YAŞAM SEVGİYLE BAŞLAR

31 Ağustos, 2023

İKİ DAMLA YAŞ



İKİ DAMLA YAŞ
 
Bugün birkaç hüznü birden yaşadım…
 
30 Ağustos törenlerine geç kalmış, çelenk sunma törenlerine yetişememiştim… Çelenk sunma töreni 09.00’da yapılmış ama nedense resmi geçit saati 10.30 olarak belirlenince tören alanında neredeyse kimse kalmamıştı.
 
Önceleri çelenk sunumu yapıldıktan sonra resmi geçit yapılırdı, törenleri sonraya bırakmanın nedenini bir türlü çözemedim.
 
Şimdi sizlere kalkıp da eski 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarının nasıl coşkuyla geçtiğini falan anlatmayacağım ama…




 
“Ya istiklal ya ölüm” düsturuyla canlarını vatana siper eden Ulu Önder Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının, aziz şehitlerimizin hatırasını yaşatmak için gözümüzden bugün iki damla yaş düşmeyecekse…
 
İki milyonluk Konya’nın 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında, alanda töreni izleyenlerin sayısı…




 
Her türlü yokluğa rağmen canlarını dişine takan, uçak ile kağnının savaşını kazanarak alnı ak çıkan ecdadımızı hatırlamak için ne yapılması gerekiyordu?
 
Yerli işbirlikçilerin, İngiliz ve Yunan’a destek fetvalarıyla ve Kuvayı Millîye aleyhine her türlü olumsuz propagandaya rağmen yedi düveli dize getiren ve bizlere yoktan bir vatan armağan eden ecdadımızı, Yüce Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını bugün anmayacaksak hangi gün anacağız ki?



 
Arif Nihat Asya’nın ölümsüz “Bayrak” şiiri okunurken, gözlerim artık beni dinlemiyordu:
 
/Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım. /
 
Kazma kürekle savaşan aziz şehitlerimiz için bir damla yaş… bir damla da şehrimin kutlamalara göstermediği ilgi için…
 
Hüznün zirvesinde yine Arif Nihat Asya’nın şiirine sığınıyorum:
 
/Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim! /
 
TAHİR SAKMAN





 

30 Ağustos, 2023

VATANIMIZ ATATÜRK


VATANIMIZ ATATÜRK
 
Vatanın bir diğer adıdır Mustafa Kemal Atatürk; vatanın aslında asli adıdır Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk…
 
30 Ağustos 1922…




 
Onca yokluğa rağmen, Yunan ordusu büyük ölçüde yok edilmiş, generalleri esir edilmiş ve İzmir yolu Türk süvarilerine açılmıştır artık…
 
Sonrası; Yunanistan’da kral devrildi, Padişah Vahdettin ülkeden kaçtı, İngiltere’de başbakan istifa etmek zorunda kaldı…
 
Bizi asıl ilgilendiren kısmı ise vatanın düşman çizmesinden kurtulması ve Sevr Anlaşması’nın Türk süngüsüyle çöpe atılmasıdır.
 
1683 yılında Viyana önlerinde başlayan bozgun ve geri çekilme artık sona ermiş, Türkler, Atatürk ve silah arkadaşlarının üstün dehası ve Türk ordusunun canını siper etmesiyle kıyamete dek sürecek olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır.
 
Kapitülasyonlar kaldırılmış, düyun-u umumiye reddedilmiş tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti yeni temeller üzerine inşa edilmiştir.




 
Bu nedenle “Ata’mız” diyoruz, bu nedenle “o Atatürk’tür, Türk’ün Ata’sıdır” diyoruz… 
 
30 Ağustos’a bakarken, kafelerden, serin gölgelerden değil; topların namlusundan, piyade tüfeğinin süngüsünden, o gün İzmir’e akmaya başlayan Türk süvarisinin atlarındaki şimşekler çakan nallarından bakmazsanız, yanılırsınız…
 
Cepheye kağnılarla cephane taşıyan, kınalı elleriyle silah tutan, Yunan'a kurşun sıkan Türk kadınının gözlerinden bakmazsanız, yanılırsınız...
 
Kimi çevrelerin yok saymaya kalkıştığı Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız başarıya ulaşırken birçok sömürge ülkeye de örnek olmuştur. Kimilerinin “Yunan kazansaydı” gibi hiçbir gerekçe ile izah edilemeyecek olan söylemlerde bulunması akıl tutulması ve hezeyandan başka bir şey değildir.
 
Aziz Atatürk ve silah arkadaşlarını, tüm şehitlerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
 
Bizim vatanımız Atatürk’tür ve Atatürk’ten başka vatanımız yoktur. O bağımsızlıktır, uygarlıktır, bilimdir, akıldır ve ışıktır; geleceğimizi sonsuza dek aydınlatan…
 
TAHİR SAKMAN




 

 

24 Ağustos, 2023

GÜN AYDIN


 

GÜN AYDIN
 
gün aydın doğar hemşerim
gün aydın
günaydın
 
hayaller toz pembedir
umutlar beyaz
ve daima gerçekler acı
üstüne doğan gün
davacı
gün aydındır gün aydır
günaydın
 
gün olmanın gereğidir
gün ışıyacak
kör sevdalara umut taşıyacak
çelik bir bakışta
sıcak bir yokuşta
kör olası hayat
yaşanacak be hemşerim
yaşanacak
                 günaydın
 
günaydın dostluk
günaydın sevgi
günaydınlar olsun
kucağını güne açan geceye
 
bir merhaba ısıtır içimi
şafakların ülkesinde
ışıklar konuşsun
yürümesin karanlıklar
büyümesin uçurumlar
cehaletten işkenceye


uyuma be koçum
uyuma be aslanım
vakit kalk vaktidir
gün ışık vaktidir
 
günaydın
günaydınlara da günaydın
gün aydın be hemşerim gün aydın
günaydın
 
TAHİR SAKMAN

22 Ağustos, 2023

BİR ŞEHRİN ÖTEKİ HİKÂYESİ / KORONA GÜNLÜKLERİ YAYIMDA


 

BİR ŞEHRİN ÖTEKİ HİKÂYESİ / KORONA GÜNLÜKLERİ YAYIMDA
 
Ölümün nefesini ilk kez bu kadar yakınımızda hissetmiştik… İnsanlar birer birer bir virüse kurban gidiyorlardı, virüs aman vermiyordu…
 
O dönemlerde sosyal medyada yazmaya başladım, kitaplaştırma fikri o günlerde doğdu aslında ama… fiziksel olarak basma imkânı bulamadım belki zaman içerisinde o da olur. Şimdilik pdf formatıyla şehir kültürünün hizmetine 21. kitabım olarak sunuyorum.
 
Şair bir yüreğin sessiz feryadını, bir anlamda dünkü şehrin dinamikleri ile bugünkü şehrin yapısı hakkında anılarımızda yer eden hatıralarla, olabildiğince yalın ama kesinlikle duygusal bir anlatımla ve iki yüze yakın fotoğraf eşliğinde belgesel tadında okuyacaksınız.
 
Bir Şehrin Öteki Hikâyesi / Korona Günlükleri’nde eminim sizler de çok şey bulacaksınız. Dünkü Konya’nın izini birlikte sürmek isteyenler blog sayfamdaki https://tahirsakman.blogspot.com/ Tahir Sakman kitapları indirme linkleri yazısına tıklayarak açılan sayfadan bilgisayarına, tabletine, telefonuna ücretsiz olarak indirip okuyabilir.
 
ÖNEMLİ NOT:
 
©Tahir Sakman, Konya-2023
 
Bu kitap sadece pdf formatında dijital olarak yayımlanmıştır. Yazarın izni olmadan fiziksel olarak basımı ve dağıtımı yapılamaz. Kitapta bulunan yazılar, şiirler ve fotoğraflar; tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında ticari amaçlarla izinsiz kullanılamaz.
 
ISBN 978-605-72565-3-9
 
Keyifli okumalar…
 
TAHİR SAKMAN
 

21 Ağustos, 2023

ONDAN ŞİKÂYET BUNDAN ŞİKÂYET / LAY LAY LOM

 

ONDAN ŞİKÂYET BUNDAN ŞİKÂYET / LAY LAY LOM
 
Artık şikâyet etmeyeceğim hem vallahi hem billahi…
 
Bana ne ya hu, işim mi yok?
 
Zafer’in ortasına kocaman dijital reklam panosu dikmişler, amaan adam sen de…
 
Caminin önüne büfe kondurmuşlar, boş ver gitsin…
 
Hangi birini saysam ki bilemedim şimdi:
 
Ekmek büfesi tam yerini bulmuş vallahi… Kültür Park girişinin tam orta yerine, bir yakışmış, bir yakışmış sormayın gitsin…
 
Bundan sonra şikâyet yok; bana mı kaldı, şehrin koskoca bir basını var; var değil mi? Bir de estetik kurulu vardı galiba?
 
Hoca Hasan Camii’nin minare külahı, Taş Bina… İplikçi Camii’ndeki çatlaklar, Şehitler Anıtı’nın bakım ihtiyacı… Dandini dandini dastana…
 
Alâaddin Tepesi yine otoparka dönmeye başlamış… eee arabalar serin serin otursun işte, fena mı?
 
Daha dün yapılmıştı güya bugün bakımda… Atatürk Stadı, yeni millet bahçesi inşaat alanına dönmüş… Peki zararı kim karşılıyor; nasılsa belediye yaptırıyor, benim cebimden çıkmıyor ya!
 
Neme lazım ya hu, psikolojimi bozmaya ne gerek var ki? Hangi yanlıştan dönüldüğü görülmüş bugüne kadar?
 
Ben yaptım oldu… vallahi de oldu billahi de… uysa da oldu, uymasa da…
 
Şikâyet yok; lay lay lom… Haydi, bir kez daha hep beraber;
 
Lay lay lom…
 
TAHİR SAKMAN
 

 

20 Ağustos, 2023

ÇAL PANDELACI ÇAL

 ÇAL PANDELACI ÇAL


Artık kapitalizmin köleliğinden azat ettim kendimi… kitaplarımı yayımcıların… haşa hani kendini Allah sanan editörlerinden uzağım veya kimi kuruluşların yandaş takımından…


Özgürüm, mutluyum.


e-kitap olarak ücretsiz paylaşıyorum; sizler de ister okuyun ister okumayın çok da tın…
Baldır bacak göstermiyorum; ister beğenin isterseniz yerden yere vurun çok da umurumda değil; kendim çalıp kendim oynuyorum…


Çal gırnatacı çal!


TAHİR SAKMAN

19 Ağustos, 2023

BİR ŞEHRİN ÖTEKİ HİKÂYESİ / KORONA GÜNLÜKLERİ


 

BİR ŞEHRİN ÖTEKİ HİKÂYESİ / KORONA GÜNLÜKLERİ
 
Kâbus gibi çökmüştü dünyanın üzerine; zor, çok zor günlerdi. Gelişmiş ülkeler bunu diğerlerine göre daha az hasarsız atlattılar.
 
Evlere kapanmıştık, bu arada bazı dostları da kurban vermiştik virüse…
 
Kapanma döneminde her gün yazmıştım sonra koronaya yakalandığımda da karantina günlerinde yazmayı sürdürmüş ve Facebook’ta tefrika etmiştim. Bu yönüyle de Facebook’ta yayımlanan bir tefrikanın kitaplaştırılması belki de bir ilktir, olabilir mi?
 
Yaşadığımız sıkıntılı günleri anlatırken zaman zaman gözlerim maziye kaymış kendi hayatım üzerinden geçmiş dönemin Konya’sını fotoğraflarla anlatmıştım. Sosyal bir eleştiriden yola çıkarak dün ile bugünün mukayesesi, içinde gizli bir kişisel tarihi de barındırıyor…
 
15 Mart 2020 ile 26 Mayıs 2020 tarihleri arasında yazdığım Korona Günlükleri’ne ilave olarak koronaya yakalandığım dönemde, 17.9.2020 tarihinden başlayarak, 1.12.2020 tarihine kadar yine sosyal medyada yayımladığım Karantina Notları’nı da eklemeyi uygun gördüm.
 
Bir şehrin yazılmamış, kişisel tarihini, eleştirel bir gözle, günümüzün sosyal yaşantısıyla mukayese ederek açık yüreklilikle zaman zaman da yoğun duygusallıkla yazmaya çalıştım. Önümüzdeki günlerde e-kitap olarak yayımlayacağım. Sosyal medyada yayımladığım dönemlerde oldukça ilgi gören günlükleri, bu kez bilgisayarınıza pdf formatında indirip okuyabileceksiniz.
 
Korona işin bahanesi oldu; amacım bir dönemin Konya’sını kısmen anlatmaktı.
 
Çok yakında sizlerle olacak, keyifli okumalar dilerim.
 
TAHİR SAKMAN
 

17 Ağustos, 2023

ÇIĞ GİBİ ÇOĞALIYORUZ ÖLÜMLERE


 

ÇIĞ GİBİ ÇOĞALIYORUZ ÖLÜMLERE
 
Biz 40 haramiyiz, birbirimizi biliriz… di…
 
Artık birbirimizi bilmekten öte sayımız ellerimizin parmaklarını bile geçmiyor… Kadim dostum sevgili Zeki Oğuz’un erken ölümü… 72 yaşındaysa ne olmuş yani şair “her ölüm erken ölümdür” dememiş mi?..
 
Yıllarca dağları gezdi, Yörüklerin yaşantısına imrendi, fotoğrafla belgeledi, şiir yazdı, öykü yazdı makale yazdı, dergi çıkardı. “Benim sadık yârim kara topraktır” diyen Veysel gibi tek dostu topraktı.
 
Birlikte gezdiğimiz dönemler oldu; bendenizin serserilikte zirve yaptığı yıllar… Hiç bilmediğimiz bir evin kapısını çalıp ekmek istediğimiz zaman önümüze bir Anadolu sofrası çıkarılan günlerimiz… Bir yumurtayı, bir tutam yeşil soğanı 5 kişi üleştiğimiz günler… gece, ay ışıklarıyla yıkanırken, ateşin başında çay gibi demlendiğimiz günler. Kâh Dere’de kâh Karadağ’da kâh Cankurtaran’da, Ballıkaya’da, Çetmi’de, Ay Boğazı’nda…  kuş uçmaz kervan geçmez… dolaştığımız yerleri fotoğraflayıp gezi notlarıyla gazetelerde yayımlardım. Bir gün Zeki, “Tahir, çok anlatma sonra buraları da talan ederler” demişti ki doğru söylüyordu, şimdi çok yer talan edilmiş…
 
Mehmet Gündoğdu ile sayıyoruz… kala kala iki elin parmakları kadar, belki biraz daha geçeriz… Konya kültüründeki yaprak dökümü… değil bir çığ gibi çoğalıyoruz ölüme… her gidenin yerinde kocaman bir hüzün, şehri sarıyor. Oysa şehir çok rahat, haberi yok. Bu bizim Konya’mız değil; bu olsa olsa Konya’yı taklide yeltenen kozmopolit bir coğrafya… Selçukya ise çok gerilerde kaldı.
 
Tatköy’ün en manzaralı bir yerinde kurulmuş mezarlık… sessizlik ülkesi ama bu sefer çok da sessiz değil; bütün ağaçlar, selama durmuş bağrında yer açan toprağa gölge düşürmek için yarışıyorlar. Bu gelen Zeki Oğuz’dur; bu gelen kadim dostumdur… Zaman, selama dursa azdır.
 
Ya Konya? O sessiz kalacaktır eminim…

 

ÇIĞ GİBİ ÇOĞALIYORUZ ÖLÜMLERE
 
/güneşin ve toprağın çocuklarıydık
zeki irfan bir de bukowski/
 
aydınlıktı tüm yönlerimiz
bütün rüzgârlar bizi tanırdı
bir de hasrete kırılan yollar
 
yollar yalnız yürünmez şimdi
bukowski çoktan gitti
zeki dersen çok erkendi
çığ gibi çoğalıyoruz ölümlere
 
irfan kaldı bir de ben
dolunaya sarkan gecelerde ağladığımız
ateşler yakıp yüreğimizde
güne güneşe adres sorduğumuz
 
toprağın bağrında serin yalnızlık
gidilecek en son en güzel yer
yaşamış sevdalanmış
bir ömrü vermeye değer
 
/güneşin ve toprağın haylaz çocuklarıydık
çok eksiğiz şimdi
yalancı rüzgârın eline kaldık/
 
TAHİR SAKMAN
 

11 Ağustos, 2023

KİTAPLAR AĞLAYABİLİR

Duyuruların en hüzünlüsü...

KİTAPLAR AĞLAYABİLİR
 
Kültüre adanmış bir hayattı onunki…
 
Şehrin kültür hayatında, yayımladığı kitaplar ile adından sıkça söz ettirmiş ve daima öncü, şehrin yüz akı kuruluşlarından, yayımcılarından birisi olmuştur. Kısıtlı imkânlar içerisinde yayımladığı yüzlerce kitap buna en iyi örnektir.


İsmail Çalışkan NKM'de...


Şehirdeki şair yazar çizer kim varsa yolu mutlaka Nüve Kültür Merkezi’nden geçmiş pek çoğunun kitapları burada yayımlanmış, yayım dünyasına isimleri bir çerağ gibi ilk defa buradan sunulmuştur. Bu bağlamda bendenizin de “Kırmızı Yazılar, Aşk Gittiği Yere Kadar, Aşk Yoksa Yaşam Yok, Soğuk Ülkenin Sıcak Kızı Maria” isimli 4 kitabımı yayımlamasının yanı sıra pek çok kitabımın da dağıtımına ön ayak olmuştur. 


NKM yayımlarından çıkan kitaplarım...


Tek arzusu şehrin kültür adamlarının seslerinin daha gür çıkmasıydı. Özellikle 2000’li yılların başlarında yurt çapında isim yapan yazarları Konya’ya getirmiş, onları şehir insanıyla tanıştırmıştır. Bu imza günlerinin pek çoğuna da bendenizin şiir dinletileri damgasını vurmuştu. Hayatımızın en güzel, en verimli yıllarıydı. Şehirde adeta bir kültür fırtınası esiyordu. Heyecanımız dalga dalga şehri kuşatırken… sonra rüya bitti; üzerimize bize asla uymayacak bir elbise dikmeye çalıştılar…  


NKM Rampalı'dan bir görünüm...


 
Nüve Kültür Merkezi benim için daha başka anlamlar ifade etmektedir; İsmail Çalışkan ile her şeyden önce uzun yılların ötesine dayanan dostluğumuz, sır arkadaşlığımız, sevgi ve saygıyla yoğrulmuştur. İsmail, benim şehirde irtibat kurabildiğim kişilerin başında gelir. Yayımcım olmasının çok ötesinde dostumdur, arkadaşımdır. Ortak anılarımız şehrin her tarafına sinmiştir.


2000'li yıllarda NKM sponsorluğunda yaptığım dinletilerden... Foto: T. Sakman Koleksiyonu.


 
1992 yılında Zafer’de başlayan kültür hikâyesi daha sonra 2008 Ocak ayından itibaren Rampalı Çarşı’da devam etmiş, 2023 yılında ise kitabevi mağazasını kapatma kararı almıştır; ancak yayınevi olarak devam edecektir. Benim de bilfiil 5 yıla yakın bir dönem çalıştığım Nüve Kültür Merkezi’nin kapanması şehirde olabilecek en büyük kültür kaybıdır. Şehirdeki birçok yazar adayı insanımızın yanı sıra akademisyenlere varana kadar çok geniş bir yelpazede eser yayımlayan böylesine önemli bir yayınevinin kitabevi satış mağazasının kapanması şehrin kültür dünyası için olası felaketlerin en büyüğü olacaktır.


NKM Rampalı...


 
NKM markasıyla yayım hayatına başlayan sonra bünyesinde kurduğu Romantik Kitap, İlk Kitap, Literatürk Academia gibi yayım gruplarıyla ülkemizin yayımcıları arasında seçkin bir yer edinmeyi başarmıştır. Yayımcılığının yanı sıra ülkemizde yayımlanan her tür kitabı şehirde kitapseverlerin hizmetine uygun fiyatlarla sunmasıyla da bilinen Nüve Kültür Merkezi, zorlu ekonomik koşullara karşı yıllarca mücadele etmesine rağmen sonunda yenik düşmüştür.


NKM yayımlarından çıkan Aşk Yoksa Yaşam Yok kitabımın tanıtım toplantısından; Soldan sağa; Âşık Salihi, Tahir Sakman, İsmail Çalışkan. Foto: T. Sakman Koleksiyonu.


 
Aslında o yenik düşmemiştir; yenik düşen, kültür dünyamızı bu tür kararları almaya yönelten ekonomik koşullar ve o koşulları oluşturanlardır…


NKM sponsorluğunda yaptığımız bir dinletinin afişi. 


 
Hepimizin yolu oradan geçmiş hatta yolu yordamı bile oradan öğrenmişizdir. Şehirde kitap denildiği zaman akla ilk gelen yerlerden birisidir Nüve Kültür Merkezi… Yoğun ekonomik sıkıntılara o da maalesef dayanamamıştır. Konya aslında bir kitapçısını kaybetmiyor; Konya, kitap hafızasını kaybediyor. Bu tür simge olmuş mekânların kapanması hele hele ekonomik gerekçelerle kapanması aslında toplumun ayıbı olarak yüzümüze çarpmalıydı ama…


NKM tarafından şiirimin yayımlandığı kartpostal...


 
Nüve Kültür Merkezi hafızalarımızın en görkemli yerinde yaşamaya devam edecek olsa da içimizdeki hüzün bizi diri tutmaya devam edecek… mi, bunu da zaman gösterecek.


Tek teselli kaynağımız yayıncı olarak kitap yayımını sürdürmesi olacaktır.
 
Şehrin kültür kalesi olan Nüve’nin kapanması demek kültüre açılan en önemli kapılarımızdan birisinin kapanması demektir.
 
Kitaplar artık özgürce ağlayabilir…
 
TAHİR SAKMAN




 

31 Temmuz, 2023

BEYİM


BEYİM
 
Vatandaş sesine kulak kapatma
Zamlardan belimiz büküldü beyim
Sayenizde nefes alamaz olduk
Ciğerimiz bile söküldü beyim
 
Maaşınız dolgun paranız çoktur
Vatandaş ne hâlde haberin yoktur
Eminim ki sizin karnınız toktur
Emekli aç sefil döküldü beyim
 
Sala eşliğinde zamlar yaptılar
Hukuka değil güce taptılar
Bilmiyorum hangi yola saptılar
Adalet gideli çok oldu beyim
 
Bulabilsem bir iş durmam avara
Garip bülbül gibi düşmüşüm zara
Girsek de kurtulsak şimdi mezara
Ahalide huzur yok oldu beyim
 
Fiyatlar büyüdü maaş küçüldü
Dürüstlük dersen sanki sürüldü
Dermanım kalmadı defter dürüldü
Bükülmez bileğim büküldü beyim
 
Cebimiz yanıyor kalbimiz sızlar
Edep yok haya yok çok da arsızlar
Dört bir yanımızı sarmış hırsızlar
Devletin mülküne çöküldü beyim
 
Sözlerim doğrudur bakın kusura
Yaşamak gittikçe düşüyor zora
İnim inim inler fakir fukara
Yürekler dağlandı yakıldı beyim
 
Duvarlar yıkıldı göçüyor damlar
Milletin gözünden kanlı yaş damlar
Her Allah'ın günü yapılan zamlar
Beynime mıh gibi çakıldı beyim
 
Tencere kaynamaz söndü ocaklar
Galiba bizleri teneşir paklar
Kaderimiz oldu şu kör bıçaklar
Zam diye millete sokuldu beyim
 
Haram katmamıştık biz aşımıza
Bakmıyor hiç kimse gözyaşımıza
Neler geldi neler şu başımıza
Ümüğümüz her gün sıkıldı beyim
 
TAHİR SAKMAN






 

30 Temmuz, 2023

HARİTAYA İYİ BAKIN!


HARİTAYA İYİ BAKIN!


Haritaya bakınca anlıyorum; İngiliz'in, Fransız'ın, İtalyan'ın hele hele Yunan'ın neden Lozan'a karşı çıktığını... da Lozan'da yedi düvele kabul ettirdiğimiz Cumhuriyet sayesinde özgürce okuyup prof olan bazı insanlarımızı anlayamıyorum...


Gazi Atatürk'e, İsmet İnönü'ye ve silah arkadaşlarına rahmet olsun...


TAHİR SAKMAN





 

25 Temmuz, 2023

ZAN UŞAKLARI


 

ZAN UŞAKLARI
 
Bu bendenizin 20. kitabı... Uzun yıllar önce yazmıştım aslında… yayımlamak bugüne kısmetmiş:
 
İster paranoya ister masal, isterseniz satır aralarındaki hakikati seçip okuyabilirsiniz. Bazen ben de şaştım, hayalin bu kadarına… On yılı aşkın bir süre ezoterik bilgilerin harmanında yaşadım… kimimiz new age dedi, kimimiz öze dönüş… Her ne derseniz deyiniz; hepimiz bir şekilde etkilendik.
 
Öyle bir uçtuk ki konmayı bilemedik. Masal nerde başlardı, hakikat nerede biterdi… kendimizi ararken, bir baktık ki bir başka ben olmuşuz…egolarımıza yüklediğimiz sırlar, sır olmadan önce de vardı aslında, tek fark belki de egolarımızla fark etmemizdi…
 
Ezoterik bilgilerin ışığında, ömrümü verdiğim Selçuklu payitahtında, mekânların görünmeyen yüzlerini bir başka gözden görmenin; hayallerin düşlere yansımasında yatan ve nasıl bakarsanız öyle gördüğünüz şehrin, kişisel bir paranoyası, toplumsal bir ironisi ve nihayet evrensel bir efsanenin masallara bürünmüş şekli:
 
Tuhaf Konya tarihi üzerine fantastik deneme, bir altın çağ masalı...
 
Gerçekle uzaktan yakından ilgisi vardır; gerisi hikâye…
 
Zan Uşakları mı? Siz öyle zannetmeye devam edin…
 
Zan Uşakları, dijital olarak yayımda… blok sayfamda;  https://tahirsakman.blogspot.com/ adresine giderseniz, ana sayfadaki Tahir Sakman kitapları indirme linklerine tıklarsanız açılan sayfadan bilgisayarınıza, telefonunuza, tabletinize bedelsiz indirebilir, okuyabilirsiniz.
 
Bu kitapta yer alan bilgiler tamamen hayal ürünü değildir; gerçekle uzaktan yakından ilgisi vardır… Efsanelerin arasına sembollerle yerleştiren hakikatler gibi, ezoterik bilgilerin ışığında yazılan kurguların satır aralarında, gerçek, en yalın haliyle aktarılmıştır.
 
İster bilim kurgu diyerek isterseniz yarı hakikat görerek… nasıl okumak isterseniz… tamamen size kalıyor…
 
Keyifli okumalar…
 
ÖNEMLİ NOT:
 
©Tahir Sakman, Konya-2023
 
Zan Uşakları sadece pdf formatında dijital olarak yayımlanmıştır. Yazarın izni olmadan fiziksel olarak basımı ve dağıtımı yapılamaz. Tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılar dışında ticari amaçlarla izinsiz kullanılamaz.
 
TAHİR SAKMAN
 

23 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (7)

Mustafa Yavuz usta, ilerleyen yaşına rağmen çalışmasını sürdürüyor. Foto: T. Sakman. 

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (7)
 
Konya’da şu an çalışan en yaşlı usta, Mustafa Yavuz ustadır. 1938 doğumlu olan usta sanatı kendi merakı ile öğrendiğini söylemektedir. Sanat Okulu mezunu olan Mustafa Yavuz usta, uzun yıllar Almanya’da çalıştıktan sonra dükkân açarak nice saatlere can vermiştir. 85 yaşında olmasına rağmen hâlâ çalışmaktadır. Bu yönüyle de kendisine ayrıca saygı duyuyorum.  Ne zaman dükkânına gitsem; merhum babam Mazhar Sakman'la olan anılarından bahseder, birlikte eski günleri anarız.


Mustafa Yavuz ustanın dükkânından bir görünüm. Fotoğraf T. Sakman.

Eskiden saatçiler gramofon tamiri de yaparlardı. Mustafa Yavuz usta da antika saatlerin yanı sıra gramofon tamir etmeye de devam ediyor. Ayrıca birçok saatçide göremediğimiz alet ve edevatları onda görmek mümkün. Eski ustaların bir özelliği de tezgâhlarının dağınık ve kalabalık görüntüsüdür oysa o bize göre öyledir; eski ustalar aradıklarını o dağınıklığın arasında kolayca bulurlar, eğer düzenlerseniz bulamazlardı. Babamın tezgâhı da öyleydi, düzelttiğim zaman aradığını bulamaz, bana kızardı. Aynı geleneği Mustafa Yavuz usta da sürdürüyor.  Konya saatçiliğinin vazgeçilmez ismi olan ustaya hayırlı ömürler diliyoruz.


Eski ustaların düzeni; dağınık olmalarıdır, Mustafa Yavuz ustanın tezgâhı bu durumu çok iyi yansıtıyor. Fotoğraf: T. Sakman.

Şehirde saat onarım ustası olarak haklı bir ünü olan bir diğer ustamız da Nuri Yücesoylu’dur (1933-2013).  Bir dönem Konyaspor’da yöneticilik yapan ve şehir gazetelerinde spor yazarlığı da yapan merhum, şehrin en iyi saatçileri arasında yer almıştır. Babası, onu Saatçi Abdürrahim Efendi’ye çırak olarak verdiği zaman çevresinden “neden saatçiye verdin, gavur mesleği” diye babasını çok eleştirdiklerini anlatmıştır. Sadece Konya’dan değil çevre illerden de özellikle antika saatleri tamir etmesi için ona getirirlerdi. Konya Saatçiler Derneği’nde uzun yıllar başkanlık da yapan ustayı, kravatsız hiç görmedim. Amele Pazarı’na cephe dükkânında her zaman takım elbiseli ve kravatlı olarak çalışırdı. Mesleğine gösterdiği saygının ötesinde bu haliyle örnek bir esnaftı. Oldukça mütevazı, çalışkan bir yapıdaydı. Vefatından sonra oğlu Mehmet aynı dükkânda baba mesleğini, erken yaşta aramızdan ayrılana kadar sürdürmüştür.


Merhum Nuri Yücesoylu usta çalışırken...


Şehrin isim yapmış ustaları arasında Mert Saatçi ismiyle tanınan Durmuş Ali Mert, yaşlılık ve sağlık sorunları nedeniyle işi bırakmıştır. Merhum Hakkı Şimşir, bir dönem parçacılık da yapan saat ustalarımız arasındaki yerini almıştır. Bunlardan başka Ferit Karahan, Nihat Karahan, Ömer Tanacı, Feridun Mıhoğlu, Pehlivan Mehmet, Ultan Akdoğan gibi ustalar da ilerleyen yaşları nedeniyle mesleği sürdürmemektedirler.


Nuri Yücesoylu ustayı kravatsız hiç görmedim. 


Konya’nın saatçileri elbette bu kadar değildir; bahsetme imkânı bulamadığımız şimdi aramızda olmayan Mustafa Karakaş gibi daha pek çok ustamız vardır. Aslında Konya saatçilerini bir ya da iki makale olarak düşünmüştüm ama başladıktan sonra yazı kendine çekti, adeta dikte ettirdi. Mini yazı dizimizde kronolojik bir sıra takip etmedim; her şey spontane gelişti, yazı nereye götürürse oraya gittim. Konuya girdikçe bilmediğim pek çok şeyi de öğrenme şansım oldu. Kim bilir, önümüzdeki süreçte belki de daha da genişleyerek kitap olarak karşınıza çıkar. Bu haliyle bile en azından bugüne kadar yazılmayan bir mesleği yazmaya çalıştım; gün gelir Konya saatçileri üzerine araştırma yapanlara kaynaklık edebilir.
 
Son birkaç yıldır mekanik mekanizmalara bir dönüş var. Fabrikalar mekanik saat üretimlerini, farklı model ve kalibrelerle artırıyorlar ve bu durumun da mekanik saatlere olan ilgiyi artırmaya başladığını sevinerek görmekteyim.


Günümüzün başarılı ustalarından Hüseyin Altınkaya dükkânının önünde. Fotoğraf: T. Sakman.


Şehrimizde saat tamirciliği hâlen devam ediyor, tamir ve tamirci sayısı azalsa da bazı saatçi arkadaşlar aşkla zanaatlarını sürdürmeye devam ediyor. Bunlardan Ultan Akdoğan’ın kalfası olan Hüseyin Altınkaya (1967∞) özellikle antika saatlerin tamirinde öne çıkıyor. Fatih Çarşısı’nda her türlü saatin onarımını mahir elleriyle yaparken Ahi felsefesini de sindirmiş bir usta olarak mütevazı, dürüst, kişilik sahibi bir usta olarak saatlere hayat veriyor. Parça yedekleme konusunda da oldukça hünerli olan Hüseyin Altınkaya, zanaatının tüm donanımlarına sahip bir usta olarak da ayrıca güven veriyor.


Hüseyin Altınkaya usta bir saati yeniden hayata kavuştururken... Fotoğraf: T. Sakman.

 
Şen Saatçi’de yetişen Hasan Kepir usta ise şehrin pek çok yerinde açtığı dükkânlarla saatçilik mesleğini ısrarla sürdüren ustalarımız arasındaki yerini alırken, zanaatın yeniden hayat bulması için üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor.
 
Hatırlayamadıklarım elbette olmuştur özellikle genç kuşak saatçilerden isimlerini zikretmediklerim beni bağışlasınlar, onlara mesleklerine olan bağlılıkları nedeniyle teşekkür ederim. Günümüzde bu mesleğe olan ilgi biraz artmış gibi görünse de ekonomik koşullar onları hâlâ çok zorluyor. Saatçilerde çırak görmek artık mümkün değil; gençlerin ilgisini çekmiyor. Zanaatın zorluğu yanında saatçilerin ekonomik koşullara dayanması kolay görünmüyor. Meslek kuruluşlarının bu zanaata destek vermeleri, çareler üretmeleri gerekmektedir. Zanaatlarını ısrarla sürdüren ustalarımızın koruma altına alınması, el becerilerinin geleceğe yansıtılması için akademik düzeyde, teknik okullarda çalışma yapılması, vergi indirimleri, kira yardımları da dahil olmak üzere bu meslek erbabına ciddi anlamda destek olunması gerekmektedir.
 
Günümüzde yerel yönetimler çeşitli el sanatlarına destek olmak amacıyla çeşitli faaliyetler yürütüyor, saatçilik mesleğinin de son ustaları yitip gitmeden, bu kapsama alınması gerekiyor. Birçok vakıf ve derneğe bina tahsis eden yerel yönetimler, mesleğe gönül vermiş ustalara da böyle bir imkân sağlayabilir. Belli bir yaşı doldurmuş olanlara belli bir vergi muafiyeti getirilebilir. Onların bilgi ve birikimlerini en azından meraklısına aktarılabilmesi için kurslar bile düzenlemek mümkün. Geleneksel saat tamirciliğimizin sürmesi aynı zamanda müzelerimizi ve camilerimizi süsleyen saatlerin bakımını yapacak ustaların yetişmesiyle onların da kurtarılması, sağlam olarak gelecek uşaklara iletilmesini sağlayacaktır.
 
Şehrimizdeki camilerde bir dönem güvenlik nedeniyle antika saatler toplanmıştı, bu çok doğru bir karardı ancak saatler depolarda çürümemelidir. Akıbetleri hakkında da bir bilgimiz yok, bu saatlerin gerekli onarımları yapılıp bir müzede sergilenmesi mümkündür. Geçmiş dönemlerde Alâaddin Tepesi’nde, Eflatun Mesciti’nin üzerinde olan saat kulesindeki saatin akıbetini bilene rastlamadım. Kule yıkılmış ama saat kim bilir hangi depoda çürümüştür. Camilerden ve tarihi eserlerden toplanan saatler hakkında da bu nedenle endişelenmemek mümkün değildir.
 
Ahmet Sami Kalaycı ustamızın “bana yer göstersinler, yüzde yüz yerli kule saat yapayım” önerisini yerel yönetimlerimiz ciddiye almalıdır.
 
Bendeniz 20 yıl aradan sonra evimin bir odasını dükkâna çevirip tezgahımı kurdum ve “ekmeği yanından çırak” heyecanlarıyla gerek kendi dükkânımdan ve gerekse babamdan intikal eden saatlerin bakımıyla mutlu oluyorum. Onların tik takları bana yaşamın sesini sunarken, sonsuz bir döngüde çalışan saatlerin sesleri, bana, yaşadığımı her an yeniden hep yeniden hatırlatıyor.


Ve eski günlerin ihtişamını yaşamaya çalışan bendeniz, Tahir Sakman. 


Yaşadığımız anların en yakın tanığı olan saatlerimiz çalıştıkça yaşadığımızın farkında olacağız. Konya’nın geçmişinde yer alan ve gelecekte yer alacak zaman ustalarımızın manevi huzurlarında saygılarımı sunarken, meslekten biri olmanın onuruyla şehrin semalarını süsleyen tik tak seslerinin sonsuza kadar sürmesini diliyorum…
 
"Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş" mısralarının sahibi Baki’den af dileyerek seslerini âleme salan tüm saatlere ve onların seslerini duyuran tüm saat onarım ustalarına, minnet duygularımla şöyle seslenmek istiyorum:
 
Baki kalan bu kubbede birkaç hoş saat imiş…  
 
TAHİR SAKMAN

22 Temmuz, 2023

ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (6)

Soldan sağa; Enes Konuş ve kardeşi Hayri... Fotoğraf: T. Sakman.


ZAMANA AYAR VEREN USTALAR / KONYA SAATÇİLERİ (6)
 
Geçmiş dönemlerde ki 1950’li ve öncesi yıllarda saat parçası bulmak çok zordu hatta bulunmazdı; ustalar yeteneklerine, ustalıklarına göre saatlerin arızalı parçalarını tamir ederlerdi veya bir başka saatin parçasını yedeklemenin yollarını ararlardı. O dönemin kısıtlı imkânları içerisinde yetişen ustaların yaptığı tamirleri, o dönemden günümüze intikal eden saatlere baktığımız zaman görüyoruz ki hayret etmemek mümkün değildir. Bunlardan bir kısmını bendeniz çalıştığım dönemlerde de yapmıştım; çarkın kırılan dişlisinin kırık yerine bir başka saatin çarkını perçinlemek, kırılan zemberekleri yeniden delip kullanmak, zayıflayan, güç kaybına uğrayan zemberekleri ters çevirmek, ortadan kırılan zemberekleri birbirine perçinlemek, maşa tamiri, pandül düzeltmek gibi buna benzer daha birçok arızayı tamir ettiğimiz dönemler yaşadık.  


Enes usta, bir dönem üretimini yaptığı alet edevatların önünde... Fotoğraf: T. Sakman.


O dönemlerde aktarlar saat parçası da satmaktadırlar ki bu oldukça kısıtlıdır. Şehirde ilk parçacılar, saat aksam depoları aktarlardır, sonra…
 
Enes Konuş (1942∞), Sarayönü’de Kuran kursunda hocadır. Aslında Enes Konuş’un hikâyesi tam bir başarı öyküsüdür:
 
Saatçiliği kendi çabalarıyla ve yeteneğiyle öğrenir. Amele Pazarı’nın karşısında kendi tabiriyle içi saman dolu bir dükkân kiralar, yıl 1961… O dükkânı ben hatırlıyorum, bucakta bir dükkândı; bir yanında un fabrikası vardı, ön tarafındaysa ekmek büfesi… Bu dükkânda işe başlar Enes Konuş… Dükkânın kurumsal kimliğe bürünmesi ise 1963 yılında başlar. 1968 yılında kardeşi Hayri Konuş’u da (1946∞) yanına alır ki bu da çok enteresan bir hikâyedir; aslında terzidir Hayri Konuş… Terzilik de ince bir iştir ve Hayri Konuş yıllarını verir ve o da hasbelkader saatler hakkında ciddi bir bilgi birikimine ve tamirat yapacak düzeye erişir. Abisi Enes Konuş ile birlikte saat parçası da satmaya başlarlar. Kurumsal olarak bakarsanız, aradığınız pek çok şeyi bulabildiğiniz bu dükkân, şehrin ilk ciddi saat aksam deposudur.


Hayri Konuş dükkânında eski günleri aratmayacak performansıyla çalışmaya ve güler yüzüyle hizmete devam ediyor. Fotoğraf: T. Sakman.

 
Sonra dükkânı Fatih Çarşısı’na taşırlar. İki kardeşin dürüst kişilikleri, güler yüzlü ve müşteri odaklı çalışmaları, kısa sürede şehirde saatçiler arasında aranılan bir yer haline gelmesine neden olur. Şahsen bendeniz de çalıştığım dönemlerde kendileriyle çokça alışveriş yaptım, hiçbir olumsuz anım olmadı. Birçok saatçi yedek parça ihtiyacı olduğu zaman ilk müracaat ettikleri adrestir artık dükkânları… Bazen bir tane tij, bazen bir tane direk alırdı, benim gibi bazı saatçiler hatta deftere de yazdırırlardı… Sermayesi yeterli olmayan saatçiler, lazım oldukça alırdı. Hiç üşenmezler, yüksünmezler verirlerdi, iyi esnaflardı… Ellerinde olmayan bir parçayı da hemen getirmenin yollarını ararlardı… Alışverişlerinde daima müşteri yönünde pozitif ayrımcılık yaparlardı. Uzun yıllar alışveriş yaptım, ticaretin ötesinde müşterileriyle her zaman iyi bir dost, iyi bir arkadaş olmuşlardır.


Fotoğrafta; Konuş kardeşlerin 70'li yıllarda ürettikleri ve günümüzde bile aranılan hassas aletlerden zımba takımları ve saat kadranları görülüyor. Fotoğraf: T. Sakman. 


Enes Konuş’un müteşebbis ruhu, onu saat parçası ve saat üretmek için çareler aramaya iter. O yıllarda merhum Erbakan’ın “ağır sanayi hamlesi” ile siyasete atıldığı yıllardır. 1972 yılında Meram Sanayii’nde fabrika kurarlar ve “Start” markasıyla üretime başlarlar. Önceleri saatçilerin olmazsa olmazlarından zımba takımları ve deve boynu tabir ettiğimiz aletleri, hakiki çelikten üretirler ki bu zımbaları 0.25 mm inceliğinde delerek saatçilerin hizmetine sunarlar. O yıllarda üretilen bu zımba takımları, bugün bile aranmaktadır. Ayrıca saat kapaklarını ve cam çerçevelerini kapatmakta kullanılan pres takımlarını yaparlar. Yağ çubukları, yağdanlıklar, saat kadranları imal ederler. Dönemin Konya sanayisinin yüz akı kuruluşları arasına girerler.
 
Enes Konuş’un aklında, en azından şimdilik kaydıyla bir masa saat fabrikası kurma hedefi vardır.  Defalarca gittiği İsviçre’de saat fabrikalarını gezmekte, hiç kimsenin giremediği üretim alanlarına girmenin bir şekilde yolunu bulmaktadır. Yıl, 1975… Saat mikaları ve saat tepeleri üreten Eskişehirli ve Bursalı iki müteşebbis; İbrahim Torun ve Hayrettin Hafız Ahmet ile birlikte İsviçre’nin yolunu tutarlar. İsviçre’de satılık bir masa saat fabrikası bulurlar; tam da istedikleri gibidir, çok beğenmişlerdir ama… 100 bin mark istemişlerdir fabrika için ve ne yazık ki üç müteşebbiste bu para yoktur. 10’ar bin mark koyalım, gerisini borçlanalım önerisi ise bir arkadaşlarının parayı verememesi üzerine teşebbüs yarım kalır…
 
Eğer o gün Konya’da böyle bir fabrika açılmış olsaydı… Gerçi 10 yıla kalmayacaktı; quartz mekanizmaların öncüsü elektromekanik saatler piyasaya sürülmeye başlayınca ne olurdu akıbeti bilmiyorum ama kısmet olmamıştır. Start markasıyla ürettikleri alet edevatların üretimini de pilli mekanizmaların yaygınlaşması ve saat tamirinin ciddi bir darbe yemesiyle durdurmak zorunda kalmışlardır. Tüm saatçiler için o günler çok dramatik günlerdi… Uzun yıllar dirsek çürüterek öğrendiğimiz zanaat bir anda geçerliliğini yitirmiş gibiydi.
 
Enes usta, her zaman, “ne üretebilirim” sorusuna yanıt aradığı ömründe sosyal faaliyetlerden de geri kalmamış özellikle Selçuk Üniversitesi’nin kuruluş aşamalarına ciddi katkıları olmuştur. Yaşadığı şehre olan vefa borcunun bilincinde olarak, hayatını, mütevazılığın sınırlarını zorlayarak yaşayan, kendini gizleme yolunu seçmiş insanlarımızdan bir tanesidir.


Enes ustanın ustalık ve teşekkür belgeleri... Fotoğraf: T. Sakman.


Şehirde en çok kalfa yetiştiren ustalardan birisi olmuştur Enes usta: Ömer Erpostalcı, Esat Paşalı, Yaşar Güneş, Hüseyin Çetin, Hidayet Topatan, Abdullah Parlaktürk, Hasan Ihlamur şehrin saat piyasasına katkı sağlayan isimler olmuşlardır. Ayrıca Enes ve Hayri Konuş’un kalfalarından genç kuşak bir saatçi Fatih Karagöz, günümüzde Ata Saat ismiyle saat aksam deposu olarak şehirde hizmet vermektedir.


Enes ustanın kalfası Hasan Ihlamur (1946∞)  zanaatı sürdürenler arasında önemli bir yere sahiptir. Fotoğraf: T. Sakman.

Enes Konuş’un iki oğlu da mesleği sürdürürken; onlar da çocuklarını yetiştirmişler, Hüseyin Konuş’un oğlu Talha, Mustafa Konuş’un oğlu Muhammed Enes mesleği sürdürmektedirler. Hayri Konuş’un oğlu Mustafa ve torunu Ahmet Coşkun da mesleği üçüncü kuşağa taşıyanlar ve sürdürenler arasındaki yerini almıştır.


Enes ve Hayri Konuş kardeşlerin çocukları ve torunları  mesleği devam ettirmenin sevincini yaşıyorlar. Fotoğraf: T. Sakman.

 
Günümüzde üç ayrı dükkânda, Enes Konuş; Enes Promosyon, çocukları Enes Saatçilik, Enes Optik Saat; Hayri Konuş ise oğlu Mustafa ile Güneş Saatçilik ismiyle ticari faaliyetlerini sürdürmektedirler. Konya saatçiliğine bir dönem damgalarını vuran Enes ve Hayri Konuş ağabeylerimize hayırlı ömürler dilerim…
 
TAHİR SAKMAN