27 Ocak, 2025
MUSALLA TAŞINDA YATAN ŞEHİR
MUSALLA TAŞINDA YATAN ŞEHİR
25 Ocak, 2025
AĞLA KONYA
AĞLA KONYA
Zümrüt’ten yıllarca sonra bir kez daha… ağla…
Göz göre göre, milyon liralara alınıp
satılan dairelerin olduğu bölgede… hiç kimse görmedi, hiç kimse… ta ki
yıkılırken binalar, binalar değil ki yıkılan; aslında yıkılan insanlıktı…
Sorumsuzluk örnekleri çevremizde yığınla,
kafamızı bir kaldırsak görebileceğiz, duyabileceğiz; o yoksul insanların
barınmak için, aile olmak için girdikleri beton tuzakları… ama biz ne
görebiliriz ne duyabiliriz…
Falanca tarihli ruhsatı varmış… bana ne
efendi ruhsatının tarihinden, bina ne durumda sen ondan haber ver! En azından
mahalle muhtarları bu durumda olan evleri ilgili makamlara bildirebilir değil
mi?
Çok katlı, çok çok katlı hem de lüks
apartmanlara hiç baktınız mı? Yangın merdivenleri ne durumda? Kiler mi yaptınız
yoksa erzak deposu mu veyahut kaçak doğal gaz hattı çektirip kızartma mutfağı
mı yaptınız?
Kimi kızartmayı düşünüyorsunuz kuzum?
Allah aşkına olabilecekleri düşünebiliyor musunuz?
“Allah bekler” diyorsunuz… Allah, sen
gereğini yapmazsan beklemez efendi, bunu bil…
Apartman sakinleri, yöneticiler, mahalle
muhtarları; bu durumda olan yüzlerce ev var maalesef… ilk iş size düşüyor, açın
telefonu ihbar edin belediyeye… söz konusu olan hayatınızdır, bunu göz ardı
etmeyin…
Dün geceden beri Konya seferber; birçok
kuruluş mobil tezgâhlarda çay, salep vs. dağıtıyor, tabii bunlar çalışan personel için
değil mi? Ama hiç de öyle görünmüyor, meraklı halkımız ellerinde çay, salep kurtarma
çalışmalarını izliyor… Çekirdek de dağıtalım mı?
Benim inancım kaybolmaya başladı, biz
yoksa hep böyle miydik? Oradan yükselen feryatlar içinizi acıtmıyor mu? 23
yaşında bir kadın Suriyeli… Savaştan, yıkımdan kaçıp gelmiş sığınmış… Bir başka
yıkım altında… Bize sığınan canlar… Emanet canları oturttuğumuz mekânlar…
Karşılığında tonlarca kira… Ne için?
Çok ağır cezalar getirmedikçe, denetim
mekanizmaları halkın kendisinden başlamadıkça ve kadercilikten kurtulmadıkça; korkarım,
yıkılan en sonunda bizler olacağız…
Bir can yıkıldıysa… Âlem yansa yeridir…
Ağla Konya… ağlayamıyorsan,
ağlayamadığına ağla!..
Bizi; bize bırakma ya ilahi!
TAHİR SAKMAN
24 Ocak, 2025
BÜLBÜLÜN DİĞER ADI RIZA KONYALI
BÜLBÜLÜN DİĞER ADI RIZA KONYALI
Mevsim yaprak dökümü değil aslında;
mevsim, çınarların devrildiği mevsim…
Konya türküleri bugün biraz daha mahzun,
biraz daha nağmeleri ağırlaşıyor ve gittikçe kuraklaşan iklimlerin yasını tutmaya
başlarken daha bir hüzün sarıyor şehrin burçlarını…
Rıza abiyi kaybetmişiz… Rıza abiyi,
Konya türkü kültürünün önemli temsilcilerinden coşkun bir insanı yitirirken,
kültürel yalnızlığımıza biraz daha sokuluyor matem duygularımız.
92 yıllık bir çınar devrilir de âlem
devrilmez mi? Ya türkülerimiz yas tutmaz mı?
O neşeli, cıvıl cıvıl bir insandı.
“Konya’yı sırtımda taşıdım” derken türkülerimizin ışığında dolu dolu bir yaşam
sürdü, anladım ki tüm enerjisini türkülerimizden, sahneden alıyordu.
Onunla pek çok hatıram oldu. Yolu ne
zaman Konya’ya düşse babamla mutlaka sohbet etmeye gelir “Hocam” diye hitap
ederek ellerinden öperdi. Sanırım 1984 yılıydı, merhum babam Mazhar Sakman
Konya il Halk Kütüphanesi tarafından yılın okuyucusu seçilmişti. Ödül töreninde
merhum Erol Güngör de vardı ve Rıza Konyalı… Rıza abi sahneye çıkıp babamın
elini öptükten sonra plaklara okuduğu türkülerin pek çoğunu Mazhar Sakman’dan
aldığını söyleyerek şehrin sanatına ve kültürüne olan katkılarından dolayı
gururluydu. Konuşmaların ardından hiç unutmuyorum yine babamdan aldığını
söylediği bir türküyü (plağa da okumuştu) “Karşı karşı yaptıralım hanları”
türküsü ile birkaç Konya türküsü okumuştu. Büyük abim hayattayken, İzmir’e
gittiğimizde de mutlaka bizi bulurdu.
Babamın vefatından sonra onunla tekrar
karşılaşmamız bir TRT programı nedeniyle olmuştu. 19 Aralık 2005 tarihinde
merhum Ali Gürlü’nün sunduğu “Bengi” isimli programa konuk olmuştuk birlikte. O
türküleri seslendirmiş bendeniz de Konya oturaklarından ve dolayısıyla Konya
türkü kültüründen söz etmiş ve merhum Mazhar Sakman’ı yad etmiştik.
Onunla nerede konuşursanız konuşun sözü
mutlaka Konya’ya getiren bir insandı. Gerçekten hayatını, Konya üzerine
kurmuştu. Soy ismini bile Konyalı olarak değiştirmişti. Sözü Konya’ya
getirmeyeceğim… Sanatçıların beklentileri sanat üzerinedir ve sadece bir vefadır,
ama… İtiraf etmeliyim ki biz vefa konusunda çok kısır kaldık.
![]() |
Söz konusu programın afişi... |
Rıza Konyalı ve Âşık Salihi, Hasan Genç ve saz ekibi eşliğinde aynı sahnede, sağ baştaki Tahir Sakman. |
Rıza Konyalı ve Âşık Salihi birlikte... |
Rıza Konyalı ve A^şık Salihi birlikte türkü seslendirirken, sağ başta program moderatörü Tahir Sakman. |
Bülbül konmuş sarayına Konya’nın/
23 Ocak, 2025
DÜŞ
DÜŞ
Bir düşün peşinde koşmak, bir ömür... hem de gerçek olmayacağını bile bile...
Olsun! Düşlerime de yasak koyamazsınız ya!..
TAHİR SAKMAN
MERDİVENLER GEÇİLMEZ!
MERDİVENLER GEÇİLMEZ!
Ulusça acıya boğulduk…
Duman duman sardı her yanımızı hüzün… yandık
kavrulduk…
Her zamanki gibi suçlu ihmalden başkası
değil; ihmal eden de bizler!
Çok uzağa gitmeyin; çevrenizdeki hatta
oturduğunuz binalara özellikle çok katlı binalara bakın! Yeni binalarda tedbir
alınmış… ama bu iskan ruhsatları alınıncaya kadar sonrası hepimizce malum…
Vahim olan yangın merdivenlerini birer
depo gibi, kiler gibi kullanmak; eski eşyaları doldurmak ve merdivenleri geçilemez
hale getirmektir.
Daha da vahim bir şey söyleyeyim mi?
Allah aşkına çevrenizdeki yüksek katlı
binaların yangın merdivenlerine gidin de bir bakın: Adam kaçak doğal gaz hattı
çektirmiş, dolap yaptırmış kızartma mutfağı olarak kullanıyor… Acil bir durum
olsa yandığınızın resmidir…
Akla ziyan işler… “Allah bekler” deyip
geçiyoruz ya… İşimize öyle geliyor; oturanın sesi çıkmaz, bu normal çünkü
kendisi yapıyor ama ya diğer sakinler… susar… yöneticiler susar… eh belediyenin
işi gücü yok da sizin iskan ruhsatı aldıktan sonra ruhsata aykırı yaptığınız işleri mi kontrol edecek? Hadi
kendi canınızı düşünmüyorsunuz da ya çocuklar ve diğer sakinler?
Siz kendi kendinizi denetlemezseniz… O
çok katlı binalarda… düşünmesi bile korkunç…
Çünkü pek çok apartmanın yangın
merdivenleri geçilemez haldedir… Bu merdivenler zaten geçilmek için değildir; bunun
için geçilmemesi için ne gerekiyorsa yapılmıştır. Bu konuda belediyelerimiz en
azından apartman yöneticilerini veya muhtarları uyarmalıdır. Vatandaşlar da denetim
mekanizmalarını harekete geçirecek şikayetlerini ilgili mercilere
iletmeleridir.
Değilse bu merdivenler… geçilmemeye
devam edecektir…
TAHİR SAKMAN
21 Ocak, 2025
AYARIMIZ İNSAN
AYARIMIZ İNSAN
“Saatin
kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki zaman ve mekân,
insanla mevcuttur” diyor Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde…
İnsanın olmadığı yerde ne zaman ne mekân
ve tabii ki sanatın da sözünü etmek mümkün değil; her şey insanla…
Çırak yetiştiren son nesil saatçilerden
olmalıyız, bizim kuşaktakiler. Bu açıdan şanslı da sayılabiliriz; çünkü en
azından bir nesil daha saatleri ayarlayacak ustalar var, ya sonra?
Eskiden saatçiler zor çırak alırlardı,
ince elerler, sık dokurlardı. Mesleğin ahlaki boyutu her zaman önde tutulurdu.
Saatçi demek; güvenilir insan, özü, sözü doğru, zanaatkâr insan demekti. Bir kapalı
kutunun içindeki dişliler, çarklar, vidalar vs. onlarca hatta bazı saatlerde
yüzü aşkın parça bir ahenk içinde birbirleriyle oldukça uyumlu çalışırsa size
zamanı gösterir… Saatçi de öyle olmalıydı; yaşamla uyum içinde, yaşamın bir
parçası olduğunu unutmadan…
Zamanı göstermenin ötesinde size
dünyanın sonlu olduğunu da hatırlatır…
Zamanı tamir eden ustalar, bu gerçeğin
farkında oldukları için yaptıkları işin kutsal tarafını daima ön plana çıkarmak
zorunda olduklarını hissederlerdi. Saatlerin elbette başka işlevleri de vardır;
öncelikle bir mühendislik harikası olan saatler aynı zamanda zarifliğin de bir
sembolüdür. Bu nedenle saatçi esnafı zanaatkârlığın da ötesine geçen sanatçı
kişiliği olan naif insanlardır. Eğer çevrenizde bir saat ustası görürseniz onu
inceleyin. Bu farkı göreceksiniz. Onlar toplumda saygıyı hak eden
esnaflarımızın başında gelirler.
Bendeniz baba mesleği olan saatçiliği uzun
yıllar sürdürdüm ama ekonomik koşullar ve “pilli” teknolojilerin gelişmesi
nedeniyle mesleği bırakmak zorunda kalmıştım ama şimdi pişmanım. “Mesleğine hor
bakan adam iyi olmaz” diyen merhum babam ne kadar haklıymış meğer bunu
şimdilerde daha iyi anlıyorum.
Rahmetli Şemsi Yastıman, Türbe Caddesi’ndeki
mütevazı dükkânımı onurlandırdığı bir gün sohbet esnasında beni işaret ederek “Hem
sanatkâr hem zanaatkâr” demişti. Bu tanım tüm saatçiler için de geçerlidir:
Onlar hem sanatkâr hem zanaatkâr olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Dükkânımı boşaltırken el aletlerimi ve
bazı malzemelere kıyamamış hepsini uzun yıllar saklamıştım. Şimdilerde eve
kurduğum tezgâhta, koleksiyonumdaki saatlerin bakımını yaparken o eski günleri
hatırlamanın hüznünü yaşasam da saatlerin tik takları beni bir başka dünyanın
kapılarına kadar götürüyor.
Eskiden de öyle yapardım; saat
tamirinden yorulduğum zamanlarda dükkânın kapısını kapatır kendimce şiirler
okurdum. Bazen şiir bazen de köşe yazıları yazar mutlu olurdum. Bunca telaşenin
arasında hepsine nasıl yetişirdim bilmiyorum.
O yıllarda köşe yazdığım gazetelerde
daha özgürmüşüz, bunu şimdilerdeki gerginliklerden anlamak daha da kolaylaşıyor.
Mekanik saatlerin de bir ruhu vardır eğer
onu bir küstürürseniz çalıştırmanız daha bir zorlaşır. Çok dikkatli ve hassas
olmalısınız, saat parçalarını severek, okşar gibi tutmalısınız, onlar sizin
sevginizi hissetmeliler…
Küstürdüğüm saatlerden bir tanesi 400
günlük fanuslu bir iskelet saat… gönlünü almak bir ayımı aldı… ama sonunda
barıştık…
Gündelik hayatın hay huyundan uzak, kendime
saatlerden ve sanattan, şiirden bir fanus yapıp içine kapandım. Kim ne demiş,
çok da umurumda değil… aslında çok umurumda ama… “Söylesem güç yetmez sussam
işkence” demiştim 3. kitabıma ismini veren şiirimde… o zamanlar bunu dediysem,
ya şimdilerde?
Ne demiştik; saatlerin de ruhu var… zamanın
ruhu saatlerde, saatlerin ruhu insanlarda…
Tanpınar’ın dediği gibi: “Saatin kendisi
mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır...
Ya ayarımız bozulmuşsa?..
TAHİR SAKMAN
20 Ocak, 2025
DENİZLİ DALGA
DENİZLİ DALGA
içimde bir deniz uyur dalgalı
içimde bir deniz sevdalı
içimdeki deniz uyurken
gözlerin kaçar ya hani kazara
o zaman büyür içimdeki deniz
okyanus olur
seni de beni de yutar
boğuluruz
kurtuluruz
TAHİR SAKMAN
18 Ocak, 2025
16 Ocak, 2025
HOYDUR HOYDUR GEZME KONYALI TÜRKÜLER SENİ ÇAĞIRIYOR!
HOYDUR HOYDUR GEZME KONYALI TÜRKÜLER SENİ ÇAĞIRIYOR!
Orada bir kahvehane var… Kahvehanenin çok, çok
ötesinde…
Sıcak bir çay içerken türkü dinlediğimiz… Kahvehaneden çok bir sanat merkezi, bir âşıklar kahvesi gibi sazını eline alıp gelen… getirmeyen de duvardaki enstrümanlardan dilediğini alıp çalıyor, sorgusuz sualsiz, ama illaki edep…
Yıllardır
mücadelesini vermiştik aslında âşıklar yurdu dediğimiz şehrimizde neden yok
diye… sözler de verilmişti ama hepsi havada kaldı… kendiliğinden oluşan bir ortam.
Türküsü olanın gelip çaldığı, çığırdığı bir mekân…
Hani ne demişti Bozkır’ın tezenesi, o büyük usta Neşet Ertaş; “Kötü adamın türküsü olmaz, nerede bir türkü çağıran görürsen var, yanına otur!” Buradaki insanların da türküleri var, hepsi iyi insanlar, çekinmeden gidip yanlarına oturun size taze çayların yanında sıcak dostluklarını da ikram edeceklerdir.
Yaren Çay Evi’nden, bir diğer adıyla Yaren Sanat Evi’nden söz ediyorum… Şehrimizin yetiştirdiği solistlerden ve geçtiğimiz yıllarda kasetlerinden, şarkılarından bildiğimiz Ahmet Kurt kardeşimiz çalıp söylerken dinlemek kısmet oldu. Bağlamada Köy Hizmetleri’nden emekli Cemalettin Pekmezci abimiz, 75 yaşına rağmen hâlâ gençlik heyecanlarıyla İnce Çayır türküsünü çalıp söylerken, uduyla Rıfat Ali Aktaş ve ritimde Ahmet Kurt eşlik ettiler. Maziye gitmemek ne mümkün?
“Ezmeyinen ezmeyinen
Dert biter mi gezmeyinen
İl adamı gız mı verir
Hoydur hoydur gezmeyinen”
Konya
türkü asırlarından örnekler çalarlarken, o küçük ama yüreği büyük dükkân,
sanatın zenginliğiyle büyüdükçe, büyüyordu… bir gün tüm şehri içine alırsa hiç
şaşmayacağım.
Bu tür mekânlara o kadar çok ihtiyacımız var ki…
Ya
ben size ne söyleyeyim ki? Sizler kendi kültürünüze sahip çıkmazsanız,
türkülerinizi okumaktan imtina eder hale geldiyseniz?
Bu küçücük çay evi, o kadar çok büyük bir iş yapıyor ki, belki farkında bile değil! Duvarındaki saat bile vaktin müzik olduğunu hatırlatıyor!
Söyleyecek
türkün varsa, çalıp çığırmak istiyorsan veya müzik dinlemek istiyorsan, burası
tam size göre… Yolunuzu mutlaka düşürün merkez Öğretmen Evi’nin hemen
karşısında… ki türkülerimizin sesini duyarsanız zaten…
Hoydur
hoydur gezerken yolunu düşür Konyalı, türkülerimiz sizi çağırıyor!
TAHİR
SAKMAN
15 Ocak, 2025
AMA KONYA DAHA GÜZEL
AMA KONYA DAHA GÜZEL
Her
şehrin kendine has bir duruşu vardır…
Ülkemizin
her köşesi birbirinden güzel zenginliklerle dolu ve hepsi de kendine has
duruşuyla ön plana çıkar ve sizi yakaladığı yer de işte tam burasıdır…
Aradığınız
her neyse oradan vurur sizi şehirlerimiz. Her şehrin kendine has kurşunu vardır
ve bu kurşunun en azından birkaç tanesine yakalanmak kaçınılmazdır.
Mesela
İstanbul… Önce muhteşem ötesi eserler vurur sizi; hangisini saysanız eksik
kalır bir diğeri… Ayasofya, Süleymaniye, Sultan Ahmet ve daha nice saraylar,
yalılar ve doğal güzellikler…
Ben
Antalya’yı çok sevdim; denizi ve iklimi yakaladı beni ama… Turist bolluğuna ve
onların paradan kaynaklı tepeden bakma şımarıklıklarını hiç sevemedim hatta
yerleşme düşüncesine bile kapıldığım dönemlerde beni vazgeçiren onlar oldular.
Kendi
ülkelerinde bu kadar rahat gezemezken… her neyse konumuz bu değil…
Ama
Konya diyorum ki hani şu bildiğimiz Konya; İlyas’ın Kavakları, Mengene.
Sarıyakup, Kumköprü… Uluırmak, Paşalı Köprü, Müftü Gediği, Küllükbaşı…
Zindankale, Kayıklı Kahve, Alâaddin Tepesi… Onlarca tarihi eser de cabası…
Ama
ille de Zafer… Gençlik heyecanlarımızın vazgeçilmezi… Yumurta topuk
ayakkabılarla, karlı kış günlerinde onca soğuğa rağmen atletsiz giydiğimiz
naylon gömleğin üç düğmesi de illaki açık olacak… Kuyruklu İmpala gibi
yaylanarak yürüdüğümüz yıllar…
Uzun
saçlarımı savurarak geçtiğim Amele Pazarı…
Tuhaftır
bir yandan zaman zaman kaytarsak da camileri doldurduğumuz zamanlar…
Şehrin
o havası çok başkaydı… Siyasallaşmamıştık henüz…Bu da değil konumuz…
Şair
Yahya Kemal’in “Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü” sevdiği gibi bendeniz de
her nereye gidersem Konya’ya dönüşü çok seviyorum.
Bu
şehri mübarek kılan bir havası vardır, her ne kadar kirletsek de… Her ne kadar
yeşilimiz olmasa da denizimiz olmasa da keşfedilmeyi bekleyen bir sır daima
sizi bekler bu şehirde. Ve bu şehir en ağır kurşunlarla vurur sizi …
Nerenizden
isterseniz oranızdan:
“Evleri var içli dışlı
Çelenleri hüma kuşlu
Kalbim ağlar gözüm yaşlı”
Bu şehrin derin bir ruhu vardır;
görebilene, duyabilene… Her ne kadar kavgamız sürse de şehirle… aslında şehirle
değil, şehirle kavga ne haddimize! Çatalhöyük’ten kopup gelen insanlık
serüveninin başladığı bu mübarek toprakların ruhundan payımıza ne düşmüşse… biz
onun kullarıyız…
Selçuklu
asırlarından bize miras kalan vakur bir duruştur, bir başkente yakışan bir
kararlılıkla…
Özümüz
Oğuz’dur, Türkmen’dir ama yetmez aynı zamanda siz neyseniz biz de size olan
hürmetimizden, sevgimizden siz oluruz; ayrılık, gayrılık bırakmayız paslı
sinelere cila oluruz…
Hz.
Pir’in nefesidir ayrılığı kaldıran, perdeleri yırtıp yetmiş iki millete ayna
olan… Eyvallah, Hu!
Ülkemizin
her yanı bir ayrı güzel ama Konya daha güzel… Vallahi de güzel, billahi de…
Biz
seni Konya’sın diye sevdik; şeksiz, gümansız… imanımız sanadır…
TAHİR
SAKMAN
14 Ocak, 2025
TİRİMİLLİ HAYATLARDA LÜLLÜM OLMAK!
TİRİMİLLİ HAYATLARDA LÜLLÜM OLMAK!
“Hanneme”,
“yanıgara”, “hoşududu”, gibi yöremizde çok kullanılan bazı kelimelerin
anlamının olmadığından daha önceleri söz etmiştim.
Halkımızın
ince zekâsının bir ürünü olan bu kelimelerin ahengidir belki de bunları
gündelik hayatımızda tutan… Bir tekerleme gibi Konyalının diline yerleşen bu
kelimelerin pek çoğunu şimdilerde kullananın kalmaması bir yana hatırlayanımız
hatta duyanımız bile kalmayacak bu gidişle…
Teknolojinin
en iyi yaptığı iştir hayatı dondurmak ve tekdüze hale getirmek. Önce
karıştırıyorlar sonra basitleştirmek için uğraşıyorlar.
Bu
günlerde dilime takılan bir kelime daha var; “tirimilli…”
İnce
eleyen, sık dokuyan, alıngan, havadaki buluttan nem kapan, bir netice alamayan
insanlar için de söylenir genelde… Bu tür kelimelerin aslında belli bir anlamı
yoktur; onun anlamını sarf ettiğiniz cümlede kendiniz koyarsınız.
Kelimenin
etimolojisini dil bilimciler araştırsın, biz işin dalga tarafındayız!
Diyorum
ki hangimizin hayatı tirimilli değil ki?
Bunca
yıldır tirimillilik yaparım hatta hep birlikte yaptığımız arkadaşlarımız da var;
yani bir şehrin ahalisini toptan tirimilli yapsak diyorum sonuç çıkar mı? Belki
de tirimilli çokluğundan işlerimiz rast gitmiyor, netice alamıyoruz?
Fotoğraf
çekiyorsunuz, video kaydediyorsunuz, ses kaydı yapıyorsunuz, kitaplar yazıyorsunuz,
sonuç; vallahi tirimilli…
Kayıt
yapılmamalı belki de… yaşadığımızın kanıtını bıraksak ne bırakmasak ne? Sonuç
tirimilli olduktan sonra…
“Hiç
de doğmamışa döndürdün beni” demiş Karacaoğlan…
Dağ
dere dolaştığımız yıllarda farkına varmıştım… Fotoğraf çekmekten etrafın
güzelliğini, anlamını kaçırıyorduk… Bin yıllardır seslenen bir eserin önünde
onun sesini duymayı, onu hissetmeyi bırakıp fotoğrafını çekip dondurmaya
çalışmak… oysa hayat donuk değil; hayat akıyor, akıyor görebiliyor musunuz?
Gülün
dalına konan arı kadar bile olamamaktır; gülü koklamak yerine makro çekim
yapacağım diye kıvranmak!
Hayatı
betimlemeye çalışmak, şiir söylemek mesela… hayatın kendisi zaten şiirken, şiir
söylerken hayatı kaçırmak!
Nasılsa
bir gün doğmamışa döneceğiz o zaman hayatın akışına kendimizi bırakıp yaşamanın
keyfine varmak doğru düşünce değil mi?
Ben
anladım; şimdi bu yazıyı biraz daha uzatırsam ahaliyle “lüllüm” olup “düdü
Memet” denilmek istemem ve ben bunu göze alacak kadar tirimilli değilim!
En
iyisi ben kendi tirimilli dünyama geri döneyim…
TAHİR
SAKMAN
08 Ocak, 2025
TERZİ
TERZİ
/bütün suçlarınızı bize attınız
boğulduğunuz hayatı
bize dayattınız/
ne sizi tanırım ne yasanızı
sizin dünyanızda yaşamam da
bir ömür ki
sönük yıldızlar gibi
tıkıldığınız tasalara
güle güle
-son sürat-
ne tasınızı ne tasanızı
-hatta ve hatta-
tarağınızı
alın hepsini
ananız size pantolon diksin
TAHİR SAKMAN
(Arka Cepteki Dünya’dan)
01 Ocak, 2025
YAZARAK KOŞMAK HAYATA
YAZARAK KOŞMAK HAYATA
"Yaşamak yazmaktır" demiştim geçtiğimiz yılın ilk gününde ve bir yılın bilançosunu vermiştim.
Son yılda da yaşamaya yani yazmaya devam ettim... Blog sayfamda (www.tahirsakman.blogspot.com); şiir, eleştiri, inceleme, araştırma ve anılardan oluşan 131 makaleye imza atmışım. Bir önceki yıl yayımladığım 148 makaleye göre sayı biraz düşmüş olsa da yeni heyecanlarla yazmaya devam edeceğimi tahmin etmek zor olmasa gerek.
Blog sayfamda linklerini paylaştığım ve sayısı dokuzu bulan e-kitaplarımı bu yıl fiziksel olarak yayımlamayı planlıyorum. İki ciltlik "Konya ve Ötesi" isimli kitabımı da bu yıl yayımlayacağım. Ayrıca "Türkü Hazinesi Mazhar Sakman" isimli bir kitabım da çok yakında yayıma girecek.
Blog sayfamın gerek ülkemizde ve gerekse ülke dışında enteresan bir izleyici kitlesi olması beni şaşırtmaya devam ediyor. İstitastiklere baktığım zaman İzlanda gibi bir ülkeden bile okunuyor olmak oldukça enteresan. Tabii bunda yazılarımın kaynak niteliği taşımasının önemi büyük ve bu konuda mütevazı olmayacağım. Bu yazılar benim için gurur kaynağı olmaya devam ediyor.
Şehir kültürüne amatör heyecanlarla katkı yapmaya, elimizden geldiğince ve tabii ki gözlerimin izin verdiğince yazmaya devam edeceğim.
Konya gibi köklü bir kültüre sahip bir şehirde doğmak, yaşamak büyük ayrıcalıktır. Ayrıca sanatçı bir ailede, sanat ortamlarında büyümek, şehir kültürünün zenginliği içerisinde ve sanatın, kültürün özgür kulvarında koşmanın getirdiği heyecanı da bunlara eklerseniz aslında doğuştan ne kadar şanslı olduğum ortaya çıkmaktadır.
Yaşantım boyunca özgürlüğüm ve asiliğim... hayata sürekli başkaldırıp sorguladığım... hayat derken hayata değil aslında; klişeleşmiş, kalıplaşmış dayatmalara karşı bir duruştu benimki. Alışılmış kurulu düzenlerin rehavetine kapılanlardan beni anlamalarını beklemek abesliğine düşmeden yoluma devam etmenin mutluluğunu yaşamayı ve aynı bildiğiniz "Tahir" olarak yeni yılda da koşmayı sürdürmeyi diliyorum...
Hayatın sunduğu; yazarak koşmanın mutluluğunu hep birlikte sürdürmeyi seçiyorum...
TAHİR SAKMAN
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)