YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

21 Ocak, 2025

AYARIMIZ İNSAN


 

AYARIMIZ İNSAN
 
“Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki zaman ve mekân, insanla mevcuttur” diyor Ahmet Hamdi Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde…
 
İnsanın olmadığı yerde ne zaman ne mekân ve tabii ki sanatın da sözünü etmek mümkün değil; her şey insanla…
 
Çırak yetiştiren son nesil saatçilerden olmalıyız, bizim kuşaktakiler. Bu açıdan şanslı da sayılabiliriz; çünkü en azından bir nesil daha saatleri ayarlayacak ustalar var, ya sonra?




 
Eskiden saatçiler zor çırak alırlardı, ince elerler, sık dokurlardı. Mesleğin ahlaki boyutu her zaman önde tutulurdu. Saatçi demek; güvenilir insan, özü, sözü doğru, zanaatkâr insan demekti. Bir kapalı kutunun içindeki dişliler, çarklar, vidalar vs. onlarca hatta bazı saatlerde yüzü aşkın parça bir ahenk içinde birbirleriyle oldukça uyumlu çalışırsa size zamanı gösterir… Saatçi de öyle olmalıydı; yaşamla uyum içinde, yaşamın bir parçası olduğunu unutmadan…
 
Zamanı göstermenin ötesinde size dünyanın sonlu olduğunu da hatırlatır…




 
Zamanı tamir eden ustalar, bu gerçeğin farkında oldukları için yaptıkları işin kutsal tarafını daima ön plana çıkarmak zorunda olduklarını hissederlerdi. Saatlerin elbette başka işlevleri de vardır; öncelikle bir mühendislik harikası olan saatler aynı zamanda zarifliğin de bir sembolüdür. Bu nedenle saatçi esnafı zanaatkârlığın da ötesine geçen sanatçı kişiliği olan naif insanlardır. Eğer çevrenizde bir saat ustası görürseniz onu inceleyin. Bu farkı göreceksiniz. Onlar toplumda saygıyı hak eden esnaflarımızın başında gelirler.
 
Bendeniz baba mesleği olan saatçiliği uzun yıllar sürdürdüm ama ekonomik koşullar ve “pilli” teknolojilerin gelişmesi nedeniyle mesleği bırakmak zorunda kalmıştım ama şimdi pişmanım. “Mesleğine hor bakan adam iyi olmaz” diyen merhum babam ne kadar haklıymış meğer bunu şimdilerde daha iyi anlıyorum.
 
Rahmetli Şemsi Yastıman, Türbe Caddesi’ndeki mütevazı dükkânımı onurlandırdığı bir gün sohbet esnasında beni işaret ederek “Hem sanatkâr hem zanaatkâr” demişti. Bu tanım tüm saatçiler için de geçerlidir: Onlar hem sanatkâr hem zanaatkâr olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
 
Dükkânımı boşaltırken el aletlerimi ve bazı malzemelere kıyamamış hepsini uzun yıllar saklamıştım. Şimdilerde eve kurduğum tezgâhta, koleksiyonumdaki saatlerin bakımını yaparken o eski günleri hatırlamanın hüznünü yaşasam da saatlerin tik takları beni bir başka dünyanın kapılarına kadar götürüyor.




 
Eskiden de öyle yapardım; saat tamirinden yorulduğum zamanlarda dükkânın kapısını kapatır kendimce şiirler okurdum. Bazen şiir bazen de köşe yazıları yazar mutlu olurdum. Bunca telaşenin arasında hepsine nasıl yetişirdim bilmiyorum.
 
O yıllarda köşe yazdığım gazetelerde daha özgürmüşüz, bunu şimdilerdeki gerginliklerden anlamak daha da kolaylaşıyor.   
 
Mekanik saatlerin de bir ruhu vardır eğer onu bir küstürürseniz çalıştırmanız daha bir zorlaşır. Çok dikkatli ve hassas olmalısınız, saat parçalarını severek, okşar gibi tutmalısınız, onlar sizin sevginizi hissetmeliler…




 
Küstürdüğüm saatlerden bir tanesi 400 günlük fanuslu bir iskelet saat… gönlünü almak bir ayımı aldı… ama sonunda barıştık…
 
Gündelik hayatın hay huyundan uzak, kendime saatlerden ve sanattan, şiirden bir fanus yapıp içine kapandım. Kim ne demiş, çok da umurumda değil… aslında çok umurumda ama… “Söylesem güç yetmez sussam işkence” demiştim 3. kitabıma ismini veren şiirimde… o zamanlar bunu dediysem, ya şimdilerde?
 
Ne demiştik; saatlerin de ruhu var… zamanın ruhu saatlerde, saatlerin ruhu insanlarda…
 
Tanpınar’ın dediği gibi: “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır...
 
Ya ayarımız bozulmuşsa?..
 
TAHİR SAKMAN
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız kişisel haklara ve yasalara uygun olmalıdır, yorumlarınızdan dolayı sorumlu olacağınızı lütfen unutmayınız.