31 Mayıs, 2025
30 Mayıs, 2025
ŞU ÇILGIN TÜRKLER’İ YENİDEN OKUMAK
ŞU ÇILGIN TÜRKLER’İ
YENİDEN OKUMAK
Uzun yıllardan sonra Turgut Özakman'ın “Şu
Çılgın Türkler”ini yeniden okuyorum…
Hem de ne okuma, gözlerim
tüm Anadolu’nun gözleri olmuş Dumlupınar’da, Sakarya’da, İnönü’de, Kocatepe’de
yeniden akıyor sanki… Ruhum; Türk Süvarilerinin peşine takılmış nefes almadan
Kordon’a doğru rüzgârların önünde koşuyor…
Ayağında çarığı olmayan,
tüfeğinde mermi olmayan… tüfeği bırakın, kazmayla savaşan ve kağnının kamyonu,
uçağı yendiği özgürlük mücadelesini okuyorum yeniden ve nasıl bir fedakârlıkla aziz
vatanın, yedi düvelin elinden kurtarıldığını gururla okuyorum… (Bu bir roman
değildir; on binlerce belgeden oluşan muhteşem bir destandır…)
Hiçbir şeyin olmadığı…
hakkındaki idam fermanını yırtıp atarak milletini nasıl peşine taktığını
okuyorum Mustafa Kemal Paşa’nın…
Hele hele bu günlerde
okumanın daha bir anlam kazandığını düşünüyorum…
Gün geçmiyor ki
kurtuluşumuzu borçlu olduğumuz Atatürk ve silah arkadaşları hakkında birileri hadsizce
konuşmasın… Hangi ülkede vardır acaba bu kadar kurucusuna nankörlük edenler?
Hatta Millî Mücadeleyi inkar edenler?
Cehaletten başka ne
olabilir ki? Hem de öğrenilmiş bir cehalet; okunmuş, çalışılmış, ezberlenmiş
bir cehalet…
Kimileri İngiliz
zırhlısına sığınırken, onlar asla geri dönmeyi düşünmediler… Hayatlarını hiçe
saydılar ve bağımsız bir Türkiye için canlarını ortaya koydular…
Yunan Komutanı Sofoklis,
Osman Gazi’nin mezarına ayağını basarak “Kalk da milletini kurtar” deyip türbesine
Kral Konstantin’in resmini astığı zaman…
Ali Kemaliler,
Dürrizadeler neredeydiler acaba? Sakarya’da Türk’ün var olma savaşı sürerken
izdivaç düşünen padişah kimdi acaba?
Atatürk ve silah
arkadaşları, düşmanı denize dökerek vermiştir karşılığını…
İnandığınız bütün değerler
aşkına okuyun… Okuyun; ama İngiliz Muhiplerinin yazdıklarından değil…
Eğer okumamış varsa
aranızda okuyun “Şu Çılgın Türkler”i, okuduysanız bir daha okuyun…
TAHİR SAKMAN
28 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 17 KAHVENİN ÖNÜNDE TABAKAM KALDI (MEMEDİM)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 17 KAHVENIN ÖNÜNDE TABAKAM KALDI
(MEMEDİM)
Kahvenin önünde tabakam kaldı
Etrafımı (Memedim) yabancılar aldı
Korkma Memet korkma o yâr bize kaldı
Memedim
Memedim aslan Memedim
Kara
topraklara yaslan Memedim
Kahvenin önünde nargilem
elmas
Korkma Memet korkma o yâr
sana kalmaz
Vaadim çürük yerini bulmaz
Memedim
Memedim kâküllü Memedim
Bir
bade doldur kibar elinden
Memedim
Memedim aslan Memedim
Kara
topraklara yaslan Memedim
Kahvenin önünden geçmez
olaydım
Ecel şarabını içmez
olaydım
Memedimi mahbup seçmez olaydım
Memedim
Memedim kâküllü Memedim
Bir
bade doldur kibar elinden
Memedim
Memedim aslan Memedim
Berberler
içinde kibar Memedim
Memedim Memedim kâküllü Memedim
Bir bade doldur kibar elinden
Memedim Memedim aslan Memedim
Kara
topraklara yaslan Memedim
Konya oturaklarında sık
okunan türkülerden bir tanesi… Türkü metni oldukça uzun, burada bir kısmını
vermekle yetineceğim. Türkünün notasını 5 Haziran 1963 tarihinde Konya’da
yayımlanan Şehir Postası gazetesinde yayımlayan Mazhar Sakman, notanın altına türkünün
hikâyesiyle ilgili olarak 1800’lü yıllarda yaşamış olan ve oturaklarda sakilik
yapan, asıl mesleği berberlik olan Mehmet’e yakıldığını yazıyor. Bu konuda daha
geniş bilgi için “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” isimli kitabımıza bakınız.
TAHİR SAKMAN
27 Mayıs, 2025
“SANKİ HİÇ GİTMEMİŞ HEP VAR GİBİ” İLHAN AMCA
![]() |
20 Mart 2024, Konya... Akustik Hikâyeler konser öncesi kuliste, soldan sağa; Koray Hatipoğlu, Tahir Sakman, İlhan Şeşen, Vedat Sakman... |
“SANKİ HİÇ GİTMEMİŞ HEP
VAR GİBİ” İLHAN AMCA
"Hayatın zenginliğinden
sanatın zenginliği iyidir… Sanat öyle bir zenginliktir ki size her şeyi verir;
en başka kendinizi size verir ve yaşamın nasıl güzelliklerle, sevgilerle dolu
olduğunu anlatıverir bir çırpıda…
Dün akşamın Akustik
Hikâyeleri hepimizin hayatına dokundu, yeni hikâyeler için yürekler kanatlandı…
Onlar notalarını, şarkılarını değil; kalplerini sundular…
Böyle bir konser bir
daha olur mu bilemiyorum ama… iki koca çınarın sahnede dalları gökyüzüne doğru
yükselirken zaman bizim için çiçeklerle dolu bir bahardı artık…"
20 Mart 2024 tarihinde Konya'daki konserin ardından böyle demiştim, “Akustik şarkılar/İki koca çınar” başlıklı
yazımda…
![]() |
Aynı konserden bir başka görüntü... |
Klasikleşen bir konser dizisiydi… artık olmayacak belki ama kalplerimizdeki sesi; sevgi ve dolu, duygu dolu, barış dolu şarkılarla yankılanmaya devam edecek…
Amca’yı yitirdik ama sevgileri asla; bir başka, yüreği sevgi dolu bir sanatçımız kalplerimizi titretmeye devam edecek bu kesin ama… Amca’nın yeri çok başkaydı; şarkılarıyla, mimikleriyle, o çok yaptığı çok ciddi esprileriyle bizleri şaşırtırken… hayat hiç şaşırtmadı; onu da aramızdan çekip aldı…
Abim Vedat Sakman’la yaptıkları akustik yolculuğu süresince Anadolu’da birçok ilde verdikleri konserlerle yüreklere bir kez daha dokunmanın heyecanını yaşadılar hep… Akustik Hikâyeler yine sürecek, her ne kadar iki çınardan birisi hayata mola verse de Akustik Hikâyelerin diğer çınarının dalları, Anadolu’nun bağrından göklere yükselmeye devam edecek:
/Sanki hiç gitmemiş hep var gibi
Bir sırrı herkesten saklar gibi
Sessizce sokulup ağlar gibi yanımdasın/
Abim Vedat Sakman eminim Akustik Hikâyelerin bitmesine izin vermeyecek… Son nefesine kadar sevgi ve barış dolu notalarıyla güvercinler uçurmaya devam edecek…
![]() |
Aynı konserde "Amca..." |
Işıklar ve şarkılar susmaz…
Yolun ışıklar içindedir İlhan abi şüphemiz yok; çünkü, şarkıların dünyamızı ışıltılar
içinde bıraktı şimdi sana sonsuz yolculuğunda yol gösteriyorlar:
/Geçmiş değil bugün
gibi
Yaşıyorum hâlâ seni
Sen hep benim
yanımdasın
Gündüzümde gecemdesin
Çalınmasın söylenmesin
Sen benim şarkılarımsın/
TAHİR SAKMAN
26 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 16 EŞKİN ATLAR GİBİ EŞTİĞİM ZAMAN (Konya Bo...
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 16 EŞGİN ATLAR GİBİ EŞTİĞİM ZAMAN (KONYA BOZLAĞI-BAZI BAZI)
Ne zaman duysam içimi
titreten bir bozlak…
Günümüzde okuyan da
kalmadı sanırım. Mazhar Sakman’ın yanında götürdüğü havalarımızdan bir tanesi
demek de mümkün. Başka yörelerimizde varyantı var mı emin değilim ama Konya 12
tellisiyle dinlemek yüreğinizin kanatlanmasına neden olabilir…
Konuyla ilgili olarak halk
müziği derlemecileriyle hassaten İTÜ Türk Halk Müziği Konservatuvarı Akademisyenlerinden
Süleyman Şenel dostumdan konuyla ilgilenmesini, bir değerimizin daha yitip gitmemesi
adına istirham ediyorum.
Tabii ki şehrimizdeki
üniversite konservatuvarlarının, müzik eğitimi veren bölümlerin, folklorcuların
da bu feryadımızı duymalarını bekliyorum.
Yerleşik bir hayattan olsa
gerek Konya türküleri içinde tıpkı gurbet havası gibi bozlaklar da sayılıdır. Eski
bir başkentin kültürel zenginliğini üzerinde taşıyan türkülerimiz daha çok
oturakların havasına uyduğundan veyahut türkülerimiz oturaklarda yaşatılırken
oturak ortamlarına adapte edildiğinden olsa gerek türkü metinlerinde görülen
ağıtların bile hareketli ezgilerle söylendiği görülmektedir.
Geniş ovasıyla ve tahıl
ambarı olma özelliğiyle aslında Konya bir çiftçi memleketidir. Geçmiş
dönemlerde ovanın bereketi insanlara yansıdığından harman zamanları dışında yapılacak
çok da bir iş yoktur. İnsanımızın ambarı buğday dolu, cebinde parası vardır.
Bunun neticesi olarak da türkülerimiz de bozlak sayısı elbette az olacaktır.
Konya türkülerini öne
çıkaran olgulardan biri olan türkü metinlerindeki felsefi boyut, bu bozlakta
kendini oldukça açığa çıkarıyor:
“Altından iy’olur pul bazı
bazı
Hısımdan iy’olur il [el] bazı
bazı”
derken, Konyalının asırlar
boyunca üzerinde taşıdığı Selçuklu mirasından kalan tecrübelerin aktarımı
gibidir. Sözlerin derinliği ezginin yanıklığı ve merhum Sakman’ın yüreği bu
bozlakta birleşirken duygulanmamak ne mümkün?
Nasıl bir kültür
hazinesinin üzerinde oturduğumuzun farkında mısınız Konyalılar?
EŞKİN ATLAR GIBI EŞTİĞİM
ZAMAN (GONYA BOZLAĞI)
Eşkin atlar gibi eştiğim zaman
Coşkun çaylar gibi coştuğum zaman
Gönül bir inci sarrafına düştüğüm zaman
Altından
iy’olur pul bazı bazı
Hısımdan
iy’olur il bazı bazı
Gel
otur karşımda gül bazı bazı
Kokusun
getirir yel bazı bazı
Konyalım oy dalgalım oy yabanlım oy
Var git güzel var git karşımda
durma
Şu günlerde garip halımı
sorma
Kavilden çıkarıp bizi
unuduvurma [unutuverme]
Kavil
yerlerine gel bazı bazı
Gel
otur karşımda gül bazı bazı
Kokusun
getirir yel bazı bazı
Mazhar Sakman’ın türkü
defterinde farklı sözleri de yer alıyor. “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman” isimli
kitapta detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
TAHİR SAKMAN
25 Mayıs, 2025
SON OYUN
SON OYUN
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
Solist: Çiğdem Yıldırım
Çiğdem Yıldırım yorumuyla
bir Doğan Zade bestesi…
Hayatımız baştan sona
oyundu; oyun içinde oyun…
Ne zaman baksam yıldızlara,
saçlarını savurduğunu görürüm ve sabahın yıldızına susarım aşkımı…
Oyunun neresindeydik kimse
bilemedi; şarap vakitlerinde eski bir kadehten dökülen gözlerini kim içerdi? Aslında bilinen bir oyunun bilinmezine yolculuklar sürerken, hayat oyununu oynamaya devam edecekti:
Bizden sonra da…
SON OYUN
son yağmura sakladım adını
son rüzgâra/ son aşka
ve son yıldız ölürken
sensiz sabaha
saçlarına sakladım kimse
görmedi
sana ısmarladım sevinçleri
nefesimde sırladım
ay vakitlerinde yakamozlar
çaldım
ürpertilerle korkularla
ne zaman kapına gelsem
yalnızlığım çoğalıyor/
yalnızlıklarında
eski bir şaraptı sevda
boş kadehlere çınlayan
dudaklarına sakladım desem
yalan
önce ben içmeliyim/ seni/
beni
sonra belki bir zaman
dudak oluruz birlikte
gölgelerimiz sevişirken
saatlere/
terim tenine düşer belki
saklanma yüreğime
hiç büyümedim zaten
bezden bebek yaparım sana
körebe oynarız/
ve yüzüne ay düşünce
mahcubiyetten
gölgemi sererim gölgene
oyun da sensin oyuncu da
oysa ben/ sende olmayan
ben
son oyuna sakladım adını/
son nefese
ey aşk ‘papucu yarım/ çık
dışarıya oynayalım’
TAHİR SAKMAN
24 Mayıs, 2025
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN YAYIMDA
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR
SAKMAN YAYIMDA
Bir süredir merhum babam
Mazhar Sakman’ın bantlara okuduğu türküleri yayımlıyorum. Bu türkülerin metinleri
ile bazı türkülerin notalarının ve genel hatlarıyla Mazhar Sakman'ın yaşadığı çevre
ile birlikte bazı hatıralarının da yer aldığı “Türkü Hazinesi Mazhar Sakman”
isimle eserimin Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından “Hatırat” dizisinden
yayımlandığını ve çok yakında dijital olarak (pdf) yayımlanacağını da duyurmuştum.
Konya Büyükşehir
Belediyesi’nin internet sitesinde “Hizmetler/diğer hizmetler/dijital kitabım" adresinden veya aşağıdaki linkten direk kitaba ulaşmanız mümkün:
TÜRKÜ HAZİNESİ MAZHAR SAKMAN
https://www.dijitalkitabim.com/kitaplar/konya/hatiratlar/mazharsakman/index.html
Konya türkü kültürünün en
önemli kaynak kişisi olan Mazhar Sakman’ın vefatının üzerinden 30 yıl geçmesine
rağmen hâlâ konuşuluyor olması, onun ne denli büyük bir sanatçı olduğunun
göstergesidir.
Konya türküleri için
önemli bir kaynak olan bu kitapla, yayımına devam ettiğim ses kayıtları tamamlandığında, folklorumuz için hazine değerinde önemli
bir arşiv olacaktır.
Konya türkülerine,
millilerimize meraklı dostlarla, araştırmacıların dikkatine sunulur.
TAHİR SAKMAN
22 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 15 ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL OYNAR (NİZAMLAR)
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 15 ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL OYNAR (NİZAMLAR)
Konya gibi kadim bir
şehrin, eski bir başkentin türküleri tarih bilimleri açısından da önem taşımaktadır.
Konya türkülerine bu bakışla baktığınız zaman günümüze taşınırken eğitici /
öğretici yönünü de görmek oldukça kolaylaşır. Tarihi olayların türkülerimizle
yaşatılması ve geleceğe taşınmasına en iyi örneklerinden birisi de Nizamlar
türküsüdür. Savaştan savaşa koşan bir halkın gizli de olsa serzenişlerini de
türküde görüyoruz.
Günümüzde çok okunmayan bu
türkümüzün bizde iki tane ayrı kaydı vardır. İkinci kaydını daha sonra
yayımlayacağımı belirtirken, bu kayıtta merhum Mazhar Sakman’a eşlik eden udi
Cenap Kendi ile kanun Kazım Büyükşalvarcı’ya da rahmetler diliyoruz.
Çok eski türkülerimizden
biri... 1800’lü yılların başlarında Konya’da, “Kadı Abdurrahman Paşa” adında
astığı astık, kestiği kestik bir kadı varmış. Zulümden ve baskıdan bıkan halk,
İstanbul’a müracaatla kadıyı, Konya’dan aldırmaya muvaffak olmuşlar. Fakat bu
uzun sürmemiş. Padişah II. Mahmut, Kadı Abdurrahman Paşa’yı tekrar Konya’ya
göndermiş. Gözünü kin ve intikam bürüyen Kadı Abdurrahman Paşa, bir ramazan
günü, “kaldırılması” için şikayette bulunan, şehrin ileri gelenlerinden yüz
elli kişiyi iftara davet etmiş.
Davete gelenleri boğduran
kadı, bu sefer adamlarını şehre, halkın üzerine salmış. Zaten bıkan halk silahlanarak,
Koç Bekir Ağa idaresinde direnmiş. (Koç Bekir Ağa 1799 yılında Akka’ya, Cezzar
Ahmet Paşa’ya yardım olarak Konya’dan giden kuvvetlerin kumandanıdır. Akka’da
büyük yararlılığı görülen Koç Bekir Ağa’nın, halkın üzerinde büyük nüfuzu
vardır. Kendisi aynı zamanda yeniçeri tuğsuz veziridir.) Kanlı çatışmalardan
sonra kadı, Koç Bekir Ağa’ya yalvararak, Konya’ya bir daha gelmeyeceğine dair
yeminler ederek şehirden kaçmış ama yolda, Tekkeli aşiretinden Mustafa Bey’in
eline düşünce öldürülmüş. Olay üzerine Âşık Şem’i’nin iki destanı vardır.
(Kaynak: Feyzi Halıcı, Âşık Şem’i Hayatı ve Şiirleri Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları: 531, 1000 Temel Eser Dizisi: 95, 1982, Ankara)
Türküde geçen “mali gülü”
kelimesi Mazhar Sakman’a göre mali hülya, Feyzi Halıcı’ya göre ise malın gözü
deyiminin bozulmuş şeklidir. (Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na göre ikisi de
değildir.) Seyit Küçükbezirci’ye göre ise, kaypak (hafif) anlamındadır. Nakaratlarda geçen nizamlar kelimesinden
kasıt, o dönemlerde yeni kurulan Nizam-ı Cedit askerleri olmalıdır.
ÜÇ GÜZEL OTURMUŞ İSKAMBİL
OYNAR (NİZAMLAR)
Üç güzel oturmuş iskambil
oynar
İskambil üstüne kuşlar mı konar
İnsan sevdiceğine böyle mi
yanar
A benim zülfü siyahım ebru hilalim
Sütünen mi beslemiş annen kar beyazım
Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
Kışlanın önünde redif sesi
var
Bakın çantasına bilmem
nesi var
Bir çift kundurası bir de
fesi var
Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
Kışlanın önünde sıra
söğütler
Oturmuş binbaşı asker
öğütler
Cepheden mi gelir onca
yiğitler
[Cepheye mi gidiyor onca
yiğitler]
A benim zülfü siyahım ebru hilalim
Sütünen mi beslemiş annen kar beyazım
Nizamlar Nizamlar mali gülü Nizamlar
Cennet yüzü görmesin aramızı bozanlar
Gül ezerler gül ezerler
Gülü tabağa dizerler
Güzeli candan severler
Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür
[Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür]
Gül kuruttum gül kuruttum
Yârin sinesinde uyuttum
Yâr söyledi ben unuttum
Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür
[Akabinde düştü gönül
Yârden ayrılması güçtür]
Mazhar Sakman Türkü Hazinesinden bu türküyü ve diğer türküleri Youtube'tan da dinliyebilirsiniz:
21 Mayıs, 2025
MURAT YAYLACI VE İSMİL
MURAT YAYLACI VE İSMİL
Orada bir köy var…
Uzakta değil çok yakında… bilmesek
de değil, görmesek de değil hem gördüğümüz hem bildiğimiz… ama artık köy değil,
ne yazık ki mahalle…
Köylerimiz, köy olarak
kalmalıydı, asırlardan gelen bir gelenekle kendi kültürlerini oluşturan
köylerimiz ne yazık ki… Onlar da şimdi en azından psikolojik olarak; mahalle olmanın
getirdiği, şehirleşmenin getirdiği kültür erozyonuna uğramanın sıkıntısını
yaşıyorlar…
Yerel kültürü ben çok
önemsiyorum… İnsanların kişisel tarihleri, yaşanmışlıkları benim daha çok
ilgimi çekiyor. Ve bu insanların çağa attıkları çentikler çok değerli. Yerelden
ulusala, ulusaldan evrensele giden bir yolun en başı ve aslında en önemli
noktasıdır. Yereliniz yoksa; geçmişiniz yoktur, hatıralarınız, kültürünüz,
edebiyatınız, sanatınız yoktur… Var olduğunuzu kanıtlamanın bir diğer adıdır, bu
nedenle yerel kalmak mesela bendeniz için çok önemlidir. O benim
vazgeçemeyeceğim kimliğimdir, folklorumdur, kültürümdür yani aslında oradaki
ben; gerçek bendir…
“İnsan, en iyi neyi bilirse
onu yazmalı” derim hep…
Bu kardeşimiz de
öyle yapıyor; yaşadığı çevrenin, kaybolmaya yüz tutmuş kültürünü yazıyor… Ben çok
beğeniyorum; birbirinden değerli eserler veriyor. Gözünden kaçmasın Konya, o, yayımladığı eserlerle şehrin kültür hadimlerinden biri olmayı çoktan hak ediyor.
Kendi çabalarıyla bugüne
kadar yayımladığı beş kitabı, bir köyün tarihine, folkloruna, kültürüne ışık
tutuyor. İçinden çıktığı köye karşı vefa borcunu onurla ödemenin heyecanını ve haklı gururunu taşıyor.
Murat Yaylacı kardeşimizden
söz ediyorum…
Yayımladığı beş kitaptan
bende olmayan ikisinin isimleri şöyle: “Nüfus ve temettüat defterlerinde İsmil”,
“Hatırda kalanlar İsmil…”
“Ovanın bereketli toprağı
İsmil” isimli eserinde İsmil’in tarihini öğreniyoruz ve köy deyip geçmenin
yanlışlığını bir kez daha yüzümüze çarparak anlatıyor… Tahininden
tutunuz, insanlarına, geleneklerine varıncaya kadar geniş bir yelpazede anlatıyor
ve belge niteliği taşıyan birçok fotoğrafı da paylaşıyor…
“Köy odaları İsmil” isimli
kitapta ise adından anlaşılacağı üzere günümüzde artık olmayan köy odalarından
hassaten İsmil köy odalarından söz ediyor. Hani akşamın alacakaranlığında nice
yabancının, ayak bastığı köylerde, Tanrı misafiri denilerek ağırlandığı odalar…
Kim bilir belki bir gün Sevgili Murat, ayakta kalan bu odalardan birinde bizi
ağırlar da köyün, İsmil’in havasını yakından tanıma fırsatı buluruz.
Bir kitabı daha var ki…
“Bizim Hikâyeler İsmil…” İsmil
insanının yaşantılarından kesitler sunuyor, yaşanmışlıklarından, anlatılanlardan
bir solukta okunası bir kitap… Hepimizin hayatı bir hikâye aslında ama yazılırsa,
topluma sunulursa…
Murat Yaylacı işte bunu
yapmış; İsmil’in hafızasında ne varsa büyük bölümünü toplamış, anlatmış…
Nasreddin Hocavari hikâyelerin yanı sıra İsmil halkının ince zekâsının ürünü
olan anekdotlarla, ibretle okuyacağınız yaşanmış olayları bu kitapta
bulacaksınız.
Yayımlanmamış iki eseri
daha bulunuyor sevgili Murat’ın… En kısa zamanda onları da bizlerle
buluşturacağından hiç şüphem yok ama… Yerel yönetimler bu tür kitaplara daha
fazla ağırlık vermeli… Öncelikle Karatay Belediyesi sonra Büyükşehir
Belediyesi bu kitapları belki de yerel bir seri ile buluşturarak yayımlamalı…
![]() |
Kültür Park'ta sohbetin konusu İsmil... Soldan sağa; Ömer Tokgöz, Tahir Sakman, Murat Yaylacı... |
Murat Yaylacı aslında yeni
başlıyor; ondan nice kitaplar bekliyoruz onun heyecanı ve azmi bunu fazlasıyla
hissettiriyor.
Konya yeni bir araştırmacı yazar evladına, ovanın bereketini sunarcasına kapılarını ve kalbini
açıyor… Ve bu kalbe eminim Murat Yaylacı'nın yazacağı çok şey var…
TAHİR SAKMAN
YAPAY ZEKÂ YAPAY BESTE
AYNI GEMİDEYİZ ATAM
Şiir: Tahir Sakman
YAPAY ZEKÂ YAPAY BESTE
Tüm müzisyenlerin affına
sığınıyorum…
Müzisyen bir ailenin
çocuğu olarak en başta da müzisyen, besteci abimden özür dileyerek…
19 Mayıs günü “Aynı
gemideyiz Atam” başlıklı bir şiir paylaşmıştım… Şiire gösterilen ilgiden dolayı
teşekkür ederim… aslında asıl teşekkürü Yüce Atatürk ve silah arkadaşlarına etmemiz
gerekiyor çünkü bize bir vatan emanet ettiler…
Şiiri beğenen dostlardan
Ömer Çataltepe şiiri yapay zekâya besteletmiş hem de dört ayrı versiyon…
Ne tesadüf ki daha birkaç
gün önce abimle yapay zekânın besteleri üzerine konuşmuştuk. Abim; yapay zekânın
beste yapmadığını mevcut olan bestelerden parça parça alarak tabiri caizse
aşırdığını söylemişti… Aynı şey fotoğraflar için de geçerli…
İnsan elinden çıkmayan
hele hele müzik gibi baştan sona duygu dolu ezgileri bir makine nasıl yapabilir
ki? Her ne kadar güzel yapsa da asla o hissiyatı bize yaşatamayacaktır; çünkü, her
şeyiyle yapaydır…
İsterse çok güzel olsun… insanın
kalbinden notalara dökülen en kötü bir besteye bile değişmem…
Burada örnek olması
açısından versiyonlardan bir tanesini yayımlıyorum…
TAHİR SAKMAN
20 Mayıs, 2025
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ HAZİNESİ 14 FIRIN ÜSTÜNDE FIRIN
MAZHAR SAKMAN TÜRKÜ
HAZİNESİ 14 FIRIN ÜSTÜNDE FIRIN
Bu eşsiz Konya türküsünü Mazhar
Sakman yorumlarken, udla Cenap Kendi, kanunla Kazım Büyükşalvarcı eşlik ediyor.
1975 yılında Mazhar Sakman’ın
Sarıyakup Caddesi’ndeki bağ evinde haftalık toplantılarda kayda alınan türkü, İzmir Radyosu sanatçılarından Yılmaz İpek tarafından Mazhar Sakman’dan derlenip
TRT repertuvarına da kazandırılmıştır. Birçok sanatçı tarafından okunan türkü
Yıldız Ayhan tarafından da okunmuş ve geniş kitlelere mâlolmuştur…
Esik bir başkentin özlem
dolu günlerinden kalan bu türkümüzün, ezgisinde olduğu kadar türkü metninde de
buram buram bir hasret koktuğunu hissetmemek ne mümkün? Konya oturaklarının
vazgeçilmez türkülerin arasındaki yerini her zaman koruyan türkü, Selçuklu
Konyalısından izler taşırken, fırının, Konya yemek kültüründeki önemli yerini
de işaret eder gibidir. Bir anlamda türkü; Konya yemek kültüründen izler
taşırken bir diğer yönüyle de “el atına binmiş Konyalım çalım satıyor” diyerek
felsefi yönünü de ortaya koymaktadır.
Sanat değeri oldukça
yüksek olan türkünün arşivimizde farklı zamanda kaydedilmiş bir diğer kaydını
ise ilerleyen zamanlarda yayımlayacağım.
Ezgisinin güzelliğini
Mazhar Sakman’ın yürekten okuyuşu tamamlıyor.
Fırın üstünde fırın
Duyun komşular duyun
Ben bir yâre vuruldum
Bir çaresini siz bulun
Taralalaley
taralalaley aynası var
Gelininden
güzel kaynanası var
Taralalaley
ley ley ley taralalaley ley ley ley pamuk atıyor
İl [el]
atına binmiş (yosmam) çalım satıyor
Elif üstünde mimler
Bülbül kafeste inler
Benim kalbimde sensin
(Gonyalı)
Senin kalbinde kimler
Taralalaley
taralalaley aynası var
Gelininden
güzel kaynanası var
Taralalaley
ley ley ley taralalaley ley ley ley pamuk atıyor
İl
atına binmiş (Gonyalı) çalım satıyor
Fırın üstünde yosma
Gel güzel benden kaçma
Doksan yerde yarem [yaram]
var
Bir yare de sen açma
Taralalaley taralalaley aynası var
Gelininden
güzel kaynanası var
Taralalaley ley ley ley taralalaley ley ley ley pamuk atıyor
İl atına binmiş (Gonyalı) çalım satıyor
TAHİR SAKMAN
18 Mayıs, 2025
AŞK YOKSA YAŞAM YOK
AŞK YOKSA YAŞAM YOK
Yorum: Tahir Sakman
Şiir: Tahir Sakman
Müzik: Doğan Zade
HAYAT ARA İSTASYON
/ayrılıklara çoğaldık
seninle biz
bir tren ki bindirdiler
biletsiz/
Hep kavgalıydık; ne
seninle ne bir başkasıyla… Kavgamız, bütünüyle şehrin ufuklarına düşen
toz/duman içindeki isli, paslı düşüncelerleydi. Cilalanmış sahte boyaları
yüreğimizle kazıdığımız zaman bunu daha iyi anlıyorduk.
Boyalı ölülerin dünyasında
kaç baharımız kaldı ki?
Kara trenler gibiydi
belki… Dokuzun Beli’ni ağlayarak çıkmaya çalışırken, geride bıraktığı yaslı
dumanları müjdeler gibi çığlıklar atardı. Her tren kalkışında ve her geri
dönüşünde, içimizde sızlayan ayrılıkların ve kavuşmaların sesini bastırmaya
çalışırdık. Her ayrılık bir kavuşma, her kavuşma bir ayrılıktı oysa.
Kavuşma mevsimi çoktan
geçti, şimdi ayrılık mevsimi. İçimizdeki pasaportsuz duygular hazirandan eylüle
göç ederken biliyorum; bu gidişin dönüşü yok. Sarı saçlarını Konya Ovası’na
buğday denizi gibi serip gittin…
Seni, kaç kez sabaha düşen
bir yıldıza tapar gibi karşılamıştım. İstasyonun her köşesine sinen
ayrılıkların hüznünü ter kokulu hasretler örterken, kompartımanların
penceresinde seni görünce, yaşama sevinçleriyle titreyen bir serçe gibi
üşürdüm. Niye titrerdim ki? Oysa sen gelmiştin işte! Unutamadığım bir şey
vardı; gelmiştin ama bir gün temelli gidecektin. Hem de yüreğimi ölü kuşlar
gibi yorgun bırakarak. Çünkü dönüş vizen yoktu…
Çelik rayların isini
gözlerimle yıkardım sana göstermeden. Bekleme salonlarında akmamaya direnen
yaşları bir tek ben dizginlemezdim. Salardım hayata özgürce. Sevinçlerimi de,
hüzünlerimi de en üst düzeyde yaşamanın vahşi keyfini çıkarırdım. İçimdeki
pası/kiri boşaltırdım. Hayat sevinçlerini sunarken, acılara birikmenin bir
anlamı yoktu. Boşaltırdım, boşalırdım…
İşte şehir, bütün
gölgesiyle ayaktaydı. Seni götüren çelik raylar yüreğime paslı bıçaklar gibi
sokulurken… Sokulduğu yetmemiş gibi, şehir hoyrat elleriyle çevirdikçe,
çeviriyordu.
Mitolojide, şehre musallat
olan ve genç kızları yok eden ejderhanın modern çağ(!) sürümüne benzetirdim;
seni götüren kara treni. Ejderhayı yok etmenin yolunu bulmuştu, antik çağdaki
yürekli Konyalı… Şimdi, düşüncelerimize musallat olan, dahası pencerelerimizi
pençeleriyle örtmeye çalışan, ağaçlarımızı kesip, yüreğimizde yumruk gibi beton
yeşertmeye çalışanların karşısına, teknoloji(!) çağında hangi Konyalı
dikilecekti?
Pencerelerimizdeki
saksılar azaldıkça, azalan aslında kendimizdik. Biz ne zaman istasyonlarda
sevinçlere çoğalacağız?
/şimdi göç zamanı
tüter hasretin dumanı/
“Tek gidiş Arifiye
lütfen!”
Sonra trenin çılgın sesi.
Sonra “Haydi, kalkıyoruz”lar... Hareket Memurunun geceyi bıçak gibi ikiye bölen
tiz düdüğü… Ayrılığa titreyen mendiller eskide kaldı. Artık mendiller
titremiyor istasyonlarda, varsa yüreğinizi titretebilirsiniz…
Hayat, ara istasyondu.
Kavuşmanın sevincini yaşadığımız gibi, ayrılığın acısını da yaşamalıydık. Ne
eksi, ne fazla. Hepsini yaşadık.
Ey şehir, ey istasyon!
Bütün betonlarınızı, bütün trenlerinizi salın üstüme! Yüreğime raylar döşedim
sevdadan. “Hey makasçı, değiştir rayları!” Ben ki aşka yenilmişim, size
yenilmem…
“Tek gidiş aşk lütfen!”
Şimdi göç zamanı. Hayatın
açık olsun sevdiğim…
AŞK YOKSA YAŞAM YOK
/ayrılıklara çoğaldık
seninle biz
bir tren ki bindirdiler
biletsiz/
arıkören’de yörük
akşamıydı
haberimiz yoktu bir şeyden
kıl çadırlar yıldızlara
dönük
kara keçeler gökyüzüne
serili
türkmen kocasıydı uzatan
kırbasından sevgileri
içmesini bilemedik
içtikçe eksildik
eksildikçe içtik
topraktan duyduk en son
aşk yoksa hiçtik
dursuz duraksız koşulara
koşulduk
dünü yakarak yarına
yakılarak
bir istasyon gözlerindi
bir istasyon ellerin
hep rötarlıydık aşka
gelmekle gitmek arası
savrulduk
bin parçamızı bırakarak
/şimdi göç zamanı
tüter hasretin dumanı/
güvercin sesli binlerce
tren kalkar benden
hazirandan eylüle
binlerce gül binlerce
sevda taşır
yüreğimde döşeli raylara
kan düşer
can düşer
tutup beli’nde nefesim
sonra unutulmuş ismi yok
tek ağaçlı bir istasyonda
gölgedir serilir
ne kaldıysa senden
anladım bir tek sana
gitmez bu tren
tam makas değiştirecektik
ray bitti
deniz küstü martılara
hey makinist gecenin
sırtına yaz
bu tren limanlara sığmaz
ayrılıklarda eksildik
hasretin ateş gölgesine
çakılı
anılar hüzünden bir ok
hayat ara istasyon
tek gidiş aşk
aşk yoksa yaşam yok
TAHİR SAKMAN
17 Mayıs, 2025
YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR
YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR
Seslendiren: Tahir Sakman
Şiir: Tahir Sakman
Beste: Doğan Zade
Neyle başlardı yaşam?
Ne çabuk unuttunuz? Her
gün bir yerleri kanatıyorsunuz… yağmurunuz, rüzgârınız, mevsimleriniz bile
kanıyor artık… Yaşamak adına yaşamı yok etmek için elinizden geleni yapmak
boynunuza borç olmuş sanki?
Yaşam, sevgiyle başladı…
Dünyayı sevgililer,
şairler, müzisyenler, sanatçılar idare etseydi; sevgilerin sınırsızlığı gibi
ülkelerin de olmasaydı sınırları…
Bir elinizde çiçek olsaydı
bir elinizde güvercin…
Sevgili Doğan Zade’nin
bestesinin üzerine okumuştum bu şiirimi, yıllar önce… Yolumuz sevgiden geçmişti
ve evrensel değerlerde buluşmuştuk Doğan’la… Şimdi o İzmir’de, memleketinde ama
dostluğumuz baki… Yüreğine, emeğine sağlık Doğan…
YAŞAM
yaşam sevgiyle başlar
sevgiyle sürer
uzak yıldızlardan bir
esinti gibi
bazen çok yakın
bazen biz kadar uzak
umutlar serpilir sevince
koşarak
gözlerimiz dolsa da acıya
bir şeyler vardır içimizde
ellerimiz hep yeşile çalar
ve kurak topraklar
gibi
sevgiye muhtaç yüreğimiz
sonrası ateşten bir yağmur
yaşanır her mevsim
sonsuz bir bahar
söyleyin dostlar
bu dünyada sevmekten başka
ne var
yaşam sevgiyle başlar
sevgiyle sürer
ve asla bitmez hiçbir şey
ilk günkü saf ilk günkü
gibi temiz
haydi artık haydi uzak
kalmasın
sevgiyle birleşsin
ellerimiz
Sevgili Doğan'ın besteleriyle diğer şiirlerimi dinlemek isteyenler için link:
https://youtube.com/playlist?list=PLDK1hqt0SKMkA9pPbjf_Ii9_EcjUHu8Ru&si=t7dRnqkiXKHuJOMu
https://www.youtube.com/playlist?list=PLDK1hqt0SKMkA9pPbjf_Ii9_EcjUHu8Ru
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)