YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

21 Temmuz, 2022

BUGÜN GÜNLERDEN KONYASPOR

Bugün maçımız var…


Gerçi hangi gün olmadı ki? Hayatla maçımızın olmadığı bir gün olmadı ki! En büyük maçımız ise kendimizle olan maçtı…


Yıllar öncesine kayıyor gözlerim…. Hani sahaya tavuk saldığımız yıllara… ne mücadeleler olmuştu, maçlar kıran kırana geçiyordu. Maalesef şimdi olmayan, hoyratça yıkılan Atatürk Stadyumu’nda sabah saatlerinde sıraya girdiğimiz günler, sonra güneşin, karın, yağmurun altında saatlerce beklemek…


Derdimiz neydi bilmiyorum ki? Ama bildiğim Konyaspor aşkıydı… Bir kaleci Fethi vardı, bugün bile öyle bir kaleci yok… Topu öyle şimdikiler gibi tokatlamazdı, havada üç takla atar öyle yakalar, yüreğimiz ağzımıza gelirdi. Eğer maçtan önce gol yemeyeceğim derse asla yemezdi… Sonra Aytekin, yattığı yerden üç metre sıçrardı…


Nacili, Muhtarlı, Mahmutlu kadrolar efsaneydi bizim için… Hele Mahmut’un bir lakabı vardı şimdi yazmayayım ayıp olur ama şunu söyleyeyim ki çok kiloluydu ve o cüsseyle nasıl koşardı anlayamazdık…


 O dönemlerde iş yerim vardı ve bizler Konya esnafı olarak maça gidelim, gitmeyelim pazartesi ve salı günleri dükkân önlerinde, ellerimizde Konya gazeteleriyle maç kritikleri yapar, teknik direktörün yapamadığı kadroyu yeniden kurardık!  Cuma gününe kadar başka şeylerden konuşur sonra tekrar başlardık.


Bu durum, o dönemlerde yazdığım Türbe Caddesi Şiirleri isimli şiirlerime bile yansımıştı:


/mevzular güne göre
pazartesi salı konyaspor
çarşamba perşembe pahalılık işsizlik
cuma cumartesi işler hep turistik
pazarları tatil yok hepsi nöbetçi
saatiniz mi bozuk işte saatçi/
 
Kara kartallar bugün Avrupa kupalarındaki ilk sınavına çıkarken bütün şehrin kalbi orada atacak.
 
Bugün günlerden Konyaspor… Bugün hepimiz bir kartalız…
 
Bu şiir de benden Konyaspor’a yadigâr olsun:
 
    KONYASPOR MARŞI
 
Konyaspor engelleri aşacak
Nice nice kupalara koşacak
Kara kartal yeşil beyaz renkleri
On bir fişek sahalara taşacak
           
Kalbimizde içimizde sen Konya
Sazımızda sözümüzde sen Konya
Uzan uzan kupaları topla gel
Taraftarın omuzunda sen Konya
 
Engelleri hep beraber aşarız
Nice nice kupalara koşarız
Konyaspor gönlümüzde sen varsın
Başarınla bizler mutlu yaşarız
 
Konyaspor engelleri ezecek
Yüce ismi dilden dile gezecek
Dört mevsimde çiçek çiçek taraftar
İsmini en yükseklere dizecek
 
TAHİR SAKMAN

 

20 Temmuz, 2022

ŞİMDİ ORTA(!) ZAMANI


 

Şimdi tatil zamanı ya…

Herkes tatil fotoğraflarını ve oralarda yediklerini vs. paylaşıyorlar, bu bana gösteriş gibi gelmiyor; çünkü en azından dostlarım için biliyorum ki onlar bu paylaşımları yaparken gösteriş için yapmıyorlar, sadece böyle bir dünyanın olduğunu ve bu dünyanın nimetlerinden herkesin faydalanma hakkı olduğunu anlatmak ve bu sayede uyanmanızı sağlamak için olduğunu biliyorum…

Uyanır mıyız, hiç sanmıyorum sadece iç geçirerek bakarız o kadar. Genlerimize işlemiş olan kadercilik ve razı gelmenin, cennet hayalleri kurarak teselli olmanın kurbanlarıyız belki…

Hizmet etsin diye seçtiklerimizin başımıza efendi olmalarına nasıl razı oluyoruz bir türlü anlayamıyorum zaten…

Neyse burayı geçelim… her yıl birkaç rutinim vardır; en azından birer kere mutlaka yaptığım…

Birisi ekmek salması… bu sene yapamadık… sonra “orta (bütümet)” var, “balcanlı tirit” var… “en azından onları yapabilirim” dedim…

Konyalılar bilirler özelikle Kumköprü patlıcanıyla yapılırsa pek makbuldür… gerçi Kumköprü’de bahçe kalmadı ki… neyse şükür ki Karaaslan henüz var ve geçtiğimiz pazar günü Muhacir Pazarı’ndaki pazardan Karaaslan patlıcanı aldım…

Öyle eskiden olduğu gibi söndürme kömürüyle imil imil maltızda pişirmek lazım ama apartman hayatı malum, tek yapabildiğimiz kısık ateşte pişirmek…

Bendeniz sonradan gurme(!) olduğum için kusurumu bağışlayın tarifini yazacak falan değilim ama “bu dünyadan orta yemeden göçüp gitmeyin” derim… Kuzu kaburgadan yapmak âdettendir ama bendeniz çok yağlı olmasın diye boyundan yapıyorum.  Patlıcanı az, eti çok olmalı, benim formülüm bir kilo patlıcana iki kilo… Tabii az da olsa tereyağı ilave etmelisiniz…

Böyle bir lezzet dünyada görülmemiştir… İlla orta yapacaksınız diye de bir kaide yok yeter ki yerli patlıcan olsun, musakka da yapabilirsiniz, inanın ortanın lezzetine yakın olacaktır.

Şimdi fotoğrafını paylaşmasam olmayacak yani musakkasını yapabilirsiniz, yerli patlıcanın kilosunu 10 TL’ye aldım… Fotoğraftaki patlıcanı önce yemelere kıyamadım sonra doyamadım… Tabii fotoğraftaki yemek, “ortası” alınmış hâli…

Afiyet olsun… Haa… bu arada somun ekmekle banıp yemelisiniz; değilse lezzeti kaçırabilirsiniz ona göre, “dimedi, dimeyin!"

Geçtiğimiz yıl yine bu ayda pek muhterem Balcan Efendi’ye maniler düzmüştüm, okumak isteyenler için link:

https://www.facebook.com/tahirsakman/posts/pfbid0v6NznNuowX91L4B7xzMfkC9C1hSdX3Zy4N5b9EWvcDTznK1oJ3NSJZGzhhovXiwTl

TAHİR SAKMAN



18 Temmuz, 2022

ZIKKIM YE!


 

Başka yerde de var mı bilmiyorum ama Konya’da çok meşhur bir söz vardır; zıkkım ye

Çok acıkanlara veya doymayanlara söylenir; zıkkım ye…

Bu sözün bir de zıkkımın kökünü ye şeklinde söyleneni vardır ki o çok vahimdir.

Konya metropol bir şehre dönüşürken birçok değerimizi yitirdiğimiz gibi bu deyimleri de unutmaya başladık. Bu sözleri anasından duymamış bir Konyalı düşünemiyorum. Hepimizin ortak hafızasının bir yerlerine kazınmış olan bu sözün ne anlama geldiğini Konyalılar bilir de bilmeyenler için yazalım istedim…

Zıkkımın kökünü ye aslında iyi bir temenni değildir; çünkü buradaki zıkkım, zakkumun kendisidir ve kökü oldukça acı ve zehirlidir. Burayı geçelim, bize lazım olan öbür zıkkımdır:

Sokakta oyunlar oynadığımız, kimseden korkmadığımız o mutlu, sakin, hoşgörülü, dünün homojen Konya’sında acıktığımız zaman hepimiz evlerimize koşar anamıza acıktığımızı söylerdik ve çoğunlukla aldığımız cevap zıkkım ye olurdu…

Durun hemen öyle kötü düşünmeyin; bu zıkkım, sizin bildiğiniz zıkkımlardan değil…

Çoğumuzun evinde olan ve hane halkı gibi bakılan, sevilen, sarı kızların sütünden, analarımızın o maharetli, nurlu elleriyle yapılan gerçek organik yoğurda baharatlar eklenirdi. Karabiber, kırmızıbiber, kekik hatta nane, tuz… Zeytinyağı da ekleyebilirsiniz. Tabii eğer bahçenizde ceviz ağacı varsa ceviz de ilave edebilirsiniz… sonra varsa tandır ekmeği yoksa yarım veya çeyrek çarşı ekmeği ortasından ikiye kesilir, bu zıkkım sürülürdü…


Bir lezzet patlaması yaşardık. Elimizde zıkkımlarla yarım kalan oyunlarımıza dönerdik…

Hani canım çekti bir an ama artık cesaret istiyor… yoğurdun kilosu kaç para haberiniz var mı kuzum?

Artık zıkkım bile yiyemiyoruz!

Eğer bensiz yapar da yerseniz vallahi hatırım kalır ona göre… Fakire de haber edin sizin ellerinizi, benim ayaklarımı bağlayalım da size, zıkkım nasıl yenirmiş itina ile göstereyim!

TAHİR SAKMAN



16 Temmuz, 2022

GÖNÜL SIZIMIN BAM TELLERİ

Tayyar Yıldırım-Tahir Sakman birlikte...

 Sosyal medyada şiirlerini görüyordum, ortak dostlarımız vardı ama henüz tanışmamıştık…

Özellikle taşlamaları vardı, sertti…

Gençken hepimiz şiir söyleriz ama yaş kemale ermeye başladığı zaman aslında heyecanlar bir nebze olsun dinmeye başladığı, dinginleşmeye başladığımız yaşlarda şiir susmaya başlar… Denemeye, öyküye romana yöneliriz…

Ama Tayyar Yıldırım şiir söylemekten vazgeçmeyenlerden…

Hele hele insan militarist bir yapıdan geliyorsa şiir onun için daha da zor olmalı ama Tayyar Yıldırım bunun böyle olmadığının tam aksini ispat edercesine mısra mısra duygularını açığa çıkarıyor. Tabii ki bu aynı zamanda asker bir millet olan biz Türklere mahsus bir durum; çünkü dünyada Türk askeri kadar duygusal, insancıl, barışçıl bir asker henüz görülmemiştir.

Bu açıdan baktığınız zaman onun şiirleri daha bir anlam kazanıyor.

Şiirleri teknik açıdan düzenli, kafiye ve ayak sıkıntısı olmayan ve sürekli kendini yenileyerek yeni ayaklar bulmanın hassasiyeti içerisinde olduğunu hissedebiliyorsunuz.

Geleneksel veznimizle söylediği şiirlerde, kendini tekrar etmeyen rahat bir söyleyiş tarzı var. Tüm şairler / ozanlar gibi onun da bu bozuk düzene söyleyeceği çok şey var.


Fakirhanemizde yapılan bir sohbet nedeniyle tanışma fırsatı bulduğumuz Tayyar Yıldırım, Gönül Sızımın Bam Telleri Şiirlerim ismini verdiği kitabını lütfetme nezaketinde bulundular ki benim için tüm şiir kitapları kutsaldır, onun kitabını da kutsal bir emanet hediye edilmenin sevinciyle gönül kütüphanemin nadide bir yerine koydum.


Sayfaları çevirdikçe Tayyar Yıldırım’ın büyülü dünyasının kapılarını aralama fırsatı bulurken, çivisi çıkmış dünyaya mısra mısra, altın harflerle çivi çakmanın heyecanına ve gayretine şahit oldum.

Alma Aklımı isimli şiirinde:

Bir aklım kalmıştı onu da alıp

Bilinmez yerlere götürme yolcu

Bağlıyız aşk ile koparma bizi

Yaşama azmimi bitirme yolcu

 

Derken, bir şair sözünün nasıl akıl alacağına tanıklık etmenin kıvancını yaşadım ama bir şiiri var ki… geçmiş günlerin içimizde yer ettiği hüzünlere eşlik eden ışığın türküsü gibi düşen bir şiir var ki… ben o şiiri çok sevdim. Gaz Lambası ismini taşıyan şiir şöyle:

 

Çağlar ötesinden titredi alev,

Işıttı dünyamı, nura döndürdü.

Zamana yenildi, girdi mahzene,

Karardı fitili, sırra döndürdü.

 

Lambanın camları ince belliydi,

Başıma gelecek dünden belliydi,

Bir çember kuşaklı, siyah şallıydı

Gayrı erişilmez, yara döndürdü.

 

Sırtında aynası, haznesi camdan,

Öyle güzeldi ki, dillere destan.

"Üf! " dedi aleve, çıktı odamdan

Genişti mekânım, dara döndürdü.

 

Ahşaptan sehpası, zarif mi zarif,

Anlatamaz onu tasvir ve tarif

Davet etsem tekrar etmiyor teşrif

Hasreti kalbimi kora döndürdü.

 

Dalarım hayale giderim düne,

Yıllar öncesine gittim ben yine.

Ben bakardım, o da bakardı bana

Ne yazık ki şimdi köre döndürdü.

 

Her şeyi onunla birlikte gitti.

Anılar, sevdalar yok oldu, bitti.

Aklıma geldikçe, gözümde tüttü.

‘Ah!’ edip, yandırdı nara döndürdü.

 

Şiirin eksik olmasın, sevgili Tayyar, seni, yeni kitaplarında okumayı diliyorum; şiirin ışıklı dünyası, ah edip andığın gaz lambasının binlercesini yeniden yakacaktır… ve bu şehrin semalarında; tıpkı, senden önceki şairlerin mısralarından dökülen aydınlıklar yarınlarımıza umutla dolacaktır…

TAHİR SAKMAN




 

15 Temmuz, 2022

VEDASI YOK SEVDANIN

 

Veda değildi beklenen
Belki yarım bir şiirdi
Hayallerden özlemlerden
Büyüyen aşka eklenen
 
Her şey yalan olsa bir gün
Gözlerin var ya o gerçek
Hüzünler kalsın geride
Anılar var çiçek çiçek
 
Vedası yok bu sevdanın
Sürgünlerdeyiz gönüllü
Her yanımız ateş dolu
Mahkûmuyuz biz bu ânın
 
Bir damlayım yüreğinde
Saklandığım gibi sakla
Yaşamaktan başka her şeyi
Kendine her an yasakla
 
Kederlenme sakın asla
Senden ayrı sanma beni
Gözlerinde bulutum say
Başını buluta yasla
 
Ellerim hasret kokarken
Dudağımda yarım buse
Hatırlamak için dünü
Yarına git güle güle
 
TAHİR SAKMAN 

12 Temmuz, 2022

IŞIKLA KAVGAMIZ MI VAR?

Foto: T. Sakman. Kültür Park, Konya.

Nerden başlayacağımı bilemedim… tabii başlayacak bir yer kaldıysa….

Kendimi kültüre, sanata, şiire verdim, sosyal medyayı boş verdim ama olmuyor işte… günlük siyasetten ne kadar uzak kalmaya çalışsam da yine olmuyor… Yani yazmayayım diyorum ama…

Kendi maaşları söz konusu olunca eller havaya… muhalefetten olsun bir Allah’ın kulu çıkıp da hayır dememiş... para tatlıdır ama oy da tatlıdır, unutmayın!

13,5 milyon emekli bir de eşleri etti mi size 27 milyon... oy, oy oy… umarım tez zamanda sandıkta görüşürüz!

***

Doktorlara saldırıyorlar… bu ülkenin en zor okullarını, ömürlerinin baharlarını kitapların arasına gömerek geçiren insanlara… Bir de bunlara çanak tutanlar var!

Ressamlar, şairler, yazarlar, aydın insanlar… sıradaki?

Işıkla kavgamız mı var?

Üfürükçülere, cincilere, sülükçülere, hacamatçılara mı kalacağız?

****

Herkes batmadı… kimileri vurgun vuruyor… zam bir geliyorsa onlar üç-beş yapıyor…

Ortalık toz duman; kimin ne kadar zam yaptığını kestiremiyoruz artık… kimi esnafta insaf, iman kalmamış… Bayramdan bir hafta önce 5 TL olan domates, bayram haftasında 8 TL’ye, bayramda ise çürükleri 15 TL’ye satıldı…

Domates aynı domates de insanlar aynı insan mı veya hâlâ insan mı?

****

Yok, ben bunları yazıp da moralimi bozmayayım… Zaten kimsenin aldırdığı da yok. Parası olan Alaçatı’da, parası olmayan:

Kültür Park’ta, Zafer’de, Alâaddin Tepesi’nde yaşlı bir adam görüyorum, zor yürüyor belli ki emekli…

Başına bir kep geçirmiş belki de gizlenmek için, yüzü fazla görünmüyor, sakalından ter sızarken…

Elinde bir aparat var, onunla çöp kutularını karıştırıp bulduğu kola kutularını poşete koyuyor ve yine geldiği gibi ayağını sürüyerek bir başka çöp kutusuna doğru, bir başka çöp kutusundan, birkaç kola kutusu bulma umuduyla yürümeye çalışıyor…

Bir başka şehirde mesela Alanya’da… Bir Alman, o da emekli… Elinde buz gibi bira denize karşı uzanmış…

Bizim emeklilerimiz bunu mu hak ettiler?

Haydi size iyi bayramlar…

TAHİR SAKMAN

 

07 Temmuz, 2022

ATEŞİ YUTARAK SÖNDÜRENLER

Farkı yok susmanın ateş yutmaktan

Hekimler ölürse sen de ölürsün

Gepegenç yaşında bir gece vakti

Bir karın ağrısı sebebin olur

 

Farkı yok susmanın ateş yutmaktan

Cehalet kurşunla yağmadan önce

Hekime sahip çık ömrün uzasın

Karanlık çökmesin ışığınıza

 

Farkı yok susmanın ateş yutmaktan

Hekimler olmazsa yaşamın olmaz

Borcumuz şükrandır saygı sevgidir

Günü güneşi gösterendir onlar

 

Farkı yok susmanın ateş yutmaktan

Hekimler yutuyor hepimiz için

Hekimler yasta olursa eğer

Bilin ki insanlık tümden hastadır

 

/Kana bulanmışsa gömleğim

Dünüm yarınım hepsi yastadır/

 

TAHİR SAKMAN

05 Temmuz, 2022

ABDAL HAYDAR AĞA

3 Şubat 2000 tarihli Yeni Gazete'de yayımlanan söyleşimiz.


Bir dönem Yeni Gazete’de, merhum Yalçın Dikilitaş’ın oğlu Osman Dikilitaş ile birlikte Şehir Sohbetleri ismiyle haftada bir ilginç bulduğumuz insanlarla söyleşi yapıp tam sayfa yayımlıyorduk.

İsmini sık duyduğum hatta efsaneye dönüşen bir insan vardı… ama Osman’ın da benim de nedense onunla söyleşi yapmaya çok cesaretimiz yoktu… bu çekincenin kaynağı evinin Yeni Mahalle’de (Çimenlik) olması en büyük etkendi sanırım…

Konuşmak istediğimiz kişi, hakkında evliya yakıştırmasından tutunuz, bey olduğuna varana kadar ve oldukça yaşlı olduğu konuşulan Abdal Haydar lakabıyla tanınan aynı zamanda Alevi Bektaşi geleneğine bağlı Âşık Haydar mahlasıyla şiirler söyleyen Hasan Pekaşık idi.

Onunla ilgili çok şey duymuştum: Türbe önünde ev satın almıştı. Asmalı Mescit civarındaydı sanırım. Ama evin satıldığını duyan komşular “evi bir abdala mı sattın” diye baskı yaparak vazgeçirirler. Abdal Haydar Ağa, çok müteessir olmuştur. Evi satan adam, gece rüyasında Hz. Peygamberi görür ve “onu niye incittiğini” sorarak “beni de incittin” der.

Sabah, kan ter içinde korkuyla uyanan ev sahibi gidip Abdal Haydar’ı bulur ve özürler dileyerek evi tekrar ona satar.

Buna benzer hakkında pek çok menkıbenin anlatıldığı bu insanla söyleşi yapmayı kafama koymuştum. Bu fırsat bir gün kendiliğinden geldi.

Türbe Caddesi’ndeki saatçi dükkânıma Abdallardan bir müşteri geldi, saatini tamir ettim, sözü Abdal Haydar’a getirdim ve sordum. Meğerse akrabasıymış… Onun vasıtasıyla bir akşam için randevu aldık.

Osman’la birlikte bize verilen adresi bulduk. Kapıyı çaldık ve içeri buyur edildik, sofada en az yirmi kişi vardı ve bizi ayakta karşıladılar. Bizi misafir odasına aldılar.

Misafir odası şaşılacak temizlikteydi, çay ikram ettiler, bardaklar tertemizdi, içtik. Abdal Haydar Ağa hastaydı ve otursa da hiç keyfi yoktu ama yine de sorularımıza açık yüreklilikle yanıt verdi. Sohbet esnasında bize aykırı gelen bölümleri yayımlamadık. Oysa ne kadar hata yaptığımızı şimdi anlıyorum. Bir gün ses kayıtlarını bulursam yeniden deşifre edip yayımlayacağım.

Abdal Haydar Ağa, elindeki asanın Hz. Musa’nın asası olduğunu, Hz. Ali ile birlikte Hayber Cengi’nde, Kan Kalesi Cengi'nde vuruştuğunu anlattı. Hz. Mevlâna’nın bu şehrin anahtarını kendisine verdiği ısrarla vurguladı. Duvarlarda yer alan Bektaşi büyüklerine ait resimlerin yanı sıra Mevlevi resimleri (Sıtkı Dede) onun ne denli bir Mevlâna, Hakk ve hakikat âşığı bir insan olduğunu anlatmaya yetiyordu zaten.   

Foto: T. Sakman Arşivi. Abdal Haydar Ağa'nın evinde, soldan sağa; Osman Dikilitaş, Abdal Haydar Ağa, Tahir Sakman.

Onu yormamak için kısa kestik ve daha sonra tekrar gelmek için sözleştik ama…

Abdal Haydar Ağa, 15 Eylül 2007 tarihinde 117 yaşında sır oldu… Rahmet olsun…

Abdal Haydar Ağa hakkında Muammer Gül tarafından “Günümüz Bektaşî-Mevlevî şairlerinden Konyalı Âşık Haydar/Şıh Hasan Pekaşık” başlığıyla tez de hazırlanmıştır. Abdal Haydar Ağa ile ilgili detay bilgi isteyenler söz konusu teze başvurabilirler.

3 Şubat 2000 yılında Yeni Gazete’de yayımladığımız söyleşinin tam metni şöyle:

TAHİR SAKMAN


ABDALLIK GÖÇEBE HAYATIDIR

Şehirlerde yaşayan birçok insan vardır. Bu insanların merkezde yaşayanlarını zaten tanırsınız… Ya bir de tanımadıklarınız… Belki de bu şehrin bütün kahrını onlar çekerler. Şehrin varoşlarını mesken tutmuşlardır. Ayrı bir dünyadır onlar. Ama şuna emin olun ki çok renkli bir dünya... İstedik ki size bu renkli dünyadan kesitler sunalım, tanımadığımız görmezden geldiğimiz bu insanlardan bir tanesini ama çok önemli bir tanesini anlatalım istedik. Bir asra tanıklık etmiş bir adam "Hacı Haydar Ağa" [namı diğer Abdal Haydar] kendi ifadesiyle yüz bir yaşında, teybimizi uzattık…

Söyledikleri bazen size aykırı gelebilir. Biz yorum yapmadık. Duyduğumuzu yazdık. Hacı Haydar Ağa ne söylediyse onu yazdık. Anlattıkları ülke mozaiğinin bir gerçeği…

-Haydar amca merhaba! Bize kendini biraz anlatır mısın?

-Konya'da doğdum. Konya'da yaşadım

-Kaç yılında doğdunuz? Sizin yüz yaşınızda olduğunuz söyleniyor, doğru mu?

-Nüfus cüzdanımda doğum tarihim 1319 olarak yazılı…

-Mesleğiniz neydi?

-Rençberlik yaptım.

-Peki, uzun yaşamanızı neye borçlusunuz?

-Doğruluğuma borçluyum.

-Bundan güzel bir cevap düşünülemez. Gördüğümüz kadarıyla çevrenizde size çok hürmet ediyorlar. Haydar Bey diyorlar. Bu beylik nereden geliyor?

-Bu beylik bize Horasan'dan geliyor. Dedelerimiz, Horasan'dan gelmişler Onlara Hacı Hasan Bey derlermiş. Bu Beylik oradan geliyor. Çayırda, Atabey Hanı derler. Orayı dedem yaptırmış. Koyunlarına ağıl yaptırmış. Orada yaşamışlar

-Sizin Aslım'da çiftliğinizin olduğunu biliyoruz. Orası mı?

-Evet orası. Ben de dedemin hatırasına oraya ev yaptırdım. Çiftlik kurdurdum.

-Haydar amca, duvarda bir resim görüyorum. Kimdir?

-O fotoğraf Mevlevi Dergâhı'nın son Postnişini, Sıdkı Dede Hazretleridir.

-Siz Bektaşi misiniz?

-Bende Bektaşilik de var, Mevlevilik de var. Hacı Bektaş Veli yoluna Bektaşi, Hazreti Mevlâna’nın yolunda Mevlevi’yim. Zaten ikisi da aynı. Hazreti Mevlâna Konya'ya gelmiş. Hacı Bektaşi Veli, Kırşehir'in Hacı Bektaş nahiyesine yerleşmiş.

-İkisinin yolu da aynı mı diyorsun?

-Evet ikisinin yolu da birdir.

-Türbe önünde bir ev alacağınız zaman size sattırmak istememişler. Bu durumu anlatır mısınız?

-Komşular “Abdal geliyor” diye sattırmak istemediler. Ama manen Hz, Pir Efendim orayı bana tapuladı. Ben de oranın sahibini buldum. 30 bin liraya satın aldım.

-Peki bu Abdallık nedir, biraz açar mısınız?

-Abdal, göçebe hayalı yaşayan insandır. Dedelerimiz, Horasan'ın Belh şehrinden gelmişlerdir. Göçebe yaşadıkları için Abdal demişler. Pir Sultan Abdal gibi, Balım Sultan Abdal gibi…

-Âşık Veysel'i tanıyor musunuz?

-Evet tanıyorum. Evime geldi, misafir ettim. 50 sene önce bir gece bizde kaldı. Çok memnun oldu. Ayrıca Hacı Veyiszade Hoca'nın sohbetlerinde bulundum.

-Siz şiir söyler misiniz?

-Evet.

-Peki, bize bir şiir söyler misiniz?

Derviş dedem dem çeker

Derdini adem çeker.

Ademi mahrem çeker.

Derviş dedem ah dedem.

 

Derviş dedem olmuşuz

Nur-u Hakk'la dolmuşuz

Gerçek aşkla solmuşuz

Derviş dedem ah dedem.

 

Derviş dedem gel beri

Sırrı zat-ı esrarı

Dört kitaptan içeri

Derviş dedem ah dedem.

 

Foto: T. Sakman Arşivi. 

-Sizin zengin olduğunuzu biliyoruz. Çevrenize yardım ediyor musunuz?

-Karşı mahalle, yan mahalle, arka mahalle yaklaşık 250-300 haneyi göçebelikten ben kurtardım. Bu mahalle 25 bin metrekare. Belediyeden aldım. Kurulalı 62 sene oluyor. 1300 metresini yola bağışladım. Gerisine de bu mahalle kuruldu Çoğundan para da almadım.

-Hayrına mı verdin ?

-Ne yapayım? Anası yok, babası yok. Yetim kalmış. Tapuladım üstüne. Evini yaparken de yardım ettim.

-Zenginliğiniz Beylikten mi geliyor?

-Mut'la, Silifke arasında bizim çiftliğimiz var. Dedem Horasan'dan gelince ilk olarak oraya yerleşmiş. Orada çiftliğimiz ve akrabalarımız var. En büyükleri benim. Tam 101 yaşındayım.

-Uzun yaşamanın sırrına doğruluk dediniz…

-Sen doğru yörü doğru bak

Rahmet eder yarlıgar Hakk

 

Doğru gidene zeval yok...Haram yeme. Haram yersen şu teni çürütürsün. Haram lokmanın kanı damarlarına girer, haram lokma yemedim evel Allah. Hiçbir kimseye bir lira borcum yok. Birçok alacağım var ama bir Allah'ın kuluna borcum yok...

-Sizin bu sözleriniz bazı yetim hakkı yiyenlere bir ders olmalı… Şiirlerinizde bir mahlâs kullanıyor musunuz?

-Şiirlerimde Âşık Haydar mahlâsını kullanıyorum...


Çoban oldum goyun güttüm

Hu Allah’ım Hu diyerek

Şükür edip Hakk'a yettim

Hu Allah’ım Hu diyerek

 

Hacı Bektaş gibi sığır güttüm 

Tacir oldum alışveriş ettim

Hemi aldım hemi sattım

Hu Allahı’m Hu diyerek

 

Öz tarlamda çift sürerim

Nadasımı tohumlarım

Hem ekerim hem biçerim

Hu Allah’ım Hu diyerek

 

Âşık Haydar aşk lafı der

Levh-I mahfuz kalem tutar

On sekiz bin âlem gider

Hu Allahı’m Hu diyerek

 

*************************

Senin aşkın kalbimde

Ya Hazreti Mevlâna

Sıdkıla sığındım sana  

Ya Hazreti Mevlâna

 

Sen bir ulu sultansın

Gönüllere imansın

Can evimde canansın

Ya Hazreti Mevlâna

 

Severim seni candan

İlim virdi her andan

Senin aşkın var bende

Ya Hazreti Mevlâna

 

Dergahına tez varalım

Eşiğine yüzler sürelim

Senden himmet alalım

Ya Hazreti Mevlâna

 

Yeşil kubben görünür

Aşkın kalbime bürünür

Âşıkların senindir

Ya Hazreti Mevlâna

 

Âşık Haydar kul sana

Köle olsam kapına

Senden himmet isterim

Ya Hazreti Mevlâna

 

-Kaç çocuğunuz var?

-Altı oğlum, iki kızım elliye yakın torun sahibiyim. Torunumun torununu gördüm. Bu evin içinde yirmi altı kişi yaşıyoruz.

-100 yıl yaşadığınızı söylüyorsunuz, kaç yıl daha yaşamak istersiniz?

-25 yıl daha yaşamak isterim.

-Okuyucularımıza son olarak ne söylemek istersiniz?

-Birincisi doğru olmak. İkincisi çok çalışmak... Üçüncüsü haram yememek... Dördüncüsü zina yapmayacak... Beşincisi elin ayıbını gece gibi örtecek. Böyle yaparsan erenlerden yetişmiş bir efendi olursun…

-Efendim bunca yaşınıza rağmen bizi kırmadınız, sorularımıza cevap verdiniz, bunun için çok teşekkür ederken, sağlıklı ömürler diliyoruz…

-Asıl Allah size uzun ömür versin... Benim yirmi beş sene daha ömrüm var...

SÖYLEŞİ: Tahir Sakman- Osman Dikilitaş

Foto: T. Sakman Arşivi. Abdal Haydar Ağa...