
Uzun yıllar önce “Dünden Bugüne Konya Oturakları” isimli kitabımın üzerinde çalışırken, merhum İhsan Hınçer ağabeyimizin “Türk Folklor Araştırmaları” dergisinde yazılarını okumuş ve kitabıma alıntılar yapmıştım, ama kendisiyle tanışma fırsatı bulamamıştım.
 


Merhum Sural tarafından Yeni Konya gazetesinde 21 Temmuz 1975-13 Nisan 1976 tarihleri arasında 181 makalede tefrika edilen; “50 Yıl Önceden Bu Yana Her Yönüyle Konya” isimli çalışması, bazı yayımlanmamış makalelerinin de eklenmesiyle, torunu Feyyaz Caner tarafından Konya’nın kültür hayatına nadide bir armağan olarak yayımlanmış.
 
Kitapta, 1925-1975 tarihleri arasındaki Konya’nın bir portresi çizilirken, halkın yaşantısından da önemli veriler aktarılıyor. Şehrin spor tarihinden tutunuz; eğlence kültürüne, günlük yaşantıdan mekânlara, insanlara yer verilen kitap, kütüphanelerin baş köşesinden inmeyecek önemli bir kaynak eser.
 
Konya ağzıyla aktarılan bazı konuşmalar da içinizi ısıtacak ve dünün Konya mahallelerinde, tozlu sokaklarda tozlara belendiğiniz, bağlarda, bahçelerde erik yolduğunuz günlere sizi tekrar götürecek.
 
Merhum babamın sıkça okuduğu Âşık Mehmet Yakıcı’nın (Göçülü Mehmet Ağa) Serbest Fırka’nın kuruluşunda söylediği:
 
Şikayetnamemi yazdım huzura
Bizim halimizi bilsin Fethi Bey
Dokunmasın bir şey kalbe fütura
Bizim halimizi bilsin Fethi Bey
 
Diye başlayan şiiri ile birçok menkıbesini dinlediğim Saçlı Hoca’nın fotoğrafını görmekten de ayrıca mutlu oldum. (Önümüzdeki süreçte bu insanlarla ilgili ayrı bir makale hazırlamayı düşünüyorum.)
 


Tefrikanın sonunda, Sadettin Kaynak’ın sahne teklifini; şehirde o dönemde şarkı söylemenin, “Konya’da kötü karşılanacak bir şeydi” diyerek kabul etmediğinden söz eder. Bu sayede merhumun sesinin de güzel olduğunu anlıyoruz.


Merhum, tefrika isminin çok iddialı olmasına karşın bazı eksiklikleri olduğundan da bahseder: Hamleci aydınlar bölümünün olmadığını ama ilerleyen zamanlarda sağlığı elverirse yazacağı vaadinde de bulunur.
 
Avukat M. Ali Uz’un takdim yazısıyla başlayan eser; büyük boy kuşe kâğıt, olabildiğince fotoğraflı ve 385 sayfa… Şehrin hafızasına tanıklık etmiş bir insanın, bir kültür adamının günümüze söylediği bir söz gibi hafızalarımızdaki yerini alırken, hayırlı torun Feyyaz Caner’e de teşekkür etmek bize kalıyor. Merhum Mahmut Sural'ı da rahmetle anıyorum.
 
Kültür insanlarının hatırlanması sadece aile fertleriyle sınırlı kalmamalı diye düşünüyorum; çünkü her ailenin böyle bir kitap hazırlama olanağı maalesef yok. Bu insanlarımızın emekleri, geçmişte yaptıkları araştırmaların çoğu gazete arşivlerini süslerken oralarda kalmamasını, kitaplaştırılmasını diliyorum ama… korkarım pek çoğu dünden kalan tatlı bir anı gibi git gide unutulacak…
 
Belki de bu nedenle “Konya ve Ötesi (2 cilt)” ile “Öteki Şehrin Hikâyesi” ismini verdiğim çalışmalarımı yakında dijital olarak kültür dünyasına sunacağım. Ayrıca “Size Rağmen Yaşadım” isimli çalışmamı da bu yıl bitirmeyi planlıyorum.
 
Söz uçar yazı kalır… Bu tür kitaplar ve kütüphaneler öz benliğimizi muhafaza ettiğimiz eserlerle doldukça geleceğe olan inancımız daha da pekişiyor…
 
TAHİR SAKMAN






  

16 Ocak, 2023

GEÇMİŞ GEÇMEMİŞ




 

geçmiş geçmiş midir
yoksa süregelen bir heyelan gibi
çöker mi üstümüze
 
geçmiş geçmemiştir
yolunuza çıkan her neyse
geçmişin taşlarıdır
özenerek döşediğiniz geleceğe
 
geçmemiştir geçmiş
ve asla geçmeyecek
geçmiş dediğiniz anda bile
sunulur
anıların altın tepsisinde
 
geçmiş hep gelecektir
ve asla sürpriz değil
gelecektir geçmiş
sonra
saydırmak kalır size
 
/bu dünyanın gelmişine geçmişine/
 
TAHİR SAKMAN

13 Ocak, 2023

MİNARENİN SIRRI



Blog sayfamda ve sosyal medyada “Selçuklu Ağlar Ben Ağlarım” başlıklı bir paylaşımda bulunmuş ve Hoca Hasan Camii minaresinin şerefeden sonraki kısmının aslına uygun olup olmadığını sormuştum; 17.11.2022 tarihinde… Yazıların linkleri:
 
https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid022B63Uk9xBRxXQCEC4zpdw13FNmqM4epVZ2tntcjtgRrPq5Ki2vBtVmAJmMZpLdrpl
 
https://tahirsakman.blogspot.com/2022/11/selcuklu-aglar-ben-aglarim.html
 
Bu konuda ne basında ne de sosyal medyada iki satır bir şey göremeyince iş yine bizim Don Kişotluğumuza kaldı galiba…
 


İbrahim Hakkı Konyalı’nın, Konya Tarihi isimli ölümsüz eserinde şerefeden sonrası için şöyle bir bilgi var: “Minarenin şerefeden üst kısmı dilimli ve oluklu bir hâlde yapılmış…”




Her ne kadar kitapta yer alan fotoğraftan çok bir şey anlaşılmasa da yazıdan şerefenin üst tarafının dilimli ve oluklu olduğu gayet net bir şekilde anlaşılıyor. Buraya kadar tamam ama ya minarenin üstüne konulan kubbe?
 


Yenileme esnasında etrafını çevreleyen brandadaki fotoğrafta da böyle bir kubbe yok!
 
Daha önceki Selçuklu camilerinde hiç görmediğimizi bir tarz olmalı? Daha önceki külah gitmiş yerine Anadolu’da örneği hiç görülmeyen bir kubbe yapılmış? Hint tarzı desem değil… Tasa mı benziyor yoksa miğfere mi?
 
Bendeniz şahsen bir vatandaş olarak bekliyorum; sanat tarihçilerinden, Mimarlar Odası’ndan, Eski Eserleri Koruma Kurulu’ndan, yenilemeyi yaptıran Vakıflar Müdürlüğü’nden, bu minaredeki kubbenin sırrını?
 
Yanılmayı çok istiyorum…
 
TAHİR SAKMAN

 

Hoca Hasan Camii'nin en eski fotoraflarından birisi. Kaynak, Konya Fotoğrafları: https://www.facebook.com/photo?fbid=3495812137157756&set=pcb.3495813983824238

 


11 Ocak, 2023

MEVSİMLERİ ŞAŞIRAN DÜNYA

 





Dün bir şiir paylaşmıştım “karı seyrediyorum” başlıklı…

 
Sabah kalkınca her tarafı saflığın rengine büyüyen karı seyretmeye doyamamıştım; mevsimin ilk karıydı, belki de yoğun bir kırağıydı ama sevincim uzun sürmedi…
 
Şiirle birlikte paylaştığım fotoğrafları saat 10.14’te çekmiştim ki aynı saatlerde, bizim mahalleye yürüme mesafesinde olan Şefikcan’da karın olmadığını duymak oldukça şaşırtıcı gelmişti…
 
Çok geçmedi sadece iki saat sonra yine aynı yerden çektiğim fotoğrafa baktığınız zaman kıyameti anlıyorsunuz; ortada ne kar vardı ne o doğanın beyaz umutları… eser bile kalmamıştı…
 
Mevsimlerin mi şaşırdı Konya?
 
Aylardır ne yağmur ne kar… İklim değişikliği sonucu, küresel ısınma ve doğanın intikamı…
 
Siz böyle doğayı tahrip etmeye devam edin; hani o filmlerde gördüğünüz sahnelerin gerçekleşmesi artık çok uzak bir gelecek değil!
 
Mevsimleri şaşıran dünyanın, kendini koruma içgüdüsünü devreye almasıdır bu…
 
Durmak yok; yeryüzünde tek bir ağaç kalmayıncaya, tek bir can nefes almayıncaya kadar…
 
TAHİR SAKMAN
 


10 Ocak, 2023

KARI SEYREDİYORUM





karı seyrediyorum
oturmuşum cam kenarına
elimde bir bardak çay
sıcak mı sıcak
kalbimde bir kuş pır pır
kanat çırpıyor saflığa
ben karı seyrediyorum
kalbim kuş oluyor
umutlarım hâlâ saf
hâlâ saf saf karı seyrediyorum
imreniyorum canım çekiyor
 
/her şey kar gibi beyaz olsaydı/
 
TAHİR SAKMAN


Foto: T. Sakman


Foto: T. Sakman







06 Ocak, 2023

BAŞKA ŞEYLER




başka şeyler bunlar
para pul mesela
kula kul
kayırmaca kandırmaca
soymaca yalan dolan
 
başka şeyler
emmi dayı ahbap çavuş
kirli düşünceler
 
başka şeyler bunlar
başka şeyler
bizde hiç görülmemiştir
 
başka şeyler
dünyanın çarkı değil
yandaşın çarkı döner
hak huk guguk
sosyal adalet insan hakları
başka şeyler bunlar başka şeyler
 
TAHİR SAKMAN

 

04 Ocak, 2023

AH EFENDİM BİZ YANDIK / ÇABUK GELSİN O SANDIK

 

Daha iki ay olmadı; kremanın kilosu 80-90 liraydı, önceki gün aldım 125 lira... Enflasyon %64 öyle mi? Süt 14, yoğurt 50-60, peyniri sormaya cesaret edemedim… Nasıl cesaret ederim ki pek muhterem küflü peynir bile 130 olmuş…

 

Açlık sınırı 8 bin küsur ama emekli maaşı 4-5 bin...

 

Asgari ücrete %54 emekli maaşına %25... tabii asgari ücretliler bir başka ülkede, emekliler bir başka ülkede yaşıyorlar...

 

Emekli olduğumda maaşım asgari ücretin üzerindeydi. Önce yavaş yavaş düştü, asgari ücretle eşitlendi sonra altına indi, en son fark, aleyhime 1000 lira civarındaydı şimdi 3000 lira civarında...

Meclis lokantasında ucuz çorba içtiklerinden sanırım vatandaşın çorbası kaça pişiyor haberleri yok...

 

Almanya bizi tabii ki kıskanır; açlık sınırının altında aldığı maaşa "buna da şükür" diyen bir kitle yok orada...  Kriz dönemlerinde vatandaşına euro yardımı yapan Almanya tabii ki bizi kıskanacak; çünkü bize yardım yerine iban atıyorlar…

 

Akaryakıt fiyatları yüzünden arabayı kilitlemiştik… ama bundan sonra o da mümkün olamayacak; çünkü fenni muayene 1030 TL, sigorta 3500-4000 oldu diyorlar, altı aylık MTV 483’tü, 800’ü geçmiş… tek çare arabayı satıp yürümek. Yürümek sağlıktır ne de olsa!

 

Daha da vahimi; Cumhuriyetin kurucu kadrolarına, temel değerlerine yönelik yanıltıcı bilgilerle saldıranlar var.

 

Dış güçler, lobiler, Lozan… Gizli maddeler?..

 

Ah efendim biz yandık
Geç de olsa uyandık
Biz sizlerden usandık
Çabuk gelsin o sandık

 

TAHİR SAKMAN

 

 

03 Ocak, 2023

TAŞ BİNA


  

Taş Bina, öyle mi?
 
Bir eğitim kurumuna yakıştırdığınız isim bu mu sizin?
 
Yıllarca öğretmen yetiştirmiş bir kurumun binasına verecek başka bir isim bulamadınız mı?
 


Taş Bina…
 
Şehrimizin yüz akı okullarından birisiydi… Gerek mimari tarzı ve gerekse yetiştirdiği öğretmenler ile şehrimizin gurur kaynağıydı…
 
1924 yılında tamamlanarak Darülmuallimat ismiyle başladığı hizmetini, öğretmen okullarının kapanmasına kadar sürdürür ve eğitim ordumuza binlerce öğretmen yetiştirir. Bir dönem Kız Sanat Yüksek Öğretmen Okulu olarak da eğitim camiasına hizmet eden bina daha sonraları Selçuk Üniversitesi Rektörlük binası olarak da kullanılmıştır.
 
Konya Büyükşehir Belediye binası yıktırılınca (aslında hiç de gerekli değildi; pekâlâ güçlendirme yapılabilirdi, nasılsa biz çok zenginiz ya!) Belediye, bu binayı restore ettikten sonra giriş katının yarısını Konya Tanıtım Merkezi (dijital ağırlıklı) olarak düzenlemiş ve giriş katının diğer yarısı ile üst katın tamamını ise Belediye Başkanına makam olarak düzenlemiş…
 
Cumhuriyet mimarisinin en güzel örneklerinden birisi olan yapı, Kız Muallim Mektebi olduğu dönemlerde Ulu Önder Atatürk’ün de ziyaret ettiği ve yetiştirdiği öğretmenler ile gururlandığı bir okul olarak şehrin hafızasına kazınmışken…
 
Bina yeniden eğim kurumlarına kazandırılıp okul olarak hizmetine devam ettirilemez miydi?  Konya Tanıtım Merkezi yapılacaksa tüm binanın bu şekilde değerlendirilmesi daha doğru olmaz mıydı?
 
Ya Hu, en azından binanın girişine bir tabela takıp okul olduğunu hatırlatsaydınız?
 
Taş Bina… ecdadın bize bıraktığı mirasa cevabınız bu mudur?
 
Taş olan o yapı değil aslında; o binanın bir ruhu vardı, anısı vardı ve yetiştirdiği öğretmenler ile ülkemizin aydınlanma ve çağdaş medeniyet yolundaki uğraşına yıldızlar gibi ışık tutuyordu…
 
“Türk kültür akınının Konya’dan geçen yolu” diye marşlar yazılan bir okula, bunu reva görmemeliydiniz.
 
Güftesini Nedim Güntel’in yazdığı ve Arif Şahap Öktem’in bestelediği Konya Kız Öğretmen Okulu Marşı’nın güftesi şöyle:
 
 
Bizler bu güzel yurdun ülkü yıldızlarıyız
Önderi bilgi, güven olan Türk kızlarıyız
Beklenen ufuklardan bir gün doğacağız biz.
Yurt ufuklarını nura boğacağız biz.
Türk kültür akınının Konya’dan geçen yolu
Üstünde bir kaynaktır Kız Öğretmen Okulu
 
İnanıp güvenerek çalışmak yolundayız.
Yaşamanın en yüksek zevkine varanlarız.
İnsanlığı çocuktan kurtarmak ülkü bize
Ruhlar yaratmak görev olmuştur çünkü bize.
Türk kültür akınının Konya’dan geçen yolu
Üstünde bir kaynaktır Kız Öğretmen Okulu
 
Umarız bu yanlıştan vazgeçilir… Ecdadın bize emanet ettiği bu önemli eğitim kurumumuz yeniden eğitim, öğretim hayatımıza kazandırılır. Bu kadar okul ihtiyacımız olduğu bu zamanda bu savurganlıktan vazgeçilmesi, Konya’nın hafızasına olan saygınızı da gösterecektir…


Taş Bina… lütfen bu yazıyı oradan kaldırınız…


Not: Marşın güftesi için Günden Ayas Ebesek öğretmenime teşekkür ederim.

Fotoğraflar: T. Sakman

TAHİR SAKMAN










02 Ocak, 2023

MUHANNETİN ÇEŞMESİ


 

Muhannetin çeşmesinden su içip de sebil olma…yani korkakların, alçakların, namertlerin çeşmesinden su içip sebil olma yani bir şey oldum, bir şey bildim sanıp da bunu millete yayma….

 

Uyup iblisin sözüne belayı nefse kefil olma… şeytanın sözüne uyarsan nefsin belalarına katlanman gerek…

 

Verme dünyaya meylini uyanık ol gafil olma… dünya nimetlerine, hevaya çok dalarsan gaflette kalırsın…

 

Yarın ruz-i kıyamette halk içinde zelil olma… bunlara uymazsan kıyamet gününde halk içinde aşağılanır, hor görülürsün diyor…

 

1393 (1977) tarihli bu levha ünlü hattatlarımızdan Hüseyin Öksüz’ün imzasını taşıyor ama şunu da eklemek gerek bu çalışma Hüseyin abimizin ilk öğrencilik yıllarından…

 

Eskilerin hüsnü hat levhalarını iş yerlerinin evlerinin duvarlarına asmak gibi âdetleri vardı. Dini kaygılarla resim asılmaz ama bu tür yazılar duvarları süslerdi. Merhum babam Mazhar Sakman da buna çok meraklıydı ve Hüseyin abiye beğendiği birçok dörtlüğü verir yazmasını rica ederdi. Hüseyin abi de babamı kırmaz, yazardı. Bizdeki bu levhalar da o günlerden kalan bir yadigâr…

 

Muhannetin çeşmesinden su içip de sebil olma
Uyup iblisin sözüne belayı nefse kefil olma
Verme dünyaya meylini uyanık ol gafil olma
Yarın ruz-i kıyamette halk içinde zelil olma

 

Dörtlük kime ait bilmiyorum, her ne kadar babamın böyle dörtlükleri varsa da ve babama ait olmasından şüphelensem de emin değilim. Dörtlükle ilgili bilgisi olan varsa benimle paylaşmasını dilerim.

 

Günümüze baktığımız zaman muhannet çeşmesinin önü çok kalabalık, “içmek için sıra bile gelmiyor” desek yeridir.

 

İkinci levhada babaannem Vesile Sakman’ın bir dörtlüğü yazılı:

 

Söyle derler söylemeye mecal yok
Yapış derler yapışacak bir dal yok
İller libas giymiş sorgu sual yok
Bize Şam hırkasını yasak ettiler

 

Levhanın altında Hacı Vesile Sakman 1968 Kanunevvel (Aralık) yazıyor ki bu tarih babaannemim ölüm tarihidir.

 

Üçüncü levhada ise Nesimi’den bir dörtlük yazılı:

 


Dil penahi Kibriya’dır yıkma kalbini kimsenin
Kenzi esrarı Hüda’dır yıkma kalbini kimsenin
Kalbi mümin beytil haktır haccı ekber andadır
Secdegâhı Mustafa’dır yıkma kalbini kimsenin

 

Oysa o kadar çok kalp yıkıyoruz ki… ve yıktığımız kalpleri, onarma ihtiyacı hissetmeden kendi kalbimizin yıkılmamasını istiyoruz…

 

Söz madem “dile” geldi bir Derviş Ozan şiiri söylemesem olmaz ki bu şiiri, babamla bir gün tartışmıştık… Konu neydi bilmiyorum ama daha sonra çok üzülmüş bu şiiri söylemiştim… Umarım babam beni affetmiştir… ki babam kin tutmayan bir insandı eminim affetmiştir. Rahmet olsun…


DİL
 
Başıma belâ geldiyse
Dilimdendir dilimdendir
Düşmanım bile sevdiyse
Dilimdendir dilimdendir
 
Söz var top tüfekten beter
Söz var âlemlere değer
Gülüyorsa yüzler eğer
Dilimdendir dilimdendir
 
Dil var merhemdir yarama
Dil var ok olur bağrıma
Kavgaya neden arama
Dilimdendir dilimdendir
 
Kalplere sevgi doldurur
Barışa köprüdür yoldur
Kâh yeşertir kâh soldurur
Dilimdendir dilimdendir
 
Ses verir kimi cennetten
Derviş Ozan’ım hürmetten
Düşersem eğer kıymetten
Dilimdendir dilimdendir
 
TAHİR SAKMAN