21 Temmuz, 2022
BUGÜN GÜNLERDEN KONYASPOR
20 Temmuz, 2022
ŞİMDİ ORTA(!) ZAMANI
Şimdi tatil zamanı ya…
Herkes tatil fotoğraflarını ve oralarda yediklerini vs. paylaşıyorlar, bu
bana gösteriş gibi gelmiyor; çünkü en azından dostlarım için biliyorum ki onlar
bu paylaşımları yaparken gösteriş için yapmıyorlar, sadece böyle bir dünyanın
olduğunu ve bu dünyanın nimetlerinden herkesin faydalanma hakkı olduğunu anlatmak
ve bu sayede uyanmanızı sağlamak için olduğunu biliyorum…
Uyanır mıyız, hiç sanmıyorum sadece iç geçirerek bakarız o kadar. Genlerimize
işlemiş olan kadercilik ve razı gelmenin, cennet hayalleri kurarak teselli
olmanın kurbanlarıyız belki…
Hizmet etsin diye seçtiklerimizin başımıza efendi olmalarına nasıl razı
oluyoruz bir türlü anlayamıyorum zaten…
Neyse burayı geçelim… her yıl birkaç rutinim vardır; en azından birer kere mutlaka
yaptığım…
Birisi ekmek salması… bu sene yapamadık… sonra “orta (bütümet)” var, “balcanlı
tirit” var… “en azından onları yapabilirim” dedim…
Konyalılar bilirler özelikle Kumköprü patlıcanıyla yapılırsa pek makbuldür…
gerçi Kumköprü’de bahçe kalmadı ki… neyse şükür ki Karaaslan henüz var ve
geçtiğimiz pazar günü Muhacir Pazarı’ndaki pazardan Karaaslan patlıcanı aldım…
Öyle eskiden olduğu gibi söndürme kömürüyle imil imil maltızda pişirmek
lazım ama apartman hayatı malum, tek yapabildiğimiz kısık ateşte pişirmek…
Bendeniz sonradan gurme(!) olduğum için kusurumu bağışlayın tarifini
yazacak falan değilim ama “bu dünyadan orta yemeden göçüp gitmeyin” derim… Kuzu
kaburgadan yapmak âdettendir ama bendeniz çok yağlı olmasın diye boyundan
yapıyorum. Patlıcanı az, eti çok olmalı,
benim formülüm bir kilo patlıcana iki kilo… Tabii az da olsa tereyağı ilave etmelisiniz…
Böyle bir lezzet dünyada görülmemiştir… İlla orta yapacaksınız diye de bir kaide yok yeter ki yerli patlıcan olsun, musakka da yapabilirsiniz, inanın ortanın lezzetine yakın olacaktır.
Şimdi fotoğrafını paylaşmasam olmayacak yani musakkasını yapabilirsiniz,
yerli patlıcanın kilosunu 10 TL’ye aldım… Fotoğraftaki patlıcanı önce yemelere
kıyamadım sonra doyamadım… Tabii fotoğraftaki yemek, “ortası” alınmış hâli…
Afiyet olsun… Haa… bu arada somun ekmekle banıp yemelisiniz; değilse
lezzeti kaçırabilirsiniz ona göre, “dimedi, dimeyin!"
Geçtiğimiz yıl yine bu ayda pek muhterem Balcan Efendi’ye maniler
düzmüştüm, okumak isteyenler için link:
https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid0v6NznNuowX91L4B7xzMfkC9C1hSdX3Zy4N5b9EWvcDTznK1oJ3NSJZGzhhovXiwTl
TAHİR SAKMAN
18 Temmuz, 2022
ZIKKIM YE!
Başka yerde de var mı bilmiyorum ama Konya’da çok meşhur bir söz vardır; zıkkım ye…
Çok acıkanlara veya doymayanlara söylenir; zıkkım ye…
Bu sözün bir de zıkkımın kökünü ye şeklinde söyleneni vardır ki o
çok vahimdir.
Konya metropol bir şehre dönüşürken birçok değerimizi yitirdiğimiz
gibi bu deyimleri de unutmaya başladık. Bu sözleri anasından duymamış bir
Konyalı düşünemiyorum. Hepimizin ortak hafızasının bir yerlerine kazınmış olan
bu sözün ne anlama geldiğini Konyalılar bilir de bilmeyenler için yazalım
istedim…
Zıkkımın kökünü ye aslında iyi bir temenni değildir; çünkü
buradaki zıkkım, zakkumun kendisidir ve kökü oldukça acı ve zehirlidir. Burayı
geçelim, bize lazım olan öbür zıkkımdır:
Sokakta oyunlar oynadığımız, kimseden korkmadığımız o mutlu, sakin,
hoşgörülü, dünün homojen Konya’sında acıktığımız zaman hepimiz evlerimize koşar
anamıza acıktığımızı söylerdik ve çoğunlukla aldığımız cevap zıkkım ye
olurdu…
Durun hemen öyle kötü düşünmeyin; bu zıkkım, sizin bildiğiniz zıkkımlardan
değil…
Çoğumuzun evinde olan ve hane halkı gibi bakılan, sevilen, sarı kızların sütünden, analarımızın o maharetli, nurlu elleriyle yapılan gerçek organik yoğurda baharatlar eklenirdi. Karabiber, kırmızıbiber, kekik hatta nane, tuz… Zeytinyağı da ekleyebilirsiniz. Tabii eğer bahçenizde ceviz ağacı varsa ceviz de ilave edebilirsiniz… sonra varsa tandır ekmeği yoksa yarım veya çeyrek çarşı ekmeği ortasından ikiye kesilir, bu zıkkım sürülürdü…
Hani canım çekti bir an ama artık cesaret istiyor… yoğurdun kilosu kaç para
haberiniz var mı kuzum?
Artık zıkkım bile yiyemiyoruz!
Eğer bensiz yapar da yerseniz vallahi hatırım kalır ona göre… Fakire de
haber edin sizin ellerinizi, benim ayaklarımı bağlayalım da size, zıkkım nasıl
yenirmiş itina ile göstereyim!
TAHİR SAKMAN
16 Temmuz, 2022
GÖNÜL SIZIMIN BAM TELLERİ
![]() |
Tayyar Yıldırım-Tahir Sakman birlikte... |
Sosyal medyada şiirlerini görüyordum, ortak dostlarımız vardı ama henüz tanışmamıştık…
Özellikle taşlamaları vardı, sertti…
Gençken hepimiz şiir söyleriz ama yaş kemale ermeye başladığı zaman aslında
heyecanlar bir nebze olsun dinmeye başladığı, dinginleşmeye başladığımız
yaşlarda şiir susmaya başlar… Denemeye, öyküye romana yöneliriz…
Ama Tayyar Yıldırım şiir söylemekten vazgeçmeyenlerden…
Hele hele insan militarist bir yapıdan geliyorsa şiir onun için daha da zor
olmalı ama Tayyar Yıldırım bunun böyle olmadığının tam aksini ispat edercesine
mısra mısra duygularını açığa çıkarıyor. Tabii ki bu aynı zamanda asker bir
millet olan biz Türklere mahsus bir durum; çünkü dünyada Türk askeri kadar
duygusal, insancıl, barışçıl bir asker henüz görülmemiştir.
Bu açıdan baktığınız zaman onun şiirleri daha bir anlam kazanıyor.
Şiirleri teknik açıdan düzenli, kafiye ve ayak sıkıntısı olmayan ve sürekli
kendini yenileyerek yeni ayaklar bulmanın hassasiyeti içerisinde olduğunu
hissedebiliyorsunuz.
Geleneksel veznimizle söylediği şiirlerde, kendini tekrar etmeyen rahat bir
söyleyiş tarzı var. Tüm şairler / ozanlar gibi onun da bu bozuk düzene
söyleyeceği çok şey var.
Fakirhanemizde yapılan bir sohbet nedeniyle tanışma fırsatı bulduğumuz
Tayyar Yıldırım, Gönül Sızımın Bam Telleri Şiirlerim ismini verdiği
kitabını lütfetme nezaketinde bulundular ki benim için tüm şiir kitapları
kutsaldır, onun kitabını da kutsal bir emanet hediye edilmenin sevinciyle gönül
kütüphanemin nadide bir yerine koydum.
Alma Aklımı isimli şiirinde:
Bir aklım kalmıştı onu da alıp
Bilinmez yerlere götürme yolcu
Bağlıyız aşk ile koparma bizi
Yaşama azmimi bitirme yolcu
Derken, bir şair sözünün nasıl akıl alacağına tanıklık etmenin kıvancını
yaşadım ama bir şiiri var ki… geçmiş günlerin içimizde yer ettiği hüzünlere
eşlik eden ışığın türküsü gibi düşen bir şiir var ki… ben o şiiri çok sevdim. Gaz
Lambası ismini taşıyan şiir şöyle:
Çağlar ötesinden titredi alev,
Işıttı dünyamı, nura döndürdü.
Zamana yenildi, girdi mahzene,
Karardı fitili, sırra döndürdü.
Lambanın camları ince belliydi,
Başıma gelecek dünden belliydi,
Bir çember kuşaklı, siyah şallıydı
Gayrı erişilmez, yara döndürdü.
Sırtında aynası, haznesi camdan,
Öyle güzeldi ki, dillere destan.
"Üf! " dedi aleve, çıktı
odamdan
Genişti mekânım, dara döndürdü.
Ahşaptan sehpası, zarif mi zarif,
Anlatamaz onu tasvir ve tarif
Davet etsem tekrar etmiyor teşrif
Hasreti kalbimi kora döndürdü.
Dalarım hayale giderim düne,
Yıllar öncesine gittim ben yine.
Ben bakardım, o da bakardı bana
Ne yazık ki şimdi köre döndürdü.
Her şeyi onunla birlikte gitti.
Anılar, sevdalar yok oldu, bitti.
Aklıma geldikçe, gözümde tüttü.
‘Ah!’ edip, yandırdı nara döndürdü.
Şiirin eksik olmasın, sevgili Tayyar, seni, yeni kitaplarında okumayı
diliyorum; şiirin ışıklı dünyası, ah edip andığın gaz lambasının binlercesini
yeniden yakacaktır… ve bu şehrin semalarında; tıpkı, senden önceki şairlerin
mısralarından dökülen aydınlıklar yarınlarımıza umutla dolacaktır…
TAHİR SAKMAN
15 Temmuz, 2022
VEDASI YOK SEVDANIN
Veda değildi
beklenen
Belki yarım bir
şiirdi
Hayallerden
özlemlerden
Büyüyen aşka
eklenen
Her şey yalan
olsa bir gün
Gözlerin var ya
o gerçek
Hüzünler kalsın
geride
Anılar var
çiçek çiçek
Vedası yok bu
sevdanın
Sürgünlerdeyiz
gönüllü
Her yanımız
ateş dolu
Mahkûmuyuz biz
bu ânın
Bir damlayım
yüreğinde
Saklandığım
gibi sakla
Yaşamaktan
başka her şeyi
Kendine her an
yasakla
Kederlenme
sakın asla
Senden ayrı
sanma beni
Gözlerinde
bulutum say
Başını buluta
yasla
Ellerim hasret
kokarken
Dudağımda yarım
buse
Hatırlamak için
dünü
Yarına git güle
güle
TAHİR SAKMAN
12 Temmuz, 2022
IŞIKLA KAVGAMIZ MI VAR?
![]() |
Foto: T. Sakman. Kültür Park, Konya. |
Nerden başlayacağımı bilemedim… tabii başlayacak bir yer kaldıysa….
Kendimi kültüre, sanata, şiire verdim, sosyal medyayı boş verdim ama
olmuyor işte… günlük siyasetten ne kadar uzak kalmaya çalışsam da yine olmuyor…
Yani yazmayayım diyorum ama…
Kendi maaşları söz konusu olunca eller havaya… muhalefetten olsun bir Allah’ın
kulu çıkıp da hayır dememiş... para tatlıdır ama oy da tatlıdır, unutmayın!
13,5 milyon emekli bir de eşleri etti mi size 27 milyon... oy, oy oy… umarım tez
zamanda sandıkta görüşürüz!
***
Doktorlara saldırıyorlar… bu ülkenin en zor okullarını, ömürlerinin
baharlarını kitapların arasına gömerek geçiren insanlara… Bir de bunlara çanak
tutanlar var!
Ressamlar, şairler, yazarlar, aydın insanlar… sıradaki?
Işıkla kavgamız mı var?
Üfürükçülere, cincilere, sülükçülere, hacamatçılara mı kalacağız?
****
Herkes batmadı… kimileri vurgun vuruyor… zam bir geliyorsa onlar üç-beş yapıyor…
Ortalık toz duman; kimin ne kadar zam yaptığını kestiremiyoruz artık… kimi
esnafta insaf, iman kalmamış… Bayramdan bir hafta önce 5 TL olan domates,
bayram haftasında 8 TL’ye, bayramda ise çürükleri 15 TL’ye satıldı…
Domates aynı domates de insanlar aynı insan mı veya hâlâ insan mı?
****
Yok, ben bunları yazıp da moralimi bozmayayım… Zaten kimsenin aldırdığı da
yok. Parası olan Alaçatı’da, parası olmayan:
Kültür Park’ta, Zafer’de, Alâaddin Tepesi’nde yaşlı bir adam görüyorum, zor
yürüyor belli ki emekli…
Başına bir kep geçirmiş belki de gizlenmek için, yüzü fazla görünmüyor,
sakalından ter sızarken…
Elinde bir aparat var, onunla çöp kutularını karıştırıp bulduğu kola
kutularını poşete koyuyor ve yine geldiği gibi ayağını sürüyerek bir başka çöp kutusuna
doğru, bir başka çöp kutusundan, birkaç kola kutusu bulma umuduyla yürümeye çalışıyor…
Bir başka şehirde mesela Alanya’da… Bir Alman, o da emekli… Elinde buz gibi
bira denize karşı uzanmış…
Bizim emeklilerimiz bunu mu hak ettiler?
Haydi size iyi bayramlar…
TAHİR SAKMAN
07 Temmuz, 2022
ATEŞİ YUTARAK SÖNDÜRENLER
Farkı yok susmanın ateş yutmaktan
Hekimler ölürse sen de ölürsün
Gepegenç yaşında bir gece vakti
Bir karın ağrısı sebebin olur
Farkı yok susmanın ateş yutmaktan
Cehalet kurşunla yağmadan önce
Hekime sahip çık ömrün uzasın
Karanlık çökmesin ışığınıza
Farkı yok susmanın ateş yutmaktan
Hekimler olmazsa yaşamın olmaz
Borcumuz şükrandır saygı sevgidir
Günü güneşi gösterendir onlar
Farkı yok susmanın ateş yutmaktan
Hekimler yutuyor hepimiz için
Hekimler yasta olursa eğer
Bilin ki insanlık tümden hastadır
/Kana bulanmışsa gömleğim
Dünüm yarınım hepsi yastadır/
TAHİR SAKMAN
05 Temmuz, 2022
ABDAL HAYDAR AĞA
![]() |
3 Şubat 2000 tarihli Yeni Gazete'de yayımlanan söyleşimiz. |
Bir dönem Yeni Gazete’de, merhum
Yalçın Dikilitaş’ın oğlu Osman Dikilitaş ile birlikte Şehir Sohbetleri
ismiyle haftada bir ilginç bulduğumuz insanlarla söyleşi yapıp tam sayfa
yayımlıyorduk.
İsmini sık duyduğum hatta
efsaneye dönüşen bir insan vardı… ama Osman’ın da benim de nedense onunla
söyleşi yapmaya çok cesaretimiz yoktu… bu çekincenin kaynağı evinin Yeni
Mahalle’de (Çimenlik) olması en büyük etkendi sanırım…
Konuşmak istediğimiz kişi, hakkında
evliya yakıştırmasından tutunuz, bey olduğuna varana kadar ve oldukça yaşlı
olduğu konuşulan Abdal Haydar lakabıyla tanınan aynı zamanda Alevi Bektaşi
geleneğine bağlı Âşık Haydar mahlasıyla şiirler söyleyen Hasan Pekaşık idi.
Onunla ilgili çok şey duymuştum:
Türbe önünde ev satın almıştı. Asmalı Mescit civarındaydı sanırım. Ama evin satıldığını
duyan komşular “evi bir abdala mı sattın” diye baskı yaparak
vazgeçirirler. Abdal Haydar Ağa, çok müteessir olmuştur. Evi satan adam, gece
rüyasında Hz. Peygamberi görür ve “onu niye incittiğini” sorarak “beni
de incittin” der.
Sabah, kan ter içinde korkuyla
uyanan ev sahibi gidip Abdal Haydar’ı bulur ve özürler dileyerek evi tekrar ona
satar.
Buna benzer hakkında pek çok menkıbenin
anlatıldığı bu insanla söyleşi yapmayı kafama koymuştum. Bu fırsat bir gün kendiliğinden
geldi.
Türbe Caddesi’ndeki saatçi
dükkânıma Abdallardan bir müşteri geldi, saatini tamir ettim, sözü Abdal Haydar’a
getirdim ve sordum. Meğerse akrabasıymış… Onun vasıtasıyla bir akşam için
randevu aldık.
Osman’la birlikte bize verilen
adresi bulduk. Kapıyı çaldık ve içeri buyur edildik, sofada en az yirmi kişi
vardı ve bizi ayakta karşıladılar. Bizi misafir odasına aldılar.
Misafir odası şaşılacak
temizlikteydi, çay ikram ettiler, bardaklar tertemizdi, içtik. Abdal Haydar Ağa hastaydı ve otursa da
hiç keyfi yoktu ama yine de sorularımıza açık yüreklilikle yanıt verdi. Sohbet
esnasında bize aykırı gelen bölümleri yayımlamadık. Oysa ne kadar hata
yaptığımızı şimdi anlıyorum. Bir gün ses kayıtlarını bulursam yeniden deşifre
edip yayımlayacağım.
Abdal Haydar Ağa, elindeki asanın
Hz. Musa’nın asası olduğunu, Hz. Ali ile birlikte Hayber Cengi’nde, Kan Kalesi Cengi'nde vuruştuğunu anlattı. Hz. Mevlâna’nın bu şehrin anahtarını kendisine
verdiği ısrarla vurguladı. Duvarlarda yer alan Bektaşi büyüklerine ait resimlerin yanı sıra Mevlevi resimleri (Sıtkı Dede)
onun ne denli bir Mevlâna, Hakk ve hakikat âşığı bir insan olduğunu anlatmaya
yetiyordu zaten.
![]() |
Foto: T. Sakman Arşivi. Abdal Haydar Ağa'nın evinde, soldan sağa; Osman Dikilitaş, Abdal Haydar Ağa, Tahir Sakman. |
Onu yormamak için kısa kestik ve daha
sonra tekrar gelmek için sözleştik ama…
Abdal Haydar Ağa, 15 Eylül 2007
tarihinde 117 yaşında sır oldu… Rahmet olsun…
Abdal Haydar Ağa hakkında Muammer
Gül tarafından “Günümüz Bektaşî-Mevlevî şairlerinden Konyalı Âşık Haydar/Şıh Hasan
Pekaşık” başlığıyla tez de hazırlanmıştır. Abdal Haydar Ağa ile ilgili detay
bilgi isteyenler söz konusu teze başvurabilirler.
3 Şubat 2000 yılında Yeni Gazete’de
yayımladığımız söyleşinin tam metni şöyle:
TAHİR SAKMAN
ABDALLIK GÖÇEBE HAYATIDIR
Şehirlerde yaşayan birçok insan vardır. Bu
insanların merkezde yaşayanlarını zaten tanırsınız… Ya bir de tanımadıklarınız…
Belki de bu şehrin bütün kahrını onlar çekerler. Şehrin varoşlarını
mesken tutmuşlardır. Ayrı bir dünyadır onlar. Ama şuna emin olun ki çok renkli
bir dünya... İstedik ki size bu renkli dünyadan kesitler sunalım, tanımadığımız
görmezden geldiğimiz bu insanlardan bir tanesini ama çok önemli bir tanesini
anlatalım istedik. Bir asra tanıklık etmiş bir adam "Hacı Haydar Ağa" [namı
diğer Abdal Haydar] kendi ifadesiyle yüz bir yaşında, teybimizi uzattık…
Söyledikleri bazen size aykırı gelebilir. Biz yorum
yapmadık. Duyduğumuzu yazdık. Hacı Haydar Ağa ne söylediyse onu yazdık.
Anlattıkları ülke mozaiğinin bir gerçeği…
-Haydar amca merhaba! Bize kendini biraz anlatır mısın?
-Konya'da doğdum. Konya'da yaşadım
-Kaç yılında doğdunuz? Sizin yüz yaşınızda olduğunuz söyleniyor, doğru mu?
-Nüfus cüzdanımda doğum tarihim 1319 olarak yazılı…
-Mesleğiniz neydi?
-Rençberlik yaptım.
-Peki, uzun yaşamanızı neye borçlusunuz?
-Doğruluğuma borçluyum.
-Bundan güzel bir cevap düşünülemez. Gördüğümüz kadarıyla çevrenizde size
çok hürmet ediyorlar. Haydar Bey diyorlar. Bu beylik nereden geliyor?
-Bu beylik bize Horasan'dan geliyor. Dedelerimiz,
Horasan'dan gelmişler Onlara Hacı Hasan Bey derlermiş. Bu Beylik oradan geliyor.
Çayırda, Atabey Hanı derler. Orayı dedem yaptırmış. Koyunlarına ağıl yaptırmış.
Orada yaşamışlar
-Sizin Aslım'da çiftliğinizin olduğunu biliyoruz. Orası mı?
-Evet orası. Ben de dedemin hatırasına oraya ev
yaptırdım. Çiftlik kurdurdum.
-Haydar amca, duvarda bir resim görüyorum. Kimdir?
-O fotoğraf Mevlevi Dergâhı'nın son Postnişini, Sıdkı Dede
Hazretleridir.
-Siz Bektaşi misiniz?
-Bende Bektaşilik de var, Mevlevilik de var. Hacı Bektaş Veli yoluna Bektaşi, Hazreti Mevlâna’nın yolunda Mevlevi’yim. Zaten ikisi da aynı. Hazreti Mevlâna Konya'ya gelmiş. Hacı Bektaşi Veli, Kırşehir'in Hacı Bektaş nahiyesine yerleşmiş.
-İkisinin yolu da aynı mı diyorsun?
-Evet ikisinin yolu da birdir.
-Türbe önünde bir ev alacağınız zaman size sattırmak istememişler. Bu
durumu anlatır mısınız?
-Komşular “Abdal geliyor” diye sattırmak istemediler.
Ama manen Hz, Pir Efendim orayı bana tapuladı. Ben de oranın sahibini buldum.
30 bin liraya satın aldım.
-Peki bu Abdallık nedir, biraz açar mısınız?
-Abdal, göçebe hayalı yaşayan insandır. Dedelerimiz,
Horasan'ın Belh şehrinden gelmişlerdir. Göçebe yaşadıkları için Abdal demişler.
Pir Sultan Abdal gibi, Balım Sultan Abdal gibi…
-Âşık Veysel'i tanıyor musunuz?
-Evet tanıyorum. Evime geldi, misafir ettim. 50 sene
önce bir gece bizde kaldı. Çok memnun oldu. Ayrıca Hacı Veyiszade Hoca'nın
sohbetlerinde bulundum.
-Siz şiir söyler misiniz?
-Evet.
-Peki, bize bir şiir söyler misiniz?
Derviş dedem dem çeker
Derdini adem çeker.
Ademi mahrem çeker.
Derviş dedem ah dedem.
Derviş dedem olmuşuz
Nur-u Hakk'la dolmuşuz
Gerçek aşkla solmuşuz
Derviş dedem ah dedem.
Derviş dedem gel beri
Sırrı zat-ı esrarı
Dört kitaptan içeri
Derviş dedem ah dedem.
![]() |
Foto: T. Sakman Arşivi. |
-Sizin zengin olduğunuzu biliyoruz. Çevrenize yardım ediyor musunuz?
-Karşı mahalle, yan mahalle, arka mahalle yaklaşık
250-300 haneyi göçebelikten ben kurtardım. Bu mahalle 25 bin metrekare.
Belediyeden aldım. Kurulalı 62 sene oluyor. 1300 metresini yola bağışladım.
Gerisine de bu mahalle kuruldu Çoğundan para da almadım.
-Hayrına mı verdin ?
-Ne yapayım? Anası yok, babası yok. Yetim kalmış.
Tapuladım üstüne. Evini yaparken de yardım ettim.
-Zenginliğiniz Beylikten mi geliyor?
-Mut'la, Silifke arasında bizim çiftliğimiz var. Dedem
Horasan'dan gelince ilk olarak oraya yerleşmiş. Orada çiftliğimiz ve
akrabalarımız var. En büyükleri benim. Tam 101 yaşındayım.
-Uzun yaşamanın sırrına doğruluk dediniz…
-Sen doğru yörü doğru bak
Rahmet eder
yarlıgar Hakk
Doğru gidene zeval yok...Haram yeme. Haram yersen şu teni çürütürsün. Haram lokmanın kanı damarlarına girer, haram lokma yemedim evel Allah. Hiçbir kimseye bir lira borcum yok. Birçok alacağım var ama bir Allah'ın kuluna borcum yok...
-Sizin bu sözleriniz bazı yetim hakkı yiyenlere bir ders olmalı…
Şiirlerinizde bir mahlâs kullanıyor musunuz?
-Şiirlerimde
Âşık Haydar mahlâsını kullanıyorum...
Çoban oldum goyun güttüm
Hu Allah’ım Hu diyerek
Şükür edip Hakk'a yettim
Hu Allah’ım Hu diyerek
Hacı Bektaş gibi sığır güttüm
Tacir oldum alışveriş ettim
Hemi aldım hemi sattım
Hu Allahı’m Hu diyerek
Öz tarlamda çift sürerim
Nadasımı tohumlarım
Hem ekerim hem biçerim
Hu Allah’ım Hu diyerek
Âşık Haydar aşk lafı der
Levh-I mahfuz kalem tutar
On sekiz bin âlem gider
Hu Allahı’m Hu diyerek
*************************
Senin aşkın kalbimde
Ya Hazreti Mevlâna
Sıdkıla sığındım sana
Ya Hazreti Mevlâna
Sen bir ulu sultansın
Gönüllere imansın
Can evimde canansın
Ya Hazreti Mevlâna
Severim seni candan
İlim virdi her andan
Senin aşkın var bende
Ya Hazreti Mevlâna
Dergahına tez varalım
Eşiğine yüzler sürelim
Senden himmet alalım
Ya Hazreti Mevlâna
Yeşil kubben görünür
Aşkın kalbime bürünür
Âşıkların senindir
Ya Hazreti Mevlâna
Âşık Haydar kul sana
Köle olsam kapına
Senden himmet isterim
Ya Hazreti Mevlâna
-Kaç çocuğunuz var?
-Altı oğlum, iki kızım elliye yakın torun sahibiyim.
Torunumun torununu gördüm. Bu evin içinde yirmi altı kişi yaşıyoruz.
-100 yıl yaşadığınızı söylüyorsunuz, kaç yıl daha yaşamak istersiniz?
-25 yıl daha yaşamak isterim.
-Okuyucularımıza son olarak ne söylemek istersiniz?
-Birincisi doğru olmak. İkincisi çok çalışmak... Üçüncüsü
haram yememek... Dördüncüsü zina yapmayacak... Beşincisi elin ayıbını gece gibi
örtecek. Böyle yaparsan erenlerden yetişmiş bir efendi olursun…
-Efendim bunca yaşınıza rağmen bizi kırmadınız, sorularımıza cevap verdiniz,
bunun için çok teşekkür ederken, sağlıklı ömürler diliyoruz…
-Asıl Allah size uzun ömür versin...
Benim yirmi beş sene daha ömrüm var...
SÖYLEŞİ: Tahir Sakman- Osman Dikilitaş
![]() |
Foto: T. Sakman Arşivi. Abdal Haydar Ağa... |