AYARIMIZ İNSAN
AYARIMIZ İNSAN
“Saatin
kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki zaman ve mekân,
insanla mevcuttur” diyor Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde…
İnsanın olmadığı yerde ne zaman ne mekân
ve tabii ki sanatın da sözünü etmek mümkün değil; her şey insanla…
Çırak yetiştiren son nesil saatçilerden
olmalıyız, bizim kuşaktakiler. Bu açıdan şanslı da sayılabiliriz; çünkü en
azından bir nesil daha saatleri ayarlayacak ustalar var, ya sonra?
Eskiden saatçiler zor çırak alırlardı,
ince elerler, sık dokurlardı. Mesleğin ahlaki boyutu her zaman önde tutulurdu.
Saatçi demek; güvenilir insan, özü, sözü doğru, zanaatkâr insan demekti. Bir kapalı
kutunun içindeki dişliler, çarklar, vidalar vs. onlarca hatta bazı saatlerde
yüzü aşkın parça bir ahenk içinde birbirleriyle oldukça uyumlu çalışırsa size
zamanı gösterir… Saatçi de öyle olmalıydı; yaşamla uyum içinde, yaşamın bir
parçası olduğunu unutmadan…
Zamanı göstermenin ötesinde size
dünyanın sonlu olduğunu da hatırlatır…
Zamanı tamir eden ustalar, bu gerçeğin
farkında oldukları için yaptıkları işin kutsal tarafını daima ön plana çıkarmak
zorunda olduklarını hissederlerdi. Saatlerin elbette başka işlevleri de vardır;
öncelikle bir mühendislik harikası olan saatler aynı zamanda zarifliğin de bir
sembolüdür. Bu nedenle saatçi esnafı zanaatkârlığın da ötesine geçen sanatçı
kişiliği olan naif insanlardır. Eğer çevrenizde bir saat ustası görürseniz onu
inceleyin. Bu farkı göreceksiniz. Onlar toplumda saygıyı hak eden
esnaflarımızın başında gelirler.
Bendeniz baba mesleği olan saatçiliği uzun
yıllar sürdürdüm ama ekonomik koşullar ve “pilli” teknolojilerin gelişmesi
nedeniyle mesleği bırakmak zorunda kalmıştım ama şimdi pişmanım. “Mesleğine hor
bakan adam iyi olmaz” diyen merhum babam ne kadar haklıymış meğer bunu
şimdilerde daha iyi anlıyorum.
Rahmetli Şemsi Yastıman, Türbe Caddesi’ndeki
mütevazı dükkânımı onurlandırdığı bir gün sohbet esnasında beni işaret ederek “Hem
sanatkâr hem zanaatkâr” demişti. Bu tanım tüm saatçiler için de geçerlidir:
Onlar hem sanatkâr hem zanaatkâr olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Dükkânımı boşaltırken el aletlerimi ve
bazı malzemelere kıyamamış hepsini uzun yıllar saklamıştım. Şimdilerde eve
kurduğum tezgâhta, koleksiyonumdaki saatlerin bakımını yaparken o eski günleri
hatırlamanın hüznünü yaşasam da saatlerin tik takları beni bir başka dünyanın
kapılarına kadar götürüyor.
Eskiden de öyle yapardım; saat
tamirinden yorulduğum zamanlarda dükkânın kapısını kapatır kendimce şiirler
okurdum. Bazen şiir bazen de köşe yazıları yazar mutlu olurdum. Bunca telaşenin
arasında hepsine nasıl yetişirdim bilmiyorum.
O yıllarda köşe yazdığım gazetelerde
daha özgürmüşüz, bunu şimdilerdeki gerginliklerden anlamak daha da kolaylaşıyor.
Mekanik saatlerin de bir ruhu vardır eğer
onu bir küstürürseniz çalıştırmanız daha bir zorlaşır. Çok dikkatli ve hassas
olmalısınız, saat parçalarını severek, okşar gibi tutmalısınız, onlar sizin
sevginizi hissetmeliler…
Küstürdüğüm saatlerden bir tanesi 400
günlük fanuslu bir iskelet saat… gönlünü almak bir ayımı aldı… ama sonunda
barıştık…
Gündelik hayatın hay huyundan uzak, kendime
saatlerden ve sanattan, şiirden bir fanus yapıp içine kapandım. Kim ne demiş,
çok da umurumda değil… aslında çok umurumda ama… “Söylesem güç yetmez sussam
işkence” demiştim 3. kitabıma ismini veren şiirimde… o zamanlar bunu dediysem,
ya şimdilerde?
Ne demiştik; saatlerin de ruhu var… zamanın
ruhu saatlerde, saatlerin ruhu insanlarda…
Tanpınar’ın dediği gibi: “Saatin kendisi
mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır...
Ya ayarımız bozulmuşsa?..
TAHİR SAKMAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.