BABAANNEM HÂLÂ ÇOK GÜNCEL (ŞAM HIRKASI)
Yapış derler yapışacak bir dal yok
Rahmetli babaanneme ait olduğunu söylerdi babam bu dörtlüğün ama gerisini bilmiyorum, belli ki kuvvetli bir söyleyişi vardı babaannemin…
Başka dörtlükleri de var; irticali söylediği ama bu kıtanın benim indimde yeri çok büyük hele ki bu günlerde…
Babaannem Hacı Vesile Sakman… Tipik bir Konya kadını;
bürgüsüyle (örtüsüyle) ayağında şalvarıyla, mest lastiğiyle ve özel günlerde
giydiği “yandım alamadım”ıyla hepimizin ninelerinden bir tanesi…
Onu çok özlüyorum…
“Memedim Memedim/Guzu gibi meledim” derdi derdi yüzüme bakarak… Bense anlamazdım; o çocuk aklımla gülerdim, en saf duygularımla…
Kocası Hakkı Efendi, Şam cephesinde askerdir, tıpkı diğer Anadolu uşakları gibi… aşure günü yaptığı aşureyi “Hakkı da bir datsın” diyerek aylarca kuyudan kuyuya gezdirdiğini biliyoruz… Hakkı dedemin o aşureyi tadamadan göçtüğünü de…
“Yapış derler yapışacak bir dal yok”, var mı?
Nereye yapışmaya kalksak, elimize yapışıyor, elimiz yanıyor dahası suratımıza bir şamar gibi inen etiketlerin içinde yaşamaya çalışıyoruz.
Hayat pahalı… hayat elbet pahalı olacak o kadar da ucuz değil ama… hayatı yaşanılmaz hâle getirdiğinizin de ne zaman farkına varacaksınız?
Ya babaannem? Bir başına kucağında küçük bir çocuk… nereye yapışmalı… Dünün Konya’sında zaten halk yoksul?
“Söyle derler söylemeye mecal yok”, babaannemin döneminde söylemeye mecalsiz bırakan neydi bilmiyorum ama şimdilerde neden mecalimizin olmadığını iyi biliyorum…
Savaşlar, yıkımlar, yalnızlıklar olmalı, babaannemde mecal bırakmayan; tek başına, gepe genç şehit eşinin aziz hatırasını diri tutmaya çalışarak tek başına ayakta kalma mücadelesi… ve yapışacak bir dal yok!
Siz bilmezsiniz o günleri:
Yağmurlu, soğuk bir günde aç kalmayı da… sonra komşular; Ermeni, Rum; birisi yağ verir, birisi bulgur… O bulgur pilavını altın bir tabakta, altın bir kaşıkla göklerden sunulan bir armağan gibi yer misiniz?
Babaannem ve babam o pilavı yerler, tadı anlatılamaz!
Siz bilmezsiniz o tadı… Ya helal lokma ya yetim hakkı?
“İller libas giymiş sorgu sual yok” … soramazsınız ki… size hizmet etsin diye seçtiğiniz adamlar…
Bu onların seçimi değildi ki? Siz yaptınız…
Ne zaman sordunuz… hiçbir zaman…
Üç, beş maaşlılar sözüm size… vatandaş boğulurken iyi misiniz?
“Size atlas libaslar bize Sümerbank bezi” diyeceğim ama o da yok!
Belki de en vurucu kısım burası dörtlükte… Bu “Şam hırkası” öyle değersiz olmalı ki… ama onu bile yasak etmişler…
Ninemin anlattığı hangi yasaktı bilmiyorum ama mecaz olmalı… Şam hırkası!
Başka türlü anlatmaya imkân bulamamış olmalı! Sanatın
önünde duramazsınız; o bir şekilde söyler söyleyeceğini, gerisi sizin
ferasetinize kalmış…
Şam hırkası… Şöyle de düşünebilirsiniz; konuşmanız günümüzün Şam hırkası olabilir mi? Ya yazmanız hangi ilin hırkasıdır?
Bütün bir gece, bu Şam hırkasını düşüneceğim...
TAHİR SAKMAN
Zevkle, duyguyla okunan, okurken bitmemesi temenni edilen bir yazı olmuş.
YanıtlaSilTeşekkürler...
YanıtlaSil